Pek örtüşmüyor!
Kurumsal hayatta yaratıcılık olmaz değil, ama zor.
İşin ilginç tarafı her şirket farklı düşünen ve yaratıcı beyinlere ihtiyacı olduğunu söyler. Hatta işe de alırlar nadiren. Ancak karşılıklı “uyum süreci” bir türlü bitmez. Sonrasında ya siz (ortama ayak uydurursunuz), ya da onlar (size başka pozisyonlar önerirler!) pes eder.
Her iki sonuçta da sonuç aynı esasında, değil mi?
* Büyük kurumsal şirketler var olduklarına inandıkları, üzerine kitapçıklar bastırıp çalışanlarına dağıttıkları “kültür” ve “etik değerler” gibi kalıplardan sıyrılamadıkları için… [İnsan Kaynakları bu işe çok kafa yorar, gece gündüz toplantılar yapar. Sonuç ise çok vahimdir; çalışanlar bırakın değerleri bilmeyi, çoğu kendi şirketlerinin vizyon ve misyonunu bile kalpten, ezbere bilmezler.. Çünkü bunlar ezberletilmez; yaşatılarak öğretilir ve hayata geçer. Doğal yollarla.]
* Yöneticilerin kendi koltuklarına sımsıkı sarılıp onu tehdit edebilecek her unsuru daha ilk dakikalarda keşf edip, yok etme becerisi en gelişmiş yetkinlikleri olmasından… [Yaratıcılık değişim getirir, bu da içinde risk barındırır. Siz değil ama “onlar” bunu tehdit olarak görürler ve bunu da asla itiraf etmezler.. Oysa sahiplenilse, herkesin – sen, ben, o, şirket, vs – kazanma ihtimali var mı?]
* Onların yeni fikirlere ihtiyacı yoktur, olursa da kendileri bulur zaten.. [Senin getirdiklerin her nedense hep geçmişte düşünülmüş ve çoğu kez hatırlanılmayan bir nedenden de rafa kaldırılmıştır. Şimdi bu fikri alıp çalışmaya ve sonrasında yukarıya götürmeye ne zamanımız, ne de kaynağımız var. Bırak herşey bugünkü gibi devam etsin, ne gerek var – risk almaya – ortalığı karıştırmaya!]
Peki; çalışanlarıyla, yöneticileriyle, değerleriyle ve en önemlisi yaptıklarıyla, yaratıcılık ve sürekli değişimi gerçekten benimsemiş ve yaşatan “kurumsal” şirketler yok mu? Var, ancak sayıları çok değil. Bulmak beceri istiyor, hele bizim ülkemizde…
Orta yol bulunmaya çalışılıyor hep… Oysa var mı “köyün delisi” olmanın ama az tarafından imkanı? Feragat etmek midir, orta yol bulmak mıdır, uyum sağlamak mıdır? Bilmiyorum…
Bildiğim tek şey; orta yol bulayim derken kendinizden çok şey yitirdiğiniz. Fark etmek bile yıllar alıyor. Sonrası için de “değer” diyorsanız, o zaman sorun da yok demek oluyor.
Daha konuşacak çok konu var bunun üzerinde… Risk barındırsa da, ileride çıkış yolları üzerine olacak bazı önerilerim.
Yorumlar 12
Pingback: Ben Nasıl Yükseleceğim? | Eğitim Kütüphanesi ? Kariyer Planlama
benimde kendime göre fikrim var ama param yok bu fikrim ticaretle ilgili ve daha türkiyede oyle bir ticaret yok ama bizim her insana lazım olan bir iş yapacayım işi biraz etiler bebek arnavut küy yani zengin işi ve manyak bir fikir bana lazım olan sadece bir dükan geri bana ayıt bende bol gibi fikir var ama nakit yok ucuz ama geliri cok bir ticaret fikri vala
Pingback: Fikir Atolyesi Dragons’ Den Türkiye. Yaratıcı iş fikirleri için bir fırsat mı?
Pingback: Sen Terfi Beklerken, Onlar Facebook Profiline Bakıyor! - Sorbize.com
“Herşey yolunda giderken: “iyi gidiyoruz ne gerek var”…
İşler ters giderken: “şimdi sırası değil, işleri bir kotaralım önce”…
Esasında her üst düzey (!) yönetici “bizim fark yaratacak, rakiplerimizden sıyrılmamızı sağlıyacak yeni fikirlere ihtiyacımız” var der.
Ancak ne var ki bu fikirleri bulacak kişileri şirketlerinde barındıracak yöntemleri hayata geçirme konusunda ya gerçekten çok basiretsizdirler, ya da (dış dünyaya istekli gözüp) risk almak istemediğinden çekimser (ve sonuçta aksiyonsuz) kalırlar hep.
Verilmek istenilen algı ve gerçekler.. Fark kendini gösterir de zaten iş sonuçlarında.
Ne mutlu T-box gibi kendini farklılaştırabilen markalara.. Ne kadar şanslılar ki böyle bakir bir piyasada koşuyorlar.”
SET BY TUNÇ KILINÇ
Tunç abi siteyi yeni gördüm.. Neredeyse bütün forumları yazıları okudum.. İlk defa yazıyorum, abi diyorum çünkü 23 yaşındayım..
İş verenler, çok farklı fikirler insanlar kendilerini piyasada farklılaştıracak insanlar arıyolar fakat.. Kendileri bu konuda iş verdikleri insanların memnuniyeti açısından pek bir çaba sarfetmiyorlar. Çok büyük firmalarda bile çok para verip akıllı adam akılıyım 3 ay bir şey yapmaz ama 1 gün çok şey değiştirir peşinde değiller. Ne kadar çok işi ne kadar az paraya yaptırabilirim bu insanlara düşüncesindeler.
Çok ünlü bir bilgisayar firmasına CV’mi göndermiştim bundan 2 yıl önce. Ukalalık değil kesinlikle yaptığım ama o kadar komik bir paraya neler yaptırmaya kalktılar, anlatmam uzun sürer. Marka da veriyim: Toshiba. Neden Toshiba’nın HP kadar yaygınlaşamadığını ben bu düşünce tarzlarından anladım.
İlk yazım, o yüzden hatalarım varsa affola. Bundan sonra ben de nacizane fikirlerimi yazacağım.
Kolay gelsin sizlere..
Çok haklısın Özlem arkadaşım, tam isabet etmişsin hatta; bu durumu ben yaşıyorum.
Diğer kuşlar gagalayarak öldürse daha iyi olurdu sanırım, benim durumumda olmayı istemezdin, söylenen sözler çekilmez ya. Ama farklı da olmasan bu sistemde, hiçbir yerde duramazsın. Hayat işte ama şu da çok doğru, yeni mezunsan ezik kalıyorsun, bazen yediremiyosun, nasıl yapamam tarzında düşünüyorsun ama bunların hepsi geçici ;)
Boyalı Kuş diye bir roman vardı. Kuş sürüsünden bir tane kuş alınıp farklı bir renge boyanıyor. Sonra tekrar sürünün içine salınıyor. Diğer kuşlar, boyalı kuş onlardan faklı diye, onu gagalayarak öldürüyorlardı. Farklı olmak da böyle birşey sanırım.
Alışılagelenden değişikseniz, gagalanıyorsunuz.
Neden boyle? Çünkü, bizim insanimiz kendisine en çok benzeyeni daha çok seviyor… Herkes bana benzesin, benim gibi düşünsün, bizler gibi giyinsin… Farkliyim demiyorum artik. Ne gerek var?
Bilginin de, farkindalik yaratmanin da bir degeri yok ki…
Ben şapkamı herkesin yaptığının bir benzerini ustaca taklit edip de kendisini farklı gösterebilenlere ve buna göz yuman kurumsal şirketlere çıkarıyorum..
Farklı insan maskesinin ardına sığınıp aynılaşan ne kadar çok insan var artık.. Kurumsal şirketler “Farklı olmayana ekmek yok” diye sözde kükredikçe bu yaygınlaşıyor. “Farklı olmak” da günlük tüketim maddelerinden biri haline geliveriyor. Artık farklı olmamak ayıp ve para da kazandırmıyor.
Ama günün sonunda baktığınızda herkes aynı “Mor İnek”, çünkü farklılaşmak önce farkındalık gerektiriyor. Bu da cesaret istiyor..
Keyifli bir dille düşüncelerini paylaşmışsın, teşekkürler Ref.
Herşey yolunda giderken: “iyi gidiyoruz ne gerek var”…
İşler ters giderken: “şimdi sırası değil, işleri bir kotaralım önce”…
Esasında her üst düzey (!) yönetici “bizim fark yaratacak, rakiplerimizden sıyrılmamızı sağlıyacak yeni fikirlere ihtiyacımız” var der.
Ancak ne var ki bu fikirleri bulacak kişileri şirketlerinde barındıracak yöntemleri hayata geçirme konusunda ya gerçekten çok basiretsizdirler, ya da (dış dünyaya istekli gözüp) risk almak istemediğinden çekimser (ve sonuçta aksiyonsuz) kalırlar hep.
Verilmek istenilen algı ve gerçekler.. Fark kendini gösterir de zaten iş sonuçlarında.
Ne mutlu T-box gibi kendini farklılaştırabilen markalara.. Ne kadar şanslılar ki böyle bakir bir piyasada koşuyorlar.
yaratıcı şirket olmaya gerek yok, önemli olan yaratıcılığa destek veriyormuş gibi görünmek :D
nasılsa birileri yapar ve bizde aynısını yaparız. benzeriz birbirimize.
yurtdışını örnek alırız. başarılı adamları örnek alırız. ama asla onlar gibi olamayız. sonra sebebi iç müşteri yada performans değerlendirmelerinde ararız :D
yaratıcı olan yada o imajdaki insanları sevmeyiz…
dogmaları yıkmış, paradigmalardan kurtulmuş insanlara deli deriz.
farklı düşünenleri sevmeyiz, çünkü sorgularlar…
sorgulayan, tepki veren insanları hele hiç sevmeyiz. anında eski komünist damgası vururuz.
çocuk gibi yaşayan, özgür insanları da…
fikirleri garip olan adamları şirkette barındırmaya gerek yok. Çok gerekirse danışmanlık alır, kulağımızın ucuyla dinleriz.
elektiriğin gelmesine izin vermeyiz, ne malum insanlar aydınlanmasın.
padişahım çok yaşa.
padişahım çok yaşa…
Eminim ki sadece ben değilimdir, bu yazıyı okuduktan sonra “abi adam sanki birebir benim yaşadıklarımı yazmış. Resmen yazıyı okurken film şeridi geçti, gözümün önünden” diyen.
Eline sağlık.
Devamını bekliyorum…