22

Ben Nasıl Yükseleceğim?

Geçenlerde büyük bir şirkette 6 yıldır orta kademe yöneticisi olarak çalışan bir arkadaşımla sohbetliyoruz. Artık bunaldığını, sürekli değişen yöneticilerine iş öğretmekten sıkıldığını, hak ettiğini düşündüğü bir üst basamak için kendisinin değerlendirilmemesinin ağrına gittiğini anlattı bana.

Hoş bir sohbetti, onun öğle arasıydı ve saat 14:00’deki toplantısına koşarak yetişmesi gerekiyordu. Sonra saat 15:00’de başka, 16:30’da başka ve 17:30’da başka bir toplantı onu bekliyordu. Yarınki ajandasının bugünden de beter olduğunu söylüyordu.

Şikayet eder gibi gözükse de, gözlerinde bu kadar yoğun bir ajandaya sahip olmanın verdiği ilginç bir mutluluk da vardı; öyle ya, bu kadar çok toplantıya davet edilen bir kişi önemli olmalıydı. Ağzından dökülenler sitem kelimeleri olsa da, gerçekte o kadar da şikayetçi değildi bence bu durumdan. Kendi yöneticine iş öğretiyor olmak esasında ona ayrı bir kıvanç veriyor olmalıydı, 6 yıldır aynı prestijli şirkette çalışıyor olmak da.

Peki gerçekte yükselmek istiyor mu, istiyorsa neden? Cevap ‘evet’ ancak onun nedeni daha büyük bir masa değil.

“Tecrübemi şirketin rotasına etki edecek bir koltukta ve yetkilerde kullanmam şirketimin de menfaatine” diyor. Bunda samimi isen, bu hem senin hem de şirketin için kazan-kazan durumu. Ancak neden kimse bunu düşünemiyor, neden üst yöneticim sürekli değiştiği halde bu görev bana teklif edilmiyor hayıflanması bu noktada tekrar başlıyor.

Ta ki “Sen bu istediğini elde etmek için ne yapıyorsun?” sorusuna kadar. Onlar görmüyorsa, sen ne yapıyorsun?

Çok dürüstüm, çok çalışkanım, hiç hastalanmıyorum, bana bağlı çalışanlar dahil herkesle iyi anlaşıyorum, akşam saat 8’den önce çıkmıyorum, çok güzel raporlar hazırlıyor, sunumlar yapıyorum… Yıl sonu performans notum hep çok iyi. Daha ne olsun, bunlar görmeleri için yetmez mi?

Yetebilir de, ancak çoğu kez yetmez.

Her yer için doğru olabilir ancak özellikle büyük kurumsal şirketlerde daha önemli ve geçerli olan;

– Ne yaptığın değil, nasıl yaptığın.
– Ne dediğin değil, nasıl dediğin.
– Kaç kişiyi tanıdığın değil, üst yönetimden kaç kişide kişisel kredin olduğu.

İşte bu yetenleri sayısal ölçüp performans değerlendirmelerin içine koymak hem zor, hem de kimsenin işine gelmez. (Bu meşhur ‘performans değerlendirmeleri’ üzerine de bir gün mutlaka konuşmalıyız!)

Kurumsal hayat bir tiyatro, sahnenin önünde veya arkasında – size biçilen – rolünüzü, iyi oynamanız bekleniyor. Bu bir sonraki ayın maaşını garantiliyor. Ancak olağanüstü oyunculuk ayakta alkışlandığında çekilen video’ları izleyin sonradan. Diğer takım arkadaşlarınızın – en azından çoğunun – gözünün içinde beliren gurur mu, kıskançlık mı?

Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da yapılan işlerin sorgulanması. (Yaratıcı kişiler için olmazsa olmaz bir tutum şekli. Bir ara “Kurumsal Hayat ve Yaratıcılık” yazısını hatırlamak iyi olabilir.) Bu her nekadar çoğu firmanın kendi şirket kültürünü deklare ettiği kağıda girse de, gerçekte istenmeyen bir tutumdur!

Kimse (özellikle sizden yukarıda olanlar) yaptıkları işin derinlemesine sorgulanmasını istemez. Çünkü o zaman olası eksiklikler su yüzüne çıkacaktır. Başka kişilerin de görüş belirtmesi için kapı açacak, konu uzayacaktır. O kişi de işini çok iyi yapmıyor gözükecektir. Bu sorgulama temelde şirketin menfaatine olsa da… Bunu herkes bilse de.

Çünkü büyük şirketlerde koltuklar kolay kazanılmaz, kazanılan da öyle kolay kolay bırakılmak istenmez. Dolayısıyla bunu riske sokabilecek insanlardan uzak durmak en akıllıca olandır!

Bu gerçekleri bilmek olumsuz duygular yaratmasın. Aksine oyunu kuralına göre oynama adına fırsatlar yakalanmalı.

Örneğin benim arkadaşıma önerdiğim başka bir bölüme ‘yatay geçiş‘ gibi. Çünkü o hem şirketini seviyor, hem de sektörünü. Onun asıl sıkıntısı 2 üstteki müdürü. Kendi tabiri ile iş bilmez müdür orada durduğu sürece ona şans yok. O zaman büyük şirketin büyüklüğü senin işine yarasın. Israr etme aynı yerde, zaman akıyor su gibi. Öğreneceğin konular da azalmış, motivasyonun da.

Başka (ancak severek iş yapacağın, yeni şeyler öğreneceğin) bir departmanı seç ve buraya geçmek için başlat satranç oyununu. Yatay geçişler bazen dikey geçişlerden daha çok şey kazandırır kişiye. Hem de kolaylaştırır sonraki dikey hareketleri.

Bu isteği İnsan Kaynakları’na – bir arkadaşım İnsan Kaymakları der o departmana :) – söylemek akla ilk gelen. Hayır, eğer iyi bir satranç oyuncusu iseniz, gitmek istediğiniz bölümden kendinize teklif getirtmektir bence başarı. İnsan Kaynakları daha sonra gerekli idari ve yönetsel konularda destek olur. Önemli olan transfer olmak istediğiniz takımın size transfer teklifinde bulunmasını sağlamak.

Yukarıda saydığımız üç maddelik stratejinin uygulanacağı asıl savaş alanı da, etki alanına giren kişiler de artık belli. Size de doğru zamanda doğru hamleleri yapmak kalıyor.

Arkadaşımı bugün aradığımda – yine – toplantıdaydı, konuşamadık!

Yorumlar 22

  1. Pingback: Eğitim Kütüphanesi

  2. Pingback: Sen Terfi Beklerken, Onlar Facebook Profiline Bakıyor! - Sorbize.com

  3. Pingback: » Msn Yasak. İnternet Yasak. Bak Sevgili Patronum! | KahkahaNet.Com

  4. Sevinç Tartıcı

    15 yıllık meslek yaşamım sonunda, üniversitede eğitimini aldığım işi; kesinlikle çok iyi yaptığım, çevremde kişisel bir hayran kitlem oluştuğu ve daha üst basamaklar için teklifler aldığım halde bir şey farkettim. Artık zevk almıyordum. Tatmin olmuyordum. Bu iş için gelinebilecek en üst noktaya gelmiştim. Koltuk beni bu noktadan daha ileri götürmeyecek sadece birilerini yönetecektim.

    Tam da o günlerde işyerimde mobbinge de maruz kalmaya başladım. Hatta sırf bu nedenle depresyona bile girdim. İşte o anda birden kafamda bir ampul yandı! ”ben ne yapıyorum?” ”kendime bunu neden yapıyorum?” ”neden gitmiyorum. Korkuyor muyum? evet ama ne olabilir ki? en fazla aç kalırım.”

    Arkama bile bakmadan istifa ettim ve gittim. Aylarca kiramı ödeyemedim. Allah razı olsun ev sahibim bir kere bile kapıma dayanmadı. Kredi kartlarım elimde patladı. 5 milyonla 2 hafta yaşadım. Ailem diplomalı mesleğimle ilgili bir sürü iş buldu bana ve baskı yaptılar. Dönmedim. Hala bir araya geldiklerinde bunu konuşup beni eleştirdiklerini biliyorum.

    İlk iş yaptığım adam alacağım olan 11.5 milyarı beni bir yıl peşinde koşturdu ama vermedi. Bir şey kanıtlayamayacağım için sustum. (Allah ondan da razı olsun bana çok şey öğretti.) İşimi daha yasal hale getirmek ve bu gibi durumları engellemek için bir süre önce şirket kurdum.

    15 yıldır yaptığım işi bırakmamın üzerinden de 2.5 yıl geçti. Ekonomik anlamda bir değişiklik olduğunu söyleyemem:) Ama inancımı bir gün bile kaybetmedim. Bir gün bile ”keşke” demedim. Bir gün bile özlemedim o işi.

    Çevrenizdeki benim baş tarafta anlattıklarıma benzer şeyler anlatan, kapana kısılmış, istemediği halde başka seçeneği olmadığını söyleyen insanlarla biraz konuşursanız aslında, son derece GARANTİCİ, bedel ödemek istemeyen, risk almaktan kaçan insanlar olduklarını görürsünüz.. Onlar için yapacak bir şey yok! Onlar sızlanmaktan hoşlanan, önerdiğiniz şeylere hep ”ama” ile başlayan cümlelerle karşılık veren, zaman ve enerji hırsızı bir grup.

    Ben gemilerimi yaktığımda çevremde bana umut verecek bir tane bile örnek yoktu. Şimdi ben varım!

    O günlerde bana, ”PC nin başında değildim affedersin mesajını görmedim” diyen bir msn arkadaşımın ne demek istediğini anlamadığımdan kız kardeşimi aramıştım: ”PC ne demek?” diye :P

    Oysa şimdi internet ortamında iş yapan bir şirketim var. İşimi kelimenin tam anlamıyla ”ağzımın suyu akarak” yapıyor ve her gün aklınızın alamayacağı kadar çok şey öğreniyorum. 15 yıl boyunca ne iş mi yapmıştım :)

    Hemşireydim.

  5. Selçuk

    Bu siteyi seviyorum ;) İnsanları va hayatı seviyorum.

    “İyiler her zaman kazanır.”

  6. Demet

    Kimse kişiliğinden farklı davranamaz, yaptığı işi daha az iyi yaparak farkedilmeye çalışmaksa küçültücüdür.

    Canına tak ettiyse, aldığı deneyimlerle başka yerde nasıl davranacağı haritası varsa elinde, gitsin bence.

    “Sen ne için hazırsan o da senin için hazırdır”

    Bir yapıp bin duyuranların başarı formulünü de uygulamak gerekebilir gitmeden, belki de bilmesi gereken herkes, onun nelerde iyi olduğunu bilmiyordur.

    Etraftaki tüm entrikaların farkındalığı diye bir şey yoktur tabii ama ondan bir alttaki kılını kıpırdatmadan kısmetin kendisine gelmesini bekleyen kibir kumkumasının da o gittikten sonra daha kolay yükselmesi bir risktir. Bu noktada hedeflenmesi gereken yatay değil de, hafif -mümkünse tabii 45-60derecelik- modifiye yatay geçiştir.

    Bu hem yeteneklerini ve çalışmasını daha iyi değerlendirmek, gerçek kaliteyi ortaya koymak ve o bir alttakine de sanal şamar anlamı taşır ki sanırım en tatmin edicisi de budur. Çıtayı bir adım daha yukarı çıkarıp, bu hafif yüksek irtifadan teklif gelmesini sağlamaksa -becerebilinirse- denenmesi gereken bir şeydir.

  7. Selin Cebeci

    Tunç selam, uykusuzluktan gözlerim kapanıyor ama bir çırpıda okudum yazıyı.. Yazın, insanı kendi iş hayatında yaşadıklarına ve gözlemlediklerine götürüp getiriyor…

    Egosal takıntılar, iş hayatını şekillendiren en güçlü unsurlardan bence. Kendini yeterli görmeyen ve mevcut ilgi ve saygıyı mevkisine istinaden aldığını içten içe bilen yöneticilerin, onunla çalışan insanlarla beraber yükseleceğini unutup, onlarla psikolojik olarak savaşması bu bence…

    Bu yüzden üniversite yıllarında başarılı iş kadınlarına, işlerini iyi yapmaları adına özenirken, şimdi önlerine çıkan şeylerden yılmadıkları ve iyi satranç oynadıkları için takdir ediyorum.

  8. Canan

    Ben Cuzo ile Zeynep Işıl’ın fikirlerini birleştirerek bir şey söylemek istiyorum. İkisi de haklı bence. Kesinlikle yatay geçiş zaman kaybı.

    Sen o kadar severek işini yap yap, sonra başka yere geç ve arkana bi bakmışsın senin “çömez daha” dediğin kişi müdür olsun orda. Hayalkırıklığı ve şirketten soğuma nedeni. Ve Zeynep Işıl’ın dediği gibi biraz dikkat çekmek, kendi tarzında değişiklik yapmak daha mantıklı, çünkü şu anki durumda eminim bu arkadaşa o kadar güveniyorlar ki, ne yerini değiştirirler, ne de ondan şirket ya da yaptığı iş aleyhine bir şey beklerler. Bu fazla güven yapıyor işte müdürleri ya da yöneticileri böyle.

    Yani sonuç olarak değişiklik şart!

  9. idil demet nakiboglu

    Bugün iş yerinden bedenimin üzerinde bir baş değilde, bomba ile çıkmıştım.

    Halkalı’nın yoğun trafiğinden eve Caddebostan’a gelinceye kadar sakinleşmemiştim. Eve geldim, ‘çıtayı yükseltmek’ ile ilgli bir sunum hazırlayacaktım ve karşıma o çok tanıdık, bir kaç kez konuşmasını dinlediğim sevgili dahi adam Tunç Kılınç’ın sitesi çıktı.

    Önce konuk yazar diye düşündüm, sonra siteyi inceledim; bu onun sitesiydi ve tek kelimeyle süperrrr… Ohh be, yazılar süper, site süper, uyumam gerekli çünkü yine yarın aynı maraton var. Önce trafik, sonra 8:30’da başlayan toplantı, sonra belki mola… Ama ben tüm siteyi şimdi bilgisayardan hiç kalkmadan okuyup, yalayıp yutmak istiyorum.

    İkinci kezz ohhh beee, teşekkürler…

  10. Zeynep Işıl

    ‘Kurumsal hayat bir tiyatro, sahnenin önünde veya arkasında…’ esasında, hayat bir tiyatro (rahmetli anneannem böyle derdi, akşam olup perdeleri çekerken de ilave ederdi ” ve “perde..”)

    O zaman bu hayat konulu oyunu gerçekten oyun gibi görmeliyiz bazı zamanlarda. Ama bu ‘oyun’u strateji, yöntem vs gibi laflarla tanımlarsak iş ciddileşiyor nedense ve ağır bir yük oluyor. Dediğim gibi bazen gerçekten oyun oynamalıyız, aktörler/aktrisler gibi.

    Uzatmayayım lafı, yatay geçiş önerdiğin arkadaşına söyle; biraz da kendinden zaten bekleneni değil de, hiç tarzı olmayan şeyleri yapsın. Tabiki şirketi batırsın demiyorum, mesela hazırladığı raporlar dediği kadar mükemmel olmasın, çalışırken yüzünde hep bi gülümseme olsun ve şarkı söylesin, ıslık çalsın, bazen hastalansın vs…

    Aradaki farkı birileri anlar ve ne oluyor diye sorarlarsa demekki bazı şeyler fark edilebiliyor ama eğer onu da fark etmezlerse, o işden ayrılsın bence, çünkü onu orada görmemezlikten geliyorlar.

  11. Mehmet Eskici

    Yazıyı okuyunca kendimden de baya birşeyler buldum yazı içinde… Bunlar bazı satırlarda soru olarak geldi karşıma, bazı satırlarsa ise cevap olarak çıktı.

    Kendimce tam profesyonel iş yaşamım 2002’nin Kasım ayında başladı. Dışarıdan bakıldığında da sektörün büyüklerinden ve profesyonellerinden birinde başlamak benim için büyük gurur ve onurdu. Halen daha bu markanın altında olmanın verdiği gurur ve onuru yaşamıyor da değilim hani. Ancak bu denli işlerin içine derinlemesine girince profesyonellik nedir sorusunu sormaya başladım kendi kafamda… En azından bundan önceki düşüncelerim değişti, bunda kendimle hemfikirim.

    Markayı düşünüyorum, sektörün devi ancak içerideki sizin tabirinizle İnsan Kaymaklarına bakıyorum, cidden inanılmaz. Lise çağını bitiren stajyer bir arkadaş iki gün sonra kadrolu personel olarak başlıyor. Bilgi ve beceresine bakıyorsunuz atandığı işte alakası yok, en azından umut var mı diye düşünüyorsunuz, hayır o da yok, peki ne var diyorsunuz? Torpil var, koltuk sevdası var.

    Ben kendim üzerindeki kimseyi “yöneticim” olarak göremiyorum. Yönetici elemanını her koşulda destekler düşüncesindeyim. En azından desteklemesi gerekli, sadece iş konusunda baskıcı bir kişi benim açımdan yönetici değildir. İyi kötü her işinde elemanının yanında, yakınında olan kişi bence daha makbul.

    İş yerinde belli bir kalıplaşma var. Daha eski girişli kişiler eskiyen bilgilerini güncellemeleri ve piyasada şu anki imkanlarında iş bulamayacaklarını bilmeleri nedeniyle kıllarını kıpırdatmıyor; “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyorlar. Bir nevi koltuk sevdası. İş kariyerini yapacak da, bu yolda yükselecek olan da kişinin ta kendisi. Bir de fazlaca şansa ihtiyaç oluyor bu yolda…

    Bir üst yönetici bölümüne artı masraf olacağı için kimsenin rütbesiyle oynamak istemiyor, çünkü maliyet kısmı kendisine etki edecek, o da işine gelmeyecek. Bu yola baş koyup çabalıyorsan da kullanacağın terim belli; “ağlamayana meme yok”… Bana da çok söylendi ama hiç içime sindiremedim. Ben işlerimi yapıyorsam ve bununla ilgili memnuniyetler benim yöneticime dosya dosya geliyorsa, ben neden daha ağlayayım. Ancak piyasa öyle bir hal almış durumdaki herkesin fazlası ile alternatifi var bu da doğal olarak “beğenmiyorsan gidersin” lafını yüzüne yemene sebep oluyor.

    Firma ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar profesyonel ya da kurumsal kimlikte olursa olsun, eğer ki bir tanıdığın varsa, işe girme yüzdesi artıyor. Eğer ki bu tanıdık mevkili makamlı bir yerdeyse, hele hele İnsan Kaymakları içindeyse Genel Müdürlük yolu bile size göz kırpar zamanla… Artık emeğe göre değer verilen kuruluş sayısı cidden çok az ve emeğine değer verilen kişiler de sanırım işin en prof kişileri.

    Neyse ben de bu işlere baş koydum, yükseleceğim ve yeri zamanı geldiğinde paylaşacağım :)

  12. Ömürcek

    Oooofffffffff!!!!!!!! Okuldan sonra “hiçbir şey eskisi gibi değil” diyeceğim yani? Şu halimi bile arayacağım yani? Hayır yaa… Aborijinlerle yaşamak istiyorum.

  13. kudret arman

    Ben şirketler arası geçişlerde daha hızlı yükselindiğini düşünenlerdenim. Ama eğer dediğiniz gibi şirket zaten büyük ve siz şirketten memnunsanız en iyisi departmanlar arası geçiş olacaktır. Bunun hem yükselme açısından hem de kişisel gelişim açısından bir fırsat ve motivasyon kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bunu hatırlattığınız için de teşekkür ediyorum.

  14. Candan

    Pinhani’nin en sevdiğim şarkısıdır bu. Begüm, ne güzel denk gelmiş bu yazıya…

    “Görmezdim önümü görmezdim, okudum yıllarca hep okudum.
    Okumaktan boynumu büktüm yoruldum.
    Bilmezdim adımı bilmezdim, aradım her şehirde aradım,
    Koştum dere tepe aştım dolaştım.

    Kimin uğruna, ne uğruna…

    Herkes köşesini kapmış iyi ama ben nası büyük adam olucam…
    Bir tek seni bana çok gördü dünya.
    İyiler bu savaşı kaybetmiş peki ben nası büyük adam olucam.
    Kötü olmak seni geri getirir mi acaba.

    Ben nası büyük adam olucam…”

  15. Begüm

    Bu yazı aslında ‘iş’ kavramından yola çıkarak insan ve türevlerini anlatmış.

    Hayat da böyledir, insanlar genelde edindikleri deneyimleri, içindeki hisleri, düşündüklerini kolay kolay gün yüzüne çıkarmazlar, kendilerini altın sandıkları kafese hapsederler.

    Ben bu yazıyı Pinhani’nin “Ben nasıl büyük adam olucam” adlı şarkısı eşliğinde okudum ve açıkçası keyif aldım…

  16. Cuzo

    Yatay geçiş mi? Yeni bir bölüme geç, kendini yeniden ispat et, yeni yöneticine kendini sevdirmeye çalış, bu sırada hayatından 2 sene daha geçsin, aynı şeylerin yeniden başına gelmemesinin garantisi de yok…

    Bu sırada eski bölümünde bazı değişiklikler olsun, müdür değişsin vs. senden daha az yetenekli bir adam meydan boş olduğu için istediğin yere geçsin vs. vs… Fırsat ve risk bir arada. Bence risk daha büyük. Haaa belki de problem arkadaşında bu da bir ihtimal.

    Arkadaşın takmasın bence, üzülmeye lafını etmeye değmez, herkes layığını bulur :)

  17. Murat Buyurgan

    Girişimciliği seçmek bir başka çözüm olabilir.

    Çok bilen, çok çalışan arkadaşların girişimcilikte başarılı olacağına eminim… Tavsiye ederim.

  18. Ali Saglam

    ‘hastalık seviyesindeki egosal takıntıları’
    Bunun sebebi konusunda bir fikrim var: Para…

    Ego ile para kesinlikle birbirine eş düzeylerde algılanıyor. Hayatta her şeyin düzeyine belirleyen paranın ego’nun artmasını sağladığını düşünüyorum.

    Daha doğru şekilde ifade etmem gerekirse eğer adamın bilgi ve görgü seviyesinden daha yüksek oranda gelir elde etmesinde ego zirvelerde dolanmaya başlıyor.

    Şöyle düşünüyor olabilir: Bu adamlar benden hem daha zeki hem de bilgililer, ama benden daha az kazanıyor. O zaman bende olan, onlarda olmayan üstün birşeyler var. O anda zaten ip kopuyor.

    Not: Çok seviyesizce ifade ettim ama yazmadan da duramadım.

  19. Mustafa Avcı

    Bence de böylesine yaygın bir sorun/konu için güzel bir örnekleme olmuş, hem sorunun kendisi, hem de çözüm önerisi bakımından…

    Benim bu yazıya baktığım nokta ise; örnekte belirtilen gibi bir büyük kurumsal şirkete iş ortağı olmanın zorlukları ve bu şirket(ler)in hiyerarşisinde bulunan yöneticilerin, hastalık seviyesindeki egosal takıntıları…

    Paylaşım için teşekkürler.

  20. Alper Akcan

    Tanıyor muyum bu arkadaşı acaba? :)

    Şikayet etmek, isyan etmek de biraz özen gerektirir. Neden şikayet ettiğini bile bilmiyor bir çok insan. Bu bilmezken, nasıl isyan edeceğini bilmesi zaten beklenemez. Yukarıdaki örnek kişi ve onun gibi düşünenlere de naçizane tavsiye; What Should I Do With My Life isimli kitabı okumaları.

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir