Quant kullanıcı adıyla 6 binin üzerinde yazısıyla Ekşi Sözlük’ün 4.nesil yazarlarından, ömrü henüz 6 ay olmasına rağmen ayda 15 bin ziyaretçi çeken Anafikir.com‘un sahibi Selim Yörük 20 Soruluk Söyleşiler‘de yeni konuğumuz.
Selim Boğaziçi Üniversitesi Fizik’de 4.sınıf öğrencisi. Üniversitenin kazandırdığı en önemli şeyin onu “farklı düşünme“ye zorlaması olmuş. Yanlış bir tercih (Fizik) yaptığını düşündüğünden (bu yüzden içinde garip bir burukluk var) üniversitenin ondan istediğini veremediğini, dikkatini hep farklı şeylere, en çok da şimdiki hobisi ve yakın gelecekte mesleği olacağına inandığı internet?e verdiğini söylüyor.
Şu an kaç tane boyut var? Siz ne kadarını boyut olarak kabul ediyorsunuz bilmiyorum ama biz Selim’le 4 boyutlu bir evrende yaşadığımıza inanmak istiyoruz; internet ise 5. boyut olmaya çok yakın. Eski 4 boyutta (3D + zaman) yapılabilen hemen herşeyin daha farklı yapılacağı garip bir boyut.
İnternetin Selim’i çok heyecanlandırmasına rağmen teknolojinin yaşam tarzlarımız üzerindeki etkisini de yadsımıyor. Tunç sen “İnternet üzerinde aşk diye bir şeyi bundan 15 yıl önce düşünebilir miydin? Bugünün olağan sayılan bu tarz aşklarıyla eski moda mahçup aşklar arasındaki farkı bana çizebilir misin?” diye sorup cevabı da kendisi veriyor:
“Teknoloji sadece “kolaylaştırma” görevini yapıp kenara çekilmiyor. Yan etki olarak bizi de değiştiriyor. Hem de hiç düşünmediğimiz kadar. Her yeni teknolojik ürün ile sonraki nesillerin alışkanlıkları, yaşayış tarzları, duyguları da şekilleniyor.”
En çarpıcı örneği de kendi hayatından: “Herkesin iç içe olduğu küçük bir kasabadan geldiğimden olsa gerek, İstanbul’un yalnızlığı benim çok canımı sıkıyor. Misal üst katınızda adam kesseler ne oluyor diye çıkıp bakan olmaz. Komşuluk diye bir şey yok. İnsanların birbirlerine tahammülleri yok. Kısacası duygu yok.”
Yoğun öğrencilik hayatı arasına sıkıştırdığı kişisel projeleri (web tabanlı Formula 1 menajerlik oyunu, farklı F1 haber siteleri, Sayısal Loto programı, bilgisayarda müzik üretim denemeleri, Ekşi Sözlük taklidi (!) Evsöz ve en son – halen hayatta kalan (!) tek projesi – AnaFikir.com) ile şimdiden önemli tecrübeler kazanan Selim’in beyninde olan yeni ve büyük projeleri ile yakın zamanda ciddi ticari başarıları da yakalamış gerçek bir internet kurdu olacağına inanıyorum.
Selim Yörük’ün 20 Soruluk Söyleşiler’imizde verdiği cevaplar:
1. Herhangi bir kişinin en favori insanı mısın? Neden?
Sanmıyorum. Ya da bilmiyorum. Öyle bir eğilimi olanlara da tavsiye etmem. Örnek alınacak, favori seçilecek yetenekli ve başarılı bir dolu insan varken, neden ben? Ben bile şu anki halimden memnun değilim ve daha iyiye gidebilmek için uğraşıyorum. Ham bir meyvayım daha yani. Hatta hep öyle kalmayı da tercih ederim.
Sürekli daha iyiye doğru adım attığını bilmek “en iyisi” olmaktan daha hoş bir duygu bence. “En iyisi” olmanın bir garantisi ya da ölçüsü yok ki zaten. “En iyisi” olduklarını düşünenler sürekli ikinci olma korkusuyla yaşıyorlardır sanırım. “Ben en iyisiyim” diyen arkadaşların da egoları fazla büyük herhalde, ya da farklı bir mecradan kesin tiyolar alıyorlar, bilemiyorum artık…
Ama “Sevgili” sayılıyorsa eğer, bana “Sana karşı hissettiğim duygunun gücü hiçbir şeyde yok. Hiçbir şeyle karşılaştıramıyorum onu. Kanımdan canımdan değilsin, akrabam değilsin, annem değilsin, babam değilsin bu takıntılı hissin bende oluşmasını nasıl sağladın!?” benzeri bir soruyu döndürüp döndürüp soran kişi bu sorunun cevabı olabilir belki de.
2. Şu anda yaptığın işin dışında (hayattaki tüm işler kanuni olsaydı) ne iş yapmak isterdin?
Bu konuda fazlaca hayalperestim. Her türlü alanda kayda değer eserler üretebileceğimi zannediyorum… Ego işte… Ama şöyle bir toparlamak gerekirse, yönetmenlik ya da metin yazarlığı en başta gelir sanırım.
Ya da Lidyalılar yüzünden kalpazanlık yapabilirdim hayallerimi gerçekleştirme pahasına. Ama bu iş kanuni sayılsaydı para diye bir şey olur muydu o da garip bir sorun.
3. Yalan söylemenin sence uygun olduğu durumlar nelerdir? Beyaz yalan söyler misin, ne söylersin?
Bu konuda yalan söylemek doğru olmaz. Bu yüzden size doğruyu ve yalnızca doğruyu ileteceğim. Gerçi biraz sonra kuracağım cümleler şu an noktasını koymadığım cümleyi güvenilmez kılıyor ama ne yapabilirim ki…
Doğrunun işleri olduğundan daha kötüye götüreceğine inandığım her zaman yalan söylerim. Doğru ve yalan konusunda pragmatistim biraz. Eğer yalan, sonuçta hiçkimsenin kırılmamasını sağlıyor ya da doğru ile darmadağın olacak ortamı dengede tutuyorsa hiç çekinmeden söylerim.
Bir de yalan tek atımlık bir kurşun değil ya, araba gibi, yol boyunca kullanman gerekiyor ya, direksiyonu bırakamamıyorsun, ayağını gazdan çekemiyorsun ya, bu yüzden yalan beyni taze tutar, çalıştırır. İyidir.
Hafta sonu bulmacaları yerine zararsız bir yalanı sürdürmeyi denemeli bence. Çok eğlenceli. Ayrıca oyunculuk yeteneğini de geliştirir. Bir süre sonra senaryo yazar gibi yalan söyleyebilirsiniz. Ama kullanılacak yerler ve zamanlar iyi seçilmeli. Yoksa kişiliğiniz hakkında kendinize de yalan söylemeye başlayabilirsiniz ki sanırım çok kötü bir şey olur bu.
Artık karar sizin. “Hiç yalan söylemedim” diyen birine de inanabilirsiniz. Benim gibilere de. Aslında herkese şüpheyle yaklaşmak en iyisi sanırım.
4. En son “… özelliğinden dolayı senle gurur duyuyorum” lafını kime söyledin? Hangi özellikti o?
Yeni tanıştığım birine. Cana yakın tavırları beni şaşırtmıştı. Her zaman bu tür insanlarla karşılaşmıyorsunuz. Bu yüzden ilk aşamada “güzel oyuncu” diyorsunuz. Ama daha sonra arkadaşlarının da, çevresinin de bu tür insanlarla kaplı olduğunu görünce oyuncu olmadığını anlıyorsunuz. Ya da adamların hepsi devlet tiyatrosunun demirbaşı, beni yiyorlar… Artık zaman gösterecek.
5. Aynı lafı en son sen ne zaman duydun? Hangi özelliğindi göklere çıkartılan?
Son birkaç hafta içerisinde. Fazla mütevazi olduğumu söylediler. Ama iyi bir şey olmadığını da eklediler. Bir de, biri zeki olduğumu söyledi. Ama beni yeni tanıdığından ya da bilgisayarla arasının pek olmadığından olsa gerek.
6. Yaşayamadığına pişmanlık duyduğun ne var?
Saymaya ne zamanım yeter ne de o yeteri kadar zaman verseniz de sonunda sayacaklarım bitmiş olur. Kim tam anlamıyla tatmin olabilir ki. Hep bir şeyler isteyeceksin ki hayata devam etmenin bir anlamı olsun, değil mi…
Ama şimdi ilk aklıma gelen yaklaşık 4-5 yıldır tatile gitmediğim. En azından şöyle bir haftalığına da olsa her şeyden sıyrılmak isterdim. Beynimi boşaltmak isterdim. Sanırım son işlem çok fazla uzun sürmez zaten…
7. Lisedeki takma adın neydi? Adını sevmiş miydin?
Ortaokulda vardı, lisede yoktu. Ama zaman zaman ?Selim patlat bi tane? cümlesini duyardım. Ders ortasında tüm sınıfı kahkahaya sevkeden şeyler söylerdim. Komik olmasa da zaten hazırdı herkes gülmeye… Haylazların ders kaynatma silahlarından biriydim yani.
Hala “Selim patlat bi tane” diyenler oluyor ama sanırım onlar ekrana karşı bağırıp çağırdığım televolecilerden bahsediyorlar.
8. Bir okul yaptırsan adını ne koyarsın? Neden?
Pırıltı. İçindeki öğrencilerin ışığı ile parıldayan bir okul… Ne banal bir cevap oldu. Eee… Böyle soruya böyle cevap.
9. Ulaşamadığın biri ile tanışıp sohbet etme olanağın olsaydı bu kim olurdu? Ondan neler öğrenmek isterdin?
Aşamadığı güvenlik duvarı olmayan bir bilgisayar korsanı ile. Bana yeteneklerini öğretmesini isterdim. Böylece elde etmek istediğim her bilgiye sahip olabilirdim. Öncelikle ülkelerin gizli servislerinden başlardım…
10. Yaptığı işte mutlu ve aynı zamanda başarılı olan birisini tanıyor musun? Onu örnek olarak alıyor musun?
Sezen Aksu: Oturmuş bir kişilik. Kendini her anlamda tanıyor. Ne eksik ne fazla.
Steven Spielberg: Hayatı boyunca sevdiği işi (yönetmenlik) yapabilmek için çaba harcaması, başarması ve üstüne üstlük işini iyi yapıyor olması.
Bu insanları takdir ediyorum fakat örnek aldığım söylenemez. Ulaşmak istediğimiz yerler farklı onlarla. Daha ziyade aklımın bir köşesinde oturttuğum “yap-yapma klavuzu”m var ona bakıyorum zorlandığım zamanlarda.
O klavuz da önceki senelerde yaşadıklarımdan oluşuyor. Yani benim, bana ait. Eğrisiyle, doğrusuyla. Sonuçta başka birinin hazır açılmış yolundan gidip başarıya ulaşmaktansa, kendi yolumu açarım ordan yürürüm. Böylece başarı da benim olur, başarısızlıkta. Sonuçta yaşamım tamamiyle benim ürünüm olacak. Ama pazarlanma kaygısı gütmeyen bir ürün bu. Zaten müşteri de benim ya, kendi kendimi “alıyorum” çoğu zaman. Sağolsun ego çok yardımcı oluyor. Burdan ona teşekkürlerimi sunuyorum. Hazır başlamışken, Van’da asklerlik görevini yapmakta olan dedem Nizamettin ve aynı tertipden yeğenim Ömer’e de çok selam…
11. Hiçkimsenin göremediği bir özelliğin var mı? Varsa neden bugüne kadar gizli kaldı?
Öyle gizli kalmış bir özelliğim var mı bilmiyorum. Diğer insanların beyninden bakabilme diye bir şey yok ki daha. Benim gizli kaldığını düşündüğüm bir özelliğim biri tarafından farkedilmiştir belki. Ama belli etmiyordur. Bilemem.
Ama kendimden bile saklanan, gizli bir yeteneğimin olmasını isterdim. Hatta zor durumlarda ortaya çıkıp, çözüm yaratsa hiç fena olmaz. Mesela sıkıldığım zamanlarda, pencereyi açıp aşağıya atlasam ve birden kanatlanıp şehrin üzerinde uçmaya başlasam. “Uçuş takımlarım” öyle kuvvetli olmalı ki uçuş mesafem sınırsız olmalı… Dünyayı farklı bir açıdan görmek değişik bir deneyim olurdu. Zaten bu yüzden Google Earth karşısında sabahlıyorum zaman zaman. Hayal işte… Ne yaparsın…
12. Seni en çok ne kızdırıyor? Bu kızgınlıkla baş edebiliyor musun? Edemiyorsan, neden?
Değer verdiğim kişilerin onlara verdiğim değere yakışmayan tavırlarda bulunmaları. Kızgınlığımı çok fazla gösteren biri değilim. Fakat hiç dayanamadığım şey verdiğin değeri alamamak. Ya da değer verdiğinin anlaşılmaması da olabilir…
Bu kızgınlıkla başedebiliyorum. Dediğim gibi çok fazla dışarıdan belli olmaz ama takıntılı adamım vesselam. Yapılan her tavrın altında bir “bit yeniği” ararken buluyorum kendimi. Bu da bahsi geçen kişiye verdiğim değerin azalmasına neden oluyor. Benimkisi birazcık da sönümleme taktiği. “Haketmiyorsa vermeyeceksin” mantalitesi. İşe yarıyor ama… Sen “vermemeye” başladığında onlar fazlasını “vermeye” başlıyorlar…
13. Bugüne kadar yaşadığın en büyük hayal kırıklığın ne? Tekrar yaşama ihtimalin var mı?
Şöyle bir şey var; Yaşam içerisinde başınıza gelmiş her hadise bir sonrakinin zeminini hazırlıyor. Hiç alakası yokmuş gibi görünse de, o alakasızlıklar virgülden sonraki küsüratlar gibi toplanarak göze görünür bir değer haline geliyorlar.
Bakkala süt almak için gittiğinizde evinizin üzerine uçak düşebilir. Geri döndüğünüzde yıkıntılar arasında gezinirken sizinle aynı felaketten müzdarip olmuş yan komşunuzun Microsoft Türkiye’de çalışan biri olduğunu öğrenebilir, projenizden bahsedebilir, belkide iş teklifi bile alabilirsiniz.
Yani başımıza gelen ya da gelmeyen her hangi bir durumdan aşırı derecede şikayet etmemek ya da çok sevinmemek gerek bence. Çünkü bir sonraki adımda ne ile karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz.
Bu soruya “Bir kızın beni iki kere (bir de değil) reddetmesi” şeklinde cevap verecektim ama şimdi aynı kızla yaklaşık 4 yıldır beraberim. Ve mutlu bir ilişkimiz var… Görüyorsunuz, belkide beni reddetmemiş olsa idi, ilkinde kabul etmiş olsaydı ona bu kadar bağlanamayacaktım. Basit bir ilişki olarak kalacaktı. Belki üç ay sonra bitecekti. Ama iki reddin ardından bir üçüncüsünü edinme pahasına bile olsa ardından koştum… Zor elde edilmiş değerli bir hediye oldu o benim için… Şimdi, iyiki de beni ilk ikisinde reddetmiş diyorum.
Bu hayal kırıklığını tekrar yaşama ihtimalim var mı? Yok. Çünkü eğer bu saatten sonra koparsak biliyorum ki tekrar dönmeye çalışmam. Çünkü kopmam için çok büyük bir neden gerek. Nedenin büyüklüğü de “dönmeye deymez”e çıkarıyor zaten döngüyü.
14. Hangi marka sinirlerini bozuyor? Neden?
Buzlu Turizm. Hep kaza yapacakmış gibi geliyor. Böyle seyahat acentesi markası mı olur hiç! “Kaygan” ya da “Takla” koysalardı bari. “Takla Turizm” veya “Kaza Turizm” de olur…
15. Hangi markalara tutkunsun?
Tutkunu olduğum bir marka yok. Fakat benim olmuş her şeyin ayrı bir değeri vardır. Bu sıradan bir kahverengi Rotring kalem de olsa, ya da ne bileyim, Eminönü’nden alınmış, daha önce böyle bir markanın varlığından bile haberdar olmadığım, üzerinde Kchibo yazan radyo da olsa onlara çeşitli değerler yüklerim. Her birinin ayrı anlamı vardır. Hayatımda bir iz bırakmış, olay, durum ya da yerleri hatırlatırlar.
Benim oldukça, kullandıkça değerleri artar. Misal, üzerinde etiketi (markası) bile olmayan, ama üniversite yaşamım boyunca benimle birlikte olmuş, bir döneme eşlik etme gibi bir özelliği ona yüklemeyi başardığım, yaklaşık 5-6 ay önce artık kullanılamaz hale geldiği için atmak zorunda kaldığım, atarken ellerimin titrediği eşofmanım.
16. On sene sonraki hayatında bugünden farklı neler olacak?
Belki de her şey. Ben çok fazla değişiyorum. Tam hissetmiyorum kendimi. Hep bir şeyler eksik, hep tamamlanması gereken yönlerim var. Hani ressam bir resim yapar da sürekli gözünüze hoş gelmeyen bir yerleri gözüne batar ya. Yıllarca bir resmin üzerinde oynar durur. İşte ona benziyor benim halim birazcık. Ama en azından o eninde sonunda o resmi bitirip diğerine geçebiliyor. Görünen o ki bende tek resim var hayatımın sonuna dek onu en mükemmel hale getirmeye çalışacağım.
Ama 10 yıl sonrası için tahmin edebildiklerimden ikisi; Evlilik ve benden hayat bulmuş küçük insan yavruları olabilir.
17. Seni benzer yaştaki, benzer işi yapan, benzer konumdaki kişilerden farklı kılan ne var?
Bu farklılığın olumlu mu olumsuz mu olduğunu bilmiyorum, ama akranlarım sanki daha bir düzen yanlısı. Bilinmezlikten hoşlanmıyorlar. Sanki sağlam para getiren bir işte yıllarca aynı şeyi yapabilirler gibi. Ben ise çok fazla daldan dala atlıyorum. Yeni ve çekici gelen her iş kolunda çalışabilirim. Ama bu işin dinamik olması, karşıma farklı sorunlar, yeni açılar çıkarması gerek.
18. Yakın bir arkadaşın kanunsuz bir iş yapsa polisi arar mısın?
Hayır. Bildirmem. Şu anda da bildirmiyorum zaten. “Doğrucu davutluk” imrenilecek bir özellik değil bence. Aslında biraz ikiyüzlülüğe, biraz da ispiyonculuğa sarkan bir tarafı var böyle bir eylemin.
Ama işlediği suça da bağlı. Başkalarına çok fazla zarar veren bir suç ise yaptığı önce ona “Ne yapıyosun oğlum sen böyle!? Ayıp değil mi?” derim. “Sana ne lan!” derse giderim direk polise. E kızdırmasın beni canım…
19. Hangi filmdeki hangi karakterin hayatının senin hayatın olmasını isterdin?
Hayatını yaşamak isteyebileceğim bir karakter yok. Ama metin yazarı olup Kramer’ı (Seinfeld) yaşatmaya devam etmek isterdim. Hatta aramızda kalsın benim bilgisayarımdaki KP adlı klasörün altında yaşamaya devam ediyor Kramer. Ama siz görmüyorsunuz o ayrı.
20. Bir film yapmaya karar versen adı ve konusu ne olurdu?
Yapmayı planladığımı söyleyemem ama yapmayacağım bir tanesini söyleyebilirim;
Adı: “Öldüm mü yoksa?”
Konusu: “Bir metropolde yaşayan, kravat takması gereken bir işte çalışan adam bir gün işten eve gelirken birden yolda beliren şeffaf bir duvara çarpar. Çarptığı duvar çatlarken yerle gök birbirine değecek kadar sallanmaya başlar. Birden uyanır. Kalkar saate bakar, giyinir okula gider. Okulda kötü bir gün geçirdikten sonra eve giderken şeffaf duvarın bir parçası gökyüzünden hızla kafasına düşer. Sıçrayarak uyanır. Altını ıslatmıştır. Ağlamaya başlar. Annesi gelir, altını değiştirir. Annesi mutfağa gittiği sırada birden pencerenin camı kırılır. İçeri bir futbol topu düşer. Bağlı olduğu kundağı içinde doğrulup camı neyin kırdığını görmeye çalışır. Nafile. Boyu çok kısadır… Uyanır. Bir süre tavanı izler. Daha sonra dönüp, yanında yatmakta olan kocasına huzurla sarılır…”
Merak etmeyin bir sonuca varıyor. Ama söylemeyeceğim. Bakarsın bunu da çekme şansım olur. Sanki diğerlerini çektim de bir bu kaldı. Ufacık bir ipucu vereyim bari; “Tümevarım.” Hayır, bilimkurgu değil. Matematikle de alakası yok.
Yorumlar 10
soluksuz okuduğum bir söyleşi kendisini tanımayı çok isterdim kendisine olan özgüveni hayata olan bakış acısını yansıtıyo.
bu arkadasla tanısmak istiyorum
Pingback: Internet destekli Diet Cola + Mentos fışkırmaya devam ediyor | Takipte.com - Yıldızları takip et
Pingback: Anafikir.com » Selim Yörük hakkında bilmedikleriniz
Pingback: potkal.org » » internet aşığı
Valla güzel hikaye… Geçmişi benim şu anki halime çok benziyor.
Biliyorum bu yorumu okuyan kişiler bana kendini beğeniyorsun diyebilirler ancak içimden geçeni içimde tutmayı sevmeyen biriyimdir, bunun için de yazmak istedim:)
Birçok fikir web tasarım düşünceleri benim de düşüncelerimle aynı gibi. İlk düşünce web browser oyunu :) İkinci düşünce taklitler ve son düşünceler :)
Şu kadar güzel bir söyleşide, en azından sayısal loto’dan bahsedip benden bahsetmeyen bir insandır sayın Selim Yörük.
Kırıldım valla :)
hayata farkli acidan bakan, eglenceli, acik biri ile yapilmis gercekten ilgi cekici bir soylesi. devami gelmeli derim?
Cok eglenceli ve guzel bir soylesi olmus, her ikinize de tesekkurler!!
Selam, bu arkadas cok degisik bir profil hakikaten. Daha birinci soruda kendini elestirmeye baslamis ne guzel, ama soruya dikkat etmeli, en favori olmak ile en iyi olmak arasinda ciddi fark var. Belki de bu ozelestiri gucuyle birilerinin cok favorisi olabilir. Benim icin en favori olmasa da favori hayat dusuncesi sinifina koyabilecegim bir arkadasmis megersem. (Bu arada daha kendisini hic gormedim.)