73

Hiç Bitmeyen Söyleşi!

Pazarlama Dünyası’ndan sevgili Mustafa Duran, Şubat ayının konuğu yapmış beni.

Söyleştik biraz. Keyifli de oldu.

Pazarlamadan inovasyona, Shubuo’dan reklamcılığa farklı konulara değindik kısa kısa. Az biraz da Tunç Kılınç var içinde.

Bu söyleşiye denk gelen okurlar mail atıp bunu blogumuzda da yayınlamamı istediler. Kırmayalım onları…

Ancak ek olarak farklı bir uygulama da yapalım. Bu söyleşiyi devam ettirelim!

Varsa sizin de sorularınız, ekleyin yorum olarak… Cevap vereceğim aklım bastığı ölçüde (sıkıştırmayın çok!).

Bu da böylece kendi içinde “hiç bitmeyen bir söyleşi olsun,” bakalım nasıl olacak!

1. Tunç Kılınç kimdir?

Mustafa, bence bu sorunun cevabını ben vermemeliyim. Beni “ayın konuğu” olarak seçmene ‘ne’ neden olduysa sence ben ‘o’yum zaten.

Klasik anlamda “kimdir” sorunun cevabı ise sitede “hakkımda” bölümünde var, bunu biliyorsun.

2. Eğitiminize “Bilgisayar Mühendisliği” ile başlayıp “İş İdaresi ve Pazarlama” diploması ile bitirmenizin nedeni nedir?

1984-85’de bilgisayarlar kocamandı, belki de gözüm korkmuştu, bilmiyorum! Ufacık siyah beyaz ekranlar, delikli kartlar… Bugünkü web dünyasını hayal edip seçmiş olmalıyım o bölümü. Erken teşhisin fazlası da zarar.

Sonradan sistem mühendisi olacaksın dediklerinde yollarımız ayrıldı. Teknolojiyi kullanan ben olmalıyım; o beni değil.

3. Alice/BBDO’da çalıştığınız dönemdeki reklamcılık ile günümüzdeki reklamcılığı değerlendirdiğinizde ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?

Kullanılan hayat kolaylaştıran (veya tembelleştiren) aletlerin dışında pek bir fark yok.

Reklamvereni (diğer adı müşteriyi) kaybetmeme uğruna kendi çözüm ve yaratıcılık anlayışından bolca “ödün verme” ise aynen devam ediyor. Sonucu da gözler önünde zaten.

4. Profesyonel yaşamanızda dikkati çeken noktalardan biri Shubuo deneyimi. Gerek piyasaya çıkışı ve gerekse de kapatılışına baktığınızda Shubuo hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Shubuo’nun ne ismi, ne Turkcell bünyesinden ayrı bir şirkette yönetilme kararı, ne de lansman kampanyasında katkım var. Biz sonradan Shubuo’cu olduk!

Operatörler için ses dışı (katma değerli) servislerin önemi, kullanımı, toplam gelirden aldıkları pay son 10 yıldır hep yükselme eğiliminde. Ki bu sadece bir başlangıç. Ses’in neredeyse bedavaya sunulacağı günler çok uzak değil.

Shubuo da, katma değerli servislere daha fazla odaklanabilme amacıyla şirket dışına alınmıştı. Ancak gözden uzak olan gönülden de uzak oluyor. Bu yüzden sonra tekrar şirket içine alındı, Turkcell içinde ayrı bir genel müdür yardımcılığı oldu. Şimdi daha iyi yönetiliyor.

Shubuo’nun ilk çıkışındaki (merak uyandıran) yoğun reklam kampanyası merak uyandırdı uyandırmasına da, yukarıya çekilen beklentiler o denli yüksek oldu ki, sunulan servisler bunu karşılayamadı.

“Bu muymuş shubuo?” dendi. Diyenler haklılardı da.

Erken atılmış agresif bir adımdı. Şimdi daha akıllı stratejilerle hareket ediyorlar. Tabii ben de artık orada değilim, bunun da katkısı vardır!

5. “Fikir Atölyesi“nin doğuşu ve amacı hakkında bilgi verir misiniz?

Tek kelime ile “vermek” diyebilirim. Bir dönemden sonra tüketmek yerine vermek çok daha besleyici oluyor.

Büyük keyif alarak “paylaşıyorum” düşüncelerimi, duygularımı, isyanlarımı. Yeni insanlarla tanışmama vesile oluyor.

Kendimi yeniden adam gibi hissediyorum.

6. “Fark yaratmak” kavramını çok vurguluyorsunuz. Bu kavramın bireyler ve kurumlar açısından önemi nedir?

İster kurum ol, ister birey. Yaşayışında ve ürettiklerinde fark yoksa diğerleri ile aynısın.

Aynı!

“Köye yeni adet getirme” sözüyle büyüyen nesiller için fark yaratmak zor, riskli. Bir de ne gerek var ki zaten!

7. Ülkemizdeki “Pazarlama Blog”ları hakkında ne düşünüyorsunuz? Pazarlama kavramının gelişmesinde bu blogların etkisi nedir?

Kavramın gelişimine katkılarını bilmem ama çok hoşuma gidiyor artan blog sayısı. Daha fazla kişinin konuşmaya ve paylaşmaya başlaması demek bu.

8. Facebook çılgınlığı ve Facebook’un bir pazarlama aracı olarak kullanımı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bende de olan ilk görgüsüzlük bitince kullanım düşüyor. İyi tasarlanmış, basit ve gelişime açık bir sosyal ağ sitesi.

Rakiplerinden (şimdilik) daha düzeyli dursa da, biraz derinlere inince durum değişiyor.

Size sunulanı nasıl kullandığınız (her yerde olduğu gibi) burada da farklı değil. Fakat “size sunulan” iyi bence.

Kendimi tekrar etmeyeyim. Facebook ile ilgili araştırma ve düşüncelerimi paylaştığım “Facebook Yeni Nesil Oyuncağımız!” başlıklı bir yazı var, bu da linki.

9. İnovasyon son zamanlarda herkesin dilinde. Bu kavramın ülkemizdeki algılanışı ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

İcat olarak algılanıyor daha çok.

“Yenilikçi düşünce” demek daha doğru olurdu bence.

10. İnovatif bir şirket ve inovatif bir insan olmak için neler yapmak gerek?

– Yenilikçi olmak gerekiyor. Olandan rahatsız olmak, sorgulamak.

– Bir şeyleri değiştirmek istemek, risk almaktan muazzam bir keyif duymak.

– Bu değişim için önce kendine inanmak, sonra da bol öğrenme tutkusu..

– Harekete geçmek için de disiplinli, azimli ve planlı çalışma. Sabahlara kadar…

11. Bireylere ve şirketlere sunduğunuz danışmanlık hizmetleri hakkında bilgi verir misiniz?

Koçluk benimkisi..
Ya önce öncelikleri belirlemece, ya da netlerse, o önceliklerin hayata geçmesi için birlikte çalışmak.

Basketbol koçundan farkı yok esasında. Taşın altına elini koymak var; kalın bir rapor verip uzaklaşmak yok. Bu iş koçluğu.

Bir de yaşam koçluğu var.
O da bireysel anlamda hayata dair ne varsa gündemlerinde…

12. Size ilham veren markalar hangileri? Bir marka olacak olsanız hangisi olmayı tercih ederdiniz?

Pek yok.
Ama olmaz, illa söyle dersen;
Şampiyonlar Ligi derim, Virgin derim.

Ben marka olsam…
F1’de koşan Ferrari olmak fena olmazdı.

13. Bir fikir yaratırken hangi süreçleri izlediğiniz konusunda bilgi verir misiniz? Yaratma sürecinizde sizi tetikleyen unsurlar nelerdir?

Bol bol insan içine çıkmak, gezmek, yeni kişiler tanımak, konuşmak, hayatın farklı anlarını paylaşmak.

Okumak… [Ben kitap okuma sabrımı yitirdim. İnternet yetiyor fazlasıyla.]

Yaramazlık yapmak… İçindeki çocuğun [büyümesine izin vermeden] bolca dışarı çıkmasını sağlamak.

14. İş yaşamı dışında neler yapar ve kendinizi nasıl yenilersiniz?

Bir üstteki yazdıklarım burada da geçerli.
Bir farkla…
Bende iş yaşamı, özel yaşam ayrımı yok artık.
Hayat tek.

15. Tunç Kılınç’ın gelecek hedeflerinde neler var?

Fikir Atölyesi devam.
Belki onu televizyona, basına taşımak olabilir.
Koçluk devam…

Bir de bunların dışında, tamamen farklı bir şey.
Ne, bilmiyorum henüz.
Bulmak için bu sene en az bir ay (aralıksız) İstanbul dışında olmak istiyorum.
Bulamazsam gelecek sene bu iki aya çıkacak.
Bulana kadar devam.

Ne mi yaparım bu sürede?
Bu garsonluk da olur, miçoluk da.
Hayat o kadar güzel ki, nefes kesen anları arttırmak sadece bizlerin elinde.
Ve onlar her yanımızda.

16. Son olarak pazarlama alanında çalışmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

Pazarlama bilimi özde “standart adam olma” diyor. Veya bu benim pazarlamayı nasıl görmek istediğim.

Düşüncende, yaptıklarında fark yarat. Bu ister bir üründe olsun, ister fiyatlamada, ister iletişimde, dağıtımda… Yetiyorsa hepsinde…

Yoksa en iyi pazarlamacı “en inandırıcı yalanı” söyleyen olur ki, gönlüm pek razı olmuyor buna.

—-

Mustafa’yla söyleşimiz bu kadar.

Devam etsin diyorsanız, merak ediyorum sorularınızı!

Yorumlar 73

  1. Yazar
  2. eyll

    Tunç; Hiç aramaktan vazgeçtin mi? ya da nefessiz kalıp pencere kenarına gelip derin bir iç çektin mi?

  3. Yazar
    Tunç Kılınç

    ironik olduğunu kabul etmekle beraber, en sevdiklerim hep değişiyor toprak. çünkü ben sürekli değişiyorum. ahmet altan’ın bir yazısı vardı: “sende ne değişmiyorsa sen o’sun.” bende değişmeyenleri de bu sürekli değişen tunç bulmakta zorlanıyor doğal olarak :D

    sorunun ikinci kısmını – “sevgiyi, sevmeyi neye göre belirlersiniz?” – ise tam anlayamadım toprak. bunun bir kriteri pek yok sanırım. veya varsa da; sevmeyi becerip, bunu gösterebilen hemen herkes bu çemberin içine giriyor bir şekilde..

  4. toprak

    merhaba, ben yeni katildim ama üc gündür sürekli bakiyorum buraya, yazilara. gec kalmisim galiba. soruldumu bilmiyorum ama genede sorucam valla
    sizin icin en sevdikleriniz neler veya kimlerdir? ve sevgiyi, sevmeyi neye göre belirlersiniz?

  5. Yazar
    Tunç Kılınç

    fatih mehmet; çocukluktan kalan bir pul kolleksiyonu durur hala ancak pek bir ilgim olamadı pullara karşı. o kolleksiyon bazen işe yarıyor o ayrı :D

    bugün ise, bilmem sayılır mı, 1/18 boyutunda eski araçları buldukça toparlayıp duvara asıyorum…

    şimdi farkediyorum ki benim kolleksiyonlara karşı pek bir motivasyonum olmamış :)

  6. Yazar
    Tunç Kılınç

    fatih g; üç başlıkta sormuşsun sorularını, ben de öyle cevap vermeye çalışayım:

    – bu gibi durumları yaşadığınız oldu mu hiç?

    mutlaka olmuştur.. düşünen, ortaya yaratıcılığını koyup üretmek isteyen herkes yaşar.. belki yaşamalı da, deneyim denen o şeyden kazanıyoruz :)

    – neler hissettiniz?

    yaklaştığı oldu ancak yıldırmadı.

    – nasıl mücadele ettiniz?

    bürokrasi, bilgi eksikliği, tasarımdan anlamamak ve gücün olmaması gibi bahsettiğin zorluklardan sadece “bürokrasi” senin kontrolünün dışında. diğerleri hep projene olan “tutkun” ölçüsünde bir engel olmaktan çıkıp, aşılacak “hedef” olarak görülebilecek konular. hatta bürokrasi de… doğrudur, bunlar zaman alabilir ancak hiçbir başarının tadı da zorlukları aşmadan anlaşılamıyor tam anlamıyla.

  7. fatih mehmet

    bilmiyorum gördüğüm kadarıyla sorulmamış ama neyse:):

    koleksiyon yapar mısın? ne var mesela koleksiyonunda, bu tarz şeylere merakın var mı?:)

  8. Fatih G

    Bir fikir üretiyorsun. Etraflıca düşünüyorsun. Fikir güzel ama eksiklikler var. Bürokrasi önünü kesiyor bazen, ya da bilgi eksiklikleri. Net tabanlı bi proje ise tasarımdan anlamıyorsun. profesyonel birinden yardım alacak gücün yok ama fikre inanıyorsun?

    hal böyleyken. Fikrini anlattığında “sen deli misin nerden geliyor aklına bunlar?” diyip gülen bir sürü insan oluyor. sen içinde bir yerlerde biliyorsun. proje çok doğru ama imkansızlıklar…

    bundan seneler seneler önce. Palyaça kılığında balon satacağım demiştim. Herkes gülmüştü bana. sonra imkansızlar şu bu derken yapamadık. Şimdi ise normal kılıkta balon satan kalmadı.

    bu gibi durumları yaşadınız oldu mu hiç?
    neler hissettiniz?
    nasıl mücadele ettiniz?

  9. Pingback: Fikir Atolyesi Beni Buzla’r mısınız?

  10. Kürşad Yıldırmak

    yukarıdaki yazı öbeğini hiç okumadım. ben de web site tasarımcısı vesaire vesairesiyim…
    buraya neden yazdığım konusunda da emin değilim.

    playing for change dvd mi izledikten sonra google a stand by me yazınca çıktı burası…
    sanırım insanlar burada nasıl iş buluruz sorusunun yanıtını arıyor…

    1 yıl oldu istanbula geleli (bu ikinci gelişim daha önce 99-2001 arası buradaydım)
    1 yılda 4 iş değiştirdim…

    işsiz gezdiğim tek zaman 20 gün istanbula tekrar alışma süreciydi…

    insanlar cvlerini saçma sapan şişiriyor ve orada yazdıkları şeylerin çoğunu bilmiyorlar…
    gerçekten yapabildiğiniz şeylerin peşinde koşarsanız illaki bulursunuz kanaatindeyim
    (:

    aslında yukarıda neler döndüğünü bilmeden yazmam diğer yazan kişilere saygısızlık sanırım. tabi pek umursamıyorum (:.

    eğlenmek dışında bişeyler arayan insanlarsanız. başkalarının yazılarında çareyi bulamazsınız…

    ha ilham alırsınız belki, ama o ilham ı aldıktan sonra koltuğunuzda gerinip yarın yaparım diyosanız. üzgünüm boşuna okunuz bu kadar insanın bu kadar paylaşımını.

    neyse ben bi bira daha açayım. yarının rutini hafiflesin
    çilek reçeli olsam, tatlı tatlı koksam…

    dur bi daha dinliyeyim stand by me

    no matter who you are, no matter where you go in life at some point you are gonna need somebody to stand by you demiş şair. haydi şoppi

  11. Pingback: öss güncesi » Eğitim “Sistemi” =)

  12. Yazar
    Tunç Kılınç

    Başarılı iş fikirleri üretmenin tek bir yolu yok Emir. Ancak; olanla tatmin olmamak, hep “neden” sorusunu sormak, iyi bir gözlemci olmak, araştırma konusunda tutkulu olmak, plan yapmak, risk almak ve yılmamak önemli beceriler.

    Bazı yazılarda, ‘yeni iş fikirleri üretme konusunda nasıl bir yol izlenebilir’ sorusuna aklım bastığı ölçüde cevap arıyorum. Arşiv‘deki “Yaratıcılık/Fikirler” ve “Başarı Hikayeleri” altındaki yazılar bilmem senin soruna cavap olur mu? Birkaç tanesini ben senin için seçtim:

    Yeni İş Fırsatları Yaratmak Gerçekten Zor mu?
    Yaratıcı Bir Gencin Zihin Haritası
    Google Beni Dinleyecek Misin?
    Denge ve Yaratıcılık

  13. Yazar
    Tunç Kılınç

    Beynin daha çok sağ tarafını tetikleyen alanlardan birini seçerdim Ümit. Bu da sanırım tasarımı içine alan herhangi bir bölüm, sinema veya müzik olurdu. Ne de güzel olurdu!

    Bunlara odaklanmanın yanında, çok sayıda insan tanımaya ve sağlam arkadaşlıklar kurmaya öncelik verirdim. Bu önceliğim halen devam ediyor esasında.

    Ancak şurası net ki, okul tek ilgi alanım olmazdı. Daha az uyuyup, yarı zamanlı işlerde çalışırdım. Deneyim adına büyük faydası oluyor bunun.

  14. emir elkabes

    Ben de içten bir insan olarak siteyi başarılı buldugumu söyleyebilirim. Ama sitedeki insanların ve sizin daha fazla iş odaklı çözümler üretmenizi diliyorum. Yani secret taki gibi umut tacirliği yapamazsınız elbet ama yeni iş fikirleri üretme konusunda nasıl bir yol izlemeyi gösterebilirsiniz sanırım.

    Başarılı bir iş fikri bulmanın yolu nedir? Böyle yıllarca düşünüp piyasada olmayan birşeyi bulmak için çabalamak mıdır yoksa varolan ürünleri geliştirmek için onlara bir takım eklentiler bulmaya çalısmak mıdır ya da başka bir yol mudur? Mesela fikiratolyesi orjinal bi fikir olmus. Nasıl olusuyor böyle fikirler? Hadi bi tane daha bul desem bulmak için nasıl bir yol izlersin?

    Kendimi tekrarladım belki ama net olmak istedim iyice.

  15. ümit

    Gerçekten muhteşem bir site! Uzuın zamandır hiçbir şeyi bu kadar zevk ve tutkuyla uzun zaman yapmamıştım. Ama bu siteye girdiğimden beri o yazı senin bu yazı benim okuyup gidiyorum iki gündür. Çok şeyler kazandım, birçok şey öğrendim. Çok teşekkür ederim Tunç abi.

    Daha önce bir arkadaşımız üniversitede öğretim görevlisi olsanız öğrencilerinize neler tavsiye ederdiniz sorusunu sormuş.

    Benim sormak istediğim ise; tam şu anda üniversiteye yeni başlıyor olsaydınız, üniversite hayatınızı nasıl geçirmeyi dilerdiniz? Nelere odaklanmayı, hangi konularda uzmanlaşmayı seçerdiniz?

    Her şey için teşekkürler!

  16. Yazar
    Tunç Kılınç

    Fotograf çekmeyi seviyorum Abdullah ancak son derece amatörüm. An’ları duygusunu kaybetmeden yakalayabilmek, hatta fazlasını düşündürebilmek keyifli. Bu işi hayatının merkezine koyanlara imreniyorum açıkcası.

    En çok korkutan…

    En çok mu bilmem ama geçenlerde hareketsiz durduğunuz o tabut gibi MR makinelerinden birinin içine girdim 45 dakika. İtiraf ediyorum alışana kadar geçen ilk 5 dakika oldukça ürkütücüydü. Ne kadar başka şeyler düşünmeye çalışssan da kandıramıyorsun beynini başlarda. Sonrası kolay.

    İkinci ise sanırım bir yangının içinde kalmak olurdu. Hayal dahi edemiyorum. [Bunu yazdıktan sonra ilk korkuma korku bile denemeyeceğini farkettim!]

  17. Abdullah Mahmut Sami Dikmen

    herşey gerçekten çok güzel, bu konu eskide kalmış ama fotograf çekmeye merakınız var mı? bir de düşündüğünüzde sizi en çok korkutan iki şey?

    ben iki gün önce buldum sizi nerden bulduğumu da hatırlamıyorum ama 72 saatimin kesintisiz 32’si yazıları ve yorumları okumakla geçti. burada gerekten bütün düşünceler mükemmel.

  18. Pingback: Fikir Atolyesi Eğitim “Sistemi” =)

  19. Yazar
    Tunç Kılınç

    Mehmet, acaba ne yazsam diye bir sorum hiç olmuyor. Cep telefonuna sürekli notlar alıyorum; gördüklerim, o an aklıma gelenler, hissettiklerim… Sonra içimden yazmak geldiğinde o notlara da pek gerek kalmadan başlıyorum karalamaya… Not alırken sanırım beynime kazınıyor bazı şeyler.

    Evet, direkt olarak bilgisayarda yazıyorum. Genelde 3-4 gün alıyor yazıların bitmesi. Bitirmek için acele etmediğim ve bu süreçten keyif aldığım için olsa gerek. Bir kerede yazdığım [Teslim Olmak gibi] yazı sayısı ise çok az.

    Başarı Hikayeleri, 20 Soruluk Söyleşiler veya Yaratıcılık/Fikirler kategorileri altındaki yazıları ciddi araştırmalar yaparak yazıyorum. Amaç öğrenmek esasında. Sonra onları paylaşabiliyor olmanın ise tadı başka.

  20. Mehmet

    Yazılarınızı beğeniyor ve takip ediyorum. Benim sorularım ise şöyle:

    – Ne yazacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
    – Yazınızı direkt olarak bilgisayara mı yazıyorsunuz? Bir kerede mi? Uzun ara veriyor musunuz?
    – Yazacağınız onu hakkında araştırma yapıyor musunuz yoksa o an aklınıza ne geliorsa onları mı yazıya döküyorsunuz?

    Teşekkür ediyorum.

  21. hülya

    Sn. Aşık,

    Özellikle de başlığı, hiç bitmeyen söyleşi olan, böyle düzeyli ve samimi bir söyleşiyi, bitirmeyi başaran basitliğinize ne denilebilir ki? Basitlik işte.

    Ardına hiç yazı yazılmaması da, bu blogun ve katılımcılarının kalitesinin bir ispatı zaten.

  22. Tunç Kılınç

    Gündeme alma konusuna katılıyorum Işık ama zamanlamasından emin değilim =)

    Tolga; web tasarımı kodlamasından hiç anlamıyorum. Fikir Atölyesi esasında hazır bir tema fakat üzerinde bir arkadaşın yardımıyla çok fazla sayıda değişiklik yaptık. Bahsettiğin efektler ise temada vardı yanılmıyorsam.

    Siteyi beğenmene de ayrıca mutlu oldum, sağol.

  23. tolga bey

    bir seyi cok merak ettim tunc abi. web web tasarimiyla ugrasio musun? merak ettigim ise su: bu blog’un dinamik menüleri flash gibi görünmemsine ragmen degil, göründügü kadariyla ajax kullanilmis ama o yavasca acilip kapanma efektlerini nasil gerceklestirdin?

    source-code a baktim biraz, ama ne bir JS-timer, ne de benzeri birsey bulabildim. css üzerinden display:block ve display:non gibi ivir-zivirlari bende cok kullanirim ama bu smooth-gecisleri nasil realize ettin?

    Konuyla alakasiz gibi sanki, ama neyse, yazdim artik, bu sefer affet =)

    bu arada siteni eksi sozlukte bir link üzerinden dün gece buldum ve cok begendim; hem icerik, hem tasarim hem de isim olarak..

  24. ışık pot

    Anladığım kadarı ile siz hala sigara içiyorsunuz, öyle mi? öyle ise bırakmayı düşünüyor musunuz? Bu konuyu biraz gündeme alalım. Sigarayı bırakmak için biraz motive olalım.

  25. hülya

    sevgili hülya17, hoşgeldin mesajına ve yazı sahibine hitaben yazdığım düşünceme, senin katılıp katılmadığını belirttiğin yorumuna tşkr ederim…

    ayrıca ismine 17 18 19 gibi numara eklemene gerek yok kimliginden vazgeçmen doğru değil, bence okuyan isim aynı olsa bile kimin kim olduğunu anlar…

    sevgiler…

  26. Tunç Kılınç

    Düşüncelerin için teşekkür ederim de Ahmet, utandım biraz okurken. Mahçup olmak veya… Üstü açık bir arabada herkes bana bakıyor gibi geldi bir an. Sağolasın.

    – Son saniyelerimi bilmek istemezdim sanırım. Uykuda olsa mesela. Her gece [cenin pozisyonunda!] uyumadan önce huzur doluyum zaten.

    İlginçtir, senden bu yorum geldiği esnalarda bir yazı yayınlamak üzereydim sitede; “Basit Yaşamak Gerek Hayatı” diye. Bir bak istersen, nasıl denk gelmiş.

    – Patlayan nedir bilmem ama içimdeki çocuğun sesi daha çok çıkıyor artık. Onu susturmaya çalışanlar da azaldı bir epey. Şanslıyım belki de.

    – Bazen tavada kırılmış iki yumartanın da tadına doyum olmaz ama ne demek istediğinin farkındayım Ahmet. Şimdilik elimden gelen de gerçekten bu kadar.

  27. Ahmet Kara

    Fikir Atölyesi okurları buluşması ise? Bilmem, bu yaz yapsak mı?

    Tabii ki yap! Ne duruyorsun :)) iyi olur… İnsanlar birbirlerini tanırlar.

    Sıkıldık artık salakça yaşanan hayatlardan… Sabahtan akşama kadar iş, yaşam kavgası… Sahte ilişkiler… Donuk bir hayat tarzı… Zevk vermeyen bir yaşam…

    Belki (inanıyorum) insanlar fikirlerini paylaşacak samimi bir ortam bulurlar…

    – Tunç son saniyelerinde ne düşünürdün? (Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin)

    – Yaptığın bu “vermek” olayını bir iyilik mi yoksa içindeki durdurulamaz volkanın patlamalarından sonra çıkan o “mutlaka paylaşmalıyım” dürtüsü olarak mı görüyorsun..?

    – Tunç bildiğin yolda devam et… Çok fazla yazı yazarak önemli konuların bir anda değersizleşmesini sağlama lütfen… “En iyi yemek ağır ateşte pişendir.”

    “Seni seviyoruz TUNÇ!” Sen bizim içimizdeki iyiliksin…

  28. hülya-17

    Bende burda hoşgeldin ekibi gibi oldum ama sende hoşgeldin hülya. (Senden sonra siteye ilk giriş günümü ismime ekledim, artık Hülya-17 diye yazacağım mecburen.)

    Ayrıca o pişmanlıklar kısmı benim de ilgimi çekmişti. (özellikle geri dönüp soru sormuştum). Ancak bunun sebebi zaten söyleşideki Tunç’un samimiyetiydi. Bu konuda sana katılmıyorum.

    Karşımızda hakikaten duru mu desem sahici mi desem, ne desem öyle bir adam var galiba, (kendisini ben de tanımıyorum) ve onu hissettiğimiz için belki de üşenmeden sadece okumayıp, yazı bile yazıyoruz.

    Görüşmek üzere, selamlar…

  29. hülya

    biliyor musunuz, bence yorumlardaki diyologlar yaptığınız söyleşiden daha keyifli ve samimi… medeni halinizden, çocuk sayınıza ve hatta hatta pişmanlıklara kadar sorulmuş:) söyleşideki cevaplarınızda, daha bir bilmişlik:) ya da nasıl desem ki daha bir sen sor ben söyliyeyim havası var….

    ben sizi yani sayfanızı demek istedim, ilk kez görüyorum ama gezinirken kendimden bir şeyler bulduğumu hissettim, hatta birkaç yazınızda gülümsedim. tabiki komik olduğu için değil, sadece bana başka şeyleri hatırlattığı için :)

    sevdim burayı, sık görüşücez gibime geliyor.
    bye…

  30. Tunç Kılınç

    Başkalarını tanımaya ayırdığımız zaman ve özenin belki onda birini kendimizi tanımaya ayırmıyoruz MTD. Bizi hayata bağlayan, heyecanlandıran, öylesine yaşıyor olmaktan kurtaracak her şey kendimizde saklı.

    Hayat koçluğu işte burada bir miktar işe yarıyor, bunları beraber bulup çıkarmak, sonra da hayatımızın doğal bir parçası yapmak.

    Bunlar dediklerimiz içimizde gizli kalmış bir yeteneği tekrar ortaya çıkarmak, olan bir becerimizi geliştirmek adına nasıl’ları bulmak, varsa korkuların üzerine gitmek, veya bizi sıkan, endişelendiren konuları birlikte aşmanın yolları gibi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

    Her sabah “iyi ki varım” diye uyanmak için sürekli değişen kendini daha iyi tanımana destek olan yakın bir dostluk gibi bu yaşam koçluğu.

  31. MTD

    Sevgili Tunç benim merak ettiğim şey yaşam koçluğu ile tam olarak ne yaptığın? Kişilere ne tür destekler Veriyorsun?

  32. Tunç Kılınç

    Şimdilik evet dide, şimdilik… Sürekli değişiyoruz ya, ondan böyle diyorum.

    Yeni arayışlar hiç bitmiyor. “Severek yaşamak” uğruna da umarım hiç bitmez bu çırpınış, son ana kadar hem de.

    Sevmek varsa işin içinde [ister insan, ister düşünce, ister mekan, ister köpek] sıkılmak mümkün mü?

    Zaman zaman her şeyden kaçmayı istemek olsa da bir tarafımızda, sevgili’den kaçabilir misin kendi içinde?

  33. dide

    işinizi sevdiğiniz belli. insanın sevdiği işi yapması, yapabilmesi nasıl bir his? sevdiği işinden de sıkılıyor mu bir süre sonra?

  34. Tunç Kılınç

    Acun ve Emine, sağolun ilginiz için.

    Betül, şu an üzerinde çalıştığım yazı sanırım kısmen de olsa birinci soruna cevap olacak. Bugün yarın yayında olur yazı.

    Hiç bıkmadan dinlediğim bir parça yok, zaman zaman hepsinin baydığı oluyor! Yine de söyle dersen; Massive Attack’in Tear Drop ve Angel parçaları derdim.

  35. Betül

    Merhaba,

    Soru 1: Üniversitelerde inovasyon kültürünü yaygınlaştırma adına neler yapılabilir? Elbette yapılacak olanlar da birer inovasyon adayı olacaktır :) Bu doğrultuda süreç ya da iş modeli inovasyonu geliştirilebilir diye düşünüyorum. Cevabınız için şimdiden teşekkürler.

    Soru 2: Hiç bıkmadan dinlediğiniz şarkının ne olduğunu merak ediyorum evet :)

  36. Tunç Kılınç

    İlk önerim “üniversite yaşantınızın keyfini çıkarın” olurdu. “Keyif” de sizin için ne anlama geliyorsa.

    Üniversite yılları esnasında yaşınılanların bir tekrarı olmuyor. Ve inanın o yıllar, hayatın en güzel dönemlerinden biri, belki de en birincisi.

    Hangi okuldan mezun olduğumuz değil, o dönem boyunca yakaladığımız sağlam arkadaşlıklar ve kazanılan deneyimler işimize yarayacak olanlar.

    Üniversite bizlere bir şeyler öğrenmek için fırsatlar sunuyor sadece. Bunu fırsat olarak görenlere bir imkan, o kadar.

    Ve hayatın hiçbir döneminde, bu denli “uzun süre” yeni şeyler öğrenmeye odaklanma fırsatı bir daha geçmiyor elimize kolay kolay. Değerini bilmek gerek o yılların.

    Keyif almıyorsak da kaybetmemek gerek o zamanı. Pek fazla verimli olmuyordur zaten okul bu durumda.

    Biz istersek, üniversiteye gitmeden de, en az bir mezun kadar eğitebiliriz kendimizi, hem de daha çoğu ilgimizi çeken konularda, kendi istediğimiz zamanlarda.

    Yeter ki “diploma kaygısını” aşacak bir özgüven, bilgi ve deneyim sermayemiz olsun.

    Bizim içimizdeki ses ne diyor, başkalarının değil.

    İşte bunları söyleyen ve bir dönemi bile tamamlayamadan kovulan bir hoca olurdum herhalde Ali =)

  37. ali

    merhaba Tunc Bey, sitenizi takip eden ve yazilarinizi begeniyle okuyan birisi olarak size sunu sormak isterim:

    daha once nefesinizi kesecek anlar yazisinda biraz bahsettiginiz Universitede ogretim gorevlisi olsaniz ogrencilerinize ilk tavsiyeniz ne olurdu ya da nasil bir hoca olurdunuz ya da olmak isterdiniz, merak ediyorum.

  38. Tunç Kılınç

    “Daha çok şey verebilmek” adına Fikir Atölyesi’ni, internetin yanında farklı mecralara taşıma gibi bir hedef var aklımda v.b. Hedefin kendisi bile şimdilik heyecanlandırmaya yetiyor beni.

    İçerik konusunda fikrini bugüne kadar bazı okurlar iletişim bölümünden bana ilettiler. Dediğin gibi, belki bunun sitede paylaşıma açık bir formatı düşünülmeli.

    Pınar ve Hülya; içten paylaşımız için teşekkürler.

  39. hülya

    Ben de, henüz iki gün önce keşfettim ve aynı şeyleri düşündüm.

    Her ne kadar yeni olsam da, hoşgeldin Pınar.

  40. Pınar

    Bu siteyi daha once kesfetmemis, bu yaziları daha once okumamis olduguma inanamiyorum…

    Cok basarili…

  41. v.b.

    Alexa’da üst sıralar yada google amca meselesi değil aslında söylemek istediğim. Müşterilerin için önem sıralarında daha üst sıralara çıkmak, çünkü onlara daha çok şey verebilmekti kastım. Konuk yazar uygulaması başarısız oldu ise, o zaman belki yazacağın yazıların konusu için bizim isteklerimizi girdi olarak değerlendirebileceğin bir sistem üzerinde düşünülebilir mi acaba?

  42. Tunç Kılınç

    “Arasıra girilen bir site” kıvamı çok da rahatsız etmiyor beni sevgili v.b. Rating (google amcaya oynamak) kaygısı taşımadan, içimden geldiği gibi, fırsat oldukça karalıyorum bir şeyler. Bugüne kadar da 145 adet yazıyı bulmuşuz.

    Önerinin farklı bir boyutunu zamanında “konuk yazar” uygulaması ile başlatmış, ancak pek de başarılı olamamıştım. Onları da anlayışla karşılıyorum; herkesin öncelikleri farklı ve hatta zaman içinde değişebiliyor.

    Şimdilik sadece yorumlarla okurlarımızın aktif olabildiği Fikir Atölyesi zamanla başka formlara da girebilir. Ne, henüz bilmiyorum. Onu da birlikte bulur, sitede tartışırız.

    Yapıcı eleştirin için teşekkürler.

  43. v.b.

    Fark yaratmanın çekiciliği… Zamanın ölçümünü değişimle açıklayan bakış açısıyla bakarsak, bizim kontrolümüz dışında olmayan değişimlerdir asıl bize ait olan şeylerdir. Hayatı sıradanlıktan çıkarıp bize değişim ve dolayısıyla yaşadığımız hissini doğurur. Ve farkındalık yaratıp, bizi uykudan uyandırır. Bizim de yaşamımız daha çok benzer sahici bir yaşama.

    Yorumun ardından bir sorum olacak… Bizleri -fikir atölyesini gezinenleri- fikrinizin müşterileri olarak görecek olursak; “piyasaya sunulacak ürünün türü (yazının konusu) ve ürünün zamanını belirleme konularında müşterilerizi daha aktif bir konuma getirmek” fikrini düşünüyor musunuz? Yoksa, bir marka sadakati yarattım, ve şuanki usul iyidir mi diyorsunuz? Zira ben ort. haftada bir yazılan yazının (belki sizin temponuz için olabilecek olan budur, yada çabuk tüketmek istemiyorsunuzdur) siteyi arasıra girilen bir site konumuna getirdiği kanaatindeyim.

  44. hülya

    önce cevap için teşekkürler (ne kadar samimi, sahici.)

    birileri şöyle demiş;

    (Zeka; geç renk ve koku kazanan bir sonbahar mahsülüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asil meyve ballanmıyor.)

    Benzer dönemler yaşıyoruz galiba, bende 82 lise, 86 üniversite çıkışlı bir mühendisim, MBA falan yaptım, kariyerist bir tablo yani, A.Ş.’lerde yönetici olarak çalıştım, 2005’de kendi işimi kurdum, 2008’de de kapattım.

    Memnuniyetsizliklerim var, belki de pişmanlıklarım.

    Kendi işimi kurduğumda, çok önce yapsaymışım demişdim, sonrasında ise, taa üniversite yıllarına kadar gidip, o branş geçişini yapsaymışım dedim.

    İnsan oğlu hayatı kırkiki yaşına kadar prova eder, sonra yaşamaya başlarmış.

    Hangi kumaşı, modeli denersek deneyelim, sonuçta kendi elbisemizi kendimizin dikmemiz gerektiğini idrak ederiz. Karar anı; ya prova ettiklerinden biri, birkaçı, herneyse ya da kendi tasarımın ve üretimin.

  45. Tunç Kılınç

    Bıkacak sıklıkta takip ettiğim bir blog veya site yok Ömer.

    Fikir Atölyesi’nden ise hiç sıkıldığım veya bıktığım olmadı, olmaz da umarım.

  46. Tunç Kılınç

    O denli büyük başka pişmanlığım yok ancak söyle illa bir tane daha dersen Hülya, kurumsal iş hayatını 3-4 sene daha erken bırakabilirdim.

  47. Ömer Enis

    Bazen saatlerce blog okuduğum olur demişsin. Bir zaman sonra bloglardan ya da takip ettiğin sitelerden bıktığın oluyor mu? Veya kendi bloğundan bıktığın oldu mu?

  48. Yedi

    Öyle mi, sizin fark ettirdiklerinizin yanında lafı bile olmaz.

    Ayşe Arman’ın bir köşe yazında Betûl Mardin’nin dediği bi şey aktarılmış. Diyor ki; uyumadan önce gittiğin yer en mutlu olduğun yerdir. Bu söylem beni etkilemişti. Galiba bu oyun gerçekten mutlu olduğunuz bir yer:)

  49. Tunç Kılınç

    Sabah “ne yiyeceğim?” diye uyanıyorum hep [üniversite yıllarında açlık fobisi geliştirmişim ne hikmetse] ve sonrasında içeceğim kahve ve sigara aklıma gelip mutlu oluyorum. Gülümseyerek uyananlardanım ben Yedi.

    Uyumadan önce de hep Hattrick gelir aklıma. Net üzerinde oynanan bir futbol strateji oyunu. Şaka gibi ama her gece tekrarlanıyor bu, yıllardır!

    Daha önce hiç düşünmediğim iki şeyi fark etmemi sağladın Yedi, sağol.

  50. Tunç Kılınç

    Teşekkür ederim Kerem. “Maskeli balodan, terlik-pijamaya giden yolcularin atolyesi” lafın gülümsetti beni =)

    Zihni sinir projeler kafa çalıştırmak için bire bir. Fikir Atölyesi’nin bu tarz yaratıcılığı zaman zaman tetiklediğini duymak bile “iyi ki var şu atölye” dememe yetiyor.

    Bu sinir projelerle ilgili bir yazı yazalım bir ara :D

  51. Yedi

    Sabah uyandığınızda düşündüğünüz ilk şey, gece uyumadan düşündüğünüz son şey nedir?

  52. kerem ozcakil

    Fikir atolyesi bende hep bir marka algisi olusturuyor Tunc. Senin kisiliginde ve dusuncelerinde, insanlara fayda getiren, yenilikci ve paylasimci bir taraf oldugu gercegini de goz ardi etmemek gerek.

    – Sadece fikrinizi getiriniz (alet edevata gerek yok)
    – Hangi fikriniz soyulmasin istersiniz?
    – Yanmadan sondurmek, uretmeden tuketmek istemiyoruz
    – Maskeli balodan, terlik-pijamaya giden yolcularin atolyesi
    – ekibimiz 8.5 mia dunya insani ile sinirlidir.
    – Herkes herseyi dusunebilir, uretmek; fikri atolyede isleyene mahsustur.

    gibi objectives iceren bir marka; ayni Ingiliz Wallpaper dergisinin urettigi ve sattigi urunler gibi. Boyle bir markalasma ve baskalasma dusundun mu Tunc, bunu merak ettim.

    Aklima gelen ilk urun de su oldu:

    Is seyahatlarina ciktigimda; jole, sampuan, dis macunu, tras kopugunu ayri ayri kutularda tasimak ya da bu urunlerin bazilarini minimize edip seyahat cantasina yerlestirmek mumkun olmuyor. 4’unu de tek bir meteryalde toplayip sikma unitesini tek bir yerden cevirme yolu ile kontrol etsek:)

    Biraz zihni sinir projesi gibi oldu ama ne bilim benim sikintimi cozerdi mesela, ve bu urun Fikir Atolyesi tarafindan imal edilseydi ve dunyanin tum ileri gelen havalimanlarinda satilsaydi ve kullanilan her bir urunun ana firmasi ile ozel antlasmalar yapilip kalite konusunda da taviz verilmeseydi etc…

    Ne guzel olurdu Tunc, Fikir Atolyesi bende bu tip cagrisimlara da yol aciyor, sende de var mi bu tip dusunceler?

  53. Tolunay Şahin

    Benim de aklıma böyle bir firma gelmiyor.

    “sadece düşük iş gücü maliyetleri ile becerebildiklerini sanmıyorum.” sözünüze de katılıyorum.

    Bence Türkiye’deki firmaların gözden kaçırdıkları noktalar var ve bu nedenle de inovasyon uygulamalarında dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki firmalardan geride kalıyolar. İnovasyonun en önemli özelliği olan firmanın diğer faaliyetlerinden kopuk ve farklı bir çalışma olmayışı anlayışını henüz tam olarak kavrayamamalarıdır.

    Bana göre, inovasyondan firmanın en alt kademesinde çalışandan, en üst kademesinde çalışana kadar herkes sorumludur ve süreç içerisinde yer alır. Her bir departmanın kendi uzmanlık alanında (ar-ge, pazarlama, insan kaynakları, teknik, satın alma, planlama-geliştirme, operasyon vb.) inovasyona katkısı olmak zorundadır. Çünkü bu bir süreçtir. Yenilemek ve yenilenme sürecidir. Sonuçta elde edilecek olan da yeniliktir.

    Bu sebeble, takım çalışması fazlasıyla önemlidir. Farklılık yaratan ve bunu tüketiciye değer kazandırmak ile sonlandıran firmalar bunu başaracaklardır diye düşünüyorum.

    Ayrıca eğitim sisteminin temelden değiştirilmesi ile yeni nesilin yenilikçi, fark yaratan kişiler olarak yetişmesine imkan verecektir ve bunun da ileride iş dünyasına yansımasının çok olumlu olacağına inanıyorum. Bu konuda da sizinle aynı fikirdeyim.

  54. Tunç Kılınç

    “Yeteri kadar iyi” göreceli bir kavram Tolunay. Karşılaştırmayı üçüncü dünya ülkeleri ile yaparsak farklı, gelişmiş ülkelerle yaparsak farklı çıkacak. Bölgesel güç olduğumuz sektör sayımız bile bu kadar azken, hedefi dünya ölçeğine çekersek; senin aklına gelen bir firma oluyor mu hemen?

    Özellikle üretimde inovatif yaklaşan firmalarımız var. Beyaz eşya, televizyon veya ev aletlerinde bugün uygun fiyata kaliteli ürünleri yakalayan firmaların, bunu sadece düşük iş gücü maliyetleri ile becerebildiklerini sanmıyorum. Arçelik, Beko, Vestel ilk aklıma gelenlerden…

    Yenilikçi düşünce için önce kalıplara, ezbere ve sınava dayalı eğitim sistemini kökten değiştirmek gerekli. İçimizdeki deli çocuğun yaşamasına izin versinler, gerisi çok hızlı gelir!

  55. Tolunay Şahin

    İnovasyonun Türkiye’deki firmalar tarafından yeteri kadar iyi uygulandığını düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız, uygulamada başarılı olan firma örnekleri verebilir misiniz ve bu firmalar sizce nasıl bu başarıyı elde ettiler? Eğer düşünmüyorsanız, neler yapılmalıdır sizce?

  56. Tunç Kılınç

    – Ayırdığım standart bir zaman olmuyor Ümit. Bir bakıyorum bir gün 4-5 saat sadece blog okumuşum, bazen de günlerce hiç okuma şansım olmamış. Bunun da günlük bir ortalamasını almak güç.

    RSS kolaylık olsa da pek kullanmıyorum, bloglar kendi tasarımları içinde okununca daha keyifli geliyor bana.

    – İmkansızlıklardan güzel senaryolar üretme konusunda Amerikalı girişimciler başarılı gerçekten. Bunun PR değerinin farkındalar! Ancak bu tabii ki onların başarısını gölgelemez.

    Yaratıcılığın en önemli tetikleyicisi; zamanın, özgürlüklerin veya imkanların daralması. Zorda kalan kişi kafayı çalıştırıyor. Sadece girişimcilik için değil, hayatın her alanında. Örneğin, Berlin Duvarı yıkılmadan önce onu aşmaya çalışan kişilerin buldukları yöntemler, yaratıcılık adına çok heyecan vericiydi.

    Türkiye de, kendi içinde sayısız “zorluk zenginliği” sunan bir ülke! Bir bakkal dükkanından bugünlere gelen zengin aileleri biliyoruz.

    Bilişim sektörünün gelişimi ise gönlümüzün istediği hızda değil ülkemizde. Halen Avrupa’da cep telefonunda 3G’si olmayan 2-3 ülkeden biriyiz, ancak alınan vergide dünya şampiyonuyuz! Sansürcü zihniyetle yönetilmeye çalışılan internet’ın hızı ve servis kalitesi ortada.

    Zorluk zenginliği adına bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunun tetikleyeceği girişimciler ise şu an orta eğitimin ortasında olanlar. Onlar dahi belki farkında değiller henüz, ancak beyinlerinde gizliden gizliye dünyada ses getirecek projelerin tohumları yeşeriyor gibi geliyor bana.

    – Fikir Atölyesi okurları buluşması ise… Bilmem, bu yaz yapsak mı? :D

  57. Ümit Kurt

    – Günün ne kadarını blog okumaya ayırıyorsun? Blogları sadece RSS üzerinden mi takip ediyorsun yoksa sevdiğin bloglara belirli aralıklarla girip bakıyor musun?

    – Yurtdışındaki örneklere bakınca imkansızlıklar içinde çok başarılı kariyerler yapmış insanlar var. Özellikle bilişim sektörünü kastediyorum. Örneğin Steve Jobs. Hani neredeyse imkansızlıkların, isyanlarının, aykırılıklarının onlar adına çok büyük bir artı haline geldiğini düşünüyorum. Bizim ülkemizde içinde geçerli midir bu durum sence?

    – Fikir Atölyesi Okurları Buluşması ne zaman :)

    Umarım uzun zaman daha yazarsın ve ben de severek okumaya devam ederim bu blogu ;)

  58. Tunç Kılınç

    Farklı bir örnek derken Işıl, tam ne sormak istediğini anlayamadım, kusuruma bakma. İş koçluğu ve yaşam koçluğu.. Bu koçlukları nasıl gördüğümü ise söyleşide belirttim ancak o açıklama sanırım senin sorunu cevaplamıyor?

    İstanbul dışı hava değişimi için. Günlük yaşantımızda kanıksadıklarımızı fark etmek, yepyeni hayatlara tanıklık etmek, farklı kişiler tanımak için. Bunun düşünme, yenilikler ve değişim için iyi bir beslenme kaynağı olduğunu düşünüyorum. Yeni hayaller için atmosfer değişikliği işte. Bakalım, deneyeceğiz. Gerçek olur umarım.

  59. Işıl

    Bireylere vermekte olduğunu belirttiğin danışmanlıklardan, farklı bir tanesine örnek verebilir misin, merak ettim..Ve neden İstanbul dışına gitmelisin 1 ay veya gelecek yıla 2 ay ve olmazsa 3 ay?

  60. Tunç Kılınç

    Arkadaş çevremin rolü büyük oldu Nilay. “Fikirlerini ve düşüncelerini sadece bizle değil, daha fazla kişiyle paylaşmalısın” önerisi sık tekrarlanır olmuştu.

    Mobilasyon blogunun sahibi, eski arkadaşım Refik Çağlayan’ın teşvik etmesi ile de başladık. Sonra Anafikir‘den Selim Yörük’ün teknik anlamda desteği çok önemliydi.

    Refik’le Selim de böylece tanıştı. Şimdi ikisi birlikte 4play isimli bir şirketi yönetiyorlar :)

  61. Tunç Kılınç

    Çağlayan, kişiye göre değişiyordur sanırım, ancak beni son 2-3 yıldır vuruyor. Hala geç olan bir durum da yok esasında. Doğru kişi, doğru zaman…

    Şimdiki aklım olsa beş-altı çocuğum olsun isterdim. Düşünsene evin içindeki cümbüşü :)

    Miçoluk, garsonluk vs ise bir şeyleri sıfırlamaktan çok hayatı farklı açılardan yakalayabilmek adına.

  62. çağlayan Sevindik

    Çocuk yapmamış olma pişmanlığı insanı kaç yaşlarında vuruyor?

    Bu arada söyleşi de geçen miçoluk yapma tarzı fikirlere bir dip not. Ben denedim. Hayatımı 0 düzlemine çekmek için önce kariyer 0 laması yaptım. Bir yerlerde paran olduğunu bilmek ve kurduğun standartlar için olan parandan harcamak aradığını buldurtmuyor. Yani malesef miçoluk devrimiz geçmiş dostum. Acı ama gerçek.

  63. Tunç Kılınç

    Şu an üzerinde çalıştığım bir site yok. Ama sürekli fikirler uçuşuyor beynimde.

    Denemek istediğim bir proje var, onun önemli parçalarından biri internet olacak. Proje hayata geçerse tabii!

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir