7

Gerginlik ve Kaygılar Sana Ne Kazandırıyor?

Konuk YazarHer insanın bir hayali vardır. Bunların kimi büyük, kimi küçüktür. Kimi ise kolaylıkla ulaşılabilir, kimi ise kurulan hayal kadar, bu hayale ulaşılması da güçtür.

Benim hayalim büyüklüğünü ya da küçüklüğünü bilemem ama, Budizm’i yerinde tanımak ve kitaplardan öğrendiklerimi yerinde görmekti. Bir de yoğun iş temposundan kaçmanın verdiği haz buna eklenince, kültür gezisinin tadı bir kat daha arttı.

Yoğun bir yolculuktan sonra Nepal‘in başkenti Katmandu‘ya ulaştığımız gün bir bayram günüydü. İnsanlar tanrılarına adak adamak için kilometrelerce kurdukta beklemekteydiler. Kuyruk hiç ilerlemiyordu. Ama insanların elinde keçi, horoz, tavuk ve çiçeklerle kilometrelerce uzaktaki adak yerine gelebilmek için bekliyorlardı.

Bizim kültürümüzde beklemek zor ve sıkıcı bir olgudur.

Oysa onların yüzlerinde büyük bir mutluluk vardı.

Bizden farklı olarak işlerini (vazifelerini) bir an önce bitirip gitmek yerine, görevlerini yerine getirme sürecinin her aşamasında büyük keyif aldıkları belli oluyordu. Yerel rehbere bekleme sürecinin ne kadar olduğunu sorduğumuzda aldığım cevap beni daha da şaşırtmıştı. Belki 5 belki de 10 saat. Ortalama 7.5 saat bekleyen birinin yüzündeki gülümseme ve mutluluk beni ilk olarak etkileyen en önemli olmuştu.

Kısacası yaşadıkları andan mutlu olmayı bilen bir kültürün ürünleriydiler.

Bu mutluluğu ise ailece yaşamaları bir başka dikkat çekici noktaydı. Aile sohbetlerinde ne dediklerini anlama imkânına sahip değildim. Ama bildiğim ve gözlediğim bir şey var ki, hepsi bu keyif aldıkları yüzlerinden okunuyordu.

İnanç sistemleri içinde, ruh, sürekli yeniden doğuş çevriminin dayattığı sınırlılığı ancak manevi yöntemlerle kendisini gerçekleştirerek aşabilir ve moksha‘ya (dünyevi varoluştan kurtulma) kavuşabilir.

Kurtuluşa götüren 3 yol var:

1- Ayin kurallarına uymak ve çıkar gözetmeden davranmak (Karma-marga)
2- İyi işlerle gerçek bilgiye ulaşmak (Cnana-Marga)
3- Kendini tanrıya adamak (Bakti)

İkinci şoku Butan’da katıldığım bir ayinde yaşadım. Dini içerikli ayinlerin hepsinde bir ritüel söz konusudur. Dini törenleri izleyenler genellikle ayinin yapısı gereği saygı göstermeye çalışırlar. Bu gösterilen saygının bir nedeni de herhalde aksi yöndeki bir davranış karşısında alacakları tepkinin ölçüsü veya belirsizliği olsa gerek. Ayine katılanları ise aksi yönde davranma şanslarının olduğu aklımıza bile gelmez.

Taşiço Manastırı’nda ayini izlerken ayinin büyülü dünyasına dışarıdan bakıyorduk. Ayinin katılanlar yaş sırasına göre içeriden dışarıya doğru U şeklinde dizilmişlerdi. “U”nun iç kısmınlarında yaş itibarıyla büyük olanlar dışında ise genç ve çocuk yaştaki Budistler oluşturmaktaydı.

Yaşta büyük olanlar işi son derece ritüeline uygun yaparken arka sıradaki Budist çocuklar giydikleri kırmızı elbisenin içinde birbirleriyle şakalaşıyorlar, gülüyorlar hatta bizle kendilerince ilişkiyi bile kuruyorlardı. Aralarında ne konuşup da bu kadar güldüklerini öğrenmek çok isterdim. Hiçbir zaman öğrenemeyeceğimi biliyorum.

Ayini yöneten Baş Budist’in çocuklara ne sözlü ne de beden dili ile herhangi bir uyarı göndermemesi ve çocuklarının kahkahalarına engel olmaması ise bana çok şey öğretmişti.

Birde ayin yerinde hayvanların da yer alması ve onların kovulmaması, bu dünyanın yalnızca insanlara ait olmadığını da çok güzel gösteriyordu.

Butan’dan Hindistan‘a arabalarla geçerken oldukça kötü yollardan geçtik. Yollar kötüydü ama manzaralar bir harikaydı. Fakat yoldan dolayı manzarayı görecek halimiz yoktu. Düşünsenize, bir şey oldu, olacak kaygısıyla yaşanan zamanlarda insan yaşadığı andan ne gibi bir keyif alabilir ki. Hele bizim gibi “kaygı” kültürü ile büyümüş toplumlardaki insanlar.

Yol boyunca manzara aşağıdaki fotoğraftaki gibi. Hepimiz yolun bir an önce bitmesini ve gideceğimiz yere bir an önce ulaşmak istiyoruz. Yanımda Bibhu adında son derece entelektüel yerel rehber bulunmaktaydı. Onunla sohbet ediyordum, korkumu yenebilmek için. O ise alabildiğine rahat ve manzaradan keyif alıyordu. Sürekli olarak bana bir şeyler gösteriyor, anlatıyor ve gülüyordu.

Bense önümdeki koltuğa gergin bir şekilde tutunmuş oturmaktaydım. Artık dayanamadım ve sordum:

“Bibhu, nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun. Şu yola baksana Allah aşkına, seni anlayamıyorum.” Bibhu’nun verdiği cevap son derece ilginçti:

“Ben rahatım, sen gerginsin, acaba hangimiz daha şanslı, gerginlik ve kaygılar sana ne kazandırıyor, ben de onu anlamıyorum.”

Cevap oldukça kısaydı ama içeriği çok yoğundu. O dakikadan sonra önümdeki koltuğu sıkıca tutmayı bıraktım ve yolculuğun keyfini çıkartmaya kendince çalıştım.

Aslında aradığım şeyin cevabını bulmuştum. Bizi sürekli bunaltan, kaygılarımızdan nasıl arınacağımızı…

Umarım, bu sorunun cevabının oralara gitmeden de bulacak bir toplum yakın gelecekte olabiliriz.

Tayfun Çalkavur

Yorumlar 7

  1. Pingback: Yüzyıl Sonra Dünyada Bambaşka İnsanlar Yaşıyor Olacak | Eğitim Kütüphanesi ? Kariyer Planlama

  2. Hasan Cem PİRPİTOĞLU

    Bence insanlar ne kadar çok güzel olaylar görür ve duyarsa (aslında algılarsa) o kadar rahat oluyor, ne kadar kötü olaylar görür ve duyarsa o kadar tedirgin, kaygılı, korkak, ürkek… oluyor.

    Örnek, küçük bir bebek düşmekten korkar mı? ya da düşmekten kaygılanır mı? Hayatı boyunca hep zengin yaşamış bir insanın geçim kaygısı olur mu? Hiç trafik kazası geçirmememiş, görmemiş ve duymamış bir insan trafik kazasını aklına getirir mi ve de bundan kaygılanır mı ya da korkar mı, aslında sonucunun kötü olduğunu gördüğümüz ya da duyduğumuz şeylerden korkarız ya da tedirgin oluruz ya da kaygılanırız ‘acaba bizim de başımıza gelir mi?’

    Her neyse, Bibhu’nun söylediğine benzer bir şey de ben yazayım, bunu her korktuğunuzda düşünün, gerçekten rahatlatır: ‘korkunun ecele faydası yok’. Herkesin yaşadığı her andan keyif alması dileğiyle.

  3. zeynep

    Sevgili Tayfun Bey, ne güzel anlatmışsınız.. Böyle güzel bir seyahatte sizinle tanışmış olmaktan ötürü çok mutluyum.

    Açıkçası ben Hindistan sınırına doğru yapılan jeepli seyahatte manzaralardan çok keyif aldım :)

  4. MALİ&FIRAT

    ‘Gerginlik ve kaygılar sana ne kazandırıyor’ sorusunun cevabı eminim ki sizin kafanızda önceden vardı ama bunu birisinin söylemesini bekliyordunuz… Kafamızda o kadar sorunun cevabı hazır ki, asıl sorun bunu doğru zamanda hatırlamanın cevabını bulmak. İşte bunun cevabı yok kafamızda…

  5. Zeynep Mercan

    İnsanın öğrenmesi doğumu ile başlar. Boş bir tahta gibidir beynimiz, zamanla yavaş yavaş dolar. Bu tahtanın diğer yüzüne de ailemizden olsun, çevremizden olsun bizim farkında olmadığımız ya da istemediğimiz olgular da yerleşebilir. Bunların başında gelir bence kaygı. Kim ister ki böyle bir duyguyu içinde barındırmak, her yaptığı işe bu duyguyu katmak.

    Bizler çoğunlukla yanımızdaki, önümüzdeki insanlara bakarız. Onlara bakarak kendimize yön vereriz belki de. Ama en fazla kendimize bakmamız, kendimizi dinlememiz gerekir. Beni en çok ben anlayabilirim, bunun için de dediğim gibi kendimi dinlemem gerekir.

    Sorunun da, çözümün de kendimde olduğunu anlayabilmek için, Ozan arkadaşımızın da dediği gibi “yapmamız gerekenin kumandanın bizde olduğunu hatırlamak.”

  6. Cuzo

    Bir arkadaşım vardı, İstanbul’dan kalktı Dalyan’a yerleşti, budist gibi oldu.

    Sanırım kültürden çok, yaşadığın şehirle alakalı bir durum…

  7. ozan

    Kaygilar zihnin urunu degil mi? Zihin icin bir dusunceyi yaratmak ne kadar kolaysa, yok etmek de o kadar kolay olmali. Bu dusuncelere kaygilar da dahil.

    Yapmamiz gereken kumandanin bizde oldugunu hatirlamak…

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir