“Hayatımız değerlidir”, “aldığımız her nefes için mutlu olabilmeliyiz” ve bunun gibi lafları çok duyar, çok söyler ama nedense bunların çok nadir farkında oluruz. Çünkü elbette insan doğasına aykırıdır sürekli mutlu olmak ve gülümsemek.
Her zaman sinirli, stresli olmak gibi her zaman mutlu olmak da çok insani değildir belki de.
Ancak üzgün, kederli, öfkeli bile olsa insan, gülemese bile o anda, içinde genel bir huzur ve umut besleyebilir hayata karşı ve işte bu “insancadır”; kimilerinin dediği gibi de imkânsız değildir.
Çok erken yaşta profesyonel bir bisikletçi olma unvanını elde eden Lance Armstrong, çok sayıda şampiyonluk elde ederek yoluna devam ederken birçoğumuz için “ölümcül” bir hastalık olan kansere yakalandı.
Şimdi önünde iki yol vardı. Ya duracak, kendi ölümünü bekleyecekti, ya da büyük bir umutla kendisine sarılıp, Fransa Turu’na katılacaktı.
Birçok insan için kanser bir yol, ölümse varış noktasıyken; Lance için bir tek varış yeri vardı; Fransa Turu’nun “bitiş” noktası.
Ona göre ağrı geçici ancak pes etmenin yaşatacağı duygu kalıcıydı. Doktoru Nichols’un dediği gibi o, “ölüm bir seçenekmiş gibi davrandı”. Yok sayıyor, dalga geçiyordu. New York’lu ünlü bir doktor da kansere yakalanmıştı ve Lance’e on sene daha yaşayacağını umduğunu söylediğinde Lance ona; “Umarım on sene daha yaşamak konusunda şaka yapıyordun, otuz sene sonra görüşmek üzere” diye cevap verdi.
Evet, Lance belki kanser olmuştu; ama asla kansere yakalanmamıştı…
Çok çalıştı. Sadece kendisi inanmakla kalmadı, çevresindekileri de inandırdı ve yanında kalmalarını sağladı. “En zor günümde de en iyi arkadaşım arkamdaydı, devam etmem için koşuyor, bana sesleniyordu. İster hastane yatağımda olsun, isterse bir yarışı neredeyse kaybedebileceğim bir gün olsun, belki de gerçek zafer aynı insanların etrafımda bulunmalarıydı.”
Lance sadece yüreğini değil, sevdiklerini de yanına alarak tüm yaşama sevinci ve kazanma hırsı ile profesyonel anlamda yaptığı işe devam etti. Çalışmaları sırasında birçok kaza geçirdi, hatta bir seferinde boynu kırıldı. Ama o olimpiyatlara katılmak istiyordu ve katıldı.
Kanseri yerinde durmamış, akciğerlerine ve beynine de sıçramıştı. Herkes artık durmasını beklerken, Lance kanserin “başına gelen en iyi şey” olduğunu söylemeye başladı.
Hala bir hedefi vardı ve sıkı çalışıyordu. 1999 Fransa Turu ve takip eden her turu kazanmış olması, onun “dopingli” olduğu dedikodularını, dedikodudan da öteye, soruşturmalara ve incelemelere taşıdı.
Bu yüreğe, bu bedene bir darbe de, başarısının onun başarısı olduğuna inanmayan basından geldi. Takdir edilen davranış tekrar edilirdi. İnsanların ödüllendirilmeye tabiatları gereği ihtiyacı vardı. Hele de yaptıkları işi yapamayacakları düşünülen insanların… Takdir etmedikleri gibi, şüphe ettiler.
Tüm bunlar olurken, o üzülüp evine kapanmak, küsmek yerine; devam edeceği bu yolda onurunu nasıl kurtaracağını düşündü. Çünkü buradan yanlışlıkla çıkacak kötü bir sonuç, onun ileride kazanacağı başarılara gölge düşürecekti. Lance iyi bir bisikletçi, aynı zamanda da usta bir sahtekâr olacaktı. Derdi tüm çabalarına rağmen onu anlamamaları değil, gelecekteki başarısıydı.
Her sabah mutluydu Lance. Şaşırıyordu insanlar. Ne biçim kanserdi bu adam?
“Mutluluk getireceğini hayal ettiğim şeyler kısa süre sonra gözümdeki değerini yitiriyor, bende onları fırlatıp atıyordum. Bir portföy, bir Porsche bana göre önemli şeylerdi. Saçlarım da öyle. Sonra hepsini kaybettim, saçlarım dâhil. Arabayı sattım, büyük bir miktar para kaybettim ve sadece hayata tutunmaya çalıştım. Mutluluk, uyanmak anlamına geldi.”
Arabalar, evler, aynadaki görüntülerimizle mutlu olan bizler şaşırıyorduk elbet saçları, arabası ve cüzdanı dolu olmayan adamın mutlu oluşuna. Oysa şaşılacak bir şey yoktu. Uyanmak hepsinden daha kolay görünen ama onun için en zor olanıydı ve sabah uyanabildiği her gün lafta değil; gerçekten mutlu oluyordu Lance.
İşte çoğumuz kansere “yakalanırken”, “ölümcül bir hastalıkla pençeleşirken”, “amansız bir hastalıkla boğuşurken”, Lance sadece “kanser oldu”. Ne yakalandı, ne pençeleşti ne de boğuştu. Boğuştuğu tek şey Fransa Turu’ndaki zorlu yollar; varış noktası ise ölüm değil, zaferini kutladığı bitiş noktası oldu.
Yorumlar 5
Düşündürücü:”…Çünkü buradan yanlışlıkla çıkacak kötü bir sonuç…”
Böyle gerçek hayat hikayelerini kitap altında alıntılarla doldurup satıyor insanlar.Tunç abi teşekkürler bunu karşılıksız -gerçekten bizim için- sunuyorsun.(Tayfun Bey’e de ayrıca teşekkürler…) Bu arada garip birşey oldu “Benden sonra yapılacak yeni yorumlar email olarak gelsin.”kısmına tıklıyamıyorum ??? :)
Adaşım çok güzel bir şeye vurgu yapmışsınız.
Benım ablamında beyninde tümör çıktı. Biz ailecek ona her zaman üzülüyoruz ama ablam çok güçlü ve azimli, o bize moral veriyor. Keşke elmizdekilerin değerini yumurta dayanmadan bilebilsek. Yani aslında biz hayatta kansere yakalanmamak için neden bu hastaların dikkat ettiği konulara sağlamken dikkat etmiyoruz ki, bence asıl önemli olan bu.
Hepimiz dikkat edelim, bu illlet bir gün ya bizi ya da çok yakın bir dostumuzu vurabilir, önlemimizi alalım LÜTFEN!!!
Ben hayatımda sizin kadar hayata pozitif bakan birini görmedim hocam, siz gerçekten farklısınız… Eğitimde de :)
Artık Lance Armstrong’un başarısını takdir etmeyi bırakıp kansere yakalanan herkesin hayatını kurtaracak tedavi yöntemleri geliştirmeye versek kendimizi, sanıyorum kanserle mücadele adına daha yararlı bir iş yapmış oluruz. Kimbilir, belki o zaman kanserden öleceğini bilen insanlara ya da ölenlerin yakınlarına, kendilerini, ölümcül dövüşü kaybetmiş kareteci ve onu kareteye başlatan antrenörü gibi hissettirmeyiz.
Mutluluk, uyanmak anlamına geldi… Çok sevdim… Ellerinize SAĞLIK Tayfun Bey.