27

Eğitim “Sistemi” =)

Şimdi biz “sistem” kelimesini alır eğitimin önüne koyarsak, baştan şunu kabul etmiş oluyoruz: Eğitime bir sistem gerekli. Yani bir “format ve kurallar” dizini.

Neyi formata sokar bir sistemle onu takip edersek, kendi koyduğumuz o kuralların esiri olmamız da kaçınılmaz olmuyor mu?

Neyse kalıplarımız, o kalıplardan çıkma “eğitilmiş kişiler!”

Zor iş bu eğitim konuları.

Üniversiteye hazırlık döneminde olup da huzurlu olan tek bir arkadaşım yok. Yarışmanın ötesinde farklı kaygılar… ÖSS sınav baskısı çok ağır. At yarışı örneği verilir ya hep; doğru. Katılan çok, bitiş çizgisini geçen çok az.

Yetersiz oldukları için mi o çizgiyi geçemiyorlar?

Hayır, çoğu start’ta kendilerine iyi bir yer alamadıklarından.

Elenenlerin içinde çok sayıda bu ülkeye, hatta dünyaya iyi bir şeyler bırakabilecek kapasitede kişiler var. Başlama çizgisinde o kadar çok adam var ki, sadece çıkışta kendilerine iyi bir yer alamamışlar, o kadar.

Ne demek peki çıkışta “iyi bir yer” alamamak? Veya alabilenler kim?

– Sınav uğruna sosyal hayattan daha fazla ödün verenler,

– Lise yıllarındaki ders notları [bir şekilde] daha iyi olanlar,

– Ezber yeteneği daha kuvvetli olanlar,

– Dershaneye gitme imkanı bulup, geçmiş yıllardaki sınav sorularını defalarca çözüp pratik yapanlar,

– Ailesinden “kazanamazsan dünyanın sonu olur, ailece rezil oluruz” tarzı baskıdan çok, “ne olursa olsun yanındayız” [samimi] desteğini alabilenler,

– Sınav öncesi dönemde sevgilisi ve ailesi ile arası iyi olanlar,

– Sağlığı yerinde olanlar,

– Sınav gecesi iyi bir uyku çekenler,

– O sabah ruh hali iyi olanlar,

– Sınav olacağı yere giderken yolda sorun ve stres yaşamayanlar,

– Sınav esnasında önlerine; görme, duyma, koklama, dokunma duyularından en az birine hitap edip, dikkat dağıtacak birileri [bu çok hoş bir sevgili adayı da olabilir, ön sıralarda dün gece kuru fasulye yemiş biri de!] çıkmayanlar…

– …

Bu kadar farklı konular bizim sınav başarımıza etki ettiğine göre, tabii ki herkesin şansı eşit olmayacak.

ÖSS sınavı için “salla onu, kazanamazsam da benim alternatif planlarım var” diyebilmek önemli bir beceri.

Geçenlerde bir önceki [Hiç Bitmeyen Söyleşi!] yazımıza Ali’den gelen şöyle bir soru var:

“daha once nefesinizi kesecek anlar yazisinda biraz bahsettiginiz Universitede ogretim gorevlisi olsaniz ogrencilerinize ilk tavsiyeniz ne olurdu ya da nasil bir hoca olurdunuz ya da olmak isterdiniz, merak ediyorum.”

Orada verdiğim cevap aynen şöyle:

“İlk önerim ‘üniversite yaşantınızın keyfini çıkarın’ olurdu. ‘Keyif’ de sizin için ne anlama geliyorsa.

Üniversite yılları esnasında yaşınılanların bir tekrarı olmuyor. Ve inanın o yıllar, hayatın en güzel dönemlerinden biri, belki de en birincisi.

Hangi okuldan mezun olduğumuz değil, o dönem boyunca yakaladığımız sağlam arkadaşlıklar ve kazanılan deneyimler işimize yarayacak olanlar.

Üniversite bizlere bir şeyler öğrenmek için fırsatlar sunuyor sadece. Bunu fırsat olarak görenlere bir imkan, o kadar.

Ve hayatın hiçbir döneminde, bu denli ‘uzun süre’ yeni şeyler öğrenmeye odaklanma fırsatı bir daha geçmiyor elimize kolay kolay. Değerini bilmek gerek o yılların.

Keyif almıyorsak da kaybetmemek gerek o zamanı. Pek fazla verimli olmuyordur zaten okul bu durumda.

Biz istersek, üniversiteye gitmeden de, en az bir mezun kadar eğitebiliriz kendimizi, hem de daha çoğu ilgimizi çeken konularda, kendi istediğimiz zamanlarda.

Yeter ki “diploma kaygısını” aşacak bir özgüven, bilgi ve deneyim sermayemiz olsun.

Bizim içimizdeki ses ne diyor, başkalarının değil.

İşte bunları söyleyen ve bir dönemi bile tamamlayamadan kovulan bir hoca olurdum herhalde Ali =)”

Diploma kaygısı…

Aman tanrım, ne büyük bir kaygı bu değil mi? Başkalarının bizim üzerimizde yarattığı baskı. Hangi okuldan, hangi bölümden, hangi dereceyle mezunsun?

Sana ne?

Benim kim olduğuma baksana… Düşünce şeklime, problemlere yaklaşım tarzıma, çözüm bulma yöntemlerime, iletişim yeteneğime, tutkularıma, geleceği nasıl gördüğüme…

Olmaz, bunlar kağıt üzerinde para etmez.

Kendini sağlama almak için, seni işe alacak yönetici veya insan kaynakları elemanının eline “sağlam done” gerek… “Ama müdürüm, daha önce bunu bunu yapmış, referansları şu kadar kuvvetli” diyebilmesi gerek onun bir üstüne.. Yoksa [diğer türlü] sabahları sıcak çay kahve servisi gören koltuğu girmez mi tehlikeye?

Neyse…

Bu konuyu uzatırız daha sonra da, benim asıl değinmek istediğim “eğitim sistemiydi” sanırım =)

Eğitim ve onun “sistemi…”

Koyun sürüsünden biri olmamak adına, gelin değiştirmek için birlikte öneri geliştirelim. Var mı sizin diyecekleriniz?

[Not: “Üniversitelerde “İş Hayatına Hazırlık” Dersi Neden Yok?” yazısına da bir ara göz atın isterseniz.]

Yorumlar 27

  1. Gökhan

    Bence insanlar arasındaki bu ayrım kalkmalı , yani insanlara sen çalışkansın , sen çalışkan değilsin ayrımı yapılmamalı, Bir çok avrupa ülkesinde Öss sınavı gibi bir sistem yok çünkü onların eğitim sistemi çok kaliteli bizim eğitim sistemimiz gibi 2 – 3 yılda bir değişirilmiyor ve Öss sınavlarında kimseye torpil yapıldığını sanmıyorum. ayrıca Öss sınavında başarılı olmayan kişilerin başka alanlar da çok daha başarılı olduklarını biliyorum yani illaki insanları bir sınav ile ayırmak gerekmiyor. Eğitim konusuyla ilgili bende kendi Blogum da bir yazı yazmıştım

  2. Aşegül

    Sayfanızla yen tanıştım bu yüzden arşivden yazılarınızı yeni okumaya başladım ve hepsi de güzel düşünceler barındıran yazılar teşekkür ederiz :)

    bu yazınızdaki ‘diploma kaygısı’ ile bir sey söylemişsiniz fakat kısaca bahsetmişsiniz, ben size 3 aptal filmini izlemenizi tavsiye ederim eminim ki filmi izledikten sonra hayatta diplomanın önemli olmadığı ile ilgili güzel bir yazı yayımlarsınız :)

  3. ibrahim

    Sadece öss sistemine yüklenmek ne derece doğru bilmiyorum. En başa inmeliyiz bence okul öncesi eğitimden başlayıp, yükseköğretime kadar eğitim sistemimizi bir gözden geçirmemiz lazım ne kadar yeni sistemi deniyoruz sistemde densede bunlar sadece şekilde kalmakta öyle bir sistemimiz olmalı ki, tabanı öyle sağlam temele oturtmalıyız ki aşağıdan yukarıya eğitim sistemimiz düzgün doğru olsun. Nitelikli öğrenmeyi öğrenen bireyler yetiştirsin.

    Bu çok mu zor? Neden Türk eğitim sisteminin kendine has bir sistemi? O kadar yetişmiş üst düzey akademisyenimiz bilim adamımız var bir araya gelip ne yapıyorlar? Bu işin uzmanları neredeler? Neden kimse çıkıp Türk Milletinin geleceği için her şeyin çekirdeği olan eğitim sistemini düzeltmeye çalışmıyor?

    İnşallah en kısa zamanda bu soruların muhattapları gerekenleri yapar. Yoksa aynı tas aynı hamam bu olay böyle sürer gider. Herkes mutsuz herkes geleceğinden kaygılı, herkes istemediği bölümü okuyan, istemediği işi yapan, bilgiyi yapılandırmayan sadece ezberleyen bireyler… Bu böyle devam eder. Bu tartışmalar da bitmez.

  4. Pingback: Sen Terfi Beklerken, Onlar Facebook Profiline Bakıyor! - Sorbize.com

  5. samet Kavi

    çok güzel hizmetler veriyorsunuz. sizi kutluyorum. gerçi ben siz atölyeyi kapadınız sanıyordum. benim dükkana da beklerim.
    saygılar, selamlar. allaha emanet olun.

  6. fatih

    Lanet olsun.Daha büyüdüğümüzün farkına varmadan gelecek korkusu güdüyoruz.
    Lanet olsun, en güzel yıllarımız böyle geçiyor.
    Lanet olsun, ileriye dönük çok güzel planlarım varken daha liseyi bile bitiremiyorum.Oks sınavında aldığım ii bi puanla kazandığım lisede sınıf geçemiyorum lanet olsun…
    Lisede okuyorum ve sayısal(Sayısal Bölüm= Sözel Dersler + Sayısal dersler, burası ayrı bi sorun.) bölümündeyim.Hocalarımız “öss de derece yapan öğrenciler bizden çıksın” mantığıyla öss düzeyinde yazılılar yapıyor.Lanet olsun geçemiyoruz anlayın artık…
    Karşıyım eğitim sistemine karşıyım, bizleri yöneten derdimizi anlamayan yöneticilere karşıyım.Eğer bu düzen böyle gidecekse bu ülkede sadece anarşist gençler yetişir.Ve kimsede bu sonuca itiraz etme hakkına sahip olamaz…

  7. Pingback: Fikir Atolyesi Sen Terfi Beklerken, Onlar Facebook Profiline Bakıyor!

  8. yavuz koçumboğrul

    Benim önerdiğin bir eğitim sistemi var sisteme oturacağına ve başarı elde edileceğine de inanıyorum; 5 aşamalı eğitim sistemi

    1. Aşaması zorunlu olması gereken ana okul
    2. Aşama 4 yıllık ilk öğretim
    3. Aşama 3 yıllık orta öğretim
    4. Aşama 3 yıllık lise
    toplam 10 yıllık zorunlu eğitim uygulaması kalan iki yıl ise özel eğitim ve bıranş üzerine kullanılmalı.

    Sınavla geçiş yapılabilen matematik fen sosyalbilgiler edebiyat ve ingilizce ağırlıklı 2 yıllık sonliseler olmalı buralara yerleşemeyen öğrenciler aynı okulda sayısal sözel eşitağırlıklı sistemde devam etmeli. Meslek liseleri ve 2 yıllık yüksek okullar kaldırılmalı, yerine 2 yılı sonlise, 2 yılı yüksek okul, 4 yıllık sistem ya da 2 yılı sonlise, 4 yılı üniversite 6 yıllık sistem uygulanmalı.

    İmamhatipler kapatılmalı din eğitimi almak isteyenler din eğitimini özel sonliselerde almalı. Yabancı ülkede okumak isteyenler ise o dil ağırlıklı 2 yıllık özel eğitim almalı. Sınav sistemi ise bir sürü branş sınavları (coğrafya, fizik, tarih, ingilizce v.b) ve şimdiki uygulanan bi sürü dersin karışımı tek sınav olmalı. Bu sınavın soruları mantık önde tutularak hazırlanmalı.

    Üniversteye yerleşim ise şöyle olmalı; örneğin tıp okumak isteyen biri biyoloji, coğrafya, kimya, matematik ve genel mantık sınavından aldığı puanlarla yerleşmeli. Sınıf öğretmeni olmak isteyen biri sadece genel mantık sınavından sorumlu olmalı. İngilizce öğretmeni olmak isteyen biri genel mantık sınavı ve ingilice sınavından sorumlu olmalı.

    Bu sistem uygulanırsa dershanelerin okullar üzerindeki etkisi azalır ve branş üzerine eğitim alındığından meslek kalitesi ve verimlilik artar.

  9. müJdaT

    Bence Türkiye’de gerek üniversite, gerek lise, gerekse ilkokul alanlarında kesinlikle eğitim sistemi alanında değişiklik yapılmalı.

  10. uğur çetin

    herkese merhaba,

    bir fikir düşünün ki gerçekleşmesi hiç de zor olmayan ve kazandıracağı birçok değer bulunan. şöyle ki yeterli eğitim olanaklarına sahip olamayan zeki ve yetenekli öğrencilerin eğitim hayatlarını olumlu yönde etkileyebilecek ve belki de gelecekte onların başarılı bir mimar, bilim adamı, mühendis, iş adamı, kabiliyetli ve uzak görüşlü bir subay olmalarını sağlayabilecek işte bu fikrin geleceğe katkısı ne derece değerli değil mi.

    ben bu fikrin hayat bulması için yardım istiyorum. gerekli imkan ve olanaklara sahip olmak için yardıma ihtiyacım var, bir düşünün geleceğe yönelik her yatırım değerli ve önemlidir.

    0554245 2611 uğur çetin *izmir

  11. çii

    öss, sistemin bir parçası olduğu unsurunu hesaba katmazsak sonuçlarına güvenebildiğim ender şeylerden, an azından şu sınav anı ve öncesindeki şanssızlıkları saymazsak işin içinde torpil falan döndüğünü pek düşünmüyorum…

    ve diplomanda yazan okulun ismi önemli, okuldan gördüğün eğitim, hocaların, arkadaş çevren senin geleceğe bakış açını etkiler… tabi devlette çalışacaksın okulun bi önemi yok, sadece bi sınav başarısı daha istiyorlar senden…

    üniversitelerin sokağa mezun vermeleri de ayrı bi sorun… ki biz 16-20 yaş, nufüs grafiğinin en geniş halkasını oluştururken… daha da bi ezici olacak gibi yarışlar…

    çözüm bulmaya gelirsek… tüm çözümlerin bir yerden sonra çöküyor benim…

  12. hadi mülkü var. ( * )

    üniversite imtihanları KALKACAK – harç paraları KALKACAK. ( ESSASINDA BU ÖĞRENCİNİN ÇEKTİĞİ ÇİLELE YETERLİ KAYNAK AKTARILMAMASINDAN. bu çileye bir son vermek lazım artık. ) genç p. li. – adana

  13. İsmail Kuriş

    Sisteme takmışız bu sefer : ) Evet insan mükemmel bir varlık değildir fakat yine de yaşayabilmesi için sistematik olmaya ihtiyacı vardır. Zaten insanoğlu dünyaya ilk geldiğinde herşeyin bir sisteme göre yürüdüğünü farkeder. Geceyi gündüz, gündüzü gece takip eder. Yani belli bir sistemde ilerler. Dolayısı ile sistem kötü değildir. Sistemi kuran kötü kurmuştur.

    Felsefe tarihini öğrenmeyi eleştiren arkadaşa şunu hatırlatmak isterim ki, geçmişin birikimi olmadan onları anlamadan ileriye gidemeyiz. Bir alanda ilerlemek için önce o alanda yapılanları bilmemiz gerekir.

    Eğitime ayrılan bütçeyi eleştiren arkadaşa da şu cevabı vermek isterim; Maliye Bakanlığı’na 38 milyar YTL, Milli Eğitim Bakanlığına 23 milyar YTL ayrılırken Milli Savunma Bakanlığına da 13 milyar YTL’lik bütçe ayrılmış durumda. Görüldüğü üzere kendi çapımızda yine eğitime oldukça yüklü bir ödenek ayrılıyor. Fakat ne yazık ki devletimizin bütçesinin gücü Harvard’ın yıllık gelirinin bile altında bir meblağı karşılayacak kadar.

    Evet, sistem bozuk, evet ezber yanlış, evet eğitime ayrılan kaynak yetersiz. Fakat çözüm yeri geldiğinde eleştirip sonra bu memleket adam olmaz deyip işin içinden çıkmakta değil.

    Var mısınız somut birşeyler yapmaya?

  14. MHMT ALİ

    arkadaşlar görüyorum ki hepimiz bi şeylerin farkına varmış dert edinmiş kişileriz ve sorunun sistem ya da adına her ne diyorsak onu düzeltmek daha iyi bir duruma getirmek için gayret içerisindeyiz. Bu inanın çok umut verici bir durum hepimiz için, bir de olaya şu açılardan bakalım diyorum.

    Bugün bizim eleştirdiğimiz sistemi yönetenler aynı sistem tarafından yetiştirilmiş şimdiki gibi dünyada nelerin olduğunu göremeden sadece kendi önlerine konulanı doğru kabul ederek yetişmiş bir çok yönetici tarafından yönetiliyoruz ve çözümü de aynı şekilde bu kişilerden bekliyoruz.

    Gerçek değişimi yapacak kişi bizler ve bizden sonraki gelen dünyadaki uygulamaları gören bazı aksaklıkları fark edip bunları sorgulayan kişiler olarak ancak düzelebilir, bu umut verici, tabi ki uzun soluklu bir süreç bunu kabullenmek lazım.

    Bizim bundan sonra ne yapabiliriz sorusuna, bence doğru olduğuna inandığımız bu fikirleri ulaştırabildiğimiz kadar kimseye ulaştırıp o insanlara da sorgulamayı, hatta bizi bile sorgulamayı aşılayabilirsek işte o zaman gerçekten bizler de bu düzelme adına bir katkımız olmuş olacağına inanıyorum.

    TUNÇ beyin de şu anda aslında bu blogu açmakla yaptığı tam olarak bu aslında benim kanaatimce ve bizlerin de gerek yorumlarla, gerekse insanları bilgilendirerek kendisine ve iyileşme adına kendimizden bir şeyler katmış olacağımıza inananlardanım. Ayrıca kendisine fikirlerini paylaştığı ve gayretlerinden dolayı çok teşekkür ediyorum…

  15. Double Major

    Merhabalar,

    92’de kurulmuş bir taşra üniversitesinden mezun birisi olarak nedense!!! yazının özgeçmişinizde neler var? Referansların kimler? Hangi dereceyle ve hangi okuldan mezunsun? kısmına takıldım.

    Askerden geleli iki ayı geçti ve ben iş aramaya devam ediyorum. İşletme Bölümü’nün yanında Uluslararası İlişkiler Bölümünde de Çift Anadal Programını başarıyla bitirerek iki lisansla üniversitemden ayrıldım. Eğitim sistemi ya konumuz aklıma bir şeyler geldi.

    İşletme Bölümü keşke daha farklı olabilseydi. Öğrencilerine ekonomik hayatın mantığını uygulamalarla gösterebilseydi. Dersin hocasının kitabını ezbere bildiğim halde sınavda kendi cümlelerimle soruyu cevapladığım için daha düşük notlar almasaydım mesela. En azından Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencileri iki, üç yabancı dili bilmek zorunda olsaydı. Okulun böyle bir alt yapısı ve kültürü yoksa o üniversitede bu bölüm olmasaydı..

    Hangi üniversiteden mezunsun? Evet. İyi bir üniversiteden mezun olmak çok önemli bir kavram. Ama yeterli mi? Ya da görece daha düşük seviyeli bir okulu bitirmek demek kapasitenin bir göstergesi mi?

    Yazıda da denildiği gibi, hangi okuldan mezun oldundan daha önemli olan kendini nasıl yetiştirdin sorusu ve cevabı olmalı bence de. Bir önyargı olmamalı bu konu. Tabi ki daha iyi eğitim almışsan avantajlısındır. Ama kağıt üzerine yazılmayan hususlar da İK yetkililerince gözden kaçırılmaması gereken mevzulardır.

    Belki de eğitim kavramından ziyade sistem kavramını en başından ele almak gerekiyor. Zira, sistemle biten tamlamaların neredeyse tamamında sorunlar var…

    Sağlıcakla…

  16. ELİFce

    Merhaba,

    Türkiye Cumhuriyetinde çoğu alanda reform yapılmalı diye düşünüyorum.

  17. Yedi

    Devlet planlama teşkilatında çalışan okulunu dereceyle bitirmiş kendini ülkesine bi şeyleri değiştirme sevdasına adamış bir arkadaşım vardı. Sorunu ortayı koyup çözümüne dair etkin raporlar hazırlıyorum ve ne oluyor biliyor musun hiç bir şey demişti. Hiç birşey.

    Gerçek hoşumuza gitsin gitmesin çözümü bilinse de uygulanabilirliği ortada. Niyetim moral bozmak değil. Çözüme öneri de veremeyeceğim. Ancak bi şey anlatmak isterim.

    Bir final sınavı öncesi moralim çok bozuktu, hatta sınava girmeyecektim. Dersin hocası bambaşka bi hocaydı, hepimizi ismen tanır, ayrı ayrı ilgilenir ve ezberdi nottu değil, öğretmek öğrenmek gayesinde bir hocaydı. O kadar az ki böyle hocalar.

    Boş kağıt ver gir dedi. Sınava girdik, kürsüye çıktı herkes soruları bekliyor, hoca durdu ve dedi ki; şimdi sizlere bi şiir okuyacağım, yıllar sonra hiç biriniz bu günü, bu sınavı ve ne sorduğumu hatırlayamayacaksınız ama hepiniz bu şiiri hatırlayacak.

    Arkadaşlar hayat budur unutmayın ve şiirin keyfini çıkarın.

    Bu gün o sınavı ve soruları hatırlamıyorum ama o şiiri ilk dinlediğim andan beri üstelik ezberlemek için hiç bir gayret göstermeme rağmen mısrası mısrasına hatırlıyorum…

    Hiçbir vakit tam karanlik degil gece
    Kendimde denemişim ben
    Kulak ver dinle
    Her acının sonunda
    Açık bir pencere vardır
    Aydınlık bir pencere
    Hayal edilecek bir şey vardır
    Yerine getirilecek istek
    Doyurulacak açlık
    Cömert bir yürek
    Uzanmış açık bir el
    Canlı canlı bakan gözler vardır
    Bir yaşam vardır yaşam
    Bölüşülmeye hazır

    Paul Eluard

    (Bu arada boş kağıt verdim ve doksan sekiz aldım, hocam ben bu notu haketmedim dedim, “ders de hayat gibi bi anlık değildir, değerlendirmem buna göredir” dedi. Kaç tane böyle hoca var? Öyle az ki. Ben Mustafa Hocayı tanımış olmaktan onur duydum ve hep duyacağım da. Üzülerek söylüyorum ki bunu söyleyebildiğim tanıdığım hoca sayısı sayılı. Belki bi şey değişir ve herşey değişir….. Umarım değişir.)

  18. Furkan TURAN

    Eğitimin bir kısmı olan öğretim bile azıcık veriliyor bir öğrenciye.
    Ve o öğrenci bir sınava tabi tutuluyor. Sonra tercihler…

    Ben her öğrencinin; işin önemli kısmının, tercihlerde biteceğini bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tercih listesinde makine mühendisliği, o olmazsa peysaj yazanları gördüm. Ve o öğrencinin “keşke makine olsaydı” diyerek peysaj okumaya gittiğini de. Peki bu öğrenciden ne bekleyeceğiz artık?

    Bir öğrenci her ne kadar düzgün bir lise eğitimi almamış olup, iyi olarak betimlenen üniversitelerden mezun olmasa da, merak ettiği şeyle uğraşarak kendisini geliştirebilir:

    Kişinin bir şeyler geliştirebilme gücünü, fikir üretilme yetisini geliştiren şey değil midir merak?
    Öyleyse bir öğrenci merak etmediği bir dalda üniversitesini birincilikle tamamlasa neye yarar?

    Hem üniversite gerçekten sadece bir öğretim yeri olmayan bir yerdir.
    Seçilen dal ile ilgili ayrıntılı bilgi verilir, ve kişi gerek arkadaş çevresiyle, gerek iletişim becerisiyle, gerek ise staj mecburiyetiyle bu somut bilginin üzerine çıkmaya bırakılır. Yani merak bir üniversite öğrencisinin yegane pusulasıdır.

    Madem ilkokul ve lisede eğitimi düzgün vermiyoruz: Öğrencilere merak etmeyi, merak ettikleri şeylerle uğraşmayı aşılayalım. Belki bir miktar eğitmiş oluruz.

  19. Betül

    Eğitim Sistemindeki sorunların hepimiz farkındayız. Ama farkındalık oluşturmanın gerektiği en önemli alan aslında sorunların çözümleri hususu olmalıdır. Şuraya aklımdaki sorunları yazacak olsam liste alır başına gider. Çözümün ne olma(ma)sı konusunda söylenilenler o kadar az ki. Ben artık sorun değil, çözüm önerileri -ayakları yere basan- duymak istiyorum.

    Öğretmenlere verdiğimiz seminerlerde, öğrencilerimizi nasıl yönlendirmemiz gerekir, onlara nasıl öğrenmeyi öğretebiliriz -ki son yıllarda içi boşaltılmış oldukça popüler bir kavram oldu- sorusuna yanıtlar veriyoruz, hatta birlikte yanıtlar bulmaya çalışıyoruz. Ama öğretmenlerimizin ilk tepkisi kendilerinin bu kadar çok sorunu varken -özellikle ekonomik boyutta- öğrencileriyle bu kadar ayrıntılı ilgilenmelerinin mümkün olmadığı oluyor.

    Yani sistemde köklü bir reform yapmak istiyorsak, sistemi -adı üstünde bir sistem! bu- bir bütün olarak ele almamız gerekiyor. Kısıtlı alanlarda yapılan iyileştirmelerin sistemi düzeltme adına hiçbir önem taşımadığını düşünüyorum. Açık sistemler olarak adlandırdğımız okullarımızın, gerçekten bu adlandırmanın hakkını vermesi gerekmektedir.

  20. Tolunay Şahin

    “Bu kadar cehalet ancak eğitimle olur.” sözü şu anki eğitim sistemimizi anlatmaya yetiyor sanırım.

    Bunca bilgi depolanıyor öğrencilerin beyinlerine ama yine de bilgileri çok sınırlı. Çünkü eğitim sistemi öğrencilere ezberlemeyi öğretiyor; öğrenmeyi değil. İşte, eğitim sistemimizin en büyük sorunu da bu. Fizik, kimya, matematik derslerindeki formülleri bile ezberlettiriyor bu sistem.

    Geçen günlerden birinde televizyonda bir emekli felsefe öğretmeni dedi ki ” sanırım felsefe derslerini müfredattan kaldırdılar ya da kaldırmak üzereler”. Düşünmeyi, muhakeme etmeyi, soru sormayı öğreten bir dersi zaten yeterince öğretemiyorsun; bir de asıl işe yarayacak olan dersi kaldırmaya kalkıyorsun. Hakikaten öğrenciler için vahim bir durum. Bu da demek oluyor ki “ezbere devam çocuklar” naraları atıyor Milli Eğitim Bakanlığı.

    Bence eğitim sisteminin düzelmesi öğrencilerin “öğrenmeyi” öğrenmesi üzerine kurulmalı. Ancak o zaman diplomalı işsizler azalır ve ancak o zaman farklılık yaratan, yenilikler peşinden koşan, daha bilgili gençler yetişir.

  21. Yusuf Ozan

    Daima takdir ettiğim bir sözdür ki; “Eğer birine işkence yaptırmak istiyorsanız, Türkiye’de öğrenci yapın.”

    Kendimden bir örnekleme ile devam edeyim. Lise yıllarımda Tarih öğretmeni anlatımın dışında ezber amaçlı konuyu defalarca listeden seçtiği öğrenciye okuturdu, öğretmen 15 kitap yazarıdır, ve sadece defalarca okunarak işlenen konu içerisinde geçen bir kelimeyi parmak kaldırıp kendisine sormak istedim.

    Sözcük “proleterya” idi, o zamana kadar hiç duymamıştım haklı olarak sordum ve öğretmen dakikalarca düşündükten sonra cevap veremedi “ne hikmetse”, bütün sınıf arkadaşlarım zat-ı muhtereme gülmekten kendilerini alıkoyamadılar, öyle ya 15 kitap yazarı bir öğretmen kendi konusu içinde geçen bir kelimeyi bilmiyor ya da unutmuş herneyse.

    Ve hem suçlu hem güçlü felsefesine dayanarak Türkiye Cumhuriyet’i Kamu görevlisi memuru, öğrencisi olduğum halde bana şiddet uygulamaya kalktı, tabii ben de savunmaya geçince olaylar kızıştı ta ki disiplin kuruluna kadar, kurul beni haklı öğretmeni ise Erzurum’ a tahin etme kararı aldı.

    Bu olay daha böyle sonuçlanacakken ailevi sorunlar harekete geçerek eğitimime geçiçi olarak ara verildi. Anayasa’mızın 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu bu davranış biçimi karşısında yetersiz mi kaldı?

  22. beyaztavsan.com

    Günümüzde okullar sanayi toplumunda işçi olacak çocukları şimdiden hazırlamak için tasarlanmıştır. Toplu girilip toplu çıkılan sınıflar, bir amire (öğretmen) bağlı çalışma düzeni, aynı saatlerde zille başlayıp zille biten dersler, tek tip kıyafet ve yaratıcılığın değil itaatin ödüllendirilmesi. İleride bu eğitim sisteminin, gelişmiş dünya şartlarının gerektirdiği insan modeline göre değişmesi gereklidir…

    …diye okumuştum Alvin Toffler’in, Şok (Future Shock) isimli 1974 basımlı kitabında.

    Aradan 30 (OTUZ) sene geçmiş, hala aynı teraneyi konuştuğumuza gülüyorum :)

  23. Berkay ÖZTAN

    Üniversitelerde verilen bir çok anlamsız ve ezebere ders yerine Felsefe dersi konulmasını isterdim.

    Felsefe tarihi falan değil, felsefenin ta kendisini hayatta karşılaştığımız her gün karşımıza çıkan sorunları çözmek üzere beyin fırtınası! Evren, dünya, ülkemiz, çevremiz adına yapılması gerekenler adına… Hayatımızda problem olan herşey hakkında düşünmek, çözüm bulmak için…

    Sizce de çok eğlenceli olmaz mıydı? İşe yarar birçok fikir çıkacağını düşünüyorum. Herkesin aktif katılımının sağlandığı ve fikrini söyleyebildiği sinerji ortamını yaratarak öğrenciler güdülenir, daha geniş düşünmeyi öğrenir ve gelecek hakkında nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine karar verirlerdi…

    Keşke olsaydı, olsaydı da; ne kadar yaratıcı olduklarının farkına varsaydı benim güzel ülkemin genç beyinleri!!!

  24. Ali K.

    İlkokul yaşantımdan şu anda okumakta olduğum üniversiteye kadar geçen yıllar bu yazıyla bir anda gözümde canlanmaya başladı. Hatırlıyorumda ilkokula başlamadan önce okumayı yazmayı öğrenmiş, sayıları saymayı bilerek başladığım okulda tembeller sırası diye tabir edilen sıranın en arkasında kalmama neden olan şeyi, gülerek anımsıyorum. Velime şikayet etmeseydim belki şu anda üniversitede okumuyor olabilirdim, çünkü öğretmenim hediyeler getiren zengin çocuklarına ilgisi beni o arka sıraya itmişti ve velimin öğretmenime giderek bunu söylemesi üzerine ” o çocuk hiç birşey bilmiyor ve öğrenemiyor” demesine karşılık bana bir şans vermesi ve 5 sene sonra il sınavlarında ilk 50 ye girebilecek kapasiteye ulaşmam.

    Görünüyor ki okula başladığınız ilk andan itibaren kendinizi kanıtlama çabanız eğitimin ve öğretimin önüne geçiyor. Bu şekilde yok olmuş kimbilir kaç kişi vardır. Yıllar sonra ortaokulda bir rehber öğretmenine ” Çocuklar neden belirli bir testten geçirilerek, zekalarına ve eğilimlerine göre yetiştirilmiyor” dediğim de, ” Burası Türkiye öyle birşey olması imkansız, hem bilmem nerde denenmiş yıllar önce başarısızlıkla sonuçlanmış” demesi ve bu kişinin bizim eğitimimiz de psikolojik olarak ilerideki eğilimimizi çıkaracak kişi olmasıdır.

    Kısacası eğitimi ve öğretimi veren şahısları üniversitelere ÖSS diye bir sınav ile alanlar bunun yanına yetenek sınavını da eklemeleri gerekiyor. Yoksa sadece devlete sırtımı yaslıyayım, senede toplam 5 aydan fazla iznim olsun diye giren kişiler bu eğitimi ve öğretimi yapamaz. İlk önce bunu vericek kişilerin bunu bilerek ve istiyerek yapması gerekmektedir.

  25. Ali Saglam

    “Aman tanrım, ne büyük bir kaygı bu değil mi? Başkalarının bizim üzerimizde yarattığı baskı. Hangi okuldan, hangi bölümden, hangi dereceyle mezunsun?”

    Belki okullar bizim dusunce seklimizi belirliyor, belki problemlere yaklaşım tarzımızı şekillendiriyor, çözüm bulmayı oradan öğreniyoruz hatta iletişimi, tutkuyu ve geleceğimizin ne olduğunu orada anlıyoruz. Yani okullarımız…; bizim kim olduğumuz…

    Bunu sadece bir diploma olarak düşünmemek lazım. Bizim arkadaşlarımız okulumuzdan değil mi? Hani eskiler demişler: “Bana arkadaşını söyle…” Yeni şeyler öğrenmek istediğimiz hocalarımız okullardan değil mi? Hocalarımızın değil mi bizi yeni şeyler öğrenme yöntemini kazandıran. Ödev verecek mi? Nasıl bir çalışma bekliyor? Hatta sunduğumuz çalışmayı okuyacak mi?

    Diploma sadece -okullara göre değişen- gerekli olan çalışmayı göstermek olduğunu düşünüyorum ama bizler okullarda çok şeyler öğreniyoruz.

    Galiba Bismarck’in Genel Kurmay Başkanı olan Moltke’nin sözlerini idi: Okullar sadece ortalama öğrenciye hizmet eder.

    Kim olmak istediğimize biz karar vermiyorsak, buna elbette okullar karar verecektir. Bunun için okullar çok önemli…

  26. Erkan

    Benim var diyeceklerim…

    Öss denen beşpara etmez sınava 2 kere hazırlanarak girdim ve istediğim bir bölümü okuyamamanın ezikliği var içimde.

    Meslek yüksek okulu okumak benim hayalim değildi. Hayalım kısa yoldan köşeyi dönmekte değil. Tek istediğim sevdiğim bir işte ömür bitirmek. Ne yazık ki sevdiğim iş dediğim işleri yapmak için bir tecrübe, iki diploma diploma gerekiyor. Daha iş başvuru yapmadan 2-0 yenik başlıyorum. Bu yüzden kendimi herkesden farklı kılıcak fikirler düşünüyorum, bazen buluyorum da işte bu sefer bunları nasıl hayata geçiririm diye düşünmeye başlıyorum.

    Düşünüyorum ve not alıyorum… Zeki ve yaratıcı olduğuma inanıyorum bunun okuyarak kazanılmayacağına, sadece geliştirilebileceğini düşünüyorum.

    Saygılar…

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir