Kurumsal şirketlerde çalışan arkadaşlarımın artan sayıda bir yakınması dikkatimi çekiyor bu aralar. Önce msn sonra internet yasaklanmaya [veya kısıtlanmaya] başlıyor iş yerlerinde. Hayretler içerisinde izliyorum ben de gelişmeleri…
Patronların şapkasından bakarsak… “Buraya iş yapmaya geliyorlar, msn’de chat yapmaya değil. İnternet sitelerinde de kendi işimize yaramayacak sitelerde saatler geçiyor. Verim düşüyor.” dediklerini duyuyorum.
Çalışanlar ise; “İş zaten stresli. Bir nefes almak için internette takip ettiğim sitelere bakmak, msn’de bir arkadaşımla iki laf etmek beni rahatlatıyordu. Yasak yasak… Nereye kadar? Üstelik msn iş yaparken de lazım. Birçok kişi ile mail yerine msn’de çabucak işleri halledebiliyorduk.”
Biraz konu hakkında düşünüp araştırma yapınca ve farklı kişilerin fikirlerini alınca – herkes kendi açısından haklı gibi dursa da – taraf olmamak benim elimde değil.
Fakat önce tespitler:
– Akdeniz insanıyız, sıcak kanlıyız, arkadaş sohbetleri önemlidir bizde.
– Pratik zekalı olduğumuz kadar biraz da tembeliz.
– İnternet bundan üç beş yıl öncesine oranla daha iyi bir algıya sahip. Eskiden çoğunlukla mail, oyun, mp3 ve porno ile akla gelirken, şimdi zenginleşen içerikle bilginin ve eğlencenin merkezinde hep internet var.
– Evlerde artan internet kullanımı ile artan sanal arkadaşlıkların ve bireyselliğin iş yerlerinde ise pek önemi kalmıyor.
– İnternet – kabul edelim ki – tutum ve davranışlarımıza, iş yapış şeklimize ve ilişkilerimize tümden etki ediyor. Kişilerin yaşamdan aldıkları keyifler değişiyor.
– İnternet bağımlılık yapıyor ve bir hastalık olarak kabul ediliyor. Tedavi merkezleri açılmaya başlandı.
– Artan Türkçe içerik yabancı dil bilme zorunluluğunu azaltıyor. Diğer taraftan minimum İngilizce ile bile birçok şey yapabilmek artık mümkün nette.
– Özellikle gençlerin vazgeçemedikleri ve çok hassas oldukları iki tabusu var: “Cep telefonuma ve bilgisayarıma dokunmayın.” Özel çekmecelerinin karıştırılması bile onları bu denli rahatsız etmiyor.
– Hemen herkes için bilgisayar biraz mahrem esasında. Kimse kimsenin bilgisayarına izin almaksızın oturmamaya çalışıyor ancak iş yerlerinde bilgisayarlar işverenin. Aynı bilgisayarın paylaşıldığı yerler var. Veya gece kimin gireceğini öngörmek zor. Bilgi İşlem departmanları ise zaten uzaktan tüm içeriği, yazışmaları vs takip edebiliyor isterse.
– İki dakika bir şeye bakacağım diye girip 2 saat kalmak çok doğal. Gerçekten bilgisayarda nasıl vakit geçtiğini anlamıyor insan. [Allahtan arada acıkıyoruz veya telefon çalıyor!]
Bu tespitleri çoğaltmak mümkün. Dilerseniz siz de kendi deneyimleriniz yorum olarak ekleyebilirsiniz.
İş yerlerinde müdürler veya patronlar ise çalışanlarının nefes almadan işlerini yetiştirmeye çalıştıklarını görmeye bayılıyorlar doğal olarak. [‘Bu çocuk aldığı parayı hak ediyor’ oluyor o zaman.]
“Kan ter içinde kalmak” çoğu kez ne ürettiğinizin ve işi sonuçlandırmanızın önüne geçiyor. Bunu keşfeden çalışanlar içinse “çok çalışıyor gibi görünmek” konusunda üstadlaşmayı çok çabuk öğreniyor. [Kurumsal hayatta prim yapan şey; ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız; ne dediğiniz değil, nasıl dediğiniz.]
Eğer patronlar “nasıl”ların yerine “ne”ye öncelik verebilseler birçok konuya “yasak” getirmenin anlamsızlaştığını da görecekler. İnternet ve msn buna dahil.
Bana [çalışansam ben] doğru hedef ver, bu işin şirketin hangi stratejik amacına hizmet ettiğini iyi anlat [kafamda neden sorusu cevaplansın] ve tıkandığımda da yön gösterebilecek donanım ve kaynağım olmasını sağla. Gerisi bana kalsın. Sen sonra sonuca bak, kattığım değere (varsa yaratıcılığıma) bak. Denge konusunda zaten kafam karışabiliyor benim.
Aynı işi kimisi var iki saatte halleder, kimisi altı. O işi sana iki saat sonra getirme dürüstlüğümü alma benden. Altı saat sonra getirenle de aramda bir fark olmazsa [illa maaş değil, ‘saygı ve övgü’ bazen daha önemli] bir müddet sonra benim de tembelleşmemi engelleyemezsin.
Nasıl yükseleceğim konusunda da kafamın karışık olduğunu biliyorsun.
Beni kasma. Yanımda olduğunu hissetmem yeterli.
Ben zaten kaytaran bir yapıdaysam ne yasak getirirsen getir sökmez. [Msn yasakları için bakınız Meebo* ve onlarca diğer çözüm örneklerine… Cepten internet zaten hayatta, hızlısı kapıda.]
Ben zaten kaytarıyorsam önce sen kendine bakacaksın sevgili patronum… Benim kaytarma nedenlerimi bilmezsen [ve onlara birlikte çözüm arayamazsak] koyduğun yasaklarla sadece kendini kandırırsın. Veya yanlış adam aldın işe. [Ya da ben değiştim, sen fark edemedin.]
Her yasak seni benden biraz daha uzaklaştırıyor sevgili müdürüm.
Beni işe alan sensin, hedefleri ve kuralları koyan sensin, beni izleyen, yeren veya ödüllendiren hep sensin. İç motivasyonum düştüğünde anlaması gereken de.
Bana nasıl giyinmemi, nasıl oturmamı, nasıl konuşmamı (yasaklarla) öğretme. Ben zaten [çoğu zaman] seni örnek alıyorum.
İnternetin benim hayatımdaki önemini anla. Zaman zaman içimdeki çocuk beni yanıltsa da anla.
Hedeflediğimiz iş sonuçlarına bakalım. Ben zaten bu işi beceremiyorsam ve beceremeyeceksem burada mutlu olmam. Sen de. Bunu anlamak ikimizin de görevi. Çözüm bulmak da. [Yollarımız ayrılacaksa bile.]
Ben mutsuz olmama rağmen seni sadece ekmek kapısı görecek bir zihin yapısındaysam da [umarım öyle değildir] o zaman zaten “hayatı pas geçiyorum” demektir.
Senin yasakların da benim bu ‘pas’ımın yanında inan çok değersiz kalır.
Bugün Msn veya internet… Yarın, “sindirim sistemini benim istediğim şekilde düzene sok. Gerekiyorsa sabahları 10 dakika erken kalk” diyerek iş yerinde büyük tuvalete de mi yasak getireceksin?
Yorumlar 36
Pingback: Eğitim Kütüphanesi
arkadaşlar bende internetin yasaklanmasına karşıyım ancak benim iş yerimde sekreterim sabah 7 akşam 7 internette dizi izliyor kendinden okadar geçiyorki verdiğimiz ve sakla dediğimiz belgeleri ekrana bakarak elimizden alıyor …O belgeleri birdaha istediğimizde araki bulasın belgeler kaybolmuş:))))) Ofiste çay servisi yapan kızda aynı o da o dizileri sekreterimin tam arkasında izliyor misafirim gelince nebir çay ikram etmeyi akıl ediyor nede boşalan bardakları toplamayı akıl ediyor 25 yaşında bir muhasebecim var ve birgün odasına hızlıca girip masasına belge koyarken adamı porno izlerken yakaladım :)))))) hiç unutmam eski sekreterimi yanıma çağırdığımda bana msn de erkek arkadaşıyla kavga ettiğini ve şuanda yanıma gelemiyeceğini söylemişti bende tabi kovdum . Ha siz kendi bakış açınızla baktığınızda tabiki internet özgürbırakılmalı ama ben interneti yasakladığım günden beri butarz sorunlarımı tarihe gömdüm aynı ekiple çalışıyorum hemde dört dörtlük performans ile:))))
bence doğru iş yerinde bu tür internet sosyal faaliyetler iş yerini kötü yönde etkiler.
Ben de bazı katı kuralları olan bir firmada çalışıyorum. Ne söylesem, ne yapsam suç. Bir keresinde patronum beni cep telefonumdan aramıştı, telefonum çantamdaydı ve sessizdeydi. Duyup da açana kadar biraz süre geçmiş. En fazla ne kadar süre geçebilirse işte. 1 ya da 2 dk geç açtım. Vay efendim, nasıl geç açarmışım? Bunu bile laf yaptı.
Hatta diğer elemanın erkeklerle Msn muhabbeti yapması da benim suçum. Ben yönetici asistanıyım, engel olmalıymışım. Erkeklerle Msn’de konuşan o, suçlanan ben.
Burada ters birşeyler olunca suçlu ben oluyorum ancak iyi şeyler yaptığımda pıss ses yok.
Ne kadar dayanabilicem bilmiyorum, Allah sabır versin…
şimdi pınar zamanında patronuyla evli olduğu halde sen değilmiydin bir ilişki yaşayan ve adam seni terk ettiğinde sen değilmiydin abi telefonuma cevap vermiyo önemli bi şey diycem diye ağlayarak bize yalvaran dinime küfreden müslüman ha sen ha
Olacaklar sanki önceden görülmüş. 16 mart 2009’da radikal gazetesinde “Patronlar artık işçinin ?tuvaletinden? de kazanıyor!” başlıklı bir haber yayınlandı. Çalışanlarının tuvalet ihtiyaçlarını takip eden ve kısıtlayan bir uygulamadan bahseden haberle ilgili olarak bloguma bir yazı yazmıştım ve şöyle demiştim: “Yakın bir zamanda, çalışanların idrar tahlillerine bakarak öğlen yemeğinde neyden ne kadar yediklerinin tespit edilerek yemeklerine de sınır getirilmesi uygulamasına şahit olursak şaşırmayacağız.”
Pingback: KendiniGelistir.Com » Sen terfi beklerken, onlar Facebook profiline bakıyor!
şöyle bir adres var, yasakçı zihniyete karşı..
Peki tüm gün msn de arkadaşları ile sohbet eden arkadaşlara ne yapacağız ?
“Kurumsal hayatta prim yapan şey; ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız; ne dediğiniz değil, nasıl dediğiniz.”
Bu yazıyı tablo ile asacağım odama :)
Merhabalar,
Ben de bir çalışan olarak bu yazıyı görünce tam üstüne geldi diye düşündüm. 4-5 gün öncesine kadar facebook olsun, youtube olsun nete girebiliyorduk. Gerçi o da belli saatler içerisinde.. Ama şimdi hayır! Nereden neyi kapatsak nasıl engel koysak diye bakılıyor.
Yoğun çalışma temposunun içinde bizim nete girebilme imkanımız yok, kapalı çünkü. Sadece mesai saatlerinde açık olan nete bile bu sitelerin engeli konuluyor. Çalışanı daha verimli nasıl çalıştırabilirim diye düşünen kimse yok, tam tersine verimsiz çalıştırmanın yolları aranıyor. Aşın artık bunları, çalışanınızı kasmanın bir anlamı yok inanın daha verimli olacaklardır..
Abi Merhabalar;
Dünya telaşı mı desek bilemiyorum, kaptırdık kendimizi gidiyoruz bir kıyamete, bakalım soluğu nerde alacağız. Uzun süredir uğrayamadım, bundan sonra bunu yaşamamak için hemen explorer’da gözümün önüne ekleyeyim şu siteyi.
Emeklerine sağlık, çok güzel bir konuya değinmişsin ve çok güzel açıklamışsın. Çok klasik bir tabir mi olacak bilemiyorum ama zaman çok değişti ve gerçekten artık şirketler çekilmez hale geldi. Özellikle kurumsal şirketler. Bilgisayar sistemlerindeki yasakların devamı başka alanlarda da fazlası ile karşımıza çıkar oldu. Hatta maaşa zam bile yasaklanacak sanırım yakında.
Artık iyi bir iş düşüncesi ile piyasaya çıkamıyorsunuz. Elinde işi olanlar kaybetmeme peşinde. Bir şekilde içerdeysen veya bir iş bulduysan işçi-işveren ilişkisi bitmiş durumda. Sahip-köle ilişkisi başlıyor. Adam ölümcül kaza atlatıyor, şirket arayıp “geçmiş olsun”un ardından şuradaki işe gitsene diyebiliyor. El insaff diyorsunuz. Kurumsal olmayan şirketler bu konularda daha hassas diye düşünmeden edemiyor insan. Akla gelmeyen daha bir çok konu ne yazık ki iş hayatımızda gün ve gün karşımızda artık.
MSN ve internet kısıtlamaları artık basit kaldı ne yazık ki benim gözümde. Belki de Bilgi İşlemci olarak beni pek vurmadığı için rahatım bu konuda, başka yönlere odaklandım ama ne yazık ki kurumsal şirketler artık benim görüşüme göre işçisini az para çok iş mantığında arıyor.
Söylediklerin bizim açımızdan bakıldığında çok doğru, her birisine katılmamak elde değil. Ama bize düşen bir görev daha var ki bu oldukça önemli.
Biz Türkler dediğin gibi pratik zekamızdan dolayı tembelleşiyoruz çoğu zaman. Bu yüzden görevimizin sorumluluğunu unutmayıp kendimizi engelemeliyiz. Patronumuzun bize bu özgürlüğü tanıması için biz de zaman nası geçiyor internette farkında olmalı ve otokontrolü elden bırakmamalıyız.
Özgürlüğümüz şirketimizin özgürlüğünü sınırlamadığı sürece özgürlüktür.
Teşekkür ederim..
Sanki yanındaymışım, beraber oturmuşuz uzun uzun da sen de o harika yeteneğinle yazıya dökmüşsün, harika olmuş hayatım. Ellerine sağlık…
Doğru söze tek yorum yapılmaz valla :)
“Kurumsal hayatta prim yapan şey; ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız; ne dediğiniz değil, nasıl dediğiniz.”
Abi bunu sadece kurumsal hayatla kısıtlamamak gerek bence.
Çalışmak güzel bir şey olsa üstüne para vermezlerdi ;)
Merhaba Tunç Bey,
Tam damarıma bastınız doğrusu. Al birini vur ötekine, sanırım tüm patronlarda aynı düşünce sabit. Sürekli diken üstünde oturmaktan sıkıldım. Çok para mı yoksa huzur mu? diyorum artık. Hayır para benim kitabımda yazmıyor. Ben işine aşık biriyim. Gecemi gündüzüme katıyorum ama patronumu mutlu edemiyorum. Nerde yanlış yapıyorum bilmiyorum.
Hayatımızda kısıtlanan tek şey internet mi? Hayır hayatla bağ kurabildiğimiz tek şey internet ve yaşamın böyle olmasına neden olan şey işte bu patronlar. Sabah 06:00 da kalkıyorum, akşam eve gelmem 20:00’yi buluyor. Yemek banyo derken yat uyu, neden sabah 06:00’da kalkmak zorundasın. Ne ailemizle geçirebilecek vakit ne arkadaşlarla… Gözünü kapatıp açmak bir oluyor sanki… Dinlenmeden aynı manatonluğa devam.
Peki nereye kadar…
Patronum heçen hafta sonu tüm idari kadroyu topladı. İşlerin yolunda gitmemesinden şikayetçiydi. Hafta içi ona çalıştığımız yetmiyormuş gibi hafta sonumuzu bunu düşünerek geçirmemizi istedi. (Sanki hiç düşünmeyen bizlermiş gibi) Yarın büyük gün, asıl hatalı olanın kendisi olduğunu nasıl dile getireceğim :(
Sanırım üzerime ceket almam gerekecek. Havaların soğukluğundan değil. Alıp gidebileceğim ceketim olsun diye :)
Sevgilerle.
Dünyanın dört bir yanında varolan, tam anlamıyla global diyebileceğimiz, FMCG sektöründen bir şirkette staj yaparken bunun cefasını çok çektim. MSN’i geçtim, internette öyle bir kısıntı vardı ki mail’lerimize bile giremiyorduk.
Böyle olduğu zaman motivasyon ciddi anlamda düşüyor. Üstelik ben genel olarak çok canlı, hareketli bir yapıya sahibim. Bana eğer masana gömül çalış derlerse ben biterim. Arkadaşlarımla bir iki laf edip gülümsemeden, mail’lerime bakmadan, düzenli olarak ziyaret ettiğim web sitelerine, bloglara girmeden, onlara yorum yazamadan çalışırsam moralim en alt düzeye iner.
Çalıştığım yer benden alabileceği verimin yüzde 20’sini ancak alabilir. Mutsuzlaşırım, kendimi bir fanusa hapsedilmiş gibi hissederim.
Üstelik sabah 7’de evden çıkıp akşam 8’de ancak dönebilen bizler için internetin her mecrası hayatı takip edebilmemiz, gelişmemiz için şart.
Firmalarda çalışanları rahatsız edici bu tür davranışların en önemli nedeni ”performansın ölçülememesi.”
Buna bağlı olarakta firmaların çağdaş bir şekilde yönetilememesi. Bu tip konularda çalışanları rahatsız eden yönetimlerin satışlar, maliyetler, trend takibi gibi konularda da hiç bir şeyi gerektiği gibi beceremediklerinden de emin olabilirsiniz. Bu tür yöneticilerin almış oldukları bir yöneticilik eğitimi de yoktur.
Ayrıca yasakta bir yere kadar önemli, bakışınıza, yürüyüşünüze veya ilgisiz herhangi bir şeye bile takabilirler.
Size Bir örnek: Bir eleman, yöneticisi ne zaman yanına gitse ekranındaki sayfayı değiştiriyor (Çünkü bir önceki sayfa borsa sayfası), işin gereği müşteri ziyaretlerine giderken yolda o hisseyi al, şunu sat diye sürekli telefonda kendi özel işlerini yapıyor ve zaman zaman işe de bir bahaneyle geç gelip erken çıkabiliyor.
Bu açıdan bakıldığında her an işten atılma potansiyeli taşıyan bir çalışan. Diğer taraftan işiyle ilgili hedef gerçekleştirmelerine baktığınızda ise çok başarılı. Performansın rakamlarla ve olabildiğince somut olarak ölçülebildiği çağdaş bir firmada çalışıyor.
Performans konusunda nasıl değerlendirirsiniz?
İşyerinde uygulanan “Yasak”lara tamamen karşıyım. Sonuçta orası ne bir okul ne de başka bir şey, insanlar neyi yapıp neyi yapmamaları gerekeni biliyorlar.
Bana bir işverilmiş, bu verilen işi en iyi şekilde ve işim çabuk bitmiş, zamanımda kalmış ne yapayım? Sonuçta köle değiliz her saat, her dakika durmadan çalışma gibi bir durumumuz da yok. Ne yapıyoruz; arkadaşlarımızla muhabbet, beğendiğimiz siteleri ziyaret vs.
Aslında iyi tarafları da çok. Telefonla hallettiğimiz işleri internet yoluyla daha seri şekilde yapabiliyoruz. Ne oldu işimizi daha seri şekilde yaptık, verim arttı. Ailemizi aramıyoruz da msn den konuşuyoruz. Ne oldu? Telefon kullanımı azaldı, telefon parası düştü :) gibi bir çok örnek verilebilir.
Haa! şöyle bir şey de var. İşveren “Msn vs” kullanımını yasaklamıyor, ama oturup kendi bilgisayarından “kim kime ne yazıyor, kiminle ne konuşuyor” düşüncelerine kapılıp saatlerce bilgisayarın ekranına bakıyor. Bu da ayrı bir terbiyesizlik..
Güvenlik bu konuda önemli. Belli bazı kısıtlamalar olabilir ama malesef oldukça paranoya davranabiliyor şirketler bu konuda. Ancak bana kalırsa, IT yöneticileri ne yazık ki teknolojiden en çok korkan kitleyi oluşturabiliyor. Bu da ilginç kısıtlamalar ve dayatmalara sebep olabiliyor…
Ceza sistemleri değil ödül sistemleri motivasyon ve verim getiriyor. Araştırmalar da bunu kanıtlıyor.
Abi ne diyeyim, bu yazının üstüne 1 kelime eklemek haddimize düşmez. Herşeyi o kadar net ve kusursuz anlatmışsın ki.
Umarım her iyi insanın başında yönetselliği bilen, yöneticiliği “eli sopalı öğretmen” modeli sanmayan, aklı başında, ekip ruhunu gerçekten benimseyen ve “bizden biri” diyebileceğimiz bir yönetici olur. Çünkü bunlardan bir haber olan (ki çevremizde bu tarz yöneticilerden oldukça fazla var) yöneticilerle çalışmak işkenceden başka bir şey değil.
Saygılarımla..
Bizim ofiste günde bir fincan kayfenin dışında ki kahveyi ücretli yaptı patron olacak denyo… :) Taşlanacak cinsten ama ya sabır işte…
Merhaba Tunç…
Gördüğüm görebileceğim ikinci abuk subuk firma, balık baştan kokar tabirini kullanabileceğim ve yöneticilerin samimiyetle laubaliliği zamanında birbirine karıştırarak şimdi de belirli bir düzen ve disiplin oturmaya çalışıp da oturtamadığı bir firmada çalışmaktayım. (Küçükçekmece, Halkalı, Merter veya İkitelli de olabilir bu civarında iş arıyorum muhasebeciyim, “genel muhasebe”)
Son dönemde tamamen bu durumla karşı karşıya olduğumdan paylaşımın oldukça dikkatimi çekti.
İşin tuhafı yönetici bile diyemeyeceğim insanların buyunduruğu altında çalışıyorken ve kendi kurallarını kendileri ihlal ediyorken yaptıkları kısıtlamalar ve aba altından sopa göstermeler o kadar da umurumda olmuyor açıkçası…
Bir yönetici kendiyle ve peroneline karşı koyduğu kurallarla (öncelikle kendi) çelişecek hareketler de bulunmamalı ki saygı görsün ve tam bir yönetici olabilsin…
KISACASI DİNİME KÜFREDEN MÜSLÜMAN OLSUN :) kendimi biliyorum, işimi yapıyorum msn de kullanırım, internette!
Iso9x’yle, kıyafet yonetmeliğiyle, web-sense’li kıl-sense’li yün-sense’li sanal gelişiminizi! engelleyici yöntemleriyle, haftalık motivasyon mektuplarıyla kurumsal-orgazm yaşayan İK’larıyla, allusers gelen abuk sabuk mailleriyle, hergun bir başka doğumgünü organizasyonlarıyla, araçtakip benzintakip yonteleriyle, wending cihazlarıyla, hemen biten öğlen aralarıyla, servisleriyle…… x’iyle y’siyle sizi darlandıran soba-kurumsal kurumunuzdan çekip çıkın gidin 1 gün 1 şekilde….. kalsınlar aylak bakkalar gibi kendi krallıklarındaki kantarlarının başında, tartsınlar o kocaman “katma değer”lerini….. bakalım kaç kiloymuş….. ;)
Bu tür ve benzeri yasaklar birçok yönetenin, yönetim anlayışı olarak hala ”Orta Çağda” olmasından kaynaklanmakta. Çalışan motivasyonu bu ve benzer şekillerde düşürülüyor. Yönetmeyi becerememekte firmalarımızın gelişememesinde, başarılı olamamasındaki en büyük etken.
Şu habere bakarsak;
”Dünyada IBM, Best Buy, NetFlix gibi şirketler tarafından uygulanan ‘işini zamanında bitiren çalışana istediği kadar tatil izni’ uygulaması verimliliği artırdı.”
Sonuç: ”Verim arttı, bunda her çalışanın rüyası olan izin politikasının ‘iş arkadaşlarının denetimine takılması’ etkili oldu.
”Yönetim Anlayışlarında değişimi başarmak için beyin nakli gerekli, o da şu anda mümkün olamadığına göre sanırız bir iki nesil geçmesini beklemek gerekiyor. Bu durumda kim kaybedecek? Tabiki çalışanlar değil, kaybedecek olan firmalar.
Bu yazıyı okumadan 1 saat önceydi, arkadaşıma MSN’den mesaj yazmıştım. Cevap alamadım… Titreşim gönderdim ve cevabı aldım. Aynen şöyle diyordu:
“Bizim burda MSN ve Facebook yüzünden gerginlik oldu bu hafta, hepimize maşallah facebook ve msn almış yürümüş dediler, hepimizin canı sıkıldı, kendimi köle gibi hissediyorum, sana cevap yazamadım kusura bakma pek yazışamayacağım buradan artık sanırım. Bu da son nokta oldu buraya ait hislerimde gerçekten.”
Benim cevabım ise; “çok ayıp ama, siz şirketçe gecelerce sabahlara kadar çalışan insanlarsanız, hatta bu konuda iddialı bile olabilirsiniz, bu tavır ayıp ve haksız olmuş.”
Tam yerine geldi paylaşmak istedim!!!
Ben olaya kendi calistigim isyerinden örnek vermek istiyorum; calistigim is yerinde primli ve primsiz bölümler var. Kim hizli calisirsa o daha fazla para kazanir mantigi.. (bu arada ben primsiz bölümdeyim :) )
Calistigim is yerine kimisi calismaya, kimisi sirf mola yapmaya geliyor.
Fark ne? Hemen söyleyeyim:
Calismaya gelen molaya günde 1 defa gidiyor ve günlük ayliginin disinda aldigi ek ücret: 30/40/50 Euro altina asla düsmüyor. Ayrica bu iscinin mesai ücreti de iyi oluyor. Performansiniz ile alakali.. Ancak oturmaya gelenin aldigi ücret ise calismaya gelenin aldigi ücret’in neredeyse 4/3’ü.. Ayni isi yapiyorlar ancak daha fazla calisan, isin hakkini verenler hakettiklerini aliyorlar.
Dogal olarak is yeri sahibi sizden is yapmanizi ister ki haklidir, para veriyor, karsiligini almayi planlar.. Siz ise oraya calismaya gidiyorsunuz, amac eglence ise günün geri kalanina saklamak daha mantikli degil mi ?
Çalışanlarına iyi maaş ödediğini, bu şekilde onları mutlu edebileceğini düşünen ve bunun karşılığında da onlardan herşeyi isteyebileceğini, onlara her türlü sınırlamayı getirebileceğini zanneden bir patronum var benim de. Nedense yazıyı okur okumaz ona gönderesim geldi. Bu hafta işten ayrılacak olmamın, bu hissi körüklemesi kesinlikle söz konusu değil :)
“Ben mutsuz olmama rağmen seni sadece ekmek kapısı görecek bir zihin yapısındaysam da [umarım öyle değildir] o zaman zaten ‘hayatı pas geçiyorum’ demektir.” İşten ayrılış sebebim de işte tam olarak bu!
Mutsuz ama düzenli geliri olan biri olmak istemiyorum. Dolayısıyla evli, iki çocuk sahibi, başka hiçbir geliri olmayan, babasının kasasında öylesine duran parayı babasından borç olarak bile alamayan, en az 6 ay gelir getirmesi mümkün olmayan bir web projesine sahip biri olarak “buraya kadar” dedim (Kendime göre bir acil eylem planım var tabi).
Kimse hayatı pas geçmesin!
“Sorumluluk duygusundan yoksunuz. Dolayısı ile özgürlüğümüzün sınırını bilemiyoruz.” düşüncesi hakim olduğu müddetçe bu yasaklamaların da sonu gelmeyecek. İnsanların zihinlerine ulaşmaktansa, onlara yasaklar koyup fiziksel boyutta işi sonlandırıyoruz.
Gerçek lider insanların sağduyusuna hitap eder.
Velhasıl-ı kelam, üretkenliği artıracağım diye bir değişiklik yaparken muhtemel etkileri göz önünde bulundurmak gerekir. Bunun için de sistemi doğru algılamak şart.
Pingback: Msn Yasak. İnternet Yasak. Bak Sevgili Patronum! · Max-Eff
Bana kalırsa iş yerlerinde msn ve internet özgürlüğü kısıtlanmamalı. Çünkü zaten işin yoğun temposundan bunalan çalışan bir iki dakika veya boş kaldığı zamanlarda kendini internete vererek rahatlayabilir. Her ne kadar patronlar bunu bir “iş savsaklama” olarak algılasa da bu böyle değildir. Bilinçli bir insan hem işini yapıp hem de internete girebilir. Bunda ne mahsur olabilir ki?
İstanbul’da bir yazılım firmasında çalışırken MSN sürekli açık olmak zorundaydı, müşterilerimizin sorularını genellikle telefon ve internet üzerinden cevaplıyorduk. Dolayısıyla bu tarz kısıtlamalara maruz kalmadım. Ancak kalan birçok arkadaşımı tanıyorum hatta sırf bu yüzden bazı büyük sitelere erişimi kaldıran Network uzmanı arkadaşlarım var. (tabi patronlarının isteğiyle bunu yapıyorlar)
:D Bugün abimizin (patron demiyorum, biz patron vb. kelimeler kullanmıyoruz, halimizden memnunuz, o abi ben kardeş) eline adsl faturası geçmiş, limit aşımından dolayı 29 YTL yerine 56 civarı bir adsl faturasıyla karşı karşıya kalınca. Bilal “limitsize mi geçsek” dedi :)
Şurada 2 bilgisayarımız var 4 kişi dönüşümlü kullanıyoruz ve limiti aşıyoruz, ardından patrondan (!) bir talep geliyor. İlginç.
Dürüstüm, işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum, ortada güçlü bir samimiyet/sevgi/dostluk bağı var. Karşılıklı birbirimize güveniyor, işimizin gereğini yerine getiriyoruz (elbette yanlışlarım oluyor ve tatlı dille beni uyarıyor, ona bir kez daha hayran kalıyorum) olay bitiyor.
Faturamız 56 YTL geldiyse tabi ki 49YTL’lik sınırsız pakete geçmek daha avantajlı :P
İnternetsiz iş yapamayan bir kişiyim çünkü işim grafikerlik. Bana sürekli kendini geliştir diye yakınan patronum var. Senin gibi bir patronum olsaydı olduğum yerden adım atamazdım neyseki. İŞYERİMDE MSN ZORUNLU!! İNTERNET ZORUNLU!! KULLANMAZSAM İŞTEN KOVULURUM BELKİ :)
Güzel yazı, allah kolaylık versin.
Bu konu tam benlik. Ben bu konuda çok büyük savaşlar veriyorum. Yasaklanmasına kesinlikle karşıyım.
Nasılsa internet trafiği ve bağlantı süreleri inceleniyor. Eğer internet ve msn, iş üretimine olumsuz olarak etki ediyorsa o zaman interneti yasaklamak yerine bu motivasyonsuzluktan ötürü o kişi veye takıma doğrudan bir ceza verilebilir.
Ya da tam aksine, daha çok çalışan insana veya takıma ödül verilerek diğerlerine örnek teşkil etmesi sağlanabilir.
Yani çok basit olarak, ödül ve ceza mekanizması kullanılır ve performans artışı sağlanır. Aslında çoğu patron personelin halinden ve onların dilinden anlamadığı için internetin yasaklanması gibi böyle basit çözümlere kaçıyorlar.
Ben bir kurumda bilgi işlem müdürüyüm. Aynı konudaki sıkıntıları ben kendi kurumumda da yaşadım.
Benim kurumumda yüksek güvenlikli full açık internet var ve insanların bazı güvensiz olarak nitelendirilen web sitelerini gezmeleri ve dosya indirmeleri dışında hiç bir kısıtlamaları yoktu. Ancak patronum bir süre sonra bunu doğru bulmadı ve tümünü kapatmamı istedi. Ben de kapattım.
Peki şimdi ne oldu?
Çok basit. Onlar şimdi yine lak lak yapıyorlar, msn’de görüştükleri arkadaşları artık yanlarına çay/kahve içmeye geliyorlar ve üstelik birimlerindeki yerlerinde de durmuyorlar. Ben bu sayede onları en azından yerlerinde tutabilmiştim. Tek sorun virüs ve turuva atı türü programların engellenebilmesiydi. Şimdi daha çözülemez bir probleme dönüştü.
Bu yazıya kesinlikle katılıyorum. Patronlar personellerine gönül anahtarıyla iş yaptırmalılar. Bunu başaran bir patrona hiç bir personeli ihanet etmez. Ben buna sonuna kadar inanıyorum.
Saygılarımla.
“Bana nasıl giyinmemi, nasıl oturmamı, nasıl konuşmamı (yasaklarla) öğretme. Ben zaten [çoğu zaman] seni örnek alıyorum.”
Bana bu kismi bir sekilde Anti Flag isimli oldschool punk grubunun “die for the government” parcasindan su sozleri animsatmistir:
“I don’t need you to tell me what to do
And I don’t need you to tell me what to be…
I don’t need you to tell me what to say
And I don’t need you to tell me what to think!”
Tabii soyle de bir durum var: (yasaklarla) ayrintisi animsatilan tumcelerden baska bir mesaj veriyor, bunu da gozardi etmemek lazim.