Hayretler içerisindeyim. Bugün reklam yapım işinde çalışan bir arkadaşımla konuşuyorum, bana geçen gün başından geçen bir hikayeyi anlatıyor.
Çektikleri bir reklam filmine figüran oyunculuk için başvuran kızlardan biriyle havadan sudan konuşurlarken birden kulağına yaklaşıp “ay ne şeker çocuksun sen, benim seks partner’im olur musun?” demiş!
“Peki sen ne dedin” diye sorduğumda; “Tanışalı daha 5 dakika olmamıştı Tunç, şaşkınlıktan güldüm sadece” dedi. Sonra kız elinden cep telefonunu alıp kendi numarasını aramış. Yani daha sonrasını garanti altına almış kolay yoldan. Bugün de ilk buluşma için göndermiş sms’ini. [Bizimki henüz cevap vermedi ancak sms de her an cevaplanmak üzere silinmemiş duruyor!]
Bu kadar mı ucuzladı bu işler? Havlayan köpeğe et parçasını atarsan kesermiş sesini derler ya… “Nasıl pişsin” diye sormanın bile artık zaman kaybı görüldüğü bir dönemde mi yaşıyoruz?
Benzer sms’leri her gece kaç kişiye atıyordur ve kaçından olumlu cevap alıyordur diye kendi aramızda bir istatistik yaptık. Vardığımız sonuç; boş geçmiyordur! Kullan, at, yenisini al…
Amacım reklam sektörünü karalamak değil elbette…
Ancak ünlü olma sevdası nasıl her türlü değeri yok edebiliyor? Veya 5 dakika önce tanıştığın bir kişiye yapılan böylesine bir teklif; bir medeniyet, bir gelişmişlik, bir doğallık göstergesi midir?
[İleri görüşlü olduğu söylenen] ben, bu yozlaşmaya hayretler içerisinde tanık olurken, dört sene önce kaleme alınmış bir yazıya denk geliyorum Can Dündar’dan. Can adeta “Ben çözdüm olayı” der gibi:“Dünkü Milliyet’in 3. sayfasında bir haber: “12 yaşındaki kız internette tanıştığı adama kaçtı.” Sayfayı çevirin: Edirne’de sevişirken görüntülenen liseli kızın fotoğrafları… Ve günlerdir Mardin’den Sivas’a kadar Türkiye’nin dört bir yanından 12-13 yaşında küçük kızlara tecavüz haberleri…
Madalyonun bir yüzünde ağzı salyalı sübyancılar var. Peki diğer yüzünde?.. Alttan alta inanılmaz bir “ergen ihtilali” yaşadığımızın farkında mısınız?
Son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16-17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba?
Levent’te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm. Dinlediklerime inanamadım: “14-15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor”muş.
Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie’nin fotoğrafıyla gelmiş ve “Bununki gibi dudak istiyorum” demiş. 18’lik bir lolita da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış. “En büyük istekleri” neymiş biliyor musunuz? Zara’nın ya da Diesel’in 34 bedenine sığmak… Bunun için yarışıyorlarmış:
“Çünkü televizyonda gördükleri mankenler 34 beden giyiyor. Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım. Bunun için resmen aç geziyorlar. Gün boyu yedikleri, bir kase yoğurt, iki tas salata, sigara, kahve ve kola… 500 kaloriyle yaşamaya çalışıyorlar. O yüzden vücutlarında demir, sodyum eksikliği var. Yanlış beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale için de bize geliyorlar.”
Uzman, bunun son 3 yılda gözlenen bir “patlama” olduğunu söylüyor: “Ben de anneyim, 18’lik ‘lipolu’ (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete kapılıyorum. Biriktirdiği 300 – 500 milyonla gelip ‘Dudağımızı şişir’ diyenleri ‘Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin’ diye geri yolluyorum.”
Genelde üst gelir grubundan hastaları bulunan bir jinekoloğun gözlemleri daha da çarpıcı: “Genç nüfusta müthiş bir uyanma var” diyor. 17-18 yaşlarında lise öğrencilerinin kürtaj için başvurduğunu söylüyor ve bazı gözlemlerini aktarıyor: Batı’da ergenlik yaşı 16-17’den 11-12’ye geriledi. Amerika’da 10 yaşa kadar düştü. Genç kızlar annelerinden çok daha erken adet görüyor artık…
Bunun, iklimden beslenmeye kadar pek çok nedeni olabilir ama en önemli nedenlerinden biri “psiko – seksüel uyarımın artması”… Yani, okulda, çevrede ve özellikle de medyada cinsel teşhirin yaygınlaşması… Baştan çıkarıcı klipler, uyarıcı filmler, cinsellik yüklü diziler, çıplaklığa çağıran reklamlar, beyinde ergenliği erken uyandırıyor, cinselliğin keşfini hızlandırıyor.
Özellikle varlıklı kesimden gençler, lise çağında, özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor. Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor.
Anneleri mi? Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında… Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta…
Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz:
İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda nasıl çocuklara “Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt” öğüdü verebiliriz ki?
Yasak çare değil…
Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var.”
Eminim “kalçadan çok kafasını çalıştıranların” değer gördüğü bir “toplum” çoğumuzun hala ortak hayali. Daha fazla gecikmeden…
Yorumlar 56
Yaşım henüz daha baba olacak yaşta değil. Önümde uzun yıllar var fakat şimdiden beni bir telaş almış durumda. İleride kız çocuğum olduğunda onu nasıl büyüteceğim? Onu nasıl kontrolüm altına alabileceğim? Onu nasıl etrafındaki kötülüklerden koruyabileceğim? Onu nasıl etrafımızdaki pislik insanlardan uzak tutabileceğim?
Belki kızımı iyi şekilde büyütebileceğime inanıyorum fakat etrafımızdaki o kan emiciler onun aklını çelerse, onu kendilerine çekerse, ya benim kızım etrafımdaki o gerçekten kötü kızlar gibi olursa diye düşünmeden edemiyorum.
Kendi acı tablomuz. Kendimiz bu tabloyu yamuk çizdik. Fakat yine düz çizmek bizim elimizde diye düşünüyorum. Umarım geç kalmayız.
Pingback: Takip Ediyorum » » İçimdeki Serseri
Pingback: Fikir Atolyesi İçimdeki Serseri
Pingback: KendiniGelistir.Com » Kocaman bir göbeği erkeklik sayıp, sonra o göbeğin altına slip mayo giymeyeceksin işte!
Pingback: Fikir Atolyesi Kocaman bir göbeği erkeklik sayıp, sonra o göbeğin altına slip mayo giymeyeceksin işte!
Pingback: Fikir Atolyesi Can Yücel Yanlış Biliyor!
Yukarıda enteresan bir yorum yapıldı “eğitim şart” diye. Ancak yorumların hiçbirinde neyin eğitimi verilmeli şeklinde bi açıklama yapılmadı. Eğer bahsedilen diploma ise; bu şekilde yaşayan gençlerin yüzde doksanını eğitim seviyesi yüksek (lise ve üstü) kişler oluşturuyor. O zaman akla su soru takılıyor eğitim ama ne eğitimi.
Dünyada en iyi üniversite sıralamasında başı çeken ülkelerde bu sorunun olmadığın mı düşünüyorsunuz? Maalesef yanılıyorsunuz. sex and city, the OC gibi dizileri bize kim sunuyor? hiç düşündünüz mü? “Değer” kavramını tanımayan bi gençlik yetiştirilmesine seyirci oluyoruz.
Biz kendi değerlerimizi reddetmeyi “modernlik” sayıyoruz. Kendi öz değerlerimize sahip çıkmadığımız sürece bu yozlaşma devam edip gidecek. topu hep taça atmaya, televizyon ve medyayı suçlamaya devam edeceyiz.
herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli. değerler eğitiminin üzerinde durulmalı. Bir eğitim bilimleri uzmanının naçizane yorumudur.
selamlar…
Bence herkes istediği gibi yaşamakta hürdür, bunu 30-40 yaş arası insanlar kendi fikirlerine ve kendi zamanlarına göre değerlendirmesi bu şekilde oluyor işte. Haklı olduğunuz çok konu var ama haksız olduğunuz ve atladığınızda çok yer de var.
Mesela Tunç abinin yazısındaki tecavüzcüler neden toplumumuzda var biliyor musunuz? Sizin o aşırısını gördüğünüz kısmı, doğu bölgemiz %1’ini göremiyor. Hala Malatya’da, Sivas’da, Tokat’da vs. bir genç kız arkdaşını dışarıda öpemiyor. Bu baskı da fırsatını bulur bulmaz tecavüze dönüşüyor.
Ülkemizde kesinlikle cinsellik olayı serbestleşmelidir. Ve belirtiyim ben Sivas’dayım ve bahsettiğiniz olayların hiç birini ne duydum, ne gördüm. 19 yaşındayım ayrıca. Demek istediğim bir kaç burcuva gelmiş burada kendi aralarında kendi sorununu konuşurken bunu ülkeye mal etmiş.
Kimisi tv’yi yasaklayalım demiş;
Cuzo:
“TV’yi yasaklamak lazım, sex ve şiddeti körüklemekten başka işe yaramıyor. TV seyretmeyen çocuklar daha sağlıklı, hem bedenen hem aklen.”
Kimisi sevgilisine seni seviyorum demenin ayıp bir şeymiş gibi geldiğini ve bunun doğru olan olduğunu belirtmiş.
Ülke:
“Doğallık mı bu kızın davranışı şimdi? Peki şu lanet olası çoğunluk nerde saklanıyor, ‘abi bugün kız geldi kendi bana teklif ettiii’!!!! Ben hala sevgilime seni seviyorum derken bile yer yarılsa da içine girsem karmaşasındayken..”
Sosyal, yeterli bir eğitim almış biri bu sorunları yasaklama olmadan çözebilir. Tv’yi yasakla, çoçuğun deli gibi ilgi duysun, eline geçti mi bırakmasın tv’yi. Ya zaten temel yanlış; kötü tarafı varsa yasakla. Televizyon zekayı ve kültürü çok hızlı geliştiren bir araçtır. İnsan beyni tv izlerken en fazla kısmını kullanır beynin. Burada önemli olan seçici olabilmektir.
Bakın bazı adult siteler ülkemize yasaklanmış. Ve eminim buradaki yorumların sahipleri bunu kesin destekler.
Neyse ben derdimi anlatamam. Çağdaş bir Türkiye istiyorum.
Biz bunlari tartisa duralim duralim da ama bir de dusunelim bu neden bole oldu diye. Bir 10 sene once tabii ki daha kotu olaylar da vardir ama istisnadir su zamanda artik bir kaide hristiyanca yasamak. Avrupaya ve hristianliga duyulan ozenti haltsafada bunun nedeni %100 bundan ibaret nasil oyunlara geldimizi bir ulkeyi bir dini, inanci nasil cokerttirdiler bize bizi kullanarak tabi bu yukarlardan olmaz, nerden olur, alttan baslar bir binanin temeli gibi yani, genclere cocuklara haliyle bu yaslar hata yapilmasi kotu yola gidelmesi en kolay yaslarda oldugundan.
Turkiye Turk ve ISLAMI bitirme operasyonu basariyla devam etmektedir. Merak etmeyin yakinda istediginiz hersey olacak, ingiltere icin “dunyanin en cok gayrimesru cocuk yapilan” veya “evlilik disi iliskinin en cok oldugu yer” diye denilip durulur harbiden de oyledir havasi gibi insanlarin ar namusu midesi de oledir ama yakinda onlari gececegiz daha bir cocuk ergenlige girmeden cinsel iliskiye girecek, 8_10 yasindaki kizlar hamile kalip kurtaj yaptirip arti bunu bir nevi yasallastiracaklar olur bole seyler diyecekler, yasallastiricaklar deyince bunu kasteddim.
Neyse ben yatiyorum ama fikirleri en azindan aktarmama, yazmama neden olan artik bu konuyu acan her kimse, tesekkur ediyorum, iyi geceler…
Beş dakikada değişir bu işler. Özden uzaklaşılır ama değiştirilemez.
Herkese Merhaba, süper süper konular yorumlar. Pek fazla bir sey söylemek istemiyorum. Yapılan açıklamalar ve yorumlar tam anlamıyla doğru.
Şuna ne demeli peki; 4 yaşındaki bir erkek cocuğu bana aşkından bahsediyor.
Böyle şikayetler savurmak kolay. Ama bakın bu klipler bu interneti kötü kullanma vs oldukça kızlar da böyle olur. Nerede bu devlet, nerede bu millet?
Artık normal dizi veya klipler bile porno filme dönüşmüş. Peki sorun kimde? Buna izin verenlerde. Bir şeyler yapılmalı ve bunlar engellenmeli. Tv’de o mankenleri gördükçe zayıflamak isteyipte ölenler var. Hem de her geçen gün artıyor.
Benim 9 yaşında kız kardeşim var. Artık o bile spor yapmalıyım zayıflamalıyım falan diyor. Nedeni bu sorumsuz kendi menfaati için çalışmalar hazırlayan bu milletin insanları. Artık dur demeliyiz.
Lütfen kanal yöneticileri özellikle sizler bir çeki düzen verin. Haberlerde bile artık magazin var. Yeter. Küçük kızlara da hak verin.
Heralde çocuğum olsa okutmam eğer bu böyle devam ederse…
Doğallık mı bu kızın davranışı şimdi? Peki şu lanet olası çoğunluk nerde saklanıyor, ”abi bugün kız geldi kendi bana teklif ettiii”!!!! Ben hala sevgilime seni seviyorum derken bile yer yarılsa da içine girsem karmaşasındayken..
Öteki yüzümüz meydanlarda erkeklere teklif veriyor. Üzgünüm ama bunlardan hoşlanan erkek sayısı az değil. Medeni diyorlar, cesur diyorlar bol keseden mertlik sıfatları dağıtıyorlar.
Arkadaşınız bir gün bir vesile ile mutlaka ”ara” yapacaktır.
Yazınızı ve yazınıza yapılmış yorumların büyük bir kısmını okudum. Gençlerdeki bu aşırı yozlaşma beni de üzüyor.
Televizyon denen teknoloji maalesef aile arasındaki iletişimi kaldırdı.
Artık ailecek aynı odada oturup sohbet etmeyi bırakın, tek televizyonda tek kanalda program seyredemeyecek kadar insanlar birbirlerinden uzaklaştılar. Aile içi iletişim azaldı. Birbirlerinin sorunlarından, problemlerinden neredeyse bihaber bir yaşam sürüyorlar. Hayat şartları zorlaştığından ve özgürlük kavramı herkesin içine işlemeye başladığından bu tarafa artık kimse kimsenin kendisini eleştirmesine, bir takım sınırlar koymasına tahammül edemez duruma geldi.
Ne zaman ki sonuçları çok acı olan büyük bir sorun yaşanıyor insanlar o zaman iletişime geçiyorlar. Ama iş işten geçmiş oluyor. Herkesin ilgi alanları, hobileri, arkadaş çevresi farklı farklı. Onun içindir ki insanlar odalarda hep yalnız. Kimisi televizyon başıda kimisi de bilgisayar başında ama yalnız.
Ben küçükken televizyon programları Antalya’da haftada 2 gündü ve sadece akşamları 2-3 saatlik bant yayın yapılırdı. Sonraları gece yarısına kadar uzadı ve haftada 4 güne çıktı. O zamanlarda televizyon seyretmenin bile bir zevki vardı.
Keşke şimdi de öyle olsa; hiç değilse insanlar mecburen birbirlerine dönüp ilgilenmeye başlarlar.
Tabii internet denen hem yararlı hem de zararlı ve şu an beni de kendine hapseden teknolojiyi göz ardı etmemek lazım.
Buna benzer bir yorumu yine Can Dündar’ın buna benzer bir yazısı üzerine yapmıştım. Okumak isterseniz “kahvekeyfi” rumuzuyla yapılmış yorum bana aittir.
Yorum yazarken umarım konuyu dağıtmamışımdır.
Eğitim ama neyin eğitimi? Dünyanın en iyi 500 üniversitesi sıralamasında, o baştacı ettiğimiz üniversitelerimizin de dahil olduğu, Türkiye üniversitelerinden bir tanesi bile yok. Ama durum burada da aynı, orada da. Zamanın ruhu bu. Tüketmek, sürekli tüketmek, sürekli taze et arayışı.
Biz çocuk gibi büyüdük. Kıyafetlerimiz, oyunlarımız, hayallerimiz, dinlediğimiz şarkılar. Ben de özgürdüm, fikrimi söylerdim, kıyafetimi kendim seçerdim, sokaklarda deliler gibi oynardık. Ama 14-15 yaşında makyaj yaptığımda “çok çirkin olmuşsun, koca karılar gibi olmuşsun” derlerdi:))
Anneler çocuklarının temiz ve cici giyinmesine dikkat ederdi, şimdiki gibi küçük kadınlar şeklinde dolaşmazdık ortalıkta. Zaten göbeği açık, tek omuzlular falan üretilmezdi bizim için.
O dönem televizyonda, kızların popolarını sallamaktan başka bir şey yapmadığı klipler yoktu. Şimdi bin türlü şey dönüyor ekranda ama anneler çok memnun. “Oturtuyorum başına, işime bakıyorum” diyorlar. “Akşam bizim dizimiz var di mi kızım?” diyorlar.
Dergilere, modellerin verdikleri pozlara bir bakın, gözlerindeki ifadeye. “Ben” diyorlar “seksiyim, güzelim, zenginim, mağrurum ve sen bana tapıyorsun”. Kahramanlar değişiyor. Ne olmak istiyorsun diye soruyorsun “büyüyünce Seda Sayan olcam” diyen bile var.
Şimdi diyelim ki medya okur-yazarlığı verilsin ebeveynlere, çocuklarınıza şunu izletin bunu izletmeyin falan denilsin. Nereye kadar? Aileler televizyonu mu, basını mı, interneti mi kontrol etsin? Ne kadar, nereye kadar? Başka aileleri, çocuklarını, çocuğunuzun onlarla kurduğu arkadaşlığı, attığı her adımı nereye kadar denetleyebilirsiniz? Bir de anne çalışıyorsa…
Ben bunun zamanın ruhu olduğuna ve geri döndürülmesinin çok zor olduğuna inanıyorum. Çocuk büyütmek hiç bir zaman kolay olmadı belki ama hiç bu kadar da zorlaşmamıştı. Anne-baba örnek davranışlar sergiliyecek, akıllı, uyanık olucak, sürekli gelişimini izleyip yeteneklerine göre faydalı bazı etkinliklere katılmasını sağlıyacak, konuşacak, dertleşecek, sevecek ve sevdiğini gösterecek, açıklamalar yapacak. En önemlisi de “çocuk da bir birey, isteklerine, yaptıklarına saygı göster” olayını abartmayacak. Etraf zaptedilemeyen şımarık çocuk doldu. Her istediklerini yapmana rağmen bir türlü mutlu olmuyorlar. Benim elindeki mandallarla saatlerce “voltrancılık” oynayarak büyümüş bir kardeşim var.
Büyük konuşmaktan da nasıl korkarım bir bilseniz. Çocuğum yok, kimseyi de kınamıyorum. Ama umarım biz biraz daha dikkatli, bilinçli oluruz.
Ne denebilir ki! Avrupa yakasında eleştiri amalı konan karakteri baş tacı yapıyor ülkemiz insanı. “Göğsünü değil kütüphaneni büyüt” sözünü slogan olarak kullanabilir miyim bir kütüphaneci olarak? Ne diyelim büyüyünce akıllanırlar belki ha hiç umut yok mu?
Bütün yazı ve yorumları baştan sona okudum, çok güzel bir yazı olmuş. Ama hepten mi günahsız ve masumuz, hep o veya onlar diye hitap ettiklerimiz mi suçlu?
İnsanları istekleri, ihtiyaçları ya da ulaşmak istedikleri yer için seçtikleri yoldan dolayı eleştiremem. Herkes kendi hayatını yaşıyor yine kendi özgür iradesi ile seçtiği hayatı…
Ne yazık ki ne Ademler ne de Havvalar yeşilçam filmlerindeki gibi değiller.
O kadar zor bir zamanda yaşıyoruz ki. Bahsettiğiniz gibi cidden artık soyunmak çok daha büyük prim getiriyor gençler arasında.
Bir insan tecrübeli olduğu için büyük adam olmuyor artık, çok kızı (ya da erkeği) bir arada idare ettiği için büyük adam oluyor. Erken yaşlarda çalışmaya başlayıp sektörümde iyi bir yer sahibi olayım diyen kaç genç tanıyorsunuz? Yaşıtım gençlerden biliyorum enteresan bir yaşam stili seçiyor hepsi.
Televizyon kültürü öyle bir garipleşti ki akıllara zarar. Çalışıp kazanmayı zaten geçtik. Hayalden bir dakika olsun başını kaldırmıyor erkek, kız hepsi. Beş para etmez insanların garip yarışmalarını izliyoruz hergün toplum olarak.
İnternetle tanıştığımdan beri televizyondan vazgeçtim, ortak kararla evden de kaldırdık zaten. Bir süre sonra da profesyonel olarak ilgilenmeye başladım bu sektörle. Tavsiye ederim tüm arkadaşlara.
Neyse kafanızı şişirdim, benim korkum onların genç, çocuk veya ilk ergen olduğu zamanlar değil. Onların evlilik yapıp çocuk büyüttükleri zamanlar. Ne biliyor ki ne öğretecek gelecekte anne veya baba olunca bu insanlar?
Dost muhabbetlerinde arkadaşlarım evlilikten korktuklarını söylüyorlar, sanırım bu yüzden. Sadakatin bu kadar azaldığı bir zamanda hiçte haksız sayılmazlar. Dedelerimizin böyle sorunları olduğunu hiç sanmıyorum. Sonumuz hayrolsun!
Ben C.Dundar’in bu yazisini okudugumda, ki bu epey zaman onceydi, yine benim dusunduklerimi asla ifade edemeyecegim bir bicimde yazmis diye gecirmistim icimden. Bugun bambaska birini ararken google’da rastladigim bu herkesin soyledigi gibi eni konu emek verilmis yazilari, en azindan bazilarini okurken dikkatimi cekti baslik.
Ben 30 yasimdayim, benden sonra gelen kusakla aramda bu kadar buyuk bir fikir ayriligi, bir catisma icinde olabilecegimi inanin tahmin etmezdim. Ben de acik fikirli, esnek, toleransli vs biri olarak bilinirim ustelik. Buna ragmen yasananlari, yazilanlari, anlatilanlari, bana gelen teklifleri gorunce dudagim ucuklayacak kadar sasiriyorum. Daha dogrusu sasiriyordum, artik bunyem alisti maalesef, soyle bir bakip geciyorum.
Kendilerini, bacaklarini, goguslerini, bedenleri nasil daha cok gosterecegini sasirmis genc kadinciklara baktigimda icimde yalnizca bir acima duygusu beliriyor. Benim yasima geldiklerinde, ya da belki biraz daha sonra nasil buyuk pismanliklar ve ruhsal yikintilar icine duseceklerini dusunuyor ve uzulmekten alikoyamiyorum kendimi.
Ozgurluk kavramini cinselligin icine tikistiranlar bunun hesabini nasil verecekler onu da merak ediyorum. Ilerde ebeveyn olacaklar icin evlat yetistirmenin cok zorlu bir surec olacagi kesin, hepimize Allah yardimci olsun demekten baska birsey gelmiyor elimden.
Bu arada sizlerle karsilastigim icin pek memnun oldugumu da belirtmeliyim.
Bu yazıyı ve yorumları dikkatle takip ediyorum ve yazana da yorumlayana da teşekkür ediyorum böyle hassas bir konuya değindiğiniz için.
Bence bu yozlaşmanın asıl kaynağı medya ve onların arkasındaki çıkar çevreleri. Bugün Star tv’deki bir haber “çıplaklık ahlaksızlıksa sizi ahlaksızlığa davet ediyoruz” diye bir program yaptılar. Mesele İstanbul’da sokaklarda mayo reklamlarının yapılmaması.
Çıplaklığın insanların hayvani duygularını kabarttığı ortada iken, insanlarımızın büyük bir kesiminin dinsel inançları ortada iken böyle bir yaygaranın koparılmasını ancak reklamlardan elde edecekleri büyük gelirler açıklayabilir diye düşünüyorum.
Aslında ahlaksal yozlaşmanın kaynağı paraya tapan kesimler. Çıkarları doğrultusunda medyayı da kullanarak yeni bir kültür yaratıyorlar.
Yukarıdan aşağı neredeyse tüm yorumlara göz gezdirdim ve okudum. Bayan arkadaşların hassasiyetlerini anlayışla karşılamamak elde değil. Ülkemizde değil sadece, diğer bir numara dünya ülkelerinde de kadınlara, kızlara ve çocuklara yapılanlar aynı şeyler. Bunun tek nedeni aile içinde verilemeyen ahlak ve sosyal değerlerin bireyin dışarıda veya arkadaş ortamında bulmaya çalışması.
Bayanlar Türkiye’de bir araştırmaya göre günlerinin ortalama 4,5 saatini tv karşısında geçirdikleri ve bu da aileleri ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymuş. Bence de tv ve görsel medya her an için her şeye açık.
Ben eğer baba olursam ve kız çocuğum olursa, elimden geldiği kadar evde onun tv’den alabileceği zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak için sevgi ve şevkatle onu koruyacağıma inanıyorum ve sosyal yaşantı içinde de baba ile kızının ortak olmalarını çok önemli buluyorum.
Son zamanlarda belki de en büyük kayıplarımızdan bu konu. Ve nedense kitlelere ulaşma imkanı olan, toplum üzerinde etki yaratabilen yetkin kişilerin hiçte deyinmediği, gittikçe derinleşen bir yara. Öncelikle bu duyarlılığınız ve düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler.
Toplumumuz öylesine büyük bir kültürel yozlaşma yaşamakta ki son zamanlarda açıkçası bu durumun sonucunun nereye varacağını düşünmek bile istemiyorum. Bu konuya iki pencereden bakılması gerektiğini düşünüyorum.
Birincisi gelir uçurumunun git gide arttığı toplumumuzda görsel basın aracılığıyla yansıtılan ve sadece küçük bir kesimin sahip olduğu lüks bir hayat, buna karşılık toplumumuzun çoğunluğunu oluşturan orta ve alt gelir düzeyli bir halk. Belki de her şeyden çokta çabuk etkilenmeye hazır bir genç nesil. Durum böyle olunca bu nesil içinde eskiden hiçte doğru sayılmayan bir deyim ortaya çıkıyor;
“Hedefe giden her yol mübah.”
Evet ne yazıkki artık özendiği bu lüks yaşamı elde etmek için çoğu insanımız hedefe giden her yolu mübah sayıyor bu yüzden de hiçbir değer, sınır tanımıyor.
Olayın ikinci boyutu ise ülkemizde uzun zamandır hedeflenen bir kavram “medeniyet.” Her zaman ki gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bazı kesimler burada da devreye giriyor ve medeniyet kavramını belki de işlerine geldiği gibi yorumluyorlar.
Medeniyet diyince gelişmek, kendini geliştirmek, teknolojide ilerlemek, modern, düzgün, değişime açık olmak ya da kitap okumak, sinemaya gitmek, tiyatroya gitmek vs. anlamıyorlar da; marka giyinmeyi, ahlaki açıdan düşkün olmayı, saygıszlığı daha birçok yanlış kavramı belki bir taraftan lüks hayatı ya da dekolte giymeyi (gerçekten özellikle de ergenlik çağındaki genç kızlarımız) anlıyorlar. Bu da ahlaki yozlaşmayı yaratıyor tabi.
Son olarak bir söz vardır bana hep anlamlı gelmiştir, sizlerle de paylaşmak istiyorum: “Medeniyet açmaksa bedeni, bilin ki hayvanlar bizden daha medeni.”
Yanlışları görenlerin ve bunları dile getirenlerin hiç bitmemesi dileğiyle…
Söyledikleriniz doğru olduğu için gerçekten çok üzgünüm ama gerçek. Metallica boşuna dememiş “sad but true.” “Acı ama gerçek.”
Maalesef bu kültürümüzün ve ahlakımızın yozlaşmasından kayaklanıyor. Bazı çevreler çok iyi çalışıyor yani. Televizyonlar radyolar gazeteler… Bence bunlar sadece başlangıç. Hani derler ya başımıza taş yağacak diye. Ben artık kendimi ona hazırlıyorum.
Böyle bir yazı yazdığınız için de size teşekkür ediyorum.
Yani, siz bu yazıyı okudunuz ve aklınıza bu geldi öyle mi?
Yazıyı diyorum, bu yorumların bağlantılı olduğu yazıyı okudunuz ve aklınıza birden Cehenneme Övgü’den bu pasaj geldi öyle mi?
Cehenneme Övgü’den: “İnsan amacını -ne pahasına olursa olsun kendini adayarak, azim ve özveriyle gerçekleştirmek istediği amacını- bir kez saptadı mı artık onun boyunduruğu altına girmiş demektir; hayatın kendisi bu amacın boyunduruğu altındadır artık. Böylece, başka, bambaşka şeyler yapabilme olasılığına da sırt çevirmiş oluruz.”
Bu yazıda asıl demek istediğiniz bu denilen daha farklı bir nokta ama okuyunca bu geldi aklıma. Gündüz Vassaf’tan bir alıntı. İnsanlar gerçekten kendi ihtiraslarının boyunduruğunu farketmiyorlar. Daha kötü olan bu boyunduruğun bedelini bizlerin de ödüyor oluşu.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Toplumumuz ilerleme çabası içinde git gide yozlaşıyor… Ve biz insanlar da buna sadece seyirci olabiliyoruz.
Aslında ergenlerde değil toplumun her kesiminde böyle tablolar görmek mümkün. Bir psikolog arkadaşımın anlattıklarına inanamadım. Güzel memleketimizin güzel bir beldesinde. Bir baba öz evladına tecavüz ediyor. Kız babasından hamile kalıyor. Bu durum gizlenmek çabası içerisinde kız bir yere saklanıyor. 9 ay boyuncada asla çıkartılmıyor. Doğum yaptıktan sonra da çocuğu annesi doğurmuş süsü verilmeye çalışılıyor. Ve bu kız daha 14 yaşında. O çocugun ruh durumunu ve psikolojisini hiç düşünmeyen bir aile var karşımızda.
Aslında ergenlik çagındaki çoğu genç için aynı şeyi söyleyebiliriz. Aileler çocuklarının ruh durumunu düşünmüyor çünkü o çocuğun genel ihtiyaçlarının karşılanması yeterli olarak düşünülüyor.
Aslında ebeveynler cinsellik konusunda çocuklarını yeterli ve gerekli zamanda bilinçlendirmiş olsalar cinsel açlığın büyük ölçüde azalacağını düşünüyorum. Aileler çocukları bu konuda bastırıyor. Çocuklar da cinselliği çok cazip görüyor. Bu sefer aileden bunun eğitimini almadığı için merak ediyor. Ve dışarıdan öğrenmeye çalışıyor. Dışarıdan aldığı eğitim de çoğu yanlış ve özendirici olduğu için çocuk daha gencecik yaşında cinselliğe uyandırılmış oluıyor.
Bunun için bence öncelikle aileler bu konuda bilinçlendirilmeli ve çocuklar medyadan, dışarıdan öğrenmeden öncelikle aileden cinselliği öğrenmeliler…
Çok yazık.. Malesef genç kızlar hayatı “sex and the city” ve türevlerindeki gibi sanıyor. Medyanın, arkadaş ortamlarının bu tabloda etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum. Onun haricinde aile terbiyesi görmüş biri asla böyle davranmaz, aileleri de eskiye göre ilgisiz ve vurdumduymaz gördüğüm için ikinci fatura da onlara..
“Peki sen ne dedin” diye sorduğumda; “Tanışalı daha 5 dakika olmamıştı Tunç, şaşkınlıktan güldüm sadece” dedi. Sonra kız elinden cep telefonunu alıp kendi numarasını aramış. Yani daha sonrasını garanti altına almış kolay yoldan. Bugün de ilk buluşma için göndermiş sms’ini. [Bizimki henüz cevap vermedi ancak sms de her an cevaplanmak üzere silinmemiş duruyor!]
O sms silinmediği sürece, bu böyle sürüp gidecek.. Umarım bir gün onun kızı hakkında da birileri hem dedikodu edip, hem de acil durumda aranmak üzere numarasını ”özenle” saklamaz!
Tüm bu anlatılanların yanında bir de bu kızların ileride çocuk sahibi olup bu çocukları yetiştireceği gerçeği var ki işi daha da içinden çıkılmaz duruma sokuyor. Bir kızın gelecekte 2 çocuk sahibi olması demek kötü yetiştirilmiş 2 katı insan demek, çünkü çocuk eğitiminde, yönlendirilmesinde annenin rolü gerçekten çok büyük.
Acil bir şekilde eğitimin, değiştirilmeye çalışılan kültürün yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Ve bunların yapılması ancak uygun yasalarla olur. Tabi bizi temsil eden vekillerimiz bizleri düşünmeye vakit bulursa…
Ben de başka bir blogda genç kızların hatta çocukların yakışıklı bir dizi oyuncusu hakkında yorumlarını okuyunca blogumda bu konuda sitemkar bir yazı yazmıştım; “Gençliğimize bak” gibilerinden… Şimdi o site kapandı ve benim siteye dadandı hayranları. Yorumları neyseki benim onayımdan geçiyor. Konuyu siliyorum başka yazılara mesajlarını yazıyorlar. Yazılanları tahmin bile edemezsiniz.
Eskiden gelecekten, gençlerimizden umutluydum ama şimdi zerre kadar bir umudum yok. Allah yardımcımız olsun.
Bütün yorumları okuma fırsatı bulamadım. Belki yazacağım noktaya değinmiş olanlar olabilir.
Kısaca “ANI YAŞAMAK” konusu gökten zembille inmiş değil. Bu bir tehlikeyse eğer, bu tehlike “ben geliyorum” dedi ve elini kolunu sallayarak geldi, damarlaramıza girdi. Nasıl geldi, “LAİSSEZ FAİRE LAİSSEZ PASSER” diye geldi. İşte anı yaşamanın kaynağı buradadır. Bunu “iyinin yan etkisi” diye yorumlayan olabilir.
“Altta kalanın canı çıksın” zayıflar vahşi koşullara uyum sağlayamıyorsa yaşamdan çekil(melid)ir.. gibi felsefeyle geldi. Yani tekrar kısaca :) anı yaşamak sloganı bir rastlantı değildir. Bunun kaynağına savaş açmadıkça, gölgesiyle savaşmanının anlamı var mıdır?
Öncelikle düşüncelerini bu kadar güzel bir şekilde ifade ettiğiniz için teşekkür ediyorum… Gerçekten çok iyi iredelemişsiniz durumu, artık gençler cinsellikten başka bir şey düşünemez hale geldi… Her yerde gençlere bel atı kültür aşılıyorlar…
Ben 17 yaşımdayım… Bu yazıda yazılan tipte bir çok arkadaşım var. Dış görünüşe önem verip, tüm güçlerini güzel görünmek için harcayan arkadaşlarıma acıyorum ama…
Aması şu; durduramıyorum. Ne benim iğnelemelerim, ne uyarmalarım kâr ediyor. Aileleri, paralı olmaları (belki de parasız olmaları), kendilerini farklı göstermek istemeleri… Bunlar çok zoruma gidiyor.
Ben gayet şişman, dışarıdan bakıldığında çirkin denecek bir kızım… Ama önem vermiyorum. Bunu sırf bu yazı için ya da takdir görmek için yazmıyorum. Tamam, arada zayıf olsam dediğim oluyor ama böyle de mutluyum ben… Bu mutluluğumu arkadaşlarıma anlatamıyor olmam çok zoruma gidiyor..
Ben yatılı kalıyorum. Okul pansiyonunda kaldığım süre boyunca televizyon izlemediğim için eve geldiğimde televizyonu görmekten çok korkuyorum. Her gelişimde daha açık, daha iğrenç ve daha cinsî şeyler yayınlanmaya başlıyor.
Korkuyorum. Çok korkuyorum… Hem günah hem de yazık! Ben bu tür programları izledikçe gelecekten, gelecekte dünyaya getirecek olduğum çocuğumun geleceğinden çok korkuyorum… Ne yapmam gerekli bilmiyorum! İzlememek en iyi olanı ama… Cahil insanlar bunun ayrımına varıp kapatmıyorlar ki! İster istemez izleyip beyinlerini yıkatıyorlar…
İnşallah bu durumlar düzelir. İnşallah bu kötü hal geçer. Türkiye ve dünya için en büyük dileğim “insan” olma faziletine erişmeleri… Daha ne diyebilirim?
Gerçekten cok dogru bir yazı. Bazen çevremdeki arkadaşlarıma bakıyorum da ben mi normalim yoksa onlar mı diye ikileme düşüyorum.
Herşey o kadar sıradanlaşmış ki. İnsanların değer yargıları degişmiş felan değil, ortadan kalkmış. Acı ama gercek…
Bazen kendi yaş grubumla zaman geçirirken utanıyorum. Uyarmaya çalıştıgımda sonuç alamıyorum, tabiki de aldığım cevap herkesin yolu kendine… Peki bu yollar nereye?
Mental Masturbasyon isimli bir sitede “Yonja’da Türk Erkeğinin Tanışma Yöntemleri” ile ilgili bir yazı okumuştum.
Yonja.com’daki abaza Türk erkeklerinin bir hatunun profil ve resmine bakarak nasıl atağa geçtiklerini deneysel bir yöntemle anlatılmış. (Üstelik “fake” bir profille, yani gerçekte olmayan bir kişi!)
Akşamları bir stadyum’dan daha fazla insanın (30-40 bin kişi) online toplaşıp bir gecelik seks için medet umduğu bir et pazarına dönüşmüş ortam… Cinsel açlığın geldiği nokta içler acısı.
Böyle ortamları kuran da, besleyen de bizleriz. Acınacak haldeyiz diyeceğim ama sanırım dememeliyim. Çünkü alan razı, veren razı! Beğenmiyorsan girmezsin siteye, olur biter değil mi!?
Merak ediyorum kendi çocuğunun profiline rastlayan bir anne veya baba ne yapar, nasıl hisseder? Yoksa onlar da mı bu tarz sitelerde tanışıp evleniyorlar artık?
Birkaç gün önce bir film izledim, North Country… 20 yıl öncesinin kadın mücadelesini anlatıyordu. Ertesi günü de yazınızı görünce garip gelmedi yazdıklarınız… Çünkü bu anlattığınız ezelden beri var olan şeyler… O filmde kızın biri aynı yukarıda anlattığınız gibiydi ve kendi sonunu kolayca hazırlıyordu… Bir kadın da (Charlize Theron) azimli, mücadeleci ve güçlü bir kadındı.
Demek istediğim şu…
Bu hayat telaşında her çeşit insan var… Hep farklı hikayeler var… Eğer ki güçlü, cesur, metanetli ve dürüst bir kadın iseniz size ömür boyu güzellikler var…
Diğer kesim mi… Onlardan bahsetmeye değmez…
Değer mi?
İzmit’te de 14 yaşında bir kız hamile kaldı. Ve iki üç ay sonra doğum yapacak. Bu yüzden evlendirildi. Okulu bıraktı.
Hiç kimseyi suçlamaya hakkımız yok. Bu tablo bizim. Bu tablo bizim kafasızlığımızın, bizim açgözlülüğümüzün, bizim vahşiliğimizin bir sonucu..
Sadece bu ülkenin sorunu olduğunu zannetmiyorum bu tip şeylerin… Bence dünyada bir durum sözkonusu. Yapacak bir şey yok, merakla neler olacağını seyrediyoruz… Çocuk yapmaktan vazgeçiyoruz biz de…
Merhabalar,
Gece vakti gördüm yazıyı yatmak üzereyken dürttü içimde birşeyler yazmam gerektiğini söyledi..
Aslında biraz da bizler buna izin veriyoruz, neden?
Bir Lise öğrencisi, dersanede öğretmenine aşık oluyor, sonra acaip bir şekilde olaylar gelişiyor okul öğretmenine gidiyor ve ailelere kadar varan bir süreç. Çocuk pansiyonlara gittiklerini, telefon mesajlarını herkese arkadaşlarına anlatıyor, mesajlaştığı kişi dershane öğretmeni.. Ailesine okul yönetimi kızınızı alın diyor, kız pişkin pişkin hiç bir şeyi sallamaz modunda. Ailesinin umurunda değil, olduysa ne olmuş tavırlarında. Kayıdını aldırıyorlar 3 gün sonra geri geliyor, psikolojisi bozulmasın filan diye geri geliyor ve okuluna devam ediyor..
Şunu sorarım, sadece televizyonlara sağa sola suç atmak doğru mudur? Çocuk böyle gördü yaptı diyelim, karşısındaki insan benzeri şey ne yapıyor acaba? Onun zamanında tv bu kadar yaygın mıydı programlar vs.. Ailesi bile sallamıyorken durumu, ne düşünülebilir acaba?
Myspace sitesinde bir arkadaşımın üyeliği var, ben bu arkadaşıma sayfasını güzelleştirmek adına görsellik yapıyorum, sadece tek resmi var gayet normal bir şekilde, başka bir resim de kullanılmıyor, tıpkı fikiratolyesi tarzı bir görünüm yapıyoruz, yani sade. 2 gün olmadan, 30-35 tane mesaj, arkadaşlık eklemesi, ve en son kamerada seks yapar mısın diye bir tavırla mesaj atılıyor. Sorarım ki, sadece Tunç abinin yazısındaki gibi kızlarda mı hata var?
Ülkemizde internet adına o kadar felaket bir durum var ki, rahatça gezilemez oldu. Kendi resmini koyup sitede dolaşamıyorsun o kadar saldırganlar var ki, (adını siz koyun..) rahat vermiyorlar. Ülkemizde bilişim suçları değil de, internette böyle bir yasal mercii kurulmadıkça gençliğin gideceği son vahimdir.. Öyle bir birim kurulmalı ki 2-3 ay savcılık kararı beklenmemeli. Nasıl ki Youtube kapatıldı talihsizce 1 günde. Tıpkı onun gibi IP ve Yer Tespiti yapılarak kişiler cezalandırılmalı ve mahkum edilmelidirler.
Çok şey değişmesi gerekiyor aslında.. Kafa yapısı öncelikle.. Şu ünlü şunla çıkıyor, yarın bunla çıkıyor durumlarını çocuklar ve gençler izledikçe daha böyle olayların artması ve çığrından çıkması çok mümkündür.. Kurtlar Vadisi’nde şiddet var deyip engelleyen RTÜK’ün zihinsel gelişimi engelleyen, kişiliği bozan aptalca yarışma ve magazin programlarını kaldırması daha hayırlı olacaktır..
Saygılarımla.
Düşünen beyin Tunç ve “fikir atölyesi” iştirakçileri, herkese selamlar…
Söze şöyle başlamak istiyorum: Derler ki “kişinin fikri ne ise zikri de odur.” Lakin bunu diyenler, düşünme ve karar verme yetisi olan insan, nereden ve kimlerin yönlendirmesi ile bu fikri edindi acaba..? diye düşünmemişler. Fikri verenler öncelikle, gün aşırı yazılı ya da görsel basında boy boy kareleri çıplak dolduranlar daha sonrasında da söz konusu kişiye ailesinden göremediği ilgiyi ve yakınlığı gösteren arkadaşlarıdır, mamafih sapkın, aklı uçkuruna çalışan, fırsatçı sözüm ona erkekler de caba..!
Etrafta liseli kızlarımızın kendilerini soyuttan ziyade somut -beden olarak- geliştirme ve “seksepalite”lerini artırma yolunda hummalı çabaları ve bu konuda takdir edilesi azimleri dikkatimi çekti. Çok değil bir kaç yıl öncesine kadar “on sekizlik lolita”lar şimdilerde on altılarla anılıyor fakat bakıldığında yirmilerinde gösteriyorlar. Kendi akranları olan karşı cinslerinin yanında abla gibi duruyorlar. Yalan değil! Ben gödüğümü söylüyorum. Çocuk yaşlarında kendilerini kadınsı göstermek istemeleri, kim bilir belki de medya camiasında örneklerine sıkça rastladığımız, kendisinden yaş olarak küçüklerle birliktelikleri olan medya maydanozu, amiyane tabirle “kokona”lara özenmeleridir?!
Düşünme yetisini yitirmişlere, keza var olan yetilerini geliştirmek isteyenlere tavsiyem yazmaları olacaktır. Konu ne olursa olsun yazmak kişinin vijdanında ve dimağında muhakemeyi geliştireceği gibi, kendisi için doğru ya da yanlış olana karar verme yetisini de kazandıracaktır…
Kendinize, kendiniz için değilse bile sizi sevenler için iyi bakın…
Hiç hazzetmediğim kelimedir “hoşçakal”. Onun yerine “sonra görüşürüz” demeyi yeğlerim… “Fikir Atölyesi”nin düşünen ve yazan sakinleri sonra görüşürüz…
Saygılarımla…
TV’yi yasaklamak lazım, sex ve şiddeti körüklemekten başka işe yaramıyor. TV seyretmeyen çocuklar daha sağlıklı, hem bedenen hem aklen.
Bu durumda en çok payı olanlardan biri de yaşı büyük ama olgunlaşmamış erkekler. 25 yaşında olup 15 yaşında kızlarla gezenleri biliyorum, kızlar büyük birileriyle olmaya özeniyorlar, çünkü onlara etkileyici geliyor. Ama eskiden o yaşta bir kızın bu düşünceleri aklından geçirmesinin imkanı var mıydı? Çok eski değil ama ben o yaşlardayken kız arkadaşlarımın böyle düşünceleri yoktu, abi gözüyle bakıyorlardı o insanlara.
Bu durumun sebebi büyük yaştaki yaratıkların! daha kolay olduğu için bu yaş gurubundaki kızlara yönelmesi. Böyle olunca kızlar yaşıtlarıyla masum ilişkiler kuramıyor, çekinerek utanarak seni seviyorum diyemiyor birbirine, aynı düşünce seviyesindeki kişilerle etkileşime giremiyor, gelişemiyor. Bence her çocuğun bunları yaşaması lazım, çocukça ve masumca..
Ama şuanki halde böyle olmuyor, kızlar masumiyetlerini kaybediyor. Belki geç de olsa pişman oluyorlardır ama iş işten geçmiş oluyor. Ve bir zincir gibi ilerisi için zemin de oluşturuyor bu durum; örneğin o yaştaki erkek çocuklar, yaşıtları büyüklerle birlikte olduğu için kendileri de büyüdüğünde küçük kızlarla birlikte olacaklar. Normal olan buymuş gibi aktarılmaya başlanıyor yavaş yavaş.
Bunların hepsinin sebebi kültürsüzlük, eğitimsizlik, insanların karşı cinsle cinsellikten başka birşey paylaşamayacaklarını düşünmesi. Ve en önemli sebep özentilik! Türkiye’de özellikle kızlarda bu özentilik çok fazla artmakta, bunun en büyük sebeplerinden biri de aile baskısı ve cehalet, bir zamana kadar hiçbirşey yapmadan, yaşamadan, görmeden geliyorlar ve ondan sonra gördükleri öğrendikleri şeyler onlara çok cazip geliyor ve özeniyorlar! Ve sonra gerisi geliyor..
Şuan ShowTv’de ”Eyvah Çocuklar” diye bir program var. Çocuklar anne babalarını una bulayıp eğlendiriliyor, reyting aracı olarak kullanılıyorlar. Tam bir rezillik! Böyle yetiştirilen bir nesil var şu an… Bunun tek sorumlusu yazılı ve görsel basın!
Ciddi anlamda bir sıkıntı olduğu ortada. Bu memleketin Eğitim Bakanlığı ne iş yapar?
Çok güzel bir yazı olmuş.. Kaleminize sağlık..
Genç kızlar nereye koşuyor? Kabına sığamayan, neyin iyi, neyin kötü olduğunu algılayamadan, kocaman bir çukura yuvarlanan çocuk bedenler.. Kimi özenti, kimi daha iyi bir yaşam uğruna, kimi yaşadığı ortamda gördüğü şiddetten ya da aile içi tacizden, tecavüzden kaçmak zorunda kalan çocuk bedenler.. Öyle ya da böyle kötü yola itilen, itilmek zorunda bırakılan kızlar..
Düşene sahip çıkmak yerine, fırsat deyip yararlanmak isteyen beyinler.. Onlar da bir nevi sürüklemiyor mu kızları kötü yola?
Ben inanmıyorum zevk için o dikenli yolu seçsinler.. Kim, hayatının daha baharında, kadın gibi görünmek zorunda kendini mecbur hissedip, allanıp-pullanarak gecelerde fink atıp, zengin erkek avına çıksın.. Ya da cinselliğini tatmin etmek için o tercihi yapsın.. İlla ki bir sebebi, illa ki kötü bir geçmişi, yaşanmışlığı vardır o küçük bedenin..
Kendini dinleyip düşünmeli insan.. Ne sebeple ne şartlarla karanlığa itiliyor küçücük kızlar.. Kimse isteyerek bu yolu seçmez.. Ağzında sakız şişirip erkek ayarlamak isteyen, o köşede bekleyen kız belli ki ışıltılı dünyanın büyüsüne kapılıp, bulunduğu şartların dışında bir alemin peşinde..
Peki o kızın aile yaşantısı nasıl? Ailesinden ne gördü.. Sevgi, şefkat mi? Daha iyi şartlarda yaşama umudu ile sürekli kendini besleyen bir beyin, işin içinden çıkamazsa ne yapar? Ucuz yollardan eli ayağı düzgün fiziğine de güveniyorsa, ajanslara kaydolur, çekimelere gider… Daha ilk baştan, iş çıkınca ararız diyerek güle güle denilir..
Para hırsı, şan, şöhret gözünü karartmış bir kız.. Umudu en yakın kişilerde bulur.. Ya firma sahibi.. Fotoğrafçısı vs. O ortamda basamak atlayacağına inandığı kişiler kim ise, yakın temasa geçme dürtüsü harekete geçer.. Çünkü o yollar bellidir ve aklından cinselliğini kullanarak bir yol tutma fikri geçer ki.. Seçimini yapan kız piyasaya öylece düşer.. Gerisini anlatmaya gerek yok sanırım..
Tabii bu söyediğim kalitesiz, kızları kandırma çabasında olan isimsiz, eften-püften o yolun yolcusu firmalar.. Peki bu kızların düşmesine zemin hazırlamıyorlar mı? Suçlu ya da suçsuz.. Sonuçta herkesin bir etkisi var kızların kötü yola sürüklenmesinde..
Oturup bir kez daha düşünmekte fayda var.. Çark nasıl dönüyor.. Kızlar nasıl kandırılıyor.. Taa ailenden başlayarak bu noktalara gelene kadar nelerle mücade etmek zorunda bırakılan kızlar.. Adı kız ya, gerisini boşverin.. Zihniyet böyle oldukça batakhaneler daha nice kızlar düşecek.. Ben bundan korkuyorum.. Tecavüze uğrayıp gebe kalan hatta öldürülen kızlar.. Onların günahını kim ödeyecek? Ellerimizle batakhaneye sürüklediğimiz kızlar.. Onlar gerçekten bu yolu seçtiler mi?
Düşünmekte fayda var.. Ama boş boş değil.. Nasıl ve ne şekilde kurtarılmalı, o yola sürüklenmemeli.. Bunun çözümü?
Tv kanallarında, gazetelerin magazin köşelerinde sürekli özendirilmeye teşvik edici haberler olduğu sürece o kızların daha çok canı yanacak.. Buna göz yummaya ne kadar devam edeceğiz? Işıltılı dünya ve sanatçıların özel yaşamları kanallarda sürekli gözönünde yaşandığı ve ballandıra ballandıra anlatıldığı sürece özendirilme o denli artacaktır..
Uzun zamandan beri okudugum en güzel yazilardan biri…
Çok güzel bir yazi, CB seçimi, darbe söylentileri derken alti oyulan gençligimizi unuttuk gibi.
ANI YASAMA ÜZERiNE
Hayatin tadini çikarmak gibi masum bir slogan altinda yayilan ani yasama adeta bir hastalik gibi toplumumuzun bütün kesimlerini tehdit ediyor. Aslinda haydi nefsini tatmin et, ye, iç, yarini düsünme, komsunu, aileni bosver seklinde bir dürtüyle insanlari hayvanca yasamaya davet ediyor sanki bu sloganlar.
Reklâmlarin ve Tele Vole tarzi programlarin pompaladigi tükettigince varsin fikrinin uluslararasi bir cinnetin ürünü oldugunu düsünüyorum.
Bu konuda bir yazi önermek isterim: ani-yasamak
Dostlukla.
Benim abim Polis. Sadece bu konuyla ilgili söylediği bir sözü yazmak istiyorum.
Artık erkeklerin yerine kızları takip etmeye başladık. Nedeni ise suç oranlarının çok fazla artması. Zaten yavaş yavaş medyalarda da kızların kurduğu çeteler yerini almaya başladı. Yani durum gittikçe kötüye gidiyor.
Son olarak da; “İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki?” sözünüze katılmamak mümkün değil.
“Güzel ve alımlı olan kızların okumaması, zengin bir koca bulup evlenmesi; çirkin! olanların ise okuması.” Çünkü onların iyi bir hayat yaşamak için tek şansı bu, zengin koca bulup hidayete eremiyeceklerine göre…
Bu cümleyi sarfeden bir anne, güzel bir kız çocuğa sahip olduğunu düşünen bir anne!!!
Bu ve bunun daha fecilerini düşünen zihinler var oldukça bu gibi durumlara ne yazık ki daha çok rastlarız…
Çok klasik bir laf olacak ama yıllardır kanayan bir yaraya parmak bastın diyebilirim. Ve ilerisi için beni çok korkutan bir yaraya.
Kız ya da erkek, çeşitli çevresel faktörlerin etkisiyle çocuklar çabuk büyüyorlar ve büyürken de hayatı kliplerden, televizyon dizilerinden, Hollywood filmlerinden öğreniyorlar. Sonuçta böyle oluyor.
“Kalçasından çok kafasını çalıştıran bir toplum” elbette hepimizin ortak hayalidir, öyle olmalıdır. Bunun için korkularım kadar ümitlerim de var. En son Çağlayan mitinginde çoğunluğu gençler oluşturuyordu.
Bence özellikle eğitim konusunda ciddi yatırımların yapılması gerekiyor. Bu ülkenin öncelikli sorunu ne terördür, ne irticadır, ne ekonomidir, ne sağlıktır. En temel sorunumuz eğitimdir. Eğitim konusunda uygulanacak daha faydalı politikalar ve yapılacak yatırımlarla zaten bu diğer sorunları çözebiliriz.
Valla benim uykumu kaçırmadı :) Ama gerçekten rahatsız edici bir durum, belki de uykumu kaçırmamış olmasının nedeni benim henüz bir baba olmamamdır.
Fakat etramızda ağzı ayrık sakız çiğneyip sokak köşelerinde sigara tellendiren ya da kafelerde boş vakitlerini boş boş geçiren, kokuları 2 metre öteden karışarak duyulan, doğal güzellikleri kaybolmuş, yaşı küçük görüntüsü büyük kızlar beni gerçekten rahatsız ediyor.
Öyle bir yaraya parmak bastın ki, gecenin bir vakti uykumu kaçırdı. Ellerine sağlık. Hatırlattığın için.
“Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını aramayı itiyat haline getirmiş milletler evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklâllerini kaybetmeye mahkumdur.” Kemal ATATÜRK.
Çalışmadan ve öğrenmeye gerek duymadan yaşamayı henüz alışkanlık haline getirmedik belki ama yolumuz o yol gibi görünüyor… Yine de aydınlık ve çalışan beyinlerin varlığını görmek endişelerimi azaltıyor.
Atölye’yi belki de bu yüzden seviyorum ben.
Bir üniversite öğrencisi olarak okuduklarıma günlük hayatta sık sık rastladığımı söyleyebilirim. Yazıda bahsi geçenler ergenliğe yeni geçen, duyguları, iniş çıkışları mantıklarının önüne kolayca geçebilen yaş grubuna ait. Oysa benim şahit olduklarım 18-27 yaş grubu yani muhakeme kabiliyeti nispeten gelişmiş bir kesim.
“Hayatını yaşa”, “şans ver”, “anı hisset” sloganlarıyla yola çıkan bu insanlar çok da tanımadığı zaten bunun için çok da uğraşmadığı kişilerin tenlerine bir gecede aşina olabiliyorlar. Yazık çok yazık… Aile baskısından, karakterin yeterince oturmamasından, özentiden ötürü o kadar savrulmuş durumda ki birçoğu; ben sadece uzaktan bakabildim ya da en fazla tavsiye verebildim.
Kazandığım ilk yıl özel yurtta kalıyordum, devlet yurduna nazaran daha rahat, daha özenli bir yerdi ama insanlardan dolayı sıkıntı çektim çünkü çok iyi bir yaşantıdan, sağlıklı ilişkilerin hüküm sürdüğü bir yerden gelmiştim; bundan olsa gerek tanık olduklarımı ilk önce çok yadırgamıştım. Daha 16’sındayken çocuk aldıranını, çeşitli sevgili bulma sitelerinden sevgili bulup tanışanları, gerçekten sevip inanabilme isteğinin cinsel istekle buluşup duyguyu yok edebilenleri gördüm, samimi değildim ama ortak yaşam alanları olduğu için sohbetlerin çoğuna tanık oldum.
Bu kadar kolay mı her şey? Ya da bu tarz şeylere kafa yormak gerçekten mutlu ediyor mu bilmiyorum ama gençlerin, genç kesimin aklı, muhakemesi günden güne eriyor. İçgüdülerle yaşayan varlıklar haline geliyor insanoğlu. Eski aile kavramının kalmaması, daha naif yaşanması gereken paylaşımların alelade bir şekilde ortaya çıkışı ve bunların hoş gösterilmesi sanıyorum ki olması gerekenlerin bile üstünü örtüyor. Kelebek kanadı gibi zarif tenler, hisler aynı onlar gibi iki günde ölüyor. Bu naiflik kozadan çıkmayla bitiyor.
Günümüzde ne yazık ki gerçek, katıksız bir sevgi, aşk bulmak zorlaştı.. Menfaatle doğru orantılı olan sevgi anlamsız fedakarlıklarla yürüyor. Paylaşmadan, üretmeden tüketen çiftler kavramların da içini boşaltıyor. İnsanlar önce düşünsel ve hissel anlamda büyümeli, derinlemesine düşünecek nitelikler edinmeli sonra hayatını yönlendirmeli ama sanırım ne aileler, ne okullar, ne de sosyal çevre buna elverişli ortamlar hazırlıyor gibi…
Kız çocukları okusun diye kampanyalar yapılıyor, iyi güzel de hangi anne baba evinden uzakta yatılı okula 7 yaşındaki kızını yollar, söyler misiniz?
Düşünün daha ailesi şehir yaşamını görmemişken ve şehre sadece hastaneye ya da adliyeye gitmek için adım atan ve gördüğü muamele malum azarlamalı ya da hakarete varan uslupla karşılanan bir aile kızını yatılı okula yollayacak… Bu onlar için ne büyük bir korkudur. Ben Bursa’da yaşıyorum ve emin olun aynı şehir içinde de olsam yatılı ilköğretime çocuğumu yollamam. Artı hangi yatılıda gece bayan nezaretci var? Yetiştirme yurtlarının durumunu duydukça bu korku ikiye katlanır.
Düzelmesi gereken eğitimcililerin kişilikleri, bunu malum niyetlilere söylüyorum. Lütfen alınmasın diğer kendini bilen eğitimciler ama aramızda varlar.
Olay para toplayıp kampanya düzenlemekle olmuyor yani polisinden tutun da bütün kamu personeli iyi bir davranış eğitimi almalılar. İnsana insanca muamele yapmaları için internette sohbet odalarında, yüzde 90 diyeceğim, konu sekse dayalı. Yaş kaç, nereden ve hemen üstünde ne var, seksle aran nasıl? Bunu soranlar kimi baba, kimi polis, kimi doktor; yani her türlü meslekten yetişkinler…
Ya da işe girmek için mülakattasınız. Eğer güzel bir bayan varsa adaylar arasında, 20 25 yaş arası, prezentabl, diksiyonu düzgün, alımlı, bekar, şuh… Siz hiç beklemeyin! Mülakat için adliye sınavında, polis memuru sınavında vs vs… Önce coğrafyaya bakıyorlar, fizik… Turizmde resepsiyon, bar, serviste nedir olay? Vitrin hostes olmak için güzel olmalısınız, sonuç nereye götürür; estetik merkezine. Eğer paranız varsa, çünkü insanı komplekse sokan gene bizim toplumumuzun bakış açısı.
Diğer bir konu, babalar kızlarıyla ne kadar vakit geçiriyor, ne paylaşıyor? Bir erkek modelini kız çocuğu ilk önce babadan alır. Görmediği, konuşmadığı, paylaşmadığı bir baba… Sonuç ne? İlk gördüğü erkekten duyacağı sevgi ve şefkat cümlelerine kapılmak ya da hep erkeklerden kaçmak.
Kaç baba kızını alıp sinemaya gidiyor, ona sarılıp sevdiğini söylüyor, okuldan geldiğinde gününün nasıl geçtiğini gerçekten kulak vererek ilgiyle dinliyor? Bir saat, evet ayırması gereken bir saat. Bana göre kız çocuklarını toplumla tanıştıracak tek kişi babadır.
Anneyle yaptığı diyalog, eğer anne günlerde gezen, yemek yapan ve eve eşya alan bir modelse; bu kız çocuğunun beyninde oluşan beklenti zengin bir kocadır ya da yaşadığı hayattan kurtulmak için en kolay yoldan para kazanmaktır. Bunun en kolay yolu nedir? Kendini o anlattığınız yolla pazarlamaktır…
Ayrıca estetetik merkezleri tıbben binde 3 oranında bile iyileşme göstermediği kanıtlanmış kozmetik ürünlerini kime satıyor allah aşkına, en pahalısından tutun en uzcuzuna kadar sonucu psikolojik ya da geçici düzelme yapan kozmetikleri ergenlik izi güneş lekesi vs vs… Kime satıyorlar 60 yaşındaki anneme değil heralde!
Mutlu kalın…