Ne kadar farkındalar bilmiyorum, ancak, koçluk yaptığım kişiler bana, benim onlar için açmaya çalıştığım kapılardan çok daha fazlasını açıyor.
Kimin kime katkısı daha fazla, tartışılır :)
Şaka bir yana, hayat bir terazi değil sonuçta. Olsa olsa bir öğrenme süreci olur, ancak buna da ömür yetmiyor. Keşke, öğrendiklerimizi uygulayabileceğimiz bir başka hayatımız daha olsa!
Neyse;
Varsa da o ‘başka hayatı’ beklemeden, sizlerle şimdi paylaşmak istiyorum kendime dediklerimi:
– Sonraları ‘şimdi’ yapsam.
Aklımdan duş almak mı geçti, hemen alsam. Bir arkadaşım mı aklıma geldi, hemen arasam. Dışarı çıkıp biraz yürümek mi istedim, hemen yapsam. Çünkü biliyorum, 10 dakika sonraya ertelersem bunların hiçbirini yapmayacağım. Zaten ertelemeyip hemen yaptığım her şey için “iyi ki” yapmışım demiyor muyum?
– Kötü giden bir ilişkiyi ‘hemen’ sonlandırsam.
Bir şey iyi gitmiyorsa, zaten bunun bir zamandır farkında olduğumu varsayıyorum. Kurtarılma şansı olsaydı veya bunun için benim yeteri kadar isteğim olsaydı veya onun da samimi niyeti olsaydı; zaten bu iş, bugün, bu kadar kötü olmazdı. O zaman eziyet bitsin hemen. Hayat bunları dert etmek için çok kısa. Ama tüm bunlardan önce yüzleşmem gerek kendimle.
– Tutkumu arasam, bulursam da sarılıp sarmalasam.
Hayatımın son 24 saatine kadar bulamayacağımı bilsem bile tutkumu aramaktan vazgeçmemekten bahsediyorum. Çünkü biliyorum, o 24 saat bir ömre bedel olacak. Zaten tutkumu bulamazsam bile, ‘arayış süreci’ bana yeteri kadar beslenme kaynağı. Bulduysam da onu, uğruna her şeyi (ama her şeyi!) feda etmekten çekinmemem gerek.
– İşim hobim olsa. Hobim de tutkum.
İş hayatı ve özel hayat diye bir ayrım yok; hayat tek. İki ayrı kişiyi oynamak yerine, işim tutkum olursa, her sabah uyandığımda “iyi ki nefes alıyorum” diye uyanırım. Para kazanmak için eşek olmak veya başkalarının gözünde başarılı olmak nereye kadar? Bir ömür geçiyor.
– Birilerini çok sevsem ve gizlemesem.
Sevdiklerimle gurur duymak bu. Çicek, böcek, köpek, arkadaş, kardeş, aile veya sevgili… Her neyse. Sevgi içimde sürekli büyüyen bir olgu. Saklayıp daraltacağıma kendimi, haykırırım, hem de her gün. Bir şeyler becermek için planlar yaparken, kaçırdıklarıma değmez bu hayat.
– Tüketmek yerine vermeyi öğrensem.
Sahip olduklarımın bana sahip olmasına izin vermemek; öncelikle bunu iyice anlamalıyım. Zamanla hep daha büyüğünü, daha pırıltılısını istediğimi farkettim. Oysa hep benden daha fazla şeye sahip olan insanlar oldu bu hayatta. Olacak da. Ve diğer insanlara daha fazla vermeye başlamam gerek hemen. Verdiğim şey tutkum olursa da yemem yatarım yanında!
– İçimdeki çocuk hiç büyümese.
Herkes onu büyütmeye ve hatta öldürmeye çalışıyor. İzin vermeyeceğim. Benim özüm o çünkü. Eğlenceli, oyuncu, meraklı, yaratıcı olan ben değilim ki; içimdeki velet. Tutkumu bulup yaşatacak olan da o.
– Değiştiğimin farkındayım, başkalarının da…
Neredeyse her yeni güne bir şeylerim değişerek uyanıyorum. Sadece fiziksel değil, sevdiğim şeyler de, karakterim de… Ufak şeyler belki, farkedilmesi o yüzden zor. O ufaklıklar üst üste binince, değişiyorum işte. Bu çevremdeki kişiler için de böyle. O değişimleri gözlemleyip, anlayabilmem ve hatta -sevdiklerimde- kabullenip, yönetmeyi öğrenmem gerek. (Sahi, bu durumda beni Tunç yapan ne, bende değişmeyenler mi?)
– Rahat ol Tunç!
Bu evrende çok ufağım. Ömrüm de çok kısa. Artan nabzım kızdığımı gösteren en iyi sinyalse, o zaman işe yarasın o alarm. Çünkü sinirlenmekle kalıyor ve değiştiremiyorum hiçbir şeyi o kızgınlıkla. Ayrıca kızgınlığıma vurulan hiç bir kız da çıkmadı henüz karşıma :)
– Haklı olmayacağım.
Haklı olmam demek, bir başkasının haksız olmasını gerektiriyor. Oysa kimse köşeye sıkıştırılmaktan, dayak yemekten keyif almıyor. En eleştiriye açık olanların dahi zihninde benden ne öğrendiği değil, yediği dayak kalıyor. Halbuki koyabilsem kendimi onun yerine, hissedebilsem ne hissettiğini; çok daha kazançlı çıkmaz mıyız bu işten? Basit yaşamak gerek bu hayatı, basit…
– Nefesimi kesecek anlar çoğalsa.
Yaşadığımı hissettiğim, iyi ki şu an nefes alıyorum dedirten anlar. Ve onlar hep etrafımda, görüş alanımda. Yeter ki tembellik etmeyip, görmeyi becerebileyim.
– Geride nasıl bir miras bıraksam?
Mal, mülk, para mı? Asla! Bu, olsa olsa, hayatına dokunduklarımın mutluluklarına, yaşamdan keyif almalarına katkı sağlamış olmak olurdu. Hatta, FMK gibi oyunların dünyada yayılıp, hiçbir zaman bilmeyeceğim kişilerin de yüzlerinin gülümsemesi olurdu. (Kendi adıma ise, hayattayken, ?geleceğini biliyordum? diyebileceğim birilerinin olması uğruna doğru adımları atabilmiş olmayı diliyorum.)
Şimdilik aklıma gelenler bunlar oldu. Eksiğim çok, farkındayım.
Siz de kendi hayatınızda ‘açtığına emin olduğunuz’ anahtarlarınızdan, paylaşır mısınız şimdi burada bir iki tanesini?
Yorumlar 52
Ömrün hiç bitmeyecekmiş gibi değil de, her an ellerinden kayacakmış gibi olduğunun farkına varsak ve içimizden gelenleri engeller koymadan, kalıplarla şekillendirmeden yansıtabilsek. Temel taşlar yerine oturmuş aslında pek söz kalmamış. Emeğinize, yüreğinize sağlık.
itiraf ediyorum kendime bile hiçbir gerçeği itiraf edemiyorum……..
Okumaz olaydım sizin fikirlerinizi… Red kartı çıkarın felan… Onu bile yaptık Sayın Yetkili, onu bile yaptık! Yaptık ve monoton ve olaysız, sakin olan hayatım bitti, gitti! Her gün her gün action, macera! İnsanlar çılgın, deli, başarılı, danışman, dünyayı kurtaracak adam gibi birşey sanıyor beni, çok şey umut ediyorlar çok! Bıdıbıdıbıdı hiç susmuyorlar!
Uygulamaya geçmeyin bu adamın fikirlerini değerli arkadaşlarım, kardeşlerim! Hayatınızı karartmayın, yazık günah!
Beni anlatıyor sanki :)
Ellerine sağlık.
bu siklar sadece baslangic; bu yolculugun devaminda kendini tanimak, hislerin ve kafan arasindaki dengeyi saglamlastirmak, icindeki ses ile bir olup yaptigindan emin olmak ve buna paralel hayatini istedigin gibi yasamak.. bundan daha guzeli var mi?
İyi geldin yine Tunç… Her zamanki gibi karışıktım dertleşmek bâbında ben de burdayım şimdi.
Kızmamayı ve her şeyi olduğu gibi görebilmeyi dilerdim.
Tam hissedebilmeyi kendimi.
Nerde evet nerde hayır denmesi gerektiğini çok iyi bilmeyi isterdim.
Sevilmeyi ve sevmeyi gerçekten.
Dingin bir sahil olabilmek sevdiklerime ve yüksek bir duvar gibi durabilmek incitebilecek olanlara isterdim çaba harcamadan ve tükenmeden.
Sabahlara neşeyle kalkacak birçok aşkım olsun – iş, çocuk, eş, hobi, hedef – dilerdim.
Gözümün gördüğü, gönlümün bildiği tüm yaralara merhem olabilmeyi isterdim.
Yüzümde ve gözümde ve gönlümde hüzünle bile olsa tebessüm olsun isterdim; sirke satmak çok yorucu.
Dostlarım olsun, dost olabileyim isterdim onlara.
Çalışmaktan yorulmadan üreteyim ve akşam yatağa yorgun ama dinlenmiş olarak girebileyim isterdim.
Anneciğim densini ne çok isterdim:) Küçüklerime çok şeyler katayım, onların biricikleri olayım isterdim.
Anneciğim, babacığım diyebilmeyi…
Pin kodum olsun beni tanımayan, anlamayanlar sözleriyle, bakışlarıyla, hareketleriyle, yaptıkları ya yapmadıklarıyla sisteme giriş yapamasınlar isterdim.
Kısaca kendimden, söylediklerimden, ettiklerimden emin olabilmeyi isterdim.
Uğurlanırken ‘ iyi bildirdik ‘ diyenlerin sesleri yürekten çıksın isterdim.
Ve güle güle gitmek isterdim ötelere geride bıraktıklarım için üzülmeden, sevgiliye gider gibi…
Hep çocuk kalmak, hep çocuk saflığını yaşamak, çocuk saflığıyla olayları çözümlemek istiyorum. Cesaretsiz yaşanmaz diyorum, çocuklar gibi safça yaklaşıp yaşamak istiyorum. Bir şeyin sonunu tahmin ederek yaşamak hep eziyet geldi bana. Galiba kolaya da kaçıyorum.
Ben ertelemeyip hemen yaptığım şeyler için ?iyi ki? yapmışım diyorum da başkaları öyle demiyor ve bundan hep şikayet ediyorsa o kadar güzel olmuyor sonrası. ama bunu da çözdüm artık kimseyle paylaşmıyorum ben de.
Bana bir arkadaş çağrışım kadını ismini taktı ve de iyi yaptı, yaşama biçimimin ismini koydu bir ölçüde, her hangi bir işi yaparken bir boşluk varsa hemen değerlendiririm, yönüm kime yakınsa içinde bulunduğum zaman veya mekan neye uygunsa beynimde bir şimşek çakar ve uygularım. ve bu sadece içimde kaldığı sürece mutlu olurum tatmin olurum, kimseye anlatmak istemem.
paylaşmak yükümlülük getirir kimi zaman ve ben bunun sonuçlarını kaldıramam, sır saklamayı iyi bilirim bu yüzden. Ben arkadaşlarım da çalan çat kapı olurum çoğu zaman ve bu öyle anlamlı olur ki çoğu zaman o Rab’binden beni istemiştir ve ben bu çağrıya uymuşumdur biz farkına varmadan.
sevgiyle kalın.
yazını yeni okudum Tunç abi eline yüreğine sağlık. Yazınla birlikte tüm yorumları okuyunca sanki bi bütünlük oldu.
Özellikle gamze mengi’nin yorumundan dolayı teşekkür ederim…
ne guzel nıyetler.
ben hayatımı sılbastan almak ıstemem. isteseydım de yıne bu sekıl olurdum sanırım. şimdi yasıyorsam hala mutluyum umutluyum bıseylerden demektır. yasadıgım buyuk kucuk her sey tecrube benım ıcın. hepsı kalıcı yer ettı bunyemde.
hayatta umutsuz beklentısız yasanmıyor. ama elındekılerın kıymetını bıldıgın surece her anın zevk verıyor yasamak ıcın.
Hayatımı sil baştan alsam, alamasam da başka bir yerden yazmaya başlasam….
Hadi bu da olmadı kendim için yaşasam,
He bu da olmadı :)
Bu umutla yaşasam (:
Sevgili Sevinç Tartıcı, seni tebrik ediyorum. senin adına çok sevindim. gerçekten hayatına dair büyük bir adım atıyorsun. seni tanımasam da bir yerlerde kendi hayatına dair bu kadar güzel adımları atan (ya da atmaya niyetlenen) birinin varlığını bilmek güzel.:)
en kızgın olduğum anda bile gülümseyebilsem ve puf diye uçup gitse tüm kara bulutlar…
ve de yardım eli uzatabilsem herkese, ertelemesem…
Sevgili Gülay, bana notunu az önce gördüm. Desteğin için sağol. Direkt olmak meselesi biz “aman çocuğum yapma ayıp olur” larla büyüyen 70 kuşağı için genel bir sorun mu acaba diye düşünüyorum bazen:)
Aslında iki kelimede özetlenebilir bu yazdıklarınız: “Mutlu Olsam.” Sadece mutlu, başka bir şey değil. Sonraları şimdi yapmasam da, işim hobim olmasa da…
Hayat geliyorum birazdan..ları ne yazık ki kabul etmiyor.. ya gel ya da gelme ama bişiler yap durup bekleme diyor.. bekleme çünkü geç olan belki de çok erken, erken olan da belki de çok geç..
İTİRAF EDİYORUM.
içimdeki sonsuz sevgiyi verebilirim dedigim kahramanı ben kendim yarattım.. ona uymayan siyah bir balo kıyafeti giydirdim.. kıravatını kendi elerimle düzeltim. onun eline yakışmayacak kaşıgı ben verdim..v e oturmaması gereken bir masada burası masanın baş köşesi senin dedim..
Olmayan birini beyefendi gibi görmeye çalıştım.. itiraf ediyorum.. geriye dönsem hayatı bu kadar bekletmezdim, kendimi de…
Bu ilk itirafımdı.. gerisi gelir sanırsam…
HAYAT ÇÜNKÜ DEVAM EDİYOR..
zaten iki tanesi burda diğerlerini de toparlayınca yazacağım üstad =)
– sonraları ‘ŞİMDİ’ yapsam ( ki 2009 un ilk gününü milat kabul etmiştim)
– Tutkumu arasam, bulursam da sarılıp sarmalasam. (çocukken zevkle yapıp, sonra aile ve ya çevre tarafından bilinçaltımızın derinliklerine ister istemez gömdüğümüz ve unuttuğumuz bi’şey adım gibi eminim de neydi , NE!??)
ipucu
Yazdıklarınıza gerçekten hayran kaldım..
Hayatı basit yaşamak, eylemlerle adlandırmamak bence küçük şeylere dikkat edip görmek ne kadar da gözlerimiz bazen kör bilense de..
Aslında bir kez durup düşününce.. bunları yapmadan yasamanın ya da yasadım demenin bence bir anlamı yok.. bunlarsız hayat.. kuru bir yaprağın… bir nehrin yatağından geçip gitmesi kadar kuru ve gereksiz.. ve de anlamsız..
ağzına sağlık tunc abi..
Merhaba,
Belki bu yorum okunmadan geçip gidecek ama yazmadan edemedim.
İtiraf ediyorum diyerek yazdıkların sanki benim günlüğümden alınmış kısa paragraflar. Özellikle de Tutkumu arasam, bulursam da sarılıp sarmalasam.
Bir de tabii hobim işim işim hobim olsun. Ben de işini sevmeyerek senelerce yaptıktan sonra 1 kalemde silip atıp özgürlüğü (kendi işini) seçenlerdenim. Herkes deli dese de ben daha mutlu ve özgürüm.
Yazdıklarını bundan sonra daha sık takip edeceğim. Kendime bu kadar yakın hissettiğim bu yazı için teşekkürler..
gzl… insanın her zaman yeni hayat felsefeleri görüp kendine hepsinden uyanı alıp kendi girmesi:)..
burada da bana uyup giymek istediğim bi kaç bişi var:D
Ben bunları alır, kendime ders çıkartırım arkadaş.
:))
başka insanlara woooow dedirttirebilmek.
bunları okuyunca insan denen yaratığın tam anlamıyla istediği gibi yaşamasının zor olduğu anlaşılıyor.
sosyal mesaj yok.
Bizden yardım istemeyen birine yardım edip etmememiz gerektiğini bilemeyiz dolayısıyla imtina ederim. Etme eğleme dedirtmesin. Açık ve direkt olmakta fayda var, her konuda.. Gerçi istisnai durumlar da yok değildir hani, milyonda bir! Tdk: ” Yalnız bir şey istisna, o da çikolata. ” – S.F.Abasıyanık.
yazı çok güzeldi.
gamze mengi senin yazın da hoşuma gitti. yüreğine sağlık… başaramama korkusu denemene engel olmamalı.
saygılarımla…
benden yardım istemeyen birine yardım etmek duygusu. bunun müdahale olarak algılandığını anlamam epey zaman aldı. Bir de hem arkadaşlıkta hem sevgililikte karşındakine yeterince boş alan bırakma durumu. rahat hareket etme özgürlüğünü tanıma. taktiklere son verme, ilişkileri 3.dünya savaşı gibi yaşamayı bırakma. rahatlama. ruhumu kafesten çıkartma. herkesin beni sevmesi gerektiği fikrinden vazgeçme. dobralığın dürüstlükle aynı şey olmadığını bilme. illa fikrimi belirtmeye gerek duymama.
Hayattaki amacim gittikce daha fazla seye sahip olmak degil gittikce daha az seye ihtiyac duyma olgunluguna erismek..
yazmak yaşamak gibidir… önce yazarak nefes alanlar ve sonra nefesini ileriye taşıyanlar vardır.
nefesini bize ulaştıran Tunç abimize (yazılarını okudukça kendime yakın hissettiğim için) teşekkür ediyorum. yazarak nefes alan paylaşmaktan da keyif alan sevgili Gamze (yazdıklarına kendimi kaptırdığım için sadece Gamze) teşekkürler devam et, en büyük anahtarın yazmak zaten..
yorumlarıyla bu sanal sayfada gerçek yaşamı çağrıştıran sizlere de teşekkürler.
paylaşabilenlere…
Sevgili Arif, senin gibi o kadar çok insan var ki… Umarım pazar günü öğlen verdiğin kararı kısa sürede olmasa da yakın zaman içinde en azından hedef haline getirebilmen..
Yoksa alışkanlıkları değiştirmek istemekle, değiştirebilmek çok ayrı şeyler… Nedenini çözebilmiş değilim…
Sevgili Gamze Mengi yazdığın tüm anahtarlara tamamen katılıyor ve seni 4. anahtar konusunda elinden geleni yapman konusunda destekliyorum. Diğer anahtarlarına katkısı olacağından eminim.
Bu arada keşke durmasaydın gayet iyi gidiyordun. Çok keyif alarak okudum.
Ayrıca da herkesin önce kendine direkt olabilmesi, olmaya çalışması umudu ile…
Gülay.
Yine sıkıcı bir pazar sabahı, yataktan kalktım ve çaresizce her pazar yaptığım gibi pc nin karşısına geçtim. Artık girmekten bunaldığım bir takım sitelere bakmaktı niyetim ama ona bile gücüm yoktu. Zaman geçirmek için okumaya başladığım Roger Garudy nin Amerikan Efsanesi adlı kitabını bıraktığım yerden okumaya başladım. Dünyayı yöneten Amerikalılar ve yahudiler ile ilgili bir kitaptı. Hangi şirketlerin sahipleri yahudi diye merak ettim ve yine bir yahudiye ait olan google da arama yaptım. Facebook, Microsoft, Coca Cola gibi şirketler vardı ve liste uzuyordu. Aklıma ürünlerini çok beğendiğim Apple şirketinin sahibi olduğu Steve Jobs geldi. Vikipedi de hayat hikayesinin okudum ve 2005 yılında yapmış olduğu ”Aç Kal, Budala Kal” konuşması sayesinde bu site ile tanışma şansına ulaştım. Ardından bu harika makaleyi ve yazılan harika yorumları okudum.
Son zamanlarda inanılmaz derece umutsuz ve inaçsız bir şekilde ortalarda dolaşıyorum. Yapmaktan nefret ettiğim bir işim var. En yakınlarımı bile görmek, onlarla konuşmak istemiyorum. Mecbur kalmadıkça konuşmuyorum. Aynaya baktığımda feri kaçmış gözlerinde, sadece umutsuz ve öfkeli bir bakışı bulunan, yaşlanmakta ve hiç yaşamamış birisi var. Zaman inanılmaz derece de çabuk geçiyor. Durup durup dalıyorum sebepsizce. Ve her günüm bir önceki günün kopyası sanki. Aslında yapılması çok kolay olan şeyler bile imkansızmış gibi geliyor. Hayatım boyunca hiç bir zaman ne yapmam gerektiğini tam olarak bilemedim.
Her zaman kendimden önce başkalarını düşündüm. Artık buna bir son vermeliyim. Çünkü onlar için yaşarken, kendi cennetimi, cehenneme çevirdim. Şimdi aynı cennete ulaşmak için çabalamam, bir çıkış yolu bulmam gerekiyor. Neyi sevdiğimi, hangi işi yapmam gerektiğini bilmiyorum ama bir şeyleri değiştirmenin zamanı geldi. Tunç Bey e ve yorum yazan bütün arkadaşlara teşekkürler. Umarım mutluluk hep yanınızda olur.
Ne güzel adamsın dediğimde sana, bunu resmine bakıp da söylemiyorum. Ya da bir farkla, resmin tamamını görebildiğimi düşürenerek söylüyorum. Zâten öyle açıksın ki.. resmin tamamını görmemek için gözlerini sıkıca kapatması gerek insanın! Güzelsin sen. Güzelliğin genel güzellik kavramından farklı olarak, teğet geçmiyor. Fenâ hâlde dokunuyor, hâttâ biraz silkeliyor… Seni sürekli aynı şiddette sevmek pek mümkün değil bu nedenle:) Yazdıkların, ileri geri kullanılmasından artık feci sıkılmış olsam da “farkındalık” anlamında yine dokundu bana. Kusura bakma, kızgınım şu an sana ben. Ama bir anahtarım var:
“Sahnemi” kaptırmasam… her “hıyarım var” diyene tuz yetiştirmesem…
Örneğin… içimde tamamlanmış bir değişimi hayata geçirme aşamasında, yüze yüze kuyruğuna geldiğim ve bu yüzme işleminin de sanıldığı kadar kolay olmadığı o anlarda… Ciddi bir adım atma ya da önemli bir karar alma aşamasında.. daha o ilk anda, biri çıkar ve genellikle “tamam senin adına başlamaya çalıştığın bu yeni hayatın için seviniyorum ama, şu an iyi bir zaman değil, zamanlaman kötü” der!
Ya da “bir başkasının plânı” benim kişisel bir planıma “galip” gelir! Çok basit bir örnekle, ben bir şey için para biriktirirken biri çıkar ve o paraya ihtiyacı olduğunu söyler. Ben örneğin, atıyorum, “güzel konuşma kursu” için biriktiriyorumdur o parayı. Komik gelir o kişiye bu yaşta böyle bir kursa gitmek için dünya para vermek! Kendi gereksiniminin daha önemli ve mantıklı(!) olduğuna beni iknâ eder (bâzen pek dil dökmesi bile gerekmez!) ve ben güzel konuşma kursu için biriktirdiğim tüm parayı ona veririm.
Benim atmaya çalıştığım her adım, her zaman birileri için “gereksiz”, “şimdi sırası değil” ya da “zamanlaması kötü” sınıfına girebilir!
Eğer, ben ayağımı o adımı atmak için şu aşamada kaldırıyorsam, demek benim için en uygun zamanlama bu. Ve benim ihtiyaç listemin başkalarınca onaylanması gerekmiyor. Ama işte böyle oldu şu ana dek, biri böyle dediğinde ne kadar bencil olduğumu düşünür, utanır adımımı geri çeker ve kendi hayatımı ertelerdim: Başkaları hazır olana ve bana ya da bendekine ihtiyaçları kalmayana dek!
Bu kadar saçma ve boş bir beklenti var mı bu dünyada: “Başkaları hazır olana ve bana ya da bendekine ihtiyaçları kalmayana dek!” Bulunduğumuz boyuttaki doğanın matematiğine aykırı bu. Bunun gerçekleşmesi benim artık burada olmamamla mümkün ancak! Ama ben varım. Ve varlığımı önce ben kutsamalıyım.
Ben Sevinç Tartıcı, şu an itibariyle bunu sonlandırıyorum. Hayatımın senaristi de starı da yönetmeni de benim. Yazdığım senaryoda başkasını star yapmaktan, başkasının yazmasına izin verdiğim senaryomda figüran olmaktan ve en önemlisi başkasından gelen “motor” sesiyle hareket etmekten kesinlikle vaz geçiyorum. Ben harekete geçtiğimde, her zaman, henüz hazır olmayan ya da benim ihtiyaçlarımı anlamsız bulan birileri olabilir. Bunun sorumluluğu bana âit değil! Herkes gibi benim de, yüzde yüz sorumlu olduğum en önemli şey kendi hayatım. Bu hayat, bana sunulmuş bir armağandır. Bu nadide armağanı hakkını vererek yaşamak yerine, ondan çaldıklarımı cicili bicili paketlerle başkalarına sunmaktan vaz geçiyorum.
yarın için kaygılanırken bugünün geçip gittiğini unutmasam, günümü keyifle yaşasam..
Gemileri yakıp ona gidecek cesareti bulabilsem. o da beni benim onu beklediğim gibi bekliyor olsa. dünyayı unutsak. bir gün dahi olsa beraber geçirsek. hiç sevişmesek hep konuşsak. eski günleri ansak.
abi valla sevgilin varmı yokmu blmiyorumda kızlar konusunda yakınman bni gülümsetti :) rhat ol geniş ol bigün çkar karşına hehehe :p bnde söliyim 1-2 bişi ozman.. keşke zmanında gerekli şeyleri yapıp hayatımı ertelemeseydm ama mutsuzmusun diye sorarsanır mtluyum keşkelerle yaşamak istemiyorum çnkü :)
anı yaşamak vardır ya işte hayatımda belki bardağın dolu tarafını görmemde bu çok etkili, bi an öncesinde üzülmüşmüyüm ya da bi an sonrasında ölecek miyim bu aslına bakarsan pek umrumda değil, nasıl olsa bi gün ölücem, hayatımın o bi andan ibaret olduğunu düşündüğüm çoğu zamanımı eğlenceli, faydalı ve bana bişiler kazandırıcak şekilde geçirme konusunda kendime güvenim sonsuz;););)
Birilerini çok sevsem ve gizlemesem.
Sevdiklerimle gurur duymak bu. Çicek, böcek, köpek, arkadaş, kardeş, aile veya sevgili? Her neyse. Sevgi içimde sürekli büyüyen bir olgu. Saklayıp daraltacağıma kendimi, haykırırım, hem de her gün. Bir şeyler becermek için planlar yaparken, kaçırdıklarıma değmez bu hayat.
bu varya bu müthiş müthiş ya harika daha ne diyebilirm çooooook teşekkrler TUNÇ abi ;)
Mükemmel paylaşım Tunç, biz de ücretsiz koçluk alıyoruz senden :)
Değerli yazın için çok teşekkür ediyorum.
Gerçekleştirdiğim projeleri tutkuyla yaptığım ve inandığım projelerde çalıştığım için şanslıyım.
Unutmamalıyız ki; ŞANS, DAİMA ÇALIŞANIN YANINDADIR. :)
Daha cesur olsam! İçimden bir şey yapmak geldiğinde; içimde vıdı vıdı eden korkak sesi sustursam ve atlasam.
Açılmayı bekleyen kapılar.. Şanssız olduğumu düşündüğümde bir kapı da sen aç derim yüreğime, açmaz. Tesadüf eseri Elmas Hn. ile görüşmek isteyen kadının telefonunu açtığımda – birkaç ay önceydi sanırım – bilyeler misali boncuklardan söz edeyim dememle what are you asking me demem bir oldu (içimden). Böylesi daha anlaşılır olurdu.. :)
Boncuklar dizilir zamana diyorum ve kendimi bereket, doğum ve doğurganlık sembolü olan yumuşakça kabuğuna benzetiyorum..
Aslında bugün açtığına emin olduğum anahtarların yarın açmaması da mümkün. O yüzden ;
1)ilk anahtarım “değişim” i kabul etmek sanırım. İnsanların ve hayatın hazır olmadığım değişimleri karşısında -çok zorlansam da- kabullenici olmak ve direnmemek. Bu anahtarın bendeki görsel karşılığı nehrin akıntısına kapılmamaya çalışıp kayaya tutunan ve sonunda gücü tükenince akıntıya kapılan adamın, kendini akışa bırakan adamdan çok daha fazla yorulup hırpalanması…
2) Akşam yatağına yatıp günün muhasebesini yaptığında, sonuç “dün”ile aynıysa o günü hayatında yaşanmamış say…Bu sözü bir tasavvuf toplantısında dinlemiştim ve içimde birşey değişmişti duyduğum anda…
3) Hayatlara dokun: Sıradan bir günün sıradanlığını bozmak elinde, sıkıcı işine gitmek üzere jeton alırken “günaydın bugün nasılsınız” demek mesela…Basit görünse de zincirleme bir “iyi hal” başlatmış oluyor insan. Huzur evinin önünden koşar adım geçerken içeri girmeyi mi düşündün, düşünme gir işte…İstiklal’de keman çalan amcayla bir kadeh rakı iç eski bir meyhanede, hikayesini dinle…
4) Direkt ol: Üzerinde çalıştığım bir anahtar. Yapabildiğim zamanlarda faydasını gördüm ama henüz tam becermiş değilim.
5) Birşey yaparken neşe hissediyorsan bu yapman gereken şeydir: Ve tam tersi; işini yaparken neşe hissetmiyorsan bu yapmaman gereken şeydir. Sürekli cebimde şıkırdayıp duran bu anahtar bana sürekli yaptığım işleri sorgulatıyor.
6) Bir sorunu önüne çıkan ilk durumda çözmezsen defalarca farklı şekillerde farklı zamanlarda o sorunla tekrar karşılaşıyorsun: Hayat sana bu dönemeci atlatmak için elinden geleni yapıyor. isyan etmek yerine ilk seferlerde çöz gitsin, sıra bir sonraki soruya gelsin;zira hayat sınavında çözecek çok soru fakat az zaman var…Şöyle demeyi yeğlerim aslen; hayat oyununda atlanacak çok level, kaybedilecek tek can var…
7)Hayatın suyunu çıkar/sık: Yaşadığını bütün damarlarında hissettiğin anlara dalmak… Ben bunu en çok “macera” durumlarında hissederim. Hiç bilmediğim bir ülkeye hiç araştırmadan, rezervasyonsuz, tek başına ve az parayla gitmek, beni hiç bilmeyen, benim hiç bilmediğim sokaklarda yürümek. Yüzünde istem dışı bir tebessümün oluşması, “hiçkimse” olmak, kendini yeniden var etmek o sokaklarda, sıfırdan…Ne geçmiş, ne gelecek…Belki bir ay dergahta kalmak, diğer ay “sessizlikte” Ashramda…Dünyanın bir ucuna yardıma gitmek, sadece yürekten bir “gülücük” için herşeyden vazgeçmek…Ve daha neler neler…
8) Müzik en hızlı ruh hali değiştiricidir:açıklamaya gerek yok herhalde…Super bir arka kapı. Ne zaman içimdeki “hal” den çıkmak istiyorsam müzik yardımcımdır. Hakeza içimdeki iyi hali artırmak için de tabii…
9) Birinin bir hareketi seni çok öfkelendiriyorsa dikkat kesil: Muhtemelen sendeki birşeye ayna tutuyordur. Kendindeki falsoyu kabul buyurursan karşındakine de çok öfkelenmeyi bırakıyorsun…
10) İnsanları değiştirmeye/kontrol etmeye çalışma: Bunu yaptığın sürece hayatın sana bir tarafıyla gülüp, ne kadar “kontrol edemeyeceğini” göstermek üzere planlar yapacağına emin olabilirsin…
11) Doğa kadar teskin edici başka şey bilmiyorum, tabiatın güvenli elleri sana daima açıktır…Kendini kayıp hissettiğinde muhtemelen “tabiat” tan kopmuşsundur, koşa koşa git o güzelim zeytin ağacına sarıl, ayağını denize sok, rahatla ohh:)
12) Birşeyi yapmak istemediğini fark ettiğinde birileri için yapma: Son 10 seferde kalabalık, karanlık ortamlarda hiç eğlenmediğini bunaldığını hissediyorsan bu yeterli veridir, oradaki istemsiz varlığın da kimseyi mutlu etmez, yapma gitsin…(eskiden neyden hoşlandığıma çok kulak vermez alışkanlıkla yapardım…)
13) Ezber boz: Ezber bozmak gibisi yok. Egoyu biraz cebe koyup çok eğlenebiliyor insan. Trafikte sana bağıran agresif yaratığa içtenlikle gülümse ve yol ver mesela. İnanılmaz bir deneyim oluyor. Karşı tarafın ezberi bozulup ne yapacağını şaşırıyor…
14) “Ben” den geç: Üzerinde çalıştığım bir başka konu…Geçebildiğim anlar daima daha mutlu anlar oluyor.
Sanırım ben sonsuza kadar yazacağım kendime dur demezsem. Dur Gamze!
-Kendi hayatımda baş rol oynasam
Bu cümleyi televizyonda bir ünlünün ağzından duyduğumda beynimde kocaman bir soru işareti oluştu. Acaba ben de kendi hayatımda sadece bi figuran mıydım? Belli konularda kabul ediyorum ki başrolü oynayamıyorum. Ben seçilmem seçerim cümlesini kuramıyorum. Genelde seçilen ben oluyorum.
Kendi kararlarımı tabiki kendim veriyorum ama örneğin hiç bir zaman “işte onla arkadaş olmalıyım” diyip bunu hayata geçirmedim. Hep akışına bıraktım olayları ve genelde başkalarının istekleri-ki bunlar kesinlikle benim zararıma olan şeyler değildi- benim hayatımda bir şekilde yer aldı.
Sonunda genelde mutlu olduğumdan bugüne kadar bir şikayetim yoktu bu durumdan. Hayat ne getiriyorsa kabul ediyordum. Fakat artık benim yönlendirme zamanım geldi.
Siz de kendi hayatınızda başrolü oynayın, seçilmekten çok seçmek daha haz verici emin olun..
Çok güzel, oldukça şiirsel geldi bana :)
Arkamda iz bırakıp bırakmamam çok önemli değil, umrumda değil ama…
Ben gittikten sonra birini güldürdüysem, birini mutlu ettiysem, birinin bir işine yardım ettiysem, bir çocukla oyun oynadıysam, kimsenin konuşmak istemediği biriyle konuştuysam, üzgün birine dokunduysam, başı ağrıyan birinin başına elimi koyduysam, ben gittikten sonra bunları yaptığım biri beni hatırladığında ve eğer hatırlarsa, ben enerji olarak evrenin enerjisine katılmışken, güzelliği çoğaltmış bir enerji olarak yeniden orada doğar ve çoğalırım, o andaki güzelliği artırırım…
Yoksa iz bırakmak… Bilmiyorum…
Asıl istediğimse nefesimi kesecek anları çoğaltmak… belki bunu yapabilmek için bazı şeyleri sonlandırmayı bilmek ve haklı olmayı çok da umursamamak gerekiyor…
polyana olamayacağım, psikolojik destege ihtiyacım var daha güzel düşünmek için.. baştan 2. ve sondan 2. başlıgı kendime ayırmak istiyorum, üstüne yorum yapmama gerek yok.
Takip ettiğimi farket diye yazıyorum god’ım.. okuyunca sil :)
fakültede bitirme tezimin konusu ‘kapılar’dı. çok çeşitli kapıları aralamak için kendi içimde bu konuyu seçmiştim.. her gün bir kapıyı açmak için yakın ya da uzak geçmişten bir anı anahtar olarak hatırlamaya çalışırım. genellikle kendime bir anahtar bulurum, bu seferde hangi kapıya uyduğu konusunda takılıp kalırım. kapıların bazıları açılır ama kafamı uzatıp arkasında ne olduğuna bakmaya üşenirim..
bir zamanlar çok tutkulu biri olduğumu düşünürdüm; enerjim beni her zaman diri tutan bir akla sahip olmamı sağlardı. zaman geçtikçe, bazı şeylerin imkansızlaştığına inanmamak için dirensem de; kendimi buna fazlaca ikna edemez oldum. ama şu var ki; her tanıştığım insandan öğrendiklerim kalır aklımda. onlarla ilgili kötü şeyleri aklımda tutamıyorum, bir ara küskünlük hissetsem de unutup gidiyorum…
sanırım öğrenmem gereken asıl şey; bu tecrübelerden bir ders almam gerektiğiydi. kötülüğü öğrenmek zorunda kalmak, iyi biri için bir zorunluluksa, hayat tadını yitirmeye başlıyor.
oysa ki; hayatın kendi hali, kuşlar, gökyüzü, ağaçlar mesela.. öyle güzeller ki; bunu paylaşmanın sadeliği benim için en büyük anlam. dönüp birine anlatmak istiyorum ama… yalnızlıkla başedilir mi; hangi kapı beni buradan çıkarır; anahtarı nereye koymuştum.. hiç bilmiyorum..?
hayat aslında bilinçsiz bir uyku halinden diğerine kadar geçen zaman aralığı sadece… aslında bir gün gibi… kafamı yastığa uyumadan önce koyduğumda, o gün;
1- kendimi gülümsetebildiysem,
2- başka birini gülümsetebildiysem,
3- yeni bir şey öğrendiysem,
4- hala yaşıyorsam,
5- hala hayallerim varsa ve beni hayallerime yaklaştıracağına inandığım küçücük bir adım bile atmışsam…
mutlu oluyorum ve ertesi gün yaşayacağım yeni bir güne huzurla uyanıyorum…günlerimi böyle biriktirerek de bir gün öldüğümde hayatı dolu dolu yaşadım diyeceğim…
Alinması zor olan kararları, almayı düşünsem bile en azından eylemde bulunuyorum…
Yarın hiç yokmuş gibi yaşama şansım yok olsa bile aldığım her nefesin ve azda olsa güldürebiliyorsam ailemi ve çevremi onun tadını çıkarıyorum.
harika niyetler.. ve farkına varıldığına göre, bu niyetler er ya da geç gerçeğe dönüşecek..
sağ beyin kanalı ile bu niyetleri aynen alıyorum “bir”den..
:)
sadece ve sadece “ilham”la yaşasam.. her anım, her hareketim, her sözüm, her bakışım… “ilham” dolu olsa…
sevgiler…