Bakın şöyle bir yakın çevrenize, sonra da kendinize. Ne kadar çok kişi yaptığı işten mutsuz. Ne kadar çok kişi şikayetçi…
Kendimizden çok sanki başkalarının hayatını yaşıyoruz. Onların düşüncelerine göre şekillendirdiğimiz hayat denen elimizdeki en değerli varlığımız da eriyip gidiyor kendi elimizden.
Ölüm ise bizi bu derin uykudan uyandıran belki de en sert tokat.
Sevdiğimiz bir yakınımızın cenazesinde yanımızdakilerden duymaz mıyız hep, hatta bazen de söyleyen biz olmaz mıyız “değer mi bunca strese, üzüntüye… Artık daha az izin vereceğim başkalarının beni üzmesine, dert etmeyeceğim hiçbir şeyi… Mutlu olduğum insanlarla daha fazla vakit geçireceğim, keyif aldığım işlere daha fazla odaklanacağım. Yarın ben de bu tabutun içinde olabilirim.”
Bir uyanış adeta. Ne yazık ki günün koşturmacasına girene kadar süren, kısacık ömürlü bir tokat… Oysa hayatımızın akışını değiştirecek radikal kararlar vermek için kocaman bir fırsat olabilir bu tokat.
Tıpkı Steve Jobs’ın dediği gibi;
“Her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir. Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın.
Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.
Gerekirse dünyanın sana sunduklarından vazgeç, hatta okula bile gitmeyebilirsin ancak asla maceracı ruhundan taviz verme. Yüreğinin ve sezgilerinin sesini dinle; onlar seni yanıltmaz. Neyi sevdiğini bul. Aşık olacağın, büyük bir tutkuyla inanacağın işin sana zaten istediğin başarıları getirecek. Yılma. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksın. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek.”
Bir şeyleri değiştirmemiz gerektiğini anlamak için de bir yakınımızın ölmesini veya bizim ölümle burun buruna gelmemize gerek yok. Steve’in kendine sorduğu soruyu büyük puntolarla yazıp asamaz mıyız aynamıza; hatırlatsın bize her sabah:
“Eğer bugün hayatımın son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağım şeyleri yapmak ister miydim?”
Ne kadar çok şey için “hayır” dediğinize bakın daha sonra, şaşıracaksınız. Ve sizden başka kimse de azaltamaz o “hayır”ların sayısını. Sadece kendimiz…
Ben uzunca bir süredir azaltıyorum bunların sayısını. Hem de yerine tutkuyla inandığım şeyleri koyarak…
Fikir Atölyesi‘nde sizlerle buluşmak, konuşmak, paylaşmak buna harika bir örnek benim için. Her yeni yazımı yazarken, her gelen yorumu okurken inanın kalp atışlarım artıyor. Tıpkı aşık olduğunuz birini görmek gibi bu. Sizler benim tutkumsunuz.
Başka bir tanesi yaratıcılık sevdam. Somut olarak da son yıllarda ürün tasarımı beni çok heyacanlandırmaya başladı. Mimar bir arkadaşım sevdi tarzımı; planladığı yeni galerisinde bana bir köşe verecek. Hayali bile şimdiden uykularımı kaçırıyor.
Gazetecilik bir diğeri. Fikir Atölyesi’ndeki yazılar ve sizlerden gelen yorumlar dergi ve gazetelerin ilgisini çekmeye başladı. Burada henüz somut bir adım atmadım, şimdilik düşünme sürecinin keyfi dahi yetiyor. Ulusal bir gazetenin Pazar ekinde bir köşem olsa veya 20 Soruluk Söyleşiler‘i televizyonda canlı konuklarla yapsam… İlginç olmaz mı sizce de?
Şu an geçimimi sağladığım konuşmacı ve danışman sıfatlarım var olmaya devam etsinler, seviyorum onları. Bu sayede tanıştığım yeni insanlar ve sağlanan katma değerin hazı büyük bende.
Daha büyük aşkım ise kişisel koçluk. Birlikte çalıştığım kişilerin hikayelerini anlamak, kendi farkındalıklarının artmasına destek olmak… Yaşamın her anından mutlu olma adına (kendilerine koydukları) başarı hedeflerine ulaşmalarında bir nebze olsun katkı sağlayabilmek… Muhteşem bir adrenalin.
Bunlar Tunç’u Tunç yapanlar…
Peki bugün sizin hayatınızın son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağınız şeyleri yapmak ister miydiniz?
Yılmadan arayıp bulacağına inandığınız işiniz veya tutkunuz için kalbiniz ve sezgileriniz ne diyor?
Yorumlar 164
Bugün son gün olsaydı yapabilecek çok bir şey kalmamış demektir. Sadece hayatının muhasebesini yaparsın ve şöyle bir kısa özet geçersin. İyilikler, kötülükler, pişmanlıklar, en duygusal anları yaşarsın. Ancak kişi öleceği günü bilseyde hep bugün ölecekmiş gibi yaşardı sanırım. Bunun sonu yok elbette. Ancak yaradan bizleri öylesine kusursuz yaratmış ki hepimiz hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz
Arkadaşlar burda anlatılmak istenen “bugün hayatınızın son günü olsaydı ne yapardınız” değil… Anlatılmak istenen yatarak veya sürekli bir şeyleri ertelemeden, her gün sanki hayatınızın son günüymüş gibi uyanmak ve dolu dolu geçirmek. Her şeye daha anlamlı bakmak. Yaklaşık 1 yıl önce dedemi kaybettim, hiç yüzüne dikkatli bakmadığımı farkettim. Hiç ölüm bir gün gelecek gibi değildi. Ama şuan sevdiğim insanlara sanki onları son görüşüm gibi bakıyorum. Sevdiklerinize karşı bu değerleri sabit tutun. :)
Bugün ben bunu düşündüm ve uygulamaya geçtim. Güneşte kediler gibi zevk alarak güneşlendim. Ağaçta ki bir saksağanı, bulutlar, ağaçları izledim. Sonra acele etmeden keyifli bir duş aldım. Şampuan bitmiş diye sinirlenmedim. Sonra dolabı açtım canım ne yemek istiyorsa onu aldım yatağa geldim. Sonra şiirlerimi kitap haline getiremediğim için üzüldüm. Ama çabucak geçti, zaten bir süre sonra her şey unutulacak ve bu da hala egomun yerinde durduğunu gösteriyor dedim. Eskiden olsa çok pahalı bulacağım bir masaj için randevu aldım. Akşam dansa gideceğim, sonra bir bardak şarap içeceğim. Sevdiklerimi en tatlı sesimle arayacağım. Hayırdır diyecekler eminim, çünkü epeydir onlara tatlı söz söylemedim. Ölüm uykumda olursa sevinirim. Güzel bir rüyanın içindeyken. Herkese Sevgiler.
Not:Ha bir gün daha vaktim olursa sokakta kağıt toplayan kadınlara ve çocuklara para dağıtacağım içimden geldi.
Ölüm aslında ne güzeldir insanı gerçek sevgiliye ulaştırır. Rabbim bizleri onun istedigi sekilde yasamayi nasip etsin.amin
Yorumları okuyorum da kimse yazıdan pek bir şey kapmamış . Yazık …
Okuduğumuzu anlama kabiliyetimiz çok düşük malesef …
Valla zamanı hiç beklemeden direk kafama sıkardım :)
Eğer bu gün son günümse, inancım gereği beni bekleyen ebedi bir hayatın da arefesindeyim demektir. İlk önce utandığım ihmal ettiğim aklıma gelen hak hukuk olaylarını helallesmeye çalışırım. Ardından temiz bir güsl abdesti alarak RABBİM e yönelir ve af diler yalvarırım O na. Kısaca ölmeden sonra evedi var olduğuna inandığım alem için bir şeyler yapmaya çalışırım. M.f.k
Bugün son günüm olsaydı.Her zaman olduğu gün gibi
keçrerdim ancaq son günüm olduğunu aileme bildirmezdim ve bu günü ailemle kecrerdim.Gece ise duş alıb,anneme yalvarib bu gece benle kalmasını isterdim ve tüm gece annemle uyuyaydım.
Bugün hayatımın son günü olsa ne yapardım;
Öncelikle üzülmeyi son saatlerime bırakırdım.
Bunu ailem ve sevdiklerimle paylaşmazdım.
Mesafeleri umursamaz, ölmeden önce dünya gözüyle son bir defa görmek isteyeceğim insanların peşine düşerdim.
Ormanlarda dolaşır, daha çok müzik kaşifliği yapar, kısa şiirler, denemeler okurdum. Ve arkadaşlarıma bir video kaydında benim yerime yapmalarını istediğim şeyleri anlatırdım.
Organlarımın bağışlanmasını ister, sevdiğim yazarların arasından buluşabildiklerine benden söz etmelerini benim için ne anlam ifade ettiklerini anlatmalarını isterdim. En çok gitmek istediğim ülkelere benim yerime gitmelerini, en çok izlemek istediğim filmleri benim yerime izlemelerini isterdim. Ölümümden yaklaşık altı ay sonrasına kadar annemi sık sık ziyaret etmelerini isterdim. Ve taslağını hazırlayıpta bitiremediģim kitaplarımın arkadaşlarımın arasından seçtiklerimin benim yerime tamamlayıp yayımlamalarını isterdim.
En küçük kardeşimin hangi okulda okumak istiyorsa o okula gitmesini, eģitimini ne yönde almak istiyorsa o yönde almasını isterdim.
Vaktimin buyük bir kısmını teyzemle geçirir, ona açıklamak istediğim şeyleri açıklardım.
O an okumak istediğim kitapların özetlerini okurdum. Sevdiklerimle Abanta gidip, gölü uzun uzadıya seyre dalardım.
Ailemden benim adıma bir evlat edinmelerini ister, ona benim öz evladımmış gibi bakmalarını isterdim. Çağan ırmak, Nuri bilge ceylan, osman sınav filmlerine gittiklerinde beni yâd etmelerini isterdim. En sevdiģim sanatçılara onlarla ilgili düşüncelerimi iletebiliyorlarsa iletmelerini isterdim. Benim adıma evlat edindikleri çocuğun, kızsa ismini betina, erkekse birûni koymalarını vasiyet ederdim. Son olarak dualarını esirgememelerin
bugün benim son günüm olsaydı günümün bir kısmını mutlulukla bir kısmını da mutsuzlukla geçirirdim.
en çok mutsuz olurdum.. hüzünlü olurdum…
öncelikle sevdiklerim hakkındaki düşüncelerimi bir deftere yazardım – şimdi olduğu gibi- ve o defteri onlara bırakırdım.
öncelikle sevdiğim sevmediğim herkesin yanına gidip onları mutlu eder ve gülerdim.
sonra da bir odaya geçip yalnız kalır hüzünlenirdim ve ağlardım… canımdan can gidercesine ağlardım… elime bir kalem alıp şiir yazar gözyaşlarımla kağıdımı ıslatırdım… sonra ” kendine gel zehra kalk ve sana ait olan her şeyi yak.” derdim kendime. gidip eşyalarımı yakardım – şiirlerim hariç- her şeyi yakardım ve herkese bir parçadan başka hiçbir şey bırakmazdım..sonra oturup en sevdiğim müziğin gözyaşlarıma eşlik etmesine izin verirdim. yani kalbimde öyle bir sızlama olurdu ki -şimdi olduğu gibi – anlatamam. kalbim resmen hıçkıra hıçkıra yok olmanın acısı içinde üzüntüye mesken olmuş olurdu.
Bugün hayatımın son günü olsa ne yapardım;
Öncelikle üzülmeyi son saatlerime bırakırdım.
Bunu ailem ve sevdiklerimle paylaşmazdım.
Mesafeleri umursamaz, ölmeden önce dünya gözüyle son bir defa görmek isteyeceğim insanların peşine düşerdim.
Ormanlarda dolaşır, daha çok müzik kaşifliği yapar, kısa şiirler, denemeler okurdum. Ve arkadaşlarıma bir video kaydında benim yerime yapmalarını istediğim şeyleri anlatırdım.
Organlarımın bağışlanmasını ister, sevdiğim yazarların arasından buluşabildiklerine benden söz etmelerini benim için ne anlam ifade ettiklerini anlatmalarını isterdim. En çok gitmek istediğim ülkelere benim yerime gitmelerini, en çok izlemek istediğim filmleri benim yerime izlemelerini isterdim. Ölümümden yaklaşık altı ay sonrasına kadar annemi sık sık ziyaret etmelerini isterdim. Ve taslağını hazırlayıpta bitiremediģim kitaplarımın arkadaşlarımın arasından seçtiklerimin benim yerime tamamlayıp yayımlamalarını isterdim.
En küçük kardeşimin hangi okulda okumak istiyorsa o okula gitmesini, eģitimini ne yönde almak istiyorsa o yönde almasını isterdim.
Vaktimin buyük bir kısmını teyzemle geçirir, ona açıklamak istediğim şeyleri açıklardım.
O an okumak istediğim kitapların özetlerini okurdum. Sevdiklerimle Abanta gidip, gölü uzun uzadıya seyre dalardım.
Ailemden benim adıma bir evlat edinmelerini ister, ona benim öz evladımmış gibi bakmalarını isterdim. Çağan ırmak, Nuri bilge ceylan, osman sınav filmlerine gittiklerinde beni yâd etmelerini isterdim. En sevdiģim sanatçılara onlarla ilgili düşüncelerimi iletebiliyorlarsa iletmelerini isterdim. Benim adıma evlat edindikleri çocuğun, kızsa ismini betina, erkekse birûni koymalarını vasiyet ederdim. Son olarak dualarını esirgememelerini, ve kendilerini fazlaca üzmemelerini,
Diyarbakırda dedemin mezarlığına gömülmeyi vasiyet ederdim..
Sayfanızı web de öylesine “33 ‘üme geldim hala ne yapmak istediğimi bilmiyorum” yazdığımda bulduğumu belirtmeden geçemeyeceğim :)
Uluslararası İlişkiler bölümü mezunuyum ve tahmin edebileceğiniz üzere benim için tamamıyla yanlış bir tercih…”Nasıl bir iş yapmak isterdiniz ya da tutkulu olacağınız iş nedir ” sorusuna verecek cevabım ” astronomi bilimi ” olunca geç kalmışlık hissi tüm ağırlığıyla bastırıyor çünkü eğitim almış olsanız dahi ülkemizde gerçekten bilim yapamıyorsunuz :/ (Astronomi ve uzay bilimleri bölümü mezunları genellikle fizik ya da matematik öğretmenliği yapıyor) Ne kadar “hayalperest” göründüğümün farkındayım :)
Haliyle geçimimi sağlamak için standart işlerden birini yapmak durumunda kalıyorum ve yaptığım işlerden bir süre sonra sıkılmaya başlıyorum.
Mantıklı düşünmeye çalışıp -astronomi bir seçenek olmadığından- ikincil olarak sevebileceğim bir şey bulmaya çalıştığımda ise önümde birbirine girmiş yollardan başka bir şey görmüyorum. Dışarıdan baktığınızda işi gücü olan ,ayakları yere basan biri gibi görünsem de tutkulu olabileceğim bir iş yapmak konusunda aklım epey karışık anlayacağınız…
bugün benim son günüm olsa ilk aklıma gelen 17 aylık kızım ve daha anne karnında cinsiyetini bile bilmediğim 2 aylık evladımın benden sonra ne yapacaklarını ve daha çok küçük olmalarından dolayı yetim damgası yemelerini düşünürsek ki hiç aklımdan çıkmaz onların gelecekleri için biraz zalimce olcak ama 50.000 tl kredi çekerdim ve hayat sigortası yaptırırdım.ben ölünce kredimi devlet öder en azından eşime ve 2 çocuğuma gelecek için bi nebze rahatlık verirdim. son günümde ayrıca onları düşünmekle geçerdi. kendi içimde cenaze törenimi hayal ederdim kimler ağlar kimler normal karşılar diye…
heralde en çok annem, eşim ablalarım babam üzülürdü. çocuklarım ise hiç birşeyin farkında ve bilince olmazdı.son günümde ailemle birlikte vakit geçirirdim…
Bu kadar uzun yazılır mı azizim :) hayat kısa, gidip güzel bir şeyler yapmak lazım, sıcak bir şeyler, sevimli olsun kafi belkide, ne bileyim öyle işte ;)
hayat anlamını bilmessek hayatımızı yaşayamayız
benim 11. tr0kal fratür feç değilim bel kemiğim param parça kaburga kemiklerimden iki tanesi kopuk ciğerim patlama noktasına gelmiş 40 yaşında 2 çocuk babasıyım 2009 senesinden buyana bu vaziyette halen hayattayım ve zerre kadar gelirim yok iki çocuğumda okul çağında HADİ BAKALIM SİZCE HAYATIN SON GÜNÜ DÜNMÜ ÖNCEKİ GÜNMÜ TOKSA BUGÜNMÜ OLSUN SİZ KARARVERİN
bugün gerçekten işinden ve hayatından mutsuz,belkide yaşadıklarına haksızlık edecek kadar mantıksız bir adam olarak başlamak istiyorum cümlelerime.bugün hayatımın son günü olsa ve bunu hiçkimse bilmese ne yapardım?son kez ailemin her ferdini görüp,öper koklar,cebimdeki son parayla gidebildiğim kadar uzağa giderdim,üzerime kesinlilkle kimliği belirten hiçbir belge almaz,yakın zamanda eskişehirde donarak ölen o zavallı adam gibi bir bankta,bir ağacın altında,yakınımda bir köpek veya elimde bir kediyle ölmeyi yeğlerdim.bir zamanlar o kadar güsel denemeler yazardım ki,çeşitli zamanlarda alıp alıp okurdum.
Fakat hayat dediğiniz melet,gerçekten o kadar hızlı geçiyorki,elinizle tutup onu durdurmak mümkün değil,bir yandanda bedeniniz yavaş yavaşölmeye başlıyor,74 model bir mercedes gibi hala gidıyorsunuz,ama kaportada yer yer çürükler mevcut.30 yaşındayım.30×365=10950 gündür nefes alıp verıyorum demek bu.peki bana bu koca 10950 günü kağıda dök deseniz kaç yaprak yazabilirim.inanın oturup,düşünüp,yazsam 100 sayfayı geçmez.am bakın ortada kocaman 10950 gün var.işte hayatın nasıl uzun,bir o kadarda kaslında kısa oldugunun kanıtı sizlere…anı yaşamk,evet güzel bir anlatım,iç rahatlatıcı,fresh bir kurulum.mesele bunu icraada…
Hayatı hissederek yaşamk,kesinlikle ne istediğini,neyi sevdgiini, bilerek yaşamaktan geçer.zaten birçoğmuz,ülkemizden,ailelerimziin yönlendirmesinden,yanlış eğitim sisteminden kaynaklaanan sebelerden ötürü,nefret ettiğiimiz işleri yapmak zorunda kalıyoruz.mutsusuz,yorgunuz,isteksisiz.fakat hayatın dönüm noktalarında:bu araba almaktan tutun,arkadasınızı kıramadıgınız için canınız sulu yekmek çekmesine rağmen hamburger yemek zorunda kalmanıza,renkli çorabınıza,kişisel tercihleriniz, biçilen takdire kadar,kendinizi ifadede fikrinize zihninize,toplumun değer yargılarına kafa tutabiliyorsan,ancak,içsel gelişim sağlayabilirsin.
yukarıda yazdıklarımı bir düşünün,hayatımın son günü olsaydı eger,uzakta bir yerde sessiz sedasız ve kimsesiz ölmeyi tercih ederdim yazdım,işte kalbmin sesi bu.kendi zihnim,isteğim..sizde aslında en gelişmiş makinadan daha gelişmiş olan bedeninizi dinleyin,ayrıntıyı yakalamanız,başarmanız hiçde zor olmayacaktır..
bugün hayatımın son günü olsa,
içimde biriktirip sustuğum cesaret edemesemde bi köşede yazdığım ve hatta ben çldükden sonra yerine ulaşmasını istediğim ufak ufak notları hepsini tek tek yüzlerine sölemek isterdim:)
Pingback: Yüzyıl Sonra Dünyada Bambaşka İnsanlar Yaşıyor Olacak | Eğitim Kütüphanesi ? Kariyer Planlama
Evet en temele indiğinizde 2 kapı var. Ama biolojik adı arapça unutan canlı olan bizler unutuyoruz. Öylede olmak zorunda her an ölümü düşünerek yaşanmaz. hayatın gerçek anlamı mutluluktur. Herkesin yöntemi farklıdır. Ama gerçekten mutlu olmak için dünü düşünüp üzülme,bugünü yaşa,yarını düşünüp endişelenme… herkese utlu bir ömür dilerim….
O yarı yolda bıraktığım,acaba benden sonra ne oldu sorusunu dahi kendime sormayı gereksiz gördüğüm insandan af dilerdim.
vicdanım çok rahat.çünkü bunu kendisine sorması gereken tek insan baş sutünda…
bir bahardan sonraki kış gibidir ( unutulan hayatlar )
Okudukça darlandım aslında biliyor musunuz. Çünkü yapmak istediklerim var, gerçekten.
Bu saatte oturmuş, dediğiniz soruyu sordum kendime. Hep kısıtlayıcı bir şeyler oluyor, beni benden farklılaştıran. Elimi kolumu bağlayan. Ama pozitif etkilerini gördüm okurken, tutkuma yönelmeliyim, harekete geçmeliyim. Arkada bıraktıkça yılları, içimi kemirsin istemiyorum hayat.
Yani iki gündür üzerinde düşündüğüm bir şey hakkında karara varmamı sağladı bu yazı. :)
dusuncelerinize kismen katiliyorum.
Katilmadigim konu su :
Bir genc yakisikli delikanlisin, aska inaniyorun ve bir gun aradigin “o” aski bulacagini biliyorsundur. Biri gelir elektirik alamazsin, digeri gelir guzeldir ama ici bostur veya anlami yoktur.
Ama “onunla” karsilasinca iste budur! dersin.
Artik bunun icin yasamak istersin hayatta artik sadece iki sey vardir:
sen ve “o”.
Is veya meslek deyince bana hep sanki gorev, zorunluluk, karnini doyurma geregi…
Genellikle herkesin bir isi olmasi gerekir diye dusunur.
Ben hayatimda coook calistim, okul,esnaf,fabrika,ozelsektor…
her isimi de gayet iyi yaptim.
Ama sorun su, sevmedigin biri ile, iste “o” olamayan biri ile nereye kadar?
Onun icin is degil ask ile, tutku ile kendimizi adayacagimiz ugrasimiza is degil de hayat gayemiz diyebilirmiyiz?…
hergün böyle düşnürsen içinde hiç bir şey kalmaz yapmak isteyip de yapamadığın bir şey olmaz çünkü :))
mesela sevip de söylemeye cesaret edemediğin biri varsa söylersin sonucu iyi ya da kötü bunu düşünmeden.. çok gitmek istediğin bir yer var ama ailen izin vermiyor, bunu da düşünmezsin gidersin istediğin yere, görürsün tüm gitmek istediğin yerleri yaşarsın istediğin gibi, istediğin kişiyle:))..
bunu düşünmek bile insanın içine bir huzur veriyor.. almak istediğin bir şey var paran yok, bir şekilde bulursun çalarsın borç alırsın sonucunun ne olacağını düşünmezsin bunu yaparken, sadece anın tadını çıkarırsın, anın tadını çıkarmalısın da zaten..
”neyi yaşamak istiyorsan onu yaşa” nietzche
Bugün hayatımın son günü olsa heralde, herşeyi boşverip, kimseyi takmayıp, Trabzon’a, benim için aşırı derecede önemli olan bir insanın kollarında ölmeye giderdim! Bunca zaman bunu, ölmeyecek olsamda, neden yapmadığımı düşünüyorum şu an :( Ve en kısa zamanda Tranbona gideceğim, söz verdim kendime :)
hiç ölmeyecek gibi dünyaya çalışmak, yarın ölecekmiş gibi ahire için çalışmak. bir terazinin iki kefesine bunları koyup bu teraziyi dengede tutabilmek… denge her zaman huzurdur.
son günüm olacak günde terazimin kefelerinde bu değerlerin olmasını ve o kefeleri dengede görmeyi isterdim. bugün son günüm olsa diye düşündüğümde ise terazinin dengede olmadığını hissediyorum.
isteyen herkesin o dengeyi tutturabilmesi dileğiyle..
ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim
olur ya kalp durur akıl unutur
ben dostlarımı ruhumla severim
o ne durur ne unutur
son günümü dostlarımla geçiririm. belkide gidişimi görmemeleri için onlardan kaçarak geçiririm ama sonuçta dostlarımdır aklımda olan tek şey ayrılıktır…
sevgiler
abi ufkunu ve kendını asmıs harıka bırı oldugunu dusundugumu belırtmeden gecmek ıstemedım. gecenlerde cok canım sıkıldı kigem dıye bı sıte var orada basarı hıkayelerını okurken hayat hıkayemı yazasım geldı. bılgısayarıma yazdım. senınle de paylasmak ısterım. yazdıklarını okuyunca soyle bı dusundum. benden cok ıyı bır sunucu olurdu sanıyorum, dıksıyonum ve konusma becerım cok ıyı. kendımı yaratıcılıgımı gelıstırmeyı ben de cok ısterdım ama kırsehırde yasıyorum ve burada kendını ıspat edıcek veya yetıstırecek bıseyler yok veya ımkanlar cok kısıtlı. hikayemı senınle paylasmak ısterım ılgını cekerse. basarı dolu bı hayat yolculugun olmus zannımca ve bu paylasımlarından dolayı senı tebrık edıyorum. mutlu kal arada bı zıyaret edıcem senı.. kahve ıcmeyıde cok ısterdım.
bugün, o gün olsaydı, o an gelene kadar djembe çalardım. en keyifli ritimleri ve hiç durmaksızın. en sıkıntılı anımda çıktınız karşıma, neden görmemişim bilmem. hoşuma gitti. keyifle kalın
son 2 aydir bunu daha fazla dusunmustum,
ve bir gun cocuklarimi emanet edecegim kimseyi dusunmedigim aklima geldi, maddi olarak degil bir sekilde buyurler, meslek edinirler annesiz babasiz ama, gecmisleri, anneleriyle ilgili bir sey ogrenmek istedikleri zaman onlara kim yardimci olacakti, ya da kim manevi olarak yanlarinda bulunacakti, bunun icin kafamda birbirinden farkli benim kisiligimden farkli ama beni taniyan 3 kisi sectim, onlara e-posta ile ilgili bilgi ve sorumluluk atadim. onlar da bana arkadas sozu verdiler.. once sasirdilar sanki intehar edecegimi falan dusunduler ama ben nedenini soyledim..
bu herhalde hayatimda yaptigim en mantikli isti, sonra icim rahatladi, bu dusunce beni mutsuz ya da huzursuz hissettirmedi cunku emanet icin sectigim kisiler gercekten cocuklarimla manevi olarak ilgilenebilecek kisilerdi..
yarin olsem, donup oyle boyle gene de iyi yasamisim derim :) ve bundan sonra da yasadigim her gunun degerini bilirim.. daha yaratici, paylasimci olmaya calisirim:)
param varmış gibi davranıp küçük bir ofis açıp, yazar, çizer, okur üreten, yaratan, gülen, güldüren arkadaşlarımı ofise toplar, gönlümce istediğim şeyleri üreterek mutlulukla çalışırdım. sonra tayland’a gider birami kapıp hamakta keyif yapardım müzik eşliğinde :)
Bazen insan düşünmüyo da değil “öldükten sonra ne olacak”diye. Benden size bir tavsiye bir saat sonra ölecekseniz bile o bir saatinizin tadını çıkarın, önünüzde koca bir ömür varmışçasına. Hayatınızın tadını çıkarın ne olursa olsun önünüze bakın, sakın “Hatamı yaptım “diyip arkanıza bakıp durmayın, yürüyün. Su gibi akıp geçiyo hayat.
Ne olursa olsun dimdik yürüyün sanki hayata kafa tutarcasına. Bunu aklınızdan çıkarmayın ne olursa olsun öleceğiz. Ne olur benim için yaşayın, ne olur sevdikleriniz için yaşayın, ne olur kendiniz için yaşayın hayatı doyasıya. Ben beceremedim bu genç yaşımda mutlu olmayı siz mutlu olun. Takmayın kafanıza hiç bir sorunu. Zevk alarak içtiğiniz bir şarap gibi için hayatı. Çocuklarınızın çocuklarını görün hatta onların çocuklarını. Ama pişmanlıklarla dolu bir hayatı geride bırakarak değil.
Her anını zevk alarak yaşadığınız bir hayatı geride bırakarak ” Bir daha yaşasaydim yine aynı zevkle, aynı hatalarla, aynı aşklarla yaşardım hayatımı”diyerek gözlerinizi yumun bu kısacık ama tatlı hayata.
Unutmayın hayat sandığımızdan da kısa…
en büyük ideallerinizden biri demek ki kişisel koçluk…. tam da benim ihtiyacım olduğu dönemde sayfanızı keşfettim ve okudukça okudum… kah ağlayarak, kah gülümseyerek ama çok çok mutlu olarak okudum…
Takdirlerin en büyüğü benden size nacizane…
Başkalarının istediği hayatları yaşıyoruz malesef. ya da yaşam olmasını gerektirdiği (ama senin gönlünde olmayan) şekle bürüyor sen farkında olmadan.
Aslında yazında sorduğun bu soruyu kendime zaman zaman soruyorum. ve düşünmeye başlayınca türlü türlü sebepler geliyor aklıma ve düşünmeyi bırakıyorum. yapacak bişey yok. arada kalmış hissediyorum kendimi sıkışmış.. birçok insan böyle yaşıyor. mecbur oldukları yaşıyor..
sanırım ucu biraz da para kazanma mecburiyetine dayanıyor diye düşünüyorum. insanların yaşamak için para kazanma gereksimleri onların başka şeyler yapmasına engel oluyor ve bir yere sabitliyiveriyor. hareket etme düşünme özgüelüğünü alıyor senden. yani en azından benim için öyle. eğer para denen şey olmasaydı hayatta. ya da beim para kazanmak için istemediğim işlerde ve konumlarada olmak zorunda olmasaydım ne yapardım diye kendime sorduğumda hayalgücüm filizleniyor. birçok şey üşüşüveriyor aklıma..
bir düşünsenize para denen illet olmasaydı. onun peşinde koşmasaydık neyin peşinde koşardık. hangi hayallerimizin peşinde olurduk, neler yapardık kimbilir?
19 şubat gecesi saat 10:30’da teyzemi kaybettim. Ne kadar acı bir duyguymuş insanın çok sevdiği birini toprağın altına göndermesi… İnanılmaz içim sızladı, sızlıyor.. Gözümün önünden gitmiyor o görüntü. İnsanoğlu ne kadar çaresiz aslında. İnsan kendisinin bunu hiç yaşamayacağını düşünüyor. Daha doğrusu sanırım böyle düşünmek istiyor.
Keşke ona sevdiğimi söyleyebilseydim dedim, tüm bu satırları okurken. Çünkü teyzemi çok sevdiğimi onu toprağın altına yerleştirirlerken söyledim:( İnsan o gün hiç gelmeyecek sanıyormuş… Benim teyzem çok özel bir insandı. Çok zor olsa da dolu dolu çok güzel bir hayat yaşadı. Kimse bilmiyor değil mi sevdiği insanlardan başka. Onlar da bir süre sonra unutuyor olacak. Hayatın doğal süreci böyle galiba…
Tüm yazıları okurken şöyle hissettim:
Hepimiz korkuyoruz. Ölümden, başarızılıktan, sevilmemekten, parasızlıktan.. vs bir sürü korku. Korkularını yenen sivriliyor hayatta bence de.. Ancak çok kritik bir nokta da var diye düşünüyorum. Tanrıdan doğru istediyse almak istediğini ve verecekse tanrı ona, yürüyor insanoğlu. Doğru isteyelim ve dileyelim ki tanrı gönlümüze versin, gönülümüz büyüklüğünde isteklerimizi.
Bugün son günüm olsaydı diye düşününce korkuyorum çünkü kendi bedenimde hapsolmuş korkularımla yaşıyorum. Pek çok başarı, güzel şey var ama bir de kocaman bir eksik.. Dilerdim ki tanrıdan korkularımdan kurtulayım. O zaman biliyorum ki hayat istediklerini veriyor insana…
Sevgilerimle.
okudum okudum okudum arada atladıklarım oldu. yine okudum okudum. ama bir tane sevişmek isteyene rastlamadım. İNANAMIYORUM.
Gerçekten son günüm O gün olsa (zaten şimdiye kadar insanlara hep istediğim gibi davrandım. onlara sevdiğimi de söyledim, sevmediğim yönlerini de. hep kalpten hep içten konuştum. uzatamayacağım daha fazla… kendimi tanıyor ve çooook seviyorum vs vs vs..)
Beni sevdiğine beni inandırmış hissettirmiş ve benim sevdiğim tutkulu bir adam O gün varolmuşsa eğer başta yazdığım şekilde o günü geçirmek isterdim…
Bugun hayatimin son gunu olsaydi….??? Dusunemiyorum, cok korkuyorum olumden. Oturup aglardim yine… Ah benden adam olmaz.. Ilk ucakla canim annemin omuzlarinda aglamak icin Turkiye’ye donerdim… Lutfen benim hayatimin son gunu olmasin, huzun yazmayin..
sevgili tunç !!!!!!!!
yine yaptın!!!!!!!
bu her gece kendime uykuya dalmadan önce sorduğum bir soru… ( ya!!!! ya yarın uyanamazsam neyi eksik yaptım ya da neyi yapmak istemeden yaptım bugün???)
herşey zorunluluklardan çıkıyor ve utançlardan, ya ben bunu yapmazsam kabul görürmüyümü sormaktan çıkıyor… hala birçok şeyi yapmak istemiyorum ama yapıyorum bunu itiraf etmeliyim. sadce yapmak istediklerimi bol bol yapmaya başladım bunun yanında sanırım yapmak istemediklerimin sayısı sabit kalsa da yapmak istediklerimin oranını çoğalttım ama gene de mutlu olamıyorum…
mutlu olmak değil mi en başta en çok hayatımıza eklemek istediğimiz huzurlu olmak ya da kalp ağrısı çekmeden bir günü daha çıkarmak hayatımızdan…. günlerimız azaldıkça mı hatırlıyoruz neler yapmaktan neler uğruna vazgeçiyoruz ve neler uğruna mutlak mutluluğu ıskalıyoruz…
bilemiyorum bunları bilemiyorum ama her gün aynı monoton hayata uyanıyorum tek elle tutulur sey, istese kalbimi söküp vereceğim yiğenim BARIŞ… her fırsatta öğle yemeklerinde ona kaçışım mesela mutlu olmak için hayatıma eklediğim en önemli sey. işim?? işimi de çok seviyorum ama genede bir sahil kasabasında günleri devirmek çok daha huzurlu geliyor kulağıma ne biliyim offffffff çözemiyorum o kadar çok şey var ki yapmak istediğim neresinden başlamalı bulamıyorum bulamıyorum bulamıyorum…
mesela dünyayı dolaşmak istiyorum ama çocuk sahibi olup onun hergün değişimini seyretmekte yani anne olmakta. benim yaşlarımda bir insanın dünyayı dolaşması kaç yılını alır ve bu yıllar geri donduğumde hayatımdan ne kadar almış olur ya da katmış olur diğer istedklerime geç kalmış olur muyum bilemiyorum !!! acaba ufak isteklerimi mi eklemeliyim hayatıma yavaş yavaş ve sırayla gene bilemiyorummm….
bu çözümsüzlük beni neye çevirir acaba uzun vadede? (geceleri çok mu düşünüyorum acaba :))
Biliyor musunuz daha 22 yaşındayım. 16 yaşında lise bitti. bir sene ara vermek zorunda kaldım. Kazanamıyordum ve çünkü bir kızı çoookk seviyordum, platoniktim. Biliyorum saçma geliyordu insanlar’a ama benim hoşuma gidiyordu. Heyecanlanıyordum. Tabiki böyle devam ederken. Dershane yolları sabah bulanık. Akşamları evi bulamama, balkonda sabahlamalar (walidenin ewe almaması) bir ton sorunlardan sonra 17 yaşında sınavsız geçişle bir üniversiteye başladım.
Gün geldi içime dert olmaya başladı. Burdur’dan kalkıp İstanbul’a gidip Koç Üniversitesi yollarında o bölümün takıldığı yerlerde dört dönüp bir kere bile görmek istiyordum. Olmadı göremedim. 1 sene geçti göremedim.
“Bir gün dedim ki kendi kendime + Sen Nasıl unutursun memet?
Cevap Hazır Ancak Ölüm unutturur o da gönlüm rahat olacak diye.. ”
Biliyorum bu yaşananlar uzun soluklu ve belki de boş gelecek şeyler ama ben tam 4 sene bunu içimde yaşadım. O sorunun cevabı hoşuma gitti. Aldım elime şarabı içtim içtim içtim. Sonra gittim bi yere ağladım sabah’a kadar o öldü dedim. O öldü. O artık hayatta değil.
Ve en sonunda kendimi inandırdım. Ben bunu inandırana kadar 2 sene de öylesine geçivermişti okul sıralarında. MYO bu başka bir şeye benzemez. Bir ton ders kaldığını ikinci sınıfın sonunda gördüğüm transkripte farkettim. Ama içim rahattı artık sadece okulumu düşünüyordum. 17 ders ): Veremessin dediler veririm dedim. Veremessin dediler veririm ben bu dersleri dedim. 17 dersi de 3 sınıfta verdim. 1 sene de bir sene kayıpla bitirdim. Şimdi üstünden 2 sene daha geçti memleketimdeyim İzmir’de.
Şimdi 5- 6 sene önce o sarhoş pervane şekilde dolasan ben, onu tekrar karşımda tekrar görünce. Ne kadar vahim ve ne kadar büyük bir kötülük yaptığımı hissettim kendime.
Belki iyi yaptım belki kötü yaptım ama onun yüzünden şimdiki çalışmalarımda büyük sorunlar yaşıyorum. Herkes para diler, uzun soluklu aşk ister, ben bir saat bir günlük sevgi istiyorum. Elini tutmak gözlerinin içine en derine bakmak istiyorum. Kordon’da körfezi izlemek. Beraber kumru yemek… Onun yokluğunda beni esir alan sigara’yı onunla bırakmak istiyorum. Ben sadece bir gün istiyorum.
Son 24 Saatim Olsa ben o son 24 saati onunla beraber geçirmek istiyorum.
önsözde yazarın bahsettiği steve jobs ve bir çok yazarın kendini geliştirmekle ilgili yazılarını okumuştum. bundan 10 yıl önce erkek kardeşim (benden 7 yaş küçük) tüm derslerinde başarısız ve devamsızlıktan dolayı okuldan atılmıştı. iş seyahatinden dönmüştüm. annem ben konuşuyorum dinlemiyor, seni dinler konuş onunla dedi.
odasına girdiğimde karşımda bir enkaz vardı. daha hayatın başında pes etmiş boşvermiş tv izliyordu. olaya el koydum ağabey güdüsüyle. tv yi kapadım acil konuşmamız gerektiğini durumun vehametini ortaya koydum. böyle devam ederse gelecekte olacakları anlattım. korktu ve dinlemeye başladı. bir kağıt alıp gelmesini söyledim. bir öğrenci edasıyla beni dinliyordu.
kağıdın en sütüne başlık atmasını istedim hayatta yapmak istediklerim diye büyük puntalı bir başlık attı. ona hayattan tüm beklentilerini isteklerini ama her nolursa yapmak istediklerini yazdırdım. daha sonra yazarın da önsözde bahsettiği gibi 6 ay ömrün kalsaydı neler yapardın diye başka bir başlık attırdım. iki sayfayı da doldurmuştu. kendisine yaptığım kahveyi yudumlarken artık gözleri başka türlü bakıyor meraklı ve heyecanlıydı.
kardeşim beni örnek seçmişti. sonra neden bilinmez yapamayacağı kaygısına düşüp pes etmişti. bu konuşmaya ona hayat öpücüğü gibi gelmişti, hayata geri döndü. yaptığı iki listeden vazgeçemeyeceklerini seçmesi için ona zaman verdim. sonucu çok merak ediyordu. bu merakın onu canlı tutacağını farkedip ona zaman verdim. işten geldiğimde beni bekliyordu.” abi listemi yaptım” dedi.
birinci liste hayatta yapmak istedikleri, ikinci liste 6 ay ömrü kalsa yapacaklarıydı. iki liste birleştiğinde ortaya onun hayatı çıktı. işte bu senin hayatın dedim. listedeki başlıkları programlamaya başladık. okulu nasıl bitireceğinden varın da nasıl evleneceğine ve nasıl kariyer yapacağına kadar bunu yazıya döktü. çok heyecanlıydı. hayata yeniden sarılmıştı.
artık hayatla nasıl mücadele edeceğini gösteren taaruz planı önündeydi. onu dolabına yapıştırmasını istedim. ayrıca büyük başlıklarla TEK UMUDUM KENDİMDE terentius i.ö. 312 yazmasını istedim.
aradan 10 yıl geçti. kardeşim istediği herşeye sahip oldu. 27 yaşında çok iyi bir kariyer sahibi evli 2 dairesi var. çok güzel bir yaşamı var, geçenlerde eşine araba bile aldı. bir gün beni yemeğe davet etti. eşlerimizle yemek yiyip sohbet ediyorduk. ayağa kalktı ve “beni var eden adama içmek istiyorum” dedi. herşeyi anlattı. çok gururlanmıştım. ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
ama bu çok uzun sürmedi. kardeşim sahip olduklarının değil, daha fazla olmak istediklerinin peşine düştü. aileden kimseyle görüşmüyor. kazanma hırsı hastalığına yakalandı. bu arada beni de unuttu. aramıyor bile bayram olmasına rağmen.
onun için çok üzülüyorum. inşallah bu hırs intihar eden iş arkadaşım gibi kardeşimi de öldürmez. buradan haykırıyorum kardeşime; uyaaaan. sahip olduklarımızda mutluluk. herşeyi kaybetmeden vazgeç bu hırstan. sahip olmak istediklerinin ardından koşarak herkesi ve herşeyi silip atma, uyannnnnnnnnn.
yarın ölecekmiş gibi yaşamak. ben çok düşündüm bu konuyu ve işin içinden çıkamadım. söylemde kolay oluyor ama gerçek hayat çok acımasız ve vahşi ayrıca gerçek, somut, gözle görülür, elle dokunalabilir.
kişisel gelişimle ilgili de çok şey okudum. hayatımda da tatbik ettim ve çevremde sanırım benim kadar tırmalayan bir şeyler yapmak için girişimlerde bulunan pek kimseye rastlamadım. ama inanın bir gerçek var, olmayınca olmuyor.
bir güç var ve siz ne yaparsanız yapın ne kadar denetlerseniz denetleyin, vay efendim adım adım başarı basamaklarını çıkmak lazım deyin, ne derseniz deyin olmayınca olmuyor. çevremde çok fikir üretmeyip çok iyi yaşamı olan insanlar var. tanıdığım insanlarla da bu konuyu tartışıyorum. onlar da onaylıyorlar.
bazı insanlar diğerlerine göre daha şanslı, başarı denen şey bence yaratıcının verdiği bir ödül ya da ceza, çünkü bazen verilen iyi görünse de başa bela da olabiliyor. hayatım boyunca kariyer için çabaladım. iyi bir eğitim aldım. 12 yıl Türkiye’de kendi alanında en büyük kurumsal firmalarda çalıştım. sonuç 0.
başarmak için tüm hayatınızı koyarsınız ortaya, eşiniz ve çocuklarınız bile daha sonra gelir o totem yaptığınız işinden. işinizi kaybetmekten korkarsınız, bazen iş arkadaşlarınızla bile ters düşersiniz. ölümüne bir savaştır. akşam eve geldiğinizde tüm enerjiniz tükenmiş, yaralar almış gladyatör gibi atarsınız kanepeye kendinizi. bu mücadele o kadar çetindir ki ve başarmak başarısız olmamak o kadar önemlidir ki, sonunda kendi hayatınıza son verecek kadar… evet yanlış duymadınız kendi hayatınıza son verecek kadar.
iş arkadaşım intihar etti. sonunda savaşmaktan yoruldu. savaşa son verdi.
savaşamayın, mukavemet göstermeyin hayata ve insanlara karşı aldırış etmeyin, sadece yaşayın. yaratıcı hepinize ne verdiyse ona şükredin. mutluluk, başarı bir yerlerde değil; içimizde, kendimizde, sahip olduklarımızda; sahip olmak istediklerimizde değil….
Pingback: Bugün Hayatınızın Son Günü Olsaydı?
bir gun cok az degil mi Cin’e bile gidemem bu kadar az zamanda. Cin cunku oraya gitmek isterdim neyse o zaman sunu yapardim:
bir dus alirdim makyaj yapar ve guzel giyinirdim once cenazemin nasil yapilmasini istedigim bir mektup yazardim sonra uzaktaki sevdiklerimi arar konusurdum… onlara hala vakitleri varken hayallerinden vazgecmemelerini ve cevresindekiler ne derse desin kendi hayatlarini baskasinin yonlendirmesine izin vermemelerini anlatirdim… bir gun sonra olum haberimi alacaklari icin bu sozlerim onlar icin cok degerli olacaktir ve hic unutmayacaklardir…
yani insanlarin yureklerindeki belki de terkedilmis o butun hayallerin farkindaligina varmalarini saglayabilirsem ya da onlara tekrar yola cikma cesaretini kazandirirsam olumum bu dunyada yaptigim en iyi sey olur… tabi sonra da en iyi dostlarimla bir bara gider yer icer ve dans ederdim kerkesin beni guzel hayat dolu ve genc hatirlamasi ne guzel olurdu…
ne yazik ki ne zaman olecegimizi bilemiyoruz ve sonsuza dek yasayacakmisiz gibi mutluluklari hep erteliyoruz…
Bugün hayatımın son günü olsaydı, herkese sarılırdım ama şimdi neden yapmadığımı bilmiyorum.
Hep erteliyoruz sonsuza dek yaşayacakmışız gibi. Neden birinden hoşlandığımızda yarın söylerim diyoruz ya da doğru zamanı bekliyorum falan diyoruz, neden dünyanın son günüymüş gibi söylemiyoruz, en azından rahatlarız.
Ben son günümde olsaydım herkese onu sevdiğimi söylerdim (tabi o kargaşada onları bulabilirsem).
‘Bugün hayatımın son günü olsaydı’ diye düşünmeden hayatımını sonlandırmak istedim bir yıl önce bugün. Geçen bir yılda bunun ne büyük bir hata olduğunu anladım. Yeni yeni hayatımı, kendimi yenilemeye başladım ki bu yazıyı okuduktan sonra daha çok eksiğim olduğunu anladım.
Şimdi düşünüyorum 6 Kasım 2007 hayatımın son günü olsa ne yapardım?
Ne yapmazdım demek daha mı doğru olur bilemiyorum. Gün başlamadan yok olmak istemezdim. Günümün hastanede bitmesini istemezdim. 24 saatimi uyuyarak geçirmek isterdim ki o günü yaşamak ismezdim.
Acaba hayatının son gününü hiç bir şey yapmadan geçirmek isteyebilir mi insan?
bugün hayatımın son günü olsaydı, tunç kılınç ile röportaj yapıyor oluyordum, onun çalışmalarını, başarılarını, neyi nasıl yaptığını inceliyor olurdum, sorularıımn cevaplarını da öğrenmek için çaba sarf ediyor olurdum…
hayatımın son gününün her anında fotoğraf çektiriyor olurdum, hayatımda en çok karşılaşmak ve konuşmak istediğim her kişinin (tunç kılınç, tolga çevik, engün günaydın, okan bayülgen…vs. vs. kişilerle) resmini çizer, isimsiz olarak da evlerine gönderirdim, isterlerse çöpe atsınlar, kendileri bilir… sonra da gelecek hakkındaki hayallerimi bu hayallerimi gelecek neslin nasıl gerçekleştireceği hakkındaki fikirlerimi (vasiyetimi yazar gibi oldu :) ) istanbul’un göbeğinde bir yere (ben biliyorum o duvarı) asardım…
yaşadığım hayatımın ve yaşamak istediğim hayatın resmini yapardım ve herkesten yaşanılmış ve yaşanılmamış hayat arasındaki 7 farkı bulmasını isterdim… ve “türk gençliği hitabesi” nin hatırlatılması için tüm genç arkadaşlarımın ülkemizde olanlara karşı böyle duyarsız kalmaması ve ayağa kalkması için bir çağrı yapardım kamuoyuna, sesimi duyurmak için… tüm fikirlerimi, planlarımı sunardım sunulması gerektiğini düşündüğüm yerlere… azrail in ölmeden önce son bir isteğin var mı diye sorunca (acaba sorar mııı? :) ), evet var ölmemek istiyorum demek isterdim… VS. VS. VS. diyeee gidiyor işte…. hiç bitmez yani hayatımın son gününün olduğunu düşünüp de o son günümde yapmak istediklerim…
Merhaba. 112 kişi yazdığı yorumlarda, bugün hayatlarının son günü olsaydı, şunları yapacaklarını söylemişler:
sevdiklerine onları sevdiğini söylemek, günlerin akışı içinde hayatın ve ölümün farkına varmak, sevip de yapamadığı şeyleri yapmak, başkalarının kendisini üzmesine izin vermemek, sırt çantasını alıp yola vurmak, şarap alıp demlenmek, hayallerini ertelememek, kalıcı bir eser bırakmak, uçaktan paraşütle atlamak, sevdikleriyle bir arada olmak, kitap almak, uçurtma uçurmak, çiftliğe gitmek, hayatı son bir doyasıya yaşamak, Portofino?da şarap içmek, hayatı başkaları için değil de kendisi için yaşamak, yoksul çocuklara oyuncak almak, vb. Yorum yazanların %10 civarı şu ya da bu şekilde din unsuruna değinmiş.
Geçenlerde televizyon haberlerinde ?Ölmeden Önce Yapılması Gereken 100 Şey? isimli bir kitabı haber olarak kullanıyorlardı. Yok uçaktan atla, bungie jumping yap filan. Yukarıdaki yorumlar ile o kadar örtüşüyor ki, aynı haberi izleyen bir çok kişinin ?ay,evet yaa? demesi gözümde canlandı.
Dini sahiplenen kişilerin, dini anlamsızlaştırdığı ve saçmalıkları ile boğduğu bir ortamda, plazalarda, ofislerde daha sık rastlanan ?modern? insanın dinden soğumasını ve uzaklaşmasını, aralarında bir kişi olarak çok net anlayabiliyorum. Yine de bu ?kendini, onlar ile özdeşleştirmeme? yaklaşımı, kişiyi din öğesini toptan yadsımaya itmemeli.
Bir saat sonra öleceğini düşünmek, henüz yapamadığı çılgınlıklar ve eğlenceler nedeni ile insanda huzursuzluk yaratıyor ise, orada bir hata var demektir. Kişi, ölümden sonraki hayata inanıyor ise, asıl hazır olması gereken, yapacaklarını ertelememesini gerektiren şey budur.
Kayınpederimlere bayram ziyaretine gittik. Her ikisi de seksen yaş dolayındalar. Ellerini öptükten sonra, “Allah tekrarını nasip etsin” dediler ve bunu içtenlikle söylediler. Oysa kendimi onların yerine koyarak düşündüğümde, değil bayramın tekrarını yeni doğacak günü dahi görmek istemeyeceğime eminim. Çünkü, başkalarının desteği olmadan yaşamlarını sürdüremeyecek kadar düşkün durumdalar.
Hepimiz canlı olmanın doğal sonucu olarak bir gün öleceğimizi elbette biliriz. Ancak dünya yaşamak üzerine kurulmuştur. Bir arkadaşımızla yeniden görüşmek üzere vedalaşırız, alışveriş yaptığımızda üç beş günlük ihtiyacımızı alırız. Aslında hiçbirimiz öleceğimiz gerçeğinden hareket ederek yaşamıyoruz ve de yaşayamayız. Öyle olsa geleceğe yönelik umutlarımız ve kaygılarımız, beklentilerimiz olmazdı.
Evet tamamiyle katılıyorum söylediklerinize. Ben her gün ölecekmiş gibi, ama yarın yaşayacakmış gibi hayata devam eden yaşam tarzı bu olan biriydim. Taki erkek arkadaşımın hayatıma girmesine kadar.
Şimdi sadece onun hayatını, onun istediği hayatı yaşıyorum. Seviyorum onu, hep yanımda olması için mutlu olmak için yapıyorum bunu. Ama düşünüyorum ne kadar doğru bu?
Bakıyorum ben önceden istediğimi yapan, istediğim gibi giyinen, sadece kendini umursayan biriyken mutluluğun en büyüğünü yaşarken, şimdi belki de hiç tahmin dahi etmediğim bir yaşantının ortasındayım.
Ve adım gibi eminim ki bugün yaşadıklarımı son günümde yaşamak istemezdim. Tabiki hayat bir anlamda bakış açısıyla da önemli, bazıları vardır ki yanlız olmak tek başına günü bitirmek, ya da buna benzer şeyler onları o kadar mutlu ediyordur ki. Ama ben hayatı bir anlamda doluca yaşamayı sevdiğim için belki de bıkkınlığım ve bu sitemim ondandır. Bilemiyorum.
Gerçekten çok güzel bir çalışmanız var başarılarınızın devamını diliyorum. Ve bazen yüzleşmemiz gereken düşünceleri bizlere hatırlattığınız için teşekkür ediyorum. Hoşçakalın…
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85?indeyim ve biliyorum?
Ölüyorum?.
?Anlar? Arjantin-1985
Jorge Luis Borges
Sanırım her şeyi anlatıyor …
günahlarıma tövbe edip ebedi yaşam için hazırlık yapardım:D
The bucket list filmini izleyip akabinde bu yazı karşıma rastgele çıkarsa…Bu geceden sonra yapacağım hiçbirşeyden sorumlu olmadığımı söylemeyi kendime borç bilirim:))
gerçekten yazılarınız kaliteli ve akıcı, başarılarınızın devamını dilerim, saygılar.
..elimdeki tüm parayla etrafımdaki yoksul çocuklara oyuncak alırdım.. cenneti yüzlerinde gördüğüm onlarca çocuğa rastlıyorum her gün.. hepsi ne kadar da masum, içten, neşeli, kaygısız, mutlu görünüyorlar gözüme.. çoğu zaman tek dertlerinin oyunları, oyuncakları olduğunu farkediyorum ve içimden ah bende sizinle olabilseydim diyorum..
başlarını okşamakla yetinebiliyorum sadece.. hepsine ama hepsine hediyeler vermek istiyorum.. yetmeyeceğini bildiğimden, biri bile alamadığında o hediyeyi, gözlerinde oluşacak hüznü, mutsuzluğu önceden yaşadığım için vazgeçiyorum..
ama işte yarın son günü olsaydı hayatımın tüm paramla oyuncak alırdım hepsine.. yeteceğini bilirdim, kimse kalmazdı gözlerinde hediye almanın sevincini yaşamayan.. hepsi ama hepsi çavdar tarlasındaki çocuklar olarak kalsın isterdim.. ve ben o çavdar tarlasının hemen yanıbaşındaki uçurumun kenarında onlar oyunlarını oynarken, onları seyredeyim ve olur ya eşiğine geldiklerinde uçurumun, el uzatıp yakalamak isterdim.. J.Salinger’in romanındaki kahraman gibi..
Pingback: Fikir Atolyesi Nefesimi Kesecek Anlar…
Merhaba, bu yazınız İNANILMAZ DENİLCEK ŞEKİLDE HARİKAYDI.
çok uzun zamandan beri hep başkaları için yaşaıdımı düşünyodum. ve öyleydi sürekli çevremdeki insanların sorunlarını diniyip onlara yardımcı olmaktan benim bi hayatım olduğunu nerdeyse unutmuştum. Sanki onların sorunları beğinimiş gibi ama baktıım ‘ki bu böyle gitmiyo artık herşeyi kendim için yapıyorum ve aldım bi kararın bana nedenli zarar getirceni biliyorum ve kendim için yaşıyorum.
tek başıma sinamaya gidyorum tek başıma kahvaltı yapabilyorum sanki hep birileri hep hayatıma yön vermeye çalışyo ve onların diycekleri olacak ama insanlara nerde evet nerde hayır diycemi bilyorum. kendi sınırlarımı koydum ve sınırlarıma hiç kimseyi sokmuyorum ve bi karar alırken daha çok düşünyorum çünkü bu hayat benim ve kendi mutlu olabilcem şeyleri yapıyorum ve böylece iş hayatında da aşk da kazanıyorum.
bu durumdan il başta ailem mutlu degildi arkadaşlarım ilk zamanlar çok tepkilydi ama alıştılar gözlerimi kapatımda keşke şunuda yapsaydım diycek bi cümle kurmuyorum kendime.
çok güzel yazılar yazıyosunuz ve ben en içten dileklerimle bu güzel yazıların devamını bekliyorum, insan ruhunu çok iyi anıyosunuz ve bence çok başarlı içten doğal birisiniz.
Yarın hayatımın son günü olsaydı sevdiğim bütün insanları köydeki evin bahçesine çağırır, sevdiğim bütün müzikleri çalar, hepsine teker teker sarılır danseder, çakırkeyif olacak kadar şarap içer ve güzel bir uykuya dalardım.
hayat acımasız cogu zaman. suan son anım olasydı… onun yanına gıderdım belkı de. aklımdan gectıgı gıbı olmak ıstedıgım gıbı yasardım sanırım.. ınsan cogu zaman yasayamadıklarının hayalını kurar ve onun hayalıyle gecer belkı de gunlerı..
yaşadın mı tam yaşayacaksın azizizim. İçin de ”ah keşke, şu ara şu olsaydı elimde ne olurdu?” mırıldanmaları geçmeyecek sevmek bile alttan almanın altında ezilip kalacaksa, yaptığın işte zamanın da çalışsaydım istediğim şu yerde olurdum vs… i ve türevinden gelip geçecekse bir gün ömürden bedava tükendi sayılacak.
yarınların hesabını tutarken bugunü öldüreceksek, bugunün kişileştirip sordursak yarından çıkarım ne diye selzenişte bulunsa yeridir. kaygılar düşünceler ve hey içimde ki ben bu aralar en çok seni seviyorum.
ben o son günü 1 yıl önce baktım. Şimdi o koca sürüden ayrıyım.
iyikilerim; keşkelerimi dövmeye başlayalı çok olmadı ama pişman değilim bugün bahsi geçen gün olsa belki en çok haybeye kırdığım köşe taşlarımı kırdığıma üzülürdüm.
çelişki-analiz orpen der ki;
hayatın son günü yaşansaydı normal şartlarda herkesin ilk endişesi kendisinden sonra ailesi ile ilgili gelişmeler olurdu. Çünkü eğer sorumluluğunuz altında bulunan insanlar varsa onları es geçip kendi egolarınızı tatmine yönelik değerlendirmelerde bulunmak bencilce bir davranış olurdu.
Ayrıca normal şartlarda hayatımızı evrensel insani değerler ve pozitiflik üzerine kurgulamak ve her günümüzü son günümüz gibi düşünerek bu değerlerden taviz vermemek doğru olanı ancak gelecek endişesi ile yaşarken ülkemizde bunun uygulanabilirliği çok sınırlı.
Maceracı ruhunu köreltme, hayatını kurallarla düzenleme sezgilerini dinle iç huzurunu sağla gibi yaşam koçluğu kapsamında değerlendireceğimiz kalıplaşmış direktiflerin belki Amerika gibi ülkelerde bir nebze uygulanabilme ve başarıya ulaşma şansı olsa bile, bizim ülkemizde insanların böyle tavsiyeleri dikkate alarak yaşamlarını düzenleme ve gelecek endişesi adına kendi rutinlerinden taviz verme lüksleri bulunmamaktadır.
bugün yaşamımın son günü olsaydı eğer aklımda ki herşeyi yapmayı isterdim ama cesareti olmayan bir insan (ben) gerçekten yaşamımın sona ereceğini bilsem de yapamam son anımda bile doğrularımdan insanlara doğruları göstermekten vazgeçemem çünkü kendimi hayatın son anında YENİLMİŞ hissederim ve yenilmeyi büyük acizlik sayarım.
iyigünler
Bugün hayatımın son günü olsaydı bunu düşünmek bile korkunç bişey ama bildiğim bir şey var ki haberim olmadan gelecek er geç.
Çok fazla inanan bir insan olmamama rağmen dini bir söz hoşuma gidiyor. Hiç ölmeyecek gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet et nasıl ibadet edeceğin sana bağlı.
Eskiler çalış çalış çalış demiş şimdi biz ise buna sistemler yorumlar deyimler getirdik nasıl daha iyi oluruma. Aslında çok da abartamaya değmez hayatın maşakkati derdi sitresi boşvere gene mutlu olmanın yollarını buldun mu gerisi boş.
Kısaca ben diyorumki 3 hafta sonra unutacağım belki de aklıma bile gelmeyecek herhangi bir şey için şimdi şu anda neden üzüleyim boş verrrr.
Saygılar herkese dostlar.
Ölüm, birçok insanın tanıdığı ama sadece yolda gördüğünde selam verdiği bir dostu sanki. Fazla düşünmek istemez kimse bu kötü arkadaşı. Ancak farkında değil ki, o aslında en iyi dostu. Kurtuluş bana göre. Ama neyden kurtuluş? Hala anlam veremediğim yaşamdan mı acaba.
İnsanoğlu ölümü, yaşamı düşündüğü kadar düşünseydi eğer bugün ne savaş, ne zenginlik, ne de fakirlik diye bi sorun olurdu. Ancak bizler aklımızdaki en zor sorunun cevabını, bize öğretilen gerek din, gerek kültür gibi konulardan dolayı sorgulayamaz olduk. Çünkü dinden çıkarsın. Hiç girmedim ki diyemezsin. Çünkü komşular ne der. Tanımıyorum ki ben onları.
Saçmalamayı geçelim (göreceli) uzatılacak konu aslında ancak ne zamanın ne de sabrın dayanması beklenemez sonuna kadar.
Benim bugün son günüm olsaydı ki her gece son, her sabah başlangıç benim için. Aynı bugün gibi olurdu. Ne dün ne yarın, sadece bugün.
Ölüm canı istediği zaman ziyarete gelebilir. İstesek de istemesek de…