20

Bakmayın Gözyaşıma, Açgözlüyüm Esasında.

Yıl: 1992. Yer: Birleşmiş Milletler Dünya Zirvesi, Rio de Janerio.

O tarihte 12 yaşında olan Kanadalı Severn Suzuki, üç arkadaşıyla birlikte para toplayıp toplantıya geliyor ve alıyor mikrofunu eline.

Kayıtlara “Birleşmiş Milletler’de dünyayı altı dakikalığına susturan kız çoçuğu” olarak geçen Severn, ayakta alkışlanan ve hatta bazı delegelerin gözyaşı dökmesine neden olan bir konuşma yapıyor.

O delegeler, bugün çoğunun isimleri değişmiş olsa da, dünyayı yöneten sözde liderler! İçlerinde bizimkiler de var.

1992’den bugüne geçen onlarca yılda ne değişti? Kaçının ilk beş önceliğinde çevre ve çocuklar var? Vaadlerle değil, yaptıklarıyla…

İşte o konuşmasının ingilizce videosu ve hemen altında da Türkçe çevirisi var.

“Merhabalar, ben Severn Suzuki, Çevresel Çocuk Organizasyonu (ECO) adına konuşuyorum.

Biz Kanada’dan 12 ve 13 yaş gurubunda olan çocuklarız ve bir fark yaratmaya çalışıyoruz; Vanessa Suttie, Morgan Geisler, Michelle Quig ve ben. Buraya gelmek için gerekli parayı kendimiz topladık ve beş bin millik yolu, siz yetişkinlere, yöntemlerinizi değiştirmeniz gerektiğini söylemek için geldik.

Buraya hiçbir gizli amacım olmadan geldim. Ben geleceğim için mücadele ediyorum.

Benim geleceğimi kaybetmem, bir seçimi kaybetmek gibi bir şey değil. Ya da stok piyasasında birkaç puan kaybetmek değil. Ben burada bütün gelecek nesiller için konuşuyorum.

Ben, dünyanın her tarafında çığlıkları duyulmayan ve açlıktan ölmek üzere olan çocuklar için konuşuyorum.

Ben, dünyanın üzerinde gidecek başka yerleri kalmadığı için ölmekte olan sayısız hayvan adına konuşuyorum.

Ben, şimdi gün ışığına çıkmaya korkuyorum, çünkü ozonda delikler var. Havayı ciğerlerime çekerken korkuyorum çünkü içinde hangi kimyasallar var bilmiyorum. Eskiden Vancouver’da babamla balığa giderdik. Birkaç yıl önce her tarafı kanserli bir balık bulduk. Ve şimdi gezegenimizdeki hayvanların teker teker soylarının tükendiğini öğreniyoruz. Sonsuza kadar yok oluyorlar?

Hayat sürem içinde, sürüler halinde dolaşan vahşi hayvanları görebilmeyi düşlüyorum. Yabani kuşları ve kelebeklerle dolu yağmur ormanlarını… Fakat şimdi merak ediyorum bunlar benim çocuklarımın görebileceği zamana kadar bile dayanabilecekler mi?

Benim yaşlarımdayken böyle küçük şeyler için endişelenmek zorunda kaldınız mı? Bütün bunlar şimdi gözlerimizin önünde oluyor ve bizler, sanki elimizde sınırsız çözüm olanağı ve sınırsız zaman varmış gibi davranıyoruz. Ben sadece bir çocuğum ve bütün çözümlere tabii ki sahip değilim. Fakat farkına varmanızı istiyorum ki bütün çözümlere siz de sahip değilsiniz:

· Ozon katmanındaki deliği nasıl onaracağınızı bilmiyorsunuz.
· Su akımı öldüğünde Somon balığını nasıl geri getireceğinizi bilmiyorsunuz.
· Şimdi soyu tükenmiş olan hayvanları nasıl geri getireceğinizi bilmiyorsunuz.
· Şimdi yerlerinde koca çöllerin olduğu ormanları nasıl geri getireceğinizi bilmiyorsunuz.

Madem nasıl onaracağınızı bilmiyorsunuz, o halde lütfen bozmaktan vazgeçin!

Burada hükümetlerinizin temsilcileri olabilirsiniz, iş adamları, organizasyoncular, gazeteciler ya da politikacılar; fakat gerçekte siz annelersiniz ve babalarsınız, teyzelersiniz, amcalarsınız ve hepiniz birilerinin çocuklarısınız.

Ben hala bir çocuğum ama biliyorum ki hepimiz ailenin bir parçasıyız, 5 milyar gücünde daha geniş bakacak olursak 30 milyon tür gücünde ve hepimiz aynı havayı paylaşıyoruz, aynı suyu ve toprakları. Sınırlar ve hükümetler bunu asla değiştiremez.

Ben hala bir çocuğum ama burada aynı şeyin içinde olduğumuzu biliyorum ve tek bir dünya gibi tek bir amaca doğru ilerlememiz gerekir.

Kızgın olsam da kör değilim, korku içinde olsam da dünyaya nasıl hissettiğimi söylemekten korkmuyorum.

Benim ülkemde çok fazla israf var. Satın alıyoruz ve atıyoruz, satın al ve at gitsin ve kuzey ülkeleri henüz yoksul olanlarla paylaşmıyor. İhtiyacımızdan fazlasına sahip olmamıza rağmen, zenginliğimizin bir miktarını kaybetmekten korkuyoruz.

Paylaşmaktan korkuyoruz?

Kanada’da ayrıcalıklı bir yaşam sürüyoruz. Çokca yiyeceğimiz, suyumuz ve barınağımız var. Saatlerimiz, bisikletlerimiz, bilgisayarlarımız ve televizyonlarımız var. Bu listeyi bitirmek iki gün alabilir.”

İki gün önce burada Brezilya’da, sokakta yaşayan çocuklarla birlikte vakit geçirdik ve gerçekten şok olduk. Bu çocuklardan bir tanesi şöyle dedi: ‘Keçke zengin olsaydım. Eğer zengin olsaydım, bu sokaklarda yaşayan bütün çocuklara yiyecek, elbise, ilaç, sığınacak bir çatı, sevgi ve şefkat verebilirdim?

Sokakta yaşayan ve hiçbir şeyi olmayan benim yaşımdaki bir çocuk paylaşmaya bu denli gönüllüyse, neden biz her şeye sahip olanlar hala bu kadar açgözlüyüz?

Benimle aynı yaşta olan bu çocukları düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum, nerede doğmuş olduğunuz nasıl da büyük farklar yaratıyor. Ben de onlardan birisi olabilirdim, Rio’nun Favellas bölgesinde yaşayanlardan. Ya da Somali’de açlıktan ölmek üzere olanlardan birisi olabilirdim. Ortadoğu’da savaş kurbanı olanlardan birisi veya Hindistan?da bir dilenci…

Ben henüz sadece bir çocuğum, ama savaşlar için harcanan onca para yoksulluğun ve çevresel çözümlerin bulunmasında kullanılsa, dünyanın nasıl harika bir yer olabileceğini biliyorum.

Okullarda, hatta anaokullarında bile bize nasıl davranacağımızı öğretiyorsunuz:

· diğerleriyle kavga etmeyin,
· çalışkan olun,
· diğerlerine karşı saygılı olun,
· dağıttığınızı toplayın,
· diğer canlılara zarar vermeyin,
· paylaşın, açgözlü olmayın.

Peki madem öyle, bize yapmamamızı söylediğiniz şeyleri neden sizler yapıyorsunuz?

Bu toplantıya katılan sizler sakın unutmayın bunu kimler için yaptığınızı, bizler sizin kendi çocuklarınızız. Nasıl bir dünyada yetişeceğimize sizler karar veriyorsunuz. Ebeveynler çocuklarını rahatlatabilmek için ‘Her şey güzel olacak’ diyebilmeli ve ‘Elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz’ ve bir de ‘bu dünyanın sonu değil’…

Ama artık bunları söyleyebileceğinizi sanmıyorum. Sizin öncelikler listenizde bile yer alabiliyor muyuz?

Babam her zaman ‘Sen yaptığın şeysin, söylediğin değil’ der ve sizin yaptıklarınız geceleri beni ağlatıyor.

Siz yetişkinler bizleri sevdiğinizi söylüyorsunuz. Size meydan okuyorum, lütfen yaptıklarınız sözlerinizi yansıtsın…

Teşekkürler.”

Bu açgözlü siyasetçiler için bir tarafım “yemişim onların döktükleri gözyaşını” derken, diğer taraf da “herkes hak edildiği gibi yönetilir” diyor.

Saplantı haline gelmiş işe yaramaz ideolojiler uğruna, para uğruna, güç uğruna…

Ne biçim insanlar olduk?
Ne kadar acımasız, ne kadar duygusuz.

[15 Ekim 2009: dünya çapında çok sayıda blogun katılımıyla düzenlenen Blog Hareket Günü.]

Yorumlar 20

  1. şemsvekamer

    hala aç insanlar varken biz nasıl rahat uyuyoruz!..bu geceki gibi………..

  2. Pingback: Fikir Atolyesi Dragons’ Den Türkiye. Yaratıcı iş fikirleri için bir fırsat mı?

  3. göksen

    evet, güzel konuşma ve sonuna kadar doğru. ama ne yazık ki, yerini bulmayacak, hiç bir şey değişmeyecek…..

  4. M Fırat Delek

    şimdi SUZUKİ otuzlu yaşlarda olmalı. Sıraladığı sounları onsekiz senede ikiye katlanmış olduğunu, en azından aynen devam ettiğini görünce onu alkışlayan ellerden, dökülen gözyaşlarından, bizden ve herkesten fazla o utanmıştır.

  5. Pingback: Dünyayı Altı Dakikalığına Susturan Kız Çoçuğu | Garajımdaki Ejderha

  6. Pingback: Çevre Bilinci Platformu » Sen yaptığın şeysin, söylediğin değil!

  7. Gabriel

    Ayakta alkışlanası bir çocuk doğru söze ne denir detirtecek cinsten konuşmuş..
    Umarım bazıları ders almışlardır..

  8. osman

    gerçekten muhteşem bir konuşma anlamlı tabi anlayana…
    cıkarlarımız uğruna bu konusmamayı anlamamak ise bizim ayıbımız.

  9. Erinç Aşıcıoğlu

    Tunç abi, sen üzerine düşenin fazlasını yapanlardansın belki ama, şuan bizler bile ne yapabildik bu yazıda geçenler için ya da hep elimizde olsa yapardık diyoruz, peki elimizde olmayan ne? hepimiz için en kolay yol topu başkasına atmak ya da yöneticilere.

    yazının sonun demişsin zaten:
    “Bu açgözlü siyasetçiler için bir tarafım ?yemişim onların döktükleri gözyaşını? derken, diğer taraf da ?herkes hak edildiği gibi yönetilir? diyor.”
    acımasız gerçek…

  10. tuğba

    oturduğumuz yerden kınama yapmak, birbirimizi hatta kendimizi suçlamak ve yine oturduğumuz yerden bir gün her şeyin güzel olacağını umut etmek… hareket diyorum ben… hep birlikte bişeyler yapmaktan baksediyorum. birilerinin bi çözüm bulacağını umuyoruz, umut ediyoruz, o birileri biz olalım desem ve bunun adına ne yapabileceğimizi konuşmaya davet etsem sizleri… bana katılır mıydınız?

  11. Recep Önder Sürmeli

    Zamanında gerçekten çok etkileyici bir konuşma yapmış. Fakat orada bulunanlar ve hatta şimdi biz, bunu ne kadar dikkate alacağız ve sözden çok öze, yani gerçek harekete ne zaman başlayacağız…

  12. cuzunali

    yöneticlerle vs alakası yok, bu işten bütünüyle insanlık sorumlu ama en güzel tarafı, kimse kurtulamayacak hangi milletten, dinden, gelir seviyesinden olursan ol hep beraber batıyoruz işte :)

    benim ne suçum var diyenlere bir iki basit örnek; araban var mı mesela? tamam işte, rahatın için çevrenin içine ediyorsun demek ki. 15 çift ayakkabın olduğu halde 16. yı “aaa ne güzel” deyip alıyor musun? ne kadar fazla tüketirsen o kadar zarar veriyorsun.

    ne kadar fazla kendimizi düşünürsek o kadar çok batıyoruz, bir gün akıllanır mıyız bilmiyorum?

  13. Azez Fırat

    Sezen Saka sana katılıyorum. Tek suçlu yöneticiler değil! Bizler ben merkezci olduğumuz sürece bu düzen asla değişmez…

  14. Sezen Saka

    EN AZ, orada oturup hatta belki gözyaşı döküp ama sadece dinleyen ve konuşma bittiğinde vicdanının sesini kulak ardı ederek kaldığı yerden bu dünyayı mahvetmeye, savaş kararları almaya, ekonomiyi yerle bir etmeye kısacası yoluna devam eden yöneticiler kadar suçluyuz…

    okuduğumuz okullardaki, kitaplardaki gerçekdışı hayat gözümüzü kör etmiş… teoride hepimiz superiz ama pratikte rezaletiz… çünkü hala bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın kaygısındayız… hala herkes kendini düşünüyor ben neden kendimi parçalıyım ki, ne işe yarar sanki derdindeyiz..

    rahatımıza, aslında rahat sandığımız aciz hayatlarımıza sarılmış, boş bir hayal içinde pollyanna misali yaşıyoruz…

    EN AZ yönetenler kadar suçluyuz, çünkü bizi yönetmelerine fırsat veriyoruz… onlar kadar çalışmıyor, onlar kadar azmetmiyoruz…

  15. 'ozan'

    Bir şekilde ulaşacağım bu çocuklara.

    Bir şekilde ortak olacağım çözüme.

    Teşekkürler Tunç, sevgiler..

  16. Oğuz

    Bu yaşta bir çocuktan böylesine bir konuşma gerçekten çok etkileyici, ayakta alkışlanası.

    Savaşın her türlüsü kötüdür dünya için.. İnsan öldürmek için üretilen o silahları, tankları gördükçe insanlardan, savaşlardan daha bir iğreniyorum. Doğaya yapılan haksızlık hakkında konuşmaya bile gerek yok..

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir