Yaratıcılık ve fark yaratma üzerine üniversitelerde yaptığımız sohbetlerde, hayatta hepimizin kahramanlarının olmasının önemi üzerine konuşuyoruz. Özgün yaşamları, yaratıcı yaklaşımları veya başarılarıyla bizi heyecanlandıran kahramanlar…
Sonra, “benim içinde olduğum bu durumda veya yaşadığım problemde kahramanım olsa ne yapardı, bana ne derdi?” sorusu işimize yarıyor.
Seçtiğimiz kahramanı zaten iyi tanıyoruz. Bu yüzden onunla yapacağımız “hayali konuşmamızda” bize vereceği cevabı da öngörmemiz güç değil.
Kalıplarla düşünmekten kurtulmak, yaratıcılık ve içinizdeki potansiyeli açığa çıkarmak için keyifli yöntemlerden biri bu “hayali konuşmalar.”
Bizim için ulaşması zor, adını duymanın bile adrenalin pompalaması yaptığı “kahramanlardan” bahsediyoruz.
Farklı konularda, farklı kişiler…
İşte benimkiler;
– Leonardo Da Vinci [sınırsız yaratıcılık] – Osho [zeka ve beden] – Atatürk [liderlik, ümit, vizyon] – Steve Jobs [başarı ve azim] – Quentin Tarantino [çarpıcı yaklaşım] – Richard Branson [hayata bakış, girişimcilik]
Dedik ya, ulaşması zor kişiler… Benimkilerin yarısı hayatta bile değil. Olanlarla da aynı dünya atmosferini paylaşıyoruz, o kadar!
Ancak bunlardan biri (Virgin Megastores, Virgin Atlantic Airways, Virgin Mobile, Virgin Galactic, Virgin’la başlayan herşeyin kurucusu) Richard Branson, nedense bana daha bir yakın oldu hep.
16 yaşında disleksi (öğrenme bozukluğu) yüzünden liseyi terk edip kendini girişimciliğe adayan, 20 yaşında kurduğu Virgin ile başlayıp bugün 29 ülkede, 50 bin kişinin çalıştığı, 350’den fazla şirketi ve 20 milyar dolardan fazla gelir üreten bir şirketler grubunun (Virgin Group) sahibi ve halen başkanı.
1999’da Kraliçe tarafından girişimci hizmetlerinden dolayı verilen “sir” unvanını en fazla hak edenlerden biri o. Şimdi de 2004’de kurduğu uzay turizmi şirketi Virgin Galactic ile iki yıla kadar (200 bin dolarlık) bilet karşılığı insanları uzaya turistik yolcu olarak götürmeyi planlıyor.
Gelirinin önemli bir kısmını imkanları yetersiz kişilere, küresel ısınmaya ve çevreciliğe ayırıp “tarih zenginleri değil, toplum adına iyi işler yapanları hatırlar” diyecek kadar “insan…”
1986’da Virgin Atlantic Challenger II adlı yatıyla Atlantik Okyanusu’nu en kısa zamanda geçme rekorunu kıracak, dünya çevresini balonla dolaşmaya kalkıp, (balonu düşse de yılmayıp) sıcak hava balonu içinde Atlantik’i ilk kez geçen insan olacak, kendi uçaklarını kullanacak, marka lansmanında gelinlik giyecek, yüksek binalara dışarıdan tırmanacak kadar da “deli ve maceraperest.”
Yüreğimin sesi git bul onu bir yerlerde ve tanış diyordu hep.
Kim bilir kaç defa ve sadece bu amaç için Londra’ya gitme planları yaptım. Dayan Virgin’ın kapısına… Almadılar, takip et. Olmadı, bu adam da bir yerlerde yemek yiyor, eğleniyor. Oralarda bul…
Ve bu gerçek oldu!
Hem de Türkiye’de. Hem de sadece tanışıp, el sıkışma değil… Hem de kendi cep telefon numarasını verecek kadar gerçek oldu!
Turkcell‘in İşTcell Liderler Konferansı için çağrılmış. Türkiye’nin sadece önde gelen patronlarının, CEO ve Genel Müdürlerinin davetli olduğu, dışarıya kapalı bir konferans bu. Herkes takım elbise, son derece şık.
Perşembe günü haberim oldu. Daha önce Turkcell’de çalışmış olmama hiç bu kadar memnun olmamıştım. Kırmadılar sağ olsunlar, beni de önemli bir kişiymiş gibi varsaydılar!
Cumartesi günkü konferans esnasında edindiğim izlenimleri sizlerle bir sonraki yazımda paylaşacağım. Şimdilik bugün gazetelerde yer alan iki konferans haberi ile idare edin! =)
Gelelim asıl işin heyecanlı kısmına!
Konferans bitiminde Richard basın toplantısına gitti. Dönüşte toplaştığımız yere gelir ümidiyle bekleme, sonra evet gelecek haberi, ve… Aramızda…
Etrafında oluşan çemberde yanlarında getirdikleri kitapları imzalatmaya çalışanlardan, resim çektirenlere, kartvizitini verenden, yağlama yıkamaya kadar her çeşit ilgi çeşidine tanık oldu Sir Richard!
Ve deliyoruz çemberi…
Onun; “İşi iş, oyunu da oyun olarak görmüyorum. Her şey hayatın ta kendisi!” sözünü hayat felsefem yapacak kadar kendimi ona yakın hissederken, artık fiziksel olarak da yanındayım.
Mütevazılığı karşısında herkesin kendini içten içe sorguladığı, tarzına imrendiği, düşünce şekline hayran olduğu, hayata bakışı ile patronların bile kendilerine “biz yaşıyor muyuz ki” demelerine neden olan bir kişi Richard Branson.
Bir müddet bekledikten ve uygun ortam yakalandıktan sonra göz göze geliyoruz.. [Gelmemizi sağlıyorum belki de!]
İşte aramızda geçen sohbetin tamamı:
- Tunç: Richard, sana zor bir sorum var.
- Richard: Sor tabii.
- Tunç: Joan Lunden’in sahnede sana sorduğu bir soru vardı, “bu kadar çok farklı ülkeden, çok sayıda kişiden yeni fikirler dinliyorsun. Hangi fikre yatırım yapacağına nasıl karar veriyorsun?” Sen bu soruya “kalbimin sesini dinliyorum ve biraz da deneyim” diye cevap vermiştin.
Türkiye ise son 20 yıldır önemli değişimler geçiriyor. Büyük markalar bu ülkede potansiyel görüp yatırım yapıyor. Virgin markasını da Türkiye’ye getirmek isteyen büyük patronlar olduğu hep kulağımıza geldi. Peki senin bugüne kadar Türkiye konusunda “kalp sesinin hep kısık” kalmasına ne neden oldu? - Richard: Hmm, zor ama güzel bir soru oldu gerçekten!
- Tunç: İnan amacım seni sıkıştırmak değil, samimi olarak merak ediyorum.
- Richard: Çok fazla Türkiye ile kontağım olmadı, bu doğru. Dolayısıyla Virgin ile Türkiye’de işbiriliği yapacak çok sayıda firma ile görüşmemiz de olmadı. Ya da bana kadar ulaşmamış olabilir. Ancak bak şimdi buradayım. Çok da mutluyum sizleri ve Türkiye’yi yakından tanımaktan. Enerji çok yüksek…
- Tunç: ‘Ne olursa olsun keyif alarak, eğlenerek iş yapılmalı’ görüşün için de Türkiye çok uygun. Burası çok renkli, değişken, eğlenceli bir ülke.
- Richard: Evet, fark ettim… Baksana kendine… Sen neden Virgin’in Türkiye’de yapacağı işlerden birinin başına geçmiyorsun?
- Tunç: Olur, ver cep numaranı!
[Ve herkesin şaşkın bakışları arasında Richard cep telefonu yazıyor bir kağıda] - Tunç: Bu senin kendi cep numaran değil mi?
- Richard: Evet, tabii ki.
- Tunç: Tamam, teşekkürler.
- Richard: Görüşürüz.
Samuel Taylor Coleridge “Hiçbir şey heves ve coşku kadar bulaşıcı olamaz” demiş. “Dünyaya yeniden gelsem, yine kendim olmak isterdim” diyen Richard’ın coşkusu ise yıllardır bana bulaşıyor…
Belli mi olur, belki de Richard Branson ve Virgin markası [beni tekrar profesyonel iş yaşamına döndürecek çok ender markalardan birincisi] ile bir bağım olur ileride. 17 Kasım 2007 tarihi de gelecekte keyifle anlatacağım yeni bir dönemin başlangıç hikayesi.
[Bu yazı da bunun kaydı olsun!]
Olmasa da sorun değil… Samimiyim. [İş ve yaşam koçluğu da bana iyi adrenalin sağlıyor!]
Ancak itiraf ediyorum; dün yaşadığım deneyim, duyduğum heyecan bana “iyi ki nefes alıyorum” dedirten anlardan oldu.
Ben şimdi asıl sizin “nefesini kesen anlarınızı” ve kendinize seçtiğiniz “kahramanları” merak ediyorum.
Yorumlar 50
Pingback: Richard Branson. ?İş Fırsatları Otobüs Gibidir, Her Zaman Bir Diğeri Gelir!? | PaylaşFikrini.com
Merhaba, aranıza bugün katıldım ve az önce yukardaki yazıyı okudum.
Önce kutluyorum. Kişinin kendiyle barışık olması, artı-eksi yanlarını bilip farkındalıkla hayata bakması ve de düşüncenin gücü başarmaya (hedefe) uygun ortamların oluşmasını sağlıyor bence.
Herkesi selamlıyorum, esenlikler dilerim.
Pingback: Fikir Atolyesi Paylaşmak İçin Yaşamak!
Pingback: Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor! « Keremeyupoglu's Blog
Pingback: Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor! | Türk Kaynak
Pingback: Fikir Atolyesi Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor!
Pingback: KendiniGelistir.Com » Çocuklar odalarının duvarını boyamak istiyorsa, bırakın boyasınlar. Evin satış değeri düşmez!
Pingback: Türk gençlerine uzak bir konu:Girişimcilik | Nurettin Özdoğan
Tunç Abi, aradan geçen bu süreçte ne yaptın bilmiyorum ama, bence arama. Yakala bir yerde, çık karşısına. ”Richard, telefon numaranı vermiştin ama, aceleyle ben sana vermeyi unuttum.” de :)
Zafer, bu nasıl bir denk gelmedir; inanamadım, sen bir şeyler mi hissettin?
Çünkü aylar sonra bugün öğlen aradım Richard’ı. Heyecanla ve yakalarım umuduyla… Ancak karşıma tele-sekreter çıktı… puff :/
Dedim ki makinaya: “konuşmamız gerek Richard, ara beni!”
Abi uzaya insan taşıyacağı aletle meşgül bu aralar. Arada vakit bulur da sekreterini dinler mi, dinlerse de beni geri arar mı? Sanmam :/
Olmadı bu ay içinde bir daha arayacağım, olmadı bir daha… Çünkü gerçekten söylemem gereken bir şey var aklımda. Bir yılı aşkın süredir düşünüp, son 3 aydır da kağıtlara karalanan. Virgin’e de yakışacak bir şey…
Richard, makinaları çıkar aradan :)
Sevgili Tunç, Richard Branson?la yaptğın görüşme hoş yalnızca merak ettiğim Richard cep numarasını aradın mı…? arayacak mısın..? aramayı düşünüyor musun yoksa bunu bir anı olarak mı saklayacaksın, merak ettim.
bilmem kaç saattir takılıp kaldım siteye ve yazdıklarınıza…….yüreğinizi de, sizi de kutlarım.
Pingback: Tunç yaptı yapacağını!
Benim düşüncem şavaş uçaklarında bulanan füzeleri geliştirmek, bir füzeyi atış anından sonra füzenin 4 eşit parcaya ayrılarak 4 ayrı hedefe kilitlenip vurmasıdır. Bunun için füzenin düzeninin parçalar halinde üretilip birbirine monte edilerek atılmasıdır.
Bazen bir şeye kavuşmak için güçlü bir istek duygusuna sahip olmak yetiyor. İsteyipte ulaşamıyorsak o zaman hakkımızda hayırlı olmadığını bilmemiz gerekiyor. Önemli olan istemesini bilmek:)
Bir gün genç bir subay Edith Piaf’ın kapısını çalar ve ondan kendisi için bestelediği bir şarkıyı dinlemesini ister. Piaf delikanlıya kısa bir süre verir ve onun için şarkısını çalmasını ister. Şarkının sadece 1 dakikasını dinleyen Piaf, “Tamamdır, bu şarkı benim” der. Buna karşılık menajeri kendisini uyarıp bunu yapamayacağını söyler. “Kaldırım Serçesi”nin cevabı ise şöyle olur: “Yapamayacaksam Edith Piaf olmanın ne anlamı var!”
İşte benim kahramanım salt hür iradesi için var olduğuna inanan Edith Piaf’tır. Maalesef nefesimi kesen bu an da, sizinki gibi yüzyüze değil, divanın beyaz perdeden bana baktığı “La Mome” filmi sayesinde gerçekleşebilmiştir.
Tunç bey ben tesadüf bu siteyi buldum. Robin Sharma’nın sitesini ararken sizin sitesnizi ve güzel yazılarınızı okuma fırsatım oldu. İyi ki de bulmuşum diyorum şimdi kendi kendime.
Richard Branson hakkındaki yazınız beni etkiledi açıkcası. Hayallerimize yakınlaşmak, en güzel umutlarla dokunmak güzel bir duygu anlatımlarınıza göre.
Bundan sonra sık sık işyerinde fırsat buldukça yazılarınızı okuyacağım. Ben de bazen yazıyorum boş kaldığımda yazılar kendimce. Ama sizden öğreneceğim çok şey olacağını düşünüyorum.
Sevgiyle ve ışıkla kalın..
Tunç Richard Branson benim de idollerimden birisi. Şu hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanan birisi olarak söylemeliyim ki senin de Richard’la tanışman tesadüf değildi. Sevincini paylaşıyorum.
Sevgiler
Benim kahramanım Atatürk… Yani şu saatten sonra öyle. Çünkü eskiden sadece onu sevmekle yetiniyordum ama “o olsa ne yapar” sorusunu hiç sormamıştım.. Kahramanım yapmamıştım onu.. Ama o şimdi benim kahramanım…
Küçük olayları abartan ve küçük mutsuzlukları buhrana çeviren ben Atatürk’ün kahramanlığında bu huyumdan vazgeçebilirim… Onun yaşadığı acılara rağmen neler yaptığını çok çok iyi biliyorum…
Hayatımda nefesimi kesen hiçbir an olmadı gibi geliyor şu an.. Ya da o kadar çok ki seçemiyorum… LGS’yi kazanıp Amasya’ya gitmeden önce babamla yaptığım konuşmam… Erkek arkadaşımla Mersin’de geçirdiğim son gün… Mezuniyetim… Bunları sayabilirim dönüm noktası olarak ama… Yok yok! Ele avuca tam gelmiyor! Zaten yaşım 17, henüz yaşamamış olmam gayet doğal değil mi?
Bu arada… Çok keyifli bir yazı… Kahraman hırsızı olasım geldi :)
yönümdeki harika deniz feneri örneğisiniz..) yaratmayı durdurursanız aramaz..) yine yaratın… ve yaratmaya devam edin.. yolunuz açık olsun..
Pingback: Richard Branson. ‘İş Fırsatları Otobüs Gibidir, Her Zaman Bir Diğeri Gelir!’ | Fikir Atölyesi
Yazında Branson’ın tavrını okurken hayretler içerisinde kaldım. Canayakın tavırlarını aslında daha önce de defalarca görmüştüm basında, “bu adam bildiğimiz zıpır”, diye düşünüyordum.
Benim kahramanım Anita Roddick.
İstanbul’a geldiğinde O’nu görmem mümkün olmadı, “bir dahaki sefere kesin”, dedim kendime. Bir dahaki sefer olamadı malesef, vefat ettiği haberini alınca nasıl üzüldüğümü anlatamam. Kimseye de anlatmadım zaten.
Karşıma alıp konuşabilseydim eğer paylaşacağım çok şey vardı ama eğer tek soru şansı verselerdi, “The Body Shop’ı neden sattınız? Hem de sizin politikalarınızla taban tabana zıt olan L’oreal’e” diye sormak isterdim.
Senin adına çok sevindim Tunç abicim :)
Ne kadar seni tanımasam ve şans eseri bu yazıyı da cisday de görmüş olsam da, inan bir Türk olarak yaratıcılık ve konuşma şekline gerçekten de hayran kaldım. Turkcell’de çalışmış olmanın getirdiği avantaj ve orada kurduğun dostluklar ile bir nevi idolünü yani kahramanınla tanışma, hatta olursa (inşallah) çok büyük bir firmada çalışma şansı. Gerçekten de tebrik ederim.
Keşke sokakta gaspçı hırsız veya kahvede dünyayı okeyle, 51’le kurtaran insan sayısı kadar senden olsa da biraz adam olsak.
Pingback: Pazarlama Blogları Karnavalı - 2.Hafta Seçkileri | Ad Marketum by Özgür Emre Öztürk
2003 yılında daha 17 yaşındaydım. 8 yaşından itibaren her yaz çalıştığım babamın yanından yeni ayrılmış, bir internet cafe işletmesinde iş bulmuştum. Bilgisayar bilgimin kuvvetli olduğunu söyleyen dostlarla tanıştığım yerdi bu cafe. Ve bir gün internette dolaşırken rastgele çok büyük bir firmanın 8m.com üzerinden oluşturduğu kötü çalışma olarak nitelendirilecek web sayfasıyla karşılaştım. Henüz web tasarımıyla amatörce uğraşmaya başladığım haftalara rast gelmesi de benim siteyi daha dikkatle incelememe sebep oldu.
Sayfanın köşesinde iletişim için bırakılan mail adresine bir mesaj atmak istedim. Mesaja aynen şunları yazdım.
“Sayın firma yetkilisi,
Ben 17 yaşında bir öğrenciyim. Şehrinizde bulunan Anadolu Teknik Lisesi Bilgisayar Bölümü’nde eğitim görmekteyim. Internette dolaşırken şehrimize ait siteleri inceliyordum. 8m.com üzerinden oluşturduğunuz web sayfası çok dikkatimi çekti. sizin gibi büyük bir firmanın web sitesi bence bu tarzda olmamalıdır. Renk uyumu, kullanışlılık ve içerik bence çok iyi vurgulanmalı. Sizden tekrar tekrar özür diliyorum. Sitenizi beğenmedim. Saygılarımla.
Hakan Kesiciler.”
Bu maili yazıp gönderdikten sonra içimden geçen tek şey şuydu: acaba bu mesajıma cevap yazarlar mı?
Aradan 3-4 gün geçti. Artık ümidimi yitirmiş, mailimi bile kontrol etmiyordum. Bir hafta sonra mailimi kontrol ettiğim bir anda firmadan gelen cevap mailini dikkatle okudum.
Mailde;
“Sevgili Hakan,
Bu güzel mesajı yazarak gösterdiğin yüreklilikten ötürü seni tebrik ederim. Siteyi boş bir zamanımızda yapmış, güncelleyememiştik. Mesajın ilaç gibi geldi. Fakat senin bu konuda profesyonel olup olmadığını bilmiyoruz. Bize örnek bir çalışma yapıp gönderebilir misin?
Sevgiler.
.. A.Ş. Genel Müdürü.”
yazılıydı.
O dakikaya kadar ömrümde hiç bu kadar sevinmemiştim. Mesajım yerine ulaşmış, geribildirimde bulunulmuştu. İlk önce ne yapacağımı bilemedim. Telaşlandım. Çünkü daha önce hiç web sitesi yapmamıştım. Benim için bir ilk olması ve de yapılan çalışmadan daha iyi bir site olması gerektiği için yapamayacağımı da düşündüm bir an.
Defalarca örnek denemeler hazırladım. Hiçbirini beğenmedim. Her yaptığımı siliyor, yeniden başlıyordum. İki gün sabahlara kadar uğraştım. Kararlıydım ama beceremiyordum. Yapamayacağımı yazacaktım mail ile. Kısa bir mesajla bu işi beceremeyeceğimi yazmış göndermiştim.
İşte o an dünya yıkılmıştı sanki. Kendi kendime, beceriksizliğime lanet ediyordum.
Aynı dakikalarda mailime mesajın ulaşmadığını bildiren bir mail geldi yahoo’dan. Sanki bir daha dene der gibiydi. Sanki “Bu sefer olacak!”, “Başaracaksın.” diyordu bana.
Sıfırdan yepyeni bir çalışmaya başladım. 7.5 saat sonra artık şekil almıştı örnek çalışmam. Hemen küçük bir zip dosyası oluşturup maile gönderdim. 4 kez gönderdikten sonra ulaştırabildim örnek çalışmayı. Sonradan öğrendim mail kutusunun dolu olduğunu ve temizlemek için aynı saatleri seçtiğini. Herşey büyük bir şansa dayalı olarak ilerliyordu.
Çok geçmeden cevap mesajı geldi.
“Hakan,
Çalışmanı çok beğendim. Biraz daha üzerinde birlikte eklemeler yaparak çok daha iyi bir projeye imza atabiliriz. Yarın saat 18:30’da firmamın genel müdürlüğünde seninle tanışmak, çalışma hakkında görüşmek istiyorum. Senin için de uygunsa yarın akşam görüşmek dileğiyle.”
Mesajı okuduğumda çok mutlu oldum. Ertesi gün aynı saatte buluştuk. Birlikte yemek yedik. Çok iyi insanlarla tanıştım. Projeyi birlikte bir hafta içerisinde şekillendirerek artık yayına vermiştik.
Bana yaptığım işin karşılığını sorduklarında ise, daha önce bu tarz bir deneyime sahip olmadığım için ilk önce cevap veremedim. Evde ailemle görüştüm. Ve firma yetkilisine bu işin karşılığında bana 200 YTL (o zaman YTL yoktu tabi) ödemelerini talep ettim. (Biliyorum şimdi çok komik bir rakam) Firma bana 500 YTL ödedi. Benim için büyük bir adımdı bu. Ve bu firmanın o zamanlar ne kadar büyüyeceğini, alanında “Türkiye Birincisi” olabileceğini bilmiyordum.
Şimdilerde benim yaptığım site onlara yeterli gelmedi haliyle. 40 çalışanı bulunan, büyük bir şirketle anlaşıp çalışmalarını onunla devam ettiriyorlar. Olsun. “Bir zamanlar şu firmanın sitesini yapmıştım” demek büyük gurur veriyor bana. Hele ki hikayesini de paylaşmak çok keyifli.
Adının geçmesini istemiyorum hiçbir zaman. Reklam yapmak istemiyorum. O firma benim kahramanım oldu. Şu an geçmişi anımsayarak geleceğe “özgüvenin ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu” bilerek yürüyorum…
Sevgilerimle.
Yazının başında Richard’ın başlangıcını ve başarılarını anlattın, sonrasında da kendi başlangıcını. Umarım senin hikayenin devamı da bu Richard’ın hikayesi gibi başarıyı getirir.
Hangisi daha güzel seçemedim, hayalin gerçek olması mı, bu gerçekliği yakalamış olman mı :)
Bu ne adrenalin Tunç, şu yazıları yazarken gözünü seveyim bir de dil altı hapı dağıt:))
Bazen yıllarca uğraşırsın sonra tam yaklaşmışken usanıp bırakırsın oysa rüzgarın yön değiştirdiği andır o an, bazen de aslında küçük bir manevrayla büyük fırsatlar yakalayabilirsin ama üşenip bırakırsın. Hem rüzgara katlandığın, hem de o manevrayı yapabilme cesareti gösterdiğin için kutlarım seni:))
Gönlünce olsun her şey…
Benim sanırım tek bir kahramın var, o da Mustafa Kemal. Lisede; daha çok savaşı kazanmış, ülkemizi kurtarmış ve şu devrimleri yapmış gibi bence üstünkörü geçilenlerden ibaret değil yaptıkları. Bunu tabi mezun olduktan çok sonra anlayabildim.
Ülkesinde sadece pembe gül yetiştiğini öğrendiğinde üzülüp, Hollanda’dan renk renk fideler getirtirten bir lider o. Çiçeğine kadar ülkesini düşünen ve harekete geçen, o kadar iş arasında bunu da düşünebilen bir kişi.. (Bir çok kişi bilmiyormuş bunu, o yüzden buraya yazmak istedim.)
Mustafa Kemal’i tanıdıkça diğer kişilerin yaptıklarını sadece takdir edebiliyorum. Ama tabi bir kahramın da Babam! Sanırım bütün kızlar için durum böyledir :)
Tabi ki size takdir duygularım yeşerdi. Kaç kişi eline geçen bir fırsatı böyle değerlendirebilirdi ki.. Açıkcası ben değil, onu biliyorum. Fırsatlarınızın ve şansınızın hep böyle açık olmasını dilerim, gerisini siz hallediyorsunuz nasıl olsa :)
Bu arada söylemeden edemeyeceğim, annenizin yorumu çok şeker :)
Ben de bir hayalperest olarak bu yazıyı okuyunca kendi başıma gelmiş gibi hissettim. İnsan gerçekten istediği hayalini kurduğu ve bence amacı olan herşeyi gerçekleştiriyor. İşte hayale ulaşmış olmanın mutluluğu, bundan sonrası bence gelecek.
Gazeteleri okurken Richard Branson hakkında yazılara bakıyordum ve Fikir Atölyesi’ne takıldım kaldım. Tunç’un yazısı yüzümü güldürdü. Farklı olmak ama öncelikle kendin olmak ve hiçbir şeyi ertelememek, hayatta mutlu olmanın yolu bence bu.
Tunç çok istediğin bir şeyi aslında kendin yaratmışsın, eminim Richard da buna hak ettiği değeri verecektir.
Sevgiler..
İşletme ve NLP eğitiminin en önemli mitlerinden biri bir kahraman seçmek ve onu rol model almak. Amma karşıdaki kim olursa olsun işi bu kadar abartmamak gerek.
Ben de Richard’ın BA ile yaşadıklarını ve otobiyografilerini seyrettim. O da rahmetli Sabancı gibi sıradan basit düşünen ve basit hareket eden, hayallerinin peşinde koşmuş ve kendince başarmış birisi.
İnsanları sevmeli fakat peygamber gibi kutsallaştırmamak gerek. Siz onun yerinde oda sizin yerinizde olabilirdi, hayat bu? Bazen siz onun peşinden koşarsınız bazen de o sizin. Hiç beklenmedik zamanlarda beklenmedik hadiselerle istediğniz kadar hayal kurun, hedefleyin odaklanın, nafile olduğu zaman dilimlerine çokça şahit olursunuz.
Sizlerin de birey olarak nevi şahsına münhasır bu insanlardan bilgi birikim ve şevk olarak hiç bir eksiğinizin olmadığına inanıyor ve gereksiz yüceltmelerden kaçınılması gerektiğine kanaat ediyorum.
Düşünme adına yaptıklarınızı takdir ediyorum.
Selam ve sevgi ile.
Tunç Bey,
Tavsiyeleriniz için tekrar teşekkür ederim.
Herşey gönlünüzce olsun.
Basligi okudum, Virgin isaretini tanidim, tam kendi kendime “hadi canim” diyordum ki aaa o da ne, gercekten olmus! Super haber Tunc:) Tebrik ederim, hayatta karsina oyle bir firsat bir daha cikmayabilirdi ve sen butun hayatin boyunca bir keske hikayesiyle yasayabilirdin:)
6 aydir calisiyorum henuz ama benim de katildigim toplanti ve seminerlerde en cok dikkatimi ceken sey bu oldu aslinda. Sirketin en tepesindeki herkesin cekindigi adamlar aslinda ara kademede sikisip kalmis adamlara gore cok daha kolay iletisim kurulabilir insanlar! Bu zaten sanirim onlari boyle tepelere tasiyan!
Branson’un cep telefonunu bu kadar rahatlıkla vermesi gelişme yönünde kapıları her zaman açık bırakabildiğinin göstergesi.
Herkese cebini vermeyeceği de bir gerçek.
Sorulan soru onu köşeye kıstırmış. Cevabı da yok. Türkiye hakkında motive olduğu bir ortamda… Cesur biri karşısında… Bu derece üst düzey bir toplantıda verdiği numarasının laf olsun diye aranmayacağını biliyor. O biliyor ki arayacak kişi ya gerçekten iyi bir fikirle arayacaktır onu ya da o telefon numarası ve o an her zaman “güzel bir anı” olarak cebini verdiği kişide kalacaktır…
Umarım birincisi olur…
Heyecanla okudum yazınızı ve sevinç duydum. Güzel bir fırsat yakalayıp, iyi değerlendirmişsiniz. Arkasının geleceğini düşünüyorum..
Leonardo’nun ilkeleri, Kevin Roberts, Steve Jobs, Richard Branson, ilham verici fısıltılarından yararlandığım isimlerden birkaçı. Kendi deneyimlerimizden değil, başkalarının deneyimlerinden de ders alabildiğimiz ölçüde hızlı ilerleriz. Ki başarılı insanların yaşama karşı tavırları bu anlamda çok yararlı…
Yarattığı kahramanları, yıllardır tüm kitaplarını okuyarak keyifle takip ettiğim, yeri geldiğinde okuduğum bir bölümün çağrışımlardan işlerimde de yararlandığım, benim için özel bir yazar Wilbur Smith. Kitap fuarı için İstanbul’a geldiğinde, benzer bir heyecan yaşamıştım, güzel bir deneyimdi…
Çok açık fikirli bir insan olarak Branson’u ben de beğeniyorum. Böyle adamların ne yapacakları belli olmaz, şakayla telefon numarasını vermiş gibi görünebilir ama yarın Türkiye ile bir işe başladığında eminim aklıma ilk sen geleceksindir!
Leonardo da vinci’nin 7 sırrını ve M.Gelb’in kitabını gerçekten ben de tavsiye ediyorum.
Tunç bilir, ben de leonardo’nun hayatı ve yaratıcılığını is yaşamına aktarma ile ilgili calisiyorum. Hayatıma renk katan, beni okudukça bir seyler yaratmaya ve üretmeye tesvik eden yegane kişilerden biri leonardo da vinci. Cok yonluluk ozelligimin benzestigini hissettigim, arastırmaya bitmek tukenmek bilmeyen bir istek ve merak (CURIOSITA) (DERS1 SIR 1 kitap m. gelb) duymama sebep veren kişi…
Yaratıcılık dediğinde aklıma önce leonardo geliyor… ve onun gibi olmak icin surekli ogrenen ben :-)
Çok akıllıca bir yaklaşım sergilemişsin ve çok yerinde akılda kalıcı bir soru sormuşsun, tebrik ederim. Geri dönmemesi konusunda ayıp etmiş tabi ki. Duygusallık bir tarafa medeni cesaret ve girişimcilikten zarar gelmeyeceği aşikar. Tarih bakmasını bilene bir çok fikrin sadece düşünenlerin aklında kaybolup gittiğine şahittir.
Elinde sağlam bir proje olduğunda koşarak kapına geleceğine eminim. Doğru kararlar vermeyi bilmeden bu kişilerin başarılı olduklarını söylemek saflık olurdu. Senin de kararların ve eylemlerin aynı doğrulukta olmaya devam eder.
Saygı duydum.
Arkadaşlar, o kadar güzel ifade etmişsiniz ki duygularınızı…
Ben de heyecanımı dile getirirken acaba abarttım mı biraz diye düşünmüştüm. Nasıl hissettiysem o an, minimum kayıpla sizlere aktarabilmekti gayretim. İçten paylaşımlarınız için teşekkürler.
Ancak olan bir şey yok henüz. Anladığım kadarıyla Türkiye’ye gelmeyi planladıkları süre uzun, 2-3 yıl gibi… Yine de zaman zaman Richard’la iletişimde olmakta fayda var.
Bu arada size bir not: tam 160 karakterlik bir sms’te, bir mesaj(!) eşliğinde kendi kontak bilgilerimi geçtim ona. Cevap yok henüz! Çok ayıp değil mi!! :)
Sevgili Ertuğrul’un bir sorusu olmuş.
Kitap önermesi yapmayı pek sevmiyorum. Ancak seni de cevapsız bırakmak istemedim Ertuğrul:
– Leonardo Da Vinci: “Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek” Michael J. Gelb’in kaleminden, Tuncer Büyükonat tercümesi ile, Beyaz Yayınları.
– Osho: Oshoturk sitesi iyi bir başlangıç.
– Atatürk: Bu konuda sanırım sana yol göstermeme gerek yok!
– Steve Jobs: İnternette çok makale var. Ancak şu konuşması bile tek başına çok şey ifade ediyor.
– Quentin Tarantino: Senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı ve aynı zamanda oyuncu olarak yeraldığı “Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs)” ve “Ucuz Roman (Pulp Fiction)” filmleri onun yaklaşımı hakkında sana mutlaka bir fikir verecek.
– Richard Branson: “Loosing My Virginity”, “Richard Branson” Çağlayan Şantepe tercümesi ile, Elips Kitap.
Harika bir yaşanırlık bu… Girişimcilik, inanmak, sonuca ulaşmak, doğru bildiğini yapmak…. Daha birçok örnek var içinde… Özü de kendi olabilmek… Çok teşekkürler paylaştığın için.
Ayrıca Zeynep Hanım’a da çok teşekkürler… Senin kendin olmanda verdiği destek adına…
Yazı ve yorumlar hepsi bütünlük içinde ve çok güzel bir enerjiyle başlıyor, umarım herşey gönlünce olur…
Çok heyecanlandım…
Ben de kendi kahramanlarımdan birinin ağzından sana görüşlerimi belirtmek istiyorum:
“Benim güzel, yakışıklı oğlum… Bu cesaretin ve girişkenliğinden, kendine duyduğun bu güvenden hep gurur duydum. İş olur veya olmaz ama senin istediğin zaten sadece bunu yapmaktı, aferin sana benim akıllı oğlum. Ama keşke oraya üstüne doğru dürüst bir şeyler giyip gitseydin… Kılığı kıyafeti yok mu bu çocuğun diyecekler.. Gözlerinden öperim oğlum.. Annen Çiğdoş.”
Hayatta uğraştığımız herşey, senin o anda yaşadığın o mutluluğu, o heyecan’ı yaşamak için esasında… Ya da öyle olmalı..
Sadece ay’a bir tur istiyorum, o kadar..
Çok ama çok duygulandım.. En az senin kadar heyecanlandım Tunç… İnanıyorum ki, hayali sohbetin gerçeğe dönüştüğü gibi, hayali fikirlerin de en kısa zamanda gerçeğe dönüşecek…
Tebrikler,
Merhaba Tunç Bey,
Benim merak ettiğim bir şey vardı, aşağıdaki saydığınız isimleri nasıl yakından tanıdınız. Sadece kitaplarını okuyarak mı, cevabınız evetse hangi kitaplarını okumamızı önerirsiniz acaba?
– Leonardo Da Vinci [sınırsız yaratıcılık]
– Osho [zeka ve beden]
– Atatürk [liderlik, ümit, vizyon]
– Steve Jobs [başarı ve azim]
– Quentin Tarantino [çarpıcı yaklaşım]
– Richard Branson [hayata bakış, girişimcilik]
Hayatımda tanımaktan büyük mutluluk duyacağım ve şu anda bile sorulmaya hazır aklımda binlerce soru var. Bu soruların adres kısmında farklı 4 isim yazıyor sadece.
1- Steve Jobs (trend yaratıcısı, fikir makinası)
2- Steven Spielberg (gelecek…, imkansızı gerçeğe dönüştürme)
3- Larry Page (insan algoritması!)
4- Kevin Roberts (bağlılık)
Her biri ayrı bir platformun en iyileri olmayı başarmış 4 kişi.
Hepsinin öne çıkan özellikleri bambaşka ama en büyük ortak noktaları, farklı kulvarlarda koşmalarına rağmen bayrağı başlangıç çizgisinden alıp, bitiş çizgisine ulaştırmış ve binlerce rakibini hırslarıyla geride bırakmış 4 insan.
Aslında kahramanın ile bu kadar çabuk yakınlaşmana şaşırmamalı. Daha doğrusu ben, seni az-çok tanıyan biri olarak şaşırmıyorum. Muhteşem bir diyalog; çok güzel bir gelişme ve öz bir sonuç.
Sonuçta kahramanlar biz küçükken rüyalarımızda yanımıza gelip bize bir şeyler söyleyip kaybolurlardı… Ama sana bu yaşımızda kendini göstermiş ve kaybolmuş… Ama kaybolmadan önce ona rahatça ulaşabileceğin bir şey bırakmış! Bu da, bu kahramanınla olan ilişkini harikulade yapıyor, beni mutlu kılıyor.
Bakalım bakalım… Kahramanın umarım tamamen kaybolmaz…
Fakat bana sorarsan bu adamın aklında kesinlikle yer ettin ve sen onu bir gün ararsan çok mutlu olacak.
Senin yerinde olmayı ister miydim diye düşünüyorum da… Sanırım istemezdim!
Ama seninle yan yana bu konu üzerine konuşup bir şise şarap içmeyi isteyebilirdim sanırım!
Tunç, nefesimi tuttum, bekliyorum, bir şey olmasa bile nefesimin tutulmasını haketmiş bir milat…
proje dosyasını bir internet sitesi olarak hazırlayın, saklı ip’yi de SMS atın : )
follow me 192.23… ; )
mutluluğuna ortak oldum birden abi, allah devamını erdirsin : )
Helal olsun!
“Olur, ver cep numaranı!” kısmına bayıldım açıkcası. Fırsatlar için açık yürekli olmak gerekiyor, bunu da başarman çok güzel, örnek alınacak birisin Tunç.
Umarım ileride seni de Fikir Atölyesi Başarı Hikayeleri arasında görürüz. ‘Richard Branson ile tanışmasından..’ diye başlayıp sürüp giden bir hikayeyi de biz takip edenler olarak yazabiliriz.
Ve Murat Kaya’ya katılıyorum. Uzay projelerinde tanıdık indirimi istiyoruz :)
Hayalini gerçekleştirmen çok güzel bir olay. Umarım bizler de bu kadar şanslı olabiliriz hayatta.
Bizim bir İngiliz hoca vardı. Laf lafı açmıştı bir gün, İngiliz iş yaşamından açılmıştı konu. Demişti ki “İngiliz halkı, hiçbir işadamının adını bilmez, kimin hangi firmanın sahibi/yöneticisi olduğunu bilmez. Bir tek Branson tanınır.”
Sonra da “publicity seeker’dır o” demişti.
Benzer şey yurtdışındaki politikacılar için de söylenir. Hani “yoldan bilmemnerenin cumhurbaşkanı bisikletle geçiyor , kimsenin umrunda değil” endamında bir cümle ile.
Ünlü olmak ile ortalıkta olmak arasında ince bir çizgi var sanki ve herkes için bu çizginin kalınlığı farklı milimetre değerleri ile ölçülüyor. (içeride veya dışarıda)
Branson da bu cümlelerin hiçbirini takmıyor sanki. Ne güzel.
Tunç, yeni projelerde başarılar dilerim. Uzay projeleriyle ilgili kişi olursan, acaba tanıdık indirimi alabilir miyiz? :)