TED.com 18 dakikalık müthiş konuşmaların yer aldığı bir site. Teknoloji, eğlence ve tasarım ağırlıklı gibi görünse de, “paylaşmaya değer” her konuda insanı şaşırtan, yeniden düşünmesini sağlayan ve izlerken de hoşça vakit geçirten sunumlar bunlar. [Ne mutlu ki birçoğunda artık Türkçe altyazı seçeneği de var.]
TED’in onay ve gözetimde ancak bağımsız gerçekleştirilen etkinliklere de TEDx deniyor. İşte bunlardan biri geçenlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde, TEDxReset ismiyle gerçekleşti. Bu, 500’ün üzerinde katılımcısı ile; Unut, Düşün, Yarat, ve Harekete Geç temaları ile bir “zihinleri sıfırlama” çalışmasıydı.
Hiçbir gelir beklemeksizin yapılan etkinliğin, TED’in bilinen olumlu algısına yakışır seviyede geçmesinde sevgili Ali Üstündağ ve gönüllü ekibinin payı çok büyük. Son yıllarda buram buram ticari kaygı kokan konferans ve seminer kirliliğine; “bu iş para kazanılmadan da bakın nasıl yapılırmış” der gibilerdi. Demediler, gösterdiler!
18 dakikalık konuşma süresini aşan en beceriksiz konuşmacı olarak kendimden utansam da, sunumda kullandığım tek sayfalık matris ve video‘yu sonradan çok sayıda kişi talep edince, ‘allah allah, ne anlatmışım ki ben?’ durumu oldu :) Kartal yazısıyla atıfta bulunduğum Dr. Serdar Savaş dahil, o gün yapılan tüm konuşmaların videolarını Vimeo‘da bulabilirsiniz.
Son iki yıldır üzerinde karalamalar yaptığım “kendi hayatımı sıfırlama” adına kafamın ne kadar karışık olduğunu ise buyrun görün şimdi:
“Yok, o öyle olmaz Tunç, bunu da çalışmana dahil et” diyeceğiniz şeyler görürseniz de, mutlu edersiniz beni. Ola ki hayat bize gerçekten oyun oynuyorsa, biz de onunla oynayalım :)
Yorumlar 43
Kendini resetleyen birini biliyorum. Hem sadece ben değil, benimle beraber tüm dünya biliyor, tarih biliyor ve de gelecek de bilecek: Mevlana!
tunç abi gerçekten çok kötü bir konuşma yapmışsın.topluluk önünde konuşmanın ne kadar zor olduğunu iyi biliyorum.çok takılmışsın ama önemli olan orada oluşturduğun o güzel atmosfer.konuşman ne kadar kötü olsa da anlattıkların güzel şeyler ve süren biticek diye anlatıcaklarını kısıtlamadan güzel şeyler paylaşmışsın.bu paylaşımın için de çok teşekkürler =))))
birilerinin kucağına doğuyoruz… yabancı kollarda kendimizi bulmaya çalııyoruz ya da hayata hiç bırakılmyoruz aramadan bir şeylere sahip oluyoruz ve aranmayı hiç bulamıyoruz, yani kendimizi bulamıyoruz, çizilmiş yollardan gidiyoruz yeni bir yol çizmek yerine…
Tek bir soruya cevap vermek özünde.. NEDEN?
Küçücük çocukların bile gözlerindeki memnuniyetsizlik,
kendinden memnun olamayan yetişkinler,
yaş elliyi geçince oturup ölümü bekleyen yaşlılar,
iletişim çağında iletişemeyen birbirine uzaklaşan insanların çoğalması
ve daha bir sürü şey..
Sebepsiz sıkılan ve hep bi başını alıp uzaklara gidesi gelen insanlar..
Küçükken gelecek planları büyüyünce geçmiş pişmanlıkları olan insanlar birikti.. Neyi değiştirebilirim de hayatlarına bi parça pollyanna etkisi katabilirim derken bir şey yapamayacağımı anladım. İnsanların kendi kafalarını değiştirmeleri gerek:..
İnsan kendine güvenmeden yaşayınca ne kadar başarılı olursa olsun kendine güvenemediği için kendini hep sorgulayacaktır ama kendine çok güvenerek yaşamış fakat birtürlü bir yerlere gelemeyen bir şeylere sahip olamayan insanlar hiçbi rzaman hiçbir şeyi sorgulamayacak ve kendine güvenerek yaşadığı için bununla motive olup her şeyi kadere yoracak elindekileriyle de mutlu olmaya çalışacaktır.
Yani başaramadığımızda suçu atacak biridir belki kader ama başarılı olunduğunda kaderden söz edilmez, kişi başarmıştır o yapmıştır tırnaklarıyla gelmiştir oraya; başaramadı mı :) KADER. o yüzden halen tartışılır dünyada insan kaderini değiştirebilir mi diye;
bunun cevabı herkes için farklıdır bazıları değiştirebilir bazıları değiştiremez, bazıları değiştirilemeyeceğine inandığından denemezler bile, bazısı da değiştirmek için kendini heba eder. Tek gerçek yaşamadan görülemeyeceği, bilinemeyeceği diye bilinir.
Hatta belki yaşamın son demlerinde geriye dönüp baktığında bile anlamaz insan hayatını kaderi değiştirerek mi yaşamış, yoksa yaşadığı onun kaderi miymiş!
koskoca bir sır bu tek ipucu da sanırım quantum fiziği ve işliyorsa tabi.
Olayın özeti sanırım: aydınlanma arayışı herkes bir ışık arıyor hayatında doğarken bile bu böyle… bu genel geçer doğrumuz olmuş tüm insanlığa ait. Nedir ışığı bu kadar önemli kılan.. bence karanlık olsa gerek.. aslında ışık çok acıtır. doğdunuz an bile gözleriniz ilk ışıkla acır.. karanlık bir yerde ışık açıldığında neredeyse bir anlık kör olursunuz yine acıtır. o zaman neden aydınlanmaya (kelime anlamı da ruhsal anlamı da) bu kadar meraklıyız?
Bu tam bir güdülen koyun sürüsü olmamızdan mı kaynaklanıyor? çalarak aldatarak ya da el koyarak kendimizi bulamaz mıyız? aydınlanma sürecimizde bile genel geçer ahlak kuralları egemen olmuş…
Daha önceki bir yorumda neden bu başarı hikayeleri hep amerika’dan cıkıyor gibi bir yorum okudum. cevabı çok basit: Pazarlamayı amerikalılar icat etmiş de ondan :D
Sizin yazılarınızı beğeniyordum ama bu konuşmanız sanırım burada yazdıklarınızın, paylaştıklarınızın yavaş yavaş bir felsefe ye dönüşmeye başlamasının ilk sinyalleri..
Son yıllarda yeni felsefi akımlar pek gelişmiyor hala Descartesler, Lockelar hatta Aristolar’la geçiniyoruz…Umarım bu yaşadıklarınız ve ruhunuzda olanları toparlamayı başabilirsiniz..
Gelelim Reset işine, ben size bir soru sorayım:
Eğer kariyerinizde başkaları tarafından beğenilip el üstünde tutulduğunuz şanslı (küçümsemek anlamında değil yaşadığımız çağın bir yansıması olarak) dönemler olmasaydı bugün yapmaya çalıştığınız o Reset’lemeyi bırakın yapmayı, düşünmeniz bile mümkün olur muydu?
Bu çok önemli bir nokta bence çünkü herkesin sizin ki gibi başarılı bir kariyeri olmuyor ve bu durumda ölmek ile yaşamak arasında ki o yaşam dediğimiz fark kalmıyor. Sadece ölmeyi beklerken acı çekmemek için çırpınıyor insanlar. (asgari ücret almanın bile önemli olduğu bir yaşam çünki onu alamayan milyonlar var).
Düşünsenize siz başarı kıstaslarınızı ilk alanda karne vs. ikinci alanda title yazmıssınız, çoğunluk ise bu ikisinin ne olduğunu bile bilmeden yaşayıp ölüyor…
O tabloya bir de Şans yazmak lazım doğarken + ya da – çalışırken + ya da – gibi… Ne kadar iyi ya da kötü olduğumuz değil, ne kadar şanslı olduğumuzun önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz artık sanki….
İnsanın kendini bulabilmesi için sanırım YALNIZ kalabilmesi gerek öncelikle…
Pingback: Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor! | Türk Kaynak
osman gürsoy
“öncelikle hala bir işe yaramadığını düşünürken facebook sitesi aracılığıyla ulaştım bu siteye. evet kesinlikle kelime şaşmadan ve asla ve asla haksız bulmadan ağzım açık izledim konuşmanızı -MÜTHİŞ- diyebildim sadece?”
…..Haklısınız. Face de o kadar grup vb. var ki; hepsine ulaşmak mümkün değil ayrıca ‘hipnoz’ u kullanmanın imkanı yok kaydırık kuyduruk bakıp geçersiniz ancak.
Bu katagoriyi gerçekten incelemek gerek…Hakan’ın sayesinde sanırım kaybettiğim şeyleri yeniden kazanacağım.
Tesadüfen farkettim burayı, Faili Meşhul Kıyak’ı, aa inanmıorum yuhh harika evet evett :) gibi tepkilerle okuyuverdim. sonra sitedeki her yazıyı okumaya başladım. bu vidyoyu da izlerken vay be dedim, çok etkileyeci. hele Şebnem Ferahın sesini duyunca iyice mest oldum.
ben öle ünlülere yazarlara hayranlık duymam, severim dinlerim okurum ama galiba Tunç Kılıç’a hayran oldum:) söyleyecek kelime bulamıyorum bu kıvamda bi insan nasıl olur?
Pingback: hakanmengüç.org – Şaşırtıcı Bilgi Hazinesi! » Blog Arşivi » Sil Baştan Yaşamak Lazım Bazen
Evet, hayat bize oyun oynuyor ama bizde bu oyunlara katılmaya çok müsaitiz. Şimdi bizim hayata oyun oynama zamanımız mı ne ?
“Kaybedecek bir şeyleri olduğuna dair tuzak düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır..”
Bu tabloyla ilgili, bence butun kutuların altına mutluyum/değilim kutusunu koyup onlara da cevap vermek gerek. Böylece mutlu bir konumda bir satırı sabitleyip diğer satırlar için arayışlara devam edebilinir.
Bazısı verilen işi yapmayı o kadar sever ki kendi başına yapması gerektiğinde dünyanın en mutsuz insanı oluverir onun verilen iş kısmında mutluyum’u işaretleyip o sütunu geliştirmeyi bırakması gerek ki diğer sütunlarda istedikleri etkilenmesin..
Hayatta iki çeşit insan vardır mutlu olan bir de olmayan, diğer her şey de buna göre belirlenir, benim dünyada öyle enazından :)
Kolay gelsin.
Merhaba Tunç,
Video’yu izledim. Çok güzel anlatmışsın birçok şeyi. Ama şu soru var kafamda. Sana dair şu soru: Gerçekten resetlemeye hazır mısın? Yoksa resetlemek için mi resetleyeceksin?
Yaşadığın olaylar seni resetleme zorunluluğuna mı itti? O kadar samimi anlatmışsın ki sana dair sorular sormak istedim. Sordum, cevaplar aradım. Biraz buldum, biraz bulamadım. Resetlemek sıfırlanmak, yeni bir hayatsa eskiye dair şeyler değişmeli.
Belki en azından bir süreliğine facebook’un, msn adresin olmamalı. Tüm bunlardan kopup yeniden bir şeyler bulmalısın. Tüm bunların dolduruculuğunu boşaltıp bir o kadar kendini koymalısın bunların yerine. (İnan bunları ben de istemem, yoksa seni nereden takip edeceğiz.) Başka kurgular, başka hayatlar ile ne kadar kendimiz olabiliyoruz ki.
Her şey olabildiğince bizi doldurmaya odaklıyken nasıl boşalırız?
Her şey seni doldurmaya bu kadar odaklıyken nasıl sıfırlanırsın?
Sadece düşündüm, paylaşayım istedim Tunç.
İyi ki varsın.
başarı hikayelerinde steve jobsu dinlemek artık böğ dedirtse de düşünmeden edemiyoruz mucizeler hep ABD den mi çıkar diye.
neden uruguaylı somalili kongolu moğolistanlı bir akil adam yok mudur başarıya ulaşan. bizim de feyz alabileceğimiz.
bir diğer konu da kişilerin kendi şartlarında gerçekleştirdikleri başarılara ait tespitlerin tüm insanlık için çözüm olan ideal olan genel kurallarmış gibi pazarlanması.kişiliği tam oluşmamış insanlar için belki cazip olabilir ancak neticede her bireyin kendi mucizesi kendisinin elinde bunun bir yol haritası yok.
yaşam koçluğu adı altında bu hikayelerin pazarlanmasının tek kar’ı yeni nesil girişimcilere. bu tür sunumların ilk hedefinin ticari olduğunu hala anlamayanlar varsa yolunmayı hak etmişlerdir.işin içinde 500 $ olayı da varsa organizatörler için kaymaklı ekmek kadayıfı.
yeni dünyada marketing böyle birşey.
Foton Kuşağındayız hozam Evrendeki bilinmezlikler çözüme bu denli yakın olmamıştı. umarım bulursunuz bu yazınızıda layk ıt.
Soru şu?
Kendimizi arayarak “reset” olur muyuz? Yoksa aramayı bırakırsak mı aslında reset’leriz?
Açıkçası, bunun yanıtını bulamadım. Defalarca “burada ne işim var” deyip işyerini bırakıp çıkmışım; defalarca yeni kurgular, sektörler, şirketlerde kendimi aramışım… Bu soruya yanıt bulamadım. Mesele de o zaten…
hayatımız ve oyun hep baki tunç :) tek fark şu “çocukken yarın ne oynayacaz diye düşünür dururduk, büyüyünce acaba yarın hayat bize ne oynayacak diye düşünür olduk” ve her şey istediğimiz gibi gitse inan bunu da beğenmeyecektik :) öyle gelişigüzel yaşamıyor olmanı, hayatını anlamlandırmaya çalışıyor olmanı çok seviyorum..
reset evet! katılıyorum… korkmamak lazım hayatımın altı üstüne gelir mi diye!… nerden biliyoruz.. belki hayatımızın altı üstünden daha kıyak :)
ölümden bahsetmişsin… evet ölümü herkes tadar, lakin hayatı sadece bazıları tadar…
seninle beraber bazılarından olmak dileğiyle :)
her şey oyundan ibaret aslında.. hepımızın oynadığı oyun yok mu yaşanılan olaylar karşısında… elımızde olanları en ıyı şeklde kullanmayı bılsek her şey oyun olmaktan çıkacak ne de olsa… yaşa ve gör diyenlere bakmayın onlar da ne görüyorlar ki.. görülmeyen çok şey önümüzde… görmek için de oyun oynuyoruz bir başımıza….
bunun adı ne bilmiyorum, bilmsel araştırması yapıldı mı onu da bilmiyorum, düşünce okuma diye bir olay var mı, ya da varlığından habersiz olduğunuz bi insan nasıl olur da birden aksakallı dede gibi karşınıza çıkar ve nasıl olur da, siz başınızı iki elinizin arasına sıkıştırmış bir vaziyetteyken, size şiişştt diye seslenir ve siz bu sesi nasıl duyar da o sesin geldiği yeri bilmeden, hissederek sesi bulursunuz, bilmiyorum, bunun bi açıklaması yok değil mi?
işte açıklaması olmayan bu şeyi bugün yaşadım.. tesadüfen sizinle tanıştım, iyi ki de tanıştım, bir gün sonra olsaydı her şeyden vazgeçebilirdim.
evet hayat bize oyun oynuyor olabilir…
güzel bir konuşmaydı bende dinledim konuşmanızı teşekkür ederim.
Bu videoden sonra buraya 2 sayfalık yorum yazabilirim fakat düşüncelerimi anlatmakta zayıf olduğum için sadece bravo diyorum :)
Yazılarınızı her okuduğumda, sizi her dinlediğimde kendi hayatımı, çevremi, ailemi, yaşamımı tekrar tekrar sorguluyorum.
Siz ve sizin gibi yaşamı yaşanmaya değer kılmak için çalışanlar, düşünenler, paylaşanlar, kalabalıkların arasında kendi patika yollarını yaratıp, sıradanlıktan kurtulanlar ya da kurtulmak için adım atanlar, farklı olduğunu, hiç kimse için değil sadece kendi için farklı olduğunu bilenler ve onu bulmak, farklılıklarını ve farkındalıklarını arttırmak için durmaksızın arayıp, okuyup, sorgulayanlar iyi ki varsınız!
Evet biz belki bazılarının deyimiyle kendi gölgemizi kovalıyor, peşinden sürekli koşuyoruz ama, eninde sonunda onu da yakalamayı başarırız elbet, peki kendi yaşamlarını bir kez bile olsun sorgulamayanlar, siz neyin peşinde koşuyorsunuz?
(fazla samimi bulursan saygı duyarım.)
teşekkür ederim. teşekkür ederim, çünkü bir buçuk ay kadar önce steve jobs u tanıdım (biyografisinden). kökten antiemperyalist olmama rağmen hayran oldum adama… ve şebnem ferah’tan bu şarkısını her dinlediğim bir huzur hissi kaplıyor beni…
ve senin hayata karşı duruşunu, daha doğrusu hayatla bir oluşunu kıskanıyorum… aslında pek çok kimsenin pek çok özelliğini kıskanıyorum… neyse dağıttım konuyu… teşekkür ederim beni yorum yazmaya mecbur bıraktığın için tunç!!!
İnsanlara vermeye devam tunç. Sen verdikçe bizler alıyoruz emin ol.
çok güzel :)
Cok güzel bir sunum, kesinlikle!.
Bu konulari düsünen tek kisi olmadigimi bilmek beni cok mutlu etti. Ben ne zaman arkadas cevrem veya is arkadaslarimla böyle bir seyler konusunca, onlar erken bunalip, degistir su konuyu da artik futbol ve guiza yi konusalim diye tutturur. Bu yüzden bu konulari konusmadan önce, karsinizdaki kisinin zekaniza saygi duydugundan ve samimiyetinden emin olmalisiniz.
Keske firsat bulabilsek ve bu konulari hep beraber en ince ayrintisina kadar arastirabilsek. Cok da eglenirdik acikcasi…
mustafayavuzesen!
Her başarılı, dürüst ve sevilen insanları birileri kıskanırlar ve onların yaptıkları her şey bu kıskançlıkları yüzünden kendi gözlerinde hiçbir şeydir.. Kıskanıyor musun ya da sevmiyor musun bilemiyorum ama yaptığın bu kötü eleştirinle ben şunu çok iyi anlayabiliyorum ki; Sen hayatın boyunca hiçbir şey olamayacak ve sadece gölgesini kovalayıp duracak bir mahlukatsın…
Sevgili Tunç Abiciğim,
Sen böyle mahlukatların yazdıklarına canını sıkmassın biliorum da, seni seven biri olarak ben okuyunca senin yerine canımı sıktım.. Sen yine rahat ol diye.. =)
boş konuşan bir adamsın Tunç bişey aradığınımı sanıyorsun aslında aramıyorsun ve bulamayacaksın üzgünüm gölgeni kovalayacaksın
çok güzel.
sorun çözme yöntemi olduğunu sanıyorum. hem de extrem bir nlp sunumu sanki. insanlara yollar göstererek ve oldukça aydınlatmaya çalışıyorsun, ne güzel. “ben başkasıyım kim olduğumu tanımıyorum” çok güzeldi.
başarının tanımı yüreklerde olmalı, yani çevremize yayabildiğimiz aura.
hayatın reseti için yaptığın çalışman derinlik içermekle beraber ilginç değil; ama sert bir kaya gibi önümüzde duran hayatın sonlanacağı gerçeği… tamam hayat devam ediyor öylesine hızlı ki. tunç sen yüreğini açmakla beraber bunu yüksek sesle yapabilmeyi denemektesin. hep güzel şeyler soruyosun, aradığın şeylere hayranlığın ne güzel. rab sana merhamet ile muamele etsin. ki dönüşümüz Onadır.. meajlar vermeye çalışmak erdem basamaklarının en ağırı.
kolay gelsin, insanları çağırdığın şeyler dilerim hep erdem dolu olur.
İçimizden birinin hayatı sorgulayıp ama kendini alkole verip efkarlanmak yerine bir çözüm arayışı içerisinde bir çalışma üretmesi çok özgün, önemli ve güzel bir şey bence. her ne kadar konuşmanın sonunun Steve Jobs’a bağlanması biraz Amerikanvari de olsa.
Yaratıcılığımızı ve içimizdeki bizi ortaya çıkarmak için ölümle tehdit edilmek aslına biraz klişe bir durum gibi. Mesela Leo Buscaglia bir kitabında sınıfa bütün öğrencileri toplayıp yarın öleceğinizi bilseniz ne yapardınız? konulu bir kompozisyon yazmalarını istiyor. Süre dolunca bütün kağıtları alıp çöpe atıyor ve yarın ölmeyeceğinizi nereden biliyorsunuz, o halde neden duruyorsunuz diyor..
Ben askerdeyken mesela, asker jargonuyla “şafağın sıkıştır”dığı günlerde şöyle demiştim kendi kendime… bilmem kaç gün sonra buradan çıkıcaz tamam ama peki “hayatın şafağı kaç?”… sizden farklı olarak bu bende reset atma dürtüsü yaratmadı. oturdum düşündüm; daha “organize” bir hayat yaşayacaktım. bir miktar sömürülmeyi göze almıştım.. çalışma hayatından bahsediyorum tabi ki..
herkese güvenilmeyeceğini, insanların birbirlerinin kuyusunu kazdığını, hayatın adaletli olmadığını vb tüm durumları kabullenmiştim. karşılığında ise kendime başka bir dünya yaratacaktım. ve o yarattığım dünyada kendim olacaktım.. ama orada yalnız olmak istemiyordum… sosyallik ilkesi.. ama gel gelelim bir sorun vardı.. müdahele edemediklerimiz.. sevmek gibi.. kimi seveceğimize karar veremediğimiz gibi.. kendimizi de zorla sevdiremiyoruz.. bu durumda sevmekten vaz mı geçmeliyiz bilemiyorum… ama hani var ya o laf.. dünyayı güzellik kurtaracak vve bir insanı sevmekle başlayacak her şey…
anlatmaya çalıştıklarım hayal kırıklığına uğramış bir aşığın hissettiklerinin çok ötesinde aslında.. becerebildim mi bilmiyorum.. yabancılaşmak diye bir kavram var ya işte.. onun iyi irdelenmesi gerekiyor sanırım…
“‘Nasıl yaşardınız?” diye soruyor Bay Whittier. ‘Ölemiyorsanız.(…) Eğer ölüm, kostümünü değiştirip yeni bir karakter olarak geri gelmek için sahneyi bir süreliğine terk etmekse… Yavaşlar mıydınız veya hızlanır mıydınız? Her hayat başlayıp biten ve oyuncuların yeni maçlara, yeni prodüksiyonlara gittiği bir basketbol maçı veya bir oyun olsaydı… Bu gerçekle yüzleşerek, nasıl yaşardınız?'” (Palahniuk, Tekinsiz)
Tunç abi, senin bize yaptığın dokunuşlar büyük farklar yarattı. Senin yerin, çoğumuz için, online dünyanın çok ötesinde…
O kadar güzel şeyler anlatmışsınız ki, hayranlık duymamak elde değil. Sanırım takıntı derecesinde sizi tüm sitelerde arayıp takip etmeye başlayacağım. Vereceğim rahatsızlıklardan dolayı kusura bakmayınız.
öncelikle hala bir işe yaramadığını düşünürken facebook sitesi aracılığıyla ulaştım bu siteye. evet kesinlikle kelime şaşmadan ve asla ve asla haksız bulmadan ağzım açık izledim konuşmanızı -MÜTHİŞ- diyebildim sadece…
ama sanki eksik geldi bana; hani diyorsunuz ya bulamadım ne için doğduğumu, ben de bulamadım neyin eksik olduğunu. sanırım zamandı eksik olan. böyle bir konuşma bu kadar kısa sürmemeliydi bence. ne olursa olsun ama dinleyen herkesin kendisinden bir şey bulacağı demiyorum, içinde kendisini bulabileceği tespitler bunlar. TEŞEKKÜRLER…
kimse hayatını değiştirmez belki ama hayatını değiştirmek isteyen adam güzel konuşmuş. eğer hayatın oynadığı bir oyunun oyuncağı isek, bence de SİL BAŞTAN BAŞLAMAK GEREK…
Hayatı resetleyip, hala resetlemediğimi farkettiğim bir ana denk geldi yazınız ve konuşmanız. Evet, işte tam o travma ile, kanser teşhisiyle başladı benim de resetleme hikayem. Şanslıyım, atlattım, hayata dair çok şey kazanarak. Ne mi kazandım?
Her sabah bu güzel dünyaya uyandığım için şükrediyorum. Aynada kendi yüzümü seviyorum. Bir tanesin diyorum kendime. Bugün seni bekleyen o kadar çok güzel şey var ki, her hücrenle hisset bunu diyorum. Yaşam enerjimi bir elbise gibi giyiyorum üzerime. Kapımdan çıkıyorum. Gözlerim gülümsüyor. Bahçemdeki çiçeklere bakıyorum. Kapımdaki kediler mırıl mırıl. İnsanların gözlerine bakıyorum. Gülümseyen gözlerim onlara da bulaşsın istiyorum. Derin nefes alıyorum. Oh diyorum bu ne kadar güzel bir şey.
Şimdiye kadar görmediğim güzellikleri farkediyorum artık. Sonra ne oluyor, işe gidiyorum. Egolarını birbirleriyle çarpıştıran, yarıştıran, masalarının ve odalarının büyüklükleriyle övünen, içinin, özünün güzelliğini farkedemeyen insan topluğunun içine giriyorum. Resetlediğim hayatın bana öğrettiklerini bu dünyada çok kısa sahnelerle yaşayabiliyorum. Bu sahnelerin süresini uzatmaya çalışıyorum.
Hayat, sen ne menem bir çelişkisin. Bana neler öğrettin. Silbaştan yapabildim mi emin değilim. Çünkü, hala herkes aynı. Benim resetlemem yetmiyor. Topluca restart yapmamız lazım.
Paylaşımınız için teşekkürler.
Sizi takip edenler arasındayım. Faili Meşhul Kıyak Hareketi de tüm Türkiye?de gerçekleştiriyorum. Cüzdanımda küçük kartlar var. Sık seyahat ediyorum. Her seyahatte okuduğum dergiyi, kitabı, bu kartlarla bırakıyorum, istasyona, havalimanına, otel lobisine:) Kimleri gülümsetiyorum bilmiyorum ama. Teşekkürler.
Güzel konuşmaydı; verdiğiniz örnekleri beğendim. Ne yalan söyleyeyim hayatımı etkileyecek bir konuşmaydı :)
hayat gerçekten oyun oynuyor gibi geliyor bana… özellikle şu son günlerde.
bir süredir içinde bulunduğum gerek özel, gerekse mesleki büyük değişim çerçevesinde yeniden başlamak üzerine kafa patlatır ve motive olacak bir şeyler ararken tesadüfler arka arkaya gelmeye başladı… öncelikle sizi tanıdım, ki bambaşka bir konuda google da arama yaparken hop diye bu siteye giriverdim, ve düşüncelerinizden, yaptıklarınızdan etkilendim…
geçen gece bindiğim taksinin şöförü sanki düşüncelerimi okumuş gibi bana sil baştan yaptığı yaşam hikayesini anlattı ve nasihatlerde bulundu “sonun ne zaman olacağını bilmiyorsun, bugünü harcama, erteleme hiçbir şeyi v.b.” oysa ki hakkımda tek bildiği taksim’den levent’e gitmek istediğimdi :)
derken dün akşam yine çok tesadüfi şekilde eskiden avukat şu an yaşam koçu olan bir hanımla tanıştım, avukatlık mesleğinde son derece başarılıyken asıl istediği şeyin huzur ve mutluluk olduğunu anlayınca, mahkeme salonlarına elveda deyip senaryoyu bir daha kurgulamış…
ve bu akşam da sizin sunumunuz… iyi motive olduğumu itiraf etmeliyim… çok başarılı bir sunumdu, etkinliğe katılabilmiş olmayı isterdim.
o gün orada olmak ve sıfırlamanın nasıl birşey olacağını + olamayacağını dinlemek..
beni bu tabloda en çok etkileyen durum, yeni hayat’ın bir hedefi olan ‘sosyallik’deki “dokunduğun herkes” kelimeleri..
çok gerçek. dokunmak…
valla nassi ifade edebilirim duygularimi, en iyi okulda oku dediler, okudum. en iyi masteri yap dediler, yaptim. is desen aynen, aslinda demediler, ben onume geleni yasadim. super sunum. bu arada “hic kimse olmek istemez” super saptama.
Kendine rağmen hareket etmek, kendinden bağımsızlaşmayı mümkün kılabilir.
Teşekkürler bu güzel paylaşım için.
Bu arada yazmayı unutmuşum; Şebnemi sever, sayar, dinler, fırsat bulsam öper yalarım ama.. Bazı şarkıları vardır, ayrıca anlamlı ve benim için ekstra değerlidir. Sil Baştan da belki ilk, belki ikinci sıradadır. Reset’le uyumu da enfes olmuş.
Ah, o gün dışarıda olunca ancak senin konuşmana yetiştim. Onu da yarım yamalak izledim. Sabahtan sormuştum oysa, “video’lar yayınlanacak mı” diye, kimse cevaplamadı. ted.com’a da konmayınca, iyice vazgeçmiştim. İyi ki yazmışsın şunu Tunç.
Bu iş para kazanmadan da ne kadar yapılır, yapılmalı mı bilmiyorum ama sponsor destekli organizasyonlara 500-600 lira ödemek pek bi manasız ve imkansız geliyor bana. Konuşmacılar elbette çok değerli ama..