Bir anneyi dinledim bu gece. Saatlerce hem de. İlk kocasından bir erkek, ikinci kocasından bir kız çocuğu sahibi. İş kadını, halen üst seviyelerde lider bir yönetici. Hem iş kadını, hem bir anne…
Canım kadar sevip bu sevgimi yeterince gösteremeden kaybettiğim annem geldi sık sık gözümün önüne. Babam geldi; şu an evinde emekli hayatı geçirip, hayatının geri kalanını dinlenerek geçirmeyi tercih eden babam.
Sonra bu gece konuştuğum o anne. Bir yerlerde okuyup, kulaktan duyma bildiğim sağlıklı anne-çocuk ilişkisinin nasıl hayata geçebildiğine şahit oldum. Etkilendim, gurur duydum…
Demek ki oluyormuş dedim kendi kendime… Sevginin her şeyin başı olduğunu ama tek başına neden yetmediğini anladım bu gece.
Anneyi uzun yıllardır tanıyorum; ama ne büyük ayıp ki hikayesini anlama önceliğim olmamış hiç geçmişte. Çocukları da tanıyorum. Kız daha ufak, 8-9 yaşlarında. Erkek olan ise 19’unda.
Henüz baba olmamış ancak çocukluğunu iyi hatırlayan bir adam olarak bu annenin çocuk yetiştirme tarzına hayran oldum.
Onlarla her yaşta kurduğu iletişime, geç saatlere kadar çalışmasına rağmen ayırabildiği kaliteli zamana, sorunları aşmak için geliştirdiği yaratıcı çözümlere… İlk eşten olan delikanlının büyüme sancılarından, ikinci eşten olan kızın dünyaya daha bugünden nasıl baktığına kadar…
İlgi göstermenin nasıl boğmadan, sevmenin nasıl özgürlüğü kısıtlamadan, kuralların nasıl hayatı zindan etmeden, ciddi sorunların nasıl derin yaralar bırakmadan aşılabildiğini dinledim. Bol bol yaşanmış örneklerle…
Ve dedim ki anneye “bu bana yetmedi,” daha fazla konuşmalıyız. Ben not almalıyım sen anlatırken. Ve bu konuştuklarımızı paylaşmalıyım Fikir Atölyesi’nde. Öyle de yapacağız. Çocuklarla da konuşup, onların annelerindeki hangi yönü en çok sevdiklerini anlamaya çalışacağım.
O da sizlerden gelecek yorumlara düşüncelerini, olursa da sorularınıza kendince cevaplarını yazacak. Keyifli ve işe yarar bir tartışma ortamı yaratabilirsek de derim ki ne mutlu… Konuşuyoruz, paylaşıyoruz deneyimlerimizi.
Şimdi top bende. İlk fırsatta bir hafta sonu dayanıyorum kapısına. Elimde kağıt kalem, yüreğimde özlediğim annem, kafamda sizler…
Güncelleme: Ve işte size o söz verdiğim paylaşımlar:
Yorumlar 41
Tebrikler guzel bir fikir. Dinlediginiz hikayeyi not almaniz gerektigini ve okurlara aktarma dusunceniz cok hos. Sabirla bekliyoruz.
Annem bir başka.
Merakla bekliyorum…
yazılarınızı hayranlıkla okuyorum..Bende çocuklarını yalnız büyütmeye çalışan bir anneyim.Çok zor olmasına rağmen dimdik ayakta kalabilmek gurur verici…İncitenler olsada sizi zaman zaman….
Kolaylıklar dilerim..
Hangi yönlerini seviyorum biliyor musunuz: düşünün yaşadığımız çağın tüm zor koşullarına rağmen üreme ve çoğalma isteği azalmıyor bir birey olarak bu dünyaya çocuk getirmekten korkuyorum..
Açıkcası, yaşadığım evreni algıladığımda bir canlı olarak oluşmanın büyümenin ve sonrası var olma savaşının zorlukları içinde hayatı idame ettirirken, ve ben ve bir kaçı vs. bu korkuyu taşırken birileri ve o bir çokları bu zorlukları, insan olma, insan oluşturma, büyütme, yaşatma, geliştirme korkularını taşımadan ya da taşıyarak kendilerine güvenerek ilk adımları atıp aslında bu hayatın veya yaşamın en güzel kaynağının, uğraşının kendinden olan çok büyük bir parçasıyla ilgilenmek olduğunun hazını yaşıyorlar..
Anne olan bir arkadaşımın dünyaya gettirdiği bebeği hakkında onun için neler yapacağı vs. planlarını anlatırken söylemiş olduğu bir söz ilğimi çekti cinsiyeti kız olan bebeği için “öyle bir kız ve öyle bir kadın yetiştireceğim ki kesinlkle ne yapması gerektiğini bilecek ve harika bir kadın olacak’..
ve bu örneği vermek istememdeki neden anne baba tamamen çocuktan önce yaşadıklarından yola cıkarak oluşturduğu veya gördüğü hayat şakline göre çocuk yettiştiriyor.. onların sevmedikleriyle dolu onların yanlışlarıyla dolu onların ahlak yapılarıyla dolu, eğitim vs.vs. dolu çocuklar büyütülüyor. işte kendi parçaları. hayatı önce kendileri algılıyo sonra bu hayatta kadın ve erkek olmanın nasıl olduğu bilincine vararak çocuk yetiştiriliyor.
Onların neyini seviyorum biliyor musunuz; özgüvenlerini, heycanlarını rollerini, ve en önemlisi de anne baba olma şizofrenliğini yaşamaları yani bir ömür boyu kendinden oluşturduğu parçayla ciddi anlamda sabırla sevgiyle ilğilenmek.. Dile kolay.
ilk kez yorum bırakacağım. Tunç Bey, yapılan yorumların hepsini okuyamadım yorumumda bir tekrar olursa kusuruma bakmayın!
bence bu annenin ilişkilerindeki başarısının sırrı kendini yetiştirmiş/eğitmiş olmasının yanında empati kurabilmesi. onun yerinde, durumunda, konumunda, yaşında ben olsaydım neler duyumsardım? bu sorulara verebileceği yanıtları bulmak adına araştırmalar yapması, kendisindeki eksik gördüğü parçaları tamamlarken her yaştan, her yönden gelecek bilgiye açık olması, bilgiyi küçümsememesi ve böylelikle her yeni yaşanmışlıkla kendisini geliştirme isteği ve kararlılığı.
yeni yazılara yeni yorumlar eklerken görüşebilmek dileğiyle! sevgiyle kalın! biraz komik bir bitiriş oldu sanırım!
Çiçeği burnunda bir baba olarak diyorum ki, erkekler anne sevgisini çok iyi bilebilir ama annelerin çocuklarına olan sevgisini hiç bir zaman anlayamayacaklar. Bu ayrıcalık sadece kadınların.
Pingback: Fikir Atolyesi Sabahları Yanınıza Gelebilir miyim?
şimdi daha iyi anlıyorum, yani yazınızdan sonra , daha doğrusu yazınızdaki bir paragraftan sonra.. “… sevmenin nasıl özgürlüğü kısıtlamadan, kuralların nasıl hayatı zindan etmeden, ciddi sorunların nasıl derin yaralar bırakmadan aşılabildiğini…”
babamla tartıştıktan sonra, ben genelde ağlayıp anlamaya çalıştıktan sonra babamın çıkış noktası hep ‘ben senin babanım kötülüğünü ister miyim?’ olurdu.. tabiki istemezsin ama o zaman ben boşa mı ağladım, yani daha az acıtıcak bi yol bulamaz mıydın? sence ben ne kadar dayanabilirm buna? her hatamda sen onu iyileştirmek yerine, düzeltmek uğruna daha çok acıtırsan senin farkın nerde olur diğer insanlardan..
sanırım bunu bi babamla konuşmam lazım :) ama üzmeden :)
Pingback: Fikir Atolyesi İlk Cinsel Deneyim.
Sevgili Hülya ve Nilay; babamın hayatta ve sağlıklı olmasından dolayı çok memnunum, ilişkimizde bir sorun da yok. Hassasiyetiniz için teşekkür ederim.
Dün akşam anne’yle konuştuk, ben de unutmamak adına aldım notlarımı. İlk fırsatta paylaşacağım sizlerle.
Sağlıcakla…
henüz taze bir anne olarak, çalışmanızı heyecanla bekliyorum, anneliği becerebilmiş, güzel çocuklar yetiştirmiş deneyimli bir anneden çok şey öğreneceğimize eminim, teşekkürler…
Devamını bekliyorum. Ayrıca bir sorum olacak. Çocuklarının özelliklerini iyi tanımak ve yeteneklerini ortaya çıkarmak için yazılmış kitaplardan hangisi iyidir? Yazıda bahsettiğiniz anne bu kitaplardan okumuş mu yoksa sadece kendi annesinden gördükleri ve kendi deneyimiyle mi bu duruma gelmiş?
Eğer anne kitap okuyorsa çocuk üzerine, sevdiği kitapları paylaşabilir mi?
Son zamanlarda kafama takılan bir meseleydi bu kitap konusu ondan biraz abarttım sanırım :)
Tunç röportajını bekliyor olacağım…
Sevgiler…
İple çekiyorum! Bu annenin hikayesinin çok şey katacağına eminim herkese!
Bir yandan da bence bu, her ilişkide destek alınacak bir nokta ?İlgi göstermenin nasıl boğmadan, sevmenin nasıl özgürlüğü kısıtlamadan, kuralların nasıl hayatı zindan etmeden, ciddi sorunların nasıl derin yaralar bırakmadan aşılabildiğini dinledim.?
bunları nasıl yaptığını öğrenip hayatımdaki herkese uygulamak istiyorum.
(daha anne olmama bir dünya vakit olduğundan :))
Merhaba Tunç,
Evet Şimdi top SENDE….
İlk fırsatta; bir hafta sonu Sevgili Baba’ nın da kapısına dayanıp, Elinde kağıt kalem, yüreğinde özlediğin annen, kafanda bizler ve yanında Zeynep ile keyifli bir yazı bekliyoruz?
anneyi tebrik etmek lazım aslında…. aradaki dengeyi koruduğunu gördüm, keşke hiç ayrılık olmasa ya da böle bilinçli bi annemiz olsa:(
aslında bakarsanız benim de anne ve babam ayrı, şuan annem de kalıyorum fakat parçalandığım için çok da mutlu değilim iki yarımın da eksikliğini hissediyorum, elimden gelen bişi yok çaresizim kısacası, tabi bu derslerimi de engelliyor …. kendimi eğitmekten başka çarem de yok. bi ablam bi abim bile yok bana yol gösterecek.
AMA BEN AKLI BAŞINDA Bİ KIZIM NERDE NE YAPACAĞINI BİLEN İDEALİST Bİ İNSAN OLMA YOLUNDAYIM….
ANNEYE VE SİZE SONSUZ TEŞEKKLER BU YAZIYI PAYLAŞTĞNIZ İÇİN, BELKİ DAHA BİLİNÇLİ ANNE BABA GÖRÜRÜZ…
Anne veya baba olmanın sorumluluğunu bilebilmek… yoğrulmamış bir hamuru, hayatının geri kalacak döneminde tüm yönelimlerinin belirleyicisi olacak yıllarda, ona yön verecek şekilde yoğurabilmek… Bunu yaparken gözünü karartıp her türlü özveride bulunabilmek..
Merakla bekliyorum… Özellikle çocuklara ayrılan kaliteli zamanı nasıl oluşturduğunu…
çok içten paylaşımlar var, ben de bir kaç söz etmek istedim; bu yazı çok güzel bir ilke imza atacak.
ailelerinden mutsuz arkadaşlara “seçmediğimiz hayatı yaşıyoruz, hepimiz hepimizin yerinde olabilirdi, sizler de ne mutlu ki dertlerinizi burada paylaşabilecek olgunluğa ve hayatta tutuncak bir dala sahip olabilmişsiniz”. ya buna bile sahip olmayan, açlıktan sevginin ne olduğunu bile bilemiyecek dünyanın diğer insalarından biri olsaydınız?
hepimiz ailelerimizin yansımasıyız… ama aldığımızı kullanan bizleriz, doğru veya yanlış.
Yine yine yeniden teyze olacağımı öğrendiğim şu dakikalarda okuduğum bu yazıdan çok etkiledim:-( kendimi düşündüm, annemi düşündüm ve ilk defa anne olmanın heycanını belki de korkusunu yaşayan ablamı düşündüm.
Güzel birşey olsa gerek bir çocuğunuz olması baştan sona sizin eseriniz olan hayatının her anında isteyerek veya istemeyerek etkileyeceğiniz bir birey:-( Açıkcası işe bu yönden bakınca korkuyorsunuz!
Tunç abi bu yazının devamını bekliyorum kimbilir seneler sonra çocuğumu yetiştirirken aklıma gelir ve bana kattıkların için bi teşekkür gönderirim yürekten:-)
Daha annesinin karnında olan yeğenime çok güzel mutlu sağlıklı bir hayat diliyorum! SENİ ARAMIZDA GÖRMEK İÇİN SABIRSIZLANIYORUZ:-)
Harika olacak eminim! En kısa zamanda görmek dileğiyle…
Tartıştığınız mevzuya bakın. Çocukla iletişim kurmak da neymiş kardeşim. Bizim zamanımızda iletişim mi vardı? Ebeveynlerimiz bizimle oturup bir derdin var mı diye geyik mi yaptılar. Velinin görevi çocuğu yapıp sokağa salmaktır. Sokakta daha iyi hayat okulunda okur. Luzumsuz ilgi göstermeyin sonra çocuklar büyüyünce emo-memo türü kişiliklere bürünüyorlar. Bütçenize göre çocuk yapmayın. Bol bol yapın sokağa salın. Zaten bir büyüğümüz de demedi mi en az üç adet olsun diye. Nasıl olsa rızkı verilir.
Tunç güzel konuya değinmişsin ama bu hassasiyetleri paylaşacak insan sayısı az. Özellikle sorumluluk mevkiinde oturanlar bile yukarıdaki gibi düşündükten sonra.
“Onlarla her yaşta kurduğu iletişime, geç saatlere kadar çalışmasına rağmen ayırabildiği kaliteli zamana, sorunları aşmak için geliştirdiği yaratıcı çözümlere?” ve “İlgi göstermenin nasıl boğmadan, sevmenin nasıl özgürlüğü kısıtlamadan, kuralların nasıl hayatı zindan etmeden, ciddi sorunların nasıl derin yaralar bırakmadan aşılabildiği.. İlk eşten olan delikanlının büyüme sancılarından, ikinci eşten olan kızın dünyaya daha bugünden nasıl baktığına kadar?”
Konu içinde başka bir sürü konu var. Bunları detayları ve mümkünse örnekleri ile okumak için sabırsızlanıyorum. Aklımda bir sürü soru var ama biliyorum ki sen soru sorma konusunda uzmansın ve zaten soracaksın. Bu konudaki yazıların fikir atölyesinin tüm annelerine ve anne adaylarına çok faydalı olacak gibi. Belki de küçük bir kitapcık yaparız bundan..
guzel bır konu.
@Erhan
“Hiç bir insan kötü değildir.” Bu, çok doğru bir yaklaşım. İnsaları kötü veya iyi yapan şey yaptıklarıdır. Bir seri katil düşünün (abartmıyorum bu tür şanssız insanlar var.) Gün içinde bir kaç insan öldürüp, akşam eve geldiğinde iyi bir baba olabilir. Bu durumda, bu adam iyi bir insan mıdır? Toplumun bir kısmı onu yaptıklarından dolayı kötü olarak nitelendirir, çocuğu için ise bir kahramandır. Veya tam tersi.
Sıkıntı şurada. İlk yorumumda da bahsettiğim gibi, doğa herkese adil davranmıyor. Düşünsel sıkıntılar da tıpkı böbrek taşı gibi doğanın bize sevimsiz birer hediyesi. İşin kötüsü bu hediyeyi geri verme şansınız da yok.
Herhangi bir kişiyi böbrek taşın var diye suçlayamazsak, düşünceleri için de suçlayamayız, ayıplayamayız. İnsanlar toplumca normal kabul edilen davranışların dışına çıkabilirler. Bu o kişinin ayıbı değildir. Bu durum doğanın (hatta toplumun ta kendisinin) o kişiye toplum geneline davrandığıyla bire bir aynı şekilde davranmamasından kaynaklanıyor. Azınlık olduğu için de, toplum tarafından iyi veya kötü diye sıfatlandırılıyorlar.
Üzüntü duymanız, bu durumun sizi sıkıntıya sokması çok insani fonksiyonlar. Fakat bu kimsenin suçu değil. Herkesin bir şekilde, bir noktada toplum genelinin düşünce yapısına ve davranış şekline yaklaşma ihtimali vardır. Üzerime vazife olmayabilir ama herkesin ikinci bir şansa hakkı vardır. Olayların detaylarını bilmeden gösterdiğim cüret için özür diliyorum. Ama bunları yazaken aklımdan geçen tek şey her iki tarafından da mutluluğu ve huzuru bulmayı hak ettiği. Yaptıkları, ettikleri için değil, sadece insan oldukları için..
İnsanın en güzel “bug” ı nedir biliyor musunuz? Unutma. İnsan unutur. Hatta insan herhangi biri için, herhangi bir şeyi unutabilir. Yeter ki karşısındaki kişiye veya olaya, ne kadar değer vemek istediğini ve özverisinin sınırlarını belirleyebilsin. Bu da döner, dolaşır ve “tercih meselesi” olur çıkar.
@İlker Utlu
Sağolun sözleriniz için. Kendime yüksek sesle söylemekten çok üzüntü duyuyorum. Normalde de herkese yüksek sesle söylemiyorum ama buraya yazmamın “özel” nedeni Okuyucusunun bol olacağı ve annelerini seven insanların belki okuma ihtimali idi.
Çünkü,
Benim gibi bu tarz ailevi problemleri olan insanlar, bu sorunlarını sevdikleri insanlarla paylaşamıyorlar, kimseyle dertleşemiyorlar. Zira kimse bir annenin kötü olabileceğini kabul etmiyor. (hiçbir insan kötü değildir benim annem de kötü bir insan değil ama kötü bir anne.)
Çevre ile olan bu iletişimsizliğin benim hayatımda başka nasıl yeni sorunlara yol açtığını tahmin edemezsiniz.
Belki benim gibi başka insanlar da vardır diye (umarım yoktur, olabildiğince azdır) bir farkındalık yaratabilme çabası adına yazdım. İnşallah yanlış anlaşılmaz.
tabi ki her anne bir tutulamaz hayatta. ben bu konuda şanslı insanlardan biriyim. annemin sevgisini hayatta hiçbir şeye değişmem.
ama şu da bir gerçek, verilen örnekte babaları ayrı iki kardeşten bahsediliyor ne kadar da olsa örnekteki annemiz sorunlar yaşamıştır ve hala daha yaşıyor olabilir, bunları irdeleyip nasıl başa çıkabildiğini öğrenmek isterim açıkçası.
aradaki bu ince çizgiyi nasıl koruyabildiği, çünkü aynı anne babadan olan kardeşler arasında bile sorunlar yaşanıyor ama durum böyle olunca daha zordur diye düşünüyorum.
“İlgi göstermenin nasıl boğmadan, sevmenin nasıl özgürlüğü kısıtlamadan, kuralların nasıl hayatı zindan etmeden, ciddi sorunların nasıl derin yaralar bırakmadan aşılabildiğini dinledim.”
Bu konu hakkında o annenin fikirlerini dinlemek müthiş birşey olsa gerek…
Harika bir konu.
Devamını bekliyoruz.
2,5 yaşında bir kız çocuğu olan ben, bahsi geçen bu bayana kıskançlıkla karışık bir hayranlık duydum doğrusu. Umarım bir sonraki yazında bu mucizenin (durumun zorluğu karşısında buna başka isim bulamadım) sırrından bahsedersin. Merakla bekleyeceğim.
Ben oncelikle Tunc abiye bole bi konu ustunde durdugu icin tesekkur ediyorum.
“Anneler ve Babalar.” Hayatimizdaki tek kutsal varliklar. Bu yazi, onun annelere ve verdigi degerin, onemin cok ufak bir kanitidir. Bu anne bu kadar mukemmel bu kadar essiz ki, o kadar yuksek mevkide olmasina ragmen cocuklarini bir kere bile ihmal etmemis, yanlarinda olmus ayrica bir de ustune ustluk eski kocasindan olan cocukla yeni kocayi bir sekilde iletisime sokup hayatini devam ettirmis. Bu anneye 10 uzerinden 10 veriyorum. “Super Anne” dedikleri bu olsa gerek. Tebrikler.
Yazinin devamini bekliyorum…
Kimi anne baba ne yazık ki aşırı sevgi yüzünden çocuklarına en büyük kötülüğü kendileri yapıyorlar. Okuduğum bölüm sayesinde staj dönemlerimde bir çok anne – baba – çocuk ilişkisine şahit oldum, bazen keşke anne babalar çocuklarına bu kadar düşkün olmasalar, bu kadar sevmeseler dediğim anlar oldu.
Aman çocuğum mikrop kapmasın diye okulda ve evde aşırı hijyenik ortamlar yaratmak için terör estiren anneler, ve onların bağışıklık sistemi çökmüş sürekli hastalanan çocukları. Bu aşırı sevginin kime ne faydası var? Bu ve benzeri bir çok örnek var daha, şaka değil hepsini bizzat yaşadım çalıştığım dönemlerde.
Sevmekle sevmeyi zannetmek arasında çok ince bir çizgi var ve bu çizgi biraz kayarsa hastalıklı anne-babalar ortaya çıkıyor.
Bu arada yazının devamını heyecanla bekliyorum, çünkü kaliteli zaman geçirmek gibi kitaplarda sayfalarca yer ayrılan gayet ciddi bir konu hakkında güzel örnekler sunacak eminim.
Anneleri aynı babaları farklı iki kardeş. Ben onların birbirlerine bakışlarını ve iletişimlerini bu süper annenin nasıl koordine ettiğini merak ettim.
Konuyla ilgili bir sonraki yazıyı merakla bekliyorum.
“lk fırsatta bir hafta sonu dayanıyorum kapısına. Elimde kağıt kalem, yüreğimde özlediğim annem, kafamda sizler?” demişsin. Yanına da beni alsana :)
@Erhan
Anneler hakkında yapılan yorumlar genellemeden başka bir şey değil. Annelik iç güdüsü ile bir annenin kendi çocuklarına olması gerekenden fazla ilgi göstemesi de doğal. İçgüdü dışında hormonel desteği de var bu durumun. Fakat!
Her anne bu şekilde olacak diye de bir şey yok. Doğanın çok da iyi davranmadığı kişiler de anne olabiliyor ve çocuklar sıkıntı çekebiliyor. Söyledikleriniz gayet mantıklı. Eğer durumun bu olduğundan eminseniz biyolojik ilişki içinde olmanız, teoride olduğu gibi pratikte size ve karşınızdakine ekstra haklar tanımak zorunda olduğunuz anlamına gelmiyor. Sevmeyebilirsiniz, hoşlanmayabilirsiniz ve bunu söyleyebilmeniz büyük bir cesaret örneği. Söylemekle kastım; herkese, yüksek sözle söylemek değil. Kendinize söyleyebilmek.
Ben biyolojik ailemi çok seviyorum. Herkes için de böyle olsun dilerdim. Ama malesef olmuyor :(
Sevgili Annenizi özlediğinizi söylemişsiniz ya, babanız hayatta olduğu için de mutlu olduğunuzu düşünüyorum…
Elbette anne-baba konumlandırmaları farklı ve birbirlerinin yerini asla tutamazlar biliyorum ama babasız kalmak da çok acı …
“İnsan babası ölünce büyüyor . Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.
Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.
Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak
kendi köşesinden bize bakıyor. Uzakta olsa da, bize dokunamasa da…
Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz,
her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe
artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor.
Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık.
Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi.
Zaman artık onun zamanı değil ya… Teknoloji gelişti ya…
Her şey değişti ya…
Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz,
işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz.
Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde.
Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.
Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizinde gölge yaptığınız
ve koruduğunuz birileri oluyor ama o gölgeyi çok arıyorsunuz.
Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız,
takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz,
korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.
Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi
yoksa artık…
Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen,
sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık…
Büyüyorsunuz o zaman işte.
Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak. “
Sevgilerimle …
Yazının başlarında “nasılı” değil de “neyi” anlatan bir yazı olduğunu anladığımda sinirlenmiştim vakit kaybı diye. Açıkçası bunun nasıl olduğunu anlatan somut bir devam yazısının geleceğine sevindim. Tunç Kılınç’tan ziyade bir yorum sahibi arkadaş cevaben de:
Şu “anneler kutsal değerlerimizdir herkese annelerimizi sevmemiz gerektiğini gösterelim hadi” saçmalığını bırakmanızı rica ediyorum. Bebeğini çamaşır makinesine atan annelerin, öz kızına tecavüz eden babaların, kızını yaşlı adamlara satan annelerin vs. yaşadığı bir dünyada her insanın (insanoğlu bölü iki eşittir kadın) yani her annenin iyi olduğu fikrine nerden kapılıyorsunuz?
Ben annemi sevmiyorum!
Benim gibi 4 kardeşim de annemi sevmiyor. Annemden başka kimsenin de annemi sevdiğini sanmıyorum. Bebekliğimde de annemi sevmiyordum, çocukluğumda da, gençliğimde de, olgun dönemlerimde de…
Hayır yukarıda saydığım gibi trajik-dramatik bir olay yaşamadım -şükürler olsun- ya da olmasın! Kendisinden başka kimseyi düşünmeyen sinir hastası bir kadından kendimi bildim bileli küfür ve dayak yemenin şükredilecek ne tarafı var?
Bunu niye anlatıyorum? Çünkü şu lüzumundan fazla, kendi hayatlarınızı aşan, “her anne” ile başlayan iyilik saçmalıklarına tahammül edemediğim için. Bana verdiği hayatı (kardeşlerime de elbette) kendi elleriyle zindan eden bir kadının, bizim hayatlarımıza şahit olmamış 3-5 ukalanın ahkamlarıyla cennet katına çıkartılmasına, bütün annelerle başlayan cümlelere konmasına tahammül edemiyorum.
Ayrıca sizlerin anne sevgilerinize imreniyor, sizler adına çok seviniyorum. Tek tahammül edemediğim “benim annem güzel, arkadaşımın annesi güzel, herkesin annesi güzel” saçmalığı.
Hep seks konusunda başkalarına saygılı ve objektif olmayı konuşursunuz, siyaset konusunda da aynı, marjinal fikirler, radiklar tavırlar, aşk, ihtiras, cinsellik….
Peki bu konuda objektif olamaz mısınız?
Ne yani 4 kardeşimle ben, cehenneme çevrilmiş bir hayatta daha 2-3 yaşlarımızda suçluyduk da, bizi doğuran o cennetlik kadına çok mu kötülük ettik?
Bu haksızlık! Daha tek bir ayrıntısını bile bilmeden benim annemi cennet katına koymak bize yapılmış bir haksızlık..
(Tüm bunlardan bağımsız olarak, KESİNLİKLE BAĞIMSIZ OLARAK, bir gün baba olacağımın, bir annenin eşi olacağımın bilinciyle okumayı arzuluyorum yanının devamını…)
“Kendine Yetebilmek” ve “Ben Varım” diyebilmek, sonunda da ‘Başarı’ tabi.
(Bu yazı senin için Tunç ağbi)
Annelerimiz.. Hani şu aslında meleklerin gerçekten var olduğuna inanmamızı sağlayan ama çoğu zamanda sebepsizce incittiğimiz emsalsiz varlıklar..
Açıkçası bu yazıyı yazmak için çok düşündüm ama sanırım bunları söylemek için bundan daha uygun bir hayat olmayacak elimde. Eğer bir gün böyle bir yazı yazılacaksa bunu senden başkası yapamazdı Tunç ağbi emin ol. İlk önce harika bir konu ve harika bir yazı olduğunu söylemek istiyorum.. Ellerine sağlık..
Ben bu konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Seni ilk tanıdığım, daha doğrusu sanal ortamda ilk konustuğumuz gün geldi aklıma. Sırf yazılarını okuduktan ve seninle yüzyüze bir sohbet ettikten sonra kendi kendime şunu söyledim:
Eğer bir gün bu adamın bir çocuğu olursa on numara bir insan olur babası gibi.. Biliyorum şaşırdın.. Şimdi yanında olsam sorardın neden? diye.. Söyliyeyim.
Hayat dolusun, hiç bir korkun yok, egoları olan bir insan değilsin, yukarıdaki yazıda bahsettiklerini hissedecek ve yapabilecek bir insansın. En önemlisi de annelerimizin değerini bizim kafamıza sokarcasına yazdığın bu yazı.. Senin ne kadar harika bir kişiliğe sahip olduğun gizli bu yazıda..
Annesini sevmeyen var mıdır bilemiyorum ama eğer varsada yukarıdaki yazıyı iyice okuyup, yazının sahibi o muhteşem insanla bir kaç dakika sohbet etsin yeter.. O bize her yazısında, unuttuğumuz değerleri hatırlatmayı görev seçmiş kendisine..
Çok teşekkürler Tunç ağbi..
Bu konuda ben de üzerime düşeni yapmak istiyorum.. Senin yanında olmak istiyorum, konu çok güzel bir konu.. Böyle bir konuyla uğraşmakta zaten sana yakışırdı Ağbiciğim. Lütfen bana sadece bir ileti at ve ne istersen yapayım.. Bu konuda her zaman yanındayım.. Annelerimiz bizim her şeyimiz.. Onları dinleyelim, onları sevindirelim ve hakettikleri gibi alıp başımızın tacı yapalım..
(Haddim olmayarak) Senin gibi birisini tanıdığım için ne kadar mutlu ne kadar gururlu olduğumu bilemezsin.. Bu güzelliklerin devamı dileğiyle..
Dostlukla… -Türker-
Sanırım anne “Başardım..” diyebilenlerden.. Benim merak ettiğim birinci çocuğa anne yeni kocasını nasıl kabul ettirdi, çocuk zorluk çıkardı mı ya da ne bileyim nasıl anlattı bunu ona..
cok güzel bi calısma olacagına eminim…cünkü aile problemleri olan cok cocuk ve genc var acıkcası ben haftayı iple cekiyorumm cünkü kendimden bişeyler bulursam bunu aileme okutucam belki anlatamadıklarımı bu yazı sayesinde anlatabilicem…TESEKKÜRLER…