Başkalarına dahi anlatmaktan sakındığımız harika bir fikrimiz var ancak ne yapacağımızı bilmiyoruz.
Tanıdıklara anlatsak; ya benim fikrimi benden önce yaparlarsa diyoruz. Firmalara anlatmak istesek; kim dikkate alacak ki beni? Hadi diyelim aldılar, teşekkür edip beni gönderdikten sonra ya kendileri yaparsa?
İşte Fikir Atölyesi iletişim bölümünden bana gönderilen email’lerin büyük bir çoğunluğu bu konularda oluyor:
“Bir fikrim var, ne yapmam gerekiyor? Beni kim dikkate alacak?”
Önce biz kendimizi dikkate alacağız. Önce biz fikirlerimize tutkuyla inanacak ve onları hayata geçirebilmek adına yine tutkuyla yaratıcı yöntemleri hayata sokacağız.
Kimse kimseyi kapıda karşılamıyor. O kapıları açacak olan da yine biziz, yani kendimiz.
Tıpkı Aaron Stanton‘ın yaptığı gibi.
Aaron 2003 yılında bir fikir geliştiriyor. Bunu zaman içinde olgunlaştırıyor ancak harekete geçemiyor. Ta ki (aşağıda detaylarını okuyacağınız) bir film ona gereken ilhamı verip, cesaretlendirene kadar.
Sonra elindeki (milyon dolarlık olduğuna inandığı) fikrini Google’a anlatmaya karar veriyor.
Ancak Google‘da tanıdığı kimse yok. Telefon ve email ile de bir yere varamayacağının farkında. Tek bildiği Google Merkez Ofisi’nin San Francisco yakınlarındaki Mountain View’daki adresi.
Kaybedecek hiçbir şeyim yok, ben bu fikrin çok iş yapacağına inanıyorum diyor bir gün. Yeter ki beni dinlesinler…
İşinin ne kadar zor olduğunun o da farkında. Yüzlerce, belki binlerce kişi her gün Google’a “yeni bir iş fikri” ile başvuruyor. Google’da bu teklifleri internet üzerinden bir form ile alıyor ancak siz formu doldurup gönder’e bastıktan sonra otomatik bir mesaj ile size teşekkür edildiği halde, teklifinize cevap verileceği ile ilgili en ufak bir ayrıntıya yer verilmiyor.
Biz zaten en iyi fikirleri bulacak insan gücüne sahibiz mi demektir bu, yoksa o kadar çok kişi başvuruyor ki, bunları gerçek kişiler ile cevaplamaya kalkacak bir ekip kurmayı değerli bulmuyoruz mu? Veya gelen fikirler o kadar kötü ki, böyle bir ekibin kurulması ticari açıdan anlamlı değil…
Cevap her ne olursa olsun, siz fikrinizin çok da değerlendirmeye alınmayacağı, diğerleri arasında kaybolacağından emin bir şekilde ayrılıyorsunuz bilgisayarınızın başından. Hele fikriniz basit bir form ile anlatılamayacak kadar değerliyse…
Ve Aaron (daha önceki doldurduğu formlardan bir cevap gelmeyince) fikrini yüz yüze anlatmak üzere Mountain View’e gitmeye karar veriyor.
Ancak ne Google’da bir torpili var, ne de elinde görüşme için bir randevusu…
Başıma gelebilecek en kötü şey diyor; en fazla randevu vermezler. Ben de o zaman fikirlerini değiştirip bana bir görüşme ayarlanana kadar lobilerinde şımarık çocuklar gibi oturur, beklerim diyor.
İnandığınız fikirleriniz için savaşmazsanız, o fikirler de sizinle birlikte diğer dünyaya giderler.
Google lobisinde şımarık çocuklar gibi beklemenin tek başına yetmeyeceğinin farkında tabii. İşte bu noktada akıllı bir strateji izliyor ve internet’in gücünden faydalanmaya karar veriyor. Eğer diyor bu savaşımı ve gelişmeleri açacağım bir sitede duyurur ve insanların desteğini alırsam; Google çalışanlarının beni duyma, beni ciddiye alma ve sonrasında da bana randevu verme konusunda şansım artar.
Ve Idaho’daki evinden tek başına uçağa atlayıp California’ya gitmeden önce sitesini açıyor:
CanGoogleHearMe.com [Google Beni Duyabilecek mi?]

Daha önceden işe yeni aldığı bir kişiyi blogu yüzünden 2 hafta sonra kovan Google şimdi onlar için milyon dolarlık fikri olduğunu söyleyen ve hikayesini blogu ile anlatan birini mi dinleyecek?
Googleplex lobisinin ilk gününde de aynen tahmin ettiği gibi oluyor ve Aaron kibarca red ediliyor. Ona tek söylenen Google sitesindeki o basit formu doldurması. Büyük şirketlerin prosedürlerine ne kadar bağlı olduklarını bildiğinden, dolduruyor ve hazırladığı online flash sunumunun da linkini ona ekliyor.
Bu arada sitesini sürekli güncelleyip, yaşadıklarını anlatan yeni video’lar ekliyor. İnternet dünyasının dikkatini çekmesi, link vererek haber yapmaya başlaması ile sitesi hızla trafik almaya başlıyor. Hatta bunların arasında Google’ın olduğu Mountain View’den okurların da olması Aaron’u ümitlendirirken, henüz forma eklediği linkten sunumu Google’dan kimsenin izlememesi ise hayal kırıklığı yaratıyor.
Ancak yılmak yok; sitesinden Google çalışanlarına sesleniyor: “Yapmaya çalıştığım şeye sempati ile bakıyorsanız lütfen Google içinde ilgili kişilere söyleyin, verdiğim linkteki sunumu izlesinler.”
Ve ikinci günün sonunda Google’dan David isimli bir çalışandan mail alıyor: Yes we can hear you :) [Evet seni duyabiliriz!]
Fikrini beğenmelerinden önce onu dinlemeleri gerekiyordu ve binlerce kişinin yapamadığını Aaron çok kısa bir süre içinde başarıyordu; Google onu ve fikrini dinleyecekti.
Ve Mountain View’deki üçüncü gününde görüşmeyi gerçekleştiriyor Aaron. Tüm amacı da bu değil miydi; “Bana bir şans versinler, fikrimi anlatayım onlara. Beğenirlerse harika, beğenmezlerse de sorun yok; amacıma ulaşmış olacağım.” Aaron sonunda Google tarafından ciddiye alınıyordu.
Yaptıkları kısa toplantı sonucunda David fikri doğru insanların önüne koyabilmek için ondan sunumun bir özetini ve farklı destekleyici materyaller istemiş. Yani kısaca; fikrin özü aktarılabilmiş ve tekrar konuşmaya “değer” bulunmuş. Artık konu ‘Google beni duyacak mı’dan ‘Google fikrimi beğenecek mi; sahiplenecek mi’ safhasına geçmiş.
Önemli başarılar bunlar. Sadece fikrin gücünü değil, Aaron’un risk alma, ön hazırlık, iletişim ve ikna becerilerinin de bir göstergesi.
Tüm bunlar olurken açtığı forumun ve digg‘in de yardımıyla cangooglehearme.com tahminlerin çok ötesinde ziyaretçi almaya başlıyor. Her 1.5 dakikada bir gelen “iyi şanşlar” dileyen mail sayısı dakikada 10’a çıkıyor. Alexa‘nın en hızlı yükselen siteler sıralamasında ise beşinciliğe kadar çıkıyor.
Aaron’un sıradan bir birey olarak dev Google’a kendini ve fikrini kabul ettirme azmi ve çabası diğer birçok kişinin övgüsünü kazanıyor. Doğal olarak bazılarının da kıskançlığını ve hasetliğini. Her iki sonuçta da Aaron Stanton ismini Googleplex’de duymayan kalmıyor.
Sadece bir günde 1.500 Google çalışanı sitesini ziyaret ediyor, şirket içinde birbirine gönderiyor, ziyaretçi sayısı saatte 30 binlere çıkıyor. Google çalışanları adeta Aaron’un elçisi gibi hareket etmeye başlıyorlar.
Aaron’a verilen gönül desteği her gün gelen binlerce iyi şanş ve tebrik mail’leri (ve video mail’leri) ile de sınırlı kalmıyor. Onun adına logo hazırlayanlardan, şiir yazanlardan, hikayesini besteleyip şarkı yapanlara kadar gidiyor bu sevgi.
Bir fikri olup da ne yapacağını bilmeyenlere heyecan verici bir ilham kaynağı oluyor o. Pes etmemeyi ve kendilerine olan inancı hayata geçirme adına da kocaman bir cesaret göstergesi…
Aaron kendi ilhamını ise Brian Herzlinger‘den almış; Hani şu “My Date With Drew” [Drew ile Randevum] dokümanter lezzetindeki filmini düşünen, çeken ve oynayan adam.
Sıradan bir adam olan Brian, ilk kez “E.T.” filminde görüp çocukluğundan beri hayran olduğu Drew Barrymore ile tanışma ve eğitimini aldığı film direktörlüğü hedeflerini “en iyisi ben kendi filmimi yapayım, iki hayalime birden ulaşmış olurum” diyerek ‘Drew ile Randevum‘ filmini çekiyor.
Hem de sadece 1.100 dolara. Yanlış okumadınız 1.100 dolar. Üstelik bu parayı da son soruda “Drew Barrymore” doğru cevabını verdiği bir yarışmada kazanıyor. [Kader ağlarını örmüş!]
30 gün içinde sorgusuz sualsiz sattıkları ürünleri iade alma prensibi olan Circuit City‘den (bir arkadaşının kredi kartı ile) satın aldığı kamera ve yakın arkadaşlarının desteği ile 1.100 dolara filmi çekip, 30 gün sonra da kamerayı iade ediyor!
Ben henüz seyretmedim ancak seyredenlerin etkilendikleri bir film olduğunu biliyorum.
Brian bir söyleşisinde güzel özetlemiş:
“Bu filmin ana mesajı; eğer bir rüyanız varsa risk alıp onu gerçeğe dönüştürmeye çalışmalısınız. Yoksa 70 yaşına geldiğinizde geçmişe bakıp ‘Oh, keşke bunu yapmış olsaydım’ demek mi istiyorsunuz? Eğer risk almazsanız bitmiş bir ruha sahip olursunuz.“
İşte Aaron’u da tetikleyen bu film olmuş: Eğer Brian yapabildiyse, ben de yaparım!.
Peki Aaron şimdi ne yapıyor? O iş fikrini anlattığı sunumunda kendisinden beklenenleri yaptı ve Google’a tekrar gönderdi. Yaşadığı olumlu gelişmeler nedeniyle evini dönüşünü de birkaç gün geciktirmiş durumda. Heyecanla gelişmeleri yerinde takip edip, yeni bir toplantı için çağrılmayı bekliyor.
Google ile imzaladığı Gizlilik Antlaşması nedeniyle fikrinin ne olduğuna dair her hangi bir ipucu ise veremiyor. Bunun için farklı görüşler olsa da, onun geçmişini biraz araştırınca, bunun oyun sektörü ile ilgili bir fikir olabileceğini düşünmek mümkün. Ancak baştan beri fikrinin içeriği veya (Aaron’u da haklı olarak düşündüren) hukuki konular değildi bu yazıdaki amacımız; fikri hayata geçirmek için ne yaptığı, nasıl yaptığı idi.
[Fikrin patenti olur mu sorusuna cevap aradığımız “Sahtekar Olmayan Taklitlere Razı Olmak” başlıklı yazıya bir ara bakabilirsiniz.]Aaron Stanton veya Brian Herzlinger…
Onlar önce kendilerine inandılar. Sıradan birer kişi olabilirlerdi ancak fikirleri vardı. Tutkuyla inandıkları ve belki daha önemlisi hayata geçirmek için her yaratıcı yöntemi denemeye hazır oldukları fikirleri.
Oturup birilerin onları bulmasını beklemediler. Attıkları mail’lere veya doldurdukları formlara cevap gelmeyince de yılmadılar. Farklı yollar bulmaya odaklandılar ve buldular da… Çünkü yaratıcı fikirleri bulan beyinleri o fikirleri gerçekleştirecek yaratıcı yöntemleri de bulabilirdi.
Brian zaten bir başarı hikayesi olmuş durumda. Nerdeyse bütçesiz çektiği film ile hem hayalinin kadını ile tanıştı hem de çok sayıda ülkede gösterilen, DVD’leri satılan, ödüller kazanan bir filmin yaratıcısı, yönetmenlerinden biri ve oyuncusu oldu.
Her ne kadar fikrini henüz Google’a satma aşamasını tamamlamamış olsa da, Aaron da benim için bir başarı hikayesi. Buraya gelene kadar izlediği yollar, internet sitesinden kendine taraftar toplayıp Google’ın dikkatini çekmesi, derinlemesine araştırdığı ve düşündüğü belli olan fikrini düzgün bir sunumla onlara yüzyüze anlatabilmesi ve toplantılarının devam etmesi…
Amacı sadece Google’ın onu duymasıydı, şimdi çok daha fazlası onu duymuş durumda. Google olmazsa bile, bundan sonra onu dinlemeye hazır birçok firmanın (başta Google’ın rakipleri) olduğunu öngörmek çok da zor değil.
“Ümitsizseniz ümit sizsiniz, çaresizseniz çare sizsiniz” lafı geliyor aklıllara.
Bir fikri geliştirmek için sahip olduğumuz yaratıcılık “ümit” ise; enerjimizin daha fazlasını o fikri hayata geçirmek için harcamak da sanırım “tek çare.”
>>>>> Güncelleme 28.9.2008:
Aaron, bir seneyi aşkın süredir üzerinde çalıştığı fikrini Mart ayında açıklamış. (Ben de dalıp gitmişim, yeni farkettim :)
BookLamp: Telif haklarından dolayı A.B.D. dışından erişilmeyen Pandora sitesinin kitap versiyonu. Yazarların yazım stilinden hareketle size okumaktan keyif alacağınız kitapları öneren bir kitap arama / önerme sitesi. Amazon‘da gördüğümüz “bu kitabı satın alanlar bunları da aldı” önermesinden daha kapsamlı bir algoritmaya sahip.
Henüz yolun çok başında olmalarına rağmen, inceledikleri kitap sayısının hızla artması halinde ümit veren yenilikçi bir proje. Aşağıda BookLamp projesinin detaylarının anlattıldığı bir video (ingilizce) var:
Aaron Stanton’un Google’ın yanısıra, Amazon ve Yahoo ile de görüşmelerinin halen sürdüğünü okuyorum. Bakalım onları ikna edebilecek mi?
Yorumlar 130
merhaba niye bu yazdigima gelince hem kazanma sansini artirmak HEMDE kafamin icidekileri internete yaziyorumki insanlarin belki isine yarar siz degerlendirmeye gecmisiniz ama olsun daha yazacaklarim var bir dogal afet sirasinda daha cok insanin hayatii nasil kurtalir yada ne yaparsak bircok insanin hayatini koruruz yada toprak kaiybindan kurtulma ve insan sagligi bir fikrim var size milyarca dolar kazana bilirsniz ama herhalde ilgilenmiyorsunuu galiba lanet olsuki sakat oldugum icin kendim yapamiyorum ben goole kullanicisi oldugum icin ilk sordum ilgilenmiyorsaniz mektup atinki bende oburlerine sorayim opera Mozilla Firefox yahoo ask com gibi saygilarimla
Google Türkiye ve Yunanistan Pazarlama Direktörü Mustafa İçil?e sorduğum soruya cevap geldi. Kısaca; standart yolların dışında bir yol aramamak gerektiğini söylüyor!
Oysa standart yolların tamamını deneyip bir sonuca varamayan ancak ümidini de kaybetmeyen Aaron, Google lobisine çadır kurmakta bulmuştu çareyi :)
Cevap verdiği video’nun linki:
buzla.com/internet/google-turkiye-pazarlama-direktoru-mustafa-icil
Bahsedilen konularla ilgili kesinlikle yaşadığım bir tecrübeyi aktarmak istiyorum ;
Risk almak kelimesinin cesareti kırdığı konusunda düşüncelerim bulunmakta. Şöyleki risk almak denildiğinde kişiler riskin negatif olumu doğrultusunda kaybedeceklerini düşünerekten düşünceler ve eylemelrden vazgeçebiliyorlar. Dolayısıyla risk almak kelimesini bence iş yaşantısında farklı bir kelime ile bütünleştirmek gerektiğine inanıyorum . Ticari zekasına güvenen cesareti tam olan ve ne istedğini beklentisini bilen kişiler risk almış olmazlar.
Neden mi? Çünkü belki biraz garip gelicek ama ne istediğini ve hedefini belirledikten sonra o kunuyu düşünüp ve odaklanırsan kesinlikle hedefine ulaşırsın. Ben kendimden ve politikalarımı izleyen çevremden örnek vermek isterim .
Kendime ait bir teknem var. Bu tekneye ulaşmak için önce hayal ettim. Nasıl bir tekne nasıl olmalı ve nasıl almalıyım. Bunu uygulamak için teknenin resmini çizip bunula ilgili gerekli birtakım işlemlere herhangi bir maddi ödeneğim yokken başladım . Ama ya çalışmamdan yada yaymış olduğum istek frekansında olsa diye düşünüyorum. İstediğim tekne kısa sürede 6 ay içerisinde benim oldu. Tekne basit bir tekneydi. Yaklaşık 5 metrelik bir polyester ve içten takma bir motor. Ederi çok değil. Ama tekneye ulaşabilmek için teknenin bir limana bağlı olması gerekiyordu. Evrakların ve ehliyetlerimiz olması gerekiyordu. Tekne deniz kenarı bir yerde olması gerektiği ve yazlık tarzında bir evde olmalıydı ki tekneye hafta sonları ulaşabileyim.
Bu geçiş sıralamasında en son teknem oldu. Tabi diğerleri de.
İşim ise devam ediyor bunca zorluk ve kriz, istek ve cesaretimizle kolaylıkla aşılabilecektir. Ummayıp yada bişilierin olmasını beklemeyip isteklerimize sarılmalı ve adım adım çalışarak ulaşmalıyız. Bazen zor bazen kolay ama isteyince oluyor.
Teşekkürler.
Sitenizi tesadüf buldum, Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş severek okudum. Sizi tebrik ediyorum.ilham verici bir yazı olmakla beraber sizinde kısa zamanda güzel projelere imza atacağınızı düşünüyorum. Sitenizi bundan sonra severek okuyacağım,
Google Türkiye ve Yunanistan Pazarlama Direktörü Mustafa İçil?e sordum:
Buzla‘dan sorduğum bu soruya bir cevap gelirse, onu da burada sizlerle paylaşacağım.
Pingback: Tekno Seyir » Blog Arşivi » Birkaç Not
Hakikaten azmin en büyük engelinin insanın kendisi oldugunu gösteriyor. insan kendini aştıktan sonra istedigi herşeye heryere ulaşır;)
Askerlik bitti. 5 yıldır kafamda tasarlayıp ajandaya not şeklinde yazdığım bir projem var. Ama sermaye biraz fazla tutuyor. Şayet sermayeyi bulursam tekrar bir kez daha en başından düşünmek istiyorum.
merhaba benim fikrim iskandinav ulkelerinde sunus diye baket halinde dudakla dis arasina konan emile bilen tutun tamam sigaranin yerini tutmaz ama kendimde kullandim en azindan restorant bar gibi kapali yerlerde siganin icilmesinin yasak oldugu yerlerde dedim sey en azindan sigara bagimli olanlarin yani tiryakilerin nikotein ihtiyaclarini karsilar anlacaniz dumansiz cozum eger filkirlerimle ilgilerseniz lutfen E-mail gondermeyin bende mailim oldugununu bildirecek bir programim yok ilginizi cekerse eger adresime mektup gonerin daha iyi olurde anlamadigim tamam insanlar dini inanis dolayisla organlaarini veremez ama her insanda 8-9 litre kan var bunlar niye toprak oluyor cogu ya ameliyatta yada ambulansd oluyor bu kan niye kulannilmiyor birde olen insandan niye organ alip kullanmiyorlar ornegin kan tuttumu 1 saat icinde olu insandan canli insana nakil yapila biliyor televizyonda seyrettim mektup yazarsaniz adresim
oscar soner isik
c-o Amanda jones Cheshire home
Eric young House
Rope Walk
st helier
JE2 4UU
JERSEY
ENGLAND
Oscar isik@ lycos com
Başarmak için çalışmak, çalışmak için azim gerek.
Ama o azim nerden gelecek bir bulamadım, asla pes etme?!
pes ediyorum ne yapayım.
Than:X
google kimi dinledi ki :)
Çok SüpeR biR Fikrim vaRdı ve aÇıkLayamadım geRçi AçıkLamak istemedim SiteLere güvenemedim Ki benim Fikrim Dünyayı TEknoLojiye YakLaştıRaCak ve Yeni yenİ ATıLımLara Sebeb oLacak ve dünya TekNoLojisini DeğiştireCek vede Dünya Düzenini aLtüst edecekti Buna emindim vede araştırmasınıda yaptım deneylere başlayacağım ve yakın zamanda kendim çıkaracağım SAdece Kısa bi ipicu Vereyim evinizde aklınıza gelecek bütün elektronik eşyaları değiştirecek vede OtomobiL dünyasındada bu yeR aLaCaktI ama AçıkLayamadıM TÜRKİYEDE bu imkansız bi durum !!!!
Çok güzel bir yazı daha.. Elinize, klavyenize, gönlünüze sağlık :)
Teşekkürler
Aronu tebrik ediyorum. benim bir fikrim var diye yola çıkmış nerdeyse fikri hariç herşeyi satmış şimdi bir de kendi hayatını anlatan kitap yazar ondan sonra google’a ne gerek var :D benim bir fikrim bir filmim bir sitem bir de kitabım var diye :D
güzel konu, teşekkürler.
Okuması hayli zevkli bir yazı olmuş bilgiler eşsiz.
Tebrık edıyorum hıkaye gercekten cok guzel, bu kadar hırslı olabılecek bır turk arkadas tanımıyorum ben kendı hayatımda en fazla ılerleyıp pes edenler oldu.
ancak bır de su yonden bakmak gerekıyor kı ne kadar da yaratıcı bı fıkrın olursa olsun bunun ıcın engellerı asabılecegı maddı ımkanı olması sart ve gereklı, kımse demesın kı para hersey degıldır, para herseydır ?genelde? kı senın yaratıcılıgın fıkrın kabılıyetın bellı bıyerlere gelmesını ıstıyorsan para torpıl lazım lazım kardesıım bunu da kımse gozonunden kaldırmasın, hatırlatmak gereklı sanırım ama hıkayeden cok tunc beyın anlatısı cok verımlıydı, bu konuda tebrık edıyorum hayal etmemek elde degıl bence ?
Elıne saglık tesekurler?
çok iyi
güzel benimbir sözüm var hayal ettiğin herşey gerçekleşebilecek olandır bende hayal etmiyorum artık gerçekleştiriyorum
Değerli fikir ve yorumlarınız için teşekkürler sevgili Tunc
Pingback: Fikir Atolyesi Yaratıcı Bir Gencin Zihin Haritası
iyi ki doğdun google.
:) ellerine sağlık, site güzel olmuş.
fikir üretebilmek, çare bulabilmek kadar değerlidir. üretmek insanı mutlu eder sonucu olumlu ya da olumsuz da olsa. çünkü her adımda sorunu ortadan kaldırmaya bir adım daha yaklaşmışsınızdır ya da kendinize yeni ufuklar açmışsınızdır. her geçen gün farklı fikirleri gerçekleştirmek :) çok güzel bir duygu bazen birinin çok saçma geliyor söyledikleri, kelimesi ya da o çok banel itici, unuttulur hatırlanmaz dediği. konular bütünüyle göze kulaga hitap eden insanı cezbeden fikirler olabiliyor.
gerçekten mükemmel bir anlatım olmuş, takdire şayan bir konu.. teşekkür ederim..
Uzun zamandır blog yazısı okumuyordum, sebebi her önüne gelenin blog yazması ve içlerinde çok azının gerçekten okunmaya değer olmasıydı. Kafamdaki blog imajını yıkmayı başardınız. Çok güzel bir yazı olmuş..
çok güzel bi yazı olmuş
eline sağlık………
herkese bir hâl olmuş bu yazıyı okuyunca. argomuzdaki gibi gaza gelmiş birileri. hikâyenin tartışması yok ki bu zamana kadar konuşulmuş ve hâlâ da konuşuluyor. saygıyla eğiliyorum.
efendiler fikriniz varsa yapın, konuşmayın. en azından yapmak için bir bedel ödeyin. yaptım da olmadı deyin hiç olmazsa. yorumlarda bunu görmek mümkün.
bir de eğitim politikasına dem vurulmuş, ezberci diye. sen yalancı birini bilip de onunla iş yapmayacağın gibi ezberci bir eğitimle de iş yapma. madem biliyorsunuz gereğinin yapılmasını arz edin kendinize.
eleştiriler ok gibi değil, füze gibi gelir üstünüze. siz de füze kalkanı geliştirin öyleyse.
üniversiteden sonra yani mezun olduktan sonra değil daha sıralardayken başlayın işe…
benim gibi…
ileride de hatırlarsınız belki beni…
görüşürüz yıllar sonra…
çok güzeeel…
güzel bi yazı olmus tsk
kader kısmet derlerdi eskiler
yeniler ise şans diyor
şans yoktur
Pingback: blendrspun » Blog Archive » Dünyanın ilk Google Earth CVsi Marketallica’dan
ben de barry more’nın buyuk hayranıyım, tanısmak ıstıyorum.
ben çok mutsuzum, google bile beni mutlu etmiyo keşke onun gibi çok şey bilseydim…
Mükemmel bir azim ve kararlılık öyküsü, tebrik ederim.
etkilenmemek elde değil gerçekten, yazı için de çok teşekkürler…
saygı ile…
Google’ın düşüşe geçmesinin en büyük nedenlerinden biri de bu fikirleri kaale almaması… Google’a ulaşmak bu kadar zor olmamalı.
geçen gün digitürkte gezinirken bu ”Drew’le randevum” kamera kaydı diyeyim ( film demiyeceğiz heralde) çarptı gözüme.. hemen aklıma siz ve bu yazı geldi.. bunun, yani sizi anımsatmasının dışında anlamı yoktu..
başarı mı? peki başarı diyelim.. o çocuğu yaratıcı fikri ve azmi için kutlamak lazım.. kutladık.. iyi de bunu televizyonda vermenin açıklaması ne peki? izlediğim kadarı hiç hoşuma gitmedi. daha açık yazmak istemem buna dair hislerimi. izleyip etkilendiğini söylediğiniz kişilere saygı duymak lazım.
son zamanlarda bu tür kamera kayıtlarını ve Borat olayını digitürk hangi amaçla veriyor anlamıyorum. Borat diye bişey var yaa.. var..
blair cadısı türü felaketlerden sonra bağımsız yapımlar konusunda bir süredir çok temkinliyim zaten.. ama obesiteye dair kendini feda ederek:) bir belgesel hazırlayan, MC Donalts’s don kişotu o genç adama ait ancak cnbc-e de izleyebildiğim belgesel nitelikli kamera kayıtlarına bayıldım.. bu adam, biraz ulusal kanallar biraz da dost meclisleri için çekmiş, ama dünya çapında 5 milyon kadar kazanmış sanırım..
üstelik çok eğlenceli ve doğal biri.. yan komşu gibi.. samimi olayım diye sürekli küfür etmiyor.. çok iyi bir iş çıkarmış.. bağımsız, genel popülasyonu da ilgilendirecek, etkileyebilecek sonuçlara götüren belgeselleri sonuna dek destekliyorum..
diğerlerinin, bir zahmet internetele sınırlı kalması taraftarıyım! televizyon formatına aykırı duruyor..
aslında yazıda rastladığımda.. sizin bu yazınızda.. epey oldu gerçi.. birkaç kişiye de söz etmiştim, çok ilginç, olağandışı, sevimli gelmişti. benim televizyonda gördüğüm söz konusu filmdeki bir grup genç oldukça iticiydi!
Tunç Bey,
Tebrikler, şahane bir haber. Hala cangooglehearme’de sayaç geriye sayıyor : )
Google kendine yeni bir yol buldu, yeni fikirlerin önce uygulanmasını bekliyor sonra bakıyor tutarsa kendi geliştirip daha farklı ve iyi bir şekilde hizmet veriyor. Ne kadar tanıdık bir durum değil mi? Bu devirde Google a bile güvenmeyeceksin :)
Ben de gercekten sıradışı fikirlere sahibim ama kime başvurmalıyım bilmiyorum, ne yapacağımı da bilmiyorum. Bana yardımcı olacak insanlarla tanışmak istiyorum. Artık kendi kendimi tatmin etmek yerine diğer insanları da tatmin etmek istiyorum.
Bundan daha akıllıca ne olabilir ki :) Zeka küpü diye buna derim işte…
Gerçekten harika bir başarı hikayesi. Yaratıcılık sınır tanımıyor :) Teşekkürler Tunç Kılınç.
Merhabalar;
İlk önce belirtmek isterim ki gerçekten 0’dan başarı hikayelerine güzel bir örnek. Makalede ısrar, hırs, inatçılık, yaratıcılık gibi başarının temel etmenleri güzel harmanlanmış. Aaron Stanton adlı kişiyi tebrik etmek lazım.
Diğer yandan makale için teşekkürler…
Eline sağlık çok iyi yazmışın. Güzel bir paylaşım.
Pingback: WP 2.3 TR » Blog Arşivi » Birkaç Not
Evet, Amerikan Pastası filminden çıkan absürd bir hikaye. Ben insanlara yıllardır şunu anlatmaya çalışıyorum. Bazen hedeflerinizin hayali ile yaşamak, o hedeflere ulaşmaktan daha keyif verici olabilir.
Aslında insan hayatı ölümü unutma çabasının basit bir ürünüdür. Ölümü unutturan herşey insanı mutlu eder.
Google’ın sahipleri bugün hayal bile edemeycekleri bir servetin sahipleri oldular da ellerine ne geçti? Bir bardak kahvenin sıradan bir insana verdiği keyif, onlarda mevcut mu? Değil… Sokakta rahat dolaşamazlar, sürekli arkasına bakarlar, artık bir hedefleri de kalmamıştır. Çünkü para ile yapılabilecek her işi yapmışlardır. Ben iddia ediyorum böyle insanlar dünyanın en mutsuz insanları…
Diyecek bir şey yok, ellerine sağlık biizmle paylaştığın için… Aslında risk bir yürek işi, kalbinde hissedebiliyor musun o şeyi, o zaman durmak yok; fikri hayata geçirme vakti…
Hikayenin sonunu anlayamadım…??
Pingback: Fikir Atölyesi Kahramanları Hayatta mı? (3) | Fikir Atölyesi
Pingback: indir&Download&White Hacker&News
Güzel paylaşım.
Pingback: www.semih.gen.tr » Google Beni Dinleyecek mi?
Başarılı güzel bir hikaye… Sizin yorumunuz ile birlikte daha güzel olmuş.
Merhabalar. Oldukça etkileyici bir yazı olmuş. Kendi adıma önemli paydalar çıkardım.
Yeni fikirleri gün ışığına çıkarma adına bloglarda bize yardımcı olursanız sevinirim. Siz yeni bir fikrinizi mevcut çevrenize olmasa da onların sayesinde geçmişteki profesyonel referanslarınızı kullanarak yeni bir çevreye sunabilirsiniz. Nenim yeni ve ayağı yere basan bir fikrim olması için bu alanda profesyonel geçmişim olması gerekmiyor.
İnanın sunumlarında internetin önemine ve geleceğine olan inancını herkesten fazla ifade eden ceo’nun yeni transfer olduğu teknoloji şirketinin sitesine proje yolladım. Yenilikçi projeleri desteklediğini basın yoluyla duyuran site bana cevap olarak internet tabanlı projelerle ilgilenmediklerini söyledler.
Sektör dışından olan sadece bir yeni fikri hayata geçirmek için sektör profesyoneli olan sizlerden nasıl bir teknik destek alabiliriz. Bunu masaya yatırırsanız sevinirim.
slm ben 16 yaşındayım, acayip derecede iyi bir müzik kabiliyetim var. Arkadaşlarım benim internette böyle duyurular yapmamı şiddetle öneriyorlar. Beste ve güfte yapıyorum. Bu konuda başvurmam gereken adresleri verir ve yardımcı olursanız çook sevinirim.
Süper bir hikaye, “Aaron Stanton” tebrikleri gerektirecek kadar iyi : )
Pingback: İnternet ve Yaşam
Umutlandıran ve cesaret veren bir yazı. Teşekkürler.
İnanılmaz güzel bir yazı ve bir o kadar da cesaret verici.. Özellikle biz genç kuşağa biraz cesaret lazım. Teşekkürler..
Umut fakirin ekmeği, ekmek bulamıyorsan pasta ye! Yiyip de oturmayın! Gelişin! Biz neresindeyiz bu işin?
Pingback: nihil-nerub
Pingback: Tekno Seyir | Notlar
Başarılı olmak isteyen bir yol bulur, istemeyen ise mazeret…. ve yaptığınız şeyden duyduğunuz pişmanlık zamanla geçer ama yapmadığınız şeye duyduğunuz pişmanlık asla!…
Pingback: İnternetizm | İnternet Magazini
Bahsi geçen konu, sanal alem denilen büyük alanın gerçek alemden daha da büyümesinin olanaklı olduğunu düşündürüyor.
Pingback: Daniska'da Paylas
Çok harika bir yazı olmuş Tunç Bey, ellerinize sağlık. Üzerinde saatlerce konuşulabilecek bir konu. Başarmak için yola çıkan bir adamın başarısı olarak görüyorum ben bu hikayeyi.
Bu konuyu daha önce duymuştum fakat ilk defa okuma fırsatım oldu.
Bunu okuyunca tek şey anladım; ömrüm boyunca anlattıklarımın burada yaşandığı, fakat hep anlattığım şeyleri yaşamadığımı ilk defa gördüm. Çalışıyorum fakat yeteri kadar mı? Meçhul…
Pingback: Alemşah Öztürk
Çok sevdiğim bir yazıda, “Bir fikir gerçekten yaratıcı ise, onu duyanlardan hiçbir zaman onay alamazsınız, zira onlar da sizin gibi o fikirle yeni tanışmıştırlar ve çoğu zaman sizden daha karamsardırlar” der ve ekler “fikrinize güvenmedikçe ilerleyemezsiniz.”
Anlattığın iki hikayede de bunun güzel bir örneğini görüyoruz; başarmak için değil, kafaya koydukların fikrin gerçekleştiğini görmek için çalışan idealist insanlar…
Hep düşünüyorum, günlük hayatımızda her yaptığımız ufacık işlerde de bu kadar idealist olsak, hedefimiz hep hayallerimiz olsa? Acaba o zaman neler olurdu, bir anda ne kadar ileriye giderdi tüm insanlık?
Ne yazık ki, bunun gibi her başarı hikayesinde de olduğu gibi bu cesareti kalbinde hisseden, bu enerjiyi damarlarında yaşayan insan sayısı hep az, hep az… Belki de çözülmesi gereken şey, bu sayıyı nasıl arttırmamız gerektiği…
Belki daha cesur nasıl oluruz, hayallerimizdeki hedeflere nasıl ulaşırız onu konuşmalıyız iç geçirmektense. Belki de beraberce ulaşmalıyız bu hedeflere….
Çok teşekkürler Tunç, beni güzel düşüncelere sürükledin…
Yazıyı okuduktan sonra Muhammet Bozdağ’ın Düşün ve Başar kitabı aklıma geldi :)
Umarım biz de başaranlardan ve fikri olanlardan oluruz..
Riskin ve fırsat maliyetinin ne demek olduğunu akıcı bir şekilde anlatan süper bir yazı olmuş. Tebrikler Tunç.
Hep anlatırım; kurumsallığı oldum olası sevmemişimdir.
Google’ın da bu konuda bir istisna olmadığını görmek beni şaşırtmadı.
…
@pino
Cesaretinden ve hedeflerine ulaşmış olduğundan dolayı seni de ayrıca tebrik ediyorum.
…
Her şey özgüvenden ve karar vermekten geçiyor. İnandıktan ve her ne pahasına olursa olsun önünüze çıkacak engellere göğüs gerdikten, hatta daha ileri gidip karşınıza çıkan engelleri (yazıdaki gibi) birer fırsat olarak değerlendirdikten sonra başaramayacağınız iş; kaldıramayacağınız taş yoktur.
Sevgiler.
”Cowards die many times before their deaths, the valiant never taste of death but once.”
Shakespeare’in Julius Caesar’ında söylediği bu sözleri dikkate almak lazım. Bizim “cesurlar bir kere, korkaklar bin kere ölür” diye bildiğimiz sözdür bu, çevirisi birebir olmadığı için belirtme gereği duydum.
Cesaretimizi toplayıp kendimize güvenerek hareket ettiğimizde en fazla geri çevriliriz, ama hayallerimizin peşinden gitmezsek hayatımız boyunca pişmanlığını sırtımızda taşımak zorunda kalırız.
Kesinlikle katılıyorum.. Önce kendimize inanmazsak kesinlikle başarılı olamayız düşüncesindeyim.
Mesela ben gayet rahat ve iyi kazandıran işimi hiç düşünmeden bıraktım.. Hem de iş bulmadan, bir anda.. Ama kendime güveniyordum ve hiçbir şekilde aklımın ucuna en ufak bir olumsuz düşünce sokmadım. Sonuçta şu anda hayallerimin işi ile uğraşıyorum ve çok mutluyum.. Üstelik evimde çalışarak:)
Ama işin bir de şu yönü var.. Hiçbir zaman cesaret ya da tek başına girişimcilik bir işe yaramıyor. Bilgi ve tecrübe ile bunu birleştirip hareket etmek lazım.. Ben bugün evimde gayet mutlu mesut işimi sürdürebiliyorsam bunun arkasında 8.5 yıl boyunca sabah 07.30 – akşam 19.00 saatleri arasında deliler gibi çalışmam var diye düşünüyorum.
Bu güzel yazı içinse teşekkürler :)
Adını unuttuğum bir sitenin bir anketi vardı “Mezun olduktan sonra nerede çalışmak istersiniz?” gibi bir soru “bir holdingde çalışmak isterim” diyenler yüzde seksenin üzerinde iken “kendi işimi kurarım” diyenler ise çok az oranda idi.
Ülkelerin kalkınmasında faktörlerin başında girişmici ruhlu insanların ekonomik çabaları gelir. Girişimcilik “yürek ister” risk almak gerekir. Her ne için olursa olsun fikirlerimizi ezberci bir eğitimin baskısı altında bastırıyoruz, bastırmaya da devam ediyoruz.
Aramızdan kaç kişi okulu bitirdiğinde kendi işini kurmak için çabalıyor. Herkes kurumsal anlamda bir yerlere kapağı atmanın peşinde! Üretken bir beyne sahibiz aslında Türk halkı olarak maalesef düşünmeyi yasaklıyoruz kendimize.
Hayal edelim her şeyin başlangıcı bu!
Benim fikrim geldi :)
Sevgili dostum Tunç, tebrikler. Yazın çok güzel olmuş.
Onur Yüksel seni de ayrıca tebrik ediyorum. Farklıydın ve bence de haklıydın..
Başarılar.
Siz risk nedir bilir misiniz? Yada yapmak istediğiniz bir şey için hiç girişimde bulundunuz mu?
Risk başarısız olmak değildir sadece ya da yapmayı istediğiniz bir şeyin gerçekleşmeme durumundaki yüzleşmeniz gereken sonuç değildir. Risk belki bir andır, belki de bir bakış!
Risk riske girmeyen bir adamın yaşamından ne kadar mutlu olduğuna dair nutuklar atarken, sizin yaşadıklarınızdır. Risk babanızın uğraşıyorsun ama boş demesidir.. Risk kimseden borç almadığınız halde bir yere gittiğinizde sizi potansiyel para isteyici olarak görmeleridir.. Risk normal bir işte çalışan bir adamdan 10 kat fazla çalışıp strese maruz kalıp, onun karşısında çalışmayan bir adam pozisyonuna düşmektir.. Risk aile toplantılarında eee neler yapıyorsun’a, bir işe girdin mi’ye verdiğiniz cevaplardır.. Ya da veremediğiniz.. Risk yaptığınız şeyi/ürünü potansiyel kullanıcılarına anlatırken onların böyle bir ihtiyaçlarının farkında bile olmamalarıdır..
Risk alınan birşey değildir! Kısaca risk göğüs gerilen bir şeydir… Bu anlamda risk alınmaz, o işe başlanılır ve herşeye katlanılır demektir.!
Benim anlayamadığım birşey var. Google hakkında ne kadar daha site yapılıp gündemde kalması sağlanacak? Farklı bir düşünce (komplo teorisi).
Aslında bu arkadaşlar Google’da zaten çalışan arkadaşlar ve Google bu arkadaşların yaptığı blog, site’ler sonucu ismini kolayca (hemde hiçbir reklam ücreti ödemeden) milyonlara duyuruyor (bu yapılan işlerin alt metninde: Google prestijlidir, fikirlerinizi onunla paylaşmak istersiniz, Google’da çalışmak gibisi yoktur gibi kavramları nasılda kolay yayabildikleri mi var acaba?)
Google beni işe al.com, Google beni duyabiliyormusun.com, Google seni seviyorum.com, com da com…
Yine de bu yazının güzel yazıldığı ve insanı motive etmeye yardımcı olduğu gerçeğini örtmez.
Teşekkürler Tunç :)
Her zamanki gibi çok güzel bir yazı olmuş, elleriniz dert görmesin.
Bu fikrinin peşinden koşma meselesi genel olarak bizde çocukluktan itibaren bastırılıyor gibi geliyor bana. Gelenek görenek adı altında belli kalıplara sokulmaya çalışıyoruz. Sonuç olarak da genelden farklı olan düşüncelerimizi yeterince savunamıyoruz.
Çok güzel, kışkırtıcı, -benim eksiğim ne? dedirten bir yazı.
Klavyene sağlık.
Aaron gerçekten kendine güvenerek neler yapılabileceği konusunda güzel bir örnek.
Güzel bir yazı, hani derler ya “Çok pis gaza geldim.” İşte aynen öyle :)
Çok başarılı bir yazı olmuş. Tebrikler..
Kendimize ve fikirlerimize güvensizlik, bir adım ileri atmaya en büyük engel diye düşünüyorum.
Çoğumuzun çoğu kez yaşadığı sorun, yarattığımız fikri kendi süzgecimizden geçirmeden önce başkalarıyla paylaşmak. Ham olan fikir paylaşıldıkça senin yaratıcılığından çıkar ve bambaşka yerlere kayar gider. Varmak istediğin yerden uzaklaşırsın ve senin olmaktan çıkar. İşe fikrine güvenle başlamalısın, yola böyle çıkmalısın ama iyi hazırlanmak şartıyla.
İyi fikir, tavsiye beklemediğin fikirdir, içinde güveni fazlasıyla barındırır. Ve Aaron Stanton kesinlikle böyle bir adam. Fikrine verdiği değer inanılmaz bir motivasyon yaratmış ve yaratıcılığı katlanıp gitmiş.
Aslında hepimiz biraz Aaron Stanton değil miyiz? Keşke olabilsek :)
‘Hayallerinin peşinden koş’ teması bu yazı içerisinde çok güzel durmuş.
Tebrikler.
Abi helal sana, okurken gozlerim doldu vallahi. Cok guzel bir yazi olmus.
Oyle ki bazen kapildigimiz atalet duygusundan cekip aliyor kendimizi, hedeflerimiz icin tirmalamak gerektigini fisildiyor kulagimiza…
Ellerine saglik.
Çok güzel yazıyorsun. Senden öğreneceğimiz çok şey var.
Tebrikler.
Çevremizde gördüğümüz herşey ama herşey girişicimliğin eseri, yani toplum gelişiminin temel taşlarından birisi girişimcilik.
Türkiye genç nufüsü fazla olan bir ülke, buna bağlı olarak yeni fikirlerin, yaratıcılığın başı çekmesi gerekir. Fakat herşey umduğumuz gibi gelişmiyor bu ülkede. Bu durumu büyük bir çoğunlukla kaynakların yetersiz olmasından ziyade kullanılamamasına bağlıyorum.
Kaliteli eğitimin olmaması baştaki en önemli sorun. Bunların yanında üniversiteler (ODTÜ’nün uygulaması gibi) iş arayanlar değil işverenler yetiştirmeli. Fikirlere yatırım yapan melek yatırımcılar var ama bunların varolması yetmiyor, bunların varolduğunu bilmek, yaratıcı fikirleri olanlara, onları buluşturmak gerekiyor.
Bazı insanların parası olur, uygulayacak fikri olmaz, bazıları da yaratıcığını finanse edecek kaynak arar, bu insanların birbirleriye karşılaştırılması daha kolay olmalı, yani birbirine ulaşmalı.
Dünyanın nabzı girişimcilik, yaratıcılık, teknoloji ile atar. Sürekli dışarıdan yenilikler alınarak da ilerleme kaydedilmez, önemli olan bunu kendi içimizde yapmak ve ilk olarak bizim pazarlamamız, aslan payını almamızı sağlar.
Bütün girişimcilere bol şanşlar diliyorum, asla ve asla fikirlerinizden vazgeçmeyin, şuan olmasa da ileride sizlerle varolacağız, sevgiler…
Harika… Sır işlemeye devam ediyor…
Ben de blogumda benzer bir konuda basetmiştim.
İstek ve Azim = İstediğiniz Herşey!
Ellerinize sağlık. Bu tür yazıları okumak da cesaretlendiriyor bizleri.
Teşekkür ederim.
Ellerine sağlık Tunç abi, çok güzel bir yazı olmuş. Belki ilham olur.
Çok güzel bir başarı hikayesi anlatımı olmuş… Bir ‘story board’ edası ile gözümün önünden akıp gitti.
Ellerine sağlık…
Merhaba Tunç Abi cidden çok güzel bir yazı olmuş, tebrikler. NaD’ın da söylediği gibi bütün üniversite öğrencilerine okutmak gerekiyor.
Sayın Fatih Şentürk bizde de yavaş yavaş bu tip girişimler değerlenmeye başladı sanırım.
Gerçektende çok güzel bir yazı olmuş :) teşekkürler…
Aslında bizim ülkemizde de eminim böyle yaratıcı fikirler çok var ancak Aaron’un yaptığını kimse yapamıyor ya da yapsa bile firma sahipleri çok dar görüşlü olduğundan şu “Üniversite Mezunu mu?” klasik bakış açısı ile fikir sahibi insanı yargılayabiliyorlar..
Tekrar teşekkürler.
Selam Tunç Bey, yazınız hakkaten çok güzel olmuş. Darısı benim ve benim gibilerinin başına diyorum.
Herkese iyi çalışmalar…
Bir işe inanmak, onu gerçekleştirmeye çalışmak…
Bu yazıyı kesinlikle girişimci olmak isteyen üniversite öğrencilerine okutmak gerekir. Tanıdığım arkadaşlarım arasında girişimci olmak isteyen, belli fikirleri olan ve hatta yapmak istediği işe öyle bir şekilde odaklanmış ki, artık rüyalarında görmeye başlayanlar var.
Fakat genel olarak üniversite’den yeni mezun olacak bir girişimci adayanının en en temel sorunu sermaye. Bu yazıyı okurken adeta beynimde her cümle tek tek yankılandı. Gerçekten de baktığımda bütün arkadaşlarımın fikirleri var ve yalnızca paraları yok.
Yarın ki ilk işim arkadaşlarıma Fikir Atölyesi’ne girmelerini söylemek olacak. İnanıyorum ki arkadaşlarım arasında yapmak istedikleri işleri gerçekleştirmek için herşeyi yapabilecek olanlar var.
Oğuz kanka senin projenin ilk sözünü buldum :P —> “Onlar seni bulmuyorsa, sen onların üzerine git!”
Çok güzel bir yazı Tunç abi.. Baktığımızda çok güzel herşey, çok güzel bir istek, yaratıcılık ve arzu var içinde.
Ne bileyim bizde zor gibi gözüküyor ya, bugün başlasan ertesi gün diğer kimseler direk düşürmek için uğraşır, bizde destekleyenden çok düşürmeye çalışan olduğu için böyle bir konuda zor gibi gözüküyor :)
Ama çok güzel bir azim ve başarı hikayesi.. Onun yerinde olmak isterdim açıkcası ;)
Tunç, harika bir yazı olmuş!
Eline, aklına ve gönlüne sağlık.
Cesaret, cesaret, cesaret…
İnanç ,inanç, inanç…
Risk, risk, risk…
Her ne kadar çoğunlukla fikri olan insanlar dikkate alınmayıp önyargılarla, egolarla bastırılsa da bunun bir özgünlük olduğu kanısındayım.
“Benim de bir fikrim var” diyen çok kişi olduğundan eminim ama o fikrin uzantısı yolların bilinmediği kanısındayım.
Google güzel bir örnek ve açıkçası sanal ortama olan yakınlığı dolayısıyla bu yöntem elverişli, ama bazı fikirler ve bunların sunumları ne yazık ki internetle mümkün olamayabiliyor. Olmuyorsa vazgeçmek mi lazım, tabii ki hayır. Mutlaka başka yollar vardır, olmalı ama ulaştırmak ve bunun dönüşünü beklemek uzun zaman alabilir.
Yine de bu arkadaşımızı kutluyor ve hepimizin önünde bir başarı öyküsü olarak yer almasından dolayı memnuniyetimi dile getirmek istiyorum.