Basında, televizyonda, internette, arkadaş sohbetlerinde… Facebook tam bir çılgınlık halini almış durumda. Facebook’ta var olmak, [sanal da olsa] “hayatta varım” demekle eşit düzeye gelmiş birçok kişinin zihninde.
Son altı aydır gelen Facebook davetlerini ısrarla yok saymıştım. Zaten diğer sosyal ağlarda (sosyomat, linked-in, cember.net, mondus…) aktif olamadığım için yeni birinin daha sepette olması anlamsız geldiğinden olsa gerek…
Ancak ‘face’ adını duymadan geçen bir gün olmamaya başlayınca, dur dedim kendi kendime… En azından deneyerek öğren, okuyarak değil. Amacım daha sonra da sizlerle bu deneyimi paylaşmaktı.
Bir ay kadar oldu Facebook üyeliğim. İtiraf ediyorum; sevdim!
Hatta orada [sosyalleşmenin yanında farklı bir değer de katabilmek amacıyla] “Fikir Atölyesi” isimli bir grup da var artık.
8 Ekim’de açtık, bu yazıdan önce üye olan kişi sayısının bine ulaştığını görmek ise ayrı bir mutluluk verdi. Bu da size diğer itirafım!
Facebook üyeliğiniz varsa veya olacaksa uğrayın bir; ilginizi çekerse de katılın aramızdaki tartışmalara.
“Arkadaş aramaktan çok, arkadaşını ara” belki de beni Facebook’ta ilk cezbeden özellik olsa da, doğruya doğru; ilk günlerdeki acemilik atlatılınca, ortada kocaman bir “zaman yeme makinesi” ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.
Evet, gerçekten eski arkadaşlarınızı da arada bulup seviniyorsunuz ama aradan geçen onca yıl sizde eski üç beş anıdan başka iz bırakmadığı için alınan tadın ömrü pek de uzun sürmüyor. Ve arkadaş listeniz başlıyor büyümeye. Doğal olarak da daha çoğu yenilerle…
Her türlü görüşün paylaşıldığı tartışma grupları, blog yazıları; birbirinize gönderdiğiniz sanal çiçekler, kucaklamalar; duvar yazıları, paylaşılan resimler… Online ‘merhaba’ demenin yerine geçen dürtmeler (poke)… Ve dışarıdan geliştirilebilen yeni uygulamalarla (video ve müzik paylaşım, oyunlar, sosyal aktiviteler…) işin cazibesi de, sitede kalma süresi de uzadıkça uzuyor…
Farklı sitelerden bölük pörçük elde ettiğiniz paylaşım ve sosyalleşmenin tamamını size tek yerden vermeye çalışıyor Facebook.
Başarılı da oluyor.
Yeni nesil internetin (web 2.0) olmazsa olmaz kuralı ‘Kullanıcın yarattığı içerik’ [user created content] prensibini en basit (kullanıcı dostu) ve anlaşılır şekilde kullanması, merkezine bizi yani insanları ve yaşamdan anları koyması zaten WoMM (ağızdan ağıza pazarlama) için de yeterli kaynağı fazlasıyla sağlıyor.
2004 Şubat’ında Mark Zuckerberg Harvard College’da okurken, iki arkadaşı ile birlikte yurt odasından kuruyor Facebook’u. Tipine bakıp tipik bir Amerikan ‘nerd’ü (inek öğrenci!) demek mümkün olsa da, bu tipik bir önyargı olur!. (Zaten Harvard’dan ikinci senesinde ayrılıyor.)
İlk projesi ‘Coursematch.’ Okulda aynı dersleri alan öğrencilerin listelendiği bir site. Sonra Facemash.com; ‘Hot or Not‘ benzeri bir site. Ancak bunun için hacker’lık yapıyor. Öğrenci resimlerini (öğrencilerden izinsiz) alabilmek için Harvard’ın bilgisayar sistemine bir şekilde giriyor ve bu resimlerden siteyi kuruyor. Kısa süre sonra durumu fark eden okul yönetimi onun internet bağlantısını kesiyor, disipline havale ediyor.
Ve Facebook. Önceleri sadece kendi okulu içinde öğrenciler arasında bir ağ iken, sonrasında Amerika’daki diğer üniversiteleri de içine katınca başlıyor büyümeye. Derken liseler ve Eylül 2006’da da email’i olan herkes bir profil sahibi olabiliyor.
Bugün itibariyle Palo Alto California ve New York ofislerinde 300’den fazla çalışanı, 46 milyondan fazla aktif üyesi var.
Ocak 2007’den beri her gün 200 bin yeni üye alıyorlar. Bu Facebook’un her hafta %3 büyümesi demek! 25 yaş üstü profilin en hızlı büyüdüğü sitede insanlar her gün ortalama 20 dakika vakit geçiriyolar. [Bu sadece dünya ortalaması; kendi arkadaşlarım arasında günde 2-3 saat geçirenler var, hem de artan bir sayıda.]
(Mark’ın geçtiğimiz Mayıs ayında site içindeki uygulamaların geliştirilmesini dışarıya açtığı gün [f8] yaptığı konuşmasının video‘su [biraz uzun] hem facebook’u, hem de gelişmeleri kendi ağzından dinlemek açısından ilginizi çekebilir.)
Yahoo’nun bir milyar dolarlık satın alma teklifi verdiği (ve Mark’ın kabul etmediği) dedikodusu halen sürerken, Facebook’un bugün tahmini değerinin 10 milyar dolar olduğu söyleniyor. (Microsoft ve Amazon gibi devlerle uygulamalar alanındaki işbirliği zaten hayatta.)
En geç iki yıla kadar da halka açılmaları (IPO) gerçek olursa Facebook, Google’dan sonra internet sektörünün en büyük başarı hikayelerinden biri olmaya aday duruyor.
Her başarısını ispat etmiş fikir gibi, Facebook da şimdi mahkemelerde “bu fikir daha önce bana aitti” söylemleriyle uğraşıyor.
Büyük çoğunluğun gerçek isim ve resimlerle profil oluşturduğu Facebook tam bir sosyo-demografik bilgi bankası. Kimsiniz, kimlerle arkadaşsınız, hayat felsefeniz, politik görüşünüz, dininiz, sevdikleriniz, sevmedikleriniz, sevgiliniz, sosyal aktiviteleriniz…
Siz kendi hayatınızı ne kadar deşifre etmek isterseniz… Aşağıdaki de, bunun nelere sebebiyet verebileceğini ti’ye alarak anlatan bir video.
Bilgi üzerine dönen yeni ticaret modelleri için ne bulunmaz bir nimet Facebook. CRM denilen Müşteri İlişkileri Yönetimi için paha biçilmesi zor bir hazine.
Mark’ın başlarda bilerek veya bilmeyerek üstüne konduğu bu hazinenin stratejik önemini kavrayan başkaları da var. Hem de ilk günlerden!
Mark, Peter Thiel’dan 500 bin dolar alıyor siteyi kurarken. [Bir üniversite öğrencisi için hayal dahi edilemeyecek bir tutar bu. Ve ona duyulan güven!] Birkaç ay sonra Accel Partners 12.7 milyon dolar, sonrasında Greylock Partners ve Meritech Capital Partners 27.5 milyon dolar ile giriyorlar yönetime. Sonrasında Accel ve Thiel yatırımlarını daha da arttırıyor.
Hepsi çok seviyor Mark Zuckerberg’i!
Peki kim bu yatırımcılar? Daha ilk günden bu isteyerek verdiğimiz kişisel bilgilerimizin peşinde olanlar…
Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’na (CIA) kadar uzandığı söyleniyor. Ben onların yalancısıyım. Aşağıdaki video (ingilizce) size bir fikir verecek:
Peki; diyelim bunların hepsi doğru. Birileri bizi yakından gözetliyor.
Bu zaten Facebook’tan çok önceleri de yok muydu? Kredi kart kullanımından tutun, cep telefonuna; internet’te gezdiğiniz sitelerden, mail’lere, msn’e… Bırakın tüm bunları, yollarda her köşe başına konan [adı güvenlik olan] kameralar zaten attığımız her adımı kayıt altına almıyor mu?
Facebook da bunlardan sadece biri. Ne olup olmadığını bildiğimiz sürece paranoyak olmaya da gerek olmayabilir. Diğer türlü, “hayır ben bu kadar izlenmek istemiyorum” derseniz de hayatı kolaylaştıran, hatta daha keyifli hale getiren nimetleri yok saymanız gerekiyor.
Bir yerden verirken, diğer yandan alıyorlar. Tıpkı hayatın kendisi gibi.
Dönelim tekrar Facebook’daki Fikir Atölyesi grubuna.
Dilediğiniz konuda tarışma konusu açabilir, açılanlara katılabilirsiniz. Resim ve video ekleyebilirsiniz.
Son açtığım tartışma konusu bu siteyi pek yakından ilgilendiriyor, adı: “Fikir Atölyesi Blogu Hakkında.” Bu blogun konuları, tasarımı, ifadesi, duruşu, öneriler, eleştiriler, beklentiler…
İçinizden geldiği gibi. Tüm görüşler benim için çok değerli.
İlk açılan tartışma konusu ise bu okuduğunuz Facebook yazısı ile yakından ilgiliydi:
“Facebook: Şeytan mı, Melek mi?”
– Eski arkadaşlarımızı bulmaya yaradığı kadar yenilere az yer mi açıyor?
– Kimin ne yaptığını bilmek güncel kalma adına işe yararken, casusluk güdülerimizi mi okşuyor?
– En güzel resimlerimizle algımızı mı yönetiyoruz?
– Katıldığımız ‘event’ler ne kadar sosyal olduğumuzun mesajı mı?
– Bağımlılık yaratıyor sanki, doğru mu?
– ‘Yeni nesil msn’ görüşüne katılır mısın?
Gelen ilginç yorumlardan bazıları ise:
“Facebook ya da feci book.”
“Melek yüzlü şeytan.”
“Anti-sistemci ve anarşist.”
“Big brother’ı kendi elimizle bize yarattırdılar.”
“Daha yeni bir şey çıkana kadar facebook hayatımızda büyük bir yer alacak gibi…”
Bana [henüz] “feci book” gibi gelmese de, ben asıl sizin görüşlerinizi merak ediyorum. İster Facebook’daki gruptan, ister buradan…
Güncelleme: “Yaşamak dünyada var olan en istisnai şey. İnsanların çoğu ise -artık- sadece çevrimiçi, hepsi bu!”
Yorumlar 70
Facebook olayını çözemeyenlerdenim. Biri bana yardım etsin valla! İnsanlar bir fotoğraf çekip bunu feysinde yayınlıyor ve diğerlerinin beğenmesini bekliyor.
Bu bir teşhircilik sanki, hani bak “gör beni” ve” tasvip et”. Bu kadar mı ihtiyacın var “like” edilmeye kardeşim, nolcak yani “like edince” özgüvenin mi gelişecek, herkese göstere göstere nereye varacan?
Bunun önümüzdeki 10-120 yıl içindeki yansımaları ve psiko sosyal izdüşümleri nasıl olacak bilmiyorum.
Üstümde “bana dokun”, “like me” yazan tişörtlerle mi dolaşacaz yoksa ciddi ciddi.
Ya da Avatar filmindeki gibi “seni görüyorum” diyecez herhalde birbirimize. Bir de profile konan abuk resimler var ki sorma gitsin. Ne kadar da cin, fırlama veya fıstık olduğunu göstermek isteyen ademoğlullarının arenası bu resimler.
Bilmiyorum valaa ben sıcak bakamıyorum bu edilgen iletişime…
Eyvallah!
facebook çok başarılı bir site ama çogu kişi çalıntı oldugunu söylüyor özellikle googlenin bir sitesinden esinlenildigini aslında markın arkadaşlarından degil bu fikri googleye ait bir siteden esinlendigini söylentileri gün geçtikçe artmakta ve google bu facebooka çok kızıyor diye biliyorum google hakkında atıp tutuyormuş facebookun sahibi mark en kısa zamanda google facebook tarzı bir site sunacakmış kullanıcılarına eger google facebook gibi yada ondan daha gelişmiş bir site yaparsa 1 yıl içinde facebook gerler hatta unutulur diye düşünüyorum
Pingback: Fikir Atolyesi Facebook Kapatılırsa Kendi Çözümümüzü Üretiriz!
Sormayın ki sormayın artık arkadaşlık olaylarından çok oyun mesajları, işte bu gruba katıl şunu tut bunu bırak şeyleri var insanı sıktı iyice.
arkadaşlar facebook sadece bireyin şahsi özgürlük sınırlarını zorlaması gibi geliyor.
arkadaşını bulma ya da eski arkadaşını bulma adına ne derseni,z monotonluktan ve yanlızlıktan kaynaklanıyor. resme aşık olanlar, vay be gördün mü bak kaç arkadaş edinmiş gibi olaylar da oluyor. ben kapattım resme aşık olanlar yüzünden.
Pingback: Bilgili Türk » Facebook çılgınlığı ve yeni moda facebook güzelleri
Pingback: Facebook. Hangi Yüzümüz ?
Pingback: Facebook. Hangi Yüzümüz? | The FEBA
Pingback: Facebook. Hangi Yüzümüz? - Sorbize.com
aslında bana göre face book arkasdaş yönünden çok iyi gelişmiş bir site ama tabi ne yazıkki bu siteyi kötü kullanlar sebebiyle hayatıomıza girdiği andan itibaren hiç iyi şeyler olmadı örn;bir kişi istediği kişinin özel hayatını bilgilerine girip özel hayatını ihlal ediyo özel hayat deenen kavram ister istemez ortadan kalkıyo konuyu böle uzatmak isteemm ama gerçekler bu arkadaşalr bende üye degilim olmak istiyodum ama bundan sora herhalde olmam vazgeçtim aslında gerçek dostalr sanal alemde degil dışarda hayattta paylaştıklarımızla bu net olayları günlük yaşantımıza girdiğinmden beri insanalr git gite bencileşti ben bunu yapmak yaşamak istemiyorum burdan tüm facebooklulara arkadailığı ve gerçek dostluğa davet ediorum buyrun sizde katılın zamanınızı çalmaktan sizi bencilliğe alıkoyan b u sitelerden kurtulun ……..k.bakamyın biraz uzun oldu ama:):)tuğba güneş
Pingback: Facebook. Hangi Yüzümüz?
Pingback: Akhisar » Facebook. Hangi Yüzümüz?
gercektente öle bi haale gelmis nerdeyse bizim bütün sölale facebook ta ama zaman kaybından baska bir sey degil gecte olsa bunun farkında oldugumum için mutluyum.
Pingback: Fikir Atolyesi Facebook. Hangi Yüzümüz?
Bana Göre Çok Saçma Bir Durum Yani Facebook Kurulmadan Önce Arkadaşını Bulamıyor muydun? Mynet de de Böyle Bir Alt yapı mevcuttu, Yok muydu Bizler Yabancıların Gerçekleştirdikleri Projelere Hayranız Kendi Bünyemizdekileri Hiç Haz Etmiyoruz Anlaşılan.. Neyse Hoşgeldin Beş Gittin facebook, Bakalım Bir Sonraki Hayranlık Duyacağımız Projeleri Neler Olacak !!!
Facebook kocaman bir bilgi kitlesi, ilk zamanlar cok cazip sonrasinda herseyde oldugu gibi alisildik ;0)
eksik kalsın bence, çok lazım değil, cazibesi bitince melek şeytana dönecek, biz hala melek sanıyoruz..
merhaba
facebook gençliğin isteklerinin üstüne perde çekilmiş hali çılgınlığın haliydi ama artık gittikçe oranı düşüyor alexa bakabilirsiniz. uzak dursun.
ya ben facebook’a üyeyim ama bi türlü kendi profilimi göremiyorum neden ya. okadar uğraştım yapmak için.
Pingback: Fikir Atolyesi İnternet: Zaman Değerlendirmeden Çok, Zaman Geçirme mi?
iyi ki varsın facebook diyerek facebook yapanlara teşekkür etmek istiyorum yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkürler:D ben facebook’u yaseminin penceresine benzetiyorum kimin nerden çıkacağı belli değil ama herşeye rağmen facebookcuyuz facebook geliştirilmesinden yanayız:D güzel konu konu için tşkler:)
ilk iki hafta sonra büyüsü kaçıyor
facebook ve benzeri siteler sanallıkta yalanlığı yaşamaktan gibi bi durum…
ha bunları derken ben üye diilmiyim üyeyim…
doğru kullanabiliomuyum, hayır tabiki…
gereksiz ve haddinden fazla vakit kaybı en başta gösterilebilecek problemlerden birisi..
bide ben kimim den ziyade ben kendimi nası gösterebilirim havası taşıyan alem…
sağlıcakla kalın…
Pingback: PainorGain » Blog Archive » Giriş Bariyerine Dikkat
slm bende burdayım
Tüm ısrarlara rağmen üye olmayacağım. Varsın asosyal olayım ve öyle kalayım..
Melike yorumuna katılıyorum ben de.
bence bu facebook kızların kendine erkek erkeklerinde kız aradıkları bir yer başkada birşey yok eski okul arkadaşım hikayelerin boş ver gitsin :P
Pingback: Hiç Bitmeyen Söyleşi!
facebook tarzı siteler çoğu türk gencinin egosunu tatmin ettirdiği sitelerdir bu tip siteler de insanlar kendini en iyi şekilde temsil etmek için uraşır sonunda hayal kırıklığı ve gerçek dünya ile bağları kopar çevremizde de bu tip insanlara çok derecede rastlıyoruz arabayla hava atmaya çalışan gençler saçlarını şekil şekil yapanlar converse(toplum psikolojisi) giyenler… en sonunda insan gene tek başına kalıyor ve mutsuz oluyor…
Aşığa Bağdat yakın ise nedir bu facebak anlamadım açıkçası.
Tüm ısrarlara rağmen üye olmayacağım. Varsın asosyal olayım ve öyle kalayım..
Arkadaşını bul başlığı altında gerçekten başarılı bir site.. Uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaşlarınızla görüşmek belli bir zamana kadar heyecan verici.. Yine de bu ortamı bozmaya çalışıp arkadaşlık talebinde bulunanlar var ve çok sinirleniyorum..
Ya nolur ya bir kere olsun bir şeyi mahvetmeyelim ya, adam gibi üye oluyorsan adam gibi davran, arkadaşlarını bul, fikirlerini paylaş, tartımalara katıl ve beynini başka şeylere yöneltme ya, konunun dışına çıkıp da hala arkadaş aramaya devam etmeyin nolur..
Arkadaş arama-bulma siteleri o kadar çok var ki, bari güzelim siteyi kirletmeyin!!!
yazınızı gercekten çok begendim elinize saglık
hiç girmedim, girmem. yazıda dedigi gibi zaman kaybı…
Ben buraya üyeyim ama bir sorun var, kızım olmadan giremiyorum. Neden bizim anlıyacağımız şekilde ve diğer siteler gibi hazırlanmadı bu site?
Böyle bir siteye birkaç yıl önce girmiştim, çok güzeldi. Türkiye’de de olsa dedim. Arkadaşlarınızı buluyorsunuz, müthişti amaaaa evet bakıyoruz, artık onlarla paylaşacak bir şey kalmamış. Bu kötü oluyor.
Millette çılgınlık başladı msn papucu dama misali. Az bildikleri ingilizceyle burada ne var, bu ne işe yarıyor diye dolandık. Ben yırttım olaydan. İngilizcem az da olsa az biraz biliyordum sistemi. Ama şefim gitmiş patronu arkadaş listesine eklemiş. Patron toplantıda söyledi, koptu millet.
Bekleyelim bakalım ne zaman duracak bu ‘benimle arkadaş ol’ çılgınlığı.
“Arkadaş değil arkadaşını bulmak” ifadesi gerçekten çok ama çok başarılı tanım olmuş.
Sevgili Saadet, 20 Kasım tarihli Mehmet’in yorumunu okursan “facebook’a nasıl üye olunur” bunu çok iyi anlatmış. Hem de esprili bir dille :)
Erol.
facebook çok guzel dıyorlar ancak bır turlu gırmeyı basaramadım, nasıl gırecegı mı gosterır mısınız?
iyi gunler dılerım.
Pingback: Burak BUDAK Kişisel Blog Gibi » Facebook çılgınlığı ve yeni moda facebook güzelleri
medya bunu da basardi… benim arkadasim bizzat yapti bir site, ben de yillardir sayisini hayal edemeyecegim kadar site yaptim… ama bizim arkadasimiz ya da kendimiz, harcanip giderken, birak dunyadaki tüm televizyonları, en dandik gazetelere ilan bile veremezken, kendimizi duyurup projenin tutulmasına katkıda bulunamazken, ve şu anda sinirden cümle bile kurup da buraya yazamazken :)
neyse salla, adaletin bu mu dünya? diye soruyorum ve “tanrılığa soyunan kişi ya da kurumlardan biri olan bu sitenin” hayatımıza getirdiklerini götürdüklerini falan pek de hayra alamet göremiyorum. olan biteni bir tek “yaradan” görürdü eskiden, şimdi alayı izliyor… kimi cep telefonumuzdan, kimi internetten kimi uydudan kimi de faceBOK’tan izliyor…
gözetlenmek güzeldir, gözetlenelim. biri bizi gözetliyordu, artık hepsi bizi gözetliyor. bizi gözetleyenlerle baş edemeyeceğimizden emin olduğumuz için bıraktık herkes gözetlesin bari gizlimiz saklımız kalmasın dedik bu siteyi de hit yaptık, moda yaptık, trend mi diyor gençler :) öyle yaptık. 21 yaşındayım ama dedemin dedesi şu ana kadar yaşasaydı benim kadar bitkin düşebilir miydi bilemiyorum. vardır bi hikmeti diyip yeni projelerle kendimi yormaya devam ediyorum..
ama küfretmemek için de kendimi zor tutuyorum, bu medya ne yaptığını sanıyor yahu? yok efendim “paris hilton” denen hatunun facebook listesinde arkadas olmak için sıra bekleyen bilmemkaç bin eleman varmış.. eleman dedim kırılmasınlar diye :) onlar eleman olduğuna göre faceBOK da küme oluyor bu durumda, ben böyle evrensel kümeye giremem kimse kusura bakmasın.
lisedeyken sınıfımızda iğrenç bi kız vardı, şu an hangi şehirde oldugunu facebook’ta görmüştüm :) kız kendini dünyanın en güzel kızı sanardı, ama gördüğüm zaman başka yöne dönerdim, verem olmaktan korkardım :) facebok lafını bir saat içinde msn listemdeki 6 farklı arkadaşımdan duymuştum, biri üye olmayı düşünüp beceremiyordu, yardım istedi, siteye ilk o zaman girdim… biri bunun benzeri bir site yapabilir misin dedi, 1 hafta sürmez ama boşa uğraştırma beni asla tutulmaz dedim :) diğerleri üye olmamı tavsiye etti, derken bir baktım üye olmuşum, ne kullanıcı adımı hatırlıyorum ne de şifremi…
akıllı adamın işi olmaz dicem ama kendim akılllı mıyım da bunu söylemeye hakkım olsun, belki akıllı adamın sitesidir… ama bu abartı beni tiksindiriyor… bu ülkede bunun 10 katını rahatlıkla yapabilecek babayiğitler kahvede batak oynarken (ben dahil) “bizim(!) medyamız” da bunların yardakçılığını yaparken, paris hilton’un facebook’ta olduğunu, şu tarafa doğru koşarsak yakalayabileceğimizin istihbaratını bize veren magazin “poroğhHramları” falan filan…
internet vardı eskiden, artık internet öldü, çarşamba pazarı kuruldu, kendimi mail ile bakkala yollayasım var benim! kendimi youtube’da görüntüleyesim var benim, kendimi mynette haberlere yorum yazarken bulasım var benim! yahu ben ne zaman msn’de kamerayı kapatıp da hayranlarımla sahilde yürüyecem, gerçek hayatta bir çift sevgi dolu gözün karşımda beni incelediğini falan :) zauhzuhuah aşkımı kablolardan antenlerden falan mı yollamak zorundayım “hedefine.”
çok korkuyorum ilerde internetten çocuk peydahlayacak bu insanlar. kablolar aracılığı ile ilişki yaşayıp, “mouse topu” gibi çocukları olacak :) walla süper espriymiş biraz gülüp gelecem :) mouse topu diye bişe kalmadı, internet kafelerden falan çalarlardı eskiden, yani değerli bişeydi mouse topu, artık toplu mouse bile kalmadı :)
neyse be, öyle doluyum ki, inanın çok işim vardı, aksam bilgisayarı bi açtım, işlerimi yapamadım bile, internet öyle gereksiz şeylerle doldu ki… yanlış sektörde mi çalışıyorum acaba… bilişim olayından vazgeçsem artık, bi çay ocağı açsam da kurtulsam dicem… birisi tutar sanal kahvehane açar bizim müşterileri çeker de aç kalırız walla :) vazgeçtim….
televizyonlar ettiğini çekecek yakında az kaldı… bu sitelerin reklamlarını sorumsuzca tutarsızca magazin amaçlı yapıyorlar ya :) yarın o televizyonlar izlenmeyecek işte… kendimden biliyorum, şu terör olayları olmasaydı, televizyonu bırakmıştım yıllardır. internet sarmıştı her yanımı, halen de bu virüs yayılmaya devam ediyor bedenimde… delirme yolunda emin adımlarla ilerliyorum ama hedefe ulaşıp delirdiğimde bunu sadece msn listemdekiler farkedecek, yanarım da ona yanarım…
bilgisayardan başımı kaldırabilsem de kardeşimin yüzünü görebilsem, kim bilir kaç yaşında oldu ama haberim yok, yan odada laptopuya ugraşıyor… ben laptop sevmem, ben de kendi odamda koca makineyle uğraşmaktayım… bilgisayar yüzünden kardeş kardeşini göremez olmuş… belki halen kardeşini görmeye vakit bulabilenler vardır ve söylediklerimi saçma buluyordur :) onlara bu yazdıklarım gayet saçma ve belki de “fantazi” gibi gelecek… ama ben de küçükken bisiklete bindim, top oynadım… şimdi ne oldu? bilgisayar bilgisayar bilgisayar… bir mağazadan ürün seçerek alışveriş yaptığımı yeminle hatırlamıyorum…
hayatım internet üzerinden geçiyor, insan görmek istiyorum. monitörün içindekileri değil, odamın dışındakileri görmek :( yaşamayı özledim ben…
son sözümü, bilgisayarı icad edene söylemek istiyorum… “sana var ya, taaa burdan çoruma kadar!” ohh beter olsun **refsiz!
http://www.facebook.com adresine girince ekranın sağ tarafındaki yeşil kutuda “sign-up” yazar. ona tıklayın
karşınıza çıkan sayfada full name kısmına adınızı ve soyadınızı, email kısmına email adresinizi (facebook üyesi olmak için geçerli bir email adresiniz olması gerekiyor. email adresiniz yoksa facebook üyesi olma peşinde koşmayın. daha yararlı işler yapın: gazete okuyun, kumar oynayın)
“create password” kısmına hesabınız için kullanacağını şifreyi yazın. “confirm password” kısmına da aynı şifreyi tekrar girin.
“date of birth” kısmındaki kutulara doğum tarihinizi ay/gün/yıl olarak yazın. hangi yılda doğduğunuzu bilmiyorsanız nüfus cüzdanınıza ya da ehliyetinize bakın.
“text in the box” yazan yere, bir üst kutuda yazan kelimeleri aynen geçirin.
sonra “I have read and agree the terms of use and privacy policy” yazan kutuyu da işaretleyip, kişisel bilgilerinizi bir meta olarak satışa sunun. satışı tamamlamak için sign-up tuşuna basın.
sonra banka hesabınıza bakın bakalım para yatmış mı? yatmamış olduğunu göreceksiniz. zira sizin kişisel bilgilerinizi satarak başkaları para kazanacak. olsun üzülmeyin; hazır hesabınıza bakarken ne kadar paranız olduğunu öğrenin.
hemen bir english-time standı bulun. mesela metro duraklarında bol bol mevcut. “ingilizce eğitim almak ister misiniz?” diye sorarak yaklaşanlara evet deyin. kaydolun, bir iki aya kadar facebook kullanacak kadar ingilizce öğrenirsiniz.
sonra facebook’un keyfini çıkarın.
Bence de çok güzel, hemen üye olmayı düşünyorum, peki gerçekten bulabilecek miyim arkadaşlarımı en çok bunu merak ediyorum…
Facebook yararları yanında ilerleyen zamanlarda çok net görüleceği üzere baş ağrıtacak zararları da beraberinde getirecektir. Bunu yapan facebook mu yoksa kullanıcıları mıdır tartışılabilir ama bir gerçek var ki malesef yararından çok zararları konuşulacak ve bu hepimzin başını ağrıtacak.
Yakında yayına girecek olan nofacebookno.com adresine facebook’un olası zararları eklenecek, facebook sayesinde moralleri altüst olanların itirafları yer alacak ve “facebook’a hayır” diyebilen fikirler ortaya çıkacak.
Bence kuresellesen dunyada ılıskılerın zayıfladıgı gunumuzde ınsanlar arası ılıskılerın paylasımların artması babında cok buyuk bır gorev uslenıyor kanısındayım. Iletısımın cok az oldugu bır ıletısım cagında yasıyoruz…
Facebook çok güzel bir site, üye de oldum ama ben okul arkadaşlarımı bulmak istiyorum ve bunun nasıl yapılacağını bilmiyorum. Çünkü tam ingilizce bilmiyorum. Yardımcı olabilir misiniz?
Facebook.com’da bakınırken (yeni üye oldum, son zamanlarda görsel ve yazılı basında adı çokça anıldı=merak) hem grubu ve hem de burayı bularak, önce ilkine, sonra buraya bakmaya başladım.. Buraya ayrıntılı bakabilmiş değilim, ama altına fikrimi paylaştığım yazıyı okudum.
Benim genel olarak şu izlenme, bilgilerin depolanması vs konularında fikrim, yazılanların, söylenenlerin abartılmasa bile gereksizliğiydi, çünkü istesek de istemesek de zaten her tür bilgimizin çoğu bir çok yere kendi ellerimizle teslim ediliyor, veriliyor.
Örneğin, kredi kartları, telefon, su, elektrik vs vs tüm başvurularımızda zaten kimlik numaralarımızla birlikte tüm bilgilerimiz ellerimizle veriliyor, herneyse başvurumuz, reddedilse dahi bu verdiğimiz bilgilere dayanak yazılı belgelerin çoğunu da iade alamıyoruz.
Herneyse, kendi ellerimizle ve yazılı olarak verdiğimiz kişisel bilgilerimiz zaten çokça varken, belki de çoğumuzun abartılı, belki hiç olmayan ve belki olmasını istediğimiz şeklimizle yarattığımız kimliğimizin internette izlenmesinin oldukça saf olduğunu düşünüyorum.
Uzun ve bitemeyen cümlelerimden biri olacak sanmış ve yazarken hafifçe ürkmüş olmama rağmen, bir baktım cümle bitivermiş :) Okuyacağım diğerlerini de…
slm arkadaşlar, bu siteyi bana bir arkadaşım önerdi, ve nasıl üye olacağımı bilmiyorum, bana bir yardımcı olursanız sevinirim, şimdiden teşekkür…
Güzel bir site, nasıl üye olunuyor?
Çok değerli bir yazı olmuş gerçekten. Yüreğine sağlık.
Pingback: 29 Ekim 2007 - Seçme Kaynaklardan Seçme Yazılar | İnternet Takip Rehberi
Dün The Wall Street Journal’de çıkan habere göre;
Google’a çalım atan Microsoft, Facebook’un %1.6 hissesini satın alıyor. Ve bu yüzde bir nokta altı hisse için ödeyeceği bedel 240 milyon dolar. Böylece Facebook’un toplam değeri de “15 milyar dolara” gelmiş oluyor.
Fikrin para etmesi bu olsa gerek!
Her şey çok iyi de, biz nasıl kayıt olacağımızı bilmiyoruz.
Her zamanki gibi güzel bir yazı. : )
Facebook abartılıyor denmiş. Bu görüşe katılamıyorum. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında çılgın gibi yayılmış bir oluşum bu. İnsanların kendilerini ifade etmedeki bir çok sınırı ortadan kaldırması başarısının anahtarı.
İzleniyoruz, takip ediliyoruz paranoyası da bence geldiğimiz noktada manasını yitirmiş durumda. İnternete bağlandığınız anda, özel hayatınızın gizliliği gibi bir kavram ortadan kalkıyor. Yaptığımız her şey bir yerde kayıt altına alınıyor. Dolayısı ile gizli saklı hiç bir şey kalmıyor ortada.
Öte yandan, geldiğimiz noktada zaten insanlar tanınmak istiyor ki bunda garipsenecek bir durum yok. Çünkü varoluşumuz, doğamız gereği yalnızlıktan kaçarız, paylaşma içgüdüsü ile yaşarız. İnternet de insanlığın bu ve benzeri ihtiyaçlarını gidermek için icat edilmiş en büyük buluştur.
Ne kadar faydalı olsa da, teknolojiyi bizim kullandığımız gibi kullanmayan insanlar her zaman olacaktır. Fisyon ve füzyon enerji üretimi için kullanılabileceği gibi nükleer silah olarak da kullanılabilir. Yapılması gereken, teknolojiyi bariz bir zarar için kullanacak olanların düşünce yapılasının değiştirilmesi.
Ben de senin gibi ilk gelen davetleri direk silmiştim yonja.com gibi bir çöpçatanlık sitesi olacaktır diye. Yonja’ya bulaştım bir ucundan aman face’i eksik kalsın istemiştim. Yonja serüveni de bir tribün grubumuz olan “uA Ölümüne” logosu kullanılıyor, kimdir nedir diye başladı. Üye olduk ekip olarak, derken birbirimizi ekledik sağdan soldan insanlar.
Sonra baktım benim ne işim var burada dedim kendi kendime; yonja profilimi de GS profiline çevirdim ve en kalabalık GS grubunu hedefledim. Şimdi hedefime ulaştım artık oradanda sıkılmaya başlamıştım.
Facebook olayı ise cidden farklı.
Tamam yenileri de ekliyoruz ama eskileri görmek, tanımak, ne yaptığını bilmek çok güzel cidden. Mesela 2 sene önce beraber çalıştığımız kişileri görmek, neler yaptıklarını bilmek güzel oluyor bence. Veya ilkokul arkadaşlarını görmek olayın bir çöpçatanlık işi olduğu havası ayrı bir tad veriyor.
Biz Türk gençleri neden başarılı olamıyoruz aslında ben çözdüm olayı. Şimdi bir Google iki gencin garaj da geliştirdiği sistem diye tanıtıldı. İşte sorunumuz burada; bizlerin garajı yok. Facebook’un sahibi de sanırım okuldan atılmış, arkadaşlarla irtibatını koparmamak için kurmuş vs…
Bizi okuldan atmadılar. Bu utanç verici bir şeydi, bizler efendi gibi okuduk. Okudukta ne oldu bilemiyorum ama… Hoş bizi atsalar da biz en fazla kahvelere fln giderdik sanırım veya ailelerimiz ceza olarak sanayiye çalışmaya gönderirdi.
Neyse facebook’umuz hayrlı olsun :)
Merhaba Sevgili Tunç,
Ben de yaklaşık 1 aydır Facebook üyelerinden biriyim. Şimdilik Şeytan ya da Melek olarak nitelendirmek ne kadar doğru bilmiyorum ancak çok geçmeden insanların ilgilerinin azalacağını düşündüğüm bir plartform gibi görünüyor.
Facebook’un içinde yer aldıkça aslında Sosyal bir açlık içinde olduğumuzu gördüm. İnsanlar ya bulundukları sosyal çevreden sıkılmış durumdalar ya da farkında olmadıkları yeni arayışlar içindeler.
Herkes arkadaş listelerinin ve üyesi oldukları grupların sayısı ile paralel “Sosyal Popülaritesi olan bir kimliği” edinme çabası içinde. İnsanlar hiç tanımadıkları insanları sadece arkadaş listeleri kabarık olsun diye eklemeye başlamışlar bile. Sanırım ne kadar yorum yapsak boş.
Hep birlikte yaşayıp göreceğiz Facebook’un hayatımıza getirilerini ve götürülerini :)
Sevgi ve Selamlar….
Bence de Facebook işlevsellik olarak biraz abartılıyor. Tek ilgi çekici yanı 47 milyon aktıf kullanıcısı olması ve 1 hafta gibi kısa sürede isteyen herkesin applicatlion geliştirerek birkaç milyon kullanıcıya ulaşabilme imkaanı sağlaması.
Abartılması da pazarlamadan dolayı kaynaklanıyor. Bir web sitesinde normalde teknolojik olarak o kadar paraya gerek yok. Paranın çoğu %95 gibi reklama gidiyordur. F8 videosunda da dediği gibi Facebook platformunu bir veya birkaç kişi geliştirdi. Bunun en basit örneği Digg 2 haftada $400 kurulmuştu.
Bugun facebookun diğer kopyası Hatebook.com ile karşılaştım. Onun kökleri de KGB kadar ulaşabilir ;)
Yaptığım Facebook ile Myspace Karşılaştırmasına buradan ulaşabilirsiniz.
Selam Tunc, Yazi ne zamana gelir diye bekliyordum, gec kalmadi :)
Bu aralarki cilginligi ben de gozlemliyorum, cok acayip bir durum. Ben yurt disina ilk ciktigim sene okuldan duymustum, o zaman sadece uk/us kapsama alanindaydi, ardindan senin de belirttigin gibi herkese acildi ve ta tammm gunde 15 tane friend requests mailleri! Kiminle konussaniz ‘ya facebook diye bir site varmis duydun mu’ muhabbeti vs vs…
Benim en sevdigim yani arkadaslarinin mail adresinin ezberleme/not etme vs gerekliligini ortadan kaldirmis olmasi. Sevmedigim yaniysa sanal isiriklar, durtusmeler vs. Garip bir asosyallesme de var bunun icinde bence!
Bilgi bankalari demisken sana katiliyorum sirketlerin ulasabilirligi acisindan, yalniz kimlik hirsizligini da goz ardi etmemek lazim bence. Buralarda surekli bu tarz olaylarin yasandigi dedikodulari donuyor yalniz ne kadar gercek bilemiyorum.
Mutlu haftalar :)
Geçenlerde Ertuğrul Özkök bir törende bahsetmişti Mark’tan. Davos Zirvesine o da katılmış, sivilceli ufak tefek birisiydi dedi. Kim olduğunu sitesinin fiyatını ise sonra öğrenmiş ve çok şaşırmış. Bu devirde fikir ve yaratıcılık en büyük servetmiş meğerse!
addlas.com – > Yaratıcı bir fikir örneği…
Selam, ben facebook’un bizde çok abartıldığını düşünüyorum. Bakıyorum gazete, tv, internet her yerde bir facebook.
Halbuki böyle yerli siteler de var. Bizim medya biraz da bunları incelese fena olmaz. Gerçi Radikal gazetesi bir yazısında turkstudent.net sitesine ‘yerli facebook’ benzetmesi yapmış. Diğer yerlerde de yerli facebook sitelere yer verilmeli.
Turkstudent.net’e Radikal gazetesindeki haberden sonra baktım. Bence orada facebook’ta bile olmayan sıcak bir karşılıklı yardımlaşma ortamı ve ek bilgiler var.
Facebook’un yoksa sen de yoksun!
Facebook’lu olmak dünya nüfus defterine kayıt yaptırmak gibi bir durum. Hesabınız varsa diğerleriden daha ulaşılabilir bir insansınız, fırsatlara açıksınız.
-Facebook’lu olmak iyi bir şey- Bu tip sitelerine bakılan gözle bakılmıyor buraya, sadece internetle haşır neşir yeni nesil öğrencilerin değil, üniversite hocalarının, en büyük şirketlerin yöneticilerinin bile bir hesabı var. Hatta sıradışı patronların işe alacağı kişinin Facebook hesabını takip ettiği, yeni mezunların facebook’tan iş teklifi aldıkları bir gerçek.
Bir de arkadaşlık sitelerindeki gibi tanımadıklarınız tarafından ilginç amaçlarla rahatsız edilmiyorsunuz, aksine Facebook insanlara şu sıralar mutluluk veriyor: Az önce bir arkadaşım Facebook’ta ‘kuzenini’ bulduğunu söyledi, baska biri 10 yıldır göremediği arkadaşını buluyor… Ad soyad yazıp arıyor buluyor, mutlu oluyoruz çünkü burada nickname’ neredeyse ortadan kalkmış.
Artık herkes ‘saklanmak değil hatırlanmak’ istiyor.
Şu sıralar Türkiye’de insanlar çocukluk arkadaşlarından baslamak üzere isim aratarak arkadaş listelerini doldurmakla uğraşıyorlar…
Pingback: Say “Hi!” to the Facebook Blue - Slm Nbr Facebook Mavisi! | [via Erhan Erdogan]
Pingback: Lakırdı » Blog Archive » Facebook şeysi..
FeyzBuk İyi Güzel de Bizler Neden Büyümüyoruz :)
Bunlar da Benim Düşüncelerim FeyzBuk Çılgınlığında :)
FecBuk Die Bişe ?
Facebook: 275 bin Türk’ü saran çılgınlık
Ayrıca facebook hakkında kısa bir marka notu yazmama ilham oldunuz. İlham için teşekkür ederim.
Say “Hi!” to the Facebook Blue – Slm Nbr Facebook Mavisi!
Doğru kullanıldığında ya da kullanılmadığında ters etkiler gösterebilecek bir çok örneğimiz vardı. Bunlardan bir yenisine daha ağızdan ağıza, kulaktan kulağa, tv’den tv’ye pazarladık.
Times’ın demeye getirdiği gibi artık internet “sen yapıyorsun, karışmayız valla ileride bir şey olursa.”
Tunç Bey ama keşke bir satırda olsa şu istihbarat olayına girmeseydiniz diye geçirdim içimden açıkçası. Herkesin istihbaratı kendine : ) Yapılacak bir şey var mı ki bunun için? Sanmıyorum.
Buraya uzun uzadıya yazmak istemedim.
“Facebook, o da ne?”
“Facebookta lobi savaşları”
Bunlar benim naçizane ddeğerlendirmelerim.
Son zamanlarda okuduğum en doyurucu yazıydı.
Facebook’u Türk medyasında yer almadan çok önce de biliyordum ama oldum olası arkadaşlık vs. gibi sosyal servisleri kullanmayı sevmediğimden hiç bulaşmamıştım.
Türk medyasında yer aldıktan sonra, “yahu Amerika’yı yeniden mi keşfediyorlar, bir sürü benzeri servis var neden bunun üstüne bu kadar gidildi” diye düşündüğümden ben de bir el atayım dedim. Ama sadece el attım, çünkü başlardaki bir kaç başarısız arkadaş araması yüzünden siteyi bu yazıya kadar ziyeret etmemek üzere kapatmıştım. Ama bu yazıyı okuduktan sonra içimde birşeyler kıpraştı ve heves geldi.
Bakalım oltaya neler takılacak :-)
Facebook’culardan biri olarak (sayende ya da senin yüzünden!!!) yazıyı/analizi okudum, bu önemli çünkü içinde birisi olarak okumakla, dışardan biri olarak okumak eminim birbirinden çok farklı yorum ruhu göstereceklerdir.
Çok samimi ve filtresiz düşüncelerimi yazıyorum şimdi, başlıyor:
Arkadaş olmaktan çok arkadaşını aramak: Güzel bir “cover” bu, evet arkadaşları bulmak keyifli, hatta kaydolur olmaz zart diye karşınıza çıkıp neredeyse kendiliğinden eklenenleri görmek afallatıcı, güzel, ama sonra, biraz öğrendikten sonra, içerde dolaşmayı “ürkek adımlardan” “salınarak dolaşma” ritmine getirebildiğimde, yavaş yavaş “arkadaşlarımın arkadaşlarını” inceleme cüretine cesaret ettiğimde, kendimi “ilgimi çeken profilleri gözetlerken” buldum, bu da beni ilk önce gözlerimi kendimden kaçırmama sebep olan “amanın birileri de beni gözetliyor” toplumsal ezberinden, yavaş yavaş “e canım ne var, gözetleseler bile ben ben’im neticede, kendimi sevmiyor ya da beğenmiyor muyum ki bundan kaçınayım” duruşuna geçtiğimi farkettim ve daha bir oturaklı adımlarla dolaşmaya, daha sıkı durmaya başladığımı hissettim.
Ergo: Gözetlenmekten hoşlanıyoruz aslında, itiraf edelim, gözetlemeyi sevdiğimiz gibi aynen…. elbette sınır koymak ve vize vermek elimizde olmak şartıyla (en azından benim için böyle) ….. bunun da rahatlığı var…. Ve bunu kendimi süslemeden, makyaj yapmadan, ben olarak varolduğum şekilde yapabiliyor olmaktan da kişisel bir gurur duymuyor değilim… (dedim ya, filtresiz yazıyorum.)
Feysbuk’un da ( :)))) ) kendine göre, her yerde olduğu gibi, değişik profilleri, değişik amaç ve beklentili, farklı ve sığ sularda geçici zaman öldürmek üzere yer alanları var elbette, bunlardan biri olmamak ya da bunlardan tedirgin olmadan orada varolabilmek ise tamamen benim seçimlerimle koruma altında, istemezsem kimse bana ulaşamaz (hayatta da böyle değil midir)….
Ezcümle demek istiyorum ki, hem orada olup hem de “yaw burası da ne abidik bir yer, ben zaten arkadaşlarımın davetiyle geldim, aslında hiç de işim olmaz böyle işlerle” demenin anlamsızlığını duymak istemiyorum, duyduğumda ise kulağımdan akıp gidiyor, çünkü böyle bir “mecburi varoluş” sanal da olsa, doğru değil, olamaz da, oradaysan ve orada olmaya devam ediyorsan bir şekilde, bir özelliğinden en az memnunsun demektir…. nokta
Sevgili Tunç,
“Arkadaş değil arkadaşını bulmak” ifadesi çok başarılı bir tanım olmuş.
Takip edilmek, izlenilmek endişeleri ile internette var olmak mümkün değil. Hani meşhur bir hikaye vardır ya. Kafasına saksı düşen biri saksıyı görürse yaralanır, görmezse ölebilir. Internette öyle bir şey. Olabileceklerden habedarsanız önleminizi alırsınız.
Güzel yazın için teşekkürler.
Tam herhangi bir konu üzerinde kafa yorarken, nasıl geliştirsem konuyu diye düşünürken bir bakıyorum ki en güzel haliyle sen anlatmışsın… The Secret yazında da binlerce insanın hislerine tercüman olmuştun.
Facebook bana göre de feci book değil, ekşi’de dediği gibi kitab-ı surat :)