Bunu söyleyen Randy Pausch. “The Last Lecture” ile adını duyduğum bir üniversite hocası o.
Öğrencilerinin “hayatınız boyunca sadece bir kere karşılabileceğiniz türden bir insan” diye nitelendirdiği bir kişi. Esasında bunu söyleyen sadece öğrencileri değil, onu tanıyan veya okuyan herkes aynı şeyi ifade ediyor.
Yapacağınız bir dersin veya bir seminerin size verilen “son konuşma” şansı olduğunu bilseydiniz, dünyaya hangi gerçeği haykırmak isterdiniz? Dinleyicilere neyi miras olarak bıraktığınızı söylerdiniz?
Carnegie Mellon Üniversitesi’deki “The Last Lecture” semineri işte bu amaçla yapılan bir organizasyon. Son konuşmanız olsa bu, tüm yaşadıklarınızla geride kalanlara ne dersiniz?
Carnegie Mellon Randy için ilk başta kabul edilmediği bir üniversite! Sonradan araya giren bir arkadaşının referansı ile okula kapağı atabilmiş.
“Çocukluk Rüyalarınızı Gerçekleştirmek” [Really Achieving Your Childhood Dreams] başlıklı bir konuşma yapmak üzere kürsüye çağrılıyor 46 yaşındaki Randy Pausch. Yaklaşık bir saatlik konuşmasını dinleyen 400 kişi var salonda.
Bu konuşma daha sonra YouTube’a düşüyor. Neden yaşadığını bilmeyen çok sayıda insanın hayata yeniden tutunmasını sağlayan bu video ağızdan ağıza çabuk yayılıyor. Bir üniversite profesörünü dinlemek için milyonlarca insan giriyor YouTube’a. (Ülkemiz otoritelerince çok zararlı görülen bu site bizde halen “yasaklı.” Gülmeyin!)
Dünyada “sanal gerçeklik” (virtual reality) öncülerinden, insan-bilgisayar ilişkisi (human-computer interaction) araştırmacısı, hocalık yaptığı Carnegie Mellon Üniversitesi’nin Eğlence Teknolojileri Merkezi‘nin kurucularından ve Alice isimli yazılım projesinin yaratıcısı.
Evlenmek için 39 yaşına kadar neden beklediği sorulunca, “mutluluğu benim mutluluğumdan daha önemli olacak kişiyi bulmak için bekledim” diyen Randy; Jai ile evlendikten sonra (şimdi 2, 3 ve 6 yaşlarında olan) üç çocuğun babası olmuş.
Evet, “bu yapacağınız son konuşma olsa, dinleyicilere neler aktarırdınız?”
Randy’nin kürsüye çıkmadan önce bu durumu hayal etmesine ise gerek yok. O zaten 2006’da yakalandığı pankreas kanserinden kurtulamayacağını ve öleceğini 1 ay önce öğrenmiş ve son aylarını yaşadığını bilerek çıkıyor dinleyicilerin karşısına. 18 Eylül 2007’deki bu konuşma onun gerçekten de son semineri oluyor.
Ve salondakilerin beklentisinin tersine onun anlattıkları “ölüm” üzerine olmuyor. O, zorlukların nasıl üstesinden gelinebileceğini, bizim başkalarının rüyalarını gerçekleştirmelerine nasıl yardım edebileceğimizi ve elimizdeki tek gerçek şeyin zaman olduğunu anlatıyor.
Yani “yaşamı” anlatıyor Randy. İnatla inandığı kendi doğrularını… Sık sık kahkalarla kesilen, ayakta alkışlanan… (video ingilizce, süresi 85 dakika, ilk 8 dakikası Randy’nin kürsüye çağrılmadan önceki tanıtımları.)
Son Konuşma:
Hatırı sayılır sayıda makale okudum Randy Pausch hakkında. Yaşadıkları, yaptıkları, inandığı doğrular…
“Doğrular” demişken!
Birçokların hani çok ‘klişe‘ bulup da, bir türlü kendi hayatlarına uyarlamakta zorlandığı doğrular… Benzerlerini bir yerlerde okuduğunda fare imlecini sağ üstteki kapat ‘x’ine hemen götürüp, beynin ‘dur biraz daha oku’ dediği, aklın ise bir sonraki kaçılacak sekmede olduğu anlara denk gelen doğrular bunlar!
Neyse…
Gerek bu video’da, özellikle de hayatının son aylarında altını çizerek verdiği mesajların bir özetini paylaşmak istiyorum şimdi sizlerle:
— Kalın duvarların olmasının bir nedeni var. Onlar, istediğimiz şeyleri gerçekten ne kadar istediğimizi kendimize ispat etmek için oradalar. Onlar bizim için değil, “diğer” insanları durdurmak için oradalar. Çocukluk rüyalarına inanmayanlar için… Çünkü tecrübe denen şey, istediğini alamadığında elde edilen şeyin adı.
Sıfır yerçekiminde olmak, Amerikan Futbol Ligi’nde (NFL) oynamak, World Book ansiklopedisine bir makale yazmak, Kaptan Kirk olmak, kocaman hayvan oyuncaklardan kazanmak ve Walt Disney’nin hayal üreticilerinden biri olmak gibi çocukluk rüyaları olmuş Randy’nin. Ve çoğunu gerçekleştirmiş.
Belki NFL’de oynayamamış ama idmanlarda çok şey öğrenmiş. Bir de Kaptan Kirk olamamış! “Olsun, tanışıp sohbet ettik ama” diyor :)
— Bir gün, düşündüğünüzden daha az zamanınız olduğunu farkedebilirsiniz. Bu yüzden başkasının değil kendi hayatınızı yaşayın. Başkalarının düşüncelerinin değil, kendi kalbinizin peşinden koşun.
— Başkalarına yardımcı olun. Aile, akıl hocalarımız ve arkadaşlarımız… Onlar, kendi rüyalarımızın gerçek olmasında bize yardımcı olanlar. Biz de başkalarına, kendi rüyalarını gerçekleştirmesine imkan sağlayabiliriz.
— Varacağınız noktaya tek başına, başkalarının yardımı olmadan varamazsınız. Peki insanlar kimlere daha fazla yardım etmeye meyilli olurlar? O zaman sen nasıl bir insan olmalısın ki, yalnız kalma!
Bilgisayar Bilimleri profesörü olmasına rağmen, derslerinde hep öğrencilerinin nasıl ‘diğer kişilerle birlikte çalışma ihtiyacı’ olduğuna öncelik vermiş. Özellikle de kendilerinden ‘çok farklı’ diğer kişilerle.
‘Building Virtual Worlds‘ isimli kendi yarattığı bir ders buna iyi bir örnek. Her dönem sanat, tasarım, drama ve bilgisayar okuyan toplam 50 öğrenci alıyor dersine. Sağ ve sol beyinleri farklı çalışan bu öğrencileri ufak gruplara ayırıyor. Gruplar iki hafta boyunca kendi özgür iradeleri ile seçtikleri bir proje üretip, tasarlıyorlar ve sonrasında uygulamaya geçirip tüm sınıfın önünde yaptıklarını test ediyorlar. Bir dönemde değişen grup elamanlarıyla toplam 5 proje üretiyorlar. Bu ders daha sonra okulun en fazla talep gören, en eğlenceli dersi oluyor.
— Kısaca içindeki eğlenceli ve meraklı çocuğu asla kaybetme. Ve kendine değil, başkalarına odaklan. Çünkü sadakat iki yönlü bir sokak. [Öğrencilerinin hemen hepsinin Randy’nin diğer projelerinde gönüllü çalışmak istemesi buna iyi bir örnek.]
— Ne yaparsan yap, keyif al. [“Ben ölüyorum ve hala yaşadığım anlardan, günlerden keyif alıyorum. Son güne kadar da almak için çaba göstereceğim” diyor.]
Randy’nin keyif alarak ürettiği projelerden biri de Alice; Carnegie Mellon’da tüm dünya çocuklarına açık, yaratıcı düşünceyi geliştirmeye yönelik bir kaynak. Çocukların üç boyutlu animasyonları kendi kendilerine yaratabildikleri, eğlenerek bilgisayar programcılığına adım attıkları bir proje. Bugün Amerika’daki üniversitelerin %10’undan fazlası Alice’i kullanıyor. Ayrıca dünyanın en çok satan oyunlarından olan ?The Sims? bile Alice kullanılarak geliştirilmiş. Ve program ücretsiz, herkes indirebiliyor.
Bu noktada kendisine verilen bir tavsiyeyi hatırlıyor: “İnsanlara her fırsatta hayattan keyif almaları gerektiğini anlat. Bu esasında bir balığın ‘suyun önemini’ anlatmasından farklı değil.”
— Kimse yüzde yüz kötü olamaz. Sana göstermeleri için ne kadar beklemek zorunda kalırsan kal, bekle. Herkesin içindeki en iyi tarafı göreceksin. Sonunda insanlar seni şaşırtacak ve kendilerine hayran bırakacaklar. Birine kızıp sinirleniyorsan, ona henüz yeterince zaman vermedin demektir.
— Vazgeçmek yok. Kefalete razı olma. En değerli altın pislik varillerinin dibinde.
— Doğruyu söyle. Her zaman, her koşulda. Ve içten ol. Samimiyetinden kimse kuşku duymasın.
— Hata yaptığında özür dile. (Şu üç şeyi sırasıyla söylemektir “özür dilemek” diyor: ‘özür dilerim’, ‘benim hatamdı’, ‘düzeltmek için ne yapabilirim?’ Özellikle sonuncusunu birçoğumuz atlıyoruz. Oysa özür dilerken ne kadar samimi olduğunuzun en önemli göstergesi o son soru.)
— Geri besleme için bir döngü oluştur ve “dinle.” Bir şeyleri berbat ettiğinde bunu sana söyleyen kimse yoksa, artık senden vazgeçtiler demektir. Orada daha fazla bulunma.
— Bir şeyde çok iyi ol. O “şey” seni değerli kılacak.
— Minnettarlığını göster ve şikayet etme, daha çok çalış. Şikayet etmek için harcadığımız enerjinin onda birini sorunu çözmeye harcayabilsek, işlerin ne kadar düzeldiğine de şaşıracağız. Şikayet etmek, bir strateji olarak işe yaramaz. Hepimiz sınırlı zaman ve enerjiye sahibiz. Sızlanmakla geçirdiğimiz her saniye, bizi hedeflerimizden uzaklaştırdığı gibi mutsuz de eder.
— Hazırlıklı ol. Şans, hazırlığın fırsatla buluştuğu andır.
“Rüyaları gerçekleştirmekten” bahseden konuşmasının sonunda dinleyicilere iki muziplik yaptığını söylüyor:
Birincisi: “Hayat, rüyaları gerçekleştirmek değildir! Onu nasıl yönettiğindir.”
— Bize dağıtılan kartları değiştiremeyiz, bu doğru; ancak eli nasıl oynadığımız bizim seçimimiz. Hayatını doğru yönlendirirsen “karma” senin için gerisini halleder.
İkincisi: “Bu konuşma size değildi. Çocuklarım içindi.”
Şimdi, Randy Pausch’un (ölümü beklemek yerine) kalan son aylarında yaptıklarına bakalım biraz:
The Wall Street Journal yazarı Jeffrey Zaslow‘ın teklifi ve yardımıyla kitap yazmaya karar veriyor. Kitabın adı Carnegie Mellon’da yaptığı son konuşmadan yola çıkarak: “The Last Lecture” (Bizde yayınlanan Türkçe çevirisi “Son Konuşma.”) Kimsenin beklemediği bir hızda kitap (Randy hayattayken) Nisan 2008’de satışa çıkıyor.
“The Last Lecture” çok kısa bir sürede The New York Times’ın ‘En Çok Satan” kitabı olmayı başarsa da, o; “benim için önemli olan ilk 3 kopyaydı” diyor. Bu kitap çünkü onun çocuklarına mirası. Tıpkı yaptığı “son konuşma” gibi.
Sigara veya alkol gibi sağlığa zararlı bağımlılıkları olmayan, düzenli sporunu yapan ve düzenli beslenen Randy’nin yakalandığı pankreas kanseri, sinsice büyüyen ve erken teşhis şansı pek vermeyen, bilinen en ölümcül dördüncü kanser türü. Hastaların sadece %4’ü beş seneyi görebiliyormuş.
Son 30 yılda tıbbın çaresiz kaldığı ve pek bir gelişme sağlamayadığı bu kanserin tedavisine A.B.D. hükümetinin de pek bir umudu kalmamış olsa gerek ki, araştırma için verdiği finansal desteği minumuma indirmiş. Randy’nin Mart 2008’de ‘Pancreatic Cancer Action Network‘ adına Amerikan Kongresi’nde yaptığı konuşma hastalar için ne kadar ışık olacak, belli değil.
Adını sıkça duyup, başarılarıyla gurur duyduğumuz Türk asıllı Amerikalı doktor Mehmet Öz‘ün de yer aldığı Oprah Show’da, Randy ‘Son Konuşması’sının bir özetini yapıyor ve üçü; pankreas kanserinden, umuta; son günlerinde yapmak istediklerinden, hayata kadar birçok konuda hoş bir sobet yapıyorlar.
Ayrıca ABC Televizyonu’nda, Randy Pausch için özel hazırlanan “Yaşamınız İçin Bir Aşk Hikayesi” programının video‘suna da bir ara göz atabilirsiniz.
Time dergisi onu ‘2008 Yılının En Etkileyici 100 Kişisi’nden biri ilan ediyor. Pittsburgh şehri 19 Kasım’ı ‘Randy Pausch günü’ ilan ediyor. Google ana sayfasından onun anısına “son konuşma”nın linkini veriyor.
Bu arada A.B.D. Başkanı George Bush ona bir mektup yazıp, milyonlarca insana umut, motivasyon kaynağı ve örnek olmasından dolayı teşekkür ediyor.
Randy’yi Bush’dan aldığı mektuptan daha çok memnun eden şey ise farklı; “Lost” TV dizisi ve “Mission Impossible III” filmi gibi birçok yapıma imza atmış ünlü yönetmen J.J. Abrams’dan gelen bir mail. Ona, Mayıs 2009’da vizyona girmesi beklenen yeni Star Trek filminde dilerse ufak da olsa bir rol alabileceğini söylüyor. 2-3 saniye de olsa bu filmde oynaması, eşiyle birlikte gittiği Hollywood’ta ona muhteşem anlar yaşatıyor.
18 Mayıs 2008 tarihinde Carnegie Mellon Üniversitesi mezuniyet törenine de beklenmedik bir ziyarat yapıyor. Onu, yeni mezunlara kısa bir konuşma yapmak üzere kürsüye alıyorlar hemen:
“Hayatı uzun değil, ‘iyi’ yaşamak önemli olan.”
“Ölüm döşeğinde yaptıklarımızdan değil, ‘yapmadıklarımızdan’ pişman olacağız. Aptalca yaptığım, hatta utandığım sayısız hatam oldu. Hiçbiri de bugün beni rahatsız etmiyor. Ancak tutkuyla istediğim şeylerin çoğuna bir şekilde elimi değdiremeseydim, işte o durumda bugün pişmanlık hissederdim.
Tutkunuzu bulamadıysanız aramaya devam edin. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak size şunu söyleyebilirim ki; o tutkuyu materyalde veya parada bulamayacaksınız. Ne kadar çok eşyanız veya paranız varsa, sonra çevrenize dönüp baktığınızda bunları ölçü olarak kullanacak ve her zaman sizden daha fazlasına sahip olanları göreceksiniz.”
Bu arada unutmadan…
Genç yaşlarında severek aldığı üstü açık bir arabası oluyor Randy’nin. Hafta sonları ufak kuzenlerini alıp gezmeye de bayılıyor. Bir gün kuzenlerin annesi “amcanızın yeni arabasını sakın kirletmeyin” dediği noktada o, bir kutu kolayı açıp herkesin gözü önünde koltuklara döküyor. Bak diyor, “bu sadece bir araba, bir materyal. Kuzenlerimin arabaya çekinerek binmesine neden olma. Onların keyif alması bu arabadan çok daha değerli.” (Nitekim 1 hafta sonra ufaklıklardan biri koltuğa kustuğunda hiçbiri suçluluk hissetmemiş. Kısa bir temizlikten sonra aynen yollarına devam etmişler.)
“Tutkunuz sizi içten, yürekten besleyecek şeylerden gelmeli.
Ödül veya birincilikler size çevrenin saygı duyması adına güzel şeyler. Ancak asıl önemlisi, sizin yere göğe sığdıramadığınız kahramanlarınızın sizin hakkınızda iyi düşünmeleri ve size saygı duymaları” diyor.
Bu gerçekten de hayatta alabileceğiniz en değerli ödül değil mi?
Ancak ne aldığınız ödüller, ne de mutluluk engelleyebiliyor ölümü. Pankreas kanserini ameliyatla halledebilen çok ender şanslılardan biri olan Apple’ın kurucusu ve başkanı Steve Jobs, bakın (Fikir Atölyesi’nde daha önce yer verdiğimiz, bir başka muhteşem “son konuşma” örneğinde) ne demişti:
“Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile, oraya gitmek uğruna ölümü göze almak istemezler.
Oysa ölüm hepimizin ortak sonu. Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat?ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi.
İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan.
Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.
Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın.”
25 Temmuz 2008’de, 47 yaşındayken, üç çocuğu ve aşık olduğu eşini geride bırakarak öldü Randy Pausch. ‘Çocukluk hayallerini’ ciddiye aldığı için ‘mutluydu’ ölürken. İşte buydu belki de dünyanın onu gıpta ile izlemesinin nedeni.
O çocuklarının duvarları boyamasına izin veriyordu, hem de büyük bir keyifle!
Kendi adıma, Aralık 2006’da “Geride Nasıl Bir Miras Bırakmak İstersin?” başlıklı yazıda karalamışım bir şeyler. Peki siz, yarın ‘son konuşmanızı’ yapıyor olsaydınız, dünyaya hangi gerçeği haykırmak isterdiniz?
Yorumlar 69
Pingback: Reset Maceram Nasıldı? | Can Uzun | anymaa
İnsan olmanın, yaşamın anlamını?
Ömrümüzden geçen her saniyeyi ?anlamlı? olarak yaşamak gerektiğini?
Hiçbir günü, hiçbir ânı ?öylesine? yaşamamak gerektiğini?
Mutsuz olarak, olmaya devam ederek değil de, hayatın güzel yanlarını da görüp düşünerek ve daha güzel yanlarının olduğunu görebilmek için hayata ?neşe? ile sıkı sıkıya bağlanabilmeyi?
En önemlisi, gelecekte ya da hiç beklemediğimiz bir anda pişmanlık duygusunu hissetmememiz için hayattaki tutkumuzu bulabilmenin ve o tutkumuzu\tutkularmızı gerçek kılabilmek için yılmadan onun peşinden azimle koşmayı?
Kendi yaşadıkları ve hüzünlü sonu ile fark etmemizi istiyor.
Yaşamayı böylesine hak eden Randy, bizlere, insanlığa, tüm dünyaya ?yaşamın? ?zamanın? değerini anlatıyor. ?Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın? diyor, memleket hasreti ve sevgisiyle ölen Nâzım gibi?
Birbirimizle sadece anlaşabildiğimizde değil, anlaşamadığımız zamanlarda da sevgiden uzaklaşmayalım. Yaşamı güzel kılacak olan en önemli varlık, sevgi.
Sevilmeyi beklemeden sevelim; doğamızı, dünyayı, insanları; ayırt etmeden…
Unutma, yaşanacak tek bir hayat var.
O da, değerini bir türlü anlamaya çalışmadığımız yaşamakta olduğumuz hayat.
Sonunda ?keşke?lere götürecek bir hayat yaşamamak için,
?Erteleme?
?Vazgeçme?
(Hoşuma giden güzel yorumlardan: https://eksisozluk.com/entry/34994913 ,
http://https://eksisozluk.com/entry/44293366 , http://https://eksisozluk.com/entry/44490322)
Umut insanı yaşlandırır. geleceğe umutla bakmak dediğimizde dudaklardan yayılan diş macunu reklamındaki yalan gülüşleri, gözleri hafif kapatarak kuşkuyla karşılarız. beyaz görülmeyi çok ister. kokusu sadece aromadır. Geçmişteki arkadaşımın bana umutlu bakışını ele alalım. Sanki o gün umut duyduğunda o günü kurtarmış gibi. yarını belli değil umut duyacağıma arkadaşım için. belki o zaman umut başka birilerine umut duymak üzere keşifte olacak. güven duymayı da hassaslaştırmaya başlıyor bu umut. ya ters teperse? güven kırılganlaşacak kadar sert olunca daha tuz buz oluyor. umutsuz ol karamsar sonra vazgeçmeye çalış. vazgeçmek seçmeyi de kolaylaştırır kabul edebilmeyi de. umut reddetmeyi de zorlaştırıyor. bütün duygular kendisinin alt ve üst basamağına sahip gibi. istediğiniz şeyi biliyorsunuz ama neye basılacağı kuşku veriyor insana. zihnim özgür olmadığını hissetmemek için umuda bağlanmak istiyor. daha yemezler genli gensiz çekirdekli plastik veya asidik hepsi birbirinin parçası. ölüm diye birşey yok sadece geçiş hepsi. vazgeçmeye hazır mısınız?
Gerçekten çok güzel bir yazı. Ellerine sağlık.
?Geride Nasıl Bir Miras Bırakmak İstersin?“: Herkesin kendine sorması gereken bir soru.
Sevgili Wine77, onlarca fikir atolyesi misafirinin sadece nezaket kurallarını aşmamak ugruna sana sabır gostermelerini tebrik ediyorum.
25 Temmuz 2008’de kısa bir radyo haberinde duydum Randy Pausch ismini.. geride minicik yavrularını bırakıp giden Amerikalı Profesör..
çok iyi hatırlıyorum o günü ablamla arabada beklerken haberleri dinliyorduk.. gözlerim dolmustu.. ölüm etkilerdi o zamanlar beni.. hemen araştırmaya başladım kim olduğunu.. sonra bıraktığı mirastan paylar cıkardım kendi adıma..
sizinle tanışmamsa daha çok yeni.. iki- üç gün kadar.. yazılarınızı soluksuz okuyorum.. bu kadar değerli bir insanı böylesine keyifle okumak bir kalemden..
yüreğinize sağlık..
Çok güzel bir yazı. Eline sağlık
merhaba, ?the last lecture ?(son konuşma)yı kasım 2009?da okudum her sayfası bana ayrı bir hüzün ve mutluluk verdi ,inanılmaz bir eser randy gerçekten sevdiklerine çok güzel veda etti. ne mutlu ona ki sevdiklerine veda etme ve onlara sevdiğini son bir kez de olsa içten haykırabilmiş. cesur, korkusuzca ve endişesiz…
neyse yine hüzünlendim ama bu site çok iyi olmuş emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. içinizdeki sevginin değerini bilin ve sevdiğinize seni seviyorum demek için lütfen geç kalmayın bu gün son şansınız olabilir. sonuçta hepimizin zamanı sınırlı ?.
Pingback: Çocuklar Odalarının Duvarını Boyamak İstiyorsa, Bırakın Boyasınlar. Evin Satış Değeri Düşmez! « Kitubi
Bu sitede okuduğum yazıları ve okuduklarımdan öğrendiklerim benim için gerçekten bulunmaz bir nimet. İnternet işimin bir parçası ama hiçbirisi bu site gibi değil.
Tunç abi inşallah seninle tanışma fırsatım olur daha doğrusu bunu çok istiyorum desem yalan söylemiş olmam. Gerçekten sabahtan akşama kadar sohbet etsem sıkılacağımı düşünmüyorum. Yayınladığın yazılarınla ve düşünce tarzınla hayatımda bazı şeylere bakış açımın değiştiği kesin, bunları seninle tanışarak güzel bir sohbetle pekiştirmeyi çok isterim.
Yazılarının devamını diliyorum. Daha öğreneceğimiz çok şey var senden… Saygılar.
Muammer bey orpe ye sonuna kadar katılıyorum; ferrarisini satan bilge ye özendim mümin sekman ın gazlamalarına geldim şuan yaşadığım hayatın ne derecede rezil olduğunu bir ben biliyorum :) eğer bir gün eve geçiminz için götürmen gereken minimum parayı bir araya getiremeceğin korkusunu hissedersen hayat, gerçek, idealler, hoşgörü, samimiyet vs vs… hepsi yalan oluyor ölüm bile yalan oluyor :) inan bana bazı şeyler ölüm düşüncesinin gerçekliğinden daha gerçek ve can yakıcı… ben eve doğal alacak parayı bulamamışım ya da yarım kilo kıymayı almak gibi bir düşüncenin varlığından bir haber kalmışım ya da kızım anne sosis yemeyi çok özledim dediğinde ben alırım kızım diyememişim içine mazot koyacak param olmadığı için 46 gündür arabamı çalıştıramamışım ya da yada yada… bunların yanında ölüm insana bence bir ödül hakikaten bir ödül yok ama bunları yaşamayana kendini ne kadar anlatabilirsin ki!
Bu konuyu satalım belki para girer ülkemize.
İyi bir pazarlama taktiği Randy tebrikler. Umarım ailene kazandıracağın paranın da hesabını da yapmışsın ve öyle gitmişsindir.
Randy i inşallah allah affetmiştir.Dünyadayken yaptığı günahlardan ötürü.
Pingback: Hey Sen! Bana Hiç Umut Olmadığını Söyleme?
Zamanınızı ayırıp, bu kadar içten bir yazı yazdığınız için tebrik ederim. Gerçekten gıpta edilecek, örnek alınacak bir kimseyi, incelikle anlatmışsınız. İlk fırsatta kitabını bulup edinmeye teşvik ettiniz beni.
Ve tekrar “çocuklarının duvarları boyamasına izin veren” bir ailem olduğu için ne kadar da şanslı olduğumu hatırlattınız.
Nesil yetiştirmek o kadar değerli ve o kadar çok ciddiye alınması gereken bir iş ki! Bunun nasıl olup da çoğu kimse tarafından bu kadar hafife alındığını hayretle izliyorum.
En basit ve aklımda olan haliyle, internette izlediğim bir videoda kardeşinin parmağını ısırdığı küçük çocuk, parmağının acıdığını söylüyor fakat o da kardeşinin canını acıtmıyor, “charliee!” demekle yetiniyor. Peki ya bu çocuk bir yakınımız, komşumuzun çocuğu ya da herhangi bir türk çocuğu olsa? Benim tanıdığım bir çok çocuk, dönüp kardeşine bir tane vurur!
Evet, kendi hayatımızı kendimiz için yaşamalıyız amma bence yapacağımız her işi çocuklarımız için yapmalıyız.
merhaba değerli güzel insanlar
çok mükemmel bir….olmuş…..
emeği geçen saygı ve sevgi değer…
gönülden teşekkürlerimi sunuyorum
Süleyman KORKUT
gözlerimden akan yaşlarla okudum çok etkileyici, kesinlikle çok etkileyici…
kendime dönüp baktıgımda ne kadar da az yaşadıgımı kendi hayatımı ve başkalarının hayatının benim hayatımın önüne ne kadar da çok geçtigini ve buna benim izin verdigimi görüyorum, göz yaşlarımın sebebi budur…
Merhaba,
Uzun süredir sitenizi takip ediyorum. Yazınızın bir sitede aynen yayınlandığını gördüm. Sadece haber vermek istedim.
Merhaba ,
kitabı ben de kısa bir süre önce okumuştum, ve nadir olur ama gözyaşlarımı tutamadım. Çünkü ortada bir aile vardı, çocuklarına bir şeyler öğretmek isteyen bir baba vardı, fakat çocuklar henüz onun öğrettiği şeyleri anlayabilecek yaşta değiilerdi, ve o yaşa geldiklerinde babaları yanlarında olmayacaktı. Bu yüzden o kitap sizinde yazınızda belirttiğiniz gibi aslında bizim için falan değildi, sadece çocukları içindi.. :)
ben de geçenlerde Türkiye’de yeni yayınlamaya başlayan bir dergide bu kitap hakkında hoş olmayan bir yazı okudum, ve rahatsızlığımı bildirdim. Hoş olmayanları bi yana bırakırsak eğer, kişi kitabı bir ‘kişisel gelişim kitabı’ olarak görmüştü. İşte o zaman bilmiyorum kaçıncı defa oldu ama insanların ne kadar farklı bakış açısına sahip olduğunu öğrendim. Benim okurken ağladığım kitaba başka biri ‘ya bırakın şu kişisel gelişim kitaplarını ‘ diyordu..
o yazıdan sonra sizin yazınızla karşılaşmak bana iyi geldi doğrusu.. teşekkürler :)
Pingback: KendiniGelistir.Com » Kocaman bir göbeği erkeklik sayıp, sonra o göbeğin altına slip mayo giymeyeceksin işte!
boyle bir yaziyi okuyup ardindan da birbirinizi anlamak yerine onyargilarla ve kirici, gerginlik veren kelimelerle haklilik yarisina, taraflasmaya gittiginiz icin hepinize tesekkurler. iste yeniden okudugumuzu anlamadik…!!!
Sitenize bugün rastladım. Randy’nin videosunu kaydedip bir kaç kere seyretmiştim. Yorumların ve tespitlerinden ötürü tebrik ederim. Teşekkürler.
Pingback: Fikir Atolyesi Kocaman bir göbeği erkeklik sayıp, sonra o göbeğin altına slip mayo giymeyeceksin işte!
sadece kendi adıma ve tarafların affına sığınarak diyorum ki; keşfedeli çok uzun süre olmadığı halde bana sonsuz okuma keyfi veren bu paylaşım yerinde ben wime77 ve muammer bey atışmasından sıkıldım.
Buket Hanım
Bazen söylenmemesi gerekenler söylenmediği zaman daha anlamlıdır.
Eyvah eyvah…
Takma bir isimle yorum yazan wime77, Muammer Bey’in saygın duruşunu kıskanıp “gerçek kimliğimi bilseydiniz daha dikkatli yazardınız” diyor. wime77 gerçek hayatında farklı konuşan biri mi?
Neyse, ben de (bir milyondan fazla insanın tanıdığı!) wime77’yi kendisiyle başbaşa bırakıyorum.
(Kendime not: Bak gördün mü, en başta kendisinin sorduğu “bizim içimizde bunların daha fazlasına sahip insan yok mudur” sorusuna verilen cevapları yine görmezden geldi. Onun işine gelmiyor çünkü!)
Bravo
Bu mesajları yazan insan aynı sanki.Mesajların hepsinde ağır psikolojik baskı içeriyor.
Buranın adındanda anlaşılacağı gibi FİKİR ATÖLYESİ: FİKİR BERTARAF TESİSİ DEĞİL.
Kimliğimi öğrenme çabası içerisine gireceğinize önce kendi kimliğinizi ortaya koyun.Buket.Kim buket ?
Kaldıki ilgilendirmiyor beni. BANANE Buketin kim olduğundan ? Ben onun yazdığı yazıya bakarım.Kimse kim .Ne ilgilendirir beni.KÜFÜR etse fark etmez.Ne yapacam gidip mahkemeyemi vereceğim kendisini ?
Daha neler yavv.
Anlatıyorum ama umarım anlatabiliyorumdur..Çünkü buraya katılan insanların yorumlarını okumayıda seviyorum.
Muammer bey acaba ne diyecek diye bekliyorum.Kaldıki kendisi gerçek kimliğini ortaya koymuş ama e-posta adresini saklamış biri.Verseydi bence daha iyi anlaşabilirdik.Belki bir çıkış yolu bulur uzlaşırdık.Uzlaşı iyiniyet göstergesi.
Birde.
Gerçek kimliğimi bilseydiniz daha dikkatli yazardınız bana.İçinizdekileri bu kadar rahat dökemezdiniz diye düşünüyorum.Muammer beye bu yüzden yüklenilmeidğini çünkü kendisinin karşıt fikirlere veridği tepkiden çekindiğinizi düşünüyorum.
iyi geceler
Yorumları hayretler içinde okudum. Bu sitenin 2 senedir takipçisi olan bir kişi olarak da ilk defa yorum yazıyorum.
wime77,
“TUNÇ
Hep yabancı heriflerden bahsediyorsun.
Bizim içimizde bunların daha fazlasına sahip insan yokmudur ?”
sorunuza cevap farklı okurlardan zaten gelmiş. Bakınız 20 Soruluk Söyleşiler denmiş. O kategori altında Haşmet Babaoğlu’ndan İskender Paydaş’a 12 farklı Türk’ü okudum ben zamanında.
Hatta bu kategori dışında izin verirseniz bir-iki ekleme daha yapayım:
Bakınız; Fatih Terim, Jan Nahum, Edip İlkbahar, Özgür Alaz, Okan Vardarova, Arda Kutsal ve Dursun Ferikel…
Biraz dikkatli bir inceleme ile bu sitede “bizim içimizden” kişi sayısının “yabancı heriflerden” daha fazla konu edildiği görülüyor.
Hadi bu incelemeyi yapma fırsatınız olmadı. Diğer okurlar yapmışlar. Siz ise bu yazılanları görmezden gelip, bir de polemik yapıyorsunuz. Üstelik hiçbirimize katkı sağlamayan bir üslupla.
Kendi deyim ve iddianızla “dünya üzerinde internette isminizi ve çalışmalarınızı bilen 1 milyondan fazla insan” varmış. Ne güzel. Gerçekse gurur duyarız. Ancak siz yarın bir gün ola ki; “işte o ünlü kişi, bu üslup ve tutarsızlıkla yorum yazan wime77 ile aynı insanmış” gerçeğinin ortaya çıkmasından mı çekiniyorsunuz? Hangi kişiliğiniz gerçek?
(Kendime not: Şimdi wime77 sadece benim yorumumdaki son paragrafa cevap yazıp, esas sorusuna cevap olan ilk paragrafları görmezden gelirse; şaşırma!)
Muammer Bey
Ben bu yazı içinde değil Tunç !a mesaj olarak bir yorum yazdım.
Dedimki
TUNÇ
Hep yabancı heriflerden bahsediyorsun.
Bizim içimizde bunların daha fazlasına sahip insan yokmudur ?
Tamam buda güzel de bizden örneklerde olsa.
Siz dedinizki
Orpen ve Wine77 kullanıcı adlı iki okuyucunun bu yazı için bıraktıkları yorumları gördüm az önce. Zira bu yazıyı oluşturmak için harcanmış emeği bir kenara koyarsak, bu yazıyı yazabilecek gönle sahip olmak için harcanmış bir ömre saygısızlık olarak gördüğüm ifadeler içeren yorumlarınız için üzüldüğümü belirtmeliyim. Daha da fenası yazının içeriğinde bahsedilen Randy Pausch?un ve aslına bakarsanız bir son konuşma örneği değilse bile ?bir son kitap?, ?bir son şarkı?, ?bir son sahne? vb ile onlarca unutulmaz insan tarafından aktarılan bir düşüncenin hala anlaşılamıyor olmasını anlamlı bulamıyorum.
Siz kendi kendinize ne kanaate vardığınızı kendinize saklayın.
Burası ne babanızın yeri nede ben saygısız biriyim.
Asıl kimliğimi internet üzerinde bilmesi gerekenler biliyor. Siz de zamanı gelince öğrenirsiniz.Buna ben karar veririm.SİZ DEĞİL:
Dünya üzerinde internette benim ismimi ve çalışmalarımı bilen 1 milyondan fazla insan var .
Ayrıca.
Karşı bir fikre karşı yapılan saldırıya FAŞİZİM yapana FAŞİST denir.
Faşistler hasta ruhlu yaratıklardır.
Bu Atölye, son derece saygıyla emek harcanarak kaleme alınan yazılardan oluşuyor. Ve yazar muhtemeldir ki yazdığı tüm yazılar için harcadığı zamanın karşılığı olarak okuyucularının özenle yorum yazmasını, katkıda bulunmasını, kendisini ve diğer okuyucuları beslemesini arzu ediyor. Tunç’u yakından tanıyan herkes bu yazdığım cümlelerin doğru olduğunu söyleyecektir.
Elbette ki herkes aynı tonda yazmak zorunda değil yorumunu. “Çok teşekkürler, harika bir yazı” yazarakta yorum yapılabilir, uzun uzun hissiyat ve fikir paylaşarakta. Bu nedenle burada ve diğer bloglarda yazılan (ben de bir blog yazarı olarak) tüm yorumlara saygı duyarım daima. Ancak bu noktada yorumu yazanlarında yazdıkları içerik konusunda bir 10 sn bile olsa düşünmeleri ve/veya en azından imla kuralları ve anlatım diline dikkat etmeleri gereklidir diye düşünüyorum. Bu yazının altındaki iki yoruma karşı eleştirimi dile getirmemde bu nedenle olmuştur. Yoksa yorumcuların kişilikleri ile ilgili bir eleştirim söz konusu değildi. Ve fakat aynı yorumculardan birisinin cevapları maalesef konuyu kişiselleştirdiğini düşünmeme sebep olabilecek tarzda olunca kendisi ile iletişime devam etmememin bu platforma saygım nedeniyle zorunlu olduğu kanaatine vardım.
Tüm bunları yine buradaki yorumculara ve yazara olan saygım nedeniyle yazıyorum. Umuyorum bu konuda her yorum yazan kişi hassasiyet göstermeyi zaten istiyordur.
Aynı zamanda yorum yazanların elbette ki isimlerini v.b. bilgilerini vermeleri zorunlu değildir. Yine de şahsi fikrim, internet kullanıcısı kişilerin bu konuda da hassasiyet göstererek mümkünse gerçek kimlikleri ile internette var olmaları gereklidir. Bu konuyu numarasını gizleyerek çağrı atan kişilerin psikolojileri ile eşdeğer gördüğüm için sanıyorum ki…
Bu yorumla dahi aslolan içerikten sizleri uzaklaştırdığım için özür dilerim.
FLAŞ…FLAŞ…FLAŞ…
FİKİR ATÖLYESİNDE GERİLİİİİMM….!!!
(Reytingler bir anda yükseldi.)
Sayın Berkecan bey.
Gerçek kimliğim saklı değil.Burda bazen anlama isteği olmayan birine denk gelebiliyor ve rahatsız edilebiliyorsunuz.Şuanda da buna zamanım yok.
Bana yükleniyorlar evet ben bunu bir kazanca dönüştürmeye çalışıyorum..Önceki yazımda da dediğim gibi.Farklı bir bakış açısına sahip oluyorsunuz.Bu çok önemli.benim için .Kendime farklı yönlerden bakabiliyorum.
Bu arada ben deliyim kelimesinin arkasına saklanmadım.
Ben onların gözünde deli gibi davrandığım için evet ben deliyim dedim.
Tıpkı büyük şirketler gibi.
Müşteri temsilcisi “Bey efendi şuan sistemde iyileştirme çalışması yapılıyor” dedi.
Bende yani arıza var onumu gideriyorsunuz dedim.Hayır dedi.Hafta ortasında ne iyileştirmesi bu benim işim görülmüyor dedim.Bu çalışmayı hafta sonu yapın gece yapın ne bu çarşamba günü ?
Sonra filmi başa aldım. ve dedimki Ben SALAĞIM .Şimdi bir daha söyle..
Pingback: ozirus’ » Çocuklar Odalarının Duvarını Boyamak İstiyorsa, Bırakın Boyasınlar - Randy Pausch “The Last Lecture”
Efendim merhaba, görünen odur ki, biraz karışmış ortalık.
Sayın wime77, siz eylem kelimesini kullanığınız ve ilgimi çektiği için, kendi eylemlerinizden örnek vermenizi istedim. Aslında normal şartlarda öncelikle isminizi bahşetmenizi isterdim.
Endişem ise çok basit. Size oldukça yüklenildiğini gördüm ve haklı veya haksız olduğunuzu anlayabilmek için sordum bu soruyu. Belki sizi tanıyabilirsem, sözlerinize sizin düşündüğünüz gibi yaklaşabilirim diye düşündüm.
Fakat, henüz tam idrak edemedim ama burası bir kominitenin buluştuğu bir ortam. Yükselen sesler her zaman diğerlerine rahatsızlık verebilir. Eğer söyleyecekleriniz topluluğa değil ise, kişinin kendisine iletmek daha uygun olmaz mı?
Öte taraftan bakınız, sayın İpek’in özetinden anlayabildiğim kadarıyla, size yöneltilen sorulara istediğiniz gibi cevaplar veriyor, soruya soru ile yanıt veriyorsunuz. Bu kargaşadan öteye gidemez. Dilerseniz adım adım ilerleyelim. Eğer anlaşılmadığınızı düşünüyorsanız, kendinizi daha basit cümlelerle ifade edin. Noktalama işaretleri kullanın. Özne ile başlayın ve yüklem ile bitirin.
Sözünüze ben deliyim diye başlamışsınız. (bakınız bir önceki cümle) Bu olabilir ve kesinlikle ayıp değildir. Deli olabilirsiniz, ruhsal sıkıntılarınız olabilir, konsantrasyon problemi yaşıyor olabilirsiniz. Bunların hepsi böbreğinizde taş olması kadar doğal ve anlayışla karşılanabilecek şeyler. Ama asıl sıkıntı nerede olur biliyor musunuz? Eğer bu tür sıkıntılarınız yok ve korunma amaçlı -deli- kelimesinin altına saklanıyorsanız, bu ben dahil birçok insanın anlayışını, iyi niyetini ve hoşgörüsünü rencide etmek demektir.
Rica ederim sözlerimi yanlış anlamayın. Burada kesmek istiyorum. Keza burası fikirlerin tartışıldığı bir ortam olmalı ama diyalog şeklinde değil. Bu bizimki, diğer okuyucuları konudan uzaklaştırmaktan öteye gitmeyecektir.
Bir de şu cadı mahkemesi üyelerine bakmak isterim. Ey siz yüksek konsey, siz aranızda olan birini ortamdan çıkarma hakkını kendinizde nasıl görüyorsunuz? Bakınız sormasını bilince wime77, her yazdığım cümleye değil de, aslında bu koskaca paragrafların içinde bulunan tek bir soruyu bulup, nasıl sadece ona cevap verecek.
Bu arada bana Berkecan diyebilirsiniz. Nurullah ismini büyükannem koymuş ve sadece torunlarım kullanıyorlar. Hoşlarına gidiyor sanırım…
Efendim herkese iyi akşamlar dilerim. Sürç-ü lisan ettiysem affola.
Randy Pausch’ın kitabı ilk çıktığında duygu sömürüsü ya da ticari diye düşündüğüm için alıp okumamıştım. Önyagılı davranmışım.
Her halükarda takdire şayan bir son. Geç evlenme gerekçesine ve yaşadığı sonu çocuklara miras haline getirme gücüne hayran oldum.
Paylaştığın için teşekkürler,
Ben deliyim.
Evet yanlış duymadınız.Bir sürü şeyi kafamdan uyduruyorum .
Mesela Can DÜNDAR ‘ın filmine konuyıu nasıl getirdim ? Deliyim işte.Adamın beni anlamasını bekliyordum anlamadı bende kendi bloğunda değerlendirdiği bir konuyu aldım ve dedimki.Sen Can dÜNDAR ‘ın herkes tarafından izlenmesi gerekitğini düşündüğünüz filmide anlamamışsınız.Beni de anlamadınız.Bir daha izleyin bir daha okuyun bir daha düşünün .
Biri diyorki kaynak göster. Eylemlerimi merak ediyormuş. Beni tanımak isteyen bir insanın hakkımdaki endişelerini bilmek istiyorum cunku yaptıklarımında yanlış anlaşılmasını istemiyorum.Endişesi nerde olmuşsa onu bilip ona göre birşeyler anlatmak isterim.Bunada hakkım vardır herhalde DEĞİLMİ ?
Çünkü eylemlerim birçok konuda var. Elektronikten ,bilişime hatta TIBBI teknolojiye kadar birçok konuda bilgim ,fikrim ve çalışmam var.Projelerim ise kişisel servet edinme üzerine değil.Ulusal kaynak oluşturulması üzerine.Bunlarda derin konular nereden başlayayım ? Siz söyleyin.Hangi konuda neler anlatayım ?
KAYNAK KAYNAK.KAYNAK.
Kaynak işte burda anlayış ve saygı düzeyi oldukça yüksek olan insanların toplandığı bir forumda yazdıklarım.Anlaşılmadımı Anlamak isteyene anlatırım.Önce ben onu bir anlayayım ona göre düzelterek anlatırım.
Verdiğim bir örnek..Alkollü bir adama ALKOLLÜ araç KULLANMAYIN derseniz o size ben alkol almadım yada aldım ama kontrol bende der.
Sizde o durumdaki adama ne anlatsanız HAVA anlamaz adam alkollü.
Uç bir örnek oldu gibi geldi ama değil.Ha alkollü adam ha kendi doğrularını doğru kabul etmiş bir adam.HİÇ BİR FARKI YOK.
İç dünyamı açıp sıkıldığım insanlara sizin gibi tepki vermiyorum.
Anlamadığınız her ne ise ben sabırla anlatırım.Sorun değil.Sorun anlamak istememeniz ise siz bilirsiniz.Asıp kesmeye devam edin.
Biri hakkında yorum yazmdan önce açıp nete bakarım.Neler yazmış kimdir bu adam.Benmi adamı yanlış anladım diye.Derya hanımında sitesini inceledim.Hayata dair görüşlerini bilmek istedim.Kendinde beni yargılama zorunluluğu hissetmiş biri ne yapmış diye merak ettim .Bunu da belirtmek için MERKEL i kullandım.Kendisi alman lisesinde okuduğu için kendisine daha yakın hissedeceği biri bile anlamasa sorun değil demek istemedim.Seni okudum demek istedim.Seni anlamak istiyorum demek istedim.
Ayrıca
Beni tanımayan biri birşey merak ederken eylemlerimi sorarken endişelenmiş olma sebebi ne olabilir bunuda anlatırsanız memnun olurum.Ben hala anlamadım.Birde madem saçmalayan biriyim eylemlerimi neden merak ediliyor .Nurulllah beye haksızlık ediyor olabilirmisiniz ? .O beni anlamaya çalışıyor bende kendisini.siz ise YARGILIYORSUNUZ.Gerçekten siz nerde yaşıyorsunuz ? Çıkıp benden başka saçmalayan insanlarada böyle tepki veriyorsanız bence saçmalayan olan açmalayan değil saçmalamadğını düşünen sizler olabilirmisiniz?
Tamam yazdıklarım birbirinden bağımsız kopuk görüneiblir. Bunun için üzgünüm.Yazdıklarımın tutarlılığını anlamak için şuankinden daha fazla çaba sarf etmeniz gerekecek sanırım.
Nurullah bey Lütfen endişelerinizin ne olduğunu yazın.Yoksa beni öldürecek bu cadı mahkemesi üyeleri.
@wime77
Dayanamadım artık!
– “Tunç, Hep yabancı heriflerden bahsediyorsun. Bizim içimizde bunların daha fazlasına sahip insan yok mudur?” diye soruyorsunuz;
– Size; “Bu blogta bahsi geçmiş Türkler var, biraz zaman ayırıp bunları okuyabilirsin deniyor.” (Gerçekten bunun için bu sitedeki 20 soruluk söyleşilere bakmak bile kafi.)
– “Siz biraz daha okuyun ve biraz daha fazla düşünün” deyip, Can Dündar’ın filmine atıfta bulunuyorsunuz!
– Konunun başta açtığınız ?bu blogta bahsi geçmiş Türkler? cümlesi size hatırlatılıyor, ve nasıl Can Dündar’a bağladığınız soruluyor;
– Siz “alkollü araç kullanmayın” diyorsunuz!
– Size Türkçe yazım kuralları hatırlatılıp, karşındakinizi ‘salak’ yerine koymayan sorular sorsanız daha hoş olur deniyor;
– Sizde tık yok!
– Böylesi değerli bir yazı altında; “Üzülerek belirtmeliyim ki, son ifadeleriniz zaten benim arzu ettiğim sınırın çok ötesinde bir noktada” bulunduğu ifade edilip, sizinle iletişime devam edilmeyeceği söyleniyor;
– Siz ısrarla ve kimsenin anlamadığı “alkollü araç kullanmayın” lafı üzerine felsefe yapmaya devam edip, “sağdan sağdan ağır ağır devam edin” aşağılaması yapıyorsunuz.
– Yazıdan bir alıntı yapılıp, size yüklenenlere “sabırlı olun arkadaşlar” mesajı veriliyor;
– Siz kendi üzerinize alınıp “yeterli zamanı” sorgulamaya başlıyorsunuz! Bir de üzerine “eylem zamanı” diyorsunuz.
– “Yorum yazma dışında eylemlerinizi takip edebilmek isteriz” denilip, eylemleriniz merak ediliyor;
– Siz “sizce eylem nedir” diye soruyorsunuz.
– “Önemi yok, sizin dile getirdiğiniz eylem ne ise bana yeterlidir” bize kaynak söyleyin eylemlerinizi takip edelim deniyor.
– “Önemi olmayan bir şeyi benden istemenize anlam veremedim. Endişelerinizin nedenleri nelerdir?” diye soruyorsunuz!
– Son olarak da size “manasızlıkla var olmaya çalışmaktan” sözediliyor ve okurlar sıkılıyor sizden.
– Siz iç dünyanızı açıp “sizin de sıkıldığınız insanlar olduğunu” söylüyorsunuz ve hiç bir yorumu anlamadığınızı itiraf ediyorsunuz. Bir de ince olduğunu sandığınız, gerçekte ise ‘kaba’ espriler yapıp, kendinizi komik duruma düşürmeye devam ediyorsunuz…
wime77;
Size anlamanız için yukarıda bir özet çıkardım. Umarım yardımcı olur.
Okurlara “son yorumum” diyecek kadar bıkkınlık getirdiniz. Tutarsız ve bizlere hiçbir şey katmayan yorumlarınızdan çok sayıda okur gibi ben de sıkıldım, hem de çok!
Kendinizi gösterebileceğiniz yüzlerce forum var, lütfen oralarda “var olun!”
bu başlık altındaki son yorumumdur
……………………
Derya Hanım.
Benimde çok skıldığım ama katlanmak zorunda olduğum bir dünya insan var.
Bence bunlarla uğraşmalısınız.
Tanımadığım biri yazdığım yorumlardan dolayı endişe etmiş .Bunun sebebini anlamak istedim.Çünkü yazdığım yorumlardan nasl bir endişe çıkabilir bimiyorum.
“Gerçekten hiçbir önemi yok” diye başlayan bir söz ve sonrasında yaptığınız eylemleri merak ediyorum diye devam eden ve sonunda bazı endişelerinin olduğunu belirten birini anlamaya çalışıyorum.
Siz bey efendinin neden bahsettiğini endişelerinin ne olduğunu ve benim özellikle hangi düşüncelerimden etkilendiğini biliyorsanız lütfen bunu banada anlatın.
Zira benden siz değil Bush sıkılsa fark etmez.Ben diyeceğimi yine derim.Yoksa Merkel mi demeliydim ?
“wime77
Önemi olmayan birşeyi benden istemenize anlam veremedim.
Endişelerinzin nedenleri nelerdir ?”
demişsiniz….. en son… evvelkileri saymayacağım….
ama
abesle iştigal etme eşiğindesiniz….bence…… manasızlıkla mı varolmaya çalışıyorsunuz… ben sıkıldım da sizden….
Önemi olmayan birşeyi benden istemenize anlam veremedim.
Endişelerinzin nedenleri nelerdir ?
Sayın wime77,
Gerçekten hiçbir önemi yok. Sizin belirttiğiniz herhangi bir eylem, benim için kafidir. Sadece merak ediyor, takip etmek istiyorum. O kadar içten yazıyorsunuz ki. Fakat, endişe ettiğim bazı noktalar var.
Mesela sitenin sahibi Tunç Bey, kendisini takip edebilmemiz için böyle bir site kurmuş, facebook’ta bir grubu, bir hesabı var. Friendfeed’den takip edilebiliyor. Bu araçlar Tunç Bey’i tanımamıza yetiyor. Böylece yazdıklarını çok daha iyi anlayabiliyoruz. Oysaki siz sadece yorumlarda yer alan sanal bir kişilik gibisiniz. Gerçek hayatta wime77 kimdir merak ediyorum.
Yine harika bir yazı olmuş hayatla ilgili çok iyi dersler çıkarılabilecek bir yazı ve hikaye olmuş teşekkürler.
Nurrulah bey
Sizin için eylem nedir ?
wime77, eylem zamanı demişsiniz. Fikir Atölyesi’nde yorum yazma dışında eylemlerinizi takip edebilmek isteriz. Bize, nereden ve nasıl bilgilerini bağışlar mısınız?
Sinan Yüce.
Söylermisin bu yeterli zaman nedir ?
Hayır eleştiriyi kaldıramayan sağ şerit yolcuları 80 yıldır anlayamıyorlarda. Daha ne kadar zaman isterler merak ettim.
Bekleme zamanı bitti. Eylem zamanı.
Randy Pausch’u daha önceden keşfetmiş biri olsam da buradaki yazıdan da çok şey öğrendim.
Özellikle linklerdeki videolar ve yazıları da tavsiye ederim. Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş.
Bir de orpen ve wime77’e çok yüklenmeyelim. Onlar “Tell the truth, all the time” sözünü uygulayıp kendi doğrularını söylüyorlar. Saygı göstermek lazım.
Aykırı görüşlerinden dolayı eleştiren arkadaşlara da şunları söylüyorum:
“wait long enough and people will surprise and impress you. when you?re pissed off at somebody and you?re angry at them, you just haven?t given them enough time. Just give them a little more time and they?ll almost always impress you”
Tekrar teşekkürler…
Alkollü araç kullanmayın muammer bey basit bir söz gibi algılanır.
Alkollü araç kullanmayın alkollü araç kullanmayın demek değildir sadece ama bunun içinde düşünmek gerekir.
Alkollü olmayan ve araç kullanmayan bir insan alkol almış ve araca binen birine engel olmak için algılamaz.
Bunu düşündüm ve şuna karar verdim.Bu yanlış.
alkol almış biri kendini kontrolsüz hissettmez.Bu yüzden biner aracına.
Alkol aldığını bildiği görüdğü halde araca binmesine izin veren alkol almamış insanlar ise bu duruma müdahele etmezler.Neden ? çünkü onlar ne alkol almıştır nede araca binecektir.
Kafanızda sizce DOĞRU olanları dahi sorgulamak zorundasınız.O zaman anlayacaksınız eleştirileri değerlendirmeyi ve değerli olduklarını.
e-posta adresimide bu yüzden verdim.Burayı meşgul etmeyelim diye.
Siz sağdan sağdan ağır ağır devam edin..
bugün fikir atolyesinin misafiriyim, okuma odasındayız birlikte saatlerdir. Epeydir, iş-güç,kitap, fuar, seminer filan dağılıp gitmişim ve özlemişim buraları.
ne güzel bilgilerle doldum yine ve okuduklarım bir süre önce yazdığım bir yazımı sizlerle paylaşma isteği yarattı, İzninle Tunç dostum…
Hayallerden hedeflere ve hedeflerden gerçeklere?
?Hayallerden hedeflere ve hedeflerden gerçeklere bir yolculuktur yaşam? bu benim yaşam ülküm (vizyonum). Yine etkisi altındayım. Aslında vizyon dediğimiz şey bizim duygularımızı harekete geçiren düşünceleri yaratıyor. Başlangıçta hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyecek görünen hayallerim, vizyonum sayesinde, yani ?hayallerden hedeflere ve hedeflerden gerçeklere? düşüncem ile erişilebiliyorum. Erişebildiğim hayallerim beni ne çok mutlu ediyor anlatmam zor. Anlatmaya çalışıyorum. Anlatmayı başardığımda bir çok kişiye cesaret verdiğimi de farkındayım. Özellikle hayalperest olarak tanınmak ayrıca bir keyif de veriyor. Ancak aşağıda ki haberi okuyunca ?hayal gücü?nün gücünü bir kez daha fark ettim.
?Bir tek hayal gücü ölmedi
Milyonlarca satan bir derginin başarılı editörüydü. Geçirdiği beyin kanaması sonucu bütün bedensel fonksiyonlarını kaybetti. Gözlerini açtığında derin bir karanlığın içine hapsedilmiş gibi hissetti. Doktorun kendisine “Adınız ne” dediğini duyuyordu. Cevap da veriyordu aslında. “Adım, Jean Dominuque Bauby.” Ama doktor onu duymuyor gibiydi, hiç durmadan sorusunu tekrar ediyordu: “Adınız ne ?” “Bana adınızı söyleyebilir misiniz ?”
Dünyanın en çok satan dergilerinden biri olan Elle’in Fransa baskısının başarılı ve karizmatik editörü Jean Dominuque Bauby, o an başına korkunç ve beklenmedik bir şey geldiğini fark etti. Beyin kanaması geçirmişti ve sol gözü dışında bedeninin hiçbir yerini kullanamıyordu. Felaketin ardından ona kalan tek şey beyni ve işitme duyusuydu. Jean Dominuque Bauby, sadece 43 yaşındaydı.
Yaşadığı ilk şokun ardından hayattan kolay kolay vazgeçmeyeceğini de ortaya koydu Bauby. Terapistinin hazırladığı özel bir alfabe ve sekreterinin de yardımıyla sadece sol göz kapağını hareket ettirerek anılarına ve biraz da hayal gücüne dayanan bir kitap yazdı.
Bauby’nin”Kelebek ve Dalgıç Giysisi” (Le Scaphandre et le Papillon) adını verdiği bu kitap, Türkçe dahil bir çok dile çevrildi ve satış rekorları kırdı. 1995 yılının 8 Aralık günü geçirdiği beyin kanaması sonucunda bütün hayatı değişen Jean-Dominique Bauby, 2 yıl sonra 9 Mart 1997’de hayata veda etti. Jean-Dominique Bauby’nin imkansızı başararak yazdığı kitabı sinemacılığının yanısıra bir ressam da olan Julian Schnabel tarafından beyazperdeye uyarlandı. Altın Küre ödüllerinde daha önce çektiği Basquiat ve Karanlıktan Önce (Before The Night Falls) gibi filmleriyle tanınan Julian Schnabel’e en iyi yönetmen dalında bir ödül getirdi. Aynı zamanda yabancı dilde en iyi film ödülünü de kazandı.? 17 Ocak 2008-Hürriyet Gazetesi
Vizyon, Fransızca ?vision? kelimesinden Türkçeye kazandığımız bir kelime, Görünüm, Ülkü, Sağgörü, sinema, TV Gösterimi ve mecazi olarak da İleri görüş anlamına geliyor.
Ben vizyon kelimesini yaşam ülküm olarak kullanıyorum, Türk Dil Kurumu sözlüğünden ?ülkü? kelimesinin anlamına da baktım sizin için, şöyle diyor.
? Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal:
? İnsanı duyular dünyasının üstüne yükselten ve hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilemeyecek olan, yalnızca erişilmesi istenen amaç olarak kalan kılavuz ilke, örnek yargı ölçüsü, mefkûre, ideal, vizyon:
? Felsefe. Gerçekte olmayıp yalnız düşüncede tasarım biçiminde var olan, yalnızca düşünce ile kavranabilen şey, ideal.
Şimdi içinizden bu karlı İstanbul gününde bu yazıyı neden yazdığımı merak ediyorsunuz ve nereye bağlayacağımı merak ediyor musunuz? Lütfen edin ve durun, sadece durun. Neden nefes aldığınızı, neden hareket ettiğinizi veya etmediğinizi bir düşünün. Eğer hareket ediyorsanız bu hareketin size nereye götürdüğünü bir hayal edin. Sadece hayal edin. Hayaliniz sizi hangi hedeflere ve gerçeklere götürecek ve bunun için siz neler yapmalısınız?
Hareket edemiyor musunuz? O zaman küçük bir hareket lütfen, sadece bir göz kapağınızı hareket ettirin ve o hareketin peşine düşün. (sadece tek göz kapağınızı hareket ettirerek neler yaparsınız?)
Ve fark edin, hareket etmenin keyfini fark edin. Harekete geçmenizi engelleyen nedir? Engelleri bilirseniz, çözümlerini de bilirsiniz. Hayallerinizin peşine düşün, her gün, her sabah yaşam ülkünüzü hatırlayın, yeniden, yeniden hatırlayın, hedeflerinizi belirleyin ve gerçekleştirmek için harekete geçin.
“Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür.” Mustafa Kemal Atatürk.
Türk, Türk olmayan… ne farkı var… öze indiğimizde hepimiz tek yerden gelmedik mi? Neden takılıyoruz ki bu tarz kavramlara… Tunç’un neyi anlatmak istediği, ne anlatmak istediği ile ne alakası var. Müslüman-gavur, hıristiyan-yahudi, Atatürk-Ayettullah Humeyni, GS-FB… insanların bu çekişmesi bitmez. Böyle ömür tüketiyoruz, yaşamıyoruz. Bu güzel web sitesi bile, aslında yazıyı okuyup beğenmiş 3-5 okuyucunun çekişmesi ile devam ediyor. Hepimizin gideceği yer toprağın bir karış altı. Önemli olan bu dünya’da kendimizi sınamamız sanki. Sevgi’dir bizi tekrar hepimize kavuşturacak olan, O’na dönüp tekrar güçlü kılacak…
Uyanın arkadaşlar, uyanın! Farkındalıktır bizi birbirimize düşman yerine dost edecek… Rüyalarımız, çocukluk hayallerimiz, sevgiyi perçinleyecek, ayyuka çıkarıp bizi birleştirecek… uyanın!
Wine77,
Özellikle bu konuya dair hassasiyetim gereği eleştirilerimi dile getirdim size ve Orpen’e karşı. Benim için bundan daha fazlası normal sayılmayacak bir iletişim sürecine sokacaktır bizleri. Kişisel olarak sizinle iletişime geçmek için bir neden göremediğimi iletmek isterim.
Üzülerek belirtmeliyim ki, son ifadelerinizin zaten benim arzu ettiğim sınırın çok ötesinde bir noktada bulunduğunuzu ispat ettiğini görmekteyim. Belki de alkollü iken yazdığınız bir yorum (yoruma cevap) olarak değerlendirmem şahsınız adına çok daha faydalı olacaktır. Tüm bunların yanında çok değerli bulduğum bir yazının altında arzu etmeyeceğim bir iletişim gelişmesine de müsade etmem kendimle çelişmem anlamına gelecektir.
“alkollü araç kullanmayın” denmez, “alkolluyken araç kullanmayın” denir bir. ikincisi de karşındakini salak yerine koymayan sorular sorarsan daha hos olur bence. cevabınız lütfen fln… komik.
Muammer Bey.
Hep söylenirya. ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAYIN DİYE.
Bunu düşündünüzmü hiç ?
Neden alkollü araç kullanmayın derler ?
cevabınızı lütfen
wime77@gmail.com adresine gönderin.
Okudum. Okudukça kanadığımı hissetim derinden. Düşündüm.Hala düşünmekteyim. Yaramı diktim bir taraftan.
Çocukluk hayallerimin kutusunu tozlu raftan alıp açtım. Bir yerinden başladım.
Rany Pausch’la bana yarın burada olamayabileceğimi hatırlattınız.
teşekkürler..
wime77,
“bu blogta bahsi geçmiş Türkleri oku” cümlemin sanıyorum ki Tunç’u eleştirirken kullandığınız “Hep yabancı heriflerden bahsediyorsun” cümlenize karşılık olduğu açıktır.
Biraz daha fazla okumak ve düşünmek, “öğrenmek” açlığım var oldukça kendiliğinden devam eden alışkanlıklarım olduğundan emin olabilirsiniz.
Can Dündar adının yorumunuzda neden geçtiğine ise maalesef bir anlam veremedim.
Muammer bey.
Siz beni anlamadınız ama emin olun ben sizi anlıyorum. Bende size bir tavsiyede bulunayım izin verirseniz. Siz biraz daha okuyun ve biraz daha fazla düşünün.
Belki Can DÜNDAR’ın o filme ne anlatmak istediğini daha iyi anlarsınız.
Bu yazı ile ne ilgisi var diyecekseniz açıklayayım. Bu yazının eleştirilecek bir yanı yok. Ben yazıyı eleştirmedim. Tunç’u eleştirdim.
Yasım 16 ve bu sıteden bı cok sey ogrendım sanalda olsa bazı seylerı ogrenmek ve bunları real hayatta kullanmak oldukca ılgınc bı deneyım yaptıgın her bloq yazısını ılgıyle takıp edıyorum harıkasın tunc abı.
Bende hayallerımın pesınden qıdıcem sokaga cıkıp delı qıbı kosabılırım 24saat ve kım ne demıs dıye bakmak umursamam pek aslında.. Zaten lise1 de kaldım qene kalıcam ama kalbımın ruhumun sesını dınlıycem 4-5 arkadasım var burda hepsı aynı kafadan yaslarımız da aynı bı eve cıkmayı dusunuorz 3arkadasım calısıyor ve bende calısırım acıktanda bıtırırım dıyorum evıne gıdıp kımseye hesap vermeden arkadaslarınla vodka ıcıp eglenmek herseye bedeldır.. Ha bu nereye kadar devam eder bende bılmıorm ama qalıba yasam tarzım <3 3m0 :) Selamlarla.
Şu an hiç zamanım yok ama yapılacaklar listeme ekledim. En kısa sürede okuyacağım :)
Ağbi, yazılarını sürekli takip ediyorum. Ellerine klavyene sağlık… Çok güzel bir yazı…
Ayrıca Yalçın beyin söylediği “Motivasyon Tasarımcısı” da sağlam bir kavram olacak gibi geldi bana…
@orpen:
Demişsiniz ki: “Herkes kendi doğrularını başkalarından değil, düşünerek kendi bulursa çözüme daha kolay ulaşır gibi geliyor.”
Kuzum o zaman siz hiç kitap falan okumuyorsunuz! Eğer okuyorsanız da, onları yazanlar da “başkaları” değil mi? Veya sahnelenen oyunlar, vizyona giren filmler, yazılan makaleler… Hep “başkaları” tarafından yazılıp, üretilmiyor mu?
Her ne kadar bizzat yaşanarak öğrenilenler kadar kalıcı olmasa da, başkalarının deneyimlerini yaşamadan öğrenme şansımız varsa, neden tepelim ki bu fırsatı?
“Bizim ülkemiz hep hırsız sapık riyakar insan dolu.” (Başka ülkeler güllük gülistanlık!!) “Anlatılanlar çicek böcek…”
Bunlar; “ben mutsuzum, ama mazeretim var!” diyip, rahat uyuma nedeni midir?
“Lazım olan realizm” çerçevesinde, dilerseniz, siz de düşünerek bulduğunuz bir çözümü lütfediniz, biz de hepbirlikte bir “başka” düşünürden fayda görmüş olalım. Bu sayede, sadece şikayet etmek yerine, hepbirlikte çözümün bir parçası olalım.
Tunç bey veya diğer yazarların, bir gün sizi de (Randy Pausch gibi) başkalarına örnek gösterecek kadar ilham veren bir hayat yaşamanız dileğimle, saygılar sunarım.
Öncelikle yazının sahibine iki çift lafım olacak. Uzun süredir blogunuzu okuyorum efendim. Yazdığınız her yazıya yorum bırakmak istiyorum fakat çoğu zaman iki kelimeyi yanyana getiremeyeceğim bir ruh haline bürünüveriyorum, fakat bazen de bu yazıyı okuduktan sonra olduğu gibi “yorum yazacaksam eğer bu yazının kalitesinde olmalı” diyerek yazmayıveriyorum.
Şuan yorum yazmanın nedeni ise biraz değişik. Hem bloggerlık “yaşamım” hem de daha eski olan blog okuyuculuğu “kariyerim:)” süresince hiç yapmadığım bir şeyi yapmak için yazma ihtiyacı hissettim. Atölyenin sahibinin hoşgörüsüne sığınarak.
Orpen ve Wine77 kullanıcı adlı iki okuyucunun bu yazı için bıraktıkları yorumları gördüm az önce. Zira bu yazıyı oluşturmak için harcanmış emeği bir kenara koyarsak, bu yazıyı yazabilecek gönle sahip olmak için harcanmış bir ömre saygısızlık olarak gördüğüm ifadeler içeren yorumlarınız için üzüldüğümü belirtmeliyim. Daha da fenası yazının içeriğinde bahsedilen Randy Pausch’un ve aslına bakarsanız bir son konuşma örneği değilse bile “bir son kitap”, “bir son şarkı”, “bir son sahne” vb ile onlarca unutulmaz insan tarafından aktarılan bir düşüncenin hala anlaşılamıyor olmasını anlamlı bulamıyorum.
Wime77, lütfen iki şey yapmayı dene. İlki bu blogta bahsi geçmiş Türkleri oku. Diğeri eğer bunu yapmak için zaman harcamam diyorsan bu yazıda Randy Pausch gördüğün heryere “recep ivedik” yazarak okuyabilirsin.
Orpen, aslına bakarsan ülkem dediğimiz yerde yaşadığımız sorunların çözümü için yazılmış bir yazı için çok talihsiz bir yorum olmuş. Ancak konunun abc sinden başlamak istersin diye düşünüp yine de öncelikle biraz Nihilist takılmanı tavsiye edebilirim. Ya da Orhan Veli’nin bir cümlesini oku yeter. “Düşünme arzu et sade, bak böcekler de öyle yapıyor”
Teşekkürler Tunç.
Eline sağlık Tunç… Tam senlik biriymiş aslında (tabi belki tanışmışındır ya kimbilir:)…
“keyif almayacağım işi yapmam, yapamam!” diyen Tunç’u düşününce çok daha anlamlı bir yazı oldu kendi adıma… teşekkürler…
Çiçek böcek güzel de biraz realizm de lazım. Dört bir taraf hırsız sapık riyakar insan dolmuşken pozitif ol pes etme şunu düşün mutlu ol gibi reçeteler hele bizim ülkemizde işe yaramaz. Herkes kendi doğrularını başkalarından değil, düşünerek kendi bulursa çözüme daha kolay ulaşır gibi geliyor.
Bir de wime’nin tespiti de güzel.
2-3 gündür bu siteyi takip ediyorum ve herkese de tavsiye edeceğim. eski yazılarınızı da fırsat buldukça okumaya çalışıyorum. çok güzel bir yazı hazırlamışsınız. keşke elimizdeki güzelliklerin değerini fırsatımız varken bilebilsek.
son konuşmamı yapıyor olsaydım sanırım salona bir göz gezdirirdim kim var kim yok diye. gelmesini ummadığım kişileri görünce yeterli değeri onlara vermediğim için çok üzülürdüm.. ve gelmesini bekleyip de gelmeyen kişileri farkettiğimde ise kahrolurdum sanırım.
Randy Pausch’un The Last Lecture öğretisi ile tanışalı pek uzun süre olmadı. Sanırım onun öğretilerini herkes bilse de herkes uygulamak konusunda o kadar başarılı değil. Bana ve çocuğuma ve daha iyi bir insan olmayı dileyen herkese bunu uygulayabilme başarısı diliyorum.
Ve sizin anlatımınızla okumak, tekrar tanışmak çok keyifliydi, teşekkürler. Bir de en kısa zamanda Türkçeye çevrilmesi umuduyla.
TUNÇ
Hep yabancı heriflerden bahsediyorsun.
Bizim içimizde bunların daha fazlasına sahip insan yokmudur ?
Tamam buda güzel de bizden örneklerde olsa.
Gerçekten güzel bir yazı olmuş Tunç. İnsanın hayatı sevmesi, yaşama tutunması ve keyif alması ve sadece kendisi için yaşamadığını hatırlaması için güzel bir örnek olmuş.
İnsanın hayatı sevmesi için öleceğini öğrenmesine gerek kalmadan, bir an önce başlaması gerek, sonuçta hayatımızla ilgili emin olabileceğimiz tek şey bir gün öleceğimiz. Bu bile ciddi bir motivasyon aracı olmalı.
Sevgiler.
Tunç, sana yeni bir sıfat buldum: Motivasyon Tasarımcısı!
Harika bir yazı olmuş, eline sağlık ve teşekkürler.
Hocam bayağı zamandır rss okuyucumdan takip ediyorum yazılarınızı. Bu yazınızla büyük bir teşekkürü hakettiğinizi düşündüm o yüzden burdayım. Randy’yi sizin kaleminizden dinlemek çok güzeldi, çok teşekkürler…
Hayat bizim yazdığımız bir senaryo, başrolü kendimize vermemiz lazım….
Tüm başrol oyuncularına selam olsun, yaşayanlara ve yaşamayanlara, hepsine selam olsun….