Ben devlet büyüğü olarak senin için neyin iyi, neyin kötü olduğuna karar veririm. Senin için kötü olan şeyleri yasaklarım, sen rahat ol!
Daha önce de yaptım, bilirsin.
Geçen sene aynı sebepten dolayı Youtube’a, üç beş site için onbinlerce Türkçe blog sunan wordpress’e ve terbiyesiz şeyler yazan Ekşi Sözlük’e sansür getirdim ki sen kötülüklere maruz kalma.
Tanrım, nasıl bir yönetim anlayışı bu? Her geçen gün uzaklaşacağımıza yaklaşıyoruz İran, Kuzey Kore, Suudi Arabistan veya Çin gibi ülkelere. [Bu ülkelerdeki devlet büyükleri de çok iyi bilirler ya doğruyu, yanlışı!]
Şimdi yine Youtube‘a erişim yasaklandı.
Atatürk’e iğrenç hakaretler içeren video’lar var Youtube’da, doğru. Amaç sadece o video’ları kaldırtmak olmalı. Yapamadınız, gücünüz yetiyorsa siteyi tümden kaldırtın. Bunun için uluslararası yasal merciler var başvurabileceğiniz. Ancak bunlar çok zor işler.
Kolayı var, ben kendi vatandaşlarıma yasaklarım.
Böylece o rezil video’lar sitede kalır, tüm dünya izlemeye devam eder. Ama Türkiye’de yaşayanlar izleyemez! Giremediği için siteye tepkisini bildiremez. Diğer milyonlarca işe yarar görüntülere de ulaşamaz.
Az buçuk bilgisayardan anlayanlar için ise basit bir dns değişikliği yeterlidir bu yasağı delmeye. Bakınız: Vatan gazetesindeki “Yasaklanan Youtube’a Erişmek 2 Dakikalık İş.”
Kısaca, devekuşunun bile “hadi canım” diyeceği bir durumdur bu.
(Bu arada kendi video paylaşım sitesi olan Mynet’in yasak için “cezasını buldu” alkışları acaba kendisi mağdur olsa ne yapardı dedirtecek cinstendir.)
Terör yanlısı Tv kanalları uyduda cirit atarlar. Açık açık şeriatı isteyen kanallar gibi. Çocuk pornosu siteleri gırla. Atatürk karşıtı gazeteler de öyle. Saymakla bitmez. Tabii ki Youtube’u tek tuşa basarak kapatmak kadar kolay değil bunlarla mücadele etmek.
Esasında daha da kolayı var. Alacaksın interneti [Çin, İran ve Tunus gibi ülkelerde olduğu gibi] lokal bir ağa, internet olacak sana intranet. O zaman abiler zaten ne isterse biz o kadarını görebileceğiz.
Hepimiz biliyoruz, bir iki güne o video’lar kalkar, sansür de biter.
Kimse sokaklarda yürümeyecek bunun için. Bir grup gencin yarın 3H Hareketi, üç beş köşe yazısı ve blog yorumlarıyla sınırlı kalıp, unutulacak. Ta ki bir sonraki video ve yasağa kadar.
Bakın internetteki farklı sitelerdeki okuyucu yorumlarına. “Ne olmuş ki yasaklandıysa, Youtube olmadan yaşayamıyor musunuz?”
Doğru, yarın internet’in lokal bir ağda devlet tarafından filtrelendiğini gördüklerinde de “Ne olmuş, internet’in var hala işte. Devlet babamız koruyor bizi.” diyecek düşünce şeklidir bu.
Şimdi bir dakika…
Doğruyu söylemek gerekirse, bizim devlet büyüklerimiz özde “yasağa karşılar!” Baksanıza türban yasağını kaldırmak için yapılanlara. Türkiye’nin en önemli gündem maddesi bu, 2008 yılına tümden damgasını vuracak kadar da büyük.
İlginçtir, esasında bir “yasağın kaldırılmasına” tepkimi yazacaktım bugün. Çünkü kızgındım.
Çünkü dün hayal dahi edemeyeceğimiz şeylerin bugün birer birer gerçek olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, RTÜK Başkanı, Merkez Bankası Başkanı… Devleti en yukarıda temsil eden herkesin eşi türbanlı. [Baş örtüsü değil, türban.]
Türban zihniyetinin siyasi irade olarak çoktan kabul edildiği, muhalefetin kalmadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz artık.
Dolayısıyla tepe tamam, şimdi tabana inme zamanı. Önce üniversiteler, sonra lise ve orta okullar. Kamu çalışanlarının ne suçu var denecek sonra. Hatta hakimlerin, savcıların, doktorların…
Daha dün türban için “siyasi bir simge değil, inanç gereği” diyen ağızlar, inandırıcı olmadıklarını anlayıp şimdi ağız değiştiriyor: “Ne olmuş siyasi simgeyse?”
Doğru… Kara çarşaf, sarık, cüppe, takke, fes, kavuk, külah da öyle!
[Anneannemin inanç gereği taktığı baş örtüsü ne zarifti oysa. Ne kadar da yakışırdı rahmetliye.]İşte sindire sindire bir planın hayata geçmesi bu olsa gerek. Eskiden “sinsi plan” denirdi, dikkat ediyor musunuz artık o kadar “açık” oynanıyor ki oyun, buna “sinsi” diyen de pek kalmadı.
Bu planda kullanılan silahın adı “demokrasi.” Hedefe varılınca inilecek trenin adı. [Bakınız: “Yumrukları Hep İçeride Kalacak” yazımıza gelen yorumlar.]
Çok kişiye göre ne türban, ne de Youtube göründüğü kadar büyütülecek olaylar değil! Bana göre ise bunlar hep küçük (sözde) masum denemeler, alıştırmalar. [Atatürk yaşarken nasıl da öngörmüş bugünleri.]
29 Mayıs 2006 tarihinde kaleme aldığımız Ekşi Sözlük’ün karartılmasıyla ilgili söylediklerimizle de bitirelim bu yazımızı.
Başbakanımızın son moda deyimi ile bu kadar “kalemşörlük” yeter!
Önce Yahudiler için geldiler,
Sesimi çıkarmadım…
Çünkü ben Yahudi değildim.
Sonra komünistler için geldiler,
Sesimi çıkarmadım…
Çünkü ben komünist değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler,
Sesimi çıkarmadım…
Çünkü ben sendikacı değildim.
Sonra benim için geldiler,
Ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı.