İki sene önce kaleme aldığımız “Yeni İş Fırsatları Yaratmak Gerçekten Zor mu?” yazımıza halen ciddi sayıda yorum geliyor. Bu denli ilgi, bu konunun bende de canlı kalmasını sağlıyor.
Peki şimdi n’oldu?
Ev sahibim evini satıyor, bana da yol göründü. Kiralık ev bulma ve taşınma hazırlıkları bu aralar neredeyse tüm enerji ve vaktimi alıyor. Hatırladım tekrar, taşınmak zor işmiş!
Ancak yaşanılan sorunlar yeni iş fırsatları sunuyor. Aklıma gelip kaleme almaya çalıştığım bu fırsat için sizlerin de fikrini almak isterim. Bakarsınız bazı girişimci arkadaşlara ilham kaynağı oluruz.
İşin adı ne olur bilemedim ama bu “yer değişikliği danışmanlığı” gibi bir şey. İki ev gösterip komisyon peşinde koşan çoğu emlakçının yaptığı işten oldukça farklı.
Hayal edelim beraber. Bu danışmanlık firması evini veya şirketini taşıyacaklara şunları sunsa…
—> Sizle beraber (taşınmadan önceki mekanınızda) oturup beklentilerinizi öğrense. [Şimdiki mekanınızı görmesi sizi tanımaya başlamak için iyi bir başlangıç.]
—> Ne büyüklükte, hangi özelliklerde, nasıl bir çevrede ve hangi bütçelerde bir mekan arıyorsanız emlakçılarla görüşerek o yerleri bulsa, önceden gezse ve sizin beklentilerinize uyacağına emin olduklarından oluşan bir sunum hazırlasa.
—> Bu sunumda neler var?
* Mekanın resim ve videoları.
* Aynı yerde son yaşayan kişilerin görüşleri.
* Mekanın artı ve eksileri.
* Değer analizi. [Vereceğim paraya değer mi?]
* Mekan tutulursa yapılabilecek mimari ve altyapı değişiklik önerileri.
* Semtin/mahallenin sunduğu fırsat ve tehditler. Bunlara yönelik fikirler.
* Ev sahibi hakkında bilgi. [Ne iş yapar, eski kiracılarla ilişkisi, kişiliği, vs.]
* Yakın komşular hakkında bilgi.
* Bu sunum içeriği yaratıcılığınızla doğru orantıda uzar!
—> Sunum sonrası seçilen (elemeden geçen) mekanları sizle birlikte gezse [sizin yolcu koltuğunda oturduğunuz rahat bir araçla.]
—> Ev sahibi ile (evde yapılacak değişikliklerden, kira bedeline kadar) konuları konuşurken yanınızda olup destek verse [ikna yeteneği.]
—> Kira kontratında hukuki danışmalık yapıp hakların korunmasına destek olsa.
—> Taşınmadan önce gerekli tadilat veya değişikliklerin sizle birlikte tespiti, buralarda öneri geliştirme, ilgili firmalarla anlaşmalar, yapım esnasında kontrol ve teslim alma.
—> Yeni mekan için dolap mı gerekli? Birlikte Ikea’ya gidip dolabı seçme, teslimat takibi ve yeni mekanda marangozla kurulmasını sağlama.
—> Yine taşınmadan önce elektirik, su, doğalgaz, telefon ve internet gibi hizmetlerin sizin adınıza sözleşmelerinin yapılması; sonrasında hepsinin çalıştığının kontrolü.
—> Eşyalarınızın taşınma öncesi toplanmasına destek olsa.
—> En uygun taşıma şirketini bulup anlaşma yapsa.
—> Taşınma esnasında gözlemcilik ve hasar kontrol.
—> Eşyaların yerleşmesine destek olsa.
—> Tüm harcamalar için sizin adınıza ödeme planın takibi.
—> İlerleyen aylarda yeni mekanla ilgili memnuniyet takibi yapsa. [Ölçülebilir bir memnuniyetsizlik halinde aynı hizmeti tekrar verme güvencesi olsa!]
—> Diğer hizmet çeşitlerini bu listeye eklemek mümkün…
Yeni bir mekan (iş yeri, konut her ne ise) arayışında olup, bu yukarıda yazılanları yapmaya zamanı olmayan kişiler için bu hizmetler “değerli” mi?
Akıllı bir ücretlendirme ile evet değerli, hem de çok.
Hizmeti talep edecekler bütçesi oranında bu listeden dilediklerini seçer. Hayatları ciddi anlamda kolaylaşır.
Maddi anlamda iyi durumda olan bir tanıdığımın bir lafı aklıma geldi şimdi:
“Bu memlekette paranla dahi adam yerine konulduğun ve sana hayatını kolaylaştıracak hizmetleri sunan o kadar az sayıda şirket var ki. Benim param çoğu yaşadığım sorunun çözümünde işe yaramıyor.”
Bu kişinin itirafı tek başına bile, yeni iş fırsatları kovalayan girişimciler için önemli bir ilham kaynağı değil mi?
Peki var mı bu kapsamda hizmet sunan bir şirket? Duymadım, ne Türkiye’de, ne dünyada… Varsa da duymak isterim sizden.
Bu işin ilk etapta zengin kişi veya firmalara hitap ettiği düşünülse de, esasında değil. Bunları kendi başınıza yaptığınızda da önemli harcamalarınız oluyor. Üzerine vereceğiniz ek hizmet bedeli ise, sizin kendi işinize daha fazla ayıracağınız vakit, daha az stres ve dolayısıyla azalmayan iş odağınız ile fazlasıyla geri öder.
Yaşanılması mecburi değişimleri yönetmek için bir asistanlık hizmeti bu.
Türkiye’de farklı konularda asistanlık hizmetleri sunan Boyner Holding’in Back-Up isimli bir firması var, ancak anlattığımız bu servisi henüz vermiyorlar.
Emlakçılar ise…
Onlarla deneyiminiz olduysa bilirsiniz, kendi işlerini (sadece size uygun bir mekan bulmak) dahi ne denli yapabildikleri ortada. En büyük olduğu söylenen, kapısında kocaman yabancı ortağının logosu olanlar bile sadece sizin yıllık toplam kira bedelinin %12’sine göz dikmiş durumdalar. [Hele ev satın alıyor iseniz komisyonları; satıcı ve alıcıdan %3’er olmak üzere toplam %6.]
Bu hayallerimizden iki üç tanesini bile hayata sokacak bir emlak şirketi, kendi sektöründe önemli bir fark atar rakiplerine.
Dedik ya, bunlar hayal…
Geçmişte bilgisayar sektörü için hayallerimizi yazdığımız “Sorunlardan Fırsat Yaratmak” başlıklı bir yazımız olmuştu. Sonrasında da bunu “Geek Squad” ile örneklendirmiştik.
Pek bir farkları yok esasında.
Michelangelo’nun daha önce yazdığımız bir sözünü tekrar ederek bitirelim yazımızı ve sizin görüşlerinizi rica edelim.
“Çoğumuz için en büyük tehlike hedefi yukarı çekip ulaşamamakta değil, çok aşağılarda tutup ulaşmakta.”
Yorumlar 42
yurtdışında bu tür firmalar var. taşınma sürecinde tüm işlerinizi hallediyorlar ve siz hiç yorulmadan yeni evinize gidip kuruluyorsunuz.
sitede bir çok fikir var kimileri hep aynı ,sermayen varsa beraber calısalım gibi.zaten para varsa baskasına ne hacet buralarda sormanın..
ben izmirde bulunanlara bir teklif sunmak istiyorum.sermaye istemeyen bir sistem vücutla calısma gerektirmeyen bir sistem.daha dogrusu bu benim kendi sistemim.hiç yorulmadan yüksek para yada geçiminizi çıkarabilirsiniz. yanlıs anlamayın gazetelerdeki yada sokak duvarlarındaki küçük kağıtlarla alakalı değil, onlar gibi uçuk şeyler vaadeden birşey değil. tamammen amatörce bir düşünceyle hazırlanmış ama profosyonel denebilecek bir fikir bu.bende buna benzer şekilde bu işe başladım. arkadsım çalısıyordu bir teklif sundu.bende olabilir dedim çünkü etrafta iş yok.ve bi kaç müsteri ayarladıktan sonra işi kendim yapmaya karar verdim.çünkü kazancı çok iyi.
istenilen şey şu:: etrafınızda tanıdığınız bireysel emeklilik yaptırmak isteyen kişiler
muhakkak vardır zaten bu kişileri yönlenirmek sadece olay bukadar.bunun karşılığında yüksek paralar yada hiç olmazsa harçlığınız sizin seçiminiz kendiniz belirleyeceksiniz..
planda şu:: her kazandığımız müşterinin aylık ödediği katkı payının %75i
örnek: buldugunuz kişi bu kişinin emeklilik şirketine ödediği aylık katkı payı 200 lira sizin bundan kazanacagınız para 150 lira olacak. bir ayda ne kadar müşteri bulabilirsiniz??? bir düşünün…!
not::çalıştığımız şirket “türkiyenin en buyuk ve en iyi ürünü satan şirkettir”…
irtibat için: 554 718 20 88
umut altınok
Bu tip lüks fikirler diye de tabir edebileceğim fikirler genelde zengin tabakaya hitap eden bir hizmet olarak çok iyi bir fikir olabilir. Ama bu konuda markalaşmak, sıfırdan bir değer haline gelmek ne kadar kolay olur o tartışılır. Yoksa günümüzde böyle bir danışmanlığıa ücret ödemek isteyecek kişilerin sayısı yani müşteri potansiyeli çok da büyük olmayacaktır.
Tabi elit tabakanın ilgisi çekilebilirse ve konusunda gerçekten uzman kişilerle çalışılırsa yüksek anaparalı ama aynı zamanda getirisi de yüksek bir iş olur.
çok iyi fikir. hatta süper.
BBC prime da tam da sizin anlattığınız gibi bir program var. bir danışman evleri gezerken diğer danışman da müşteri ile birlikte ofisinden ya da müşterinin evinden izliyorlar. merak ettiklerini soruyorlar taa ki müşteri evet bu diyene kadar. zevkle takip ediyorum.
4 kere ev taşıdık. 4.sünde paraya kıyalım adam gibi taşınalım dedik. ama gördük ki bu iş parayla da paralel değil. (hatta birinde çalışanlardan biri eşimin şapkasını başına geçirmiş, ben de o koşturmaca ve talaş içinde hiç farketmedim. bi ara yabancı gelmedi ama başka bi iş çıkınca unuttum. adam giderken kafasından çıkarıp bana uzatmaz mı.! daha buna benzer nelerle karşılaştık.)
gerçekten sistemli bir şirkete ihtiyaç var. saygılar..
Pingback: İnternet aşkına ? » Blog Archive » İsteyipte söyleyemedikleriniz. (1)
merhaba,
çok güzel ve mantıklı aslında sürekli tüketen bir toplum söz konusu olduğu için bayağı da güzel işler çıkabilir..
Yalnız benim merak ettiğim (biraz da heralde alanım olduğu için) şey tarım sektöründe, tarımsal üretimde uygulanabilir mi bu fikir?? Bana mantıklı geldi ama el elden üstündür değil mi ama…
Projenize bayıldım!
Düşünceleriniz laf devi & eylem cücesi mekanizmasını tersine işletiyor?!
Bende bir fikir makinasıyım ama ısrarla yazmıyorum, sanırım inancımı kaybettim?
Çok doğru bir yaklaşım. Hizmet sektörünün yeterince kaliteli hizmet veremediği bir ülkede yaşıyoruz. Bunun olası nedeni, toplumda hizmet alma bilincinin oluşmamasıdır. Bir başka deyişle, hizmeti alacak müşteri çoğunluğunun beklenti kalitesinin sizin vereceğiniz yüksek kaliteye hazır olmamasıdır.
Sonuç olarak bu nedenle kaliteli hizmetin karşılığı tam olarak ödenmemektedir. Toplumumuz, “iş görmek” ile “kaliteli hizmet almak” arasındaki farkın bedelini tezahür edecek seviyede değildir.
Belirtmiş olduğunuz güzel hizmeti sunarken yaşayacağınız en büyük problem, ödenmeyen bedeller olacaktır. Kaldı ki, bir de hayal sattığınız düşünülürse… (Hayal satmak, sıcak satışın olmadığı, kişinin aldığı mal veya hizmetin memnuniyetini yaşayarak görebileceği durumlar için kullanılmıştır.)
Saygılarımla,
Uğraş Kaynarca.
Uygulanabilir, hizmetin her aşamasını onaylayarak okudum. Ama böyle bir hizmetin yine de varlıklı insanlara yönelik olabileceği düşüncesini koruyorum. Yani bu çeşit detaylandırılmış bir hizmetin bedelini ayarlamak çok önemli.
Verilen hizmetleri de göz önünde bulundurduğumuzda aslında bazı noktalarda insanlarımızın sorumsuzluklarının zorunlu takibini yapacaklarını görüyorum.
Taşıma şirketi işini özenle yapsa ürünleri etiketlendirse ve hasar verdiyse kendisi rapor oluştursa. Ya da telefon bağlandıktan sonra ADSL kurulumunu gerçekleştiren kişi (firma) sistemin çalışabilirliğini kontrol etse. IKEA’ya gittiğinizde elinizde evinizin içinde çekilmiş olan fotoğraflar yada bir flash disk olsa satış sorumlusu kişi sizinle daha yakından ilgilense önerilerde bulunsa. Ev sahibi, emlakçı işini gerçekten yardımcı olabilmek noktasına odaklanarak yapsa. Evini taşıyacak ve bu asistanlık hizmetini alamayacak ekonomik düzeydeki insanların da derdine çözüm olabilir. :o)
Her ne kadar hizmetin gerekliliği ve önemini çok güzel vurgulamışsınız Tunç bey belki de Şubat ayından bu yana Boyner hazırlıklara başlamıştır bile.
Benim ilgiyi çekmek istediğim nokta aslında şuydu; insanların sorumluluk bilincinde olmamaları ve birbiri arkasına düğümlenen işlerin başka kişilerin sorumluluğu haline gelmesi eğer o kişilerce de ihmal ediliyorsa yürümeyen işlerin bize yansıyan can sıkıcı yanı. Ülkemizde de durum böyle giderse işini her ihmal eden kişinin (firmanın) üzerine yeni yeni iş fırsatları doğması kaçınılmaz.
Bugüne kadar böyle bir asistanlık hizmetini aklımın ucundan geçirmemiştim farklı bakmayı gösterdiğiniz yeni bir konu daha işte :) Fikir atölyesine doymuyorum !
İyi çalışmalar…
Pingback: YeniBirFikir.net » Ulaştırma Şirketi
Başka yerde söyleme gülerler. Kendi evini de bulup taşınmazsan sen ne iş yapacaksın. git zevkine göre bul evini. sen onu bırak ta bir an önce para toplayıp kiradan kurtulmaya bak.
Pingback: Ayi.Org » Blog Archive » Ulaştırma Şirketi
Sanirim bu sefer yaniliyorsunuz. O saydiginiz hizmetleri zaten iyi emlakcilar standart olarak sunmakta. Bu almak istediginiz gayrimenkulün fiyati ile dogru orantida tabi.
denemek isterseniz, büyük bir emlak sirketini gidin ve 2-3 milyon euro ya kadar villa aradiginizi söyleyin. o takdirde bu hizmetlerin tümü zaten sözü bile edilmeden saglaniyor.
ama alti üstü 800 ytl lik kiralamak üzre bir daire ariyorsaniz, emlakci size tabiki bu hizmetleri kendiliginden sunmaz. ayrica para ister. isterseniz bir sorun, “para versem, bana bu hizmetleri sunarmisiniz?” diye.. eminim, sunarlar. ne kadar ekmek, o kadar köfte olayi.
diger yanda birde su var tabi: o zor olarak adlandirdiginiz 5 yilda bir kere insanin basina gelen biraz stresli ama o kadarda zevkli olabilecek isler, saat ücreti 100-150 ytl den düsük olan insanlar icin kendi yapmalari gereken islerdir.
cünkü bu tür hizmetleri sunanlarin saat ücretleri de bu aralarda gezer, ve bir insanin kendi yapabilecegi isleri, kendinden pahaliya calisan baskalarina yaptirmasi bence akilsizliktir.
yoksa para ile insanlara yaptirilamayacak HIC BIR SEY bu dünyada yoktur.
gerekirse insanlara para verirsiniz, arabanizi degil elleriyle, yalayarak bile temizletirsiniz. mesela saatlik 20.000 ytl verin, istanbulda yalamak istemeyen pek adam cikmaz. dolayisiyla, paramla bile hizmet alamiorum diyen insan, aslinda paranin üstünde oturmayi sevdigi, ucunu gösteremedigi icin hizmet alamamistir. globallesen dünyada artik her ülkede her hizmeti profesyonelce almak mümkün. pakistanda bile hariha beyin cerrahlari bulursunuz, paraniz varsa. eger yoksa, amerikada bile kimse size bakmaz. ne var bunda?
dolayisiyla söylediginiz seyler hem gereksiz hizmetler (bunlari bile organize edemeyen insan, neyi organize edecek allah askina), hemde huzuli pahali.
birde bagzi arkadaslar ev sahiplerinin kiraciyi ezdigini savunuyor.
peki hic siz 1 milyon ytl nizi 15% den bankaya yatirip, yillik 150.000, aylik mis gibi 12.500 ytl faiz almak yerine, 8 daireli bir apartman alip, ayda 8 milyarin gözüne bakip, elin manyaklariyla ugrasmaktan kafayi siyirip, yilda 15 bin ytl binaniza masraf edip, üstüne birde inanilmaz kira vergilerini ödedinizmi?
yani maliyetinin kesinlikle hakkini veremeyen EV, DAIRE, APARTMAN gibi yatirimlari ahmakca yapmis insanlara tesekkür edin birazda.
saygilar
Taşınma konusunda çözüm satmak (solution selling) oluyor sanırım bahsettiğiniz. Bu konuda bir ihtiyaç olduğu açık, beyin fırtınası olması için farklı bir bakış açısıyla bakma niyetindeyim.
Öncelikle taşınma problemini ikiye ayırmakta fayda var, 1. Karar verme süreci ve 2. Fiziksel taşınma süreci.
Karar verme süreciyle ilgili olarak, vakit problemlerinden ötürü en uygun yol yine internet diye düşünüyorum. Mevcut emlak sitelerinde kullanılan kategorilendirme yönteminin derinleştirilmesi gerek. Özenli seçilmiş sorularla (bu soruların ne olacağı üzerinde konuşulabilir: insanların ev seçiminde kullandıkları ekonomik, sosyal, cinsiyet, medeni hal, karakteristik, beğeni -farklı ev şablonları arasında seçim istenir, o eve benzerliğine göre kategorilendirimiştir evler- vs) ve bu sorulara uygun evlerin doğru kategorilendirilmesiyle insanların işinin oldukça kolaylaşabileceği kanaatindeyim. Bunun önceden hazırlanmış bir rehber şeklinde olması daha verimli olacaktır, lakin farklı müşteriler için aynı ev tekrar tekrar incelenmek durumunda kalınmayacaktır.
Karar verme sonrası operasyonlarla ilgili gerekenleri söylemişiniz:)
Bülent Arınç’a AKP’nin kapatılma davası hakkında görüşleri sorulmuş, o da “Ölüm en büyük gerçek. Bunu sayın başsavcı da görmeli tüm siyasetçiler de görmeli” demiş! bazıları bu lafı Arınç’ın bir cenazede olduğu için ettiğini düşünebilir.. ama bence O, Başsavcıyı her zamanki incelikli üslubunu kullanarak hedef gösterdi..
siz de kişisel algılama deyip, ardından beni, kızkardeşimi web şirketini hedef göstermekte sakınca görmemişsiniz.. bir tek, dart ekseni eklenmiş resimlerimizi sokak direklerine asmadığınız kalmış.. heklenmiş siteniz.. tam da benim size alındığım zamana denk gelmiş! ama sizden kaçar mı? hemen parçaları birleştirmişsiniz.. ve ortaya çıkan sonuçla suçluyu bulmuşsunuz.. bunu da ilan ediyorsunuz bu blogda.. blog sahibi de bunu yayınlamakta sakınca görmemiş..
demek o da bunun olabilirliğine ikna olmuş.. peki.. lafınızın üstüne bir laf ekleyen olduğunda yapabileceğiniz en ağır suçlamayı yapıp onu çaresizleştirmeyi denemek mi, komünün ürettiği son yeni fikir.. iyi de bu yeni değil ki.. dünya kuruldu kurulalı var yahu!
neyse ona da eyvallah..
buyrun beni dava edin.. rica ediyorum.. buyrun dava edin.. bilirkişi gelsin incelesin bilgisayarımı beni, şirketi, kardeşimi.. hatta çevremizdeki internet kafeleri de.. belki gidip oradan yaptık ne malum..
….
sadece merakımdan soruyorum.. yanıldığınız ve tüm bunların sizin hezeyanınız olduğu ortaya çıktığında.. yani birinin sitesini heklemek ona alınmak ve onu önemsemekse size göre..
size sandığınız kadar alınmadığım.. sizi hiç de önemsemediğim ve sitenizin heklendiği saatlerde muhtemelen elde çamaşır yıkadığım ortaya çıktığında diyorum.. yani bunun adıyla sanıyla bildiğimiz İFTİRA olduğu netlik kazandığında..
hem yorum sahibine hem de blog sahibine bu soru.. ne yapmayı düşünüyorsunuz?
özür mü dileyeceksiniz?
beni, hayatımı, kardeşimi, işimi bu satırlarda hedef gösterdikten sonra..
neyi düzeltebileceğinizi sanıyorsunuz.. her ikinizde!
lafa Sayın’ la başlayıp altına istediğiniz hakaretleri sıralamak ya da psikanalitik yorumlar yapmak komünün sevdiği uygulamalardan olsa gerek .. siz de bu hakkınızı(!) tepe tepe kullanmayı ihmal etmemişsiniz..
neden her alan, “körlerle sağırlar birbirini ağırlar” şeklinde yürümek zorunda..
ve bilader, hırsızın hiç mi suçu yok..
bir laf etmişsiniz, ben de bu lafın kendimde yarattığı etki üzerine bişeyler yazmışım.. ne kadaaaaaaar yanlış anladığıma dair de destan yazmışsınız.. neden ben yanlış anlamış oluyorum da siz ifadenizde dikkatsiz davranmış olmuyorsunuz.. sizi-bizi ben çıkarmadım. sizi-bizi ben sizin yazdıklarınızdan çıkardım.. yazdıklarınızda sizin ne demek istediğiniz kadar, okuyanın o yazılanlardan ne anladığı da önemlidir. o noktada sorumluluk yazıyı yazana aittir!
yazı ve yaratıcılık eleştiriye açık olmayı gerektirir.. bu kadar alıngan ve katı olmayın. yazdıklarınız ayet değil! kaldı ki bazı ayetlerden de her birimiz farklı bir sonuç çıkarmıyor muyuz?
Güven Borça’ya gelince.. birine soyadıyla hitap etmek samimi olduğunuzu göstermez.. siz de bana Tartıcı diyorsunuz.. (aa tabi altını dolduracağınız içeriğin bilinciyle siz başa kocaman bir SAYIN yazmayı ihmal etmiyorsunuz..)
samimi olsaydım Güven derdim ondan söz ederken.. kendisini tanımam etmem. sadece seviyorum ve sayıyorum. ama sizin bana hitaben yazdıklarınızın altına iliştirdiğiniz “sevgi ve saygılarımla” daki içerikte değil.
ben gerçekten seviyor ve sayıyorum Borça’yı..
bana karşılık yazmayın. şu noktadan sonra benimle ilgili yapacağınız tek hareket beni “dava etmek” olmalı. tüm bunları İFTİRAnız bana cevap hakkı doğurduğu için yazdım.. mahkemede görüşelim..
Sayın Tartıcı;
İnternet sitemin hacklenme tarihinin bu ilk yorumumun yazılışından hemen sonra gerçekleşmesi ve şahsınızın (ya da kızkardeşinizin) bir ihtimal web şirketi sahibi olmasına paralel bu eylemin yapılmasını henüz ispatlayamasa da “vasat toplum” bahsinden sonraki alınganlığınız düşünüldüğünde güzel bir tesafüf! olmuş.
Karşınızdaki kişileri bu gibi yaptırımlar karşısında çaresiz sanmak ve hukuksal çözümlerin hafife alınmaması önerimi buradan bu başarılı eylemi gerçekleştiren arkadaşa hatırlatmak isterim.
Not: Sevgili Tunç; olayların bu şekilde bu siteye yansıması konusunda özürlerimi iletmek isterim. Bu son yazımı eklememeyi düşünürsen seni suçlamamakla birlikte bu notumu Sevinç Tartıcı hanımefendiye iletirsen çok sevinirim. Şimdiden teşekkürler.
Syn Sevinç Tartıcı;
Şahsıma bir nevi cevap niteliğini taşıyan yorumunuza ithafen bu satırları yazma gereği hissediyorum. Bu hissiyatım cevabınıza cevap vermekle konuyu kişiselleştirmekten ziyade, şahsınızda oluşan ormanın tümünü görmek yerine ağaçların türü ve eğriliğine olan saplantınızı bir anlamda değiştirebilmek isteğidir (haddim olmasa da en azından demek istediklerimin yanlış anlaşılmasına tahammülüm olmamasını sanırım geçerli bir sebep olarak kabul edebilirsiniz).
Yazım sonrasında da konu yine ikili diyaloglar şeklinde cerayan edecekse lütfen bana kişisel mailimden ulaşın. En azından değerlendirdiğimiz konunun çerçevesi dışına çıkarak diğer okuyucuların kafasını karıştırmamış oluruz.
Öncelikli olarak siz benim hiçbir şekilde tüketicim değilsiniz ve ben de size tüketebileceğiniz herhangi bir ürün yahut servis üretme ya da sunma gayretimde değilim. Diğer yandan ben bir şirket de değilim; en azından bu konuda anlaşalım.
İkinci olarak şahsınızı tanımadığım ve tanışmadığım, ne iş yaptığınızı, eğitim durumunuzu, yaşam standartlarınızı vs. gibi size özel konulara vakıf ol(a)madığım için sizi herhangi bir kalıba sokma gayretinde de değilim. Her ne kadar siz beni “Türk aydını” ve “komün sözcüsü” olarak kategorilendirmiş olsanızda.
Tartıştığımız ve düşüncemi paylaştığım konunun muhataplarınca anlaşılabilmesi için çok daha detaylı açıklamalar yapmak yerine bu sefer düşüncelerimi daha basite indirgemeye çalışacağım…
Sayın Tunç Kılınç’ı çok yakından tanımamama rağmen düşünce, bulgu ve değerlendirmelerini elimden geldiğince yakından takip etmeye çalışıyorum. Çeşitli konularda her zaman aynı paralellikte düşünmesek de farklılıkların faydasına inanan biri olarak kendisine ve zihninin seçip ortaya döktüklerine saygı ve sevgi ile yaklaşmaktayım. Fakat Tunç Kılınç, sözlerinizde belirttiğiniz gibi bir “İnovasyon Guru’su” değildir. Guru hiç değildir. Açıkçası gurunun gerçek anlamını bilmem, bilmeye de ihtiyaç duymam, bu kelimeyi kullanmayı da sevmem. Benim takip ettiğim Tunç Kılınç; okuyan, araştıran, farklı açılardan düşünmeyi seven, elde ettiği bulguları kendi nitelik ve insani değerlerine göre kombinleyip sitesindeki takipçileri ile özgürce paylaşmayı seven güzel bir insandır. Henüz tüm boyutlarını kavrayamadığımız inovasyon konusu hakkında siz ve ben gibi düşüncelerini ve belki de küçük uygulamalarını paylaşan birine “guru” namzetinin takılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğer taraftan “Borça” hitabıyla samimiyetiniz olduğunu düşündüğüm Sayın Güven Borça’da tıpkı Tunç Kılınç gibi bir guru değildir; hele ki pazarlama gibi bir konuda asla bir guru değildir. Bildiğim, araştırdığım ve takip ettiğim kadarı ile Güven Borça’nın uzmanlığı Marka tanımlama, geliştirme ve konumlandırmasıdır. Kendisi uzun yıllardan beri bu konuyla alakadar olmakta ve belki de hakettiği konumuna kısa dönem içerisinde kavuşmuştur. Bu tanımlamanın eşbenzerini Sayın Ali Saydam, kendisi ile yaptığım ayaküstü bir sohbette bana aktarmıştır. Güven Borça’nın konumuna rağmen bu sitede yer alan bir yazıya yaklaşımı şahsımı rahatsız etmiştir ki bu düşünce ve değerlendirme beni bağlar. Ben de kendi bakış açımdan kendi değerlendirmemi yaparak düşüncemi beyan etmişimdir ki bu yine beni ve muhatabımı bağlar.
Verdiğiniz detarjan örneğinde yaşanılan kaygı “aman tüketicimizi mutlu edelim”‘in ötesinde, nihayetinde bir satış kaygısıdır. Bu kapitalist bir ekonomik sistem içerisindeki serbest piyasada yer alan bir firma için oldukça olağandır. Bunun algıladığınız gibi karşısındakinin varlığını kutsamakla, bireylere duyulan saygıyla falan uzaktan yakından alakası yoktur. Yapılmıştır yada yapılmamıştır bilemem fakat adı geçen firma ya da bir başkası deterjanlarını (yahut diğer ürünlerini) hiç kimsenin haberi olmadan tabiri caizse el altından gizlice bedelsiz ihtiyacı olan insanlara temin edebiliyorsa ve sadece bu durumu kendileri biliyor ise o zaman Sayın Tartıcı sonuna kadar siz haklısınız. Fakat bu durum şirketler tarafından “biz bunu bir sosyal sorumluluk projesi haline getirelim, diğer müşterilerimiz de durumu bilsinler, basın kanalıyla bu olayı duyuralım, yok aldıkları ürün bedellerinin bir kısmı şu vakfa gitsin” gibi bir boyut kazanırsa belki tahmin edemezsiniz ama işin rengi değişir ve işte o zaman ben haklı olurum.
Tartıştığımız konu işte tam olarak bu eksende Sayın Tartıcı. Malesef içinde bulunduğumuz sistem tamamen “fayda ! üzerine” kurulu. Ve her nasılsa fayda kantarı her zaman şirket & işveren tarafına ağır gelmekte.
Sistem şunu söyler; “sen birey olarak tükettiğin ölçüde benim için değerlisin. Ben tabiki emeğinin karşlığını işime yaradığı yani bana kazandırğın ölçüde zaman zaman fazlasıyla sana veririm. Bir şartla; kazandığını yine benim kurallarını koyduğum bu mekanizma içinde tüketeceksin. yalnız tüketirken dikkatli olacaksın, kendini sıfırlamayacaksın. Sıfırlamayacaksın ki bana bağlılığın daim olsun. Aksi takdirde beni var eden şey ortadan kalkarsa, çarklar bozulur, dişliler dağılır ve ben olmam…”
Size bu durumu anlatan diğer bir örneği daha önce vermiştim. Hani şu mesleğimle alakalı olanı. Diğer iş alanlarından da onlarca örnek verebilirim, isterseniz kanıtları ile. Daha önce de belirttiğim gibi yaratıcılık, İnovasyon, farklılık vs., adına ne derseniz deyin bu gibi meziyetler sadece muhataplarının menfaatleri ile uyuşuyor ve onlara kısa vadede kazanç olarak geri dönebiliyorsa bu ülkede değerlidir. Potansiyel ve beraberindeki serbest eyleme yatırım yapabilecek bir zihniyet bu sınırlar içerisinde henüz yeşerebilmiş değildir. Bu betimlemenin öztürkçesi şöyle olabilir: “sesin çok güzelmiş arkadaş, sen şarkı söyle o zaman, yalnız benim istediğim makamda ve benim sözlerimi kullanarak. Ha sen arabesk yerine opera mı söylemek istiyorsun, ben seni tutmayayım; yolun ebediyen açık olsun.”
Gelelim şu komün meselesine. Bu konuda neden alınganlık gösterdiğinizi, neden mağdur psikolojisine büründüğünüzü açıkçası anlayabilmiş değilim. Benim komün ifadem yalnızca kullandığım bir metafordan ibaretti. Gerçekten sandığınız gibi böyle bir gruplaşma varsa eğer, buyrun sizde aramızda yer alın. Açın kendinize bir blog sayfası kendi düşünce, görüş ve bulgularınızı yayınlayın, araştırın bizler gibi, sanıyorum okumayı da seviyorsunuz paylaşın lütfen okuduklarınızı bizimle (tarafsız olarak, etkisinde kalmadan tabi).
Başka bir ifade ile eğer bu kadar internet kullanıcısın arasından vaktini msn, burçlar, oyun, bahis vb. şeyler yerine bu gibi paylaşım ve konular kapsayan sitelerde geçiren insanlar varsa pek tabiki bu kişiler başlıbaşına bir gurubun parçası olabilir. Bir nevi sosyodemografik eğilimler meselesi…
Son olarak yaptığınız “siz-biz” ayrımına istinaden eğer siz “bizim gibileri” farketmek isterseniz başınızı boş yere yukarı çevirmeye gerek yok. Başınızı öne eğip kitapların içine de gömmeye gerek yok. Kastettiğiniz “bizler” sizin yanıbaşınızdayız. Kişi kendini detaylarda belli eder Sayın Tartıcı; konuşmasında, düşüncelerinde, üslubunda, eylemlerinde. Bazı şeyler insanı ele verir. Cebinden çıkardığı bir not defterine yazı yazan birinde, ezbere isyan eden çok meraklı ve yaramaz bir ortaokul öğrencisinde, her gün yeni bir öneri ile patronunun karşısına çıkıp onun kafasını şişiren bir çalışanda, defalarca deneyip başarısız olduğu ve hala yapmakta inat eden birinde kastettiğiniz “bizi” görebilirsiniz. Tek yapmanız gereken çok yönlü bilgi ve gözlem sahibi olmadan fikir sahibi olmaya çalışmamak ve belki biraz da karşındakini anlamaya çalışma cesareti.
Bu yoruma bir Türk aydını sıfatı yerine kendinin, ailesinin ve ülkesinin gününü ve geleceğini umursayan aymaz bir Türk gencinin imzasını atmak isterim.
Sevgi ve saygılarımla.
ben Borça’nın bu yazıya yorumunu görünce kendi kendime “aaa demek Tunç Kılınç, Borça’yı da tanıyor” dedim ve kızdım ona, “peki neden onunla da 20 soruluk söyleşi yapmıyor” diye. üslup sert değil de fazla samimi geldi bana.. yazıda ortaya bir iş fikri atılmış, Güven Borça’nın da bu fikrin pazarlanıp pazarlanamayacağı konusunda yorum yapması doğaldır. sonuçta Kılınç bu ülkenin inovasyon gurusu ise Borça da pazarlama gurusudur. ne demekse?
tanıdığım en zeki 3-5 Türk insanından biri Güven Borça.. sadece zeki değil. dolu. sadece dolu da değil, birikimini paylaşmaya istekli. bana bu topraklardan çıkacak bir marka şarkısı ya da teranesi tutturmuş da kesesini dolduruyor gibi gelmiyor.. bunu büyük içtenlikle ve inanarak yapıyor gibi geliyor.. onun işini, ağzının suyu akarak yaptığını hissedebiliyorum.
“Başka Akmerkez Yok” kitabında ABC deterjanları için yaptıkları bir çalışmadan söz ediyor Güven Borça.
ABC’nin elde yıkama ve merdaneli makinalar için ürettiği toz deterjanı sahada takibe alıyor. yani evlerine aldıktan sonra bu grup neler yaşıyor bu deterjanla, onu. Borça süslü püslü kızları, yakışıklı delikanlıları gönderiyor sahaya.. çocuklar isteksiz gidiyor. yerinde videolar çekiliyor, röportajlar yapılıyor vs. bu videoları izlerken şok oluyorlar.
1. öncelikle merdaneli ve elde yıkama için satılan çamaşır tozunun reklam ve pazarlamasından sorumlu bu ekip, hayatında hiç görmediği merdaneli çamaşır makinasının neye benzediğini görüyor!
2. Türk usulü elde ya da merdaneli makinada çamaşır yıkamanın nasıl da ortalığı suya boğduğunu görüyorlar! yani sattıkları karton kutu ambalajlı deterjanların nasıl ıslanıp, paketlerin eridiğini, deterjanın topaklandığını!
sonuç: bu çalışmalar ışığında, karton ambalajlar, polietilen oluyor. karton kutu ile en fazla 2 kiloluk ürün paketi yapılabilirken, polietilen olunca 4-5 kiloya çıkılıyor. yani daha çok miktarda deterjanı, geçmişten çok daha ucuza elde ediyor tüketici! taşınması kolaylaşıyor. banyodaki sorunlar da ortadan kalkıyor.
bu çalışma sayesinde; ürünü sattığı tüketiciye zaman ayırıp, gidip yerinde görüşüp, gerçekte ihtiyacı olan şeyi tespit edip, o yönde bir ürünü, eskisinden de ucuza sunuyor!
bu nedir biliyor musunuz?
bu saygıdır.. bu karşınızdakinin varlığını kutsamaktır.. bu kendi tüketicinize sahip çıkmaktır!
**
diyorsunuz ki: “Bizler savunduğumuz düşünce ve fikirlere tutku ile bağlı bir küçük komünüz; hepsi bu. Vasat bir topluma vasatın üzerinde değerler benimsetmek ve bunları uygulamaya koymak bu topraklarda işe yaramıyor.”
öyle mi?
demek.. sizler varsınız, üstün insanlardan kurulu bir küçük komün olarak.. bir de bizler.. vasat toplum yani.. bu komün meselesi Tunç Kılınç’ı da dahil ettiğiniz bir tür KULÜP sanırım! sizler, büyük fikir üreticileri -bu sizin tekelinizde ya! bizler de müritleriniz. orglar yani..
ben.. her ne kadar org da olsam.. sizin beni vasat toplum olarak etiketlemeden önce, bana saygı duymayı denemenizi tercih ederdim.. ne de olsa tüketiciniz benim..
yorumunuzda bir jeoloji mühendisi olarak yaşadıklarınızı aktardığınız çok değerli satırlarınızın hatırına uzatmayacağım meseleyi. susacağım.. ama eğer uzatacak olsaydım size şöyle derdim:
bu talihsiz sözlerinize çok içerledim Serdar Belbağ, ne yazık ki bu, genel Türk aydını yaklaşımı. sizi görebilmek için başımızı yukarı çevirmekten boynumuz tutuldu artık! fikirlerinizin nasıl işe yaramasını bekliyorsunuz ki, biz elimizde, en fazla merdaneli makinada çamaşır yıkamaya mahkum edilmişiz, siz bize ISRARLA otomatik makina deterjanı satmaya uğraşıyorsunuz, üstelik karton kutuda!
Seni takip etmekte uzun sayılabilecek bir aradan sonra tekrar merhaba.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki fikirler uygulama aşamasında problemler doğursa da üreten beynin emeği olarak saygıyı hakederler. Tüm yorumları okumakla birlikte sadece ve sadece Güven Borça’nın yazmış olduğu yazıya takılmış durumdayım şu an. Sayın Borça’nın yorumunun özünde büyük bir doğruluk payı içerse de üslup olarak bu kadar sert olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu düşüncemin savunması olarak da kendi icraatlarının işlevselliğini ve faydasını tartışmak isterim.
Bu ülkede bulunan tüm sektörler içerisinde yer alan firmaların acaba kaçı Sayın Borçanın yıllardan beridir savunduğu “marka olmak” şarkısının farkında? Ve kadar keskin görüşlere sahip bir “marka danışmanı” kendi deyimi ile halen “bu topraklardan arzu edilen ve global anlamda kabul gören bir marka çıkamayacağının” farkında değil midir? Pek tabiki farkındadır. Ama iş sadece üzüm yemek olarak algılanırsa pek tabiki bu “marka şarkısını” seven 5 müşteri Güven Bey’i 1 yıl maddi olarak yeteri kadar idare eder sanırım. Geride kalanlar mı ? Onlar da Sayın Borça’nın size dikte etmeye çalıştığı kesmi oluştururlar.
Daha önceki yazınlarına yapmış olduğum yorumları göz önünde bulundurarak senin ve takipçi olan herkesin bildiği bir gerçeği bir kez daha tekrar etmek isterim. Bizler savunduğumuz düşünce ve fikirlere tutku ile bağlı bir küçük komünüz; hepsi bu. Ve hepimiz biliyoruz ki bu memlekette bu tür fikirlerin uygulaması yahut fikirlerin özbe öz kendileri kabul gören bir olgu değil (İstanbul’u hariç tutmak isterim).
Vasat bir topluma vasatın üzerinde değerler benimsetmek ve bunları uygulamaya koymak bu topraklarda işe yaramıyor. Sadece küçük bir nüans farkı yaratılabilirse ki o da ortalama vasat vatandaşın davranış ve düşünce modelini anlayabilmekten geçer (hani şu empati meselesi), işte o zaman sürümden kazanç ya da “o yapmış ben de yapayım o zaman” psikolojisinin eşdeğerine karşılık gelir, işte bu şekilde para kazanılabilir.
Lütfen sayacağım değerlerin toplumumuz için önemini düşünelim:
Yaratıcılık
İnovasyon
Fikri Haklar
Yenilikçilik
Bilgi ekonomisi
Araştırmacılık
Bu değerleri bir örnekle açıklama isterim. Ben bir jeoloji mühendisiyim. Müşterim benim bir projeyi ne kadar doğru, sistematik, verimli ve gereği gibi yaptığımla ilgilenmez. Bu noktada niteliklerimden ingilizce bilmek, proje yönetimi, bilgisayar bilgim, araştırma-analiz çalışmalarım ve mühendislik eğitimim müşterimin gözünde beni, işini iyi ve başarılı bir biçimde yapan bir adam konuma getirmemekte. Müşterimin tek ilgilendiği şey şu;” kardeşim sen sondaja yasak olan ve fakat bol su veren alüvyon arazi üzerindeki fabrikamda mevcut yasaklara rağmen bu kuyuyu açabiliyor ve bana ihtiyacım olan ya da olacak suyu sağlayabiliyorsan sen benim için 1 numarasın; gerisi beni bağlamıyor!”. Örnekteki bu müşteri 5 dakika içerisinde 1,5 trilyon lirayı temin edebilecek güçte ortaokul mezunu başarılı bir tekstilci. Ve ben bahsedilen işi başardığımda bu müşterinin çevresinde ne kadar eşi dostu varsa onların yapılacak işleride benim değerli arkadaşlar.
Uzun lafın kısası bu ülkede işler böyle. Ha olurda bu faaliyetleri gerçekleştirirken olaki kendimi sevdiririm, işte o zaman aklımdaki projeleri bir bir ortaya dökmeye başlarım. Bana maddi manevi destek olunursa da bilin ki bu fikrimin değerinden değil bana olan minnettendir.
Malesef ve lanet olsun ki insanlarımız sadece anlık çözümlerle ve işilerinin o an için görülmesi ile ilgileniyorlar. “Benim bahçemde sürekli su temin edebileceğim bir kuyum olsun, varsın millet susuzluktan kurusun, küresel ısınmada neymiş”, “eğitim sisteminin yanlışlığı konusunda katılımcı ve proaktif olmam çocuğumun geleceğini düşünmem ama sıkıştığımda çocuğuma saati 150 YTL den özel ders aldırırım”, “ülkemin gidişatını çok kötü ve buna rağmen kendi geleceğimi çok parlak görüyorum”, “işimdeki topluma faydalı olmak misyonu beni bağlamaz kardeşim, ben parama bakarım, alıcısı olduktan sonra gerekirse kendimi bile satarım. Her şeyin başı para değil mi zaten?”…..
Bunlar yeri geldiğinde hepimizin davranış modelleri sevgili arkadaşlar.
Düşünerek, üreterek, yoktan var ederek insanların beğenisine ve hizmetine sunmak yerine düşünüp ürettiklerimizi çok önemli ihtiyaçların ve fırsatların kalıbına uydurmaya çalışmak ve bir de yahudi usülü ticaret yapıp her şeyin son satıcısı olmak bir ihtimal içimizdeki tutku ateşini söndürmeyecek, bizi kendi insanımıza küstürmeyecektir.
Saygılarımla.
yazınız uzak düşünmeyi gerektiren gelecekle ilgili olası öngörülerinizi içermekte, çağimiz bilim ve teknolojinin hızla ilerlediği ve yetişmenin bu hız nedeniyle zor olduğu bir çağ yine de artık bilgiye ve yeniliklere ulaşmanın bir yolu var. akıl bütün olarak bu paylaşimların yakalanmasına destek olacak ve gelişmeleri takip etmemize olanak sağlayacak bir çok şeyi düşünmemize yardımcı oluyorsa bizde bu fırsatları yine aklımızla iyi yönlendirip başarıya ulaşabiliriz.
gelecek insanoğlunun gerçekte ne yapmak ve nelere ulaşmak isteyeceği ilede doğru orantılı yani neyi ne kadar isteyeceğine yine insanoğlu karar verip uygulayacaktır. bilm kurgu filmlerinde bize gösterilenler galiba zamanla karşimiza çikacak işte bu yüzden buna karşi bir refleks oluşması beklenebilir. bu nedenle bir şekilde dengenin kurulması ilerisi için bence şimdi olmasa da gelecekte gerekli olacaktır. bu bence üzerinde şimdiden düşünülmesi gereken bir durumdur.
gelelim işin ticari boyutuna bu geişmeler çoğaldıkça eski kullanımlar değer kaybedecektir, yeni sanaayi alanları kurulacak yeni alışkanlıklar ortaya çikacaktır. belki de bunun için bir şeyler düşünmenin ticarete katkısı olacaktır.
saygılar sunar, başarılar dilerim.
AAA!!! inanmıyorum ama bu kadar da olmaz ki yukarda anlattığınız fikir benim hala yürütmekte olduğum 2 projemden bitanesiyle nerdeyse tıpkısının aynısı.
Aslında çok iyi bir sektör olabilir ama zamanlamının doğru olmasıyla ancak ihtiyaç kendine bir yer bulabilir. Türkiye’nin ne ekonomik durumu ne de bulunduğu çoklu sosyal yapı içinde, ve emlak piyasası içinde böyle bir sektörün kendine yer bulabilmesi şimdilik zor ama önümüzdeki 5-6 yıl içinde olabilmesi gayet mümkün ve başarılı sonuçları olabilcek bir fikir.
Pingback: KARNAVAL - 15. hafta at Münteha MANGAN | Pazarlama - Organizasyon
Bahsettiğin nitelikte hizmet verebilecek kapasitede insanlar; X şirketinde bilmemne müdürü olmak yerine böyle ne idüğü belirsiz bir ünvanı kabullenip karizmayı çizdirmezler, rahat koltuklarını ve güvenilir para kazanma imkanlarını kolay kolay bırakmazlar.
Ayrıca memlekette böyle bir hizmete senin gibi bir kaç kişi dışında hiç kimse, işin karşılığı olan parayı vermez. Yani aslında birinci paragrafta bahsi geçen kişiler bu tercihlerinde kısmen haklıdırlar. O yüzden kimsenin kafasını karıştırıp riske sokma lütfen.
Süper fikir. Senin ışıl ışıl göz alıcı fikrin kadar olmasa da “Second Life”da bu tür uygulamaları bulmak mümkün. Emlakçıları bizim gerçek hayat emlakçıları gibi değiller.
Mesela ben kendime ada almayı sevmiyorum. Bir yerde bağlanıp kalmak sıkıyor. O yüzden farklı ve yeni adalarda evleri tercih ediyorum. Ama her defasında ev bul, o evin veya adanın serverlarından emin ol, istediğin veya sorun yaşadığın an 24 saat yardım bul, komşuların kim olduklarnı bil, komşular hakkında bilgi sahibi ol, komşular ada için ne diyorlar öğren, eşyalarımı kim yerleştirecek şimdi diye düşün, gibi sayısız derdi yaşayanlara tek işi senin söylediğine benzer bir tanım olan kişiler var.
Eski evimi veya evlerimi kontrol ediyorlar. Nasıl mekanları sevdiğimi, ne istediğimi konuşuyoruz. Aylık bütçemi söylüyorum. Benden belirli bir zaman istiyor ve gezmeye başlıyor. Sonuçta bana minimum 3 maksimum 5 alternatif sunuyor.
Aynı zamanda tüm güvenlik ve ada geçmiş bilgilerini de veriyor ki emin olalım. O kadar detaylı araştırıyor ki evde ne kadar tasarım değişikliğine gidebilirim sorusunun cevabını bile verebiliyor. Sonunda evlerden birine birlikte karar veriyoruz. ( tabii öyle yan koltuğa kıvrılacak araç yok, teleport ile herkes kendisi gidiyor :) )
Üstelik ben eve yerleştikten sonra da ziyaretlere devam ediyor. Memnunsam kira süremi uzatmam konusunda tüm işlerimi yapıyor. Memnun olsam bile bana beğenebileceğim başka yerler olduğunu haber veriyor.
Son 3 evim için aynı kişiyle çalıştım. Aldığı komisyon da oldukça uygun. Kendisi aslında bir tasarımcı. Ama ajanstaki işinden ayrılıp birkaç arkadaşı ile Second Life üzerinde tasarım yapıyor. Ancak asıl para kazandığı iş bu.
Şu an 5. evimde yaşıyorum. Şöyle ekvatorda ve harika manzaralı. Hayallerimin evi. Tüm eşyalarımı yerleştirip scriptlerini bile kendisi çalıştırıyor. İlk çalışmaya başladığımızda inanılmaz destek verdi. Sonra evimden memnun olduğum halde başka bir ev gösterdi ve ona geçtim.
Sadece evlerle ilgilenmiyor, müşterisiyle de ilgileniyor. Uzun zaman taşınmak istemeyenlerle, sık mekan değişikliğinden hoşlananlara farklı davranıyor.
Ve uzun süreli çalıştığı müşterilerine küçük sürprizler yapıyor. Örneğin evimin hemen yanında bir buz pateni pisti vardı. Ama ne buz patenlerim ne de buz pateni yapabilecek scriptim vardı. Ertesi gün hediye olarak gönderdi. Cadılar Bayramında tüm müşterilerinin bahçesine kocaman bir bal kabağı ve küçük bir not bırakmış. Yeni yılda ise kar yağdırabilecek bir script göndermişti hepimize.
En son kendisinden memnun müşteri kitlesine bir parti verdi. Ben sadece birkaç kişi olacağız diye düşünürken yaklaşık 100 kişiydik. Gelemeyen de bir o kadar olduğunu söyledi.
Kısacası Second Life üzerinde güzel işliyor. Ama bilemem gerçekte nasıl olur.
EMLAKÇILAR KAZANDIKLARI (çarptıkları) PARALARI HAKETMİYOR
valla bu memlekette emlakçılar hala ne iş yapar anlamam zaten havadan para kazanmanın yollarından biri, taş atıp kolumu yoruluyor. Ev sahipleri ayaklarına gelir, kiracılar ayaklarına gelir bir zahmet kalkıp ev gösterirler (o da zaten bizim araçla olur) sonra da max 1 saatte %3 cebe. zaten insanlar neden evlerini emlakçılara verir ki hala internette sahibinden satın ya da kiralayın kardeşim randevu verin güvenlik açısındansa evde yanlız olmayın ya da giden yanlız gitmesin emlakçıya da boşa para verilmesin en azından taşınma masrafınız çıkar.
sonuç olarak türkiye’de ne şartlarda yaşadığımız belli arkadaşlar, ne o yer değiştirme danışmanı mı? hah bir o eksikti %3 de o istesin ee taşınma masrafı iki katına çıksın. gerçi yapacağı işe bakılırsa pekte küçümsenecek şeyler değil, emlakçıdan daha çok hakediyor.
sonuna kadar arkadandayım.
Yeni iş fırsatları, önemli ancak doğru olanı bulmak ve hayata geçirmek için çaba gerekli. Hayatta hiç bir şey belirli bedeller ödenmeden kazanılmamaktadır ve bu herkesce de bilinir.
Kimimiz paramızı sermaye olarak ortaya koyarız, kimimiz bilgimizi, kimimizde zamanımızı. Çünkü var olan ticaret sistemi bunların üzerine kurulmuştur ve bir çok insana da yüzyıllardır alıştırılan da budur.
Dünyadaki yeni gelişmeleri gözden kaçırmamamız gereken bir zamandayız ancak eksik olan, sabırlı ve azimli değiliz, alışılmış ticari işlerde risk faktörü birçok insanın gözünü korkutmakta, 21 yüzyıldaki bazı önemli iş olanakları hiç bir ridke girmeden kendi geleceğinizin işini kurmanız konusunda çok büyük altyapısı ve gelecekte büyük işler yaratmanıza olanak tanıyan ortamlar sunmakta, bu iş fikri bize ve çevremize kendi insani kaynaklarını daha etkin bir biçimde kullanma olanaklarıda tanımakta.
Ticari projemiz 21.yy.da gelişen ticari ve ekonomik yapıda çok yeni olmayan ancak son yıllarda ön plana çıkan, az sermaye ile risksiz, uluslararası boyutla, internet, tel ve posta ile hom ofis mantığı ile kendi işinizi kurma fikridir, böyle bir olanak herkese açıktır, ulaşmak isterseniz daha geniş bilgiye ulaşabilirsiniz.
hoşçakalın.
hakikaten kiracı iseniz ..
1- emlakçısız ev bulamazsınız, çünkü akbaba gibi, boşalan evleri ev sahibinden kapan ve hem sizi hem ev sahibini sömürerek palazlanan ve bu işi meslek diyen bir insan grubu emlakçılar.. yani emlakçıya %8-10 neyse, o hiçbir kitaba sığmayan payını vereceksiniz, ev kiralamak istiyorsanız!
2- ev sahibi depozito ister.. bunu istemeye hukuken hakkı yok! ama illa ki ister! 500 dolar – 1000 dolar neyse vereceksiniz.. siz taşınırken bişeyler uydurup o parayı size tam ödemeyecktir..
3- taşınıyorsunuz.. nakliye ve hammaliye ücreti vereceksiniz.
4- büyük ihitmal temizlikçi parası vereceksiniz..
size bunca para vermek yetmemiş olmalı ki bir de bu işi çıkardınız..
eskiden emlakçı yoktu.. ama şimdi var ve onlara resmen anlamsızca para ödeniyor.. o dediğiniz iş tutarsa büyük ihtimal onlar da örneğin emlakçılarla anlaşacak, diyelim siz şahsen bir emlakçıya baş vurduğunuzda emlakçı size ”aa ben elimdeki evleri danışmana verdim” diyecek.. ev sahibini bulduğunuzda ”ben evi emlakçıya verdim” dediği gibi..
ben hayatımızı kolaylaştırıyormuş gibi görünen birçok şeyin güçlüğün kendisi olduğunu düşünüyorum.
her konuda emlakçılar gibi, bir takım aracılara bağımlı olmamız ise büyük bir talihsizlik! aracılar yerine sendikalar ya da dernekler kurulsa daha anlamlı olmaz mı? aracılar tamamen kalksa ortadan..
evini boşaltan ev sahipleri, emlakçılar yerine, bu durumu belli bir derneğe bildirseler.. bu dernekler her semtte bir şube açmış olsa.. hatta bu dernekler belediyelere ait olsa.. bir ev kiraladığınızda ev sahibiniz de siz de o derneğe makbuz karşılığı belirlenmiş bir bağış ödeseniz.. fahiş % ler değil.. o derneklerde helal süt emmiş bilirkişiler olsa.. siz evi teslim alırken şahit olarak bulunsalar, evi kontrol etseler.. fotolar vs. çekilse ve dosyalansa.. DEPOZİT diye bir şey olmasa.. kontratlar bu belediye görevlileri nezaretinde yapılsa.. hem böylece örneğin geçen seçimlerde oy kullandıkları söylenen ve hala kim oldukları bilinmeyen 6 milyon seçmen(!) gibi açıklar da oluşamaz. siz yeni mahallenize taşınırken.. bu görevliler eski mahallenizden kaydınızın yeni mahallenize geçişini sağlar.. muhtarlıktan bir görevli gelip sizi ziyaret eder kimliğinizi onaylar vs. çok uzattım ama..
siz evden ayrılırken o bilirkişi ya da başka bir helal süt emmiş bilirkişi gelir ve sizin eve, evin normal yaşlanmasından kaynaklanan yıpranma dışında bir hasar verip vermediğinizi tespit eder.. eğer öyle bir tespit varsa ederini ödersiniz..
yine bu görevliler, TBMM nin belirlediği dışında kira ve kira artırımı olmaması için de teminat olacaktır..
bu dernekler ev sahibinizin ”evi sattım çık” söylemine karşı da kuralları olan yapılar olacağı için hem ev sahibini hem de kiracıyı koruyacaktır..
yine bu organize derneklerin eğer isterseniz size nakliyeci, temizlik elemanı ve hammal da temin eden bir sistemi olsa.. hepsi çok uygun fiyatlara.. serbest piyasa dümenine değil!
bu şekilde olmadığı sürece fena halde sömürüye açık bir konu olmaya devam edecek bu, ev sahibi-kiracı-ev üçgeni.. çok fazla aracıya çok fazla para saçıyoruz.. sizin yaratıcı bir iş fikri olarak gördüğünüz durum bana göre yeni bir sömürü alanı gibi göründü..
her neyse..
bütün bunlar bir kenara.. insanın ne kadar işi olursa olsun.. yeni bir ev, yepyeni bir hayat, yeni bir başlangıçtır.. yeni bir başlangıç için biraz zaman ayırmanın nesi korkunç anlamadım!
bir eve girdiğinizde o evin bundan sonra hayatınızı geçireceğiniz ev olup olmadığını ancak siz anlarsınız.. böylesi heyecan verici bir ilk karşılaşmayı ne diye başkasına bırakasınız ki?
Türkiye’de gayrimenkul danışmanlığı sistemi henüz maalesef yasalar nedeniyle istenilen yerde değil. Amerika’ya baktığımızda tüketiciler ev alıp satarken bir gayrimenkul danışmanlık şirketi ile çalışmak zorundalar, geçen sene Türkiye’de de bu konuda bir çalışma oldu fakat durum şu anda ne tam olarak bilmiyorum.
Türkiye’de bu sistemin uygulanması ile birlikte yasalar yoluyla yapılacak değişiklikler öncelikle gayrimenkul danışmanlık şirketlerinin kendilerine çekidüzen vermesini sağlamalıdır. Bence önce bu sistemin Türkiye’de uygulanmaya başlanması gerekli, böylece tüketiciler emlakçıları yol ortasında tavla atan kişiler olarak algılamaktan vazgeçerek ciddi bir işyeri gibi algılamaya başlayabilirler. Bu algıyı yarattıktan sonra ise sizin yazınızda belirttiğiniz ek hizmetlerin çok daha kolay şekilde kabul edileceğini düşünüyorum.
Bunun yanında ev bulmak ve taşınmak konusu dışında ev için koltuk, perde vb. ihtiyaçların seçimi için sizin belirttiğiniz hizmetleri talep edecek olan kitlenin-ki bu kitle üst sosyoekonomik statüye sahip olacaktır böyle bir hizmet için- zaten bu işler için çalıştıkları dekoratörler olduğuna eminim.
İhtiyaçlar icatları doğurur, burada ihtiyaç belli ancak kendine güvenip elini taşın altına koyacak firma yok!
Abi öyle bi anlatmışsın ki istifa edip yukardaki hizmetleri verip tirilyoner olacakmışım gibi geldi :)
Şaka bir yana, 2 sene sonra biri bu dediklerini yapıp zengin olacak, onu da buradan yazarsın, biz de okur ah keşke ben yapsaydım deriz.
Pingback: YeniBirFikir.net » Ulaştırma Şirketi
Çok güzel ve işleri kolaylaştırıcak bir firmadan bahsetmişsiniz. Ne diyeyim insanlar sorunla karşılaşınca çözüm üretiyor.
Ben de bu yazıyı okumadan sadece bir iki saat önce aklıma benzer bir fikir gelmişti. Ama yazmak konusunda endişeliydim. Sonra bu yazıyı okudum ve gaza geldim. Görmek isterseniz.
“Şeytan detayda gizli..”
Bu saatten sonra zaten kimse varolan yollardan gidipte para kazanırım (tatmin olunabilecek şekilde) sanmasın.. Müşteri / hedef kitle ile empati yapıp, onun gibi düşünüp hissedip, işinde ya da piyasadaki işlerde bu türden ayrıntıları yakalayıp, çözümler sunmak tercih ve kazanç nedeni olacaktır.
Arkadaşının sözü ve diğer paylaşımların için teşekkürler arkadaş..
Selamlar,
Gerçekten hoş bir iş yapmış olurdu eğer böyle bir firma olsaydı. Hayatı kolaylaştırmak adına ortaya çıkan yeni bir fikir…
Tamda Fikir Atölyesine göre bir yazı olmuş Tunç abi.
Böyle bir hizmet verirseniz belki de ilkler arasında yerinizi alabilirsiniz. Taşınacaklar için de ilk adres olabilirsiniz.
Öncelikle tanıtım gerekli. Bunun için de reklama ciddi bütçeler ayırmak lazım. Ya tutarsa? misyonuyla hareket edecek girişimciler için ideal olacağını düşünüyorum.
Zaten bu devirde insanların hayatını kolaylaştıran işler kazandırıyor.
Tunç merhaba.
Bu dediklerin kadar olmasa da buna yakın bir şirket var. İsmi Homex. Bu firmanın bir ara haberini yapmıştım.
İstersen bir ara görüşlerini anlat. Anlattığın zaman da yardımcı olacaklarını zannediyorum. Pazartesi deneyebilirsin.
ve ayrıca, her evi satıyorum nedeniyle ev boşaltılamaz:)
Okurken epey hoş geliyor, gerçekten ev değiştirmek hele ki semt veya mahalle de değişecekse çok zor, ben zorlanırım doğrusu.. alışkanlıkları değiştirmek ya da yerine benzer de olsa yenilerini almak da zor (ben zorlanırdım) tekrar yazmak isterim, okurken çok hoş, ama bu ülkede bunun uygulanması olanaksıza yakın bence..
yaşam gerçekleri ortada, insanlar ev ararlarken sırf emlakçı parası vermemek için sahibinden olan ilanlara bakarken, halaaaa kira sözleşmelerinde nelerin neleri bağlayacağını mahkemelerin bile bilemediği veya kararsız olduğu bir ortamda, paketleyip taşıma sözleşmelerinin çoğunun aslında uygulanırlılığının olmadığının veya yaptırımının olamadığı bir ortamda, gazetelerin basbas bağırarak yazdığı ve aslında iyi de yaptığı, kiracı kiralayan ilişkileri ve şartları gibi sonnn ve son değişikliklerin ne yazık ki gazete dahi okumayan bir garip kitleye sunulduğu ve aslında okusalar da anlayabilecekler mi diye çok düşündüğüm bir ortamda, bence hoş olabilecek bir fikrin uygulanırlılığı zor..
hayali güzel:)
Mantıklı bir şey belki de insanların ihtiyaçlarından çıkarımlar yaparak bir şeyler üretmek. Yaratıcılık dediğimiz şey de bu galiba. Biraz araştıralım;
Bkz. (Ekşisözlük: Yaratıcılık)…
Gösterdiğim kaynakta da düşüncelerimi doğrulayan şeylerin olduğunu farkettim, örneğin bir tanesi;
-Herkesin gördüğünü görmek, ancak daha önce hiç kimsenin düşünmediğini düşünmek ve daha önce hiç kimsenin yapmaya kalkışmadığını yapmak…
Bu yorum en doğrusu Tunç abi de (yazılarınızdaki samimiyetinize sığınarak abi diyorum) insanlarda bulunan bu açığı görerek değerlendirilebilir bir iş fırsatı koymuş ortaya. Mantıklı da bir iş aslında.
Ben burda konu olarak yaratıcılığı yorumlamak istiyorum. Günümüzde birçok işte veya alanda yaratıcılık gerekli bir şey haline geldi. Çünkü artık toplumlar üretkenlikten kopmaya başladı.
En basitinden örnek vermek gerekirse ülkemizde şu anda izlediğimiz Tv programlarının yüzde yetmişbeşi diye düşündüğüm miktarı diğer ülkelerin Tv formatlarının Türkçeleştirilmiş versiyonları. Sizce biz mi üretemiyoruz, yoksa az mı üretiyoruz (üretme derken fikir olarak kullanıyorum)?
Bu sadece bizim ülkemizde olan bir şey değil. Bir çikolata düşünün mesela x marka bisküvili çikolata yapıyor ismi de k, bir ay sonra sanki bambaşka bir şeymiş gibi y marka size bisküvili çikolata yarattık, işte t diyorlar. “Neden..?” diye sorası geliyor insanın. Neden aynı çikolatadan üretiyorlar, sadece marka farklı. Tamam bu piyasanın gerektirdiği bir şey olabilir ama denenmemiş şeyleri ortaya koyan firma ya da kişilerin neler kazandığı ortada.
Bence her insan üretebilir bir kez aç kalmaya görsün.
Örnek vermek gerekirse Tunç abi. Bu konuda aç kalmış ve üretmiş yeni bir şeyler keşfetmiş. Bunu yazarken Steven Paul Jobs geldi aklıma, okumak istersiniz belki bu yazıyı hoşuma gitmişti.
Peki insan sadece ihtiyacı olduğunda mı üretebilir? İşte bunu bilmiyorum. Ama herkes üretebilir. Bunu biliyorum.
Tunç Bey gerçekten güzel bir yazı olmuş. Yazınız baya açıklayıcı ve eğitici olmuş diyebilirim.
Evet çok haklısınız insan istedikten, çalıştıktan ve azimli olduktan sonra yapamayacağı bir şey yok. Kendi şahsiyetim ile örnek vermem gerekirse; ben yıllarca bir bilgisayar oyun yapımcısı olabilmek için çalıştım ve halen de çalışmaktayım. Herşeyin bir anda olmasını kimse bekleyemez. Herşey belli bir süreç ile gelişmektedir.
Kimileri için bazı şeyler sadece hayaldan ibaret, kimileri için ise bu hayalleri gerçeğe dönüştürebilmek asıl bir marifet. Bazı insanlar hayallerini HAYAL deyip geçerler ama bazı insanlar ise bunları gerçeğe dönüştürebilmek için çabalarlar. Bu noktada ortaya yaratıcılık, düşünme yeteneği, fırsat ve azim ortaya çıkar. Bu olay da o şahıs adına büyük bir beceridir.
Hayallerinizi gerçekleştiremeseniz bile hayal kurmak, hayalleri için uğraşmak ve çabalamak da büyük bir iş değil midir zaten…
Hımm… Olabilir aslında. Sonuç olarak anlattığın şeyler gayet gerekli olabilecek bir durumun habercisi aslında. Ev taşıma derdi arasına bir de ev arama derdi eklenince zor oluyor haliyle.
Peki bu sistem müşteriye nasıl yansır? Maliyeti vereceği ilk kira bedelini geçerse(?) ne kadar talep görür bu asistanlık işi?
Zira denemekte fayda var. İyi bir sektör olabilir gibi duruyor.
Teşekkürler Tunç bu güzel fikir için. Umarım birileri çıkar da bu işi hayata geçirebilir.