Barınacak bir eviniz yok.
Hastalandığınızda alabilecek bir ilacınız da.
Eğitim daha önce duymadığınız bir kelime.
Çünkü karnınız aç.
Sahip olduğunuz tek şey; hayatta kalma mücadelesi.
Onun da adı hayatsa eğer.
Milyonlar değil.
Milyarlarca insan…
Her gün.
Var olmakla, olmamak arasında gidip geliyorlar.
Kaynak: The Big Picture.
Kaynak: The Big Picture.
Her sabah doğan güneş, onlara bir ümitten çok eziyet gibi.
Yoksul çünkü onların adı.
Kader demeye dilim varmıyor.
Adalet ise hiç.
[15 Ekim 2008: çok sayıda blogun katılımıyla ‘yoksulluğa’ dünya çapında dikkat çekmek amacıyla düzenlenen Blog Hareket Günü.]
Yorumlar 30
Sonun baslangici
Pingback: Fikir Atolyesi Bakmayın Gözyaşıma, Açgözlüyüm Esasında.
bence o insanlar yardım edebilecek durumda olanlar için sınav…
sonuna kadar katılıyorum.
hep derbeder olan, hep ezilen hep yenilen, oyunu sonunda kaybecekleri çoktan belli olan insanlar aynı dünyayı paylaştıgımız insanlar.
Adalet; ah bi bulsam onu saklandıgı yerde…
bir ırmakta iki kez yıkanılamıyormuş.
çünkü ne ırmak, ne de insan aynı olamıyormuş.
uzaylilar neden kendilerini gostermez biliyor musunuz? bence butun bu olup biteni gorup, kendi irkimiza bile iskence ettigimizden dolayi bizi hala ilkel yaratiklar olarak goruyorlar… yani muattab olmuyo adamlar bizle:) haklilar mi HAKLILAR…….
INSAN IRKI UZAYLILARA GORE EVRIMINI BITIRMEMIS bitecege de benzemiyor ya bu gidisle neyse….
ne mutlu ki insanların açlığı ile karnımızı doyurmuyoruz… bu yazı politik bir yazı değilken bunu da politikleştirerek değerini düşürmeye gerek yok. hırsız her yerde hırsız.
şefkat-i ilahiyeden daha ileri şefkat ileri sürmek hem manasız, hem de haksızdır.herşeyin maliki, hafızı ve de rezzakı odur.adetullah denilen külli kanunlarının binlerce maslahatları vardır. ama aynı kanunlarının cüzi çirkin neticeleri de olacaktır. çünkü o kanunların riayet ve muhafazası gereklidir. musibete düşene hususi imdatlar gönderir.böylelikle esmasının hadsiz cilvelerini” gösterir. (hastalıklar şafi isminin,günahlar gafur isminin, belalar müstean isminin, her yaradılmış halık ve diğer binbir isminin tecellisidir vs.) başına her bela gelene gerekli sabırı ve o belanın içindeki pek çok güzelliği hissettirir. fakirlik musibet gibi görünür zenginlere. ama fakir zaman içinde ünsiyet ettirilmiştir ve nice zenginden daha mutludur bir zengin düşün ki kendi özürlü çocuğuna bir derman bulamamaktadır. (sakıp sabancı, kuru soğan ekemk yiyen bir fakir olmayı çok istediğini hep söyler dururdu.engelli bir oğulu ve araba fabrikası vardı. ama oğlu birgün bile araba kullanamıyordu.) dışarıdan bakıldığında dayanılmazmış gibi gelirr ama başa gelince dayanılır. belayı veren sabrını da ,diğer bela içindeki nimetleri de verir çünkü. yeknesak, rahat, istirahat döşeğindeki bir hayat meyvesizdir. halden hale giren bir hayat ise safileşir, kemale erer.kötü insanlar olmasa iyilerin kıymeti bilinmez. hastalık olmasa sağlğın, fakirlik olmasa zenginliğin, soğuk olmasa sıcağın, karanlık olmasa aydınlığın dereceleri husule gelmez.
(Çok güzellikleri intaç (netice) veya izhar eden bir çirkinlik dahi, dolayısıyla bir güzelliktir. Ve çok güzelliklerin görünmemesine ve gizlenmesine sebep olan bir çirkinliğin yok olması, görünmemesi, yalnız bir değil, belki müteaddit defa çirkindir. Meselâ, vâhid-i kıyasî (kıyaslamak için) gibi bir kubh (çirkinlik) bulunmazsa, hüsnün hakikatı bir tek nevi olur; pek çok mertebeleri gizli kalır. Ve kubhun tedahülü ile mertebeleri inkişaf eder. Nasıl ki soğuğun vücuduyla hararetin mertebeleri ve karanlığın bulunmasıyla ziyanın dereceleri tezahür eder. Aynen öyle de, cüzî şer ve zarar ve musibet ve çirkinliğin bulunmasıyla, küllî hayırlar ve küllî menfaatler ve küllî nimetler ve küllî güzellikler tezahür ederler.Demek çirkinin icadı çirkin değil, güzeldir. Çünkü, neticelerin çoğu güzeldir. Evet, yağmurdan zarar gören tembel bir adam, yağmura rahmet namını verdiren hayırlı neticelerini hükümden iskat etmez, rahmeti zahmete çeviremez.)
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1671
sayın Abdullah, show yapmak gibi bir amacım yok. içinde aktif sözlüğün de olduğu gerekli linki verdim. dileyen linkten sözlüklü bir şekilde oradan faydalanabilir. benim gibi bir acizin Risalei nuru tercüme etmesi imkansız. hem her dikkatle okuyan muhakkak kendi kabiliyetine göre istifade eder.bir bahçeden herkes boyunun yetiştiği meyveyi koparır. tercüme etmek demek uzun boylulara haksızlık etmek olur.
yazık gerçekten cok yazık.
resim çok düşündürücü..
Hüccet rumuzlu arkadaş !!! Tanışık olana bile lisanı ağır gelen Risale-i nur’un burada
anlaşılmasını/bilinmesini mi bekliyorsun? Bir mesaj vermeye çalıştıysan burada
konuşulan lisana çevir o yazıyı. Yok ben şov yapacağım diyorsan, devam et.
Tunç bey cok güzel hareketler bunlar …
Başarılarının dewamını dilerim harby harika…
acaba o yoksulların hiç mutlu anıları yok mu? ya da zenginlerin hiç, mutsuz anları olmuyor mu?
Gene de bunu adalet ve kader ile açıklayamayız tabii..
Hak yerini bulacaktır. O teyzenin elleri cok koydu bana..
Pingback: Faruksal » Blog Action Day 08
Var olmak her zaman güzeldir, hayırdır. Belki sitemde daha geniş cevaplar bulabilirsin.
(rızık doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâlin elindedir ve hazine-i rahmetinden çıkar. Herbir zîhayatın rızkı taahhüd-ü Rabbânîsi altında olduğundan, açlıktan ölmek olmamak lâzım gelir. Halbuki, zâhiren açlıktan ve rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor. Şu hakikatin ve şu sırrın halli şudur ki:
Taahhüd-ü Rabbânî hakikattir; rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur. Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder. Hattâ bedenin her hücresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hücrenin bir köşesinde iddihar eder; istikbalde, hariçten rızık gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahîresi hükmünde bulundurur. İşte, bu iddihar edilmiş ihtiyat rızık bitmeden evvel ölüyorlar. Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. Belki sû-i ihtiyardan tevellüt eden bir âdet ve o sû-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neş’et eden bir marazla ölüyorlar.
Evet, zîhayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk gün mükemmelen devam eder. Hattâ bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer. Hattâ bir adam, şedit bir inat yüzünden, Londra mahpushanesinde yetmiş gün, sıhhat ve selâmetle, hiçbir şey yemeden hayatı devam ettiğini on üç (şimdi otuz dokuz) sene evvel gazeteler yazmışlar.
Madem kırk günden yetmiş seksen güne kadar rızk-ı fıtrî devam ediyor. Ve madem Rezzak ismi, gayet geniş bir surette rû-yi zeminde cilvesi görünüyor. Ve madem hiç ümit edilmediği bir tarzda, memeden ve odundan rızıklar akıyor, başgösteriyor. Eğer pür-şer beşer sû-i ihtiyarıyla müdahale edip karışmazsa, herhalde rızk-ı fıtrî bitmeden evvel o zîhayatın imdadına o isim yetişiyor, açlıkla ölüme yol vermiyor. Öyleyse, açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat’iyen rızıksızlıktan değildir. Belki terkü’l-âdât mine’l-mühlikât sırrıyla, sû-i ihtiyardan gelen bir âdet ve terk-i âdetten neş’et eden bir illetten, bir marazdan ileri gelmiştir. Öyleyse, açlıktan ölmek olmaz, denilebilir.
Evet, bilmüşahede görünüyor ki, rızık, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Meselâ, daha dünyaya gelmeden evvel bir yavru, rahm-ı mâderde ihtiyar ve iktidardan bütün bütün mahrum olduğu bir zamanda, ağzını kımıldatacak kadar muhtaç olmayacak bir surette rızkı veriliyor.
Sonra, dünyaya geldiği vakit, iktidar ve ihtiyar yok, fakat bir derece istidadı ve bilkuvve bir hissi olduğundan, yalnız ağzını yapıştırmak kadar bir harekete ihtiyaç ile en mükemmel ve en mugaddî ve hazmı en kolay ve en lâtif bir surette ve en acip bir fıtratta, memeler musluğundan ağzına veriliyor.
Sonra, iktidar ve ihtiyara bir derece alâka peydâ ettikçe, o kolay ve güzel rızık, bir derece çocuğa karşı nazlanmaya başlar. O memeler çeşmeleri kesilir, başka yerlerden rızkı gönderilir. Fakat iktidar ve ihtiyarı rızkı takip etmeye müsait olmadığı için, Rezzâk-ı Kerîm, peder ve validesinin şefkat ve merhametlerini, iktidar ve ihtiyarına yardımcı gönderiyor.
Her ne vakit iktidar ve ihtiyar tekemmül eder; o vakit rızkı ona koşmaz ve koşturulmaz. Rızık yerinde durur, der: “Gel, beni ara ve bul ve al.”
Demek rızık, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Hattâ çok risalelerde beyan etmişiz ki, en ihtiyarsız ve iktidarsız hayvanlar daha iyi yaşıyorlar, daha iyi besleniyorlar.)
var olmak mi ya da var olmaya calismak mı?..
soylencek fazla da bisey yok. suc belki bizde de. onlari boyle izlemeye devam edecegiz. belki bir gun onlari somurenler kendi cocuklarini somurmekten baska bisey yapmadiklari anliyacaktir ama olan gene olmus bu insanlara olacak.
boyle bi konuyu akillara getirdigin icin eline saglık abi.
Pingback: Blog Action Day 2008 | Eray Endeş
Bu dünyada herkes eşit öyle ya da böyle herkes hakettiğini bulur bence bu böyle bitmez.
Bütün insanlar eşit olarak dünyaya gelirler, her insanın yaşama, eğitim, sağlık, örgütlenme hakkı vardır. Buraya kadar ne güzel, değil mi? Peki uygulamada böyle mi? O zaman, yanlış olan şeyler var demektir.
Bütün bu yanlışlıklara karşın, bu durum isteyerek ya da istemeyerek benimseniyorsa, bize bu durumu telkin eden kurumlara karşı çıkılması gerekir. Bu ister din yorumlamalarıyla olsun, isterse de bir avuç zengin kesimin haklarını üstelik de yoksul insanları kullanarak korumaktan öteye gitmeyen yönetim erkleri olsun.
Demokrasi, adalet diyerek insanların nasıl yoksullaştırıldıklarını, ezildiklerini görüyoruz. Eğer bazı insanlar yalılarda, lüks sitelerde görkemli bir yaşantı sürüyorlarsa, bunu ne özel, ne de resmi güvenlik güçleri sağlıyor. Bu düzenin sürmesini sağlayan sessizleştirilen, sindirilen yığınlardır.
Neden susuyoruz, neden ülkemizi korumak adına ölüyoruz? Bu ülkenin nimetlerinden en çok yararlananların çocukları değil de, neden yoksulların çocukları can veriyor? Kurtuluş savaşları vererek kurulan bu ülke bugün yerli yabancı zenginlerin çıkarları için parsellenmişse neden yüzbinlerce memleket evladı canıını verdi? Ve şu anda ülke neye karşı savunuluyor? Eğer ülkenin korunması gerekiyorsa, bunu bizzat zenginlikleri ellerinde bulunduranlar yapmalıdır.
Susurluk sürecinde bir slogan vardı. “Sürekli aydınlık için, bir dakika karanlık.” Ancak o bir dakika karanlık lambaları yakıp söndürerek olmamalıdır. Aydınlık başladığında herkesin eşit, tok, özgür ve mutlu olduğu, yarınından endişe etmediği bir dünya olmalıdır.
@ orpen
Tam Deniz Fener’lik bir durum (!).
Kimse Yok mu yahu ? (!) denilebilecek bir durum….
Cümle alem gördü paçalarından akan rezillikleri.
Bu arada küçük hırsızla büyük hırsız arasındaki fark neymiş?
Küçük hırsız el lambası kullanır, büyük hırsız deniz feneri kullanırmış
var olma adına sömürülenler, mahluk olduklarının bilincinde hüsrana uğrayanlardan oldular, onlara bu hüsranı yaşatan zalimler ise daim olarak var olma amacı ile varlık olduğunu sanan karnı tok gafil kafilesinden olarak tek ve mutlak varlık olanın huzuruna koca bir hiç olarak kaçanılmaz olan ölümle birlikte çıkacaktır.
o ne zor bir gündür… yakında bilecekler !
Bu organizasyonda elimizde örnek bir oluşum var.
Yardım deyince akla
Onun adı gelir.
Nedir Nedir Nedir?
DENİZ FENERİ
yazı güzel. fotoğrafların üstüne tıkladığınızda başka bir pencere açılıyor.
fotoğraflar oldukça etkileyici ve güzel hazırlanmış.
daha ne denilebilir ki?
“Kader demeye dilim varmıyor.
Adalet ise hiç.”
Üstüne birşey eklemek ayıp olurdu. Eklemeden gideceğim bu sefer.
Sektör hakkında ya da değil, daha sık yazıyor olmanı diliyorum.
Sevgiler.
Kimisi tanrının adeleti der.
Kimisi tanrı böyle istedi der.
Kimisi onların kaderi der.
Kimisi insanlık ayıbı der.
Bu insanlık ayıbını yüzyıllarca oraları sömürmüş avrupalılara sormak gerekir.. Bunların kendi çocuklarımıza gösterim avrupanın gerçek yüzünü göstermek gerekir.. Özendikleri adamların ne kadar sömürgeci olduğu gerçeğini göstermek kafalarına kazımak gerekir.
Şimdi batıyorlar. Sömürdükleri ülkelerde ağaç kalmadı yabanı hayvan kalmadı yer altı zenginliği kalmadı. İnsanları aç sefil bıraktılar. Silah satıyorlar bir yandan bir yandan da çocuklarına karın tokluğu için yardım ediyorlar.
Sömürdüler zamanında o insanların atalarını zerre bırakmadılar ellerinde incilden başka.
Ruhu düzenbas ,sinsi ve kirli olan ingilizlerin sömürdüğü ülkeler bunlar. Hollandanın Fransanın Almanyanın sömürdüğü ülkeler.
Büyük bir keyifle izliyorum bu olanları avrupada ve amerikada.. Her aman batıyoruz işsiz kaldık battı ekonomi dediklerinde sömürdükleri insanları düşünüyorum..
Sömürdükleri ülkelerin ekonomisine bakıyorum herşey normal. Yok zaten birşeyleri. Ne batacak ki?
Bu dünyada aç bir insan bile insalığın insanlık yolunda henüz bitiş çizgisine gelmediğini gösterir.
Bu yaşamak değildir.
Yaşam hakkının elinden alınmak istenmesine karşı verilen savaştır.
Pingback: ( Blog Action Day 2008 ) | Hecatomber.org
Pingback: Sen hiç yoksul oldun mu? | nReklam
Pingback: Marketallica (Ozgur Alaz)