32

Siz bizi öpmeye geldiniz, bari biz de zevk alalım!

Zaman zaman gittiğim bir restoran-bar var. Konumu, dekorasyonu, mönüsü gayet iyi. Mekan oldukça büyük ve doluluk oranı yüksek. Hizmet seviyesi iyi. Ödediğiniz paranın da karşılığını alıyorsunuz.

İşletme müdürü yıllar içinde hiç değişmedi. Her gittiğimde de yanıma gelir, sohbet eder. Mekanda geçen ilginç olayları anlatır uzun uzun. Genelde bu sektörün ne kadar oynak ve zor olduğunu, 3 kuruş fazla maaşa çalışanların nasıl iş değiştirdiğini, sürekli söylemesine rağmen çalışanların nasıl hep aynı hataları tekrar ettiğini, müşterilere ne yapsa memnun edemediğini…

Hatalarını insanlara söylemek yetmiyorsa karşı tarafı suçlamaya devam etmek işin en kolay kaçış şekli. Söylemekle görevini yaptığını sanıp vicdan rahatlığı sağlamak bu. Ben söylüyorum, onlar anlamıyorsa; bu, ben anlatamıyorum veya gösteremiyorum demek değil midir? Değişecek olan önce benim. Kişinin bu durumlarda kendisine sorması gereken kritik bir soru var:


“Neyi daha farklı yapmalıyım?”

Süreçlere karar veren, işi yöneten, uygun kişileri seçip işe alan sensin. Onları eğitmesi gereken, motive eden, performanslarını ölçen, kontrol eden, şirkete bağlılıklarını sağlayacak olan da. Bir şeyler değişmiyorsa bunun ilk sorumluluğu sende, çalışanlarda değil. Yanlış adamı işe aldıysan da…

[O yüzden üst yöneticilerin peynir ekmek gibi adam kovması olağan sayılır olmuş! Etik ve yasal suçlar hariç, kovulan bir kişi olduğunda, onu işe alandan, terfi ettirene; eğitenden performansını ölçene kadar herkesin payına düşen cezayı veren bir sistem hayal ettim şimdi!]

Önce insan kendisine bakacak. Çünkü her şey sende bitiyor.

Anlattıklarından biri özellikle dikkatimi çekti:

Üst kalite bir restoran-bar’a gidiyorsunuz. Kapıda sizi karşılayıp, yer gösteren hostesler var. Önünüzde 7-8 kişi bekliyor. Sıranızın gelmesini beklerken, sizden sonra gelen bir zorba “ben sıra mıra beklemem, otururum” diyerek o esnada boşalan bir masaya atıyor kendini. Hosteslerin müdahale etme fırsatı dahi olamıyor. Sesler yükseliyor, tansiyon artıyor. Hırbonun umurunda değil. İşletmede güvenlik görevlileri yok. Kuralları gereği oturan bir müşteriyi de yerinden kaldıramıyorlar(mış).

Panik halinde garsonlar bekleyenleri bir yerlere oturtmaya çalışıyorlar, sırada bekleyenlerden bazıları sinirlenerek restoranı terk ediyor.

Ne oldu sonra dedim?

“Herkesin sinirleri bozuldu, ama yapacak bir şey de yoktu, elimiz kolumuz bağlandı” dedi.

Peki dedim aynı adam bir daha gelir ve aynı şeyi yaparsa neyi farklı yapacaksınız? Yine ona “buyrun efendim, siz bizi öpmeye geldiniz, bari biz de zevk alalım” mı diyeceksiniz?

Şaşkın gözlerle baktı: “ne yapabiliriz ki Tunç, oturan müşteriyi kaldıramıyoruz!”

– Kim koydu bu kuralı?
– Patronlar.
– Olanlardan haberleri var mı?
– Var. Tatsızlık çıksın istemiyorlar!

Patron olsam ne yapardım diye düşündüm. Aklıma gelen ilk fikir şu oldu:

Sırada kendini mağdur hisseden misafirlere gider, böyle bir olaya tanık oldukları için teker teker özür diler ve kararı onların almasını teklif ederdim:

“Dilerseniz daha fazla tatsızlık çıkmasın, ben sizlere en kısa süre içerisinde masa vermeye çalışağım; ya da o kişiyi yerinden kaldıracağız. Kararı siz verin.”

Fikirleri sorulan kişiler her zaman memnun olurlar. Kendilerini önemli hissettirmenin en hızlı yollarından biridir bu. İyi vakit geçirme moduyla dışarı çıkan bir kişi zaten tatsızlığın uzamasını pek istemeyeceğinden ibrenin olumluya dönme şansını arttırdık.

Yok, onlar yine de o zorbanın masadan kaldırılmasını isterlerse, bu durumda iki tane yapılı garson arkadaşı (ki mekanda bolca onlardan mevcut) masaya gönderiyoruz. Adamın yanına oturup, kısık sesle aynı durumda kendisi mağdur edilse nasıl hissedeceğini soruyor ve kibarca ona ya kalkıp sıraya geçmesini (bu durumda kendisine özel bir ikram yapılabilir) ya da mekanı terk etmesini söylüyoruz. Kibarlıktan anlamazsa, evet o zaman da minimum patırdıyla dışarı alıyoruz kendisini.

Her iki kararda da mağdur olan sıradaki misafirlere özel ikramımız oluyor (çay kahve değil de, ana yemeğin ücretini almamak gibi ciddiyet ve samimiyetimizi gösterecek bir şey.)

Eğer olay, o esnada mekandaki tüm misafirlerin tanık olduğu bir hadiseye dönüştüyse de, eline aldığı bir bardağı çınlatarak sessizliği sağlayıp, herkesten kısaca özür dilemek ve sonrasında kendi elleriyle her masaya uğrayıp mekana has özel bir içeceğin ikramında bulunmak insanların hoşuna gidecektir. Hatta bu, onlara sonrasında dışarıda konuşmalarını sağlayacak bir malzeme vermez mi?

İstenmeyen veya beklenmedik bir tatsızlığı fırsata dönüştürme şansı hep bizlerin elinde. Yeter ki “iyi ki sorun oldu. Bana da yaratıcılığımı ve liderliğimi gösterme şansı çıktı” diyebilecek bir yönetim anlayışına (ve becerisine) sahip olalım.

Bu, o an dile getirdiğim bir alternatifti. Eminim sizlerin de aklınıza gelen yaratıcı çözümler vardır. (Müdüre söz verdiğim için de mekanın adını açıklayamadım :)

Her şeyin sorunsuz gittiği yerler bir noktadan sonra sıkıcı olabiliyorlar. Sunulan her şey doğal olarak kanıksanmaya başlanıyor.

Hatta dedim ki müdüre, neden böyle “sorun yaratıcıları” zaman zaman parayla tutmuyorsunuz! Gizli müşteri gibi değil. Alanen o kişi sorun yaratacak ki, yaratıcı çözümlerle misafirleri nasıl şaşırtabileceğinizi gösterin :)

Yorumlar 32

  1. mustafa

    tunç beyin söylediği fikir gayet mantıklı, ancak bahsedilen ikramlar hep maliyet oluşturacağından maalesef yöneticiler pek böyle şeyler istemezler. halbuki bilmezler ki kendilerine daha çok kazandıracak…

  2. Ramazan Işık

    düşünceler paylaşıldıkça, daha yenileri çıkıyor ortaya. en güzeli aramak bu işte.
    gelecekten ümitliyiz. okuyan ve paylaşan insan yararlı insandır.
    yazanlar çoğaldıkça ve paylaşanlar arttıkça psikologların ve psikiyatrların sayısı azalacaktır.
    sevgi varlığın temelidir.

  3. gökhan

    hocam senin fikrin kadar saçma fikir olamaz kusura bakma ben 7 kişilik arkadaş çevremi toplarım içimizden birini kurban seçeriz masaya o oturur sonra zorla kaldırırız hatta hakaret felan etmesini söyleriz sonra biz bu nasıl iş müşteri hizmetiniz bumu felan deriz senin fikrine göre bize yemek beleş olacak neyse gerideki 6 arkadaş güzelce bi karnımızı doyururuz çok saçma bi fikir onun yerine adamın içeceğine misir ilacı katın 2 dakika sonra mecburen kalkar diğer 6 kişiyede durumu söyleyin memnun bile kalırlar :D

  4. hamide

    böyle bir şey olduğunu daha bugün ögrendim.. çok güzel bir şey ya bu.. duydugumda ilk düşündüğüm şey acaba ben nasıl bir fmk yapabilirim diye düşündüm ve düşündüklerimi uygulamaya karar verdim….:)

  5. gökçen

    TUNÇ LÜTFEN OKU!
    Yalnız olmamak çok güzelmiş, iyi ki sen biraz kırıksın ve çocuksun.

    insanlar hata yapmalıdırlar ki hatasız geçen anlarının doyumunu, hazzını kavrayabilsinler, ben ne yapardım biliyor musun? Giderdim ve onu yapan adama bir kamera şakasında olduğunu, ödülünü de dışarda alacağını söyleyip onu sorunsuz dışarı çıkartıp hem içerdekilerin tatsızlıkları görmelerini engellerdim hem de adama derdim ki devamında bugün sadece çekim günü yarın size akşam yemeğimiz ikramımız olacak yarın mutlaka bekliyoruz falan derdim deliyle delimi olalım? olalım ne olacak ki bi başbelasını sarmaktansa sempatiyle karışık vukaatı yok ettik işte.

    bende deli deli biçok fikir varda bu siteyi tam kavrayıp yapcam bişiyler yazcam yine ben ok, mesela bişey dicem bak aklıma geldi şimdi. ben mesela napıyorum biliyor musunuz?

    ben yazlık bir ilçenin köyünde yaşıyorum ve o çevrede tanıdığım bi çok yaşlı var daha doğrusu gördüğüm önce gidiyorum slm verip tanışıyorum zaten onlar sana hemen kaynaşıyorlar ben de yapılcak birşeye ihtiyaçları var mı, neleri yok,ne dertleri var laf arasında öğreniyorum, sonra elimden gelenleri geçekleştirmeye çalışıyorum, elektrik faturasını bi keresinde ödedim, söylenmez de yani örnek, bir kere amcanın ayakkabılarını boyadım bıraktım, merdiven vardı evde gittim onu getirdim yağmurdan dolan yola koydum sabah görünce geçecek yeri çok sevindiler.

    demek benim gibi düşünen ve yaşayan birileri varmış ne güzel hepinizi görmemde özellikle tunç seni çok öpüyorum.
    gökçen

  6. duygu

    geçenlerde bir yerde okudum çok hoşuma gitti; “dar bir alanda yapılabilecek bütün hataları yapmış olan kişiye uzman denir” diyordu:)

    gerçekten de ortaya çıkan aksaklıklar ve yapılan hatalar, bizleri daha ileriye götürme imkanı sağlayan birer fırsata dönüşebilir aslında.. olayın püf noktası, bizim sorunu nasıl algıladığımız…

  7. whiterabbit

    kısa kısa baktım siteye 1. yılını doldurduğun entrye kadar, çok güzel fikirlerin var.
    bu arada hiç gazete/dergide köşe yazarı olmayı düşündün mü?
    seni uykusuzda görmek isteriz.
    vedat özdemiroğlu, ersin bir de sen sadece üçünüz götürürsünüz dergiyi valla :D

  8. whiterabbit

    tunç kılınç sen ne güzel bi insansın ya, çok güzel düşünmüşsün bu olayı, fmk hareketi gibi senin insanlara yardımcı olabilmeye yönelik fikirlerin kıvrak zekanı ortaya koyuyor.

    anlatım şeklin yazının akıcılığı süper. daha 3 yazını okudum ama herhalde bundan sonra sürekli takip edicem bu blog’u. zaten özellikle fmk hareketini ve yorumları okuyunca içim ısındı kesin deniycem.

    normalde hiç yorumda bulunmam, forumlarda bloglarda dergilere fln yazı yazmam hiç ama bu siteyi görünce duramadım :)

    bakalım başka neler var bu sitede…

  9. uğur yasin özbey

    böyle bir durumda güçsüz görünen tek taraf işletmedeki garson ya da şef garson.
    müşteri daima haklıysa, işletme tarafı hakkı yenen ve hak yiyen müşteriye ses çıkartamaz gibi gözüküyor. böyle bir durumda hak yiyen ikaz edildiğinde sinirlenip mekanı terk edecek ve belkide mekana bir daha gelmeyecek.

    hak yiyen ikaz edilmediğinde ise sırada bekleyen daha ahlaklı müşteri mekanı terk edebilir ve bir daha mekana gelmeyebilir. bu durumda gözden çıkartılması gereken müşteri profili, hak yiyen olmalı. belkide bir daha mekana gelmemesi işletme için de hayırlı olabilir:)

    kullanılacak yöntemde ise mehtap‘ın önerisini tuttum.

  10. asil

    gözümüzün önündeki sorunlara cözüm üretemiyoruz.
    ama amerikalılar daha önce başlarına gelmemiş sorunlara cözüm üretiyorlar…

  11. Duru

    Patronlar ne ister?
    Daha fazla kazanmak ister.

    Çalışanları işe ve yaptığı işten zevk alarak kendilerini heran geliştirme fırsatı yaratmalarını sağlayacaklar ise patronlarından korkmadan kararlarını uygulayacak ve uygulatabilme enerjisine, sabrına, aman tatsızlık çıkmasından ziyade varsın bu da böyle gelsin diyebilen ikna gücüne sahip asıl yetenekler ihtiyaç olunan. Maalesef patronlar altında çalışacak yöneticileri seçerken ‘aman sussun, emirleri uygulasın ve uygulatsın, başını çöplüğünden kaldırmasın’ bazı kriterleri zaten halihazırda olduğundan.

    Çalışanlar istedikleri kadar müşteriyi şaşırtsın… Patronun patron olmadığı, yöneticinin yönetici olmadığı, çalışanın çalışan olarak hissetmediği amacın bir olduğu yer daha eğlencelidir herhalde. Eğlenerek çalışan kişilerde zaten o farkı bir şekilde müşterisine hissettiriyor.

    Beklemek her insan için sıkıcı hele kuyruk, sıra gibi durumlar. Beklemeyi eğlenceli hale getirmek havayı ferahlaştırır.

  12. Çilekli Süt

    “Ben söylüyorum, onlar anlamıyorsa; bu, ben anlatamıyorum veya gösteremiyorum demek değil midir?” Kesinlikle öyledir :)

    Fikir sorma kurnazlığı her alanda satar :)) Müşterilere; değerli olduklarını ve önemsenildiklerini göstermek kadar karşılıklı memnuniyet verici bir şey daha olamaz sanırım.

  13. emre

    ıstedıgınız her seyı yapabılırsınız bu konu hakkında ama bır cozumu olmayacaktır emın olun. ancak turkıye’de boyle hırbolar tukenırse bu sorun ortadan belkı kalkar. yıllardır cok gusel mekanlarda bu ısı yaptıgım ıcın bılıyorum kesın cozumu olan bırı varsa paylassın lutfen, bız de kurtulalım :):)

  14. Besim Dönmez

    Kuralcı ilkeci vesaire olmak iyi de göz göre göre insanların kuyrukta beklediği bir mekanda, densizin tekinin böyle bir harekette bulunması ve yetkililerin “patronlar ellemeyin diyor” şeklindeki açıklaması yeterli mi?!

    Bunun o mekandaki ilk olay olduğunu sanmıyorum, son da olmayacaktır.
    Patronlarını değiştirsinler bence :))

  15. Uğur Özmen

    Tunç’un hem pazarlama hem de insan yönetimine dokunan ince (ama keskin) düşünce yapısının yer aldığı örnekleri özlemiştim.

    Şerefine Tunç… Rakı-balık sözüm geçerli…

  16. BARIŞ ALTUN

    İnsan ilişkileriyle ilgili her yazıda geçmesine rağmen neredeyse hiç kimse dikkat etmiyor.

    Karşındaki kişiye kendisini ne derece önemli hissettirirsen o kadar kar elde edersin. Kar olarak elde ettiklerin maddi ve manevi herhangi birşey olabilir. Lakin KAZANIRSIN.

    Binlerce kez bu tarz yazılar okumuşumdur. Peki ben uygulayabiliyor muyum?

    Malesef ki ben de uygulayamıyorum kimi zaman.

    Ayrıca Tunç Abi restoran-bar sektörüne girmeyi mi düşünüyorsun? :) :)

  17. Erinç Aşıcıoğlu

    Tunç, bu müşteri hizmetlerini kapsıyan her işe örnek çift taraflı mutluluk güzel yaklaşım.

    benim de geçen istanbul’a geldiğimde, beşiktaş’taki be point’te olumu açıdan yaşadığım deneyimi hatırlattı, biz öğrenci olarak fazla da içmeyi düşünmüyerek:=) birahi sölemiştik gelen biraver olmuştu, sebeb boş birahinin olmamasıydı. hoş bir deneyimdi kimse üç kuruş hesabı yapmamış biz de müseseden iki bira fazla içmiştik.

    tabi bu iyi örneklerle eskişehir’de karşılaşmanız zordur, örneğin yeni açılan taps süper bira cenneti diye biliriz ama şöle kafanızı dinlemek bir bira içip kalkmayı istediğinizde rezervasyonlu masa hadi onu anladık, bar uygulaması bulunması da insanın o mekana bida gitmesinde isteksizlik uyandırıyor.

  18. Demet

    Patronların çözüm getirebilmeleri için öncelikle egolarını da bir kenara bırakmaları gerekir sanırım. Sadece ben bilirim ve en iyisini ben bilirim ve ben patronum yaklaşımı ile her zaman çözüm bulmak ve farklı fikirlere açık olmak mümkün değil.

    Egolar olmadan da patron olunamadığı da herhalde ayrıca tartışılması gereken bir konu…

    Ama yöneticilik ve patronluk iki ayrı kavram. Herkes yönetici olamadığı gibi herkes patron da olamıyor.. ve her yönetici her patronla da çalışamıyor…

  19. Ali

    Tunç, kafe ve restoranlara danışmanlık hizmeti mi vermeye başladın yoksa…

  20. Atilla

    Ayrıca belirtmek isterim ki; Sayın Tunç Kılınç bu blog çalışmasını bütünüyle çok yararlı ve etkileyici buldum. Nacizane benim yeni başladığım, sadece yararlı ve ilginç siteleri tanıttığım bloğumada Fikir Atölyesi’ni hemen ekledim. Arkadaşlarıma da ayrıca siteyi ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum.

    Size Tebrikler ve Başarılar Dilerim ! :)

  21. Atilla

    Tunç Kılınç’ın ve Mehtap Pasin’in yazı ve yorumu gerçekten çok güzel ve birbirlerini tamamlamışlar.

    Ben şahsen İnsan Kaynaklarında çalışan ve çeşitli branşlarda firmalarına eleman-yönetici alımı yapanlardan % 80’inin yetersiz ve kabiliyetsiz olduğu kanısındayım.

    Bu yüzden Doktor olupta kan görmeye dayanamayanlar olduğu gibi, iyi bir eğitim alıp yönetici olmuş ama mahalle bakkalını bile yönetemeyecek müdür-yönetici ve ceo’lardan yerli ve yabancı iş dünyasında maalesef çok var . Bunu 20 yıllık özel sektör iş tecrübemle yazıyorum.

  22. orpen

    Eğer böyle bir işletmeniz varsa bu tarz acil durumlar için B planınız da olmalı. İşletmenin kalitesi de acil durumlardaki çözüm üretme gücü ile doğru orantılı olacaktır.

    Yazıda bahsedilen hanzolara gelirsek, böyle bir durumda diğer müşterileri minimum rahatsız edecek şekilde
    1- hanzolara servis yapmazdım.
    2- diğer müşterilere hanzoları hedef göstererek “şu masada işletmemizin kurallarına uymayan şahıslar var, rahatsızlıktan ötürü özür dileriz” şeklinde psikolojik baskı yaratacak bir anons yaptırırdım.
    3- hanzolardan huzur bozucu bir tepki gelirse polis çağırırdım.

    bu tedbirler büyük ihtimal sorunun çözümünü sağlayacaktır. ancak sorunu görmezden gelip hanzolara servis yaparsanız onların cesaretini arttırır ve yeni tatsızlıklar için cesaret vermiş olursunuz. neticede verilen tavizlerin sınırı yok.

    Konu ile ilgili atasözü;
    Korkunun ecele faydası yok.

  23. Aras

    Başarılı olmanın gereklerinden biri, sorunlara akılcı çözümler üretip lehine çevirmek. Kolay bir şey değil ve sanırım tecrübe önemli bir etken.

    Güzel, akıcı, keyifli bir yazı olmuş sağolun Tunç hocam.

  24. mehtap pasin gualano

    Hangi alanda olursa olsun yoneticilerin bir “durum planlari” olmali bence.. Bu yuzden yoneticilik bazilarinin anladigi gibi bir unvan degil, bir bilim dali.. beceriksiz yoneticiler, calisanlari mutsuz ediyor.. Verimlerini dusuruyor.. Bazen kendi aptalliklarini, ya da capsizliklarini calisanlar oduyor ne yazik ki..

    Zorba musteriye gelince, hic o kadar ikramlara filan gerek yok bence.. Sirada bekleyenlere, “sizler oturup, siparisleriniz alinip, servisiniz yapilmadikca, o musteriye hicbir hizmet vermeyecegiz” derdim ben..

    garsonlari bodygard olarak o masaya yollamaksa, asla ve asla yapmiyacagim bir sey olurdu..

  25. K. Aycan Saroğlu

    Aman Tanrım..

    Yeni işimde, bundan 5 yıl önce geride bıraktığımı sandığım, patronaj, haber anlayışı (ben gazeteciyim) konusunda aynı sorunlar çıktı. Bazen kendime soruyorum, biliyorum, sorunu ben çözmeliyim ama neden hep benzer sorunlar defalarca karşıma çıkıyor, hep aynı kalıplar tekrarlanıyor diye, hani insan hep aynı tür insana aşık olur derler ya, o tür iyiyse şanslısın, değilse artık Allah kerim….

    Neden hep işlerimde benzer sorunları yaşıyorum? Herhalde dersimi geçemediğim için gene aynı level’a takılıyorum, hep bu level’dan geçemiyorum diye… Neyse iç dökme gibi oldu… Ama esas söylemek istediğim sorunlar çözülmeden tabii ki ilerlenmeyeceği, hani yani “beni öldürmeyen acı beni güçlendirir” konusunun daha hafif bir versiyonu…

    Restoran konusunu okurken gerçekten ifrit oldum, neden bilmiyorum, bu tip adamlar beni çok ama çok sinirlendirir… Gerçekten çok öfkelenebilirim, o yüzden Tunç’un sakinliğine ve çözüm önerilerine de hayran oldum… Gerçekten çok uzlaştırıcı ve çözüme yönelik…Doğrusu da bu, sinirlenmek asla çözüm değil, sağlığa da yararı yok hayata da yok, ama elimde değil, çok sinirleniyorum, neyse artık biraz olsun saklamayı öğrendim…

    Müşterilere özel hissetirme meselesi çok doğru… Bunu yapabilirim sanırım, bana yapılmasından da çok hoşlanırım, bence bir işletmenin en büyük başarılarından biri olur, müşteriye kendini özel hissettirme…

    Mesela komik olacak ama Yunan Adaları’na gitmiştim bundan birkaç yaz önce, bir adada hep aynı restorana gittik beş gün boyunca, yemek güzeldi ama asıl sebep garsonların şahane davranışları, sunumları, neredeyse sizi çok eskiden tanır gibi davranmalarıydı… samimiyet vardı ama sululuk yoktu, küçük bir flört vardı ama her şey zarif ve saygı çerçevesindeydi…

    Peki ben niye bu kadar sinirleniyorum, bu restorandaki adamın davranışına? Yani restoranda masa kapmaya çalışan insana? Acaba bende böyle bir gizli eğilim mi var? Hani hepimizin bastırdığı gölge kişiliklerimiz var ya? Onları başkasında görünce çok sinirleniyoruz ya… Carl Gustav Jung’un gölge çalışması dediği şeyi mi yapmalıyım acaba?

    Hani en kızdığım şeyler aslında kendi karanlığım ve kendi gölgem mi? Yani gizli bir yanım, o restoranda, uyanık davranıp o masaya oturmak mı istiyor acaba? Ama terbiyemden yapamıyor muyum yani?

    Hayır ben bu olamam… Lütfen Tanrım…

  26. deniz

    ne kadar yaratıcı olurdu bilmiyorum ama belki de böyle çok kalabalık olan bi durumda insanların tanımadaıkları insanlarla tanışmalarına da olanak sağlayabilecek bi şekilde masa düzeni falan ayarlardım heralde.

    hem böylece mekana gelen kişiler farklı insanlarla belki tanışmış olabilir, hatta belki yemeklerinizle ilgili ortak yorumlar oluşturabilirler. ayrıca o münasebetsiz kişiye insanlar tepkilerini onu bi şekilde bu konuşmalara dahil etmeden gösterme fırsatı yakalayabilir. gerçi mekanla ilgili uygulanabilirliği engelleyen ayrıntılar olabilir, mekanı bilmediğim için bişey diyemedim.

    gerçi bu durumu böyle farklı bir sosyalleşme ortamına çevirmek müşterilere kendilerini ne kadar özel hissettirir bilemem ama kim bilir, iletişimin bu kadar zor olduğu bi zamanda belki de en özel hissettiren durumlar bu sistemin o an için tasarlanmasıyla oluşabilir… :)

  27. eray

    tunç abi grçekten çok yaratıcı.. şaşırdım okurken konu hiç beklemedigim yere gitti:D

    abi sen su blog işini bırak işletmecilige gir. köşe olmazsan ben de bişi bilmiyorum:D hatta sole 4-5 sene sonra gir bu işe mekanını ben yapacam inşaat muhendisi olarak…

    sevgilerle abim iyi ki varsın…
    eray…

  28. Can

    Yine Güzel bir noktaya değinmişsin Tunç Abi. Okurken yazı bir hikaye edasıyla geçti gözümün önünden.

    Daha 17 yaşında olmamdan dolayı -liderlik vasfı yaşım aslında gelmesine rağmen- çok konuyla alakalı çözüm üreticek kabiliyette değilim… Sanırım bu ailemin, belki çevremin ve en önemlisi de kendimi geliştirememin sonucu..

    Ama yazının son kısımlarına doğru geldiğimde bir kaç cümlede kendimi bulduğumu hissettim.. Durdum.. Bir daha okudum..

    İstenmeyen veya beklenmedik bir tatsızlığı fırsata dönüştürme şansı hep bizlerin elinde. Yeter ki ?iyi ki sorun oldu. Bana da yaratıcılığımı ve liderliğimi gösterme şansı çıktı? diyebilecek bir yönetim anlayışına (ve becerisine) sahip olalım.

    Her şeyin sorunsuz gittiği yerler bir noktadan sonra sıkıcı olabiliyorlar. Sunulan her şey doğal olarak kanıksanmaya başlanıyor.

    Bu bana içinde bulunduğum sistemden dolayı girmek zorunda olduğum sınav olan Öss’yi hatırllattı (o kadar saygı duyuyorum ki kesme işaretiyle yanına gelen eki ayırdım hatta baş harfi bile büyük.) Baya uzun bi meselem var aslında ama bu benim meselem pek yazıyla alakası yok.. Ama işte fırsatları bir yaratıcılıkla kullanabilmek adına, Öss gerçekten büyük bir fırsat benim için. Çünkü ben normal bütüklükte bi şehirde oturuyorum.

    – Öss olmasa hayallerim olmazdı. Olurdu belki ama bu kadar çapı büyük olmazdı.
    – Öss olmasa İzmir’i tatmayı düşünmezdim.
    – Öss olmasa beni başka hiç kimse gel sen Mühendis ol, gel sen Avukat ol demezdi..

    Belki saçma bi sistem ama daha iyi oluşturulana kadar en iyi bu (ki değişik çabalarda mevcut bu sene sistem değişiyor falan.)

    Aslında işin özü bu kadar detaylı düşündüğüm bi mevzunun üzerine gitmiyorum. Yani ilk başlarda okulumdaki kimya öğretmenimin “sen bir yeri kazanamazsın Ziraat Mühendisliği belki” deyip arkasındanda “oğlum sen zekisin de biz mi göremedik” demesi beni ateşlemişti. Normalde çalışan birisi olmamama rağmen kasmaya başladım dersleri. Kimyam bu dönem 5 düştü ve hoca giderek değişiyo :) Fakat ben ilk başladığımdan 2 ay öncesine kadar puanımı 190 olan vasat civarından 240’a taşıdım. Ama bu son 2 aydır hiç ama hiç oturupta o ilk zamanlar gibi ADAM gibi çalışmadım…

    Korkuyorum hem de çok :)

    Tekrar çalışmaya başlamam için bana bi aktivasyon enerjisi gerekli ama onu bulamıyorum işte bu noktada da elime geçem Öss fırsatını değerlendiremiyeceğimden korkuyorum.

    Sadece paylaşmak istedim. Sanırım konuylada ilgisi vardı biraz.. Ya da bi şekilde ben bağladım :)
    Gerçekten düşünmeye meğillendirici bir yazı. Çok hoştu.. Senin düşüncelerin aracılığıyla düşünmek..

  29. Hakan

    Sorunlar…
    Onlar olmasa gelişemeyiz,
    Onlar olmasa büyüyemeyiz.
    En çok onlara küfrederiz ama
    aslında bize en çok yardım eden onlardır.

    Selamlar, Hakan…

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir