Marketing Türkiye dergisinin 1 Ekim tarihli son sayısının kapak konusu “Fikrin patenti olur mu?”. Dergi benim görüşlerime de yer vermiş. Konu çoğumuzun zaman zaman gündemine gelir, o yüzden burada sizlerle de paylaşmak isterim.
Oldukça parlak olduğunu düşündüğümüz bir fikir geliyor aklımıza ve sonrasında bunu çocuğumuz gibi sakınıyoruz ellerden. Bize ait olduğunu da gösterebilme ve kanıtlama arzusuna giriyoruz doğal olarak. Peki bu fikri başkalarına söylememekten ve kendimizle bile fısıltıyla konuşmaktan başka ne yapabiliriz? Patentini alabiliyor muyuz fikrimizin?
Ya da gerçekten fikrin patenti olur mu? Veya… Olmalı mı?
İsterseniz konuya bu fısıltıyla konuşmamıza bizi iten sahtecilik, kopya çekme ve taklit etme ifadelerinden başlayalım.
Daha önce kopyacılık konusunda Anafikir blogundaki taklit sitelerle ilgili bir yazıya verdiğim yorumda da belirtme şansım olmuştu. Kopya çekmek veya taklit etmek “birebir aynısını veya çok benzerini yapmak” anlamına geliyor. Bu eyleme bir de marka değerlerini katıyorsanız işte o zaman sahte ürün yapmış oluyorsunuz.
Kopya çekme eğilimi “işin kolayına kaçma” dürtüsünün çekiciliğinden doğuyor. Çünkü düşünme ve öğrenme faaliyetleri gerçekte çoğu insan için oldukça zor süreçler.
Çünkü üretim çalışma gerektirir, öğrenme gerektirir, yani yorar. Yaratıcılık zordur çünkü düşünme gerektirir. İnsanlara “düşünmeme” alternatifini verirseniz de, kopya çekmek en kolay çıkış yolu oluverir.
Taklit etmek de beğenme ve imrenme duygularının tetiklemesi ve benzerini (her ne için olursa olsun bir amaç uğruna) yapma isteği ile ortaya çıkıyor. Bu; yaratılmış, tutmuş bir fikirden faydalanma arzusu da olabilir, bazen de öğrenme faaliyetinin bizzat kendisi. Yani kopya çekmenin aksine burada yine de bir düşünme var, çaba var.
Bebekken konuşmayı anne ve babalarımızı taklit ederek öğrendiğimiz, yabancı dili de o dili çok konuşanların aksanını taklit etmeye çalıştığımız gibi.
Büyük yaratıcıların tamamı taklit ederek öğrenmiş, daha sonra çok çalışarak (yani beslenerek) birer deha olmamışlar mı? Johann Sebastian Bach’ın kendisiyle çok yakından ilgilenen müzisyen ağabeyi Johann Christoph’u taklit etmesi verilebilecek örneklerden sadece bir tanesi. Tony Buzan da Leonardo Da Vinci’yi anlatırken “o insanların kendisini uçuk kaçık bir ressam gibi değil de, doğanın bir kopyacısı olarak görmelerini tercih ediyordu.” demişti.
Tabii ki, taklit edilmesine rağmen yenilikçi bir iddia ile çıkarılan bir ürünün sahiplenilmesi, esin kaynağının gözardı edilmesi veya kaynak gösterilmemesi açık bir sahtekârlık.
Terimler birbirine yakın. Sahtecilik, kopyala-yapıştır, araklama başka; esinlenmek başka. Yoksa hiçbir iyi fikir bu kadar yaygınlaşmaz, toplumların faydalarına bu denli hizmet etmez, rekabet bu boyutlarda ulaşmazdı.
Orijinal yaratıcılık ise bambaşka. Çünkü orijinal yaratıcılık daha önce düşünülmemiş bir fikrin ortaya çıkması. Özgün, özel, farklı, alışılmadık olması.
Peki, fikir ne demek?
Fikir Atölyesi’ndeki “Fikir Nedir?” başlıklı bir yazımda değindiğim gibi, daha önceden sahip olduğumuz, ancak aralarında ilişki kuramadığımız iki veya daha çok düşünceyi yeni bir biçimde yeniden birleştirmek. James Web Young güzel özetlemiş: “Fikir eski unsurların yeni birleşiminden başka bir şey değil.”
Hiç kimse esasında birşeyi yoktan var etmiyor, bulmuyor.
Diğer bir söylemle; (allah korusun ama) birgün beynimizdeki bütün bildiklerimiz, tüm tecrübelerimiz silinse, adımızı bile hatırlamasak; bizim yeni bir şey bulmamız, yeni bir fikirle gelmemiz mümkün olmaz. Çünkü elimizde birleştirebileceğimiz unsurlar (bilgi) kalmamıştır.
Jack Foster “How to Get Ideas” isimli kitabında yazmıştı; Gutenberg, kendisinden çok önce var olan, metal para kesme makinesi ile şarap (üzümleri sıkmada kullanılan) presini birleştirip matbaayı buldu. Tıpkı Newton’un denizlerdeki gelgit olayı ile elmanın düşüşünü birleştirip yerçekimini, Hutchins’ın alarm ile saati birleştirip çalar saati bulduğu gibi.
Dolayısıyla esasında var olan birşeyler yeniden farklı bir şekilde birleşiyorsa “icat etmek” denen kavramı sorgulumak gerekli. Eğer icat etmek, yani buluş; bir şeyleri yoktan var etmek demekten çok; daha önceden kimsenin akıl etmediği birbirinden alakasız farklı unsurları birleştirip yeni birşeyler ortaya çıkarmaksa (ki bu “fikir” demek), o zaman aklıma yatıyor.
Şimdi kısaca toparlayalım. Fikre patent olur mu?
Yeni bir fikir, en önemli özelliğinin “özgün” olması nedeniyle, sahibini nemalandırmalı. Fikri yaratana mutlaka kredi vermek gerek. Ki bu nemalanma her zaman ticari de olmayabilir. En azından o kişinin, bahsi geçen fikir üzerindeki konumu, herkesin üzerinde olmalı. Fakat fikre patent kişisel masturbasyona dönecekse, varolmasının pek anlamlı olmadığı görüşündeyim.
Burada önemli bir nokta da; fikrin toplumun faydasına hemen sunulmasının gerekliliği. Olası talepler ise hiçbir zaman suistimal edilmemeli. Esinlenmeler ise mutlaka olacaktır, olmalıdır da.
İşin özü şu: Yeni fikirler bulmaya ne kadar çok ihtiyacımız olsa da “sahtekâr olmayan” taklitlere razıyım esasında. Alex’in duran toplara vurma veya Ronaldinho’nun topla oynama becerisini varsın taklit etsin birileri!
Yorumlar 20
gerçekten çok güzel olmuş, emeğine sağlık. Aşk belkide hayattaki en güzel duygu ama insaanlar tarafından bu duyguda yanlış aksettirilmeye başladı. İlkokuldan başlıyor çocuklar aşkı yanlış tanımaya ve kendi kafalarında yanlış anlamlandırmaya. Umarım biz o Aşk’ı en güzel, en saf haliyle tanır ve hep onda kalır, diğer insanlar gibi olmayız..
Pingback: Google Beni Dinleyecek Misin? ( Başarı hikayesi ) « Milyar Dolarlık Fikir / Blog
kim bu? :”Alex?in duran toplara vurma veya Ronaldinho?nun topla oynama becerisini varsın taklit etsin birileri!” :)
Yazı güzel fakat şuan bazı insanlar fikir hırsızlığından çok, yapılanı bile yıkma peşindeler. sürekli geri gitmek için!
Pingback: Google Beni Dinleyecek Misin? | Blogir.Net
Pingback: Can Google Hear Me!!! « @R?N’NİN GÜNCESİ
Pingback: November » Blog Arşivi » Bir Fikrim var!
Diyelim aklınızda çok özgün bir site fikri var bunun patantini alabilirmiyiz.
merhabalar geooglenin 10 yıl yarışmasi ilgimi cekti aslında var olan nesnelerin degişik şekilde bileştirilmesi olayı dogru ama biz inasanlar ihtiyac duydugumuzda içatları yapıyoruz.:))) benim de bi fikrim var motorsuz benzinsiz (elektirikli olabilir hız meraklılarına) bu arac tabiki şehir içinde kulanıla bilir şehiir dışı olmaz sürat gerekio ama ne yapmam gerekiyor bilmiyorum sadece fikir olarak var kafamda bunu uygulamak icin fazlada bi sermaye gerekmiyor bilmem yardımcı olabilecek kişiler varmı??
yaş şu an 49 eskişehir cep no05386921138… 27.10.2008
ben fikre patent olur mu onu öğrenmek istiyorum, cevap verecek var mı?
Selam,
Esinlenmek hangi katagoriye girer? Insanlar ister istemez bazen esinlenerek yapiyorlar…
Ben gerçekten fikrin patenti olur mu, bunu öğrenmek istiyorum :)
atölye ile atelye arasındaki fark nedir?
Öncelikle merhaba…
Bende daha önce bu konuyu araştırmıştım. Yani fikri koruma. Ama böyle bir yasanın olmadığını gördüm. Kesinlikle yasal bir platformunun olması gerekli kanısındayım.
Her insanda olduğu gibi benimde kendime göre yeni fikirlerim var. Tıpkı yazınızda anlattığınız gibi kendi kendime anlatıyorum. Kimseye söyleyemiyorum. Belki çok basit bir fikir ama getirisi çok olabilir diyorum.
Fikrim Coca Cola’nın geliştirilmiş bir yan ürünü. Şimdi ben bu ürünü kendim pazarlamaya kalksam maddi açıdan altından kalkamam. Gidip Cola, Pepsi, Cola Turka gibi firmalara anlatsam, hiçbir şey kazanamam. Çünkü benim fikrim olduğunu belgeleme şansım yok. Eğer bu fikrin korunması ile ilgili bir yasa ve prosedür olsa, bu prosedürleri uygular, fikrin benim olduğunu belgeler ve istediğim firma ile görüşüp üretim yaptırabilirim. Veya bu fikir hiçbir işe yaramaz. En azından denemiş olurum.
Eminim benim gibi birçok insan bu fikirleri kendi içinde saklıyor ve mezara götürüyor. Belki bu fikirlerden birisi insanlık için çok yararlı bir ürüne dönüşebilir…
Sonuç olarak fikir koruyan bir yasa olması gerektiği kanısındayım.
Hepinize iyi çalışmalar. Bol fikirli günler…
Aslında yorumu kendi içinde yanıtını da vermiş.
2006’nın sonuna geldiğimiz şu günlerde 2003’de yapılmış bir kapak konusunun yinelenmesi elbette mümkündür. (Kaldı ki, içerik ve yaklaşım farklı verildi.) Mümkündür çünkü, ne esinlenme, ne intihal ne de daha koyusu konusunda bu sektörün söylemleri hiç bitmiyor.
Marketing Türkiye çalıntı, alıntı ve apartı denilen pek çok konuyu hedef göstererek anlatmak yerine, fikre sahip çıkmaktan, yani patentten söz eden bir içerikle okurlarına bu iddiada olanların kendi haklarını arayabilecekleri bir içerik hazırladı. Belki ileride de konu kapsam değiştirdiğinde ve gündem gerektiriyorsa tekrar aynı konulara döneceğiz.
Günseli Özen Ocakoğlu
Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni
Syn. Kılınç,
Fikir olarak nitelendirdiğimiz kavram “kişinin beyninde şekillenen düşünceler topluluğu” anlamına da geldiğinden, bu yazınıza yazdığım yorum da benim fikrimi oluşturmaktadır denilebilir. Fikrin patenti olmalı mı/olabilir mi konusu zaten yıllar öncesine dayanan uzun soluklu bir tartışma. Fikri, eğer düşüncenin kişisel ifadesi olarak algılarsak genel anlamda herkesin fikrini nemalandırmak karşımıza eş zamanlılık sorununu çıkartır. Bir fikri Dünya üzerinde ya da ülkemizde ilk önce kimin düşündüğü belirlemeye yarayacak bir yöntem ise eşit erişim, eşit teknoloji ya da eşit maddiyat koşulların gerektirir (örnek olarak eğer noter tarafından tastiklenmesi gerekiyorsa, herkes için eşit erişim imkanlarına sahip olması gereken bir sistem kurulmalı ve insanlar bu konuda bilinçlendirilmelidir).
Bununla birlikte fikirlerin kimler tarafından değerlendirileceği ve hangi alanlarda kullanılabileceği de bir başka sorunsal olarak karşımıza çıkar. Bir kişi tarafından öylesine ortaya atılmış bir fikir, bir başkası tarafından (belki de konusuna olan hakimiyeti dolayısıyla) ciddi maddi getiri sağlamak adına kullanılabilir. Reklamcıların kullandığı bir şehir efsanesi diyalog vardır; “Bugün bana 10 milyar kazandıran bir fikir buldum onu da bizim çaycı söylemişti”. Acaba burada esas hak sahibi çaycının kendisi mi, yoksa çaycının öylesine ortaya attığı fikri kendi iş koluna adapte edip akıllıca kullanan reklamcı mı olacaktır?
Bir başka açıdan, sadece ortada bir fikrin olması size maddi ve manevi getiri sağlayabilir mi? Fikri oluşturmak ve oluşan fikri uygulamaya geçirmenin birbirlerine göre ağırlığı nedir?
Türk insanı olarak her konuda türlü fikre sahibiz. Ortaya atılan bu fikirler bambaşka kişilerin akıllarında bambaşka kapılar açılmasına neden olabilir. Ya da insanlar genellikle şöyle der; “benim çok para kazandıracak bir fikrim var”. Peki bu çok paraları kazanmak için sadece böyle bir fikrin olması yeterli midir? Gerçekleştirilecek işin bütünlüğü göze alındığı zaman fikrin yeri % şu kadar, bu fikri uygulamak ise, işin % şu kadarını oluşturmaktadır şeklinde bir oranlama yapılabilir mi ? Fikri uygulamanın fikri oluşturmaktan daha zor olduğu söylenebilir mi ?
Diğer taraftan elinde zengin uygulama imkanlarına ve yeteneğine sahip fakat kıvılcım etkisi yaratacak fikirlerden yoksun insanlar ve şirketler bulunmakta. Yani uygulama konusunda herhangi problem yok. Susuzluğu çekilen, daha önce önerilmemiş yeni ve işe yarar fikirler beklenmekte; harıl harıl aranmakta. Bu esnada, “iyi fikirler” işin uygulamasından daha önemlidir şeklinde bir savunma yapmak ne derece doğrudur?.
Özet olarak yukarıda vermeye çalıştığım farklı açılımlara sahip bu konunun oldukça girift olduğunu düşünmekteyim. Yakın bir zaman içerisinde de fikir sahiplerine yönelik nemalandırma, patentleme vb. gibi bir önlem alınacağını zannetmiyorum.
Kişisel olarak daha önemli olduğunu düşündüğüm bir faktör daha var. Elinizde yaratıcı bir fikir olduğunda, bunun nasıl uygulancağını biliyor ve uygulamak için de gerekli motivasyon ve enerjiye sahipken yalnızca tek bir kişi olduğunuz için bu fikri gerçekleştiremiyorsanız, size sizin kadar inanacak ve destekleyecek insanları bulmak bu ülkede sanıldığı kadar kolay olmuyor.
Saygılarımla.
Tasarımın patentinin alınması, internet siteleri söz konusu olduğunda zor. Ancak siz daha önce sitenizi hayata geçirdiğinizi ispat edebiliyorsunuz. Çünkü sitenin yayına giriş tarihi üzerinde oynanamıyor. Bu da bir yaptırım olabiliyor. Böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştım. Çok da üzülmüştüm ama sonuçta bilen biliyor ve ne mutlu ki beğenilen bir çalışmam örnek alınmış diyorum.
Yorumlarla katkılarınız için teşekkür ederim.
Hakan; yorumunu Marketing Türkiye Dergisi ilgililerine iletiyorum, onların cevaplaması daha doğru olur.
Selim Ağbi, icat ve fikir kavramlarının “buluş” anlamında birbirine olan yakınlıklarını sorgulamıştım. Yoksa senin yazdığın gibi, deyimlerden doğan farklılıkları kabul ediyorum.
Elvir; tasarım için gösterdiğin hassasiyete teşekkür ederim. “Fikir Atölyesi olduk!” başlıklı yazımda da söylediğim gibi, bu hazır bir tema. Biz sadece üzerinde bolca değişiklik yapıp, farklı modüller ekledik.
peki ya tasarimin patenti olur mu:)
tasariminizi (gercekten sizin ise eger) azerbaycanda bir dergi sitesi (www.bizimki.org) icin kullanmis. hayirlisi.
Çok güzel özetlemişsin Tunç.
Yalnız ?fikir?le ?icat? kavramlarını bu kadar birbirine yaklaştırmak ne derece doğrudur, emin değilim. Elbette ?icat? da yoktan yaratma anlamında değildir, ancak sanırım ?fikir?den farklıdır. İngilizce ?invention?la ?idea? arasındaki fark neyse ?icat?la ?fikir? arasında da en azından o kadar fark olmalı.
Bu farkı Türkçe deyimlerden de çıkarabiliriz; mesela ?fikir almak? vardır, ama ?icat almak? yoktur; ?fikir danışmak?, ?fikir edinmek?, ?fikir vermek?, ?fikir yormak?, ?fikir yürütmek?, ?(birinin) fikrini almak?, ?fikrini çelmek? gibi deyimler vardır, ama bunların ?icat?lısı yoktur.
En önemlisi, insanlık tarihi boyunca ?fikir hürriyeti? gibi bir sorun olmasına rağmen ?icat hürriyeti? gibi bir sorun yaşanmamıştır. Farklılığı ortaya koyan en iyi örnek de budur.
Yine devam edecek olursak; ?ana fikir? vardır, ama ?ana icat? yoktur; ?sabit fikir? olur, ama ?sabit icat? olmaz:)
Tabii bu konudaki bu minik eleştirim, bu yazının ?ana fikir?ine herhangi bir zarar vermiyor.
Marketing Türkiye’nin bu haftaki yazısı, 2003’te yayınlanan bir sayısının içeriğinin aynısı. Orada da bu konu işlenmişti. Sanırım MT konu sıkıntısı çekmeye başlamış.