51

Sabahları Yanınıza Gelebilir miyim?

Hangi Yönünü Çok Seviyorum Biliyor musun?” ile duyurup, “İlk Cinsel Deneyim” ile başladığımız yazı dizimize devam ediyoruz. Hatırlarsınız; konumuz bir anne.

Anne ilk eşinden boşandığında erkek çocuk henüz bir yaşında. 6 yıl sonra gelen ikinci eş bir yabancı ve Türkçe bilmiyor.  Evlendiğinde çocuk 7 yaşında. (Bu sıralarda o geceleri halen annesi ile uyumaktan büyük keyif alıyor.)

Anne, evlilik kararına vardığını çocuğa açıklamadan önce, onların tanışmasını ve doğal ortamlarda birlikte vakit geçirmelerini sağlıyor. Böylelikle birbirlerine karşı ilişkilerini gözlemlemiş oluyor. Bu arada yeni eşine de duruşunu baştan net olarak ifade ediyor: “Ya onunla geçinirsin ya da bu iş yatar, başka bir alternatif yoktur.”

Ve çocuğa evlilik kararının açıklanma süreci, biraz da zamana yayılarak aşağıdaki diyaloglar çerçevesinde gelişiyor:

A: tatlım, o  Türkiye’ye gelmek istiyormuş. ama kalacak yeri yokmuş. bizimle kalabileceğini söylüyor ama… ben pek istemiyorum aslına bakarsan. biz ikimiz çok keyifliyiz evde. rahatımız kaçmasın.

Ç: neden istemiyorsun, bence gelsin bizimle kalabilir, benimle oyun oynar hem?

A.: evet ama bizim eve gelirse bizim evlenmemiz gerekecek? öyle ‘ben geldim, burada kalıyorum’ olmaz.

Ç: e tamam!!

A: ama buraya gelirse nerede yatacak?

Ç:  salonda kanepede uyuyabilir… ya da benim yatağımda yatabilir?

A: olmaz, evlenince aynı yatakta yatıldığını biliyorsun. yani benimle uyuyacak. en iyisi gelmesin, biz iyiyiz böyle.

Ç: hmm (sessizlik… anneyle artık yatamayacağını anladığı an!)

A: boşver, gelmesin… biz böyle eskisi gibi devam edelim istersen?

Ç: (adamı önceden tanıdığını ve sevdiğini hatırlar; bir arkadaş geliyor ona sonuçta ve evde bir erkek olması onun için son derece cazip.) yok yok gelsin.

A: e söyleyeyim gelsin o zaman. Ama sen istediğin için geliyor, yarın istemiyorum diyeceksen hiç gelmesin.

Ç: ama ben sabahları yanınıza gelebilirim dimi? (annenin içini burkan an.)

A: tabii ki bitanem. her zaman gelebilirsin.

Annenin kurgusu (o, çocuk istediği için geliyor) baştan itibaren her iki taraf için de çok net: ?O senin baban değil ama neden arkadaşın ya da abin olmasın. Senin baban var ve seni çok seviyor.?

Yeni eşine de aynı yönü veriyor: “sen baba rolünü hiç üstlenme, bırak o işi babası yapsın, en iyisi sen onun yanında bir abi rolünde kal ve hep iyi ilişkiler kur, yönetim ve eğitim bende devam etsin.”

Bu kurgu ilişkileri öylesine bir dengeye koyuyor ki, yıllarca onlar en iyi arkadaş oluyor ve bu arada (öz) baba istediği gibi eve gelip gidiyor ve uzun yıllar dengede bir arkadaşlık ilişkisi ile herkes mutlu oluyor.

Bu arada (anne çok uzun yıllar yaptığı kurguyu sürdürdüğünden) çocuk da adamı hep sahipleniyor ve hatta kendince de koruyor.

Geçiş dönemindeki bu başarıda annenin payı çok yüksek:

– Atacağı her adım öncesi tüm tarafların mutluluğunu gözedip, planlama yapması,
– ?Çocuk istediği için o burada? kurgusunu düşünmesi,
– Rollerin paylaşımını ve görevleri baştan iyi açıklamış olması,
– İlk günden “önceliğin çocukta olduğu” gerçeğini net ifade etmesi,
– Ve öz babanın varlığının herkes tarafından benimsenmesini

sağlayabildiği için.

Sonrasında adamın Türkçe bilmemesini dahi fırsata dönüştürmüş anne. Oğluna “bak o bizim dilimizi bilmiyor, sen ona destek ol” demesi üzerine; çocuk da adamın bildiği çok az Türkçe kelime ile (hem de onun aksanıyla!) konuşmaya başlamış ve  ona yeni kelimeler öğretmiş!

Adama bir şeyler öğreten konumdaki çocuk, onunla hep çok iyi arkadaş olmuş ve hatta evin büyük erkeği olarak onu kendine örnek de almış. Bugün halen ikisi çok iyi dostlar ve her şeylerini birbirleri ile paylaşıyorlar.

Bu ilişkinin en büyük faydasını ise ergenlik döneminde görmüşler. Yeni eş ile öyle bir denge oluşturmuşlar ki pek çok konuda bu yolla çözüme ulaşmışlar.

Anne delikanlıya 17 yaşına gelene kadar öz babası hakkında tek bir olumsuz laf etmemiş. Babasıyla sık sık görüşmesi için de elinden geleni yapmış. Ve önemli sorunlarda ve kararlarda anne, hep öz baba ve oğlunu biraraya getirerek üçlü toplantılarda birlikte karar alınmasını sağlamış.

Son 1-2 yıldır da (oğlunun kendi öz babasına güven duyması tam sağlandıktan sonra) birlikte daha gerçek bir dünyaya geçiş yapıyorlar. Pembe dünyada kalıp hayal kırıklığı yaşamaması için anne, kişiliği oturmuş olan oğlunu biraz da ‘gerçeklere yaklaştırarak’ bu konudaki görevini tamamlıyor.  Anne artık oğluyla (yine de babayı hiç şikayet etmeden) dertleşebiliyor.

Şimdilerde 9 yaşında olan kız kardeşin gelmesi ise o zamanlarda evde ayrı bir hava oluşmasına neden oluyor. İlk zamanlar 10 yaşındaki delikanlı için yeni bir kardeş, ama gerçek bir dert demek bu. 10 yıl tek başına hüküm süren bir erkek çocuk için oldukça sıkıntılı bir durum. Hiç mi hiç istemiyor bir kardeş!

Hamileliğin ilk zamanlarından itibaren anne bu kardeş olgusunu işlemeye başlıyor oğluna.

Ancak doğan çocuklarının kız olması, delikanlının koruma, kollama ve öğretme duygularını tatmin açısından önem kazanıyor. Zaman geçtikçe her kardeş gibi onların da itişmeleri oluyor ancak burada da anne devreye giriyor, çoğu kez de geri plandan.

Şimdi sözü anneye bırakalım:

“Kardeşler arasındaki sevgiyi, ilişkiyi ilk kuracak kişi annedir. Küçüğün büyüğe saygı duyma, büyüğün de küçüğü kollama, koruma ve örnek olma görevleri var. İlk günden beri bu konumlamayı iyi sağlamak gerekli.

Kardeşler birbirlerini sever ancak duygularını ifade edemeyebilirler. Onlara sihirli kelime ‘sevgi‘nin üçüncü kişi olarak aktarılmasında yardımcı olmak gerek. Ben de burada devreye giriyor, birbirleri hakkındaki olumlu düşünceleri onlara ayrı ayrı aktarıyor, şikayetleri ise dile getirmiyordum; ‘Biliyor musun kız kardeşin seni çok özlemiş’, ‘biliyor musun abin seni her ne pahasına olursa kolluyacağını ve seni yalnız bırakmayacağını söyledi bana’ gibi.

Bunları ayrıca kafamdan da uydurmuyordum; onların birbirlerine göz göze bakıp ifade edemedikleri ve bir şekilde benimle yalnızken paylaştıklarını birbirlerine iletiyordum sadece.

Onlar bugün birbirlerine inanılmaz derecede bağlılar. Kızım abisine tapıyor. Ve oğlum kardeşini inanılmaz derecede çok seviyor. Bugün ben olmasam, ona en iyi oğlumun bakacağını söyleyecek kadar da ona güveniyorum.

Onlara; babalarının farklı olmasının ‘büyüyüp çıktıkları yerin aynı olduğu gerçeğini’ değiştirmeyeceğini sıklıkla da hatırlattığım oluyor.”

Diğer yandan bir kız çocuğun gelmesi anne açısından da çok iyi olmuş. Evde iki erkekle tek başına mücadele ederken kendine bir yandaş bulup şartları eşitlemiş! Hala evde kızlarla erkekler gibi bir oyun düzeni içindeler. Bu da onların farklı bir denge kurmalarına sebep oluyor.

Yazın herkes bir yana dağılsa da, kışın mutlaka hep birlikte bir akşam yemeği için masada bulunmaya hepsi özen gösteriyor. Orada herkes duygularını paylaşıyor, gün içinde yaptıklarını anlatıyor.

“Bu öyle bir hale geldi ki, işten çok geç geldiğimde sofra hazır, hala beni bekler buluyorum onları. Geçen akşam da güzel bir şey oldu. Yemekte durup dururken kızım direkt olarak abisinin gözünün içine bakarak ‘seni çok seviyorum canım abim benim’ dedi… O da bir an durdu ve ‘ben de seni çok seviyorum canım…’ dedi.”

Şimdi bu annenin duyduğu hazzı tahmin edebiliyor musunuz?

Yorumlar 51

  1. enver keçelioğlu

    ağlasam sesimi duyar mısınız? dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle, bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu bu derde düşmeden önce. bir yer var biliyorum, epeyce yaklaşmışım, her şeyi söylemek mümkün. ANLATAMIYORUM. Orhan Veli.

  2. enver keçelioğlu

    Burada ilginç olan nesnel olayın taraflara insancıl, biraz da toplumumuza bir numara büyük gelecek biçimde olarak ortaya konulması. Bu sunum ne derece başarılı olursa olsun, sonuç olarak olayların gelişmesi kişilerin özelliklerine bağlıdır. Annenin, çocuğun, öz ve üvey babanın karakter yapıları ve dış dünyanın elverişli ortamı sonuca etkili olmuştur.

  3. Harry Potter

    Her yazı gibi çok güzel bir yazı olmuş.. Devamını merakla bekliyoruz..

    Annenin hayata bakışı, hayat tecrübesi beni çok etkiledi.. Teşekkürler

  4. tasarımcı

    evet görüyor ve duyuyoruz bu tarz şeyleri çokta yabancı değiliz…

    hoş konu keşekkür ederim … keşke bazeen hayata müdahele edebilsek ama ne çare…

  5. ceyda

    hikaye cok ilginc. benim basidan da gecti.

    iki bir oglum vardi ilk evliligimden, ikinci evlik yaptim ondan da bir oglum oldu. ben elimden gelen cabayi yaptim ama maalesef ikinci esim cok cahildi, cocuklar arasinda ayrimcilik yapti yurutemedim ondan da ayrildim, simdi iki oglumla birlikte yalniz yasiyorum. biz boyle daha mutluyuz.

    yukardaki ikinci es cok anlayisliymis, nerde oylesi varsa bana yollayin.

  6. ece

    Gerçekten böyle bir annenin çocukları çok şanslı.. Çünkü annenin yaklaşımları çok güzel..

    ßenim de kardeşim war we benim bu konuda anneye bir sorum olacak eğer cewaplandırırsanız gerçekten çok mutlu olurum..

    Annem çalıştığı için kardeşimle ben ilgilenmek zorundayım we bu yaklaşık 15yaşımdan beri böyle.. ßen 18 yaşındayım kardeşimse 8yaşında. Annem we babam ayrı oldukları için aile konusunda aile kawramı konusunda çok sorun yaşadık. Çünkü herkes gibi babamın bizimle kalmayışı, kendisine bi model alamaması onun için çok büyük sorun teşkil ediyor. Gerek okulda gerek dışarda anne-baba-çocuk gördüğünde bana sorular sormaya başlıyor. Çok üzüldüğünün farkındayım yalnız üzüntüsünü başka türlü dışarı wuruyor. Örneğin;altına kaçırıyor gün içinde weya çok yalan söylüyor en ufak bir konuda dahi olsa..

    Annemin kardeşime yaklaşımları çok güzel. Aynen yazınızda anlattığınız anne gibi yalnız YALAN konusuna bi çare bulamadık we nasıl wazgeçireceğimizide bilemiyorum.. Ben kısa da olsa sorunumu anlatmaya çalıştım. ßu konuda yazınızdaki annenin tawsiyesini almak isterim eğer mümkünse. Şimdiden teşekkür ederim..

  7. Ümit Suna

    Bir kadının eğitimli olmasının ortaya nasıl eserler çıkardığını rahat kavrayabileceğimiz bir yazı olmuş. Çok şükür internet bize Tunç gibi birikimlerini cömertçe paylaşan insanları tanıma şansı veriyor.

    Olaya bir de diğer bir yönden baksak. Acaba anne eğitimsiz birisi olsa ve hercai bir aşk ile adamla evlenseydi. Oğlunun tepkisinin ne olduğunu düşünmeden ve çevresinin “eh alışır canım bi zaman sonra, kolay mı birden kabullensin, çocuk o daha aklı ermez onun öyle şeylere” gibi yorumlarla pompalamasından da cesaretlenseydi. Biraz palazlanıp büyümeye başladığında da sürekli “senin o körolasıca baban yok mu o baban…, boyu devrilsin onun….” gibi sürekli babasına karşı doldursaydı. Çocuk yaz tatillerinde annesinin memleketine gitse, orada ananesi, dedesi, dayıları, teyzeleri, hatta babasının bacanakları da bir elden geçirse.

    Kadının evlendiği adamda kadın gibi eğitimsiz olsa, çocuğa babalık yapmaya kalksa, yeni doğan kendi kızının yanında ona üvey olduğunu hisssettirse. Sonra anne ile adam senin oğlun benim kızım kavgası etseler. Arada bir eski kocayı da senaryoya dahil etsek. Çocuklar sürekli bir münakaşa ortamında kalsalar.

    Acaba nasıl bireyler ortaya çıkardı?

    Bence neden toplumca öfke konusunda gayet cömert davranırken sevgimizi gramla dağıttığımızı sorgulamamız gerekir.

    Sevgiler.

  8. Pingback: Fikir Atolyesi Shakespeare Z Kuşağından Olsa Tenori-On Çalar mıydı?

  9. :-):-):-)

    tunç abi müthiş bir yazı dizisi oluyor..

    anne müthiş bilinçli hareket ediyor bazen düşünüyorum da böyle bir anneye sahip olmak ne kadar güzel olurdu. annemden şikayetçi değilim, o da öle görmüş ama ben kesinlikle ona benzemeyeceğim ve abi senin sayende bu konu hakkında müthiş şeyler öğreniyorumm

    emeğine sağlık!

  10. Taci Yalçın

    Yazıdan çok yorumlardan zevk aldım. Yalnız merak ettiğim bir şey var. Bunlar Google’a ”ilk cinsel deneyim, ergenlik” falan mı yazıp buluyorlar sizin blogunuzu Tunç Bey. Nedir yani bu, yorum bile yapamıyorum.

    Bu arada bir kez daha büyüklüğünüzü gösterdiniz, bu yorumları okuyup yayınladınız. Tebrik ediyorum. Ben olsam yayınlamazdım belki, ama mantıklı düşününce yaptığınız çok doğru geliyor. Bu arada artık duymaktan bıktığınız bir isyan sloganıyla bitireyim:

    Atöyle daha sık güncellensin :)

  11. tuuche

    kardeşler arasındaki bağı saglıyacak olan annenin işlevini tam yapmayan bi ailede buyudu annem ve tek derdi birazz sevgi.. bizi yetiştirirken de yoksun kaldığı şeyi defalarca aşıladı.. hikayedeki kadın gibi benim.. son derece akıllı.. ileriyi goren ve sevgini herşeyin ustesinden geldiiğine inandığı için bize “sevmeyi öğreten”, sevginin emek vererek buyudugunu ve bu yuzden birbirimiz için çaba sarfetmemizi ogretenn. suan kardeşim sahip olduğum en kıymetli varlığım bana hayatın verdiği en guzel hediyee.. anemin akıl oyumları sayesindee.. benim annem mükemmel bi kadın..

    tabi babam da :) ama babacım konu anneler napiim :)

  12. abdullah sandalcı

    Emin ol senin yazını okuyacağıma, kamyon arkası yazısı okumayı tercih ederim.
    Hem senin yazından daha manalı, hemde daha medeni lisana sahip.

  13. wime77

    Ne o birlikten güç doğar mı oynuyorsunuz.

    Birilkten güç doğar. Evet ama bu birlik karalama yada iftira yada kaba kuvvet üzerine kurulunca 3 kuruş değerinde olur.

    Her konuyu Atatürk’e getirebilirim. Çünkü onun her konuda yaptığı bir çok çalışma ve devrim var. Özellikle kadın ve kadın haklarında. Gençler içinde çok söz söyledi. Oku öğren.

    Siz benim zekamın %1 lik kısmı ile dalga geçmek için kapasitenizi zorluyorsunuz farkında değilsiniz. Anlatıyorum farkına varın diye ama hedef alıyorsunuz. Anlattıklarımı hedef alsanız benim yaptığım gibi daha medeni olurdu.

    Yazdıklarımı bir daha önce gözünüzle okuyun. Sonra çıktısını uygun büyüklükteki bir kağıda alıp birde öyle deneyin. Anlamadınız mı? Yapacak birşey yok.

  14. Siniri bozuk

    @abdullah

    Bence wime77 için yorulma, onun okuduğunu anlamakla ilgili problemleri var. Sanırım anadili Türkçe değil, o yüzden ya yanlış anlıyor ya da yanlış ifade ediyor hoşgör…

  15. abdullah sandalcı

    Wime77, şu anlatılan yaşanmış (sözde) olayı aldın. (kapasiten kadar yani %1’ini)
    Önce türban’a, sonra ATATÜRK’e getirdin. Sana söz söylemek israf.

  16. wime77

    Nedir bu tahamulsuzluk ? Hemen çalmaya başlıyorsunuz düşük perdeden.
    Sen infaz et yargılamaya bile hakkın olmayan bir insanı sonra nereden koşuyon de.

    Önünde koşuyorum. Yetişebilecekmisin ?

    wime77.

  17. wime77

    Çekememezlik almış gidiyor başını. Hata yapmadan doğru birşeyler yapan bir insanın yaptığı hata var mıdır diye arayıp duran insanların sayısı her geçen gün artıyor.. Ne bu yeni bir tür mü? Başarılı olan insanların bir açığını bulmak kendi başarısızlıklarını ve eksiklerini kapatmanın başka bir yolu mudur? Habuki örnek alması gereken o insanın yaptığı doğrular değil midir?

    Bu düşünce mantığı Atatürk için de hep söyledi ve söylenmeye devam ediyor. Atatürk’ün hatalarını arayan ve bunları yalan yanlış anlatan insalar. Bir de bunlara inanan başka bir grup insan. Adamın yaptığı binlerce doğrudan bir tane yanlışı alıp insanların gözüne sokmak mıdır doğru olan? Kaldı ki Atatürk hayatı boyunca bu millet hiçbir şeyi yanlış yapmadı.

    Bu hikayedeki anne de hep kendisi, ve çocuğu için doğru olanı yapmış şimdiye kadar. Hatta boşandığı kocasına karşı bile doğru olanı yapmış. Neyseki yeni eşi de komplekse girip fonda kaldığını düşünerek araya girmemiş. O da doğru olanı yapmış.

    Kimse bu kadar iyi olamaz diyerek mi kendi eksikliğini kapatacaksın? Kesin bir hata yapmıştır. EE bu sana ne kazandıracak? O hatayı mı yapmayacaksın? Sen yapılan doğruları aldın mı bu hikayeden de yanlış olanı arıyorsun? Sen kendine sordun mu acaba ben o kadının evlenip boşandığı ya da yeni evlendiği adam olsaydım ne yapardım diye?

    Yaşanmış tecrübeleri sanki kendimiz yaşamışız gibi anlayıp öğrenebilme yeteneğimiz olsa ne güzel olurdu değil mi?

  18. Siniri bozuk

    Her ebeveyn doğru olduğuna inandığı şeyi yapar. Yani kim evledı için kötü bir şey ister ve dilerki?

    Çocuklarımız, maddi manevi sahip olduğumuz her şeyi ortaya koyduğumuz bir imalat değil midir? Bazen birinin iyiliği için yaptığımız şey aslında o kişi için iyi bir şey olmayabilir.

    Anne bize göre süper anne olabilir ama çocuklar için de öyle midir? Bu noktada çocukların görüşünü de, özellikle büyük olanın, öğrenmek isterim.

    Ayrıca bence kimse bu kadar iyi değildir. Ben annenin doğrularını okurken şu konuda da hata yaptım dediği şeyleri merak ediyorum. Yapmadım diyemez. Çocuk büyütmek çok uzun ve sınavları ağır bir süreç. Hatalar mutlaka olmuştur.

  19. Nilay

    Ellerine sağlık. Süper bir yazı dizisi oluyor Tunç.
    Okudukça keyif alıyorum ve bu Anneye hayran oluyorum…

    Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kararlar ile doğru hareketleri yerine getirmiş bilinçli bir Anne.

    Yazının devamını merakla bekliyorum.

  20. erkan

    yok yeni adamla evlenmişte yok eski kocasıda gelip gidiyomuşta! neymişiz biz ya bu ne acep iş bu ne kopuk hayat bu ne bohem ya! ben müslüman mahallesinde salyangoz sattırmam arkadaş :)

  21. Zeynep

    Sevgi, sabır, güven, hoşgörü, öngörü, doğallık, bilinçli ve pozitif yaklaşım ve inanç.

    Bu konunun başında “Anne” esas oyuncu olacak zannediyordum. Ama şimdi yazı dizisini okudukça zannederim bu ailedeki her birey esas oyuncu. Hepsi ilk beşte daima oynuyor. Takım oyunu oynuyorlar, bir ekip olabilmişler ve ruhları var yani. Tabiki playmaker Anne… Her zaman ki gibi takımın beyni. Annenin annesi zannederim coach.

    Bu benim favori takımım!

  22. İlker Utlu

    Sevgili Anne,

    İlk bölümden sonra, bu yazıyı yazmak için serinin son yazısını beklemeye karar vermiştim ama dayanamadım. Beklemem fikirlerimi değiştirmeyecek gibi görünüyor. Öncelikle tebrikler!

    Benim asıl ilgimi çeken nokta, boşanmış olmak, tek başına çocuk büyütmek olmak ve işin zorlukları değil. Tüm bunların çocukla ilgili değil, tamamen eşler arasında olduğunu düşünüyorum. Ötesinde bir tercih meselesi. Fakat, çocuğun bu durumdan etkilenmemesini sağlamakla ilgili üstlenilen rol, tabi ki çocuğun birlikte yaşadığı aile üyesinde daha ağır. Bu da başka bir tercih meselesi belki de…

    Benim üzerinde durmak istediğim ise; bir çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişki. Bu noktaya kadar gördüğüm ise bu ilişkinin olması gerektiğinden bile üst bir düzeyde kurulmuş olduğu. Yeni jenerasyonla ilgili yapılan araştırmaların çoğunda – henüz bilimsel olanına rastlamadım – altı çizilen nokta SADAKATSİZLİK. Ülkeye sadakatsizlik, markaya sadakatsizlik, aileye sadakatsizlik, eşe-dosta sadakatsizlik…

    İşte bence -büyüyen aile- evresindeki kişilerin üstüne büyük bir sorumluluk düşüyor. Yanlış anlaşılma olmasın diye sadakatsizliğin bu anlamda kötü açıdan yaklaşılacak bir konu olmadığını da belirtmek istiyorum. Yeni jenerasyonun değerleri öncekilere göre daha değişik. Mantıkları çok daha istikrarlı işliyor. Bence bu çok da güzel bir şey. Körü körüne bir şeylere bağlı olmak artık onlara göre değil. Araştırıyorlar, öğreniyorlar, düşünüyor ve tercihlerini yapıyorlar. İşte böyle bir gelecek bizi beklerken, bir çocuğa çocuk gibi davranmak yerine, bir çocuğa olması gibi davranmak gerekiyor.

    “Ben evleniyorum, sen çocuksun ne karışırsın” demek yerine, aile ile ilgili verilen kararlarda çocuğa da sorumluluk yüklemek gerekiyor. “Bak bu kardeşin, bunları yapmak zorundasın” demek yerine, sorumluluğu bir ileri boyuta taşıyıp “sevgi”ye dönüştürmek gerekiyor ve son noktada sevgi gibi hiçbir mantığı olmayan bir kavramı, düşünme sistemlerine öyle bir adapte etmek gerekiyor ki, asla mantıkları ve jenarasyonunun özelliği olan özgüvenleri “sevgi”lerini yargılamasın.

    Bu çok bilinmeyenli bir denklem. Umarım her şey gönlünüzce olsun, çocuklarınız hep birlikte mutlu ve huzurlu yaşasın ve yine umuyorum bu yazı dizisini okuyup da, kendilerine göre bir-iki çıkarımda bulunanların sayısı çok olsun.

    Sevgiler..

  23. wime77

    Bu kadar güzel bir olayı sokakta bulacağın ikramiye çıkmış bir bilete benzetince ben de sana onun da bir bilimsel olarak hesaplanabilinecek olasılık hesabıyla açıklanabileceğini anlattım ama sen sokaktaki biletin oynanmış bilet olduğunu söyledin. Bu da yaşanmış bir olay işte. Gerçek.

    Burayı bir mekan olarak düşün. Biz de tartışan iki insan. Aynı mekanda olsaydık bana nasıl davranırdın? Ne okuduğumu ne eğitimi aldığımı ya da ne bildiğimi boşver. Kendini sorgula.

  24. abdullah sandalcı

    Nedir bu şimdi ? Freud’un bir makalesini mi okudun ? Psikanaliz yapmaya başladın.
    Sen, kim neyse herkesi öyle bilir. Ata sözünü aşmamışsın daha. Zorlama kendini.
    Ben yolda bulduğun bilet dedim. Niteliğini yazmadım.
    O teşbih bile sana ağır geldi kavrayamadın.

  25. wime77

    Bence sen bana laf yetiştireceğine kendini yetiştir ve şu soruyu sor.

    Ben ne yapardım ? FON da kaldığını düşünen adam mı olursun ? Yoksa olayların yönetimini üstlenmiş (sonuçta kadının oğlu) güçlü bir şekilde davranan karına güvenip destek mi olurdun ?

    Sen fonda kaldığını düşünen adam olurdun durum onu gösteriyor. Anlayamıyorsun sevginin gücünü kadına duyulan aşkı, fedakarlığı, sevgiyi, anlayışı anlayamıyorsun.

    Bilet:
    Sokakta bulduğun bilet %99.9 oynanmış olamaz. Bilet boş (oynanmamış) olabilir hatalı da oynanmış olabilir. %99.9 ikramiye çıkmamış bilet olamaz. Oynanmamış bilete de ikramiye çıkmaz.

  26. abdullah sandalcı

    Sen birşey deme. ‘Daldan dala zıplarım, yakalayana şaşarım’ misali laf çevirme, cerbeze yapmanın dışında birşey diyemiyorsun, en iyisi yazmayı bırak.

    Biraz oku, hatta bolca oku… En azından etrafındakiler rahat eder.

  27. wime77

    Baba?yı merak ediyorum derken, fonda resim gibi kalmayı nasıl kabul ediyor demek istedim. Eleştirmedim. Fakat eleştiricek yer aradığın için senin görmen doğal.

    Ne fonu. Adam bir çocuk yapmış karısından. Neyini merak ediyorsun?

    Sokakta bulduğun biletin oynanmış olma ihtimalini değerlendirmedim. Sokakta bulduğun bilete ikramiye çıkma ihtimalini değerlendirdim. Tabi sokağı çöplük olarak gören biri olmadığım için biletin düşürülmüş olma ihtimali üzerine durdum. Ne bileyim senin oynadığın ama ikramiye çıkmamış biletini sokağa attığını.

    İlk okul 1 sınıf matematiğinde sen bunu gördüsen şuan prof olman lazımdı. Bu konuda da daha bilinçli birşeyler yazma ve sığ olarak göreceğin adamı anlayabilme ihtimalin olurdu.

    Babayı merak etme sebebin adamın kadına verdiği değeri anlayamamış olmandı bunu anlatmaya çalışmıştım orda. Sen yine anlamadın. Ne diyim ki ben ?

  28. abdullah sandalcı

    Wime 77, demogoji yapıp sığlığını gizleyemessin. Zaten okuduğunu anlamıyorsun, bari sus anladığını zannedelim.

    1- Yolda bulacağın bilet % 99,99 çekilişi yapılmış bilettir. Oynadığın/aldığın biletle şansı bir olamaz. (Bakınız ilk okul 1. sınıf matematik kitabı)

    2-Bende herkes gibi Anne’yi tebrik ediyorum diye yazdım. Tebrik etmek ne demek lütfen sözlükten bakınız.

    3- Baba’yı merak ediyorum derken, fonda resim gibi kalmayı nasıl kabul ediyor demek istedim. Eleştirmedim. Fakat eleştiricek yer aradığın için senin görmen doğal.

    4- Dul kadınları kimse kötülemedi. Pravakotörlük yapma. Burada karalama yapan tek kişi sensin. Senin anlama yetini aşan bir sebeble örtünenleri kötüleme.
    Kendini geliştirmeye ”çalış” En azından gelişmiş beyne sahip olanların fikrini al.

  29. wime77

    Eda ve Abdullah’a.

    İşte olaylardan art niyet arama ve tarafsız bakamama, anlayışsız ve hoş görüsüz olmak buna denir.
    Kin duyglarınızdan kurtulun. Bana kin kusmak demişsin. Ben örnek verdim. Atatürk’ün Türkiye’sindeki durumdan. Kadınlarımız başlarını kapatmak istiyor derken bu erkeklerin bu konudaki eğitimsizlikleri ve bencilliklerinden bahsettim.

    Adam neden evlenmiş kadını mutlu etmek için mi ? TABİKİ EVET. Sevdiğin ve değer verdiğin bir insanın mutlu olmasını istemek çok mu aklının alamadığı birşey ? Kadın haketmiyor mu mutlu olmayı ?

    Olay sadece kadında değil. Belki adam çocuk sahibi olmak istiyordu.. Bak birde kızı olmuş kendi kanından canından ve yine ona ağbilik yapacak bir çocuğu var. Kariyeri olan aklı başında bir kadın. Olgun ne istediğini bilen ve kendine göre çekici. Neden evlenmesin ?

    Kısaca senin anlayabileeğin bir konu değilmiş bu.. Anlaman için önce kadını tanıman lazım. Ona değer vermen lazım. Onu mal olarak görürsen haklısın ne gerek var şimdi bu kadın mutsuz zaten dul bide benden önceki kocasıda eve gidip geliyor ne biçim iş bu yaw diyip saçmalarsın 3 kuruşluk gibi.

    Zaten sorunda bu işte Türkiye’de. Erkek hoş görüsüz bilinçsiz bencil. ve kadın onun emrinde bir köle. Sonrada dini özgürlük adı altında kapatılsın. Yumurtadan mı çıktın sen demezler mi adama ? Öyle bile olsa çıktığın yeri bil tanı. Sana hayat veren can veren kadın kutsaldır.

    Ayrıca,

    Yolda bulduğun bilete ikramiye çıkma şansı oynadığın bilete ikramiye çıkma şansıyla aynı. Eğer oynamadan ikramiye çıkmasını bekliyorsan yani yolda bir bilet bulup o bilete ikramiye çıkma şansı, oynayıp ikramiye çıkma şansınından oldukça düşük. Bu oranı hesaplarken var olan şans oyunlarının sayısınıda göz önünde bulundurmanı ve gezdiğin bölgedeki şans oyunları oynatıcılarının sayısıda hesaba katmanı öneririm.. Bulduğun bilete ikramiye çıkma şansı ise o oyunun olasılıkları ile ilgili. Ben bulduğun bilet ile oynadığın biletin aynı oyun olduğunu göz önünde bulundurdum. Bileti bulma olasılığının hesabı ayrı.

    Bir erkeğin evleneceği kızı bulma bulma şansını hesaplaması ile aynı aslında.. 5 milyar insan. Sen Türkiyedesin 70 milyon istanbuldasın diyelim. İstanbul 14 milyon. Yarısı kadın ve yarısı evli. 3.5 milyon. Yarısı bekar 1.7 milyon. Sen fatih’tesin. Ortalama her 5 kızdan 4ü kapalı. Bu kıza gidip konuşma şansın ise sana yolda bulduğun bilete ikramiye çıkma şansından da az.

  30. murat alp

    Akşamdan kalma yeşil ışık filmi etkisi vardı birde sabah sabah bu kadar güzel bi hikaye anne sevgisi, kardeş sevgisi gözlerim doldu yemin ederim. teşekkürler.

  31. Ozan

    İlk eş ve ikinci eş de, anne ile birlikte tebrikleri hakediyor… Hakediyor da, biz (ben de dahil) bu konuda tebriklerimizi ileten erkekler, kaçımız kendi hayatımızda özellikle ilk eşin gösterdiği olgunluğu gösterebiliriz/bileceğiz? Kafalarımızın içindeki ağın/perdenin/zincirin/betonun vs. kalınlığına ve esnekliğine göre davranışlarımızı şekillendireceğiz herhalde…

  32. oky

    anneden ilk bahsettiğinde biraz abarttığını düşünmüştüm tunç abi, ancak serinin ilerleyen yazılarını okudukça az bile söylediğini düşünmeye başladım!

  33. abdullah sandalcı

    Ben de herkes gibi, anne’yi tebrik ediyorum. Fakat, asıl üvey baba’yı merak ediyorum.

    Eşi sen çocuğun yönetimini bana bırak diyor, öz baba, çocuk, anne sürekli bir araya geliyor… Bu adam niye bu bayanla evlenmiş? Dur şu anne ve oğlu mutlu edeyim mi demiş? gerçekçi olalım. Bu işin bu kadar kolay olma ihtimali, yolda bulduğunuz bilete büyük ikramiye çıkma ihtimali kadardır.

    Wime77, kin kusmak için uygun bir konu seçseydin bari.

  34. K. Aycan Saroğlu

    Bütün mutlu ailelerin hikayeleri birbirine benzer… Mutsuz ailelerin hikayeleri ise ayrı ayrıdır… galiba Tolstoy’a aitti bu minvaldeki cümle… Hayatlarından bir roman çıkmamış ama mutlu olmayı, mutlu bir aile olmayı başarmışlar… bu güzel bir şey… gerçek bir sıcaklık yakalamayı… keşke herkes böylesine niyet edebilseydi…

    Aşk gibi, mutluluk da, birilerini mutlu kılmak da, mutlu olmaya çalışmak da bir niyet meselesi….

  35. özlemceylan

    neredeyse birebir aynı şeyleri yaşamış olmam nedeniyle tüylerim diken diken olarak okudum yazıyı. hatta oğlumun kardeş istememesinden dolayı duyduğum korku hafifiledi, cesaretlendim. aynı adımları atarken benim yaptıklarım kadar önemli iki şeyi belirtmek istedim;

    hayatımızda önceliğin oğlum olduğu fikrine baştan sahip çıkan ve çoğu zaman benden bile fazla özen gösteren, kendini oğluma pek güzel sevdiren yol arkadaşım ve gözüme bakınca tüm hislerimi algılayan, yaşadıklarımızı büyük bir olgunlukla karşılayarak, volkiyi iki kişilik hayatımıza aynı olgunluk ve sevgiyle dahil eden oğlum.

    böyle iki insana sahip oldugum için en az onlar kadar şanslı sayıyorum kendim :) eminim hikayedeki anne de öyle…

  36. fatma

    ornek alinasi bir anne… gercekten saygiyla okudum yaziyi. annenin mantik ve duygu sentezi harika.. miktarlar tam oturmus olmali ki simdi cok mutlu.. belki gecmisten cikardigi dersler vardir.. bence yasayarak ogrenmeyi bilen bir anne…

  37. Serbay(Theblognote)

    Gerçekten mükemmel bir yazı dizisi olmuş Tunç abi, 3 yazını tekrar tekrar okudum demin.

    Hepsinde herkesin alacağı bir sürü ders var. Aile içerisinde maalesef herkes sevgisini birbirinden gizliyor, sevgi kelimeleri söylemeye çekiniyor.

    Hikayemizdeki annemiz gibi yapan anneler ise sevgisini söylemekten çekinmeyen toplum içinde özgüvene sahip bireyler yetiştiriyor.

  38. qazeww

    keşke her çocuk örnekteki gibi bi anneye, her anne de örnekteki gibi iki mükemmel çocuğa sahip olabilse…

    anneyi gerçekten tebrik ediyorum anneliği hakkıyla yerine getirdiği için. ve gerçekten eğitim şart diyorum.

  39. hülya

    Anne ve çocukların diyalogları gerçekten hoş ve böyle bir ortam için örnek alınası.

    Ancak burada anne kadar eski ve yeni babanın/abinin davranışlarındaki olgunluğu da görmezden gelmemek, hatta taktir etmek gerekli diye düşünüyorum.

    Herkesin kabul edebileceği, hoş görebileceği ve en önemlisi sabır gösterebileceği bir durum değildir bu.

    Medenice ayrıldık” demek bu olsa gerek !

    Sevgilerimle.

  40. eda

    çok mukemmel bi anneymiş… wime77 kusura bakma da ben sana katılmıyorum, kimse mecburen kapatılmıyor isteyen kapanıyor bu da din ve vicdan ozgurlugunu tamamlıyor bence. ben kapalı değilim merak etme sadece anayasanın nasıl eksik oldugunu gostermek için yazdım, din ve vicdan ozgurlugu war diyorsunuz sonrada kapanmk yasak ortu yasak su yasak burda yasak surda yasak yani iyiki cezası yoktu cezada olsaydı çok memnun olurdunuz deil mi siz istiyorsunuzki herkes açılsın tamamen… ama braksanız isteyen kapansın isteyen açık kalsn bole daha ii deil mi… wede çıkarılmak istenen yasada herkes kapanmak zorunda die bişe yazmıo ya okumayı bilmıorsunz yada aklınz yetmior sen kapanmayabilrsin anladın mı… tabikide universtelerde prof lar kapalı insanlara takacak dersnden bırakacak ama işde naapalım insanların gericiligi halbuki o insanın derslerine bakması lazim işte turkiye bu …

  41. wime77

    Bu iyi hoş, olması gereken de bu ama annenin ve babanın çok ama çok olgun insanlar olması lazım.
    Türkiye’de durum genelde farklı. Hem de kültür düzeyi ne olursa olsun.

    Adam eski karısının evine gelip heyttt ulan bu adama mı tercih ettin gibi sarhoş kafayla çıkardığı rezillikler alışılagelmiş. Ya da çocuklara ananız böyle şöyle en çok sizi ben seviyorum vesaire.

    Erkek ne olursa olsun, kadın eğitimli olursa güçlü olur. İşi olur, mesleği olur. Ama Türkiye’de Atatürk’ten sonra hiç kimse kadına hak ettiği değeri vermediği için bugün bu durumdayız.

    Ben bu hikayeden bunu çıkartıyorum. Gerisi bana yabancı değil.

    Üzerinde yaşadığımız toprakların adı Anadolu. Dünyada hiçbir millet Türkler kadar kadına değer ve saygı göstermemiştir. Ama şimdiki halimize bakın. Dini özgürlük adı altında başlarını kapatmak istiyor kadınlarımız, kızlarımız.

    Bilmiyorlar ki çocuklarının geleceğini kapatıyolar, bilmiyorlar ki kocalarının zalim merhametine teslim oluyorlar. Bilmiyorlar ki sonlarını.

    Hiç mi bir şeyden ders almıyorsun ey Türk Halkı.. 3 kuruşluk haysiyetsizlere teslim ettin bu vatanı.

  42. Yusuf İBİLİ

    Anne’yi ayakta alkışlamak lazım.

    Çocuğunun verdiği tepkilere göre hareket ediyor. Evlilik kararı sürecindeki diyaloğu şahane. Örnek almak lazım. Hayatın her noktasında, uyguladığı işleyiş, örnek alınabilir.

    Evleneceği yeni eşi kabullendirmekten -aslında kabullendirmek diyemeyiz; sevdirmek, gerçeği göstermek- ziyade kardeşlerini birbirlerine sıkı bağlar ile birleştirmesi daha büyük bir başarı, çok büyük emek.

    Hayatımız içerisinde birçok insan var. Hor gördüğümüz, selam vermediğimiz, bazen yüzüne bakmaya tenezzül etmediğimiz veya umrunda olmadığımız insanlar aslında o kadar büyük bir azim, başarı besliyorlar ve içlerinde barındırıyorlar ki hiçbirşeyin karşılığı onlara yetişemez.

    Çok güzel bir yazı, Tunç aktardığın için teşekkürler.

  43. Birisi

    Ne yalan söyleyeyim, yeni boşanmış biri olarak içim sızlayarak okudum yukarıdaki satırları. Annenin yaptıkları takdire şayan, hatta mükemmel ötesi.

    Annenin

    “Kardeşler arasındaki sevgiyi, ilişkiyi ilk kuracak kişi annedir.”

    sözü çok ama çok doğru. Akli melekeleri sağlıklı çalışmayan bir annenin oğlu olarak, annenin ne demek istediğini çok iyi biliyorum.

    Önünde saygıyla eğilinecek bir anne. Tebrikler.

  44. Pazarlama Cadısı

    kesinlikle mükemmel…

    kardeşlik duygusu bir insanın yaşaması gereken en yüce duygu bence. aşktan çok daha öte…

    ben babamı 13 yaşında kaybettiğimde ağabeyim 19 yaşındaydı. ve bir anda kabuk değiştirip pek çok farklı görev edindi kendine. Bir günde o güne kadar arkadaşım ve ağabeyim olan insan babam, ağabeyim, dostum ve herşeyim oldu. Bir kızkardeş için en büyük şanstır bir ağabey… Babaların annelerin farklı olmasının bir önemi yok. Birine kötü bir şey olsa diğerinin daha çok canı yanar.

    Bu anneye kocaman bir öpücük verip sarılmak istedim bir an. Bu iki kardeşe hayatlarının en güzel hediyesini verdiği için: birbirlerini!

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir