Hem tam zamanlı çalışıp, hem üniversite okuyorsunuz. Ailenizden epey uzakta. Mezuniyete haftalar kala, çok istediğiniz bir şirkete iş başvurusu yaptınız. Onlarca şirket değil, sadece orası. Hayaliniz orada çalışmak çünkü.
3-4 mülakat görüşmesi. Şirket 2 saat uzaklıkta başka bir şehirde, ancak sorun değil. Her görüşmeye çağırdıklarında kalbiniz yerinden çıkacak gibi oluyor. Her şey iyi gidiyor. Ücrette anlaşılmış. Hatta şirket size bir kişi tahsis etmiş, onun yardımıyla bilmediğiniz bu şehirde oturacak ev bakıyorsunuz.
Okul bitmeden istediğiniz işi bulmuşunuz, derslere girerken havanız bile farklı artık! Sonra o da ne, beklenmedik bir mektup:
“Sizi tanıdığımıza çok memnun olduk. Ancak eğitim ve ilgi alanlarınıza uygun bir pozisyon bugün itibariyle şirketimizde olmadığından başvurunuzu üzülerek kabul edemiyoruz. CV’inizi gelecekte olabilecek fırsatlar için saklıyor olacağız…”
Nasıl yani? Şaka mı bu? Ne oldu bizim o olumlu görüşmelere? Neden ev aramaya kadar gitti bu süreç? Ne olduysa oldu, son dakika top direkten döndü, reddedildiniz işte!
[Bu arada aldığı ret mektubunu reddedenler varmış, bayıldım fikre!]Bu ret beni öylesine sarsmıştı ki, öncesinde çok istediğim o universiteye kabul edilmediğim zamanları bile unutturmuştu. Ön kapıdan almadınız, o zaman bacadan girerim misali, 2 sene bin kişilik, tek bir lokantası bile olmayan terk edilmiş bir köyde ufak bir okula gidip, 2 sene sonra, beni başta reddeden o okula transfer olmuştum. O genç yaşlar için bu bir zaferdi, reddedilmek motive etmişti.
Ancak o sıralarda hayal gibi gördüğüm o iş başvurusundan gördüğüm ret çok ağırdı. Ben eksik, yetersiz, başarısız, zavallı biriydim. Kendime güvenim sıfırlanmıştı.
Hayal ettiğim ‘ben’ bu değildi. İşte bu yüzleşme canımı yakıyordu.
Bu arada bilim adamları diyor ki, reddedilme insanın kalbini kırar, hatta ağrı verir. Bu ‘ağrıma’ kısmını incelemişler de. Gözüne bir yumruk yediğinde beyninde bu ağrıyı hissetmeni tetikleyen bölgeyle, reddedilince harekete geçen bölge aynıymış: ‘anterior cingulate cortex‘ (ACC). O yüzden duyulan ağrı gerçek. [Hatta bu dönemlerde alınacak ağrı kesicinin işe yarayacağını bile söyleyenler var!]
Bu iki ret hikayesine daha sonra, işten kovulmak dahil, o kadar çok yenileri eklendi ki, alıştım reddedilmeye! Yeni gelen ‘hayır’ların çoğu iş dışı konulara kaydıysa da, ben artık bir ret canavarıydım. Reddedildikçe gaza gelir olmuştum. Ne olmuştu bana?
Ne olmuştu da, beğenilmeme, geri çevrilme, dışlanma ve hatta varlığımın tanınmaması beni motive eder olmuştu?
Sanırım şu soruyu daha sık sorar oldum kendime:
“Tunç, ‘reddedilme korkusu’ nasıl olur da; kafandaki fikirleri paylaşmanı, sevdiklerine sevdiğini söylemeni, girmek istediğin bara gitmeni veya kafandan geçenleri yazmanı engelleyebilir; kafayı mı yedin?”
Korkuya bak sen!
Ancak ne zaman;
– Facebook’ta tanımadığım birinin ilgimi çeken bir yönü olduğunda, bunu açıkça yazınca,
– Üç sapla bir bara gidip, kapıdaki cüsseli ağbiye ‘içtenlikle’ neden içeri girmek istediğimizi söyleyince, yine de almazsa kızmayıp, yanda da bar olduğunu hatırlayınca,
– Bir yatırımcıya neden bir fikrin tutacağını, ‘ya aşağılar ya da kendisi yapar’ diye çekinmeden anlatınca,
– Birine, uçuk bir fikri “sen ne aptalsın” deme ihtimaline karşı bile heyecanla anlatınca,
– Veya hoş bir kıza; “hadi bir şeyler yapalım, sevdim seni” diyince…
hiçbir şey kaybetmediğimi, aksine denedikçe, hem çok eğlendiğimi, hem de daha çok nasıl ‘evet’ alırımın yollarını öğrenirken buldum kendimi:
- Beğenilmeyen ben değilim, onlara açtığım bir yönüm sadece. O yön, beni ben yapan değerlerden biriyse, sallama. Değilse, değiş.
- Herkes her şeyi kabul edilecek diye bir şey yok. Biz de birçok kez “hayır” diyoruz insanlara. O zaman benim de bu cevabı, en az “evet” kadar duymayı içselleştirmem gerek.
- Reddedilmek bana, beni tanıtıyor. Yeniden keşfediyorum bazı yönlerimi.
- Reddedilmek hayatın parçası. Kaybetmeye alan tanımadan, harekete geçmek ve kazanmak mümkün değil. Kısaca “Kapıyı açmayı denemezsem, bu içeride kalmaya da razıyım” demek değil mi? [Oscar Wilde, Stephen King, George Orwell ve hatta sonradan Nobel kazanan Isaac Bashevis Singer’ın ilk kitaplarının birçok yayınevi tarafından reddedildiğini duymuşunuzdur! Gerçi Bill Gates de zamanında “640 Kb?lık hafıza herkese yetecektir? demişti!]
- Herkes beni sevecek diye bir şey yok. Gerek de yok.
- Şeffaf ve samimiysen, seni sen olduğun için seven insanları kalabalık içinde görmek kolaylaşıyor. İki ajandası olanlar ise çıplak kalıyor. Nerelerde, kimlerle, ne yaparken daha mutlu olduğunu keşfediyorsun.
- Çocukken olmayan bu korku, şimdi varsa, benim dışımda birileri bunu bana yerleştirmeye çalışıyor demek değil mi? Gelmeyeceğim işte onların oyununa :)
Ben şimdi gerçekten sizin reddedilme hikayelerinizi merak ediyorum. Mutlaka vardır sizin de bu oyuna geldiğiniz anlar…
Yorumlar 49
Selam, ben bugün süper reddedildim!
ne zamandır buralarda dolaşıyorum sanırım vakti bugünmüş bunu yaşamanın…
kendisine kısa bir ömür biçilmiş sevgilim (ya da bugün itibari ile sevdiğim desem daha doğru olur) ömür süresi biçilmeden önce ömür süresinden bağımsız süper beklentisiz bir ilişki yaşıyordu(m)k ki bu sabah kendisini sevdiğimi söylememe karşılık olarak bir cacık olmayacağını ve arkama bakmadan kaçmamı önerdi…
dürüstlüğünü sevdim, reddedilmek içimi acıttı…ama birisinin açıkça reddetmesini yıllarca savunduğum için bir o kadar da takdir ettim…
bugün milattır takvimimde; reddedilmek de güzeldir, akıl açar, farkındalık sağlar…
sevdiğimi söylemekten çekindiğim tüm zamanlara inat söylediğimde mırın kırın etmeyen her canlı var olsun!
Efsane reddedildim.
Geçen sene şehirler arası otobüste tanıştığım bir çocuk vardı. Aslında onun benimle tanıştığı. Kitap okumam ilgisini çekmiş ve bi şekilde fırsat olduğunda gelip yanıma oturdu, sohbet etmeye başladık. Konu orada kapandı. Bir kaç takipleşme ve bir iki kitap-kafe önermesinin ötesine gitmedik, izin vermedim. Bu sene tekrar mesaj attı ve reddetmek zorunda kaldım. Aradan 2-3 hafta geçtikten sonra ben mesaj attım ve buluşmaya karar verdik. Buluştuk, konuştuk, eğlendik ve pişman olmadım. Sonrasında her gün görüşmeye başladık ve eğlendik. Hasta olduğumda baktı, ilgilendi. Beraber o kadar güzel vakit geçiriyorduk ki. Filmlerden, kitaplardan ve müzikten konuşuyorduk. Kusursuzduk adeta. O kadar çok değer verdiğini hissediyordum ki. Ama bi yandan da hızlı gittiğimizi düşünüyordum ve bunu ona bir türlü açamadım. Sonrasında aramıza 3-4 günlük bir mesafe girdi ve buluşup konuşmaya karar verdik. O kadar ağır sözler söyledi ki neye uğradığımı şaşırdım bu o olamazdı. O bu kadar acımasız değildi ya hayır kabul etmiyorum! Ama öyleymiş. Peşinden gittim, neredeyse ayağına kapandım reddetti. Vazgeçtim mi tabi ki hayır. Tekrar gittim ve bu defa daha sert reddetti. Tabi ki yine vazgeçmedim ama bir şey de yapmadım. Bu defa doğum günümü bahane ederek o geldi. Beklemediğim bir adımdı bu ama canımı yakarak geri gitti. Peki ben ne yaptım yine vazgeçmedim. 2 gün sonra yine gittim.
“Beraber bir arabadayız ve kendimize yol çizdik gidiyoruz ama sen o yolun yarısında anahtarları alıp indin ve üstüme kapıları kilitledin. Ben o yolu tamamlayamıyorum, geri dönemiyorum, yeni yol çizemiyorum” dedim. O da bana;
“Camı kır anahtar arabanın hemen yanında al ve git” dedi acımasızlığını suratıma yumruk gibi indirerek.
“Canın sağ olsun” dedim ve kalktım yanından.
Bana kendim olmam gerektiğini söyledi sürekli. Oysa ben kendimdim bunu anlamadı. Ve ben bu defa vazgeçtim. Hayallerimin peşinden gitmem gerektiğini anladım. Kafam o kadar mükemmel aydınlanmalar yaşıyor ki şu ara. Bi yandan da teşekkür edesim geliyor ona. Bilgisayarda gezinirken sitenize denk geldim ve yazınızı okudum. İlk fırsatta gidip kapısına “beni REDDettin” kartı bırakıp kaçıcam. O beni reddetti ama ben kendimi reddetmiycem ve neşeli olmaya devam edicem. Sizi çok sevdim. “bana iyi geldin” ;)
Ben de az önce reddedilme duygusunu en aşırı bir şekilde tadanlar (varsa) arasına katıldım. 1 ay önce herşey ne güzeldi oysa başvurduğum yer iş görüşmesine çağırdı hemen sabahı büyük bir heyecan içinde erkenden şirkete gittim. Bekle bekle bekle … sonunda biri geldi ve çeşitli sınavlara girdim. Yaklaşık 2 saat sürdü bu sınavlar neyse dedim sonunda biri mülakata aldı. Birkaç soru sordu görüşmemiz çok olumlu geçti dedi sonunda maaşı konuştuk en kısa ne kadar sürede başlayabilirsiniz dedi ben de hemen dedim. Biz sizi arayıp söyleyeceğiz ne zaman başlayacağınızı dedi. Ben çıkışta uçuyordum havalarda neyse gel zaman git zaman ne arayan ne soran oldu 1 aydır en son bugün dayanamyıp aradım. Pişkin biri telefonu açtı ve galiba kadromuz doldu dedi ama ben bir …. sorayım tam bilmiyorum dedi ve benim başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bana yapılır mı bu l.n intikamım kötü olacak benim duygularımla oynayıp bir paçavra gibi attılar. Artık hiçbir şeye güvenim kalmadı :(
az önce philip morris’ten red aldığımı öğrenince işte o ağrıyı ben de hissettim. aslında red bile alamadım, bir arkadaşımın philsa’yı arayıp öğrendiği bir bilgi bu.
yani bana “pardon, o kadar geldiniz ama kısmet işte olumsuz dönüyoruz” diyen biri bile olmadı :D
red almanızın kıymetini bilin, onu bulamayanlar da var:)
Bin defa reddedilsem de yine de affetmekten vazgeçmeyeceğim… “İnsandır… beşerde şaşarda…”
Sevgiler
Bu müthiş ve içten yazıyı paylaştığınız için teşekkürler.. Yazıda ve yorumlarda kendimi o kadar çok kez buldum ki!!
Uğur hocanın dediği gibi reddedilmek sadece işte ve aşkta değil.. Bugün işte ve aşkta mutlu olan insanlar da farklı durumlarda farklı şekillerde reddedilmiyorlar mı?
Benim reddedilme hikayem ortaokula dayanıyor. 8 yıllık arkadaşım sevgilisini bana tercih ediyor. Ben o yıllar evime de pek yakın olan bir anadolu lisesini kafaya takmış duvarlara falan onun adını yazıyordum :) Sonuç bir süper lisede okumak oluyor. Belki istediğim lisede okuyamamıştım ama en iyi süper lisede okuma fırsatını yakalamıştım.
Sonra lisede bir çocuğu sevdim. Aynı zamanda bizim okulun websitesini yapmıştı, weble ilgiliydi. Ondan da red cevabı aldım. Benimkisi ayrı bi çocukluktu :)) Ama onun sayesinde web ve grafik konularına merak saldım. Şu anki kariyerime yön veren en büyük insandır kendisi :)
Üniversitede istatistik okudum ama aklım tasarım, dijital pazarlama gibi alanlardaydı. Etrafımda bunlarla ilgili kimse yoktu. Herkes “deli misin seda? bu kadar ağır bölümden mezun olup gidip başka alanda sıfırdan mı başlıcaksın?” dedi. En yakınlarım bile.. Ama dinlemedim. Kurslara gidip web ve grafik eğitimi aldım. Freelance çalışmaya başladım, çalıştığım hiçbir insandan kötü bir feedback almadım.
Ancak mezun olduktan sonra yaptığım iş başvurularında hep reddedildim.
Bu nedenle yükseği pazarlama iletişimi alanında yapmaya karar verdim. İlk başvurduğum Galatasaray üniversitesinin mülakatında “istatistik mezunusun, pazarlama iletişimi ne alaka?” gibi bir tepki aldım hocalardan. Çok istediğimi ve bu işi yapmak istediğimi defalarca söylesem de kabul edilmedim.
Ama sizin de dediğiniz gibi reddedildikçe güçleniyordum sanki.. Sömestr zamanı Bilgi’ye başvurdum ve hiç ummadığım bir şekilde içtenlikle karşılandım ve kabul edildim. Şimdi ise iyi ki reddedilmişim diyorum.
Kısacası bir eksi bir artının habercisidir.. Önemli olan o eksileri artıya dönüştürebilmek, her redden bir ders çıkarabilmektir :) İnanmadığınız sürece başaramazsınız.
Tekrar çok teşekkür ederim :))
Reddedilmek…
Kabul edileceğimize kendimizi çok inandırdığımız için ağır geliyor insana…
Şu da bir gerçek, reddetmenin de büyük bir acısı var.
Acaba red ettiğim şey hayatımın fırsatı mıydı diye düşünmeden edemiyor insan…
Reddedilmek kadar reddetmek de acı veriyor…
Bu siteyi dün keşfettim ve keyifle okuyorum yazılanları. Birçok konuda insanların gündelik hayatta birbirine pek ifade etmediği şeyleri irdelemek güzel aslında. Aynı reddedilmek konusu gibi.
Ben hayatında reddedilmeyen biri olduğuna inanmıyorum. Hepimiz yaşıyoruz, her gün… Ama sanırım bazı redleri toplum olmanın şartına bağlayarak görmezden geliyoruz. Bazı redleri ise, tahammülsüz red olarak kabul ediyoruz. Sinirleniyoruz, belki sert bir cisme çarpmışız gibi hissediyoruz, belki yemeden içmeden kesiliyoruz. Bu belkiler çoğaltılabilir. Kısacası bunlar insan olarak bizleri gerçekten hırpalıyor ve malesef çoğu zaman o konuya saplanıp kalıyoruz ve hayatın o konudan ibaret olduğunu sanıyoruz.
Geçmişimizde hepimiz bu dönemleri atlatmışızdır.Ama genellikle pek azımız bununla ilgili harekete geçmiştir. Ben bu tür durumlarda kendi kendime “Allahım bir mucize olsa da, bulunduğum durumdan kurtulabilsem” derdim. Ama harekete geçmezdim, çünkü nasıl harekete geçileceğini bilmezdim… Aradan biraz zaman geçince ve kafam başka konulara kaymaya başlayınca, biraz farklı kişilerle farklı konuları konuştukça bu sorunum nedense erir giderdi. Sorunumun kendiliğinden çözüldüğü hissine kapılırdım ya da sorun olarak niye kafama taktığım için gülerdim.
Ama uzun bir süreç aslında bu noktaya gelmek, gerçekten zaman alıyordu ve belki de hayatımın fırsatlarını bu sorunu düşünerek kaçırıyordum, sırf bu yüzden yüzlerce fırsatı kaçırmış olabilirim. Bilmiyorum belki binlerce fırsat.. İşte bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim aslında. Çünkü o durumda insanın algıları kapanıyormuş gibi geliyor bana. Hatta algılarının tamamı değil, sadece iyi şeyleri duyan tarafları kapanıyor. Hep kötüyü duyarsın bu zamanlarda. “Siz aradığımız nitelikte bir personel değilsiniz…. Seninle olamam… Seni anlamıyorum…” gibi.
Aslında SAPLANIP KALMAMAK gerekli diye düşünüyorum. Gerçekten harekete geçmeli insan. Ve fırsatları kaçırmamalı, bu sizi mutlu edecek bir iş fırsatı olabilir ya da size değer verecek birini tanıma fırsatı ya da her neyse.. Bir mucize beklemektense mucizeyi kendimiz yaratmalıyız belki de.. Ve tahammülsüz red olarak kabul ettiğimiz şeyleri de yine toplum olmanın şartına bağlayarak kandırabiliriz kendimizi. Belki bu mücadeleyi daha da kolaylaştıracaktır..
Pingback: Fikir Atolyesi Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor!
Güzel bir yazı yüreğinize sağlık.
Okurken, bizim Hasan’ın iş başvurularında yaşadıkları geldi aklıma. 2 yılın sonunda gittiği bir iş görüşmesinde, İK cıların “hangi pozisyonda çalışmak istersiniz” sorusuna verdiği cevabı hatırladıkça hala gülerim şu anda olduğu gibi:
Hasan: – Genel Müdür pozisyonuna talibim. İlk icraatım İK bölümünü lağvedip sizi işten kovmak olacak…
Çok güzel bir yazı… Reddedilmek her an her yerde ama önemli olan bakış açısı. Dedemin bir lafı var, OLURSA NE ALA, OLMAZSA NE ALA… sonuçta ne olursa olsun ya da havalar nasıl olursa olsun bizim havamız iyi olsun :)
bu konuda yazarsam saçmalıcam biliorum :) bu yüzden diyorum ki bazen reddedilmek de
iyi olabiliyor,gerçekleri anlıosun.Zamanında boş yere ayrıldığım sevdiğim biri tarafınndan reddedilmek insanın aklını başına getirebiliyor. eyvallah tunç abi güzel olmuş.
Bazı yolların başında olsam da, sonuna geldiğim ve ya bir çok noktasında ”reddedildiğim ” bir çok yoldan geçtim. Bazen başkasının yolunu kesmişimdir belki, ama bu yönünden değerlendirmek yeni yollara gitmemi sağlamıştır. Yoksa aynı yollarda gezinip dururdum. Belki bir gün şu başında olduğum üniversite yolu da beni reddeder ona da yeni yol ayrımları yapar devam ederim, her red yeni bir reddin başlangıcıdır, hepsi er ya da geç bir red finaline ulaşır..
Tunç; “Hadi abi, kalk da bir sigara içelim dışarıda, çaylarımızı da söyleriz hem” dediğimde beni reddettin ve üstüne ekledin “devre arası olsun, öyle” diye… :))
Ah o zaman kartım olacaktı ki… (Bkz. http://www.fikiratolyesi.com/2010/02/19/beni-reddettin/) :D
askerde terkedildim kac senedir yalnızım, yolda birisi saat sorsa ona saati söylerken bile zor dökülüyor kelimeler. bir gün ben de reddedecem sırf reddetmiş olmak için.
“Tarih kendileriyle başlıyor” sanıyorlar ya… “Dünya da onlarla bitiyor” sanıyorlar. Böyle olunca basit RED’ler dünyalarını yıkıyor.
Oysa arkada daha ne dayaklar var. Ve ne tecrübeler olacak.
Reddedilmekten canı yanıp “bir daha da denemem” diyenlerin önünü açıyorsun. Onlar da bu sayede yeniden deneyecekler.
Eline sağlık be..
bir şey denemezsen reddedilmezsin. Reddedilmek denediğini gösterir.
Bir de godfather filminde denilen gibi ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım. BABA olmak gerekiyor sanırım.
reddedilmek hiç kafamı kurcalamadı.. lakin kabul ederim sinir bozucu bir durumdur..
beni ilgilendiren reddetmekdir.. çünkü her canının istediğini yapabilmenin özgürlük olduğuna değilde.. reddetmenin gerçek özgürlük olduğunu inanıyorum.
Pingback: Beni REDDettin! | Türk Kaynak
Amiş efendi hazretleti damadı babanzade ahmed naim efendiye demişler ki; “matlubun (istenilen şeyin) husulü veya adem-i husulü nezdinde müsavi değilse nakıssın evladım.”
Reddedilenlerin çoğunda bir hırs gördüm.
Ufacık bebeğe ilaç içirmeye kalktığınız zaman reddeder. Oysa karnının ağrısını o ilaç geçirecektir. Sevginiz sizi çaresiz bırakır.
Nice böyle red’ler olur insan hayatında… Çoğunluğun sevgiliye ve işe odaklanmasına şaşırdım.
Pingback: Reddedilmek | Businews
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin ikinci bölümü, yani sosyal ihtiyaçlar kısmı; aslında kabul görme ihtiyacı olarak algılanabilir. Böyle olunca, reddedilmek sosyal bir yara açıyor haliyle. İnsanoğlunun, kamil insan olabilmesinin en önemli sırrı, reddedilmeye karşı direnç geliştirebilmesidir. En büyük direnç ise reddetmeyi reddetmektir.
Şöyle düşünmek faydalı olabilir belki; biz hayatı bize sunulanları olduğu gibi kabul ederek mi yaşayacağız, yoksa kendi fikirleri ve hayat tarzı olan bir insan olarak mı yaşayacağız?
Bize atılan bir taşı gördüğümüzde vücudumuzu nasıl o taşın hedefinden kaçırmaya gayret ediyor ve bu saldırıyı hasarsız atlatmayı amaç ediniyorsak, kalbimizi hedef almış reddetmeye karşı da aynı refleksi geliştirebilmeli ve bu atışın bizi ıskalaması için birkaç küçük şey yapmalıyız. Belki de en öncelikle yapılması gereken, bize fırlatılan ne ise alıp geri fırlatmak olmalı. Reddetme bir silahsa eğer rakip en kolay kendi silahı ile mağlup edilir.
Bu kıvılcımı ateşlediğiniz için teşekkürler.
”Kariyerim boyunca 9000 den fazla şut kaçırdım. Nerdeyse 300 maç kaybettim. 26 kere, maçı kazandırmak için son şut bana verildi ve kaçırdım. Hayatımda tekrar tekrar ve tekrar başarısız oldum. Ve işte bu yuzden başardım.”
michael jordan abimizden bir inci bu konuyla ilgili…
ben hiç reddedilmemenin de kotu oldugunu dusunuyorum cunku denememıs olursun… reddedilmek guzeldir, 5 bira içer arkadasına yakınırsın, gecer…
harika reddedilme hikayelerime başka başka isimler koymuşum.
Yumruk acısı ile baş etmeyi öğrenmişim..
Arabesk yanım sevmiş hatta yumrukları..
Hayırları evete dönüştürmeyi oyun yapmışım
akrep inadı ve hırsı ile çok oyunlar kazanmışım..
reddedilme korkusu ile halının altına süpürülenlerim,
hayırları duymamak için vazgeçmelerim,
ve beni ben yapan fırtınalı halimle
duvarlara çarpa çarpa
rengarenk hayatımı çok seviyorum.
Büyücüsün sen Tunç!!!
Tunç!!! Sana büyücü diyebilir miyim???
Moralim bozuldukça, reddedildikçe bunu okuyacağım. Çok iyi…
Merhaba,
Yazınızı okuduktan sonra şöyle düşündüm…
Keşke bu yazıyı 8 ya da 9 yıl önce okusaydım :))
Yine döktürmüşsün Tunç:) Önceki yazılarında olduğu gibi konunun kendi üzerimdeki yansımasına baktım, her ne kadar bugüne kadar ciddi anlamda beni üzecek bir reddediliş yaşamadıysam da, kendime karşı dürüst olup hangi “hayır” da kahrolurdum diye hayal ettim.
Aşk? Eh neyim kötü niye kendimi sevdiremedim, onsuzluk devresi nasıl atlatılır sorgulaması üzücü olur ama yıkılmam.
İş? Kendime güvenim var A olmazsa B planı hazır.. sorun yok
Öyleyse ne?
Dostlarım…. gerçek dostlardan bahsediyorum, hani iliğine kadar kendini açtığın.. şeffaf davrandığın, eğer ki bir dostum beni dostluktan reddederse orada kalırım, gerçekten kahrolurum.
Reddedilmek değil belki ama bazen red edenin benim tarafımdan bakılınca hissedilen yetersizliği ya da yerine seçilenin çok dogru olmayan ya da tutarsız seçimler sonucunda seçiliyor olması bazen sinir bozucu olabiliyor.
Dün Ankara’da bir alışveriş merkezinin danışmasında oturan adamın bana yaşattığı gibi mesela. Eve dönmeden oğluma küçük bir hediye almak üzere 15-20 dakikalığına bu alışveriş merkezine bir elimde sırt çantam ötekinde takım elbisem ve yanımda da annem olduğu halde giren ben, danışmadaki bu zat-ı muhtereme, aslında güvenlik gerekçeleri ile hiçbir alışveriş merkezinde bunun kabul edilmeyeceğini de bilerek, eşyalarımı çok kısa süre yanına bırakıp bırakamayacağımı sordum.
Esasında hemen yanında duran ve bulunduğu yere ona binerek (!) gelmediğini düşündüğüm bebek arabası orada olmasa cevabına söyleyebileceğim birşey de olamazdı ama kimbilir belki o alımlı, genç anneye evet deyip bana hayır deniyor olması sinir bozucuydu işte :)
ufak tefek şeyler dışında sanırım reddedilmedim hiç… büyük kalıntılar bırakan redleri diyorum… çünkü reddedilmektense susmak daha kolaydı… benim konuşmaya cesaretim olmadı ki reddedileyim… ama ertelemeye ya da üstünü örtmeye hep vardı…
reddedilmedim… ama sanırım bu sebepten kabul de edilmedim hiç…
not: iki ajanda sahibiyim… evet…
Tam yerine denk geldi ,bu yazı güzel koydu. Okurken sesini duydum sanki.
Reddedilmek; nasıl da sağlam bir kelime deprem gibi. Çok evet hepimiz çok yaşadık, bugün daha yeni bir tane yaşadım, birinin geçmişe bağımlı bir önceki deneyimi sebebiyle reddedildim, hayatında yer alamadım. Daha beni kazanma zamanım gelmedi belki de.
Aslında sevdiğin birinin reddi en basiti, ama iş gerçekten bir sağlam bir yumruk çünkü hayatının yüzde doksanında oradasın ve evet daha çok reddler ayrılıklar yaşayacağız, onlar hayattaki bir üst basamağa geçmemiz için bize işaret olacaklar …
çok güzel bir yazı olmuş tunç yüreğine sağlık:)
dediğin gibi şeffaflığı ve samimiyeti yakalayıp sahtekarlıktan ve yalancılıktan kurtulursak, şu 2 günlük dünyada kendimizi de etrafımızdakileri de daha mutlu edebiliriz:)
Reddedilmek…
En acısı iş veya sevgililer değildir bence… Birine tüm gücünle yardım etmeye çalışırsın. O içindeki olumsuzluk veya güvensizlik nedeniyle seni reddeder. Üstelik bunu seni kırarak yapar. İşte o koyar…
valla çok güzel demişsiniz, katılıyorum fazlasıyla. ben de sayısını unuttuğum çok işten ret cevabı aldım. ret mektupları da başlı başına bir komedi zaten, işe almadıkları gibi bir de övüp övüp maalesef diyorlar:)) kimine göre kral oluruz şu hayatta, kiminin gözüne bile gözükmeyiz…
tunç her yazın insanın hayata farklı açılardan bakmasını sağlıyor… teşekkürler.
öğrenciyken part time iş için turkcelle başvurmuştm çağırdılr pazartesi genel müdürle toplantımız var ptesi gelin dediler gittim mülakat iyi geçmesine rağmen müdür onay vermemiş..
bir yıl sonra elimde bir sürü proje ve tekliflerle turkcelle gittim aynı müdür yine mülakata aldı kim olduğumu bilmeden düşüncelerimi beğendiğini söyledi iş başvurumu kabul ettiğini söyledi bi hafta izin istedim bi sonraki hafta başlamak için. tamam dediler ama ptesi işe başlamadım aradılar bende sizinle çalışmaktan vazgeçtim dedim :))
reddetmek neymiş görsünler istedim, yoksa insanların en berbatına bile yardım etmekten korkmam..
şimdilerde de çalıştığım okul müdürüm öğrencilerle ilgili yaptığım çalışmalarda hiç br teklifimi kabul etmiyor, ben de ona artık her sfernde aynı kapıya çıkan üç farklı öneride bulunuyorum, adamn kafası karışınca birine evet demek zorunda kalıor :))
Samuel Beckett’in şu sözü işte: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil?”
Soru kimin bize izin vereceği değil, kimin bizi durduracağı…
(The question isn’t who is going to LET ME; it is who is going to STOP ME … )
Ayn Rand ablacım demiş :)
EN DOĞRUSU DA BU ZATEN..
GERİSİ BOŞ…
Öğrenciyken işsiz kalmıştım ve kiramı ödemem gerekiyordu. Animatör arayan bir organizasyon şirketine gittim, “teletabi” olabilir misin dediler, “olurum” dedim. Beni şöyle bir süzdükten sonra “yok senden Teletabi olmaz pek zayıfsın” deyip noktayı koydular. Bu reddedilme de bana koymuştu; O zamanki bakış açımla “Ühühühü Teletabi bile olamıyorum ben” e kadar varan bir kendine acıma durumu:)
Çok güzel bir yazı olmuş. “Şeffaf ve samimiysen, seni sen olduğun için seven insanları kalabalık içinde görmek kolaylaşıyor. İki ajandası olanlar ise çıplak kalıyor. Nerelerde, kimlerle, ne yaparken daha mutlu olduğunu keşfediyorsun.” sonuna kadar katılıyorum bu cümlelere. Herkes her şeyi ve herkesi beğenseydi, herkes ve her şey aynı olurdu :) Kara koyun olmak iyidir bazen ;)
Sevgiler..
Yeni yazına bayıldım, etrafındaki gençlere ayakta kalma ve güçlüklerle savaşma duygusu aşılayan bir yazı, ellerin dert görmesin.
Kendiminkileri listelelerken yorum için fazla olduklarını görüp, bir blog yazısı yazmaya karar verdim :) Teşekkürler yazdığın ve paylaştığın için.
2006 yılında buldum demiştim hayatımın anlamını, tabi sonunu hiç görmeden ve dusunmeden.
bir insan sizinle 3-4 sene her seyini paylasıp, sonunda sizin ellerinizi tutarak, gözlerinize hala ilk gunku sıcaklıkla askla bakarak, seninle mutlu olamam diyebilir mi? diyebiliyor malesef.
arada ufak tefek ayrılıklar kuslukler olmustu, onun için ne kadar cırpındıgımı, ne kadar göz yası akıttıgımı sadece ben bilirim. ama dönup baktıgımda, dusundugumde hala o buhrandan kurtulamdıgımı hissettiğim anlar oluyor. guzel anılar canlanıyor gözunde insanın. ama acı gercek canını yakıyor aniden. O YOK ARTIK.
sagol tunc yine mukemmel anlatmıssın.
– Reddedilmek bana, beni tanıtıyor. Yeniden keşfediyorum bazı yönlerimi.
– Herkes her şeyi kabul edilecek diye bir şey yok. Biz de birçok kez ?hayır? diyoruz insanlara. O zaman benim de bu cevabı, en az ?evet? kadar duymayı içselleştirmem gerek.
sanırım bu iki kısım cok anlamlı benim için.
bazen kendimi avutmak mıdır adı, yoksa hakikaten ilk kısımda dediğin gibi DEGİŞME istegi midir, tam kesfedemedim ama bir baska birine tavrı, gulusu, dikkatimi ceken birileriyle oturup hiç tanımadıgım halde ona söylüyorum, cok tatlı gulumsuyorsunuz diye. ve insanlar hakikaten mutlu oluyor kucucuk bi tatlı soz karsısında bile. ve sonra kalkıyorum Allahımm bunu ben mi yaptım simdi diyorum:)
tesekkürler tunc tekrar:)
– Yaptığım ve sevdiğim bir iş olsun diye her işe başvurmayıp sevebileceğim bir iş arıyordum. Her görüşmede bilgimin az olduğunu ama geliştirmek istediğimi söyleyip, kendim hakkında gayet dürüst bilgiler veriyordum. Bu başvurulardan ilkinde, başta stajyer olarak 3 ay çalışmayı bile kabul etmiştim. 2 hafta sonra gelmemi istemediler, ne oldu anlamadım…
– Sonra yine reddedilmekle sonuçlanan bir yurt dışına çıkma girişimi…
– Son olarakta, yine benzer bir işe başvuru yapmak ve yine 2 hafta sonra reddedilmek…
– Sonuç olarak, artık şu şekilde espiri yapar oldum… “En kötü nisanda askere gitmek için başvuru yaparım. Nisana 6 hafta var, en az 3 iş değiştiririm =)”
Reddedilme nedeni, kabul edilmek için yaptığımız çabaların (sunum) yetersiz olması da olabilir. Ya da onlara açtığımız yönümüzün iyi açılamaması da diyebilir miyiz?
BBC’nin “İnsan İçgüdüsü ve Kazanma Hırsı” adında bir belgeseli var. Bahsettiğiniz
konusunu orada da anlatmışlar. Ben bu belgeseli izlediğimde aklıma hemen hayallerim ve çevremdekilerin bana “yapamazsın” demeleri aklıma geldi. Yazdığınız
bu çözümler “Yapamazsın”lar için de geçerli mi?
Daha dün akşam yaşadım. Her şey harika gidiyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Rahatsızdım, hastaydım ama mutlu gibiydim. Eve döndüğümde gelen o smsten sonra donup kaldım. Zaten öteki olduğumdan dolayı ağır aksak giden bir ilişki sona ermişti. Bir sms ile. Rededilmiştim. Tüm çabalarım ellerime batan cam kırıkları gibi döndü bana.
Rahatsızlığım ağırlaştı ve bugün işten eve erken dönmek zorunda kaldım. Bütün gün yatağımda dönüp durdum. Aklıma getirmemek için türlü türlü şeyler inşa ettim zihnimde. Sonra yıktım. Sonra yine yaptım…
Biraz önce bu harika yazıyı gördüm. Yalnız olmadığımı bilmek o kadar rahatlattı ki anlatamam.
Üst üste bir kaç reddedilme:
1- Yazın staj yapmak için başvurduğum, normalde kesınlıkle olabılecekken ılk iş görüşmesi deneyimim olduğu için heyecandan konuşamadığımdan dolayı olumsuz cevap aldım.
2- Üstüne yine aynı şekilde, her şey olumlu sonu sevgililiğe gideceği herkes tarafından da gözlemlenen bir flört döneminin sonunda, ben daha erken acıldıgım ıcın sonra da sevgimi sıkarcasına bellı ettıgımden bır olumsuz dönüş aldım.
3- Üzerine bir de burda bahsettıgım cocukla en yakın arkadasımı tanıstırmak gibi bir gaflette bulundum. Arkadaşım ikimizin arasında kaldı ve bana olumsuz olarak dönüp onu tercih etti.
Hepsi birkaç içinde oldu. Bunları düşünürken bir de derslerimi aksattım, ortalamamı düşürdüm.. Sonra birden hangisine değdi, dedim. Onlara üzülürken bir sürü şeyi kaçırdığımı fark ettim.
Sömestr da o şirkete bir daha başvurdum ve stajı yaptım. Aslında pek fazla da bır sey kacırmadığımı fark ettim.. Sonra klasik ama yanımda olacak ınsanın benı uzen ınsan olmaması gerektıgını farkettım.. Ona da pek değmezdi. Elimde kalan tecrübelerim oldu. Arkadaşımaysa hala üzülüyorum ama bır daha dönse bıle güveneceğimi pek zannetmiyorum.. Ortalamamı da bu dönem toparlayacağıma inanıyorum(:
Elimde tecrübelerim oldu sonuç olarak(:
Lafı özü, doğru söylüyorsun Tunç. “Evet” ne kadar kabul edılebılır bir şeyse “hayır” da aynı derecede olmalı; ama tam kendımı toparlama dönemimde böyle bir yazıyla bana destek verdin. Teşekkür ederim(:
Tunç Abi, senin sayende reddedilmeyi de unutacağız tamamıyla.