22

Red Light District, Marijuhana, Scooter Taxi ve GS

İlkini “Amsterdam’dan Canlı Kucak” yazısı ile yaptıktan sonra şimdi de son Hollanda gezimden aklımda kalan ve ilginizi çekebilecek bazı gözlemleri paylaşmak istiyorum.

Daha önceki seyahatlerimden ve Türkiye’de tanıdığım bazı Hollandalılardan dolayı evet onlar hakkında bir fikrim vardı. Ancak bu sefer (belki de Fikir Atölyesi’nde yazarım düşüncesiyle!) bazı davranışsal özellikleri daha çok dikkatimi çekti.

Bunlar kısaca;

– Yaptıkları işi sadece iş olarak görüp gözlerinde çok da büyütmemeleri,
– Ufak sorunları dert etmeyen düşünce şekillerindeki rahatlık,
– Abartsız doğallıkları.

Devamında da biraz Amsterdam’ın renklerinden ve PSV maçı için geçtiğim Eindoven’dan bazı gözlemlerimi aktaracağım.

Kaldığım az yıldızlı otel çok merkezi bir lokasyonda ancak (ucuz olmamasına rağmen) “otel” adını almayı hak etmeyecek kalitedeydi. Dolayısıyla çalışanlar da… Büyük ihtimal yaptıkları işi pek de sevmeden, salt para kazanmak hedefli görüyorlar. ‘Dokuz-beş çalışırım, geçimimi sağlayacak kadar para kazanırım, hayat beşten sonra başlar’ der gibiler. Benzer tutumu sadece kaldığım otelde değil, farklı yerlerde de hissettim; restaurantlarda, mağazalarda, hemen her yerde. Daha pahalı mekanlarda tutum gerçi biraz değişiyor ancak bunun içten gelmeyen ve öğretilmiş bir davranış olduğunu anlamak o kadar zor değil.

Yaptıkları işten nefret etmiyorlar belki ancak işini çok severek yapan birini gördüğünüzde bunu hissedersiniz ya, ondan bahsediyorum. Dolayısıyla müşteri memnuniyeti gibi kavramlarda sadece minimum beklentileri karşılayacak düzeydeler. ‘İş biter, hayat başlar’ görüşü sanki her yerde hakim gibi. Nitekim, iş çıkış saatlerinde barlara (happy-hour’ların da yardımıyla) ciddi kalabalıklar akıyor, özellikle coffee shop dedikleri (marijuhana ve mantar gibi uyuşturucuların legal olarak satıldığı) yerler hınca hınç doluyor.

İşi çok da gözlerinde büyütmemeleri daha huzurlu olmaları adına ilgimi çektiyse de, eğer iş saatlerinin çokluğundan dolayı hayatın büyük kısmı keyif almadan geçiyorsa, bir yerde yaşamdan kocaman bir kesiti de yok saymış olmuyorlar mı?. Richard Branson’un “işi iş, oyunu da oyun olarak görmüyorum, hepsi hayatın ta kendisi” sözü benim yaşam felsefeme çok daha yakın.

Bundan çok da uzak olmayan diğer konu ise ufak sorunları dert etmeyen düşünce şekilleri. Batılı toplumlarda gördüğümüz genel kurallara uyma ve herkesin birbirine karşı saygılı davranması Hollandalılar için de geçerli. (Örneğin İstiklal Caddesi kalabalığına benzer 2-3 caddelerinde bile insanlar birbirlerine değmeden, çarpmadan, omuz atmadan yürüyebiliyorlar.) Ancak bir İngiliz veya Fransız’a göre çok daha rahat bir tarzları var.

Ters giden birşeyler olduğunda ise insanlar birbirlerine bağırmıyorlar veya kavga eder gibi konuşmuyorlar… Örneğin (nüfus sayısından fazla bisikletin olduğu Amsterdam’da) bisiklet yolundan yürümemeniz gerektiği halde yürürseniz size sadece zil çalmakla yetinip, yanınızdan hız kesmeden teğet geçiyorlar. (Maalesef benzer rahatlığı orada yaşayan çok sayıdaki yabancı için söylemek ise çok zor.)

Son bahsedeceğim davranışsal özellikleri ise abartısız doğallıkları. Genelde ellerindekine razı ve gösterişten uzak bir tutumları var. Bu giyimlerinden, eğlenme tarzlarından, sokaktaki hal ve davranışlarına kadar yansıyor. Kimse kimseyle ilgilenmiyor, rahatsız edici (delici) bakışlar atmıyor. Punk saçlı bir genç ‘bana bakıyorlar mı’ diye etrafı kolaçan etmiyor. O sadece kendi tarzını yansıtabildiği için mutlu, o kadar.

Bunlar toplumsal davranış olarak dikkatimi çekenlerdi.

Gelelim oralardaki diğer hayattan kesitlere.

Amsterdam deyince Red Light District’den bahsetmemek olmaz. Seksin ticaret merkezi. Her türlü adult sex dükkanından, canlı show’ların yapıldığı gösterilere; hayat kadınlarının cam önlerinde kendilerine müşteri çekmeye çalıştığı evlerden, köşe başlarını tutmuş zencilerin sizlere bir şeyler satmaya çalıştığı yer burası.

Bir kez daha dikkatimi çeken ise burada hiçbir taşkınlığın olmaması. Birçok gece kulübünün de yer aldığı bu turist ağırlıklı bölgede herkes eğleniyor; ancak kimse kimseye sataşmıyor, ısrar etmiyor, sırnaşmıyor. Etrafta polis de görmüyorsunuz. Fakat herhangi bir şey olduğunda nereden çıktıklarını anlamasanız da anında orada bitiyorlar.

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi bu denli bir rahatlığı görmezken, Hollanda’da bunların yasal olması, oradayken arkadaşlar arasında da sohbet konusu oldu.

Bir şeyi “yasaklamak” onu ne kadar cazibe merkezi yapar? Yasaklamayıp yakın takiple serbest bırakırsanız yeraltı dünyası ne kadar yer üstüne çıkar? Toplumsal sonuçları ne olur? Yaklaşık üç saat sohbet ettiğim bir coffee shop sahibi dünyada sadece alkolden ölenlerin sayısının marijuhana veya mantardan ölenlerden kat ve kat daha fazla olduğunu söyledi. (Bu arada eroin kokain tarzı diğer kimyasal maddelerin Hollanda’da da yasak olduğunu söyledi.)

Sanırım olaya tüm açılardan bakmak gerek. Toplumsal kültür, gelenekler, aile yapısı, din, eğitim şekli ve düzeyi, dış dünya ile entegrasyon ve devlet-toplum ilişkisi gibi çok yönlü bir bakış açısı… Zaten biz de kendi aramızdaki sohbetimizde bunlardan konuşup bir sonuca veya karara ulaşmaya çalışmadık.

Amsterdam çok ufak bir şehir esasında. İstanbul’daki ilçeler dahi gerek yüzölçümü, gerekse nüfus olarak buradan daha büyük. Şehir merkezinde çok fazla otomobil görmüyorsunuz, dolayısıyla trafik de. Şehir düz ayak. Yürüyerek heryere gitmek mümkün. Tren ve otobüsleri çok iyi kullanıyorlar.

Ancak benim daha çok hoşuma giden bisiklet ve scooter taksiler oldu. Belki İstanbul gibi çok tepeli bir şehirde bisiklet taksi zor ancak scooter taksi (özellikle turistik şehirlerimizde) çok keyifli bir deneyim olurdu. Ben her ikisini de denedim, çok da keyif aldığımı söylemeliyim.

En çok gülümseten şey ise herkesin aynı anda pedal çevirip, biralarını yudumladıkları (direksiyondaki içmiyor!) ve aynı zamanda yüksek sesle şarkılar söyleyerek gezindikleri bisiklet araç oldu.

Ve son olarak Galatasaray’ın Eindoven’da PSV ile yaptığı Şampiyonlar Ligi maçına gittim.

Birbuçuk saatlik keyifli bir tren yolculuğu ile güzel başlayıp maalesef hüsranla biten bir gece oldu. Hem kötü bir oyunla yenilmemiz, hem de oradaki Galatasaraylı taraftarların taşkınlıkları gerçekten can sıkıcıydı. Oysa maç öncesinde şehir merkezindeki eğlenceleri Hollandalıları bile kıskandıracak güzellikteydi.

Ancak maçta alt tribünde yer alan PSV taraftarlarının kafalarına yanar halde meşale atanların arasında bulunuyor olmaktan utandığımı itiraf etmeliyim. Aşırıya kaçmayan sevinç veya üzüntüleri yaşamak o kadar mı zor?

Bir sonraki tatilimi bu kez çok da arayı açmadan yapma düşüncesi ile döndüm tekrar İstanbul’a. Kim ne derse desin, İstanbul’u dünyada hiçbir şehire değişmeyeceğimi tekrar hatırlayıp mutlu oldum kendi kendime.

Yorumlar 22

  1. Mert

    Ben 18 yaşında biriyim ve 16 yaşından beri amsterdam hayali kuruyorum belki gitmeden oralar hakkında gidenlerden daha fazla bilgiye sahibim :) gerçekten coffyshopundan red light tan doğasına kadar gezip görmek istiyorum ve bu yazın gerçekten kaliteli olmuş inşallah bizede gidip görmek böyle bi yazı paylaşmak nasip olur:)

  2. Pingback: Oğuzhan Sert Kişisel Web Sayfası » Blog Arşivi » Özgürlükler Ülkesi (?) Hollanda

  3. Pingback: Özgürlükler Ülkesi (?) Hollanda | Kemal Gürler ||

  4. Pingback: Fikir Atolyesi Amsterdam’dan Canli Kucak!

  5. UTKU

    allenberg’in sözlerine tamamen katılıyorum. Vermiş olduğu bilgilerden ötürüde diğer yorumculara teşekkürler.

    Ben Amsterdam eindhoven groningen alkmar roterdam den haag tilburg nedir bilmem
    hiç gitmedim ama isimlerini arkadaşım sayesinde biliyorum her ülkede bence insanına göre kültür ve ahlak anlayışı mevcut bizim için illegal olan diğeri için legal olabilir, bize yanlış olan diğerine doğru olabileceği gibi.

    AMA ASIL ÖNeMLİ OLAN TÜM ÜLKELER İÇİN GEÇERLİ:
    ÖNCELİKLE DÜNYA İNSANI OLMAK

    BİR KIZILDERİLİ ATASÖZÜNDE OLDUĞU GİBİ: DÜNYAYI TANRI YARATTI, AMA SINIRLARI İNSANLAR ÇİZDİ

  6. allenberg

    Öncelikle Deniz’e teşekkür etmek istiyorum. Ben ve benim gibi ülkesinin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik durumu konusunda endişelenen birçok kişinin duygularına tercüman olmuş.

    Benim de çok sevdiğim ve yaşamak istediğim bir ülke Hollanda. Tabi bunda turist olarak gidip oraları bu şekilde tanınmanın da etkisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü hepinizin de bildiği gibi Hollanda’da yaşayan yabancılar yukarıda bahsettiğiniz özgürlüklerden birçoğunu yaşayamıyor.

    Son yapılan düzenlemelerle flemenkçe’den başka resmi dil konuşulması yasaklandı ve ülkedeki göçmenlere bazı kısıtlamalar getirildi. Bu pencereden bakıldığında; 1 haftalığına para harcamaya gitmiş bir turistle orada yaşayan bir yabancıya tanınan özgürlük biraz daha farklı olacaktır. Ayrıca bazı Avrupa ülkelerindeki bu özgürlük ve sosyal refah ortamının diğer kıtalardaki sömürgelerinin yoksulluğu ve mutsuzluğu üstüne kurulduğunu unutmayalım.

    Sonuç olarak ülkemiz bir çok alanda bu ülkelerin gerisindedir. Bunu kabullenip Deniz’in de söylediği gibi bu işleyişi düzeltmeye önce kendimizden ve yakın çevremizden başlamalıyız.

    Hayatını yurt dışında sürdürmeyi uzun yıllar düşünmüş biri olarak, bu ülkeden başka bir yerde rahat bir hayat sürmenin kolay olmadığını düşünüyorum. Çünkü gideceğiniz her yerde yabancı olacaksınız ve özgürlüğünüz kendi ülkenizden daha fazla olmayacak, bazı ülkelerde 2. hatta 3. sınıf vatandaş muamelesi gördüğümüz bir sır değil.

    Bizi olduğumuz gibi kabullenip kucaklayacak tek yer burası. Kaçmak kurtuluş değil. Kalıp mücadele etmeliyiz. Kaçtığımız kendimiziz aslında. Bu topraklar bu insanlar biziz. Her ne kadar hayata farklı baksakta biziz. Cahilsek öğreneceğiz, bir şeyler biliyorsak eğiteceğiz, hep beraber görünürde değil özde özgürlüğün, hümanizmin yaşandığı uygar bir ülke olacağız.

    Konuyu niye bu kadar dağıtıp bu noktaya getirdin derseniz son yıllarda gençlerimizin ülkenin içinde bulunduğu istikrarsız durumdan rahatsızlık duyup, bunu tedavisi olmayan bir kangren gibi görüp, başka ülkelerde yaşama isteğine kapılmaları beni üzüyor.

    Master veya dil kursu bahanesiyle gittikleri yerlerde kalmak için çok zor şartlara göğüs geriyorlar. Sonuçta attıkları taşın ürküttükleri kurbağaya değmediğini görüp geri dönüyorlar. evet gittikleri yer rahat fakat kendi vatandaşına rahat.

    Tüm bunları söylerken yurtdışını gezmenin görmenin insana farklı vizyonlar kazandırdığını da unutmamalı. Tabi ki de imkanlarımız doğrultusunda dünyanın çeşitli yerlerindeki medeniyetleri kültürleri tanımalı, buralardan değişik bakış açıları çıkartmalıyız. Zaten dünya insanı olduğumuz gün bu sıkıntıları aşmış olacağız.

    Son olarak Amsterdam için bir iki kelime söylemek gerekirse; daha çok turist ve daha az Hollandalının olduğu, Hollanda hakkında sağlıklı bir fikir edinemeyeceğiniz, tüm bekar arkadaşların mutlaka görmesi gereken bir eğlence şehri. Amacınız Hollanda kültürünü, ekonomisini, insanını tanımak, bakış açısını yakalamaksa Roterdam’ı da görün derim…

  7. deniz

    Benim özgür ya da medeni olmamım yaşadığım şehrin trafiğiyle, çarpık yapılanmasıyla, çevremde dolanan kurtlar vadisi tiplemeleriyle çok da alakası yokmuş gibi geliyor bana.. Özgürlüğüm benim içimde… Ve benim özgürlüğüm serbestçe uyuşturucu kullanmak ya da kimsenin ilgilenmediği sex hayatıyla alakalı değil…

    Cetvelle çizilmiş sokaklarda yürüyünce kendimi daha medeni de hissetmiyorum. Öyle sokaklarda yaşamak isteseydim İstanbul’da degil başka bir şehirde yaşardım. Harika yapılanmaları olan şehirler var bu ülkede!! (görsel olarak bahsediyoruz ya!). Büyük şehirde yaşamayı tercih ettiysem, etnik çeşitliliği de kabul etmiş olmam gerekiyor!

    Kısa bir zaman öncesine kadar hergün yüzlerce Avrupalı tanıdığım bir meslegim vardı.. Ve gerçekten medeniyetin görüntüyle açıklanacak kadar basit bir şey olmadığını gördüm. Hayır, o kadar yüzeysel degil!!

    Ya da şöyle düşünelim.. Yer ismi vermek istemiyorum ama, İstanbul’a gelen yabancılardan kaç tanesi o meşhur bir mahallemize – olaylı olan hani – gitmiştir. Gitse bile eminim oraya yadırgayarak ya da yargıyla degil, şaşırtıcı tuhaf bir yer olarak bakacaktır… Belki yakaladığı bazı ayrıntılardan çok hoşlanacaktır. Ya da İstiklal’de yürürken ayağına dolanıp ona birşey satmaya çalışan küçük kızın, o kocaman masmavi gözlerine bakıp başını okşayarak, çıkarıp 20 dolar verecektir!!! O kıza senin baktığın gözlerle bakmıyor ki!!!

    Bir de “biz kötüyüz onlar iyi” mantığını hiç anlayamıyorum. Düşünmeye başladığım günden beri duyarım, anlayamam. Bir kere, baştan şu “biz”i kaldıralım. “Ben kötüyüm, onlar iyi” olsa belki biraz daha kabul edilebilir olabilir. Bireyim ben, toplumun çekirdeğiyim. Eğer gözüme batan bir bozukluk varsa bunun sorumlusu önce “ben”im…

    Yok ben özgür ve medeni bir bireyim; o çarpık çürük binaları diken, iki çift laf edemeyip derdini kavga dövüşle anlatan, kendini güç gösterisiyle, parasıyla ifade eden, oy kullanmayı siyasi bir davranış, hatta demokrasi sanan, yere tüküren, hayatında eline bir kitap almayıp bütün maaşını ayakkabısına ya da yeni telefonuna veren insanlar, benim akrabalarım, iş arkadaşlarım, çalışananım, ögrencim, okul arkadaşım, komşum.. Ama ben degilim!!! Ne mutlu bana… Kendimi kurtardım, bu sorumluluktan da yırttım.. Tek yaptığım bir işte çalışıp iyi görünüp, arada sosyal bir kaç aktiviteye katılmak.. Ne kadar da kolaymış medeni ve özgür olmak ya…

    Anlamıyorum zaten, konu çok dallanacak artık ama bunu söylemeden yapamayacağım.. Kaç şehirde Cumhuriyet mitingleri yapıldı, milyonlarca insan… O dönemlerde pek çok şehire gitmiştim. Her evin balkonunda, penceresinde Türk Bayrağı dalgalanıyor… Herkeste bir çoşku, artık Cumhuriyeti sahiplenme vaktidir!!!

    Oy kullanan her iki kişiden biri.. Oylar taşradan mı gelmiş hep, büyük şehirlerin oy dağılımına bakınca ters bir durum görüyorum ama ben? Ne yani o meydanlardaki insanlar reşit degiller miydi!! Liseliler mi doldurmuştu meydanları.. Çocuklar ailelerinden gizli mi asmıştı o bayrakları???

    Özendiğim başka ülkeler, yaşamak istediğim başka şehirler, görmek istediğim başka insanlar varsa eğer, bunu sağlayan başka insanlar olmayacak… Ben yapacağım… Kibirimden ve bencilliğimden kurtulalacağım önce, cehaletimin farkına varacağım, tek derdim günümü kurtarmak olmayacak, çözüm yolum başka bir yerlere gitmek olmayacak!! Tüm sorumluluğu üzerime alıp, belki de kahramanlık yapacağım, olmaması gereken ne varsa tek başıma savaşacağım! Eminim mücadele için yola çıkarken, daha ilk adımda kendim gibi insanlarla karşılaşacağım..

    Doğum mucizedir, yaşamak daha büyük mucizedir. Aileni ya da dünyanın neresinde dünyaya geleceğini seçemezsin… Ama bir kere dünyaya geldikten sonra, aileni de, yaşadığın yeri de, ülkeni de, hayatını da güzelleştirmek senin elinde..

  8. Pingback: Benim Beyne Bir Güncelleme Gerek! : İnternet ve Yaşam

  9. mener

    Ben bu yaz interrail ile arkadaşımla birlikte gideceğim Amsterdam’a ve kalacak bir yer bilen var mı acaba, hostel ya da onun gibi birşey… Red Light’a yakın olursa iyi olur =) Saygılar.

  10. MURAT YUMUK

    Ben de 22-24 Şubat tarihleri arasında AZ Alkmaar- Fenerbahçe UEFA Kupası rövanş maçı sebebiyle Amsterdam’daydım. Gerçi tamamen kişinin hayata bakışıyla, hayattan beklentileriyle ilgili ama, bana göre muhteşem bir şehir arkadaşlar.

    Orada 10km uzaklıktaki işine insanlar 1.5-2 saatte gitmiyor. Abartmıyorum inanın, huzurun ve özgürlüğün kokusunu duyuyorsunuz bu şehirde. İnsanlar kurallara uymanın, bizim ülkemizdeki gibi bir erdem değil de, kendi rahatlıkları için koyulmuş olduğunun bilincindeler.

    Tüm şehir 17.ci yüzyıl binalarıyla dolu. Onlarca kanal, binlerce olduğunu sandığım bisiklet gördüm. Evet 3 günde yüzünü hiç görmedim güneşin, ama o pozitif ve huzur dolu insanlar güneşsiz mutluluğu gösterdiler bana.

    3 gün boyunca tek bir kavgaya, tek bir tartışmaya şahit olmadım. Yollar pırıl pırıl denecek kadar temiz. Maç saati dışında gece ve gündüz tüm saatlerimi tek başıma (maç grubumdan ayrılarak) geçirmeme rağmen bir an bile kendimi en küçük bir tehlikedeyim ya da buraya yalnız gitmeyeyim hissine kapılmadım.

    Sanki burada Amsterdam propagandası yapıyormuşum gibi oldu ama ben aslında medeniyetin propagandasını yaptım farkında olmadan.

    Arkadaşlar Kurtlar Vadisi dizisinin karekterlerini okulda, işyerinizde, semtinizde görmekten bıktıysanız, Amsterdam’a gidin. İnsanlar bizim sadece hayal ettiğimiz özgürlüğü, huzuru ve medeniyeti orada yaşıyolar. Çok özel çabalar da göstermeden yaşıyorlar bu güzellikleri. Anladığım kadarıyla, kurumlar doğru kurallar belirliyor, insanlar da bu kurallara uyuyor. Hepsi bu.

    Umarım bir gün, bir Avrupalı da İstanbul’daki güzelliklerden bahsederken sadece Topkapı Sarayı, Kızkulesi, Sultanahmet Cami, Dolmabahçe Sarayı ve belly dance değil de, insanlarımızın medeniyetinden, hoşgörümüzden, kentimizin temizliğinden ve ahenkli yaşantımızdan bahseder. Umarım!…

  11. Kaan Douglas

    Arkadaşlar, bütün yorumlarınız için teşekkür ederim.

    Ben bu yaz Amsterdam’a gitmeyi düşünüyordum, dün geceye kadar. Ama araştırdıkça Amsterdam’ın o Red Light District denen yeri geçiyordu bütün sayfalarda. Uyuşturucunun serbest, alkolun ve sex merkezlerinin hat safhada olduğu bir yer olarak gösteriliyordu. Çünkü Türkiye’de bunların olduğu yerde her türlü belayı düşünüyor insan.

    Ama bugün sizlerin de yazılarını okuyarak anladım ki kararımda haklıyım. Sizleri de bekliyorum. Hadi arkadaşlar, bu yaz Amsterdam’a eğlenmeye…

  12. hava

    Bence haklisin, evet hele o son sozlerinde kesinlikle haklisin.

    Ben 10 yasimdan itibaren bu sehirde yasiyorum ve acikcasi soylemek gerekirse hic sevmiyorum Amsterdam’i. Cok monoton hersey, insanlar senlikli degil. Evet terbiyeli olduklari cok dogru ama hergun yagmur var burada nerdeyse. Sicak oldugu zaman da asiri bunaltici sicak var, gunesi de zor gorursun, ancak yilda bir ay. Oysa Turkiye herzaman gunesli. Gunes isigi insanin mutlu olmasini ne kadar cok etkiliyor biliyor musunuz?

    Eger secme sansim olsaydi, bir dakika bile bu lanet sehir Amsterdam’da durmazdim!!!

  13. burcu

    Arkadaşlar, bir ay önce ben de Hollanda’ya tatil amaçlı gittim. Ve orada karşılaşdığım yaşam standartları kafamda tekrar soru işaretlerine neden oldu, bence muhteşem bir ülke.

    Bu kadar rahatlığın ve bu kadar serbestliğin olduğu yerde bir o kadar da huzur ve bir anda kendi yaşadığım ülkeyi düşündüm ya da felsefeyi. Her zaman denir ki ‘rahatlığın olduğu yerde huzur olmaz.’ Ben Hollanda’yı gördükten sonra bu düşüncenin yok olduğunu gördüm.

    Uyuşturucu, sex müzeleri ve meşhur red light caddesi. Herkes kendi halinde, kimse seni rahatsız etmiyor ya da kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Herkes üzerine düşen görevi biliyor ve uyguluyor. Bu doğal olarak sınırlar içersinde huzuru sağlıyor.

    Hollanda’daki yaşam standartları ve kültür seviyesi yüksek. Tarafikte hata yapsanız dahi korna sesi ya da herhangi bir bağırma duyamazsanız. Orada kurallar var ve sadece bunlara uymanız yeterli, insanları güleryüzlü ve sıcak. Kısaca şunu söylemem gerekirse; görmeye değer bir ülke.

  14. mehmet oney

    Amsterdam hakkinda inanilmaz dogru bir yazi ve yorum olmus. Bitanemle gidip, orada 3 gun kalip sonra Paris’e gecmistik, ve nefret etmistim Paris’ten, cunku guzel binalari gotik ambiansi disinda bildiginiz Istanbul gibi kesmekes bir buyuksehirdi.

    Sanirim Amsterdam’in farki bu, butun imkanlariyla tam bir sehir, ama kucuk olcegi sayesinde sahiplenmek cok kolay, icinde kaybolmuyorsunuz, ve sehir sizi yormuyor. Nedendir bilinmez gordugum en stressiz ortamlardan birisiydi, herkes mutlu ve relax.

    Kismetse yasanacak memleket…

  15. Pino

    Benim şimdiye kadar 1 kere yurtdışı gezim oldu. 3 haftalığına Amerika’ya gitmiştim. ve 3 haftanın sonunda canım ülkeeeem diye uçarak dönmüştüm:) Orada herşey o kadar planlı programlıydı ki bir süre sonra bu düzenlilik hali benim sinirimi bozmaya başladı. Özellikle cümbüşün bol olduğu, dünyada eşi benzeri olmayan abuklukların yaşandığı bir ülkeden gelmekti belki de sebebi. O kadar alışmışız ki bu ülkenin temposuna birden kendimi boşlukta hissetmiştim. Çok sıkıcı gelmişti:))

  16. Onur ÖZYURT

    Ben ‘ülkemizde neden böyle’ sorusunun yanıtını tamamen geçim sıkıntısı olarak değerlendiriyorum. Bu sadece kişilerin fakirliği olarak algılanmamalı. İyi bir mikro ve makro ekonomi; bağımsız ekonomik ve sosyal hayat getirir. Bu da insanların en büyük sıkıntı olan geçim sıkıntısından kurtulmalarını ve hayata daha pozitif bakmalarını sağlamaktadır.

    Orhan Gazi arkadaşımız bize geceleri ara sokaklar veya şehrin bir bölümü tekin değil diyor. Bu tehlikeli kişiler geçim sıkıntısından dolayı mı sokaklarda; tabii ki hayır, onlar psikopat veya şöyle söylemek gerekirse; psikolojisi tamamen bozulmuş insanlar.

    Hollanda’daki cafede olan amca alkolden ölenler katkat fazla demiş. Böyle bir kıyasın yapılabilmesi için 2 ürünün de aynı şartlarda analiz edilmesi gerekmektedir. Dünyada marijuhana da alkol kadar serbest bırakılırsa bu analiz daha doğru sonuçlar verir düşüncesindeyim.

    Son olarak Tunç Bey’in de dediği gibi, İstanbul’u, genel olarak ülkemi hiç birşeye değişmem :)

  17. Mehmet Eskici

    Çok fazla yurtdışı tecrübem olmadı ama düşünüyorum acaba insanlar kendi yaşadıkları yerdeki kötülükleri, gittiği yerde ise güzellikleri mi görüyor sadece… Ben de genelde aynı düşünceler içindeyim çünkü oradan yola çıktım.

    Geçen sene şirketten bir arkadaşla Malezya, Singapur gezisi yaptık biz de. Hem değişik bir yer olsun istedik, hem de yurtdışı için vize sıkıntısı yaşamadığımız ve hesaplı olduğu için de tercihimiz oldu. Özellikle Singapur sizin anlattıklarınıza göre Hollanda’ya çok benziyor. Bence en güzel yanlarından biri insanların rahatlığı… Kişiler nasıl giyinirse giyinsin, nasıl konuşursa konuşsun toplum içinde rahatsız edici gözlerle dolaşılmıyor peşlerinde.

    Fotoğraf çekmesini sevdiğim için Singapur’da gece çekimlerine çıkacaktım. Otel görevlisine sordum nasıldır sokaklar gece diye; “buralar gayet sakindir” cevabını verdi, cidden öyleydi. Etrafta ne bir polis ne de şiddet unsuru içerici birşeyler…

    Ülkemize kıyaslamaya kalkıyorsunuz, gecesini geçtim gündüzü bile artık tehikeli olmaya başladı. Nedendir diye düşünüyorum ama bir neden bulamıyorum. Geçim sıkıntısı, sinir, kriz vs şahsen çok inandırıcı gelmiyor bana… Minare çalınmış kılıf kısmı bunlar yersek…

    Neyse bundan sonra Avrupa taraflarına imkan buldukça dolaşma isteğim var, öncelikli olarak Prag var hedeflerimin arasında, sonra bir ucundan Amsterdam’a da bulaşırız. Bu sentezleri bir de orada yaşamak lazım sanırım :)

    Deneyimlerini paylaştığın için teşekkür ederim abi :)

    Sağlıcakla…

  18. Orhan Gazi

    Rotterdam’da bir sene yasamis birisi olarak o ulkeyle ilgili izlenimlerim:

    Oncelikle kucucuk bir ulke. Caniniz istedigi zaman atlayip en ucra koselerine, hatta ve hatta sinirdan gecerek baska ulkelere gidebilirsiniz.. Bu da insanda rahat hareket edebilme ve ozgurluk hissini maksimum duzeyde yasayabilme mutluluguna sebep olur.. Kacmak gitmek istegini her zaman tatmin edebilirsiniz..

    Insanlari cok rahattir.. Kimse kimseye karismaz. Ben yari Alman yari Fransiz bir ev arkadasimla paylasiyordum evimi.. Kimse evinize kim girmis kim cikmis, napmissiniz bakmaz.. Bu da guzel bir histir ama bazen ölsem kimsenin haberi olmayacak endişesi yaratır sizde..

    Ulke dumduzdur.. Sehirlerde kopruler disinda her hangi bir yokus bulamazsiniz.. Bu yuzden herkes bisiklet kullanir.. Belediyenin metro fiyatlarini (Rotterdam icin konusursak) yuksek tutmasinin sebebi de sanirim insanlari bisikletlere daha cok ozendirmek.. Ayrica metrolarda korkarsiniz cunku cok heterojendir.. Garip garip insanlar yaniniza oturabilir.. Turistik olmayan yerler icin konusursak, tekin gormediginiz ara caddelerde ozellikle geceleri pek dolasmamak gerekir.. Ne olacagi, kimin cikacagi belli olmayabilir..

    Kisa sureli kalislarda Ingilizce disinda hic bir dile ihtiyac duymazsiniz.. Insanlarin yuzde 95i Ingilizce bilir ve cok iyi telaffuz eder.. Neredeyse tum Hollanda televizyonlarinda Amerikan dizileri orjinal seslerinde alt yaziyla verildigi icin insanlar sizin derdinize care olacak kadar bilirler bu dili.. Ben bir sene boyunca Ingilizce disinda hic bir dile ihtiyac duymamistim (okulum sadece ingilizceydi ama)..

    Okul icin filan gidiyorsaniz kesinlikle saglam bir arkadas grubu edinin ve onlarla geceleri disarida takilin… Okullarin social drink partileri bu is icin mukemmeldir.. Kisa sureli gittiyseniz de otelde vakit gecirmeyin.. Cikin, sehri soluyun…

    Uzun sureli kalacak olursaniz ozellikle kis aylarinda saat sabah 8de hala havanin tam olarak aydinlanmamis olduguna yada bahar aylarinda saat gece 10 – 11 e kadar havanin kararmamis olmasina sasirmayin.. Ayrica havasi ve gunesin garip hareketleri sizi bunalima sokabilir.. Buna da kendinizi ayarlayin.. Orada genel olarak gunesi unutun!

    Her seyiyle keyifli bir ulkedir.. Oradayken memleketinizden gelen insanlari vs unutun ve oradaki tek Turk sizmiscesine oranin insanlariyla kaynasin, vakit gecirin!

  19. Orhan

    Yazınızdan ve eski bilgilerden çıkardığım kadarıyla baya serbest bir kültürleri var. Yalnız ben orada her çeşit uyuşturucunun serbest olduğunu düşünüyordum ve biraz abartmamışlar mı diye de düşünüyordum, yalnız sınırlı olduğunu öğrenince şimdi bu konudaki serbestliği de bir doza kadar vermiş olduklarını gördüm.

    Onları bizden farklı kılan etkenlerden aklıma ilk gelen geçmişten gelen adetler ve kültür ve coğrafi konum geliyor. Coğrafi konum derken, “Tabi ayrı ülkelerdeyiz” gibi basit bir yargıdan bahsetmiyorum, bildiğim kadarıyla Hollanda’da güneş buradaki gibi gülümsemez pek ve en açık hava buranın sonbaharındaki gibi olur (yanlış ise düzeltiniz lütfen), bu da insanlarda kesinlikle büyük bir fark yaratmaktadır. Tıpkı güneydoğu’da şarkıların ağır, karadenizde oynak, egede ise bu ikisinin arasında olmasındaki doğa olaylarının etkisi gibi.

    Kültür bakımından da, yazınızda bahsettiğiniz gibi baskıcılığın ve yasakların olması onu daha körükler, kaş yapalım derken göz çıkarmaz mı? Mesela burda marijuana yasak da satılmıyor mu? Veya satılıyor da, bunun el altından değil de kayıtlı ve denetimli bir şekilde yapılması daha iyi mi olur yoksa kapıyı gören girer mi? Veya başka bir olay olarak, konuşmalarda namus’un öneminin çok olduğu bir ülke olmaya rağmen, google trends de çoğu adult search en fazla yapan ilk üç şehirin bizden çıkması da biraz kısıtlamaların ters teptiğini göstermez mi? (belki tam alakalı olmayabilir, açıklayamıyorum alakayı ama olduğunu düşünüyorum.)

  20. Üsame Tuncer

    Kasmadan yaşayabilmek bu olsa gerek.

    Ama hayat keşke bu kadar basit olabilse. Acaba oranın halkının bu yaşayış tarzıyla eğitimlerinin bir bağıntısı varmı? Ülkemle kıyaslıyorum da, onları bizlerden ne farklı kılıyor?

    Güzel bir gezi olmuş sizin için. Scooter taxi olayını ben de tuttum. Red Light’ı da öğrenmiş olduk bu arada :)

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir