Gerçek bir hikayeden esinlenilen, belgesel havasında bir film izledim geçenlerde. Türkçeye ‘Kutup Macerası’ olarak çevrilen; “Eight Below.”
Bırakın yakınlarımızı, en can arkadaşlarımızdan, hatta bazen ailemizden göremediğimiz bir bağlılık, sevgi, dostluk ve tutkuyu yaşatıyor film. Hem de köpeklerden…
Sonradan anlıyorsunuz ki burun direğinin sızlama nedeni esasında filmdeki kareler değil; kendi yaptıklarımız. Veya yapmadıklarımız…
İlginçtir, ‘Eight Below’ bana üç sene önceki “Geride Nasıl Bir Miras Bırakmak İstersin?” yazısındaki hikayeyi hatırlattı:
Savaşın en kanlı günlerinden biri. İnsanın başını bir saniye dahi siperden çıkaramayacağı bir saldırı var. İşte böyle bir anda bir asker, en iyi arkadaşını az ileride, kanlar içinde yerde yatarken görür. Hemen yanındaki teğmenine dönüp:
– Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp gelebilir miyim?
Teğmen, “delirmiş olmalı bu” der gibi bakar askerine.
– Gitmeğe değmez, görmüyor musun, arkadaşın delik deşik olmuş. Kıpırdamıyor bile, çoktan ölmüştür.
Asker ısrarlıdır!
– Komutanım, bırakın gideyim.
– Arkadaşın yaşamıyor oğlum. Yanına gidersen sen de öleceksin, bunun farkındasın değil misin?
Asker artık sessiz kalmayı seçmiş ve sadece komutanın yüzüne bakmaktadır. Onun gözlerindeki o kararlık ve inancı gören komutan daha fazla dayanamaz ve izin verir.
Yoğun ateş altında asker siperden çıkar ve sürünerek arkadaşına ulaşır. Kısa bir müddet yanında kaldıktan sonra, onu yerde sürükleyerek geri getirir ve yuvarlanırlar birlikte siperin içine.
Teğmen, haklı çıkmanın gururlu edasıyla, nefes nefese kalmış askerine dönüp:
– Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez dememiş miydim! Bu zaten ölmüş.
– Değdi komutanım, değdi!
– Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?
– Yanına vardığımda henüz yaşıyordu komutanım. Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için.
– Ne dedi ki?
Asker hıçkırarak tekrarladı arkadaşının son sözlerini:
– Geleceğini biliyordum!
Sahi, etrafımızda kaç tane geleceğini bildiğimiz ‘Max’ var? Veya bizim, o son sözü duyma uğruna ölüme gideceğimiz kaç ‘Maya’?
Yorumlar 23
Pingback: Ne Umursamazlar Gördüm, Gönlünü Kaptırdığında Köpek Olan! | My Blog
Pingback: Ne Umursamazlar Gördüm | eblogcu.net
Pingback: Patch Adams: Anarşist Palyaço Doktor! « Şevket ERER
tüylerim diken diken oldu !
çok sıradışı bir şey yaw
hikaye güzel, bir kere daha okumuştum bir yerde bunu ve yine aynı şekilde etkilemişti beni..
hikayelerden etkilenmek beğenmek kolaydır da gerçek hayatta acaba kaçımız arkadaşının yanına ne olursa olsun giden asker olabiliyoruz? kaçımız arkadaşımız dostumuz dediğimiz paylaştığımız insanlar için hayatımızı tehlikeye atabiliriz?
bu insanlara sahip olmak iyidir de acaba kaçımız o iyi, karşılık beklemeden, gerçekten gerçek dost olabiliyoruz bu çıkar dolu hayatta? ya da kaçımızın hayatımızı tehlikeye atabileceği dostu var?
………………………………………….
umarım herkesin en az bir tane vardır!
etkileyici, öğretici ve insanlara insanlığını hayvanlar tarafından hatırlatan 1 film. sürükleyici ve etkileyici…
Ne yazık ki paronayak ve asosyal bir toplum olduk. Ve insan en kolay kendini kandırabiliyor.
Ben yalnız mutluyum, böyle özgürüm, internet var kitaplar var, o var bu var gibi kendini kandırma cümlecikleriyle yalnızlığımızın üstünü örtmeye çalışıyoruz. İlginç olan bu konuda çok başarılıyız. Ama işin aslı birileriyle paylaşmadığımız sürece edindiğimiz bilginin ve kazanımların pek anlamı yok.
Bizi oyalayacak o kadar çok şey varkı, hayatta bize değer veren ve bizim değer verdiğimiz birisi olmadan yaşamanın ne kadar anlamsız olduğunu bile kavrayamıyoruz……
Güven dolu ve bol iletişimli günler dilerim.
Üstadım;
Çok şanslıyım, benim seslenmeme gerek kalmadan yardımıma koşmayı akıl eden pek çok dostum var. 2006 yılında yaşadığım tepetaklak oluş maceramda, hemen imdadımıza koşan, oğluma ve bana içine düşürüldüğümüz perişan durumda evini, stüdyosunu, işyerini açan, her ihtiyacımız olduğunda yanı başımızda bulduğum bir çok dostum olduğunu gördüm. Sanırım karşılık beklemeden yaptıklarımız, hayat felsefesine dönüşen davranışlarımız sağlıyor bunu.
Herkese hep “iyi günlerini” paylaşacakları ve birlikte huzurla, bereketle yaşayacakları bol miktarda “kara gün dostu” diliyorum.
Baktığımız göz neyse yaşadığımız şey de o galiba. İnsan olmak ve tüm o zıt duyguları aynı anda yaşamak son derece güzel.
Hikaye güzel fakat “köpek gibi olamamak” sözü çok yanlış. Köpek kadar diyerek köpekleri küçümsemek o insanlardan çok daha erdemli canlılar için üzücü olsa gerek. Ben hayatımda hiç 9 tane çocuğu tek başına soğukta doğuran..günlerce aç kaldığı halde çocuklarını besleyen…aynı zamanda tehlikelerden koruyan, hayata hazırlayan bir İNSAN görmedim. Dolayısıyla köpek kadar olamayız zaten. Çünkü en az 10 yön sayabilirim köpeklerin insanlardan üstün olduğu.
İnsanlar birileri için tarfi olmayan duygular taşır, bunun açıklaması yoktur. Bilirler ki hisler karşılıklıdır. Beyinsel ve duygusal olgular çok nadir uyuşur. Böyle bir durumda mantık çoğu zaman işlemeyebilir. Kara verirsin ve yaparsın. Eğer değeceğini de bilirsen her şey boşadır. Senin doğrun odur. Öleceğini bilsen de.
konunun giriş metnini okur okumaz filmi seyrettim, on numara bir filmdi, herkese tavsiye ederim. Şimdi konu başlığını daha iyi anlıyorum. Tunç ağabey konuya iyi değinmiş ve çok güzel bir soru ile bitirmiş.
Benim bu şekilde bir grup arkadaşım var. En kötü zamanlarda yanımda olanlar. Onları kaybetmemek için elimden geleni yapıyorum. Umarım hayatım boyunca bu dostluklarım artar. İnsanın her zaman yanında bir dostu olmalı.
paylaşımınız için tsk.. çoğu yüreğin bir nevi sesi olmuş bir yazı…
hayvanlar aleminden olduğumuz halde hayvanlar kadar bile yüreğimizde sevgi tohumlarının kalmadığını görmek ne büyük bir acı… insan olmanın ayrıcalığı nerede kaldı?
ne için yaşıyoruz, nereye gidiyoruz…?
sevgi denen o yüce duygu çok az insan da var sanrm… nerede Max’lar ve Maya’lar..
ya siz hangisisiniz?
“Gerçek acıdır!” denir ya…
Acının en derinini hissettiren bir yazı olmuş.
“Köpek kadar olamamak!”
Malesef tercih edilen en kolay yol…
Saygılar.
Hikaye güzel fakat böyle seyler insani dost kayirmaya itiyor. Catismada vurulma esnasinda hangisi yardimima kosardi diye düsündügümde önce aklima yanima gelmeyecekler geliyor.
Tunç paylaşımın için çok teşekkürler. En yakın zamanda filmi mutlaka izleyeceğim.
İlginç..!
Ektileyici, düşündürücü ve sizin tabirinizle burun sızlatacak bir yorum olmuş. Okudum sonra düşündüm ve uğruna ölümü göze alacağım ve kesinlikle geleceklerinden emin olduğum kişiler yalnızca ailem…. Hiç olmamasından iyidir diye düşündüm ve gülümsedim.
Bir hayatı boşuna yaşamamış olmak, bir insanı boşuna sevmemiş olmak ya da gerçekten sevdiğin kadar sevilmiş olmak… Hayat dediğin nedir ki!
Geride senden toz bile kalmayacak, gittiğinde, sadece koca evrene bıraktığın o enerji yaşayacak… Sevmişsen sevgin gittiğinde bile evrenin sevgi evrenine senin sevgi nefesinden bir ışık bırakacak. Sevmediysen ve o yüzden sevilmediysen o ışık senin kadar kararacak…
valla bende Max‘imum 0 kişi var ki gelmesinde kimsenin benim için ölmesini yada yaşamasını istemiyorum.. aynı zamanda hiç kimsenin ekmeğine maya olamam kimsede kusuruma bakmasın diyorum
Ben de zaman zaman benzer bir şeyi düşünürüm. Acaba bugün ölsem kaç kişi ağlardı benim için diye. Sanki öldükten sonra bir önemi kalıyormuş gibi. Filmi yakın zamanda izleyeceğim. Harikasın Tunç Abi.
İkisinden de yok maalesef.