71

Kendini bir şey sanmazsan, kaybedecek şeyin de olmuyor!

Dokuz yıl önce Kaş’a yerleşen bir Hollandalı amca, ‘neden Kaş‘ soruma şu cevabı verdi: “Tembellik ve kolay hayat.”

Gerçekten de insanın kalp atışlarının azaldığı, zaman kavramının anlamsızlaştığı, büyük şehir hayatından kaçıp yerleşenlerin bolca bulunduğu bir Akdeniz kasabası burası. Dolayısıyla herkesin en büyük meşgalesi konuşmak. Tanı tanıma, yanındaki kişilerle biranın köpüğü nasıl oluşuyordan başlayıp, dünyayı kurtarmaya giden bir muhabbet diyarı.

Meydan’da geç saatlere kadar dolu kalan mekan Mavi Bar, işte bu sohbetlerin bolca yaşandığı, Kaş?ın sembol yerlerinden biri. Hemen karşısında ise insanların sıra sıra oturduğu, epey uzun, beton duvardan oluşma bir kaldırım var. Gelip geçen seyrediliyor bu Beton Bar’dan!

Emre Tanrıverdi ile Beton Bar’da oturuyoruz geçen gece. Ben etrafı gözlemlerken, o elinde ufak deftere bir şeyler çiziyor. Birden içimdeki velet muzurluk yapmalısın deyince, alıp Emre’nin kafasındaki şapkayı, ters çevirip koyuyorum önüme.

Evet, bir dilenci oluyorum aniden!

Laf kalabalığı yapıyor ve sataşıyorum yoldan geçenlere:

– Bir bira için, bir lira atsan!

– Her şey çok güzel olacak, var mı bozuk paran?

– Şu şapkaya bir iki lira atman lazım, valla bak!

– Bak çocuk çiziyor işte [kimse Emre’nin ne karaladığını görmese de!], vardır bozuk para sende!

– Vallahi yok bozuk param diyenlere; sen kağıt para ver, bozarız abi! [Gerçekten bir kişiye bozduk da!]

Yukarıda gördüğünüz resim de, başta biraz utanan, sonra da eğlenmeye karar veren Emre’nin ben dilencilik yaparken çizdiği resim. Gecenin anısına!

İlk bir lirayı atan kişiyi kucaklayıp öpesim var! Yapmıyorum.

On kuruş atan da var, 2 lira da. İlk yarım saat sonunda göz ucuyla şapkadaki paraları sayıyorum; On Lira’yı geçmişiz!

Hemen yanımızda midye satan çocuk hafif imrenen, daha çoksa kızan gözlerle bizi izliyor. Ondan da para istiyorum, daha siftahım yok be abi diyor!

Bazen bakışlar, bazense ağızdan çıkanlar bir şeyler anlatıyor:

– Ne alaka, neden para vereyim ki?

– Benim resmimi bile yapmıyorsunuz!

– Vay anasına, bu kadar parayı şimdi mi topladınız?

– Abi bu yaptığına inanamıyorum, sen gerçekten kafayı yemişin!

Aşağılayan, küçümseyen bakışları ise görmüyorum bile. Ve o kadar plansız gelişiyor ki her şey, para vermeden geçenlere “beni REDDettin” kartı vermek aklıma dahi gelmiyor. Ancak hiçbir şey deli gibi eğlenmeme ve yeni şeyler öğrenmeme engel olmuyor:

– Kendileri somurtsa da, insanlar eğlenen, gülen birilerini görünce yüz ifadesi yumuşuyor.

– Değişik bir şeyle karşılaşınca çoğunluk hemen karar verme ihtiyacı hissediyor: Ne salakça veya ne güzel. [Birini seçsin ki rahatlasın!]

– Merak edenler yanımıza oturup olayı bizle yaşıyor, eğlenceye dahil oluyor. Hatta fikir verenler bile çıkıyor; öyle değil böyle yaparsan daha çok para toplarsın!

En sarsıcı deneyim ise, Mavi Bar’da tek başına bir masadan bizi dikkatlice izleyen 55 yaşlarındaki bir adamdan geliyor. Elini cüzdanına atıp ağır adımlarla yaklaşırken Emre’yi dürtdüğümü hatırlıyorum: Olm zengin olduk!

Amca On Lira atıyor şapkaya… Bu, tek seferde aldığımız en yüksek tutar ve üstelik bu bir kağıt para! Çak abi diyor ve çarpıştırıyoruz yumrukları. Asıl şaşırtıcı olansa yanıma oturup, bir şey sorabilir miyim demesi. Tabi ki diyorum ve ilişiyor yanıma.

– Seni duvara oturduğun andan beri izliyorum. Nasıl oluyor da bu kadar gülebiliyor ve eğlenebiliyorsun?

– Gülmek zor değil ki abim. Somurtmak ve etrafındaki onca güzelliği görmemek zor olan.

– Ama nasıl beceriyorsun?

– Her şeye basit bakarak ve içimdeki veleti dinleyerek. O hep gülmek, oynamak ve mutlu olmak istiyor. Rahat bıraktım ben de onu.

– Bak ben şu [isim vermesem iyi olur] Holding’in sahibinin oğluyum. Ve senin kadar mutlu değilim!

– Para değil ki mutluluğun anahtarı. Önce sağlık. Sonra hayata basit bakmak, basit yaşamak ve içindeki çocuğu biraz olsun rahat bırakmak. Ha bir de bu aralar kimseden bir şey beklememeyi öğrenmeye çalışıyorum. Sen mesela abim, bardasın ancak yalnız oturuyorsun, neden birilerinin arasına karışmıyorsun?

– Uzun zamandır görmediğim kızımla geldim esasında Kaş’a. Odasında o.

– Şu anda neden yanında olmadığının cevabı da sende olmalı o zaman. Her ne ise o neden, değer mi abim?

– [sessizlik…]

– Bu arada ilk kağıt paramızı verdin abim, sağol.

– [Kocaman bir gülümseme beliriyor yüzünde]

– Gülmek çok yakışıyor abicim sana.

– Al sana kartım. Her ne zaman, nerede bir şeye ihtiyacın olursa bana bir telefon etmen yeterli.

– Sağol abim. Benim senden tek isteğim; bu hayatta en önemli varlığın önce ‘sen’ olduğunu ve mutlu olmanın da basit şeylerde olduğunu hatırlatman hep kendine. Başka da bir isteğim olmaz senden.

– Seni bir daha görmek isterim.

– İnşallah abim.

İki saatlik dilencilik sırasında bize ısmarlanan üç birayla birlikte toplam 50 TL hasılat yapmak keyifliydi keyifli olmasına da, asıl yaşattığı deneyimdi tadından yenmeyen.

Fazla değil, bundan beş sene öncesine kadar o kocaman masalarda oturup kendini bir bok sanan Tunç, kaybedecek çok şey var korkusuyla bir ömür harcıyordu az kalsın.

Kendini bir şey sanmazsan, kaybedecek şeyin de olmuyor.

Yorumlar 71

  1. mabeL

    yaşananları bir an gözümde canlandırdım da (resim baya bir yardımcı oldu) çok eğlenceli olmuştur be! okurken biz bu kadar eğlendiysek, sizler nasıl olmuşsunuzdur kim bilir?

    kocaman teşekkürler :)

  2. Baker

    “waking life” demek istiyorum.
    O güzel filmi tavsiye edip, izleme fırsatı bulduğun için,
    Hayatın koşturması bize oldukça kompleks gelirken,
    Kendisinin ne kadar basit olduğunu anlayabilmen için.

    Teşekkürler Tunç :)

  3. Sevinç

    Yüreğimden ağırlıkların kalktığını hissediyorum seni okurken TUNÇ:)) Paylaştıkların için sonsuz teşekkürler:))

  4. neslihan

    Selam, Bayramda Kaştaydım.. O kadar bunaldığım bir zamandı ve ben de Kaşa attım kendimi tek başıma… Dönmemeyi bile düşündüm diyebilirim. Gündüz Anemone Dalış Teknesi ve güzel insanları… Akşam Mavi Bar karşısı Beton Bar…

    Hayatımda geçirdiğim en güzel 3 gündü.. Yenilendim.. Yeniden Doğdum diyebilirim. Pazartesi Sendromu yaşamadan Bugün Yeni Bir Güne Merhaba Diyebiliyorum : ) arada bir kaçıp gitmek gerek…

  5. Sercan

    para kazanmaya ne kadar odaklanırsam, o kadar mutsuz olduğumu farkettim. iş-güç diye koştururken kendimi bir şey sanırdım. neleri ihmal ettiğim, neleri gözden kaçırdığım hiç aklııma gelmezdi.

  6. oguzhan

    bence bu yazı kendini bişiey sanmamaktan çok iki kişinin garip bi şekilde eğlenmeye çalışması tabi birazda ilerde (şuan) böyle bir yazıya sebeb olacak malzemenin çıkması

  7. OKUNMASI GEREKEN KÜÇÜK BİR NOT

    gece nasıl uyuyosun sen? kendini bok gibi hissetmen çok normal. elin kolun tutuyo çalışsana!!! insanların senin yapmadığını yaparak, yani çalışıp anlının akıyla kazandığı paraları boş yere yemek çok mu hoşuna gidiyo???

  8. Emre

    Kesinlikle kendini kasmayacaksın hatta o kadar arınacaksın ki ağırlıklarından bir yaprak kadar hafiflediğin anda bırakacaksın kendini rüzgara.

  9. meral

    selamlar:) ben de bi dilencilikle ilgili anı paylaşmak istedim.

    ünv.deki ilk yılımdı.Ünv.ye hazırlanan kardeşim ist.a beni ziyarete gelmişti (şimdi kendisi de ünv.de) 4 sene olmuş yaşlanıyorum ya da bayanlar yaşlanmaz olgunlaşıyorum:)

    neyse istiklaldeyiz kardeşim her zamanki gibi benimle yürümeye dayanamamış yorulmuş istiklade bi kenara çökmüştü benimde elimde ufak bi poşet vardı o poşeti onun önüne bırakıp uzaklaştım kardesim ne olduğunu idrak bile edememişti saniyeler falan geçmişti ki iyi giyimli genç bi bey geldi, şu an tam hatırlamıorum ama 3-5 lira civarı bişey bıraktı uzaklaşıodu,

    tam bu arada kardeşim de olayın farkına varmış durumda, ya bu bir şaka oyun falan diyerek geri vermeye çalışıo parayı; çocuk ben de öğrenci oldum yol paranız falan kalmamıştır dio, sonrasından da geri vermeyi başardı parayı.

    bu olayda eğlenceli bir anı olarak kaldı:)

  10. burak göç

    qüzel bir paylaşım =) okul yıllarımda bende yapmıstım bunu, çok keyifli ve şaşırtıcı bir durum oluyor, birden etrafında sen yokmussun qibi davranan bir çok kişi sadece ufak bir hareketle senin orada olduqunu farkediyor.. ^^

    insanların bir anda ufak bir hareketle etraflarına karsı ne kadar duyarlı olduklarını qörmek paha biçilemez…

  11. ayşegül

    amaan insanın kaş a gidip o kaldırımda oturası geldi şimdi
    çok sıcak bir yazı olmuş teşekkürler:)

  12. sltnekrm

    gittikçe soyutlaşıp sanallaşıyoruz. elle tutulur sevinçler gülüşler kalmadı. ya da ben artık hepten umudumu kabetmişim. bu kadar umutlu parıldayan yorumlar arasında kara nokta olarak gördüm kendimi. aydınlanmak zor dostum.

  13. Arslan

    Gerçekten süper. Bir anda kendime geldim.. :)

    Fazla birşey sanmak da, hayal kırıklığı yaşatabilir..

  14. clork

    Ne kayıplar verdik. Hep ”ben” ve hep ”benim” için yanılganlığında yitirilenler an gelip oluştursa da pişmanlıklarımızı, biz, her seferinde yeni kayıplar vermek için çıktık yola. Bu hayatı sadece biz yaşıyormuşuz gibi, hiç bir şeyi önemsemedik..

    Ya da, kendimizi öylesine önemsedik ki, gerisi sadece teferruat kaldı. Bu yüzden yaşadığımız yanlızlıklar sebepsiz değil…. Paylaşamadık sevgilerimizi, ağız dolusu atamadık kahkahaları. Her şey yarım kaldı hayatımızda, farkedemedik….

    Hayat bizim hesapladığımız kadar uzun olmadı hiç…

  15. Ümit Suna

    İnsan hayatta bir kere olsun sıfırı gördüyse eğer, bu büyük deneyimdir bence. Hiç olduğunu hissetmek egolarını törpülemek için müthiş bir fırsattır hayatta. Egoları olmayan bir insanın gururdan ördüğü duvarları da olmuyor etrafında.

    “Bir hiçim, arkamda hiç bir kuvvet kalmadı, beni saran hiç bir şey yok, güvenli limanda değilim artık, kaldım işte tek başıma hadi bakalım bul bir çıkış kapısı” demek zorunda kalmak insanı iyi terbiye ediyor.

  16. Yazar
    Tunç Kılınç

    birçok insanın tüm hayatı boyunca gelemediği farkındalığa sen 17 yaşında sahip olmuşsun burak. bu yüzden annenin yaptığı o hesap tutmaz :D

  17. saro

    yeri geldiğinde kardeşim, yeri geldiğinde her şeyim olan uçmuş ama gökte görünmeyen sevgili tunç? sitende okuduğum ilk yazın bu.. devamlarının da bu nitelikte olduğundan şüphem de yok hani..

    yazında dikkatimi çeken anlık hisler oldu.. bir zamanlar benim de yaşadığım, herkesin çok isteyipte ya utandığı ya da toplumun bakış açısından çekinip içindeki fırlamayı dışarı çıkaramaması.. para kimi insanlar için dünyadaki her şeye sahip olmak. kimi insanlar (örnek veriyorum sen ben vs) paranın hayattaki tek değeri karın doyurma gerisi bol gırgır bol şamata..

    siteni beğendim..

    sen bu yazıyı okurken ben hala aynı mağazanın önünde 100 tane anlayışsız insanlara çene patlatıyor ve gece de arkadaşlarıyla mavi ya da beton barda içemeyecek kadar yorgun olacağım..

    belki de bu yazdıklarını kafamda süzüp, işi gücü bırakıp betonda olacağım..
    seni seviyorumm..

  18. burak

    abi daha 17 yaşımdanyım. ama kendimi bildim bileli hep ciddi, sert olmayı öğrettiler bana. çok fazla gülünce, etrafa mutlu mutlu bakınca “iyi misin” diye sordular ben küçükken.

    bunun sebebi anne tarafım askerdi. büyükbabam zaten ciddi birisi. annem de ciddi bir ortamda büyümüş, o da ciddi. çocuk yaşta (7 yaşımda) bi de kardeşim oldu. bu sefer sürekli bana “sen abisin, ona göre davran, davranışların kardeşini de etkiler, oturup kalkmana dikkat et çünkü kardeşin de seni örnek alır” dediler.

    hem zaten ne zaman dışarı çıksak ailece, kendimi orduevinde buluyordum. orada da canım canım koşamazdım. hemen uyarılırdım. 7 yaşımdan sonra bir baba gibi büyüdüm yani.

    yaşıma göre çok büyük sorumluluklar aldım. şimdi onun yaptığı gibi hiçbir oyuncağı bağıra bağıra isteyemedim. çünkü onun çığlıkları annemin migren ağrısına zaten yetiyordu…

    4. sınıfta dershaneye gtmeye başladım. 6-7-8 de özel ders aldım. 7-8 de dershaneye gittim. –gittiğim dershene de yine emekli bir albayın açtığı dershaneydi–. çocukluğum annemin, gireceğim OKS sınavına yönelik tehtitleriyle, beni hazırlamasıyla, sınavdan beklentileriyle…, kardeşimin katlanmak zorunda olduğum davranışlarıyla, bütün bunları karşısında suskun, sessiz ve ciddiliğimi korumamla geçti.

    şimdi lise 4’e geçtim. OKS den sonra da bir türlü çocuk olamadım. bu sefer de ÖSS başladı. geçen gün annem hesapladı da benim kendimle başbaşa kalmam, rahat bi hayat yaşamam, kafa dinlemem ancak 70’li yaşlarımda olabilir.

    bu yazıyı okuduktan sonra seni açıkcası çok kıskandım. çünkü yapmak isteyipte bastırdığım şekilde rahat rahat davranabiliyorsun. mesela ben o şapkayı oraya koymadan önce mutlaka düşünürdüm: “buradan bi tanıdık geçse, ilkokul öğretmenim geçse hiç mi utanmam, rezil olmam” diye…

  19. tarık

    somurta somurta o çocuğu da bu hale mi getirdim bilmiyorum ama deniyorum çocuğu serbest bırakmaya, diline sağlık.

  20. Jale

    İçimizde bir çocuk felan yok arkadaşlar. Bunları yapmak isteyen bügünkü biziz. İçimizde dediğimiz o çocuk,geçmişte kaldı, büyüdü o..

    İsaylak’a katılıyorum, sürekli dileniyoruz. Dilendiğimiz şey sevgi. Güzel hediyeler alıp sevgi dileniyoruz. Hoş kokular sürüp sevgi dileniyoruz.

    Şapkamızı önümüze koyup dilenmekten çekiniyorsak, sevilmemekten çekiniyoruz. Dilenmeyerek sevgi dileniyoruz.

    Şapkamızı önümüze koyup dileniyorsak, İlgilenilmek sevilmek için sevimlilik yapıyoruz. Ah bu sevecenlik ihtiyacı, aahhh aaahhhhh.

  21. isaylak

    Tunç Bey, yazınızı ilk defa okudum. Beğendim. Ancak, daha dikkatli düşünürsek hayatın her anında dilencilik ediyoruz. Birine bir iyilik yaptığımızda bile bir teşekkür dilenmiyor muyuz? Başkalarına saygı gösteririken saygı dilenmiyor muyuz? Güzel bir yazı yazdığımız da okuyanlardan bir övgü dilenmiyor muyuz?

    Aslında ne yaparsak yapalım, çaktırmamaya da çalışsak karşı taraftan beklediğimiz dilendiğimiz bir şey her zaman var.

  22. kristalize

    Kaybedecek bir şeyin yoksa hayatta yaşamanın bir anlamı da yok aslında ölüm bile ruhun bedenden ayrılması değil mi?

    Sonrasında farklı deneyimleri tecrübe de etsen de hayata sıkıca bağlanacaksan kaybedecek çok şeyin vardır aslında…

  23. onur

    Tunç, kısa bir süre önce ben de kaybedecek çok şeyi olduğunu düşünen ve burnu havada küçük dağları ben yarattım edasıyla hayatımı sürdürürken aynı yola baş koymuş oldum. Ancak anladım ki hayat gerçekten böyle yaşayarak çekilebilir kılınıyormuş. Gerçek anlamda kendini özgür hissettiren bir yaşam biçimi..

  24. Hikmet Anıl

    ancak hayvanlarda olmaz arayış.
    insanlar arar. çünkü sorunu görürler.
    çözmeye çalışmanın adı arayıştır.
    ve genelde Yaradan çıkar sahneye

    “Tanrılar okulu” nu okumanızı tavsiye ederim. Hayatımda okuduğum en inanılmaz şey. İnsan ötesi öğretileriyle bir dine dönüştüğünü düşünüyorum.

    ayrıca;

    “bediüzzaman said nursi” Hayalinizin ötesine geçen hatta okuduklarınızdan muhtemelen pek bir şey anlayamayacağınız birisi. küçük bir metni pes etmeden farklı psikolojiyle 5-6 defa okumak gerekiyor.

    (sanırım… Tunç’un deneyimine burada sadece haranlığını dile getirenlere de taş atıyor Tunç bu girişimiyle. yapın diyor Tunç burada. hadi koşun hissediyorsanız yapın diyor. giden trenin içine atlayın bakmaktan ve hayranlıktan vazgeçerek. içinizde bok mu çocuk mu ne varsa dışarı çıkartın diyor. kendinize bir şeyler anlatana kadar özgürlük idmanlarınızı sürdürün diyor. koşun yapın diyor. izlemeyin. atlayın trene gidin gidebildiğiniz yere diyor.. ya da yalnızca güneş kreminizi sürün ve okumamış gibi davranın diyor.)

  25. sz

    sevgili tunç, cevabına teşekkür ederim. yazılarını takip ederken çoğunlukla kendimi seninle aynı noktalarda buluyorum!

    ‘her şeyden önce kendimizi sevmek ancak çok ciddiye almamak’ üzerinde çalışılması gereken güzel bir nokta.

  26. vuslat asılsoy

    Kendini çok şey sanmalısın ki birkaçını tutturasın, zaten hayat senin ne olup olmadığını söylüyor, zamanla.. Fazla da abartmamak lazım, kıymetli yorumlarını paylaştığım arkadaşlar kendinize b.k muamelesi yapmayın, lütfen!

    Kaybetmek, olmazsa olmaz.. Kaybederek kazanmayı öğrenmiyor muyuz? Yanlış öğrenmelerden korkmalıyız! Yanlışı da tartışırız belki.. :)

    Sevgiler..

  27. Yazar
    Tunç Kılınç

    arkadaşlar, yorum ve katkılarınız için teşekkür ederim.

    @sevgili nigar;

    ‘içindeki velet’in dediklerini; başkalarına zarar vermeyeceği – ve sana da bir şeyler öğretip, keyif verecekse – dinleme taraftarıyım. yapıp yapmamak ise, başkalarının ne düşüneceğinden bağımsız, insanın sadece o anki ruh hali ve motivasyonu ile ilgili olmalı – olabilmeli.

    başka çaresi olmadığı için yapanların yaşadıklarını anlamanın en etkin yollarından birinin de, kısa bir süreliğine bile olsa, o hayatın bir tarafından içine girmek olduğunu düşünüyorum.

    @sevgili sz;

    çelişkili örnek vermek değildi amacım.

    bir kişi önce aynada gördüğü şeyi sevmeli ve ona değer vermeli. bu hayatta en değerli şey önce benim diyebilmeli. çünkü sen yoksan, zaten hiçbir şey de yok.

    ancak bu değer biçme, diğerlerinin sana verdiği sıfatlardan bağımsız olabilmeli. o sıfatları sahiplenmeden, sadece senin kendine ne dediğin.

    içindeki çocuğu dinlemekse, “kişisel algı kaygısına” düşmeden, içinden geldiği gibi davranabilmek. o algı da zaten başkalarının bizim hakkımızda ne düşündükleriyle biçimleniyor.

    içimizdeki veletin sesinin kısık kalmasının en büyük nedeni de; imajıma ve sahip olduğum şeylere zarar gelir düşüncesi.

    ben bir bok değilim diyebilmek ise, işte bu düşüncenin kendi zihnimde sıfırlanma çabasından başka bir şey değil. [yolun henüz çok başında olduğumun da farkındayım :D]

    @sevgili aycan;

    kaybetmekten korkmamayı öğrenmeye başlamak benimkisi. o yüzden sahip olduğum şeylere de farklı bir gözle bakmaya başladım artık.

  28. ali

    anlaşılmayacak bi şey yok. konu basit. ama uygulama zor. çok kasmamak gerek.

  29. tugrul

    Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne “O olmazsa yasayamam!” demeyeceksin. ben aşksız yaşayamam Demeyeceksin işte! Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.! Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin O’nu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

    Çalıstığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini.. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın.

    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yasayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde… Paldır küldür yürüyebileceksin.

    İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.. Gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. “O benim” diyeceksin…

    Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin, Mesela gökkusağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksin Mesela turuncuya, yada sarıya ve kırmızıya. Ya da cennete ait olacaksin. Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yasayacaksın…

    Hem her an avuçlarindan kayıp gidecekmiş gibi hem de hep senin kalacakmis gibi hayat, İlişik yasayacaksin hayatı Ucundan tutarak

    Can Yücel…

  30. tugrul

    tunç abi sen tam bi bencilsin; karşındakilere guzellik kattıkca, paylastıkca buyudugunu geliştigini bilen bi bencilsin. boyle olmaya devam et.

    ben bi bok değilim furyası baslatalım yaa kartlar basalım, her sabah kendımıze bı kart verelim =P ben bi bok deilim ondan yazıyorum bunları…

    şems’i seviyoruzzzz…

  31. aycan aşkım saroğlu

    Kendini bir şey sanmazsan kaybedecek bir şeyin de olmaz…
    Kaybedecek bir şeyin olmaması senin için bu kadar önemliyse,
    kaybetmekten korkuyorsun demektir.
    korkutuğun için mi sahip olmak istemiyorsun acaba?
    yoksa aslında hiç sahip olunamayacağını bildiğin için mi? Şems gibi…

    guy de maupassant’ın hikayesi yeniden takılıyor aklıma:
    kaybetmekten korktuğu için hiçbir şeye sahip olmamak için rahip olan adamın kahraman olduğu öykü…
    bilmem bu soruları sordum kendime….
    her zaman ve daima mutlu olmak imkansız
    ama hikayelerin sonu şöyle bitebilirdi belki…
    birlikte çoğu zaman mutluydular…
    eee bu da bir hayata yeter…

    Demek ki neymiş, yazı güzel ve düşündürücüymüş…
    Öyle olmasa bu kadar yorum yazmak için düşünülmezmiş, bu kadar edebiyat parçalanmazmış…

    Bu taş kime tabii ki kendime…
    Kendimi seviyor muyum, ona ne şüphe…
    Bazen hiç hoşlanmasa bile çoğu zaman kendini severdi…

  32. sz

    tunc sana bir sorum var!

    holding sahibinin ogluna : Benim senden tek isteğim; bu hayatta en önemli varlığın önce ?sen? olduğunu ve mutlu olmanın da basit şeylerde olduğunu hatırlatman hep kendine. Başka da bir isteğim olmaz senden tavsiyesi verdikten sonra- yazinda neden” ben bir bok degilim- kendini birsey sanmazsan kaybedecek seyin de olmuyor ” yaklasimi kullaniyorsun?

    bu sanirim benim tahmin edemedigim bir cesit “coach” luk taktigi olabilir mi?- veya celiskili ornekler vererek yaratigin bir dusunme ortami mi?

    sikintili olan holding sahibinin ogluna ikinci yolla yanasmak yakisik kacmayabilirdi!
    oteki yonden de ” ben bir bok degilim” derken senin ne cok derin biri oldugunu hepimiz cok iyi biliyoruz.

    astrolojik ve molekuler ortamda ufacik ufacik kalsak da, insan ruhu,akli ve hisleri cok zengin ve karmasik! ama ote yandan da taktigin gozluge gore hersey o derece basit ve guzel!

  33. melusine

    insanin dusunce yapisini degistiren yazilarindan biri daha Tunc. Seninle birlikte ben de deniyorum, mutluluk ve umut dolu yazilarinin devami gelsin lutfen.

    Sevgiler,

  34. BRC

    Kendini bir şey sanmazsan, kaybedecek şeyin de olmuyor.

    Yüz milyonlarca galaksinin dış sınırlarına yakın yerde, orta boy bir yıldızın önemsiz bir gezegenindeyiz, böyle olunca sorunlarımızın ve çaresizliklerimizin pekte önemli olmayacağını görüyorum. Bu gezegende kısa bir süre kalıyoruz, yine de müthiş ciddiyiz bu konuda.

  35. Nigar Bilgen

    Eglendin ve eglendirici bir deneyim aktardin. bayagi yureklendirici oldu. Deneyimlemenin sinirlari ne kadar uzaga gidecek bakalim?

    Kendi adima 30 lardan sonra e sikki halini secmis biriyim, o yuzden urkutucu ve parlak yaka kartlarina prim vermemeyi de ogrendim sayilir… ama dilenebilecegimi sanmiyorum, her ne kadar arkada elleri alkisa tutan seyircilerim de olsa… Kafa bulmak adina da olsa, para disinda gulmek adina da olsa…

    Mesela yazmak icin deneyimlemek adina 80 km hizla giden bir arabadan kendini atan Selim Ileri gibi olabilir miyiz? Mesela kendini satabilir misin tunc, fiyatim var mi acaba diye?, is gucunu satmaktan bahsetmiyorum etini kemigini bedenini bir gecelik iliski karsiligi satabilmeyi deneyimleyebilir misin? Uyusturucu kullanabilir misin sendeki yaraticilga tavan yaptirmak adina? bir gece de olsa… Ya hirsizligi, sen olmayani calmak adina, yasak bir seyi yaparken duyulan adrenelin adina. Bir cani almayi deneyebilmeyi dusunebilir misin?

    Gordugun gibi kirmizi cizgiler gittice derinlesiyor. Butun bunlari yaparken eglenir misin eglenmez misin, mutlu veya mutsuz olur musun bilemezsin. Bunun gibi milyonlarca deneyim var, Insan olurken bile yeni bir tas kaldiriyor, altinda daha once bilmedigi bir suru deneyim; his, korku, telas, sucluluk duygusu, utanc, vb… Deneyim ve mutluluk adina sinirlarin sadece kendine zarari kapsiyorsa eyvallah. Zaten sen de onca yilin birikmisliginde Tunc olarak dilenebildin, kendine guvendigin icin dilenebildin, eglenceden ibaret oldugu icin elini acmak, bu konuda makara yapmak kolay geldi sana…

    Kas”taki keyifli aninin icine ettigimin farkindayim, eglencene boyle sorualar yukleyerek tadini bozdugum icin ozur dilerim… her sorunun yaniti gelmez ama sorumlulugu gelir…

    Baska caren olmadigi icin dilenseydin, gercekten bir hic oldugun icin el acmak zorunda kalsaydin yapabilir miydin? Bunu yapmak zorunda kalan, ama gercekten yapmak zorunda kalanlarin nelerden vazgectigini dusun… Sen vazgecebilir miydin? Hayatin hemen hemen her alaninda dileniyor insanlik, bir suru degisik sey icin, arsizlasiyor, yalvariyor, istiyor da istiyor… Farkimiz yok onunde mendil acandan, sapka koyandan… kal saglicakla…

  36. İjaz

    tam bir PAPALAGİyi alt etme durumu yani sevgili tunç. göğü delen adam kitabını okuyanlarınız vardır. papalagi olmak ya da olmamak! meslek, kariyer, hız vs.. yavaşla dostum! dışarıda, nesnelerde bir şey yok!

  37. Caenlaink

    “Kendini bir şey sanmazsan, kaybedecek şeyin de olmuyor!”

    Çok sevdim bu lafı, bayıldım…
    Hatta paylaştım :)

  38. (Gösterilecek Birşey Yok)

    Tunç abi seni ne zaman okusam bir rahatlama hissi geliyor… Hep olmak istediğim gibi oluyorum sanki, yapmak istediklerimin harflere dökülmüş halini görüyorum yazdıklarında…

    Üstad lütfen daha fazla paylaş, paylaş ki hep beraber büyüyelim…

  39. hayat hatice

    gerçekten çok güzel şeyler anlatıyosunuz. ben de bundan bır kac ay önce gülümsemekten, kaybetmekten korkuyordum ama baktım ki sen ne kadar direnirsen diren, hayat kendi bildiğini yapıyor. o bana güldü ben de artık ona gülüyorum. içimdeki çocugu serbest bıraktım ve cok mutluyum. ilerde keşke dememek için yapamadıgım birçok seyi onun sayesinde yapmaya başladım.

    herkese tavsiyem İÇİNİZDEKİ ÇOCUĞU SERBEST BIRAKIN, BIRAKIN Kİ İLERDE KEŞKE DEMEYİN. ÇÜNKÜ BU HAYATTA EN KÖTÜ ŞEY PİŞMANLIK VE KEŞKE DEMEK. ERTELEMEYİN, İSTEKLERİNİZİ KENDİNİZ İÇİN YAŞAYIN…

  40. Yazar
    Tunç Kılınç

    yok ömer, g.te falan benzemiyor. çoğunluk zaten seni görmezden geliyor. sen de kimlerle elektrik uyar diye seçim yapmayı öğreniyorsun zamanla.

  41. bülent

    şu an öylesine somurtup duruken yazını okudum da… şu 2 satırlık yazında tebessümü buldum. mutluluk belki bu kadar basit işte…

    yarattığın 2 satırlık yazıda verdiğin tebessüm için teşekkürler :)

  42. Ömer Enis

    Tunç,

    Dilencilik deneyimine binayen soruyorum;

    Rastladığım dilencilere pas vermeyip hatta somurtup çekip giden biri o taraflarda nasıl gözüküyor? G.te benziyor desen bile alınmam.

    Buyur söyle.. :)

  43. Gülnihal

    Şimdiye dek düşünmediyseniz
    Bakmayın içinde ne var,
    Küçük bir kitaptır yaşamak
    Elinde tutmaya yarar…

  44. Mert

    Bu şahane deneyim bana kendi dilencilik anımı hatırlattı ben de paylaşmak isterim :)

    Arkadaşlarla poker oynuyoruz bundan 6 sene önce, sürekli para kaybetmekten/kazanmaktan bıkmışız iddasına oynayalım diyoruz ve en uç fikir olarak ilk parası bitenin sokakta dilencilik yapması geliyor aklımıza :) Tabi ki ben ilk kaybeden oluyorum ve Eskişehir sokaklarında dilencilik yolları gözüküyor.

    Önce üstüme başıma bakıyor arkadaşlarım ve dilenciliğe yeteri kadar uygun olmadığımı düşünüyorlar, ayakkabılar adidas, onları değiştiremiyoruz üstüme eski bir mont veriyorlar altımdaki kot ta zaten yırtık pırtık oldugundan istenilen havayı veriyor. Son olarak elime de bir mandolin tutuşturuyorlar ki duygu tacirliği yapmayalım belli bir hizmet karşılığı dilenelim :)

    Tabi Eskişehir sokaklarında dilenci olunca insanlar olayın numara olduğunu anlamakta zorlanıyorlar, gelen geçen garip garip bakıyor, ben mandolin çalmayı bilmiyorum saçma sapan sesler çıkarıyorum daha da uyuz oluyorlar. Sonunda bir düğün arabası geldi, insanlar telaşlı herkes koşuşturuyor falan gelin damat geçti önümden telaşlı, arkadan bir adam geldi düğün ekibinden. O da telaşlı ama aynı zamanda sokağın nabzını da tutuyor kendisi.

    Başımda durup:

    Heyecanlı abi:
    – gencecik adamsın ne dileniyorsun burda allahaşkına sapasağlamsın çalışsana (etrafındaki düğünzedelere bakıp onay bekliyor ve o onayı da alıyor tabiki)
    Ben:
    – yok abi yanlış anladın sen bu numara aslında iddaya girdikte biz (çünkü anlıyorum adam bulaşacak biryer arıyor ve buluyor)
    Heycanlı abi:
    – neyse tamam çal bir şeyler de ne kadar istiyorsun (beni dinlememiş bile :) )
    Ben:
    – yok abi çalmayı bilmiyorum ben aslında
    Heyecanlı abi:
    -hem çalmayı bilmiyorsun hem dileniyorsun tamam söyle ne kadar istiyorsun, şu haline bak ayıp insan utanır bu halde dilenmeye, bozuk da kalmamış yanımda (hadi yaa :) )
    Ben:
    – yok abi bir şey istemiyorum saol iyi eğlenceler sana
    Heyecanlı abi:
    – hey allahım nelerle uğraşıyoruz
    deyip gidiyor diğerlerinin de gittiğini görünce hızla uzaklaşıyor.

    Daha sonra gelen geçenden de bir kuruş toplayamıyorum ve sonunda cebimdeki parayı oradaki marketten bozdurup arkadaşlara da bunları topladım diyorum ama yemiyorlar tabi izlemiş akıllılar beni bir köşeden :)

    Yani benim Eskişehir sokaklarındaki dilencilik anım pek parlak değildi, belki mandolini çalabilseydim biraz iş yapardım ama o da olmayınca halk acımıyor :)

    Bu yazıyı okuyunca bu anı aklıma geldi ve dedim şimdi olsa yapar mıyım? Heralde yapamam. O yuzden de bir an önce şimdi de olsa yapabilir kıvama gelmem gerek :)

    Bunu hatırlattın bana işte Tunç abi. Teşekkürler.

  45. Erinç Aşıcıoğlu

    Tunç abi en güzeli kendin olmak ve hayatı akışına bırakıp keyif almak süpersin ….

  46. gulcin

    okudukça rahatladım;) “basit olan güzeldir” den başlayıp, bir dolu yere götüren yazı için teşekkürler.

  47. berryone

    harikasınız.. günün yorgunluğu ve stresinden sonra ilaç gibi bir yazı.. hayatı kaçırmamak adına!

  48. sz

    korkunun elinden sikmak lazim- onun sayesinde gerek askda, gerek parada, gerek sifat/kariyerde kole gibi yasamanin ne oldugunu ogreniyor insan; korkuyu yenince, hayati doya doya yasiyorsun.
    zincileri kirmak gibisi yok! tebrikler-)))

  49. ahmet b.

    Abi süper olmuş, imrendim vallahi, bizim de günün yarısı toplantıda kalan yarısı da mail okumakla, telefonla görüşmekte geçti…

  50. Pazarlama Cadısı

    “bu hayatta en önemli varlığın önce ?sen? olduğunu ve mutlu olmanın da basit şeylerde olduğunu hatırlatman hep kendine. “

    Gerçekten hayatın özü bu!

    Teşekkürler Tunç! Her zamanki gibi gülümseten ve hatırlatan bu yazın ama aslında hatırlattığın hayatın özü için!

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir