Farkettim ki eli yüzü düzgün insanların “çekicilikleri” bende ne büyük bir “hayranlık” uyandırıyormuş.
Meğer ben hiç “güzelliği” doyasıya yaşamamışım.
Farkettim ki “başarı hikayeleri” bende ne abartılı heyecanlar yaratıyormuş.
Meğer ben hiç büyük bir “zafer” elde etmemişim.
Farkettim ki “umut” kelimesinin anlamı bende ne sığmış.
Meğer ben hiç “umutsuzluğa” düşmemişim.
Farkettim ki ben kendi küçük dünyamda ne mutluymuşum.
Meğer ne ufakmışım ben.
Onu nette gördüğüm ilk anı hatırlıyorum.
Elim “kapa” tuşuna gidip daha fazla izleme diyor; “yüreğim” ise merak ediyordu.
Daha ilk saniyelerden belli etmişti oysa kendini.
Farkındaydım.
Göreceklerim öylesine beynime kazınacaktı ki…
Bir daha asla kaçamayacaktım o kendimce “samimi” sandığım bahanelerimden.
Gördüklerime inanmak istemeyişim,
Kendimle yüzleşmek istemememden miydi?
Belki de…
Doğuştan kol ve bacakları olmayan bu Avusturalyalı adamın adı Nick Vujicic:
“Yol alırken bazen düşebilirsiniz. Düştüğünüz zaman ne olur, tekrar ayağa kalkarsanız. Ancak hayatta bazı anlar vardır ki, düştüğünüzde tekrar ayağa kalkacak gücü kendinizde bulamazsınız.
Umudunuz var mı?
Kolları ve ayakları olmayan birinin düştüğü zaman tekrar kalkabilmesi imkansız bir şey olmalı, değil mi? Ancak değil!
Yüz kere kalkmayı denesem ve yüzünde de başarısız olsam, vaz mı geçeceğim? Hiç mi ayağa kalkamayacağım? Başarısız olursam yine deneyeceğim, yine deneyeceğim.
Bilmenizi istiyorum ki bu bir “son” değil. Önemli olan “nasıl bitirdiğiniz?” Güçlü bitirecek misiniz?”
26 yıllık hayatında;
Hiçbir kızın elini tutamamış,
Kimseyle el sıkışamamış,
Sevdiğine doyasıya sarılamamış,
Dans edememiş,
Hiç koşamamış olan o olsa da…
Şimdi bana söyler misiniz;
Gerçekten “eksik” olan kim?
Yorumlar 66
bir insan, ister zengin ister fakir veya sağlam veya da özürlü olsun “Nick” gibi haline şükür etmez ise mutlu olması olanaksızdır.. ancak mutlu olanlar yaşamanın tadına varabilirler…
çok güzel hocam teşekkürler
teşekkürler
”eksik”im
Tunç sen giriş yazısında her şeyi anlatmışsın ve her şeyi doğru söylemişsin bazen kendini ustun görürken aslında çok ezik olabilirsin, bazen de işler değişebilir bu olaydaki gibi…
Ah amcam oglu ah ne denırkı bızler bundan ders alabılsek ve nekadar sukretmemız gerektıgını anlıya bılsek bız ancak gorunce aglarız kabe ye gıder aglarız muhammedın(sav) mubarek kabrını zıyaret ederken aglarız oradan ayrılınca hepsını unuturuz yıne eskı tas eskı hamam ornegı gıbı unuturuz gıder tovbe yarabbı allah la bıle samımı degılız onun ıcın ne denırse bos bız acız kullarını rabbım affetsın amın herkese selamlarımı sunarım.
kardeşim benim ya allah yardımcısı olsun
Biliyorsun Tunç, ben Can Uzun.. Öss ye hazırlanıyorum, korkular umutsuzluklar gariplikler kendimi iyi hissetmemeler yetersiz bulmalar falan en büyük sorunlarım ki şu dönemde Öss ye 2 ay varken.. ben şu andan itibaren bir şeylere tekrar dönersem inan umudumun büyük bir parçası bu yazın olur.. iyi ki varsın!!
Abim harikasın
Okudukça ve düşündükçe kör bir noktada odaklandım. Yüreğine sağlık.
İnsanoğlu mutluluğu hor kullanıyormuş… Hep şikayetçi, hep bıkkınmış. Bir gün melekler, mutluluğu saklamaya karar vermişler; “Saklayalım da zor bulunsun, belki o zaman kıymetini bilirler. “Peki, nereye saklayalım? Everest’in tepesine mi, Atlas Okyanusu’nun dibine mi? Dondurma külahına mı, şarap şişesine mi? Ya da Taçmahal’in kubbesi belki de en iyi mahaldir mutluluğu saklamak için. Pek çok yer düşünmüşler ama hiç biri yeterince zor gelmemiş. Meleklerden biri “İçlerine saklayalım“ demiş. “Kimsenin aklına gelmez içine bakma, içinde aramak.“
İşte o gün bugündür mutluluk herkesin içinde saklıymış.
Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü. Ama gözlerinizi başkasının ekmeğine, servetine, huzuruna, dikmezseniz, içinize döndüğünüzde belki o saklanan mutluluğu bulabilirsiniz.
okuduğum bir yazıdan alıntı ve düşündüklerim…
Ak mıyım, kara mıyım ? diye hep düşünmüşümdür. Sonra dedim ki, İnsanoğlunun içinde barındırdığı tüm zıtlıklara sahipsin. Önemli olan insanın bunu kabul edecek cesaretinin olmasıdır .Bizler biraz iyi , biraz kötüyüz. Önemli olan insanın kendini tanıması ve eksilerini aza indirip artılarını çoğaltmasıdır diye düşünüyorum. Hepimiz biraz eksiğiz. Beden eksikliğinden ziyade ruhumuzdaki eksiklikler daha önemli.
Bünyemizdeki kaosu yenmeli bütün olmayı becerebilmeliyiz bence. Vucut eksikliğinden çok akıl eksikliğinden korkarım. Akıllı görünüp düşünemeyenden korkarım. Umudunu kaybedip pes edenden korkarım. Gururunu düşünüp konuşamayandan korkarım. Sesi varken çıkmayandan korkarım, bacağı varken koşmayandan korkarım, ağzı varken gülmeyenden korkarım, selamı varken vermeyenden korkarım, eli varken uzatmayandan korkarım. Eksik budur bana göre.
Yukarıda izlediğim beyefendi gayet bütün görünüyor.
Bu videoya bir gazetetede dikkatimi çeken ‘FAİLİ MEÇHUL KIYAK HAREKETİ’ yazısı ile ilk önce siteye ve daha sonra sitedeki yer alan bütün yazılara (ki siteye mest oldum sanırım şu daikadan itibaren bu sitenin bağımlısı olacağım..) en sonunda da bu şahane videoya ulaştım…
Başlatmış olduğun bu hareket akımından (FMKH) ve yayınlamış olduğun videodan dolayı sonsuz teşekkürler… Emeğine yüreğine sağlık… Bu video beni silkip kendime getirdi.
Bu yorumları okuyan arkadaşlara da rica ediyorum lütfen çevrenizdeki herkesle paylaşın bu videoyu. Tabi ki ‘faili meçhul kıyak hareketini’ de… Aslında Nick Vujicic bizlere şu mesajı vermek istemiş… Ne olursa olsun KENDİMİ ENGELLETMEM… Daha başka ne olabir ki.. her şeye rağmen yaşamaya değer ve hayat her ne kadar zor olsada bütün olumsuzlukları içinde barındırsa da yaşamak çooook güzel… iyi ki varız.. iyi ki hayattayız…
Hangi durumda olursak olalım şu an nefes alıyor olmamız bile ALLAHIN bizlere vermiş olduğu en büyük armağanı değil mi?
Uzun zamandır ilk defa ağladım…
Aklı yerinde olupta eksik olmaktansa(!) eksik olup aklı yerinde olmayı tercih ederim.
abi cok güzel saolasın..
Çok güzeldi…
İnsanlar gerçekten hayattaki değerlerini bilmiyor, bu yazının bize ders olması lazım, şükretmemiz gerekirken daha çok isyan ediyoruz, ne insanlar var hayatta tek kol tek bacak yaşarken şükrediyor, bazılarında ise hiçbi sorun yokken başka sebeplerden isyan yağdırıyor.
bazen insan bir şeylerin kendinde eksik olduğunu düşünüyor.
ama böyle şeyleri gördükten sonra ne kadar fazlamız olduğunu anlıyorum.
Tunç bey bu video için teşekkkürler ne diyeceğimi bilemiyorum, dünyada Nick Vujicic gibi değerli insanlar hayata bakışlarıyla bizi olduğumuz yere çiviliyor. Kendimize getiriyor.
Allah yolunu açık etsin.
şükretmemiz gereken yerde şükretmememizdir aslında mağlup olmak…
iki kol, iki bacak değil, bir tek kola bile razı olanlar var bu dünyada. Peki bu gece kaç kişi sadece kolları ve bacakları olduğu için kendini şanslı hissederek uykuya daldı?
ÇIRILÇIPLAK
Küstahlığımı nezaketim götürdü
Sadece kendime bakakaldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Gizlenen insanların ortasında ben kaldım
Çırılçıplak.
Selamımı tanıdıklar götürdü
Saygı bekleyince alçaldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Kendini beğenmişlerin ortasında ben kaldım
Çırılçıplak.
Ağlamayı ölenler götürdü
Kendimi ölmez sanınca ufaldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Ölülerle dirilerin ortasında ben kaldım
Çırılçıplak.
Sonsuzluğu ufuklar götürdü
Yarattığım dünyaların içinde daraldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Başlangıçla bitiş ortasında ben kaldım
Çırılçıplak.
Aydınlığı bulutlar götürdü
Yıldızlara doğru yol aldım.
Kararsızlık bir an sürdü
Varanlarla duranların ortasında ben kaldım
Çırılçıplak.
ÖZDEMİR ASAF
Pingback: Eksik olan kim? | Blog Wolkanca
Artık bazı şeylerin farkında olmamız lazım bizim de….
çok düşündürücü ve insanların ders alması gereken çok önemli mesajlar var.
umudunu yitiren, her şeyini yitirmiştir der bir hocam. umut, hayatın temel taşı şüphesiz. ancak bazen hepimizin umutsuzluğa düştüğü de büyük ve yadsınamaz bir gerçek. o anlarda genelde aslında bize biraz deyim yerindeyse “polyannacılık” öneren insanlara kızarız içten içe.. olay onların sandığı kadar basit değildir bizce..
en büyük umutsuzluk bence hangisidir biliyor musunuz, koşmak için mücadele etmenize rağmen henüz yürüyemiyor olduğunuzu görmek.. asıl mesele, işte ondan sonra başlıyor..
gerçekten çok düşündürücü ve insanların ders alması gereken çok önemli mesajlar var, anlayana…
Geçenlerde bedensel özürlülerin 2 perdelik bir tiyatro oyunları vardı, biletlerin tamamı satılmış olmasına rağmen gelen seyirci sayısı koca salonda maalesef 25 kişi kadardı. Maddi desteğin yanında manevi destek de gerek, ama maalesef, bizler biraz vurdum duymazız. Ama unutmayalım “YAŞAYAN HER İNSAN BİR ENGELLİ ADAYIDIR.”
Sevgilerle.
Keyif zaferde değil; asıl mücadele, girişim ve çekilen ıstıraptadır.
Gandhi.
izledikten sonra yüzümün bir kısmında hafif bir tebessümle tutamadığım gözyaşlarım vardı. hayata bu denli sıkı sıkıya bağlanmış, ve gülümsemeyi bu kadar iyi başarabilen bu adamdan, iki kollu iki ayaklı bazı insanların öğrenecekleri çok şey var. umut yoksa hiçbir şey yok, umuduna hayran kalmamak imkansız.
bence aileyi de kutlamak gerek bu bakış açısında çok rolleri olmuştur. gözlerinin içindeki umut dolu parıldama çoğu zaman el ve kollarından öteye geçti bende. yarın ne olacağımız belli değil o nedenle sağlıkla yudumlanacak bir kahve bile çok değerli, ama en kötü ihtimalle de umudumuz var unutmayalım. nefes aldığımız sürece şükretmeliyiz ve biraz bu hayat koşturmacasından sıyrılıp birşeyleri sorgulamalıyız.
yine harika olmuş tunç eline, yüreğine sağlık. uykusuz kalmama değiyor biraz geriden takip etsem de.
gerçekten güzel bir yazı olmuş ve video çok etkileyici, izleyince kendimle daha bir barışık oldum, ne bileyim bir acayip oldum anlatamıyorum işte.
Pingback: NeşeliYemekler.com : Aynur Biçer » Summer wine
Ne zamandır blogunuzu takip ediyorum.
Ancak bu yazıya, yorum ekleme ihtiyacı hissettim.
Sırf hakkı teslim etmek adına…
Adamın elinin ayağının olmaması
şaşılacak bir durum değil, ama
hayata tutunması ve bunu güzel ifade etmesinin yanında, sizin müthiş yorumunuzla etkileyici bir hal alıyor…
Tebrik ederim,
yüreğinize selam olsun…
Pingback: Tunç Kılınç’a Teşekkürler ! | Byumut | Umut ÇETİNKAYA
Oysa başarmak hiçte imkansız değilmiş. Yeter ki çabalamak ve güçlü olmak lazım. Dünyada fiziksel engelli insan sayısından çok zihinsel engelli insan var (zihinsel engelli derken mecazen kullanmak istedim.)
Tüm engelin zihnimizde olduğunu vurgulamış.. Onu tebrik ediyorum ve bizi bu gerçekle yüzyüze bırakan Tunç’a da teşekkür etmek istiyorum..
Selam Fatih Şentürk, sen nerede askerlik yaptın isim tanıdık geldi de?
sevgili tunç. bu yazın senden duymayı yürekten istediğim şeyleri içeriyordu. (itiraf ediyorum ki; uzun zamandır blogunu takip etmeme rağmen zaman zaman yazdıklarında biraz birşeyler eksik, ya da fazla :) … geliyordu… tüm içtenliğine rağmen…)
lütfen o yüzleşmekten korktuğun, o “kendim” dediğin şeyi sahiplenme, çünkü o sen değilsin, o hiçbirimiz değiliz. çok tanıdık ama kesinlikle biz değil… tek besini korku olan, gözünün tam içine bakmadan enine boyuna iyice tanımadan yok edemeyeceğimiz binbir yüzlü “ego”larımız… bireysel ve kollektif “ego”larımız (eckhart tolle – ‘var olmanın gücü’nü okumanın tam sırası!)
dünya hızla değişiyor. sevgi yoluna giriyoruz tek tek. artık bıktık o kendimiz sandığımızdan … hepimiz her an birbirimize öğretiyoruz. çünkü henüz tam olarak hissedemesekte, dirençlerimiz engel de olsa, en derinde biliyoruz ki aslında “bir”iz. (lara fabian’ın videosunu izlerken bunu tatmış ve nasıl da coşmuştuk birkaç hafta önce)
hepimizi sevgiyle kucaklıyorum. teşekkürler.
Sanirim Sezen Aksu boyle seyler karsisinda duyulabilecek hissiyati soyle dillendirmis:
KUCUGUM
(Album: Deli Kizin Turkusu)
Kucugum, daha cok kucugum, bu yuzden butun hatalarim
Ovunmem bu yuzden, bu yuzden kendimi ozel, onemli zannetmem
Kucugum, daha cok kucugum, bu yuzden butun sacmalamam
Yenilmem bu yuzden, bu yuzden kendime hala guvensizligim
Ne kadar az yol almisim, ne kadar az, yolun basindaymisim meger
Elimde yalandan, kocaman, rengarenk, gecici, oyuncak zaferler
Ne kadar az yol almisim, ne kadar az, yolun basindaymisim meger
Elimde yalandan, kocaman, rengarenk, gecici, oyuncak zaferler
Kucugum, daha cok kucugum, bu yuzden butun korkularim
Gururum bu yuzden, bu yuzden cocuk gibi korunmasizligim
Kucugum, daha cok kucugum, bu yuzden sonsuz endisem
Savunmam bu yuzden, bu yuzden bir kucuk iz birakmak icin didinmem
SEZEN AKSU
Peki eksik olan eger basari, zeka, kariyer, hatta ozguven degilse; bu ic hesaplasma niye?! Ruha, maskesizlige, safliga, ictenlige, benlige, kosulsuz sevgiye mi ozlem?! Bu bir olgunlasma sureci mi?! Degil mi, ne dersiniz?
”Biz neden mutlu değiliz?” sorusunu kendi kendimize sormamız şart…
Geç veya erken demeden.
Hemen şimdi.
Elimize kağıt kalem alıp hemen; Bizi şu anda mutsuz eden ne var ne yoksa listeleyip, bunlara alternatifler bulup nelerin bizi mutlu edebileceğini araştırmaya başlamalıyız artık.
Müthiş birisi.
Tüm engelleri kaldırmış ve bizlere ne kadar engelimiz olduğunu sunmuş videoda.
Teşekkürler Tunç.
Ve affettim kendimi…
Hafifledim.
Teşekkürler…
İyi dileklerimle.
Hayalkırıklığı, hırs eksikliği ve kendini her türlü uydurmaca kompleksin içine gömmüş birçok zamane hızlı yaşayanlarına çok güzel bir hayat dersi Vujicic’inki.
Ya da Candan Erçetin’in “Gölgesizler” de dediği gibi;
“AZ MIYIM ÇOK MUYUM?”
ve kendinden yanadır yürek.
Biraz durup düşüneceğiz ve sonra da kimbilir??
İnsan farkındalığını koruyamıyor, yaradılış gereği maalesef !…
Elbette eksiklik bizde deriz ama neden bizde, çunku korkuyoruz, içimizde korkaklık var kaybedeceklerimizi düşünüyoruz. Nick Vujicic hayata bu kadar canlı bu kadar istekli tutulmasının bu sebebi kaybedecek bir şeyinin olmadıgını bilmesinden midir?
Videodan nick’in hayatından ders almalıyız evet ama korkularımızı yenip kafamızda olayı bitirdikten sonra. Öyle bir yapıdayız ki kim ne derse desin takmıyoruz. Şahsen kendi bildiğimi okurum her zaman bir çok kişi de öyle. Bu videodan da ders çıkartılınır mı bilinmez, çıkartılır ama korkularımızı yendiğimiz zaman, gerçekten arzu ettiğimiz zaman bunu yapabiliriz.
Baştan sona izlemek, insanı eziyor.
Yapmak istiyor musun? Yap öyleyse, ne/kim engelleyebilir ki… diye düşünmeye neden oluyor. Tüm bahaneler geçersizleşiyor.
Kanaat kavramı olmayan tüm insanlara bir ders olur umarım. Yıllardır anlatmaya çalışıyorum. Alt limitiniz ölüm olsun bundan ötesi için şikayet etmenin bir anlamı yok. Yaşıyorsan gerisi önemli değil.
Bu insan tüm bunları yapabiliyorsa, bizler görüntüde herşeyi tam olan ancak hayatı eksik yaşayan insanlarız.
sevgili tunç; sitene henüz ilk kez bakınıyorum. ama duyarlılığın çok güzel. tebrik ediyorum.
hayata gelince; zaten zor. bazı insanlar gerçekten çok zor şeyler yaşıyorlar diye kendimizden utanmamamıza da gerek olduğunu düşünmüyorum. herkesin hayatı dönem dönem zorlaşır, kolaylaşır, üzer, ağlatır, güldürür vs. vs bu liste uzayıp gidebilir. asıl mesele kabullenebilir yaşamak. hayatımız her ne ise onu kabul etmek ve olduğu gibi yaşayıp gitmek. elbette destek olmak, bizlerden çok daha zor durumda yaşayanlara özellikle sağlıkla ilgili duyarlı olmak çok güzel.
neden bıkalım yaşadığımız olumsuzluklar yüzünden, neden yılalım ki. korkmaya da gerek yok. aslında zaten içimizde bir yerlerde olması gereken, zaten varolan vicdanımızla başbaşa kaldığımızda hayatımızın kıymetini bilmeden ne kadar hoyratca yaşadığımızdan belki bir nebze utanç duyabiliriz. ama en nihayetinde biz insanız.
teşekkürler.
Kendinle yüzleşme dedin ya buyur bakalım…
İzleyince öylesine ezildim ki düşüncelerimin, bastırdıklarım ve bastıramadıklarım altında. Korktum deli gibi korktum, o kadar aciz buldum ki kendimi. Bunca zaman nasıl ve hangi düşünce ve kuvvetle yaşadığıma inanamadım. Umut birçok şeye birden dönüştü ama en çok da ister adına şımarıklık ister kayıtsızlık deyin ama neyse hissettiğim ve kendimde tamamlayamadığım şey(ler), hepsi küçülmekle birlikte sorusuz ve cevapsız kaldı.
Nasıl da kendimi önemsiz hissetmeyi başarmış ve küçük bir çemberde yaşamaya mahkum kılmışım ama dikkat edin çevre derken etrafımızdan bahsetmiyorum. Sadece küçültmüşüm kendimi ve tüm detayları bilerek ve isteyerek görmezden gelmişim.
İzledim ve sanırım her nefes alışta aklıma gelecek ve tekrar tekrar tekrar inanacağım.
Bu sefer hiç unutmamak dileğiyle…
Teşekkürler Tunç…
Ben’im…
ve insanlara ne mutlu bana ki yüreğimle bakıyorum…. ve yüreklerini görüyor yüreklerini seviyorum..
hayat süprizlerle dolu.. her gün yeni bir gün yani bir başlangıç. en sonunda koşacağıma, saatlerce dans edeceğime inanıyorum… İNANMAK BAŞARMANIN YARISIDIR… nefes aldığıma şükrediyorum, her ne yaşanırsa yaşansın ben bu dünyayı, bu mücadeleyi seviyorum…
7 ay önce bir trafik kazası geçirdim. olayın en acı noktası yayanın geçiş hakkında, aracın bana çarpıp kaçmış olması. en son hatırladığım kadıköy’de son ses müzikle hızla gelen bir araç… vicdan insanlık ne kadar uzaklarda kalmış. şu an delil yetersizliğndan bu canavar serbest.
aylarca alçıda kaldı bacağım. bütün hayatım değişmişti birden. acaba ben miydim değişen… şimdi yavaş yavaş yürüyebiliyorum, her ne kadar cok koşmayı özlesem de yürüdüğüme şükrediyorum… yerinde duramayan cıvıl cıvıl bir insanken şimdi merdiven çıkmakta bile zorlanıyorum.
mutluyum. çünkü bacaklarıma dokunabiliyorum…
Koskoca gezegende, küçücük nokta olduğunu unutan, günübirlik yaşayan tek derdi hava atmak olan insanoğlu ve insankızına verilecek en güzel ders kesinlikle!
Herkes kendine düşen payı almalı…
Bittim…
Tek kelimeyle budur…
İzleyemedim.. İzleyemeyeceğim sanırım.. Benim canım haddinden fazla acır böyle şeylerde..
Emeğine sağlık Tunç…
yüreğine sağlık Tunç.. o kadar iyi seslendirdin ki, söylenecek kelime kalmadı..
“İnsanın kısa süre içinde öleceğini bilmesi, yaşantısına damga vuracak kararlar vermesi açısından büyük önem taşır. Çünkü her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları – tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir, yalnızca ölümdür önemli olan. Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok.”
Eksik değil aksine olabildiğine fazla bir insan…
Yazın ve Tekrar hatırlatmaların için teşekkürler Tunç…
Farkında olmamız gereken başka bir şey daha var, o da Nick Vujicic’in bizim çoğumuzun sayfalarca kelime harcayarak yazıpta anlatamayacaklarımızı, çok kısa bir sürede yüreklerimize kazıma misyonunu üstlenerek zaten bizden çok sağlıklı olduğunu ispat etmiş olmuyor mu?
Sevgilerimle.
yine bir nokta atışı.
Pingback: Doktor Mortgage » Blog Archive » Nasıl bitirtiğiniz?
Farkındasınız elbette.. farkındayız gündelik uğraşlarımızın mutluluk vermeyeceğini bile bile hala önemliymiş gibi durmalarının.. farkındayız “yaşanmaya değer hayat nedir” sualini bir gün “samimi” olarak sormamız gerektiği halde, hala “hazcı” bir anlayış peşinde koştuğumuzun.. bir şeyler oluyor farkındayız.. içimizde ve dışımızda..
lisanlar yetmiyor hadiselerin bizdeki tezahürünü anlatmaya.. kendimizi kandırıyoruz derken bile kim bilir kendimizi kandırıyoruz.. NEFS MUHASEBESİ manasına da gelebilecek bir konu olan insanın KENDİSİYLE YÜZLEŞMESİNİ konu aldığınız için teşekkürler..
evet korkuyoruz.. gerçeği bilmekten ve anlamaktan.. sarsılmaktan korkuyoruz.. yıkılmaktan..
kolları veya bacakları kopmuş bircok insan gördüm, protez bir koldan ya da protez bir bacaktan cok daha kötüsü kesip koparılmış bir yürektir…
Bunu seyredip hala istediğimiz halde yapmadığımız şeyler yüzünden hayatımızda eksik olanlara üzülebiliyor ve mutsuzluk hissediyorsak, eksik olan kesinlikle biziz..
bence hepimiz biraz eksik biraz tamız…
Şüphesiz, eksik olan ben‘im..
Çok dar anlamda bakarsak ÖSS’ye hazırlanırken yazdığım bir çok yazıda ve şu anda ÖSS’ye hazırlanan bir çok arkadaşlarıma vermek istediğim mesaj tam olarak işte bu.. Ne olursa olsun umudunuzu kaybetmeyin..
İçim rahat ki bu videoyu izlerken hayıflanmadım.. Çünkü aynı umut bende de var. Şartlarımız eşit olmasa da..
çok güzeldi…