35

Kendimi Hiç, Bu Denli ‘Hiç’ Hissetmemiştim.

“Tunç, hapiste seni saran en güçlü duygu ‘hiçlik.’ Kendini o kadar hiç hissediyorsun ki, normal hayatta bunu tadabilmek mümkün değil.”

Bu laf, “Ben Hapisteyken!” yazımızda bahsettiğim, yaklaşık bir ay boyunca Bayrampaşa Cezaevinde kalan, hiçliği dibine kadar yaşayan o arkadaşıma ait. Bu da dizinin ikinci ve son yazısı olsun.

Hapishaneleri dışarıdan gelecek tehditlere karşı asker, içeride ise cezaevi güvenlik görevlileri koruyor. Polis seni cezaevinde askere teslim edip görevini tamamlıyor. [Bu görev teslim esasında polislerin “bak sana hiç dokunmadık, hiç kötü davranmadık” söylemleri dikkati çekiyor.]

“Hayatım boyunca ‘gerçek aranmayı’ hapise ilk girdiğim anda yaşadım” diyor. “Bir odada çırıl çıplak soyunuyorsun. Dokunma, itme kakma yok. Ancak çıplakken öne doğru eğilip öksürmeni istemeleri pek de öyle kolay kolay unutulacak bir an değil.” [Kıçında bir şey gizliyorsan o öksürük acı yaparmış.]

Sonra evrak işleri var. GBT (Genel Bilgi Takibi) sistemine giriş yapılıyor, varsa ilaç kutun dışında; saat, kimlik, para her şeyini teslim ediyorsun. Paran veznede kayıt altına alınıyor. [İçerideyken yapacağın kantin harcamaların burada senin adına tutulan hesaptan yapılıyor.] Resimlerin çekiliyor ve çıkarılan cezaevi kimlik kartı ile artık koğuşa girmeye hazırsın.

Ancak öncesinde 2 gün kalınacak bir karantina dönemi var. Burada amaç, eğer bulaşıcı bir hastalığın varsa bunun, bu süre zarfında kendini göstermesi ve diğer mahkumlara geçmesini önlemek. Sarı kapılı tek ranzalık odalarda 4’er kişi ayak-baş yatıyor. Çok sayıda pire bit yiyen kalorifer böceği ile yakın arkadaş oluyorsun. Kapı altındaki delikten yemek sürülüyor, tuvalet için kapıya vuruyorsun. Ortam gergin, kimse kimse ile konuşmuyor.

Toplumsal olarak hoş görülmeyen cinayet, terör veya tecavüz gibi suçlular ayrı ayrı koğuşlara veriliyor. Burada da amaç yine diğer mahkumları korumak. [Bunun yanında, özellikle tecavüzcülerin içeride oldukça ağır şartlara maruz kaldığı ağızdan ağıza konuşuluyor.]

80 kişilik koğuşta 170 kişi kalıyor. Dolayısıyla hemen herkes yataklarda iki kişi, ayak-baş yatıyor. Odalarda iki ranza var, içeride ise 6-7 kişi. Tek yatmak çok büyük bir ayrıcalık. İçeri ilk girenlere bir müddet oda da yok. Onlar yer açılana kadar avluda gecelemek durumundalar.

Yaptığın en önemli etkinlik avluda volta atmak. Ona da ilk on günde izin verilmiyor. Koğuşlarda yazılı olmayan kurallardan sadece biri bu. Aynı -hayali- çizgi üzerinde bazen tek, bazen birileriyle yürüyorsun avluda. Kimse kimsenin çizgisine tecavüz etmiyor, o yüzden duvara gelince olduğun yerde 180 derece keskin bir dönüş gerekli. Volta atmaya yer yoksa sıranı bekliyorsun. Kimse koşmuyor, sadece ritmik bir yürüyüş bu.

Avluda sandalye yok. Bu da sana volta atmadığın zamanlarda ‘çönmeği’ öğretiyor. Ayağın uyuşuyor, o denli uyuşuyor ki, birisinin yardımıyla ayağa kalkabildiğin anlar var. Voltada veya çönme esasında yaşadığın tek duygu yine “hiçlik.”

Her koğuşun bir başkanı var. Demokratik bir seçimle başa geliyorlar. Her ne kadar kapı arkasından kimler aday olmalı çalışması yürütülse de, kağıtlardan oylar yapılıyor ve bir kutuya atılıyor. Başkan yardımcısı da aynı mantıkla seçiliyor.

Koğuşta “başkan” en önemli kişi. Hemen tüm kararlarda ona gidiliyor. O, aynı zamanda, dışarısı -gardiyanlar- ile olan iletişimden de sorumlu. Kimse kafasına göre gardiyanlarla konuşmuyor.

Koğuşun iç dinamikleri, düzeni ve ekonomisi yine başkan tarafından yürütülüyor. [Nerede olduğunuza bakmaksızın, insanların kümeleştiği her yerde bir lidere ihtiyaç var gerçekten.]

Ortak alanın temizlik malzemesi, kalıp sabun, çay ve kahve gibi ortak ihtiyaçlar için tıkır tıkır işleyen bir ekonomik düzen var. Koğuşa gelen yeni kişiler, ilk gününde 2 karton sigara alıp veriyor başkana. Çünkü içeride nakit olmadığı için kullanılan para birimi ‘sigara.’ Kim kimden bir şey isterse karşılığında bir paket sigara veriyor, alacak verecek de böyle tutuluyor.

Haftada bir salı günleri kantinden yapılan alışveriş veznedeki hesabından düşülüyor. Haftada bir aile bireylerinden biri (sadece aile olabiliyor) en fazla 200 TL hesabına para yatırabiliyor. Kantinde buzdolabından televizyona, domatesten çaya hemen her şey var. [Birçok odada bulunan ufak televizyonlar en büyük meşgale kaynağı.]

Haftada 200 TL gönderen bir ailen olsa da, ayda 800 lirayı harcayabilecek bir durum yok ortada. Haftayı bırakın, ayda 200 lira bile gönderilmeyen çok sayıda mahkum var içeride. Ortak giderlere katılamayan bu kişiler için de bir çözüm bulunmuş. Onlar başkanın yönlendirmesiyle “hizmetli” oluyorlar ve kaldıkları odanın temizliği, çay ve kahvesi gibi ihtiyaçları görmeleri karşılığında alınan şeyleri diğerleri ile birlikte tüketebiliyorlar. Alan memnun, satan memnun.

İçeride her şey sadece temel ihtiyaçları giderecek kadar. Son derece lezzetsiz de olsa, günde üç öğün yemek var fakat tabak çanak yok. Altı kesilen 5 litrelik plastik şişeler tabak oluyor. 170 kişi için iki adet pisuar ve bir alaturka tuvalet, her sabah oluşan çiş kuyruğunu açıklıyor. Büyük tuvalet için pek sıra olmaması ise genelde hemen herkesin kabız olmasından kaynaklanıyor.

En tolere edilmeyen yasak cep telefonu. Koğuşlara yapılan habersiz baskın aramalarda cep telefonu bulunması, o cezaevi müdürünün sürülmesine kadar götürebiliyor işleri.

Hapise düzenli olarak her ay girenler de var! Bunlar genelde boşanma sonrası nafaka ödeyemenler. Bunun cezası 10 gün hapis ve paraya da çevrilemiyormuş. Bu duruma o denli alışılmış ki, herkes her ay onlara ‘hoşgeldin ağbi’ yapıyorlar!

İçerideki 170 kişiden sadece bir kişi “evet ağbi yaptım bir hata” derken, kalan herkes suçsuz olduğunu ve orada olmaması gerektiğine inanıyor.

Ancak kimin neye inandığının pek de bir önemi yok. O kararı mahkemeler veriyor.

Bu yazıya konu olan arkadaşım da, aynı suçlamadan dolayı yargılanan diğer kişilerin farklı bir mahkemenin verdiği tutuksuz yargılanma kararının örnek teşkil etmesiyle hapisten çıktı. Yani tutukluluk hali ortadan kalktı ancak yargı sürecinde dava halen devam ediyor.

Yaşanan bu bir aylık sürecin onun hayata, olaylara ve ilişkilere olan bakış açısına derinden katkı sağladığı ortada:

“Tunç, bu hayat hep kendi eksenimiz etrafında dönüyor sanıyoruz. Ve hep ‘bana bir şey olmaz’ diyoruz. Oysa oluyor. Hem de öyle bir oluyor ki, neye uğradığını anlamıyorsun. Ben her ne kadar suçsuz olduğumun kanıtlanacağına inansam da, içeride yaşadıklarımın bana çok şey kattığını düşünüyorum. Özellikle hissettiğim o hiç’lik duygusunun…”

Sağlık ve özgürlüğün ‘değerini’, kendimizi o ‘çok şey’ sandığımız anlarda hatırlayabilmek umuduyla…

Yorumlar 35

  1. mErT

    orası cami avlusudur, oradakı herkez sütten çıkmış ak kaşık gibidir

  2. huseyin

    yazıyı okuduktan sonra sanki bir film izlemişim gibi bir hisse kapıldım.
    paylaşım için teşekkürler
    her yer her mekanın bir öğretisi vardır kesinlikle.
    kendi içimizdeki ümit duygusunu, herşey daha iyi olacak duygusunu kaybetmeden
    yaşamayı basarmalıyız iç dünyamızda de barışı saglamalıyız…

  3. Ozgur

    Öyle bir hiçlik ki, hayata dair hiç bir şeyin özgürlüğünüzden daha değerli olamayacağını anlıyorsunuz. Aşk, sevgi, aile, dostluk, para, iş hatta sağlık. “HEPSİ” birer “HİÇ” oluyor özgürlüğünüzün yanında.

    Güzel yazı için teşekkür ederim. Yaşananları birebir ve ayrıntılı olarak dile getirmişsiniz.

  4. tuğçe sevinç

    her ne kadar aynı dünya da yaşasakta herbirimizin dünyasını döndüren sebepler ayrı ayrı… kimi “içerde” yaşar esareti kimi “dışarda” gerçek hayatta… özgürlük… bu kelimeden sonra nefes alası geliyor insanın doyasıya…

    evet özgürlük en çok muhtaç olduğumuz şey… düşünsenize hapishanedesiniz… başka işkenceye gerek yok zaman geçircek bişeyler olmaması dahi işkence bi insan için…

  5. Z. Derici

    özgürlük yok…
    tıkılı kalmışsın…
    belki işlediğin suçun pişmanlığını, o suçu işlerken yaşadın bile…
    sen oradasın… hiçsin…
    her suç için tabi ki söylemiyorum ama… keşke o suçları işlemek zorunda kalmasalar, keşke bazı şeylere mecbur bırakılmasalar… insanca yaşamanın ne demek olduğunu anlasalar çıktıklarında…keşke çıktıklarında hayatlarını yeniden başlatsalar…

  6. moR uğuLtu

    Biz insanoğlu malum alışmışız bir kere elimizdekinin kıymetini yitirince anlamaya..

    Bu tarz şeylerin olmasını kimse istemez ama işte Hayat denen o şey içinde her bir şey mevcut hiçlik.. varlık. yokluk.. vs..

    Ve insanın o ya da bu şekilde bu duyguları mutlaka tatması gerektiği kanısındayım.

    Evet bugün kendimizi ”hiç” hissedebiliriz ama ”var” olmanın nasıl bir duygu olduğunuda o an tam olarak anlarız, işte bana öyle geliyor..

  7. HaYaLci

    İşlenen her suçun bir cezası olmalı elbette. Bir yanım evet bunu hakedenler orada (tecavüzcüler, hırsızlar, katiller..), bu yaşadıkları mübah onlara derken; diğer yanım ne olursa olsun onlar da insan ve bu şartlarda yaşamak kaldırılması zor bir durum diyor.

    Bir anlık gaflet belki, belki fevri bir davranış o deliğe giriş sebepleri ama diliyorum ki Allah kimseyi düşürmesin oralara. Özgürlüğün bittiği yer! Yaşamak anlamsız…

  8. ayten

    sevgili tunç, yazınızı okudugum anda gözlerimi kapayıp, kendimi hayal ettim orada. özgür bir nefes almanın ne kadar önemli oldugunu anladım.

    her zaman o benim başıma asla gelmez demiyeceksin, onun başına gelen senin de başına gelebilir ama hayat mücadelesinden anca başımıza gelince hatırlıyoruz. ne acı.

  9. mustafa

    yazı o kadar etkili ve sade anlatılmış ki kendimi o koğuşta ranzalara dokunurken düşündüm.

    arkadaşlar, insanın başına ne zaman ne geleceği belli değil.

  10. gülay

    çok güzel yazmışsınız. hiçlik duygusunu yaşamak insanın egosundan sıyrılıp dosdoğru düşünebilmesini sağlar sanırım. keşke kaybetmeyi yaşamadan, sahip olduklarımızın değerini bilebilsek…

    doğal olarak, bedel ödemeden ücretsiz sahip olduğumuz değerlerin önemini ancak kaybından sonra anlıyoruz.. sağlığımızı, en küçük bir uzvumuzu, havayı, suyu, doğayı ,özgürlüğü… keşke kaybetmeden gençliğimizin, kaybetmeden anne babamızın, yakınlarımızın, kaybetmeden zamanımızın, kaybetmeden özgürlüğümüzün, kaybetmeden hayatımızın değerini bilebilsek, hakkını verebilsek…

    her zaman hiçliğimizi hatırlayarak sahip olduğumuz en küçük değerimize kadar önemsememiz dileğiyle…

  11. Ümit Suna

    @mete karayel;

    her zaman hayata sıfırdan (yani 2-0 mağlup) başlamak ve yönünü kendin tayin edebilmek mümkün. 14’ünden sonra 8 yıl boyunca bize empoze edilen korkularla ve kaygılarla bunu yapamamış olsak bile…

    gerçek mutluluk insanın kendi kaderini yazabilmesi…

  12. mete karayel (mahlas)

    Evet bu ülkede hakederek veya etmeyerek cezasını çeken birçok mahkum vardır, bunun değerlndirmesi bize düşmez, bu Türk Adaletinin asli görevidir, tabi bu da adaletin ne kadar güvenilir ve güçlü olduğuyla doğru orantılıdır…

    Ben bir askeri personelim ve bu ülkede ceza evinde yatanlardan daha beter ortamlarda yaşamaya ve daha beter durumlara alışmaya zorunlu bırakıldım. Çünkü daha 14 yaşında kandırılmıştık ve geri dünüşü olmayan bir yola girmiştik ve bu yaşadıklarımın aynen o cezaevindeki arkadaşımızında söylediği gibi bana çok şey kattığı kesin ama haketmediğim gerçeğide ayrı bi konu… O yoldan ne kadar geri dönmek istesemde çabalarım boşa çıktı…

    Bu durumda yaşadıklarımdan ötürü hayata karşı daha kararlı adımlar atacağım kesin ama ömrümden çalınan onca seneninde geri gelmeyeceği ayrı bir durum… Yani gasp edilen bir insanın yaşamıysa eğer; (anasından, babasından, kardeşinden, eşinden, sevgilisinden, köyünden, memleketinden kısacası tüm sevdiklerinden zorla alıkoyuluyorsa) bunun bedeli ne parayla ne de daha değerli şeylerle asla ödenemez…

    Devletimizin, ordumuzun insan haklarına olan duyarlılığı ve yargı sisteminin bu konuda büyük ilerlemeler kaydetmesi gerekiyor. AB sürecinde bunun üzerinde daha çok durulacağı kanaatindeydim, fakat şu an ülkemizde bu konuda hiç bir ilerleme kaydedilmedi… Yargıda düzenleme yapılmadığı için AİHM hergün en çok Türkiye’den gelen davalarla meşkul ve hakkını aramak isteyen her vatandaş AİHM’ de dava açıp sonuna hadar hakkını arayabilir, biz askerler hariç…

    Ben bu devletin daha çocuk yaşta bana yüklediği yükümlükler altında kalan onca askeri personelden birisiyim… Mesleğime gururla başlamıştım. Hala insanlığımı korumaya çalışarak, başım dik ve gururluyum…

    Allah her insana hak ettiği gibi bir ömür nasip etsin…
    Saygılarımla.

  13. gökhan

    çok orjinal anlatmıssın.
    ben de bundan bir ders cıkarmayalım ilerideki mahkeme kararlarında ortamı da göz önünde alacagım.
    anlatımın için teşekkürler…

  14. vuslat asılsoy

    Nasılsınız arkadaşlar? Nasıl geçti bayramınız? Sorry, Şeker Bayramınız:) Ben çok eğlendim, arkadaşlarım geldi.. Çok güzeldi, belki de ilk kez bu denli güzeldi.. Dağıtalım şu kasveti de neşelenelim biraz.. Hayatın yeterince yeter dedirttiği günlerde hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.. Bıcırığımla bitireyim.. Bıcırık: Vusliiii, Ben: Efendim, Bıcırık: Unutma, Ben: Neyi, Bıcırık: Hiçbir şeyi, Ben: Tamam :))

  15. cuzunali

    dizilerde hapis ortamı ne kadar güzel anlatılıyor seyredince yatarım biraz kafamı dinlerim yeni arkadaşlar edinirim çıkarım diyor insan. gerçeğin böyle olmadığını herkesin bilmesi lazım ki suç işlerken düşünsün biraz…

  16. Ayşegül

    Sıradan görünsene oldukça güzel bir yazı olmuş. Aslında arkadaşınız farklı bir bakış açısı yakaladığı için şanslı sayılabilir. :)

    Sağlık ve özgürlüğün ?değerini?, kendimizi o ?çok şey? sandığımız anlarda hatırlayabilmek umuduyla?

    Keşke böyle bir şey olabilse fakat elimizdeki kaybetmeden değeri bilinemiyor.

    Paylaşım için teşekkürler…

  17. YeahSeeN

    gerçektende düzensizliğin düzeni olan ve hiçlik diye bahsettiğimiz duygunun baskınl altında bize yinede duygularımızın olduğunu unutturmayan acı verici öğrenme hali içinde bnırakıldığımız bir dünyayı çok güzel tasvir etmişsiniz sag olun. umarım o yaşadıklarınız daha iyilerine layık olmanıza vesile olur.

  18. selen

    Gerçekten çok güzel anlatılmış.

    İnsan düşünüyor; hayat boyunca yaşanmışlıklara; yanlış giden işlere kafa yorup; kendi kendimizi yiyip bitirmeli miyiz diye. Zaman geçipte ömrüm bitiyor düşüncesi sarmadan; yaşamalı özgürce hiçbir şey takmadan. Yarının ne getireceği belli değil: bari şu anımızda üzmiyelim canımızı.

    İYİ BAYRAMLAR.

  19. ismail

    ben bu kadar ağırını yaşamadım ama benim açımdan kötü olanı küçük yaşta yaşamam oldu. Tekrar özgür olarak çıktığınızda, hissettiğiniz duygu hiçbir şekilde ifade edilemez. 1 ay öncesinden o kadar farklı hissediyorsunuz ki…

    Zor, kader mahkumu dediklerimiz ben ve bu gibi insanlar oluyor işte, zor çok zor.

  20. uğur

    tüylerim diken diken oldu açıkcası bravo yani çok güzel anlatılmış.
    ama gerçekten de insanın başına ne geleceği hiç belli olmuyor, keşke dünya bizim kendi eksenimiz etrafında dönse!

  21. ciao

    Daha beterini gördüm desem bilmem ne düşünür, inanır mısınız..

    Ama var ve yaşanılmaya devam ediyor, huzur diliyorum buradan; hiçlik dedik ya; toplamı şuan bir kişi kadar etmeyen eşsiz kalabalıklara.. God would give us justice..

    Ve bir de bedel ödemenin zorluğunu da gördüm, diğerleri kadar özgür olmak için ödeyeceğin bedel.. ve o karara bir adım kala ki an..
    nereden mi bahsediyorum, aslında hiç önemi yok, ki artık ben de orada değilim. önemi olsa bile değişebilecek bir şey de yok.

    canın istediği zaman su içmek, istediği zaman oturmak, istediğinde gülmek ve istediğinde trip atmak.. bunlar bile özel şeyler de hep farkında değiliz sadece.. etrafınızda bileklerini kesen, sinir krizi geçirip kendini yerden yere atan gençlerin olmaması güzel bir şey.. eminim bu daha önce farketmediğiniz güzelliklerden biridir:))

  22. gürhan

    arkadaşlar olay kısaca LIVE FREE or DIE; özgür yaşa ya da öl.
    hiçlik duygusu bir müddet sonra üstüne yapışan elbise gibi ruhunu eziyor ve sanki bütün duvarlar üstüne yıkılıyor.
    LANET OLSUN.

  23. peLin

    gerçekten harika bir yazı olmuş…
    insanı bir an oradaymış hissi veriyor, bu da elimizdekinin kıymetini bilmesini sağlıyor… her zaman elimizdekinin kıymetini bilmeliyiz her an ne olacağımızı ne de olsa biz de bilmiyoruz..

    her daim sağlıklı ve özgür olmak dileğiyle..

  24. Canan

    Merhaba,
    Yazını okudum Sevgili Tunç, çok etkilendim..
    Elimzdekilerin kıymetini hiç bilemiyoruz.

    …”Sağlık ve özgürlüğün ?değerini?, kendimizi o ?çok şey? sandığımız anlarda hatırlayabilmek umuduyla”?
    bu cümleyi çok sevdim.
    CAÇ

  25. Özgür ŞAHİN

    Uzun zamandır okuduğum en “esaret” kokan yazılardan biri.

    Düşünün… [Yazı çok başarılı, bunu düşündürtüyor… ]

    Size göre hiçbir şey yok; ve sizin hakkınızda başka bir mercii karar verecek.
    O süreç içinde de “sadece sistemin böyle olmasından dolayı” esaretin acısını tadıyorsunuz.

    Yazıda da belirtilmiş. O an ne patronluk geliyor içinizden, ne arkadaşlar geliyor aklınıza, ne aile ne de başka bir şey.

    Aslında sahip olduğumuz en önemli şeylerden biri ÖZGÜRLÜK.
    VE elimizden alınıncaya kadar aslında pek de farkına varamadığımız değerimiz.

    Tunç KILINÇ’ın da dediği üzere…

    Sağlıklı ve özgürce nice yıllara…

  26. aries

    gerçekten çok iyi anlatılmış, detayları düşününce insan içeride de bir hayat olduğunu, kuralları ile devam ettiğini görüyor. şartlar ise ne kadar ağır. suçlu ya da suçsuz, içeride olanlar insan ve şartlar insana göre değil.

  27. vuslat asılsoy

    Hiçlik ve Nefes.. Hiçlik: Duyguya yabancı değilim. Hapishane koşulları düşünüldüğünde çok zor ve üzücü olmalı. -Meli, -malı gereği bu mudur dedirtiyor, neyse..

    Nefes: Alamıyorum. Sinemada ve konserde hani ikidir nefes alamıyor, gözlerimi kaparsam – ki konserde yapmayı en çok istediğimdi – açamayacakmışım duygusuna kapılıyorum. Sıkıştım, çuvalladım:) Nedenini, niyesini bilmediğim şeyler her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa aciziyetten demekten başka bir şey yapamıyorum! Aciziyetten:) Acı var mı acı? Var! Kendini çok şey sananlar çok da şeyimdesiniz! Kusura bakmayın arkadaşlar hani bayram üstü bayramlık ağzımı açmış gibi oldum, malumunuz deliye her gün bayram:)

    Kimse bana karışmasın istemem
    Ezbere konuşmasın dinlemem
    Herkes beni anlamasın fark etmez
    Beklemem beklemem
    Deliler bize deli dediler
    Dediler dediler
    Bizi delirttiler..

  28. aycan saroğlu

    Ömrün neresinde olduğumuzu bilmediğimiz gibi… Aslında başımıza ne geleceğinden de bihaberiz… Öyleyse her konuda bu kibrimiz neden? O kibrimiz ki ‘bana bir şey olmaz’ deyip, bütün hayatı garantiymiş gibi gören…

    Yine de iyi şeyler dilemek lazım, güzellik, sağlık. neşe, rızık ve özgürlük… Bir de sevdiklerin yanında olsun, sağlıkla… Özgürlüğe paha biçilmez… Ve nefes….

    En çok bu yazıyı okurken hissettiğim NEFES.

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir