Ben “süper bir anne değilim” demesiyle başladığımız sohbet, zaman yetmediğinden yarım kaldı. Geçenlerde “Hangi Yönünü Çok Seviyorum Biliyor musun?” yazısı ile duyurduğumuz bu konuya şimdi başlıyor ve ilerleyen günlerde de devamını getiriyoruz!
“Kimse benim kendimi mükemmel bir anne olarak gördüğüm fikrine kapılmasın. Böyle bir mükemmellik yok. Bir şeylere ciddi emek vererek yapmaya çalışan ve sonuçlarını alan bir annenin deneyimleri bunlar sadece. Bugün hatalarıyla dehalarıyla, başarılarıyla başarısızlıklarıyla hayata sımsıkı yapışmış ve ne istediğini bilen, pes etmek nedir bilmeyen, mücadeleci bir genç var karşımda ve ben ona bayılıyorum. Bu ilişkiyi, tek bir kişinin bile bakış açısını zenginleştirmesi adına ufak bir katkımız olabilmesi inancıyla paylaşıyorum” diyor.
Kendisini ise şanslı adlediyor, çünkü büyürken annesinden öğrendiği çok şey olmuş. Ancak yetinmemiş, hep üzerine bir şeyler koyma çabasında olmuş. Okumuş, gözlemlemiş, araştırmış, konuşmuş, tartışmış…
O, çocuk yetiştirmenin çocuk üzerinde deneyler yapılarak öğrenilmeyecek kadar ciddi bir konu olduğunun farkında. [Bu anne’nin beni bu denli etkilemesinin nedeni de bu olsa gerek.]
Ancak kendi sağlığından yana şanssız bir dönem geçirmiş. Hoş o buna bile (kendisinin bazı değerlerinin farkına varmasına sebep olduğu için) şans olarak bakıyor. Son 3 yılda ciddi sağlık sorunları yaşamış. Yurt içi ve Amerika’da geçirdiği 8 ameliyat sonrası doktorları şaşırtan iyileşme azmi ile şimdi dimdik ayakta.
“Ben hastalığıma bile inanmadım, doktorlar yanlışlık yaptılar” diyecek kadar da kendi enerjisine inançlı.
Ciddi sağlık sorunları onu işinden en fazla bir ay alıkoyabilmiş. “İş – çocuklar – eğlence” onun hayattaki mutluluk formülü. Deneyimleri ona bu üç şeyden ödün vermeden yaşamasını öğretmiş. Bu yüzden de hayata sıkı sıkıya bağlı.
Şimdi gelelim yaşanılan deneyimlere. Bir anne olarak karşımda. Bugün 19 yaşında olan erkek çocuğunun maceraları ile başlıyoruz.
Yaşın 13-14 olduğu zamanlar. Delikanlının ergenlik dönemi. Adamın bedeni değişiyor, kimyası değişiyor, kafası karışık. Çok iniş çıkışlı bir ruh hali, isyankarlık, aşırı enerji… Üzerinde “ilk cinsel deneyim, aman tanrım nasıl olur, ne zaman olacak” merakının neden olduğu bir endişe ve baskı var.
“Ben bir kadın olarak bir erkeğin, oğlum dahi olsa bu, duygularını asla anlayamayacağımı anladım, bunun nasıl bir süreç olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.”
Evet, anne durumun farkında, ne yapması gerektiğini bilmiyor ancak öğrenebileceğinin farkında. Yakın çevresinden güvendiği erkek arkadaşlarının kendi ergenlik dönemlerini hatırlamalarını istiyor.
Ve öğreniyor ki hepsinin ilk cinsel deneyimi farklı olmuş. Kimisi ağbisi tarafından (güya) çaktırmadan tanımadığı bir kızla baş başa bırakılarak, kimisi mahalle arkadaşlarının baskısıyla bu işten para kazanan hatunlarla, çok azı da o sırada duygusal bağı olan kız arkadaşıyla. Bazısının yaşı 13, bazısının 22 iken.
Yetinmiyor; internette araştırmalar yapıp, okuyor bol bol.
Delikanlı ise bu konuların konuşulmasından rahatsız. Açılmasına dahi izin vermiyor. Annenin çabaları sonuç vermiyor. Ta ki bir gün odasına gidip, yatağına oturup, ona sırtını dönerek (çünkü biliyor ki göz göze gelmeyi ne o, ne de delikanlı istiyor) şu konuşmayı yapana kadar:
“Tatlım, biliyorum ki benle bu konularda konuşmak istemiyorsun. Ama ben bir anneyim, çocuğum olarak da senin üzülmeni istemiyorum ve sana destek olmak istiyorum. Senden bir cevap beklemiyorum, ben senin için bir şeyler öğrenmeye çalıştım, şimdi bunları sana anlatacağım ve gideceğim.
İçinde olduğun ergenlik döneminin farkındayım. Bunun senin üzerinde yarattığı baskının da. Neden, niçin diye sorma. Çünkü bu her erkeğin yaşadığı bir süreç, sana özel değil.
Ben çevremdeki iyi tanıdığım erkek arkadaşlarımla, dostlarımla konuştum. Onların bu dönemlerdeki deneyimlerini dinledim. Ve öğrendim ki bu, 19-22 yaşına kadar gidebilen, normal bir dönem. Öğrendim ki, ilk cinsel deneyimin yaşı yok, 13’te olup bir daha yıllarca olmayabiliyor veya ilki 19, 20’de de olabilir. Herkese göre değişen bir süreç.
İlle de bir an önce olmalı diye kendine baskı yapma. Duygular ile yaşanması gereken bir şey bu. Duygusuz ve şuursuzca bir deneyimle bu işe başlaman, senin kadınlar hakkında gelecekte yanlış bir imaja sahip olmana dahi neden olabilir.
Oysa herşeyi doğasına bırakmalısın. Duygusal paylaşım yaşadığın bir kız arkadaşınla birlikteliğinde zaten içgüdülerin seni yönlendirecek. Endişelenme. Senin bu işi planlamana gerek yok, zamanı geldiğinde o sana gelecek.”
Ve hiç göz göze gelmeden çıkıyor odadan.
O günden sonra delikanlıda gözle görülür bir rahatlama oluyor. Bu konuları konuşmuyorlar belki ama onun gerginlik ve kızgınlıklarının önemli ölçüde azalması onun ne kadar rahatladığına işaret ediyor.
Çok geçmeden, onun yaşadığı ilk deneyim de gayet doğal bir süreçte gerçekleşiyor. Sonrasında rahatlıkla kız arkadaşlarını annesiyle tanıştırmaya başlıyor. İşin güzel yanı, bu kritik süreç, anne ile oğlun birbirlerine daha da yakınlaşmasını sağlıyor. Anlaşılmış olmak ilişkilerindeki saygı ve güveni artırıyor.
Şimdi ben kendi zamanlarımı hatırlıyorum.
Okuma alışkanlığının sadece ders kitaplarından ibaret olduğunu sandığımız ve internetin henüz olmadığı zamanlar. Evimizde konuşulması bile tabu olan bu konuya, bir an önce “milli olma” baskısının da eklendiği; sokaktaki ağbilerimizi örnek alıp, destek için onların gözünün içine baktığımız zamanlar…
Oysa iyi bir zamanlamada yapılan “içten” bir iletişim ve “doğru” bir ilgi nasıl da değiştirebiliyor pek çok şeyi.