44

İçimdeki Serseri

Bir arkadaşımla konuşuyorum bayramda. Evlenmeyi düşünecek kadar seviyor bir kızı.

Bir sevgilide aradığı her şey var kızda. Zekası, insanlığı, enerjisi, duruşu, fedakarlığı, dürüstlüğü, samimiyeti, teni, kokusu… Ona karşı gizlemediği bir tutkusu var her şeyden önce. Bizimkinin de ona. Sevgi; ‘sevgili’ yapmış onları.

Birlikteyken vaktin nasıl geçtiğini anlamadıkları, yanında değilken özlediği… Kaybetme korkusu yaşadığı biri olmuş onun için.

Ancak (arkadaşımın tabiri ile) “eski kiracılar” da etrafta hala! Kalçasını çalıştırıp başka bir tarafını çalıştıramayan türden kiracı bunlar. “Daha az hal hatır sorsam da, varlar. Ancak şu da var ki, kontratı bitenin yerine yeni kiracı almıyorum.” Emin misin diye gözünün içine bakınca itiraf ediyor: “Hmm, haklısın… Eskiye oranla daha az alıyorum ama inan boşalan daireler var!”

Eski defterleri kapatamıyorsun hemen!

Böyle durumlarda kiracılarla iletişim için, ikinci bir numara alıyorsun ve ikinci bir msn ve ikinci bir email adresi… Yapıyorsun gerekli tembihleri de.

Sonra veriyorsun sevgiline asıl kullandığın msn şifreni ve facebook şifreni ve email şifreni. Hatta cep telefonunu. Al diyorsun, hepsine gir bak, kullan. Artık sadece sen varsın.

Bu mudur dedim güven sağlamanın yolu?

Bir parantez açalım burada:

O kadar sık rastlıyorum ki bu sevgiliyle şifre değiş tokuş olaylarına. Daha çok gençler arasında. Güven sağlamanın ilk akla gelen, en pratik yolu olmuş. Kimi gönül rızasıyla, kimi istemeye istemeye…  Bunu isteyebilmek de, verilince almak da açık açık sana güvenmiyorum demek değil mi?

Güven duymanın azı veya çoğu olmuyor. Sana biraz güveniyorum diyemiyoruz kimseye. Ya var, ya yok. Ve bunu anlamanın yolu şifrelerden geçmiyor tabii ki. Birlikteyken yaşananlar yetiyor.

Tüm doğallıyla yaşananlar sadece…

Geçmişte olup bitenler, adı üstünde; geçmiş. Benim önceki ilişkilerimi sorgulama. Zaten tek taraflı dinlemiş olacaksın. Hiçbir zaman da anlamayacaksın olup biteni. Ben bile çoğu kez anlayamıyorum. Matematik formülü değil ki bu duygu işleri.

Ben seninle yeni bir sayfa açıyorum. Bunu sen de istiyorsun. O yüzden açıldı bu sayfa. Beni nasıl tanıdığınla karar verdin. Yaşadıklarımızla… Tüm doğallıyla… Bırak, bunun üzerine inşa etmeye devam edelim bir şeyleri. Birbirimize güvenip; ya hayal kırıklığı yaşayıp acı çekeceğiz ve bitecek. Ya da sevgimizi yaşayacağız doyasıya.

Neyse, kapatalım bu parantezi burada. :)

Kiracılar özlüyor tabii arada ev sahiplerini!

Bu tarafta da hoşa gidiyor özlenmek. Arada kaçamak yapmak. Ve yakalanmamak… Bir futbolcunun kaşla göz arasında elle gol atması gibi bu. Skor tabelasına yazılıyor o gol sonuçta. Alt etmenin verdiği zafer hazzını yazmaya ise; yetecek bir skor tabelası yok henüz. Ama olsun. Onun keyfi de soyunma odasında çıkıyor: “kimseye söyleme, golü elle attım!”

“Evleninceye kadar ama abi diyor. Ondan sonra inan hiç kiracım kalmamış olacak.”

Peki ne oluyor evlenince? Atılan bir imza seni nasıl bu kadar değiştirecek?

Değiştirecek “gibi yapacak” başlarda, bu doğru. İmzadan önce yok edilecek o alınan ikinci numaralar, msn adresleri… Sen bile şaşıracaksın, hatta gurur duyacaksın kendinle. Ancak nereye kadar. Onlara nasıl ulaşacağını biliyorsun sonuçta. Olmadı, yeni kiracılar hep yok mu etrafta? Emlakçıları geçiyorum zaten!

Bir de evlenince, gündelik yaşamın monotonluğunu aşmak daha bir zor gelmeye başlayacak. Aşkın o büyüsü azalacak.

“Papaz hep aynı pilavı yemekten sıkılıyor mu demek istiyorsun yoksa?”

Sıkılabilir gerçekten. Peki o pilavın yanına kuru fasulyeyi yapacak olan kim? Bunu akıl edecek, fasulyeyi bir gece önceden suya yatırıp, ertesi günü pişirecek olan? Papaz tabi ki. Sıkılan o sonuçta… Pilav üstü kurudaki o pirincin tadı bambaşka gelmeyecek mi şimdi ikinize de?

Bu zahmete girmeyip lapa pilavı tercih etmek, elindeki pirinci de kaybetmeye razı olmak demek. Ve bu riski almaya onay veren sensin.

“Hayır Tunç abi” dedi, “onu kesinlikle kaybetmek istemiyorum.”

Peki o zaman neden kiracıları hemen bir günde çıkartmıyorsun? Azaltmak, kira toplamaya devam etmek demek değil mi? İstersen bir anda kesersin.

Durdu…

Bak dedim, kaçamak yapacaksan bir gün yakalanmaya razı olacaksın. Yeni msn veya mail adresi seni nereye kadar korur? Sokağı var bunun. Sen onu görmezlikten gelsen, o gelmeyebilir. Ayrıca senin gol krallığına oynamanı kıskananlar da vardır hep etrafta. Kimi nereye kadar kontrol edeceksin? İstediğin kadar deneyimli, istediğin kadar zeki ol; bir yerde patlarsın. Hem unutma, kadınların özellikle bu konularda bizde pek olmayan sezgileri var. Çok da iyi arkadaşlar o kendi iç sesleriyle.

Yine durdu…

Şimdi patladığın anı hayal edelim. Golü elle atıp, yakalandın. Karşılıklı konuşuyorsunuz. Neden diyor sana… Neden?

Kıvırırsan anlar. Onda olan iç sesi hatırla. Daha öncekilerde sen olayı kotardığını düşündün, o da yemiş gibi yaptı. İlişki sürsün istiyorsan; son kurşunun yalan söylemek değil, cesaretle doğruyu söylemek. Nasıl olsa bir gün yakalanacağını biliyordun, işte o gün; bugün. Madem deneyimlisin, zekisin de… Ne cevap vereceksin?

Papaz hikayesini düzgün bir dille anlatmak tabii ki işin doğrusu. Bunun dışında söyleyeceğin her şey kıvırmak olur. Merak etme, o zaten bunun farkında. Senden duymayı istiyor sadece.

Asıl sorun ise bunu duyduktan sonra başlıyor. Çünkü şimdi, o içten içe kendini suçlayacak. Sana yetemediğini düşünecek. İşte bunu düşündürtmek ona yapabileceğin en büyük haksızlık… Çünkü sorun onun yetersizliği değil, senin kuru fasulyeyi yapmayı akıl edememendi. Tembelliğindi.

Ayrıca var olan bir sorunda çözümü sadece karşıdan beklemek, yapılan en büyük hata oluyor çoğu kez. Sorunun kaynağı sadece karşı taraf bile olsa, bunu birlikte çözeceğiz. ‘Ben sana söylemiştim’ yetmez. Birlikte üstesinden geleceğiz.

Onu kaybetmek istemiyorum diyordun?

“Evet, istemiyorum… Üstelik işin ilginç yanı biz birbirimize yetiyoruz da. Her anlamda. İçimdeki serseri bunları bana yaptıran.”

O zaman, o serseriyle sevgilini de arkadaş yapacaksın. Onun başta vurulduğu da muhtemelen senden çok oydu zaten. Yapamazsan da, serserinle başbaşa kalıp lapa pilavın keyfini süreceksin. Tıpkı Issız Adam‘ın yaptığı gibi.

Kapıdan çıkarken arkamdan seslendi:

“Abi, kiracıların hepsiyle yarın kontratları fesh ediyorum!”

Yorumlar 44

  1. Bilge Kılıç

    Kadın-erkek ilişkilerini en iyi açıklayan faktörlerden birisi toplumsal roller.. Biz anaerkil ya da eşit-demokratik bir toplumda yaşamıyoruz. Yaşadığımız toplumun gerçeği ataerkil oluşu..

    Doğduğu andan itibaren cinsiyetinden dolayı erkeklere artı değer verilmekte… İçinde yaşadığımız ataerkil toplum erkeklere türlü özgürlükler sağlayıp kadınların ahlakını sorgulamaya ve kısıtlamaya hazır oluşundan ötürü erkekler için avantajlı gibi gözükse de, toplumun büyük kısmı bu “ataerkilliğin” her iki cinsiyete de ödettiği yüksek düzeydeki faturanın farkında değil.

    Toplum kadınları hanım hanımcık ve hafif meşreplik arasında gidip gelen bir skalada, erkekleri ise erkek adam-ibne skalasında devamlı sınamaktadır.. Erkekler aslında ne kadar da “ibne” olmadığının, kadınlarsa aslında ne kadar “namuslu” olduğunun savunmasındalar sürekli konuşmanın satır aralarında…

    Kendinizi devamlı insanlara ispat etmek zorunda bırakılmak özgürlük müdür? Bu toplumsal baskının her 2 cinsiyetin mutluluğuna da acımasızca ket vurduğu açık bir gerçek bence.. Erkeklerin davranışlarını gözlemleyin, herkes değil ama belki de bir çok erkekte yaygın olarak; etraftan ve özellikle kadınlardan duyduğu 3-5 “gaza getiren” lafla egolarının tavan yaptığını, aynı kişilerden “iktidarsızsın”, “küçük penislisin”, ?güzel sevişemiyorsun? gibi cümleler duyduklarında dünyalarının bir anda yıkıldığını görebilirsiniz.

    Hangi gerçek özgüven etraftan duyulan 3-5 güzel cümleyle tavan yapıp, bir kaç olumsuz cümleyle çökebilir? Gerçek özgüven kişinin ürettiklerine, zekasına, kendini geliştirmesine, yeteneklerine dayanırsa borsa gibi inip çıkmaz, sağlam olur.. 70 yaşına da gelseniz eğer üretiyorsanız, kimse size birşey yapamaz…

    Ama iktidarınızı penis üzerinden tanımlarsanız ki toplumun verdiği acımasız rol budur, size güç veriyor gibi gözüken penis sizi tutsak eder, aslında avantajlı ve özgür olduğunuzu zanneder ne kadar tutsak olduğunuzun farkında olmadan mutsuz bir şekilde yaşayıp gidersiniz ve her hareketinizde aslında ne kadar ?erkek? olduğunuzun ispatlamaya çalışırken bulursunuz kendinizi. Yazıda verilen ?skor? örneği gibi örnekler de erkek olduğunuzu ispatlama savunmaları…

    Yazıda değinilen en önemli noktaya dönersek;erkeklerin en azından çoğunun neden fasulyeyi bir gece önceden ıslatamayı beceremediğini düşünelim? Ataerkil toplumlarda?değerli? olan erkek çocuklar, küçük yaşlardan itibaren onlara yaptıkları bütün hatalara rağmen affeden bir anne ile büyürler, ilerki yaşlarda da aynı şeyi eşlerinden beklerler.. ?Kıymet bilmek? bir farkındalıktır, insan bunu ?kıymet bilmem lazım? diye düşünüp yapamaz, yaşadıkları şeylerden sonra bedel ödeyerek algılar.

    Yaptığı tüm hatalara rağmen yine de ?erkek çocuk? sahibi olmasıyla övünen annesi tarafından affedilen bir erkek gittikte bencil, ben merkezci bir insan olur. Karşısındaki kadının ihtiyaçlarından bi haber, kendi zevkini düşünen bir insan haline gelir. Hele de ilerleyen zamanlar kötü davranmasına / aldatmasına rağmen onu affeden ve ilişkiye devam eden özgüvensiz bir kadınla beraber olursa ve yaptığı hiç bir hata için bedel ödemezse aynı hataları yapmaya devam eder, fasulyeyi bir gece önceden ıslatmaya zahmet etmez, bunun yerine dışardaki hazır lapa pilav daha güzel gelir.

    Kısaca demem o ki, yeryüzündeki kadınlar ataerkil toplumdan sıyrılabilip kendilerine hakiki değerler verip, oğullarının ve eşlerinin ?aldatma da dahil olmak üzere- yaptıkları tüm hatalardan sonra küçük / büyük bedeller ödetseydi, erkekler bugun kıymet denen şeyin ne olduğunu algılayacak durumda olurlardı. Daha çok düşünerek yaşarlardı, kaybetme olasılığı olduğu kişiyi kaybetmek istemiyorlarsa zahmete girmeyi içsel olarak isterlerdi. Kişi karısını gerçekten seviyorsa, etrafın onu soktuğu ?erkek adam? kalıbını bir kenara koyabilir, aldatmadan önce bir daha düşünürdü…

  2. ali

    ben de serseriyim ama tavsiyem hiç kimse serseri olmasın çünkü çocuklara kötü örnek oluyoruz.

  3. ARC

    mrb….

    Etrafimda cok gozlemledim… kiz yada erkek arkadaslarinin telefonlarindan kiz ya da erkek isimlerini silmek hata bu silinenler arasinda kardesin akrabanin bile olmasi…. ya da tum rehberdeki isimlerin tek tek kim oldugunu sormak ve bu yanitlari bir sonraki sorgu icin akilda tutup cevaplarin tutarliligini kontrol etmek….

    Evet bunlar sizin de dediginiz gibi olayi kontrol altinda tutmak degil yitip giden GUVEN ile ilgili…. ve olay bu noktaya geldiginde zaten bitmis olan iliskinin gunleri sayilidir artik… Etrafimda bu olaydan gecip sag kalmis bir iliski yok….

  4. gülcan

    daha yeni tanıştım seninle bir arkadaşımın vasıtasıyla… bu yazına takıldı gözlerim. öncelikle bir soru: senden başka kaldı mı bu dünyada :))

    ben papaz her gün pilav yemez düşüncesine sahip erkekler yüzünden aşka da evliliği de kapadım kapılarımı. ne güzel de benzetme yapmışsın kuru fasulyeli pilavla ama bunu anlayabilecek erkek kaldı mı ki acaba.

    sevgiler.

  5. gülay

    Dr Dilara, sana sonuna kadar katılıyorum. EVLİLİK İNSAN DOĞASINA TERS.

    Ben mi? Evet malesef evliyim. Ama bunu anlamak için evlenecek kadar aptalmışım. İnsan 30 yaşından sonra büyüdüğünü hissederse olacağı bu…..

    Sevgiler.
    Gülay.

  6. Burcu SezeR

    İlişkiler ne kadar karmaşık ve korkunç. Güvenmek kadar zor değil güven vermek eminim buna. Yolu belli nasılsa güven vermenin. Biraz çakallık, görmüş geçirmişlik yeter aşkın ardına saklanıp şekillendirmek karşındakini.. Bu ilişki krizini çözebilmiş adamdan ömür boyu ders almaya ve ona sonsuz saygı duymaya hazır ol bekleyen çeşit çeşit insan biliyorum.

    Bir de şu var ki; kiracıların hepsi aynı anda daireleri satın almaya çalışırsa ne olur?

  7. eray

    abi aldım ben mesajı :D:D
    zaten ona sahip olsam da kiracı fln istemem ben…
    yaw koskoca eray sırılsıklam aşık oldu…. yuh bana:S

  8. Aytaç

    Bir kaç kez okudum aslında :) şimdi yorumlamak geldi içimden.
    Sanırım yorumlardan birinde de bahsi geçiyor. Evet şifre takası vs.

    “Öyle modern ki hayat şimdi AŞKlar bile part_time” ne yazık ki…

    Ellerine sağlık Tunç.

  9. ayşegül

    çok harika bir yazı bu, ne kadar da insanı anlatıyor. keşke herkes kiracılarıyla kontratlarını feshedebilse. ama herkesin böyle bir tunç abisi yok ki :)

  10. Sedef

    Konuşmada evet ama iş icraate gelince bahsettiğiniz şekilde yaşayan bir erkeğin değişmesi bana inandırıcı gelmiyor (idda ediyorum olmaz bu, huy bu yaşam tarzı bu). Kendisini kandırması bir yana, birlikte olduğu kadınıda kandırıyor ki buna hakkı var mı?

    Aşk sevgi denilen şey karşınızdakin en kötü, en kabuledilemezini bilmenize rağmen onu sevdiğiniz yerde yaşam bulur. Kendine sahte bir maskeyle saklayıp karşındakinin kabuledebileceği kadarını gösterek değil. Bu da benim fikrimdir.

    Bu arkadaşınızdan, şu yazdıklarınızı okurken ben çok rahatsız oldum (sevgilisi işin aslını bilse kendini yetersiz hissetmez Tunç, zamanını böyle bir serseriyle kaybettiği için kendine sadece kızar, yetersiz olan bahsi geçen arkadaşınızdan başkası değil, kendine güvenmeyen erkek davranışından başka bir şey değil çünkü bu anlattığınız.)

    Bence sevgi kelimesini sadece hakedenler kullanmalı. Herşey gibi. Ama heyhat herkes aşık(!) Ve bence siz de bu kelimeyi haketmeyenlerden bahsederken sevgi sevgililiği yapmış gibi bir ifadeyi tercih etmemelisiniz (blog takipçisne karşı sorumluluğunuz var:) :)

    Umarım arkadaşınızın sevgilisi arkadaşınızın gerçek halini erken zamanda farkedecek kadar şanslı bir kadın olur. Böylece kendisini gerçekten hakeden biriyle bir şeyleri yaşamak için hala zamanı olur.

  11. saniye

    Ev sahiplerinin de kiracı olduğu bir dünya var senin anlattığın kadarıyla, ben bu dünyanın içinde olmadığım için “söylediğin kadarıyla” diyorum.

    Bir sürü insanın kullandığı bir eve giriyorsun, sözde ev sahibi olarak karşındaki de aynı şekilde. 2 harebe ev; yıpranmış, duvarları kirlenmiş belki silinmiş belki badana boya geçirmiş ama her halinden belli eskimiş zaman değil eskiten fazla kullanılmışlık ve kurulan bir yuva var şimdi eskimiş, eskitilmiş hayatlar içinde.

    Keşke kolay olsaydı geçmişe bir çırpıda sünger çekmek keşke yalan söylemek bu kadar kolay olmasaydı ve her söylenen yalanda yuvanın beyaz duvarları karalar bağlamasaydı. Ben böyle bir yuva yuva mıdır bilemiyorum hele de bir dünyalar güzeli dünyaya gelirse böyle bir çirkinlik ve kirlenmişlik içinde ne kadar temiz ve masum büyür diye düşünüyorum.

    Bence kendisine saygısı olmayan, sömürü dünyasında doymayan, nefsi ile başa çıkamayan ona köle olmuş ama özgür olduğunu sanan insanlar olduğunu düşünüyorum böyle yaşayanların belki biraz ağır oldu ama etrafındaki kızları veya erkekleri kullandığını sanıp kullanmanın karşılıklı olduğunu unutan ve dürüstlükten bu kadar uzaklaşlan insanlara sadece kendilerini bir an önce özgür kılmalarını öneriyorum.

  12. ERİNÇ AŞICIOĞLU

    desenize ben boşuna iki senedir kendimi yalnızlaştırıyorum. hepsi boşuna. kendim sadece bir an için başkasını istedim diye ayrıldım. vay benim gibi kerizlere. sadece tip için gelenler, arkandan konuşup sırf kız arkadaşlarına hava olsun diye boynuna sarılanlar, bu durumda bile hala sadakat istemek bir erkek olarak harbi boşuna.

    bayanların yorumları beni bir kere da onayladı.

    “kadınlar duygusal değildir egeolerı zedelendiği için ağlarlar” (bu ilk ve son yorum yazanlara verilen bir cevaptır.)

  13. Erkut

    Öncelikle; Bu kiracı kavramının biteceğini düşünmüyorum. Kimsede bitmiyor ilk fırsatta ortaya çıkıveriyor. Belki bir ev olmuyor ama bir otel odası için oluyor bu kiracı.

    Emlakçılık ise en eski meslek, dediğiniz gibi o konuya hiç girmeyelim:)

  14. Nilay

    Malesef Aşk geçici bir his.
    Belki de bu yüzden insanoğlu AŞK denen hissiyatı, birden çok insana duyabiliyor. (Aynı anda ya da farklı zamanlarda.)
    Aşk yerine sağlam bir Sevgi diyenlerdenim.
    Sadakat ise Sevgi ve Saygı varsa oluyor.
    Kiracılar ile fesh edeceği kontratlar, Aşk bittiğinde tekrar devreye girecektir muhtemelen.

  15. GabrieL

    Kalmadı eski mecnunlar leylalaR her şey yalan olmuş bea.. Eskiden en azından aşka saygı vardı.. Ferhat Şirin için dağları deldi… Şimdi bakıyorum da nerde mecnunlar nerde ferhatlar…

  16. ayşe

    fikir atölyesini keşfedenler için deneyimler hazinesi gibi bi site bu. herkes kendi yaşantısını sentezleyip yorumunu ona göre yapabiliyor.

    konuya gelince: kadın olsun erkek olsun iki tarafta ilişkisini ya da evliliği nasıl yorumladığına bağlı; eşini çok sevip fakat dış dünyadaki ceylan gözlüsünü de aramadan edemeyen çok erkek var. evlilik eşittir sadakat diyemiyorum bu yüzden. tam bi muamma. isteğe ulaşılınca istek ölüyor sanırım. ve elinin altında olanı değilde hep ulaşamadığının tadını merak edip istiyor erkek ruhu:))

  17. K. Aycan Saroğlu

    Birbirlerini sevdiler ve ‘bir dönem’ mutlu oldular…

    aşk istiyorsan bitecektir…
    sevgi ve hayat arkadaşlığı istiyorsan sürecektir…
    kavuşamazsın aşk olur…
    tersi mümkün olsaydı
    dünya bir cennet olurdu…
    yine de güzel bir yazı..
    ne de olsa insan bu alemde hayal ettiği müdettçe yaşar…

  18. DİLARA

    Yazınızı ilk defa beğenmedim. Neden hiç kimse çıkıpta evlilik insan doğasina aykırıdır gerçeğini kabul edemiyor! Ya da itiraf etmiyor. Dr olduğum icin söylemiyorum ama evlilik insan naturune aykırı, keza kimi ne zaman ne derece hangi süre seveceğini de bilemessin, açık olup dobra konuşup seni şimdi bu şartlarda seviyorum, ne kadar süreceğini bilemem demek en dürüst olanıdır.

    Kırdıysam kusura bakmayın ama doğrusu budur…

    Sevgilerimle :=)) Bu dostça olanı ve de çok sürer…

    Dr. Dilara.

  19. maybe

    Son iki aydır tanıdığım birisiyle ciddi bir ilişki içerisindeyim.. Öyle ki aileler durumdan haberdar ve biz her an evlenebiliriz.. “Nasıl iki ayda âşık oldun da evlenme kararı aldın?” diye soruyorsunuz eminim..

    Âşık olmadım.. Benimkisi tam anlamıyla bir mantık evliliği olacak.. Ona karşı bir şeyler hissediyorum, körü körüne evlilik olmayacağının teminatını verebilirim.. Ancak aşk değil bendeki.. Buna karşılık eski sevgilime aklıma geldikçe mesaj atıyorum.. Bu durumdan haberi yok, kızıyor bana, “Ya hep ya hiç demelisin” diyor.. Ona diyemiyorum ki “Sana yazdığım şu iki kısa cümle içimi ısıtıyor, yarınımı düşünmüyorum, gözlerimden süzülen yaşlar yaşadığımı kanıtlıyor”..

    İçten içe de kızıyorum ona, başka bir şehirde olduğu, bir düzen kurduğu, cesaret edip beni yanına çağıramadığı için…

    Arkadaşınızda bir eksiklik vardır belki de Tunç Bey.. İçinde, kendisinin bile fark edemeyeceği bir yerde… Ruhundaki ÖZLEM diyordur ona “eski kiracılara bir uğrasak mı acaba?” diye… Belki de..

  20. mÃ$?ê®?ìkì?Ãk

    Nik/Parola degis/tokusu hic bir sey ifade etmez; eger bunu yapmak gerekiyorsa veya milyonda bir orantili bile olsa, guvencesizlik varsa, kendine ve “sevgiline”, ne yalan soyle, ne haksizlik et. O icindeki “serseriyi” doyurana kadar, evlenmenin “E” harfini bile agzina alma. Bu devirde, maalesef, her iki tarafinda icinde mevcut bu serserilik.
    Tunc Bey, size katiliyorum: gecmis = gecmis, gelecege bakmak, dusunmek, ve ilerlemek gerek ! Bu formul uygulanmadigi takdirde, yapilan evlilik hic basarili olamaz. Supheyle baslanan evliliklerde devamli imali sorgu sualler yasanir, kiskancliklar yasanir, ve, zamanla, boyle kurulan evlilikler yikilmaya mahkumdur. Seviyorsan guveneceksin, guveniyorsan evleneceksin, evlendiysen gecmise bye, bye diyeceksin

    ~ ~ ~ ~ ~ Mutlu evlilikler herkese :) ~ ~ ~ ~ ~

  21. mehtap pasin gualano

    sadakat bir karar degil ki, bir secim.. bazilarimiz basindan biliyorlar secemiyeceklerini “mis gibi” yapiyorlar.. anlasiliyor.. “anlasil (ma) mis gibi yapiliyor.. Sonrasi “can cekisip, oldurulemiyen asklar”.. Bazi insanlar iki kisilik beraberliklere uygun degiller.. biliyorlar kendileri de.. degismeyeceklerini de bildikleri gibi..

  22. Çilekli Süt

    İronik olan; birbirlerine yettiklerini düşündüğü ve O’ndan vazgeçemeyeceğini bildiği halde yine çapkınlık (bu kelime bana yapılan işe göre çok sempatik geliyor daha acımasız adını kullanıcam) ihanet, sadakatsizlik.. Böylesi mükemmel ilişkileri mahveden ilk adım gizlilik oluyor ve dürüst olamamak..

  23. canan

    @orpen
    o yüzde bir hala yaşıyor mu sence? :)
    umarım sen haklısındır ve başarıyı yakalamışsındır…

  24. orpen

    Canan’ın yorumuna katılıyorum. Ancak yüzde bir de olsa istisnası vardır. Başarı da bu yüzde biri yakalayabilmek.

  25. Barış ALTUN

    Hani diyorum ya her fırsatta bu fikir atölyesi benim fikrimin atölyesi oldu çıktı diye haklılığım her daim (Kocaman bir göbeği erkeklik sayıp… yazısı hariç) Tunç Abi tarafıdan yeniden kanıtlanıyor.

    Parantez içerisinde belirttiğim yazıyı ayrı tutuyorum gerekçelerini Tunç abiye az çok bahsetmiştim. Neyse ben asıl anlatacaklarıma geleyim.

    Dün akşam çok değerli bir dostumla önce telefonda mesajlaştık sonra dayanamadım kendisini aradım uzun uzun konuştuk. O da yetmedi MSN Messenger zımbırtısıyla devam ettik. Sonuç olarak 3 de yattım ve allak bullak bir şekilde uyandım. Yazıyı okuyunca da bir an duraksadım. Tunç abi bu kadar da ileri gidemez aynı zaman zarflarında aynı düşünceleri paylaşamayız diye.

    Konumuz ileriye dönük evlilik planları olan bir çift. Birbirlerine aşık olduklarını evlenmek istediklerini her fırsatta dile getiriyorlar. İkisinin hayatında da geçmişte kalmış ilişkiler var. İkiside eşit kulvardalar. Lakin birbirlerine ne kadar dürüst oldukları konusunda sıkıntılar var kendi içlerinde kendilerine dahi itiraf etmedikleri.

    Tamam seviyorlar aşıklar birbirlerine lakin kendilerini buna zorla inandırıyor olma ihtimalleri kendilerini kandırıyor olma ihtimalleri nedir?

    İnsan karşısında ki sevdiceğe ne kadar dürüst olmak isterse istesin bir yerde kendine bile dürüst olamıyor. Hani şarkılara olan aşk vardır ya bu da onun gibi birşey.

    Hani dedim ya insan kendisine bile itiraf edemiyor bazı gerçekleri diye işte bu itiraf edemediği gerçekler bir tınıda yada bir sözde kendisinin yüzüne vuruluyorsa o tını ya da sözü içeren şarkıdan vazgeçemiyor insan.

    Bir nevi sığınak. Aşk gibi…

    Aşk her ne kadar tanımı bulunamamış olsada aşkın özü sığınmaktır. Kendinde olmayanı başkasında bulursun ve ona kapılırsın. Gerçekten aşık mısın? ondan vazgeçemez misin? hepsinin cevabı sediceğin hayatında ki yerine bağlıdır.

    Çok insa tanıdım bir anlık boşluk yaşadığı anda bir ilişkiye başlıyor ve tuhaftır ki bu ilişki evliliğe kadar gidiyor. Peki ya sonra?

    Hayal kırıklıkları…

  26. GONCA

    Garip bir türkü mırıldandığımız? Hep farklı havalarda aynı sözleri yineliyoruz.. Bu yazı bir çok bayana; ?bizi duyanlar da anlıyanlar da var? dedirtecek ama hüsran dolu birçok hikayeyi düzeltemeyecek.. En azından yeni başlayan hikayelere belki de bir rota çizecek..

    Sanırım umutları kavrulmuş, çöle dönmüş birini, tekrar baharlara uyandıracak olan, yalnızca o beklenen kişidir… Lakin bildiğimiz hikayelerde var hani hep bir beklenenin olduğu.. Malesef beklenen gelemez bir türlü.. Kimi leylalar tükenir yalnızlığa sürgün ve kimi mecnunlar yok olur karanlığında.. Yine de yok değil güzel sonlar.. Herkesi mutluluk gözyaşlarına boğan o aradığımız, o kendimiz için dilediğimiz, mutlu sonlar…

    Benimse hayalime uçtuğum şu yalnız kanatlar huzurlu nedense.. Hatta niyeyse.. Sahi çok garipçe..

  27. Gürhan Sanıgök

    Yazı gerçekten güzel olmuş fakat ben olayı başka noktalara çekmek istiyorum.

    Birincisi maç esnasında hakem senin golü elinle attığını görmüyorsa, onun da eliyle attığı golü görmeyebilir. Belki bir zaman sonra onu aldattığını anlayacak ve kısasa kısas deyip kendini daha özgür hissedecek ve boş dairelerine kiracılar arayacaktır. Böyle bir ihtimal var. Kadın erkek eşitliğini kötü bir örnekle de olsa hatırlatmak istedim.

    Diğer bir nokta ise kızın çocuğun “serseri” ruhuna vurulması. Evet burada bence daha derin bir olay var. Kadınların çoğu serseri ruhlu, çapkın erkeklerden hoşlanıyor ve onu sadece kendilerine ait biri haline getirme için çıldırıyorlar. Her kadın kendine sadık bir erkek ister ama öncelikle erkeğin tecrübelisi(!) tercih edilir. El ele tutuşmamış, öpüşmemiş, yol gösterici olmayan bir erkeği düşünsenize! “İlişkilerde zaten hep biri önde olmak zorundadır” düşüncesinin yansımasıdır bu.

    Beraber birbirinden öğrenme diye bir şey çok safça hatta salakça gelir. Erkek tecrübeli olacaktır ve kadın bu tecrübeden yararlanacak hatta erkeği kendine bağlayarak bütün kadınlara karşı bir zafer kazanacaktır.

    Eğer çapkın sevgiliyi kendine aşık edip sadık sevgili haline getirirse -neden bilmiyorum ama öyle- kadınlar gerçek golü atmış sayıyorlar. Onun içindir ki anneler erkek çocuklarını çapkın yetiştirir ama kız çocuklarının hiçbir şekilde o taraklarda bezi olmasın isterler. Hep duyulan bir muhabbettir şudur: Senin kocan (damadın ya da oğlun da olabilir) eskiden çok çapkınmış ama baya durulmuş. Ve bu söylendiğinde o kocaya, damada, ya da oğula sahip kadın bir gururlanma içerisine girer.

    Bu bile bile kendini ateşe atma sevdası içinde olan kadınları anlayamıyorum. Sanırım doğal bir dürtü. Bütün kadınlar böyle demem çok acımasızca oluyor biliyorum ama kimisinde çok yoğun şekilde görülen bu dürtü kimisinde de ters tepki yapabiliyor ve başından itibaren yöneteceği bir erkekle beraber oluyor.

    Bence olması gereken beraber yaşamak herşeyi. En doğal, en saf hali ile. Başkasını asla karıştırmamak. Eskiyi unutmak mümkün değil ama “eskiden ne fayda ne zarar var” düşüncesinde olmalı insan. Çapkın imajı için birileriyle beraber olan zaten yanlış adamdır ve siz bu yanlış adamla beraber oluyorsanız da sonuçlarına er ya da geç katlanmak zorunda olacaksınız. Sonra da bütün erkekler şöyle, bütün erkekler böyle diye damgalayıp erkek milletinden intikamınızı alacaksınız.

    Bence mükemmel ilişki el ele tutuştuğunda iki tarafında heyecanlanması ile oluşur. Eğer bir taraf daha önce birinin elini nasıl tutacağını biliyor ve planlıyorsa o anın hiçbir kıymeti kalmamıştır. Bütün kadınlara da el tutuşmasını bilen değil, -elinizi tuttuğunda çok sıksa, canınızı acıtsa bile- sadece sizin elinizi tutmayı isteyen erkeklerle beraber olmalarını öneririm.

    Not: Bu yorum yüzünden fikirlerinizi çok merak ediyorum fakat lütfen bunların sadece benim düşüncem olduğunu ve beğenmeseniz de düşüncelerime saygı göstermek zorunda olduğunuzu unutmamanızı rica ederim. Böyle güzel bir sitede gereksiz tartışmalara girmek istemiyorum. Aksine, benim için çok gerekli olan fikir değişikliğine sebep olacak yol göstericiliğinizi istiyorum.

  28. Mine Yaman

    Bence asıl suç kiracılarda… Neden kabul ederler ki arkada olmayı, neden bir başka ev sahibi olduğunu bile bile girerler haneye, neden macera iki taraf içinde bu kadar çekicidir…

    Bütün kira sözleşmelerini fesh etse bile, bir gün yine karşısına böle bir imkan çıkarsa düşünecek demektir ki bu daha üzücü, bunu zorla değil, artık istemediği için yapmalı, kiracılarla geçirdiği zamanın boşa geçtiğini görmeli, vazgeçmeli, içi istememeli…

    Bence yazının en önemli kısmı şurada:

    “Asıl sorun ise bunu duyduktan sonra başlıyor. Çünkü şimdi, o içten içe kendini suçlayacak. Sana yetemediğini düşünecek. İşte bunu düşündürtmek ona yapabileceğin en büyük haksızlık…”

    Evet bu gerçekten büyük HAKSIZLIK…

  29. aslı demirci

    “Kiracıların hepsiyle yarın kontratları fesh ediyorum” demek ve ardından fesh etmek sıfırlayacak mı yaşananları, ben bunu düşündüm en çok. Karşındakinin gözlerine baktığında aklına gelenler önemli.. ve bence en önemli olan insanın önce kendine duyduğu saygı..

  30. peLin

    merhabalar, ilk defa yorum yapıyorum sitenize.. daha yeni buldum ve gerçekten çok güzel, ilgiyle takip edilecek bir site çok hoş. başarılarınızın devamını dileyerek başlıyacağım…

    yazınızda çok güzel konulara değinilmiş, katılıyorum size. SAYGININ OLMADIĞI YERDE SEVGİ HİÇ OLMAZ…

  31. SAMATYALI

    Gereksinim icatların anası olduğunda, ne yeni değişikliklere açık olanların aşağı inen kolay yola sapmış olmaları bu zamanda da alenen ortada. Boşanma davalarının da artmış olması gibi. Sahtecilik ve HİLE ne şekle girerse girsin; Doğruluk sonsuzluğun güneşidir; nasıl olsa doğar.

  32. canan

    Okşayan eli itip, tekmeleyen ayağı neden öper insanoğlu yazısı ile birlikte bu yazıyı birleştirsek ve bunu da sadece erkekleri düşünerek okusak süper bir analiz çıkıyor ortaya.

    Evlendikten sonra evlenmeden önce, çok aşık olduklarında vs vs herhangi bir ruh halinde bile olsa tamamen tüm sözleşmeleri fesh ediyorum diyen erkek ya yalancıdır, ya da 75 yaş ve üstüdür:) ki genelde yalancı olur:) çünkü hiç bir zaman onların kalkıp bir akşam öncesinden fasulyeyi suya basayım da sabaha kalkıp pişireyim de aman pilavla nasıl güzel gider gibi bir düşünceleri olmaz. bu kadar detaya giremezler, hele ki etrafta bu kadar çok kiracı varken.

    hafif!! feminist bir yorum oldu ama kabul edin bu hiç değişmeyen bir gerçek, ne erkekler bu konuda değişecek ne de onları ayartan kiracılar ne de saf pilavlar:)

    bu doğanın bir dengesi….

  33. Besim Dönmez

    Başarılı açıklamalar, örneklemeler, telkinler ve eksiksiz ilişki koçluğu tadında bir yazı olmuş. Senin önüne sunulan pilav ne kadar enfes, ne kadar tane tane de olsa, bizim insan(!) yapımız yandakinin çanağındaki lapa lapa olan bulgurun tadına bakmak isteyecektir.

    Otokontrol ve kendi kendini kısıtlama mekanizmaları geçici süreyle yararlı olabilir. Ancak, inanıyorum ki sonsuz mutluluğa giden yollar kısıtlamalardan çok kendini insan parçası olarak anlayıp, neler isteyip, hayattan neleri beklediğini belirlemek çok daha mantıklı geliyor.

    İçimizdeki serseri, hovarda maskesiz de gayet güzel ve yerinde işler yapabilir :-))

    P.S: Yazı tane tane pişmiş pilavdan kat kat lezzetli olmuş!

  34. beyhan

    Merhaba,

    Sadakat bana kalırsa içsel bir yolculuktur. Eğer gerçekten seviyorsa, ondan başkasıyla olamayacağını bilir insan. Aşka, tutkuya da gereksinim duymaz sadakat. Sevgidir bir kişiyi sadık olmaya ikna eden; ne kadar güzel anlatsa da, düşünmediğini düşünmeye zorlasa da bir başkası değil.

  35. Handem

    Bir erkeğin duyguları erkekçe yazılmış, örneklenmiş. Konu ile ilgili benden evvel yazan yorumculara tamamen katılıyorum – ayrıca karşı cinsim ile nasıl iletişim kurabileceğime dair ışık tuttuğuna inanıyorum.

    Evlilik ve evlilik öncesi çok hassas konular… İnsan evlendiğinde bile bu konuda uzmanlaşamıyor. Bence ilk çocuğunun doğumundan sonra: “…bekarken bunları nasıl gözardı ettim…” demeye başlıyorsun.

    Evsahibine bir de mevcut kız arkadaşının kiracıları olma ihtimalini de hatırlatmak gerek.

  36. Uğur Özmen

    Aynen dediğin gibi… Önce içindeki serseriye vurulmuştur. Havana, eğlenceli yaklaşımına, zor durumlarda kendini kaybetmeyişine… Seni sonra tanımıştır (tanımak istemişse)…

    İşte burada biraz değişiyor. Senin serseriliğine vurulur, ama kişiye özel tiyatro gibi, bunu sadece kendisine sergilemeni isteyebilir. Yapamayacaksan baştan bunu konuş. Ötesi, (evlenince bırakacağım) yalanın büyüğü… Çok çok “ara vereceğim” diyebilirsin. Bir “merhaba, çoktandır görüşemedik” sesini duyana kadar. Sonra yine “akıllıyım, yakalanmadım” kıvançları… O da “sobe” olunca biter.

    Şifre alış verişi mi? Ya bu nesil gerçekten güvensiz. 25 yıllık evliyim. 2 yetişkin (25 – 21 yaşlarında) çocuk var evde… Kimse bir diğerinin mektup zarfını açmaz, odaya girdiğinde ekranda ne olduğuna bakmaz. Neymiş, şifreymiş… Neyin şifresi diye sorsana…

    Eline, aklına sağlık Tunç. Herkese (kadın-erkek ayırt etmeden) ders anlatmışsın.

  37. Ertugrul

    Son zamanlardaki yazılarınızı eskiye oranla sanki daha farklı bir kulvarda gibi geliyor, insan sormadan edemiyor acaba niye diye Tunç Bey?

  38. Muge Cerman

    Üstadım;

    Uzun zamandır bir erkeğin, üstelik de en ilişki trafiğinin en yoğun olduğı sektörden bir erkeğin yazdığı, en içten yazı. Her yaştan erkeğe rehber olması gereken bir yazı. Kadınların neredeyse %95 i aşık olduklarında, potansiyel kiracı ihtimallerini bile fesh ederken erkeklerin bunu bir türlü kabullenemeyişini ne güzel açıklamışsın. Hele “muhtemelen içindeki serseriye aşık olmuştur” teşhisi muhteşem.

    İlişkilerini şifre alışverişine bağlamak da ne ola acaba. “Seviyorsan serbest bırak, kalırsa senindir, giderse zaten hiç senin olmamıştır” önerisini uygulamak, her iki tarafa da huzur verecektir. Karşılıklı güven ve saygı olmadan “günü birlik ilişki” gibi yaşanır, yiter gider sevgiler.

    Teşekkürler,
    Sevgi ile kal…

  39. S. Eren CAN

    Merhaba, Tunç abi yazdıkların her zaman ki gibi doğru ama burada değinmek istediğim asıl nokta bu şifre değiştokuşluğu. Milenyum aşklarında artık çok moda bu. Ne kadar saçma ve gereksiz olduğunu sen en güzel şekilde anlatmışsın zaten.

    Güzel yazılarından mahrum bırakma bizleri kal sağlıcakla. İlk yorumun da benden olsun :)

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir