23

İçim Acıyor. Kelimeler Yetmiyor.

“Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.

İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.

Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahvâl ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Mustafa Kemal ATATÜRK

Yorumlar 23

  1. A.DİNÇ

    Türk tarihinde yazılı iki temel anıt eser vardır.
    Birincisi Orhun Yazıtları, ikincisi ise NUTUK’tur. Nutuk’un en akılda kalması gereken bölümü ise ” Ey Türk Gençliği!” dir.
    Tekrar tekrar okumakta yarar var. Herkes için. Tarihi sürecin nerelerden nerelere nasıl geldiğini iyi anlamak ve yarınlara hazırlıklı olabilmek için.

  2. CEYLAN

    Merhaba,

    Ben bu sitedeki yazılanları yaklaşık 1 haftadır okuyorum, çok içten ve güzel yazılar, insanların yorumları da çok iyi.

    Hayat mı acımasız yoksa insanlar mı hayatı acımasız yapıyor? Bence hayat acımasız degil, insanlar ve toplum çok büyük ölçüde değişti herkes birinden yaralanmak için bişeyleri feda ediyorlar. Önceden insanlarda özel hayat kavramı vardı ve herkes bi başkasının yaşadıklarına daha çok saygı duyoyordu. Şimdi bırakın saygı duymayı, insanların fikirleri inançları hepsi degişmiş.

    İnsanlar bi hırs ve para tutkusu içinde yaşıyorlar, herşey para demek mi? Evet para demek, paran yoksa nerdeyse bi hiçsin en iyi dostların bile seni yarı yolda bırakır.

    Sonuçta kendimi amaçlarınıza ulaşmak için bi başkasını kullanmak ve ondan yararlanmak ne kadar dogru bilemiyorum artık herkes kendi derdine düşmüş, vatan ve toprak kimsenin umrunda bile degil. Halbuki bu vatan için ne kanlar döküldü genç yaşta ne kadar çok şehit olan insanlar var.

  3. Ayşe Naz

    Atatürk’ün Türk gencinden beklentileri…
    Yönetimde olanların sinsi planları…
    Bugün bu iktidarın yönettiği bu toplumun ve bu gençliğin bir parçası olmaktan utanmak…

    Sonra da Fazıl Say’a “gitmek istiyorum bu ülkeden” dediği için kızmak…
    Esasında hepimizin içinde bir yerlerde duran ama cesaretimiz olmadığı için dile getiremediğimiz duygulara tercüman olan birine, “aslında ne demek istediğini” anlamak yerine, kolay yoldan ve koyun sürüsünden kopmama motivasyonu ile tepki vermek…

    Bunlar benim duygularım…

    Yılmaz Özdil de “Vurun Kahpeye” demiş bugün. Daha da güzel ifade etmiş:

    Dinci iktidarındaki turizm ülkesinin “kültür başkenti”ni gördünüz değil mi?

    Avustralyalı kız, eczaneye sığındı.

    Litvanyalı kız, pastaneye.

    Alman kız, taksicilere.

    Polise sığınan olmadı…

    Çünkü polis, “PKK saldırmasın” diye, kızlara saldıranları koruyordu o sırada!

    *

    Geçen sene…

    Bir Rus kızı, otobüs durağının üstüne tırmanmıştı; ahtapot gibi uzanan, yılışık, arsız ellerden kurtulmak için… Ayakkabısı çıkmıştı. Çorabını çekiyorlardı aşağıdan… Külotunu cep telefonuna kaydediyorlardı, o çığlık çığlığa yardım isterken.

    Bir önceki sene…

    atv Haber’deydim. Hırvat kız, bizim kameramanlara sığınmıştı. Kazağı duruyordu ama, sütyeni yırtılmıştı, sütyeni.

    Erkek arkadaşını yumruklamışlardı. Söyleyemedik tabii, “bıçaklanmadığına şükredin” diye… “Türkiye’yi unutmak istiyorum” demişti bize.

    *

    İzledik televizyonlarda…

    Utanıyoruz.

    Televizyonlarda izlemediğimiz için “utanmadığımız” haberler vereyim size.

    3’üncü sayfalardan.

    *

    Tecavüz ederken yakalandı; tecavüz henüz gerçekleşmediği için “yarım kaldı” indirimi aldı.

    Tecavüz edip, kameraya alan kişi, “eski sevgilisi” olduğu için, indirim aldı.

    “Tecavüzde bağırmıyorsa, rıza göstermiş sayılır” indirimi yapıldı.

    Üvey kızına tecavüz eden baba, “kızın ruh sağlığı bozulmadığı için” indirim aldı.

    Ormanda saldıran, ama astım krizi geçirdiği için tecavüzü başaramayan sapık, “orası ıssız bir yer, isteseydi yapabilirdi” indirimi aldı.

    Tecavüz edip, hamile bıraktı; “zaten bakire değildi” indirimi aldı.

    Tanımadığı birine saati soran eşini öldürdü, “cilve yaptı” indirimi aldı.

    “Kot giyiyordu” indirimi aldı.

    “Piercing takıyordu” indirimi aldı.

    “Tayt giymişti” indirimi aldı.

    Çantasında doğum kontrol hapı buldu, öldürdü, “tahrik” indirimi aldı.

    Kadın programında “babam bana tecavüz etti” diyen kızını öldürdü, “babasını kamuoyunda rezil etti” indirimi verildi.

    Mahkemeye takım elbiseyle gelen tecavüzcüye “iyi hal” indirimi yapıldı.

    *

    Ya yılbaşı rezaleti?

    Salyalarıyla sırıtarak kızlara saldıranlar, 57’şer lira ödeyip, çıktı. Aramızdalar…

    Otobüste. Vapurda. Tenhada.

    *

    Kadın olmak zor bu ülkede.

    “Başı açıksa” daha zor.

    Potansiyel namussuzsun!

    “Örtün, kurtul” psikolojisi, giderek daha fazla hákim oluyor atmosfere…

    Kadına yönelik suçlarda ceza indirimi yapılması, ses çıkarılmaması, göz yumulması, hatta bırakılması, ondan.

    *

    Taksim’e dönersek…

    Bakıyorum o güruha…

    Terör örgütü “bomba koymasın” diye o kadar çaba harcamasa mıydık acaba?

    Ölü sayısı çok olurdu ama…

    “Kaybımız” pek olmazdı galiba.

  4. ismet hacıbektaşoğlu

    Sivas kongresinde Amerikan mandasına girdik mi girmedik mi, ATATÜRK BUNUN CEVABINI NUTUK’DA VERİYOR.. Nutuk sayfa 82, 1938 devlet basımevi ist.

  5. 10 Kasım

    “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal…

    İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir!

    O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur.

    Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.

    O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk

  6. YASEMİN

    Sevgili dostum yazar Meltem Arıkan Cumhuriyet Bayramında Kanal B’de yaptığı özel konuşmayla kadınlar adına herşeyi özetledi.

    “Ne yazık ki Cumhuriyetin 84. yılında Türkiye Cumhuriyetin tehdit altında olduğunu biliyoruz, bundan korkuyoruz. Sessiz, sistemli ve kararlı yürütülen senaryolara seyirci kalmayacağımızı bir kez daha herkesin önünde tekrarlıyoruz.

    Cumhuriyetin diğer devrimleri gibi Laiklikte kadınlara her türlü hak ve özgürlüğü vermişken; bu haklarla ilgili oluşan ya da oluşabilecek en küçük bir olumsuzluğa karşı bile artık kadınların susmayacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. Kadın olarak var olamazsak ‘kul’ oluruz, biz kul olmayı kabul etmiyoruz. Bizler için var olma hakkımızı savunmak aynı zamanda çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını korumak anlamına da geliyor.

    Doğurduğumuz çocuğa minare süngüsüyle kıyam yapabilecek zihniyet tarafından yönetilmek istemediğimizi gerektiği takdirde her gün başka başka yollarla haykırmaya devam edeceğiz. Doğurduğumuz çocukları dergahlarda değil okullarda eğitmek istiyoruz. Kaç çocuk doğuracağımıza biz karar vermek istiyoruz.

    Siyasetçiler kadınların için kutsal olan bedenlerinden ellerini, fikirlerini, siyasetlerini çekene kadar susmamakta kararlıyız. Erkek egemen siyaset artık şunu çok iyi anlamalıdır ki kadın bedeni üzerinden yapılan siyaset aslında kadına yönelik şiddettir. Kadınlar olarak şiddetin her türlüsüne ‘HAYIR’ demek ise benim için kaçınılmazdır.

    Tarih kadının örtüler altında özgürleşebileceğini yazmıyor. Kadının tarihini bilmeyenler tarafından yönetilmek artık canımıza tak etti. Yeter, ulemanın aklını kabul etmiyoruz.

    Bizler kadınız, o nedenle de adam gibi konuşmamız mümkün değildir. Bizler kadınız, tepkilerimizi delikanlı gibi vermemiz mümkün değildir. Bizler kadınız, tepkilerimizi ve düşüncelerimizi de kadın olarak dile getiririz.

    Kadınlar olarak daha bilgili, daha olgun, daha sağduyulu olmaya mecburuz. Çünkü bizler bu ulusu oluşturan tüm çocukların analarıyız. Biz kadınlar vaat edilen cenneti değil, gelişmiş, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni istiyoruz. Ve Cumhuriyet Bayramında bir kez daha herkes duysun diye tekrar ediyoruz.: Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetin’den vazgeçmemiz asla ve asla mümkün değildir.”

    MELTEM ARIKAN 29 Ekim 2007

  7. anne

    Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir döneminde ONURU bu kadar ayaklar altına alınmamıştır gerek diplomaside gerek stratejik harekettte insanlar korkabilir çekinebilir ama devlet korkak olmamalıdır.

    Türk halkının vijdanı, tek yürek olması çoşması bu yüzünde eşşek derisi kaplı insana ders olmuyorsa hala med-cezir hareketlerle orada burada akıl arıyorsa, korkaklığını hümanizmle maskeliyorsa Türkiye Cumhuriyeti’nin askerine, yani resmen devlete ateş açan bir avuç kalleşe savunmayı dışardan alacağı akılla yapmaya çalışmaya çalıyorsa, bizi kahreden acıya kedere boğan ŞEHİTLERİMİZ adına o da bin kere kahrolsun.

  8. semiha

    ATATÜRK’ün gençliğe hitabesi bu günümüze hitap ediyor. Tabi okuyup anlamak isteyine.

    İçinde bulunduğumuz durum Türkiye’nin ne kadar düştüğünü göreceğimiz bir durum. ATATÜRK’ün de dediği gibi;

    “Bir gün İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!Bu imkan ve şerait çok müsait bir mahiyette tezahür edebilir.”

    ULU ÖNDER ATATÜRK ne güzel söylemiş. Bu günümüzü sanki görüp yazmış bu sözlerini.

    Şu anki Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olan makam sahibi beyler ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİNİ okuyun, okuyun ki kimsenin esiri olmadan ülkemizi yönetin. Çünkü siz Amerika’dan cevap beklerken iş işten geçebiler.

    Biz OSMANLI’nın torunlarıysak, onlar gibi davranın. Osmanlı’ya yakışanı yapın. Yoksa gözünüzü açıp baktığınızda iş işten geçmiş olmasın. Zaten ATATÜRK’ün GENÇLİĞE HİTABESİNİ okusaydınız şuan Türkiye bu durumda olmazdı.

    Tarih kitaplarına baktığımızda İngiltere’de bir isyan olduğu zaman bizim Osmanlı hükümetinin başında kim varsa oraya haber salar, o isyanı durdurun yoksa biz durduracaz dediğinde oradaki isyan dururmuş. Şimdi Osmanlı’nın çocuklarıysak bizim sesimizi yükseltme zamanı gelmedi mi, hatta geçmedi mi?

    Artık uyanın, düşmanlarımız uyumuyorsa siz de gözünüzü yummayın… NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

  9. deniz

    Yıllar önce, Atatürk ün gençliğe hitabesinin coğrafya dersiyle ne alakası var diye düşünüyordum. Neden ezberlemek zorundayım? Nasıl olur da notumu etkiler? Ezberlediğim zaman daha mı fazla Türk olacağım? 16 yaşındaydım, dünya şu an gördüğüm gibi değildi, bu kadar farkında değildim..

    Seval öğretmenim, umarım adını izinsiz kullanmış olmam seni rahatsız etmez… Cumhuriyetin koruyucularından birisin… Ne yapmak istediğini artık çok daha iyi anlıyorum…

    O zamanlar her ne kadar “Atatürk ün gençliğe hitabesi”ni ezberleme zorunluluğuna karşı çıksam da, şu günlerde; başım dik, hür yaşıyorken; her gazete açtığımda, her duyduğum haberde, karşılaştığım günlük sıradan telaşlarda, her yalanda, gördüğüm her boyun eğmiş, kabullenmiş tepkisiz bakışta, seneler önce farkında olmadan içime işlemiş olan o cümleleri tekrarlıyorum..

    Bugün burada ellerim titreye titreye birşeyler söylemeye çalışırken, onun sözleri bana güç veriyor…

    “İşte, bu ahvâl ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

    Bir gün mücadeleden yorgun düşersem, nereye bakmam gerektiğini çok iyi biliyorum.

    Atam, Cumhuriyeti kurarken yaşadığın heyecanı, 84 yıl sonra içimde taşıyorum. Var olduğum sürece, o heyecan hiç bitmeyecek..

    Gelecek “ben”im… Ve biliyorum; şu an her ne yaparsam, benim geleceğim de o olacak…

    29 Ekim 2007… Cumhuriyetin 84. yılındayız… Her yeni yıl, yeni bir zafer… Eğer yaşayacaksam, bu zaferleri kutlayarak yaşayacağım…

  10. K. Taylan

    Atatürk’ün Bursa Nutku…

    “Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların luzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demiyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.

    Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalıyacaktır. Genç, “polis henüz inkılâp ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, fakat asla yalvarmıyacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek; “demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lâzım!..”

    Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve âmilleri düzeltmek de benim vazifemdir!..”

  11. Pingback: Kelimeler kifayetsiz kalıyor! | katodivaihe

  12. Cüneyt

    Kardeşim yine derin yerinden daldın havuza. Bu derinliği farkedemeyip kafasını dibe çarpanlara verilecek en güzel cevabı vermişsin.

    Bu vatan kurtulurken akan kanda boğulur teröristler ve destek verenler merak etme….

  13. Selin

    Duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum ben de.. İzninizle bunu benden daha iyi yapan Gazeteci Melike İlgün’e bırakmak istiyorum sözü. (Bu yazı 14 Haziran 2006’da yazılmış, son günlerde yoğunlaşan terörist saldırılarından aylar önce.)

    Sayın Başbakan,

    Birbirinden başarılı iki oğul babasısınız. Oğlunuz Burak alnının teriyle genç yaşta gemi aldı… Diğer oğlunuz Bilal Dünya Bankası’ndaki başarılarıyla stratejik ortağınız Amerikan başkanı Bush’un bile iltifatlarına mazhar oldu… İkisi de pırlanta gibi, Allah bağışlasın…

    Demem o ki, bir evlat nasıl yetişir, bir baba evladına baktığında nasıl içi titrer, nasıl burnunun direği sızlayarak sever biliyorsunuz…

    Ama oğlu ertesi gün askerlik kurası çekecek bir baba o geceyi nasıl geçirir, Güneydoğu’yu çeken oğlunu otobüse nasıl bindirir, 15 ay boyunca geceyi gündüze nasıl ekler, saatbaşı haberlerini nasıl içi içini yiyerek seyreder, telefonda konuştuğunda “Operasyona gidiyoruz, hakkını helal et baba” diyen oğluna ne cevap verir, bilmiyorsunuz…

    Çünkü dediğim gibi oğullarınızdan biri armatör oldu… Güneydoğu’da deniz yok, Atatürk Barajı da oğlunuzun gemisi için pek küçük kalır, yakışık almaz… Yani Burak güvende… Allah bağışlasın…

    E diğer oğlunuz Bilal de dediğim gibi Dünya Bankası’ndaydı… Şimdi ise Dünya Bankası her nedense sözleşmesini yenilemediği için the Brooking Institution’da… İşi düşünce üretmek olan bu kuruluş da geçenlerde Diyarbakır’ın belediye başkanı Sayın(!) Osman Baydemir’i ağırlamıştı, hatırlatırım… Yani sözün kısası Bilal de Washington’da, güvende… Allah bağışlasın…

    O yüzden de “Artık şehit cenazeleri görmek istemiyoruz” diyen bir vatandaşa gönül rahatlığıyla “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, canım kardeşim” diyebiliyorsunuz…

    Ben de artık şehit cenazeleri görmek istemeyenlerdenim, bu yüzden ben de sizin “Canım kardeşim” diye hitap edebildiklerinizdenim. Can kardeşliğin verdiği samimiyet hissiyle, olanca içtenliğimle merak ediyorum.

    Sayın Başbakan, 5 ayda verilen 50 şehidin ardından, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dediğiniz için, şehitlere “kelle” dediğiniz için hiç mi utanmıyorsunuz?

    Bırakın politikaya devam etmeyi, meydanlarda büyük büyük laflar etmeyi, hala nasıl sokağa çıkabiliyorsunuz?

    Artık neredeyse hergün kalkan cenazelerde o kadar kişi tek bir ağızdan sizi ve bakanlarınızı yuhlarken ne hissediyorsunuz? Yani mesala, “Yan gelip değil, can verip yattılar” diye bağırırken binlerce kişi, “Yer yarılsa da içine girsem” diyebiliyor musunuz?

    Orada, şehitlerin cenazesinde, Ajan Smith gözlüklerinizle gizlerken yüzünüzü neye daha çok üzülüyorsunuz? Şehitlere mi, düştüğünüz hale mi?

    İktidarınızın ilk günlerinde terör sıfırken dörtbuçuk yılın sonunda gelinen durum nedeniyle hiç mi suçluluk duymuyorsunuz?

    Şimdi sürekli “şehitlik üzerinden siyaset yapmayın” diyorsunuz ya meydanlarda… Peki o zaman tam seçim arifesinde niye şehit aileleri ile gazilere TOKİ aracılığıyla kurasız ucuz konut veriyorsunuz? Bu durumda asıl siz şehitler üzerinden siyaset yapmış olmuyor musunuz?

    Sayın Başbakan, bir baba olarak soruyorum size… Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz? Akşam yastığa başınızı koyduğunuzda uyuyabiliyor musunuz? Kelle deyip geçtiklerinizin ahından korkmuyor musunuz? O mağrur çocuk bakışlı erler, onların babasız evlatları, anaların ağıtları, babaların “Vatan Sağolsun” derken titreyen dudakları hiç mi rüyanıza girmiyor?

    Bir “canım kardeşiniz” olarak olanca samimiyetimle soruyorum. Bu kadar sevilmemek nasıl bir duygu Sayın Başbakan?

    Ha, bu arada… Bir oğlunuz, Bilal, hani stratejik ortağınız Bush’un iltifatlarına mazhar olan, askere gitmedi… Diğeri, Burak, hani alnının teriyle gemi alan ise çürük raporu almış… Askerlik yapmayacakmış…

    Ne diyeyim… Bilal de, Burak da pırlanta gibi çocuklar… Allah bağışlasın…

  14. fuyku

    Ben milletçe içimizin yandığı bu dönemde kendim için nasıl tepki gösterebilirim ama aynı zamanda nasıl sağduyuya çağrıda bulunabilirim derken, en güzel mesajı sizin sitenizde buldum.

    Belki de ilk bakmamız gereken, ne yazık ki en az aklımıza gelen yerde, Atatürk’ün bıraktıklarındaydı.

    Çok duygulandım.

  15. ARİES

    Bu ülke insanı neden sadece acı günde güç birliği yapıyor, neden hükümet oluşumunda bunu başaramıyoruz ve bölünüyoruz?

    Yine de bizim gibi düşünenlerin sayısı cumhuriyete sahip çıkmaya yetecektir.

  16. Murat Buyurgan

    Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.

  17. Aşkın Yıldız

    Sabretmeli dostum başka çaresi yok, vakti geldiğinde kafalarına binmeli ve yok etmeli. İntikamın geç alınması unutulmuş olmasından değildir unutmayın sakın.

  18. eda suner

    Söyleyecek çok şey var ama tıkanıp kalıyor insanın boğazında.

    Hesabı sorulsa ne olur, sorun tümüyle çözümlenmedikten sonra. Ölenin annesi için neyi değiştirir, biri gelip dese ki karşı operasyon yaptık misliyle ödettik, oğluna sarılamayan bir annenin yüzü gülmez ki… Terörün aldığı evlatlarına ağlayan anneler teskin edilemez…

    Allah’dan rahmet ve sabır diliyorum tüm ciğeri yanan ailelere…

  19. ömer

    Lider denilen kişi tehlikeleri herkesten önce sezen, hamlesini ona göre yapan insandır.

    Geçen gün Trt’de “Kurtuluş” filmini izlerken Mustafa Kemal Paşa’nın öngörüsü, cesareti, analiz ve yorum yeteneği stratejik düşünme ve planlamasına bir kere daha hayran kaldım!

    Peki bu ülkeyi yönetenler “Kurtuluş” filmini hiç izlemediler mi?

    Benim de abim asker! Ocağımıza ateş düşünce mi müdahale gerekiyor?

    Türkiye acaba dünya ülkeleri içinde kendisini nasıl konumlandırıyor?

  20. Dinc

    Buraya Gencligin Ata’ya Cevabi’ni kopyalamak istedim. Ve ne acidir ki orijinal metinin hangisi oldugunu cikartamadim.

    Enteresan farkli metinler var. Cok can alici kelimeler degistirilmis.

    Ornegin Vikikaynak’da “Ey Atam, … Bizler, bütün gücümüzü senin emanetlerinden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki Türklük onurundan alıyoruz. …” diyorken baska bir yerde ayni cumle “Ey Buyuk Ata, … Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. …” diyor. Baska bir yerde “sonmez inanc atesi” yerini “sonmez iman atesi”ne birakmis.

    Tum metinde baska farkliliklar da var, kisaca Turklugun yerini ummetin almasi olarak degerlendirebiliriz. Dikkat cekmek istedim, kimler ne oyunlarin pesinde.

    Bence her genc kendi cevabini once kendine vermelidir.

    Iste bu gencler olunceye kadar Ata’nin gencleri olarak kalacaktir. Ruhumuzdaki Turkluk atesi de, iman atesi de ayni mesaleyi yakacaktir.

  21. Yusuf Ozan TAŞDEMİR

    Bir ölür bin doğarız. Büyük Önderim Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Mirasçılarıyız. Bu can bedende kaldığı müddetçe vatanımızın neferleriyiz.

    Cennet mekanınız olsun Aziz Şehitlerimiz. O kahpe korkak kalleşlerin leşlerini yere sereceğiz.

    İtidal Tavsiye eden Cemil Çiçek gibilere Şehitlerin evine gitmelerini tavsiye ederiz. Atam o kadar iyi uyumamızı sağlamış ki bizi hala uyanamamaktayız. İlla bir cihan savaşı daha mı yaşamalıyız. Vatanı satanlara sessiz mi kalacağız…?

    Teşekkürler Koç!

  22. Derya Ongun

    Muazzam olmuş Tunç! Gözlerim doldu, tüylerim ürperdi…

    Bence kimse yorum yazmamalı / yazamamalı… Ya da Atatürk’le konuşur gibi konuşmalı ya da ona susar gibi susmalı…

    Sanırım ben susabiliyorum ancak…

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir