Yakın bir arkadaşım Emre, aşık oldu bir kıza. Öyle böyle değil. Tüm dünyaya pembe gözlüklerle bakacak kadar hoşgörülü, sürekli sırıtan bir yüzü var artık onun. Sonuç; o çok mutlu.
İnsanın yakınındaki kişilerin mutlu olması çok önemli. Bulaşıcı çünkü. Sen de derin bir nefes alarak veya yoldan geçen bir köpeği severek “mutlu olabilmeyi” hatırlıyorsun tekrar.
Neyse, nedir dedim ona; nedir aranızdaki bu kimyanın nedeni… Çok şey saydı doğal olarak. Ancak beni en çok çarpan şeylerden biri şu oldu: “abi facebook hesabı bile yok. kulanmıyor… ihtiyaç duymuyor.”
Fazla değil, daha birkaç yıl öncesine kadar pek azımızın kullandığı Facebook artık cep telefonu gibi. Msn adresi değil artık ilk istenen; “Facebook hesabın var değil mi?” Soru bu. Msn nasıl olsa alınır sonradan! Önce bir görelim bakalım resimlerini, videolarını… Kimlerle arkadaşsın, duvarında neler yazıyor? Sana yazanlar kim? Her şey ortada nasıl olsa…
Facebook?ta var olmak, ?hayatta varım? demekle aynı anlama gelmeye başlamış!
Bilgisayar açıldığında email’lerden önce Facebook açılıyor. Tüm etkinlikler, haberler, videolar, doğum günleri, arkadaş çevremizde olup bitenler… Her şey orada ve “ortada.” Kendi elimizle yaratıp, sürekli güncellediğimiz bir magazin dergisi bu adeta. Kim kiminle, nerede, ne yapmış, ne demiş, neye kızmış, neye mutlu olmuş…
Mark Zuckerberg ve ekibinin sürekli getirdiği yeniliklerle insanları bağımlı hale getirmeyi başardığı Facebook, bugün 200 milyondan fazla üyeye sahip. Dünyada bu sayıdan daha fazla nüfusa sahip ülke sayısı ise sadece dört!
Şubat 2004’te açılan Facebook’un bugün geldiği nokta gerçekten şaşırtıcı:
– Her ay en az bir kere oturum açan aktif üye sayısı 200 milyon. (Bu sayı Ağustos 2008’de 100 milyondu!)
– 100 milyondan fazla kişi her gün en az bir kere oturum açıyor.
– Her gün sitede toplam 3.5 milyar dakika geçiriliyor.
– 20 milyondan fazla üye günlük olarak durum (statüs) bilgisini en az bir kere değiştiriyor.
– 4 milyondan fazla kişi her gün bir fan sayfasına üye oluyor.
– Kullanıcılar her ay toplamda 850 milyondan fazla resim, 8 milyondan fazla video yüklüyor.
– Her ay 2.5 milyondan fazla etkinlik duyurusu yapılıyor.
– 30 milyondan fazla kişi cep telefonlarından da Facebook’a bağlanıyor.
– A.B.D. Başkanı Barack Obama’dan bizdeki Hadise’ye kadar adını bildiğimiz herkesin bir sayfası var.
– Facebook’taki Türk kullanıcı sayısının 10 milyon civarında olduğu ve bu sayı ile en fazla kişiye sahip ilk beş ülkeden biri olduğu biliniyor.
Şaşkınlığım Facebook ve benzeri sosyal platformların hayatımıza bu denli girmesine değil, hayatımızı bu denli “yönetmesine.” Bugün gençlerden sıkça duyduğumuz “cep telefonu olmadan önce siz ne yapıyordunuz” söylemi, çok yakında; “Facebook olmadan önce ne yapıyordunuz” sorusu ile yer değiştirmek üzere. “Facebook kullanmıyorsan internette ne yapıyorsun ki!”
Dayanamayıp burada araya girmek istiyorum :)
Yarının sorusu da yoksa şu mu olacak: “Hologram olmadan önce siz ne yapıyordunuz?”
Binlerce kilometre uzakta ama 3-D görüntüsü ve sesi yanımızda. Canlı. Hologram teknolojisinin ileriki zamanlarında sadece kişilerin üç boyutlu görüntülerini değil; çevrimiçi olduğumuz ve izin verdiğimiz sürece kişilerin (kıyafetlere yedirilmiş HD kameralarla) bizim o an ne gördüğümüzü de görebileceklerini hayal ediyorum. Bu teknolojinin bir de Facebook’taki bilgilerinizle eşleştirildiğini düşünsenize :)
Bu öngörüyü yazarken bile hafif ürperdiğimi itiraf etmeliyim. (“Gelecekte Neler Olacak?” yazısını kaleme alırken de olmuştu bu!)
Ancak bir dakika… Fazla değil, bundan iki – üç sene önce kim bize şunu söyleyese inanırdık ki?:
“Yakında herkes kendi özel yaşamını Facebook’da isteyerek ve severek açacak.” Hem de öyle bir açacak ki, sevgilisiyle neden ayrıldığından, hangi partiye oy verdiğini; dün akşam hangi barda kimle eğlendiğinden, nefret ettiği gruplara kadar… Üstelik tüm bunları kendi gerçek ismiyle yapacak. Kim inanırdı gerçekten?
Beynimin bir tarafı, şu kısacık hayatta neden bir şeyleri saklamakla kendimi yorayim ki, her şeyim ortada benim diyor. Keyif alacağım yeni kişiler tanımak, bir şeylerden haberdar olmak, arkadaş ağımı tek bir yerden yönetebilmek ve onlarla her an iletişimde olabilmek ne güzel diyor.
Diğer taraf ise, her türlü kişi ve kuruluşa (CIA ve MIT dahil :) kendimle ilgili bilgileri bu denli açmak konusunda çekincelerin olmalı diyor. Gerçi bugünün bilgi teknolojisi ve devletlerin zorunlu hale getirdiği Vatandaşlık veya Sosyal Güvenlik Numarası gibi sistemlerle her an izlenebiliyoruz. Geçin onları, takip edildiğini bildiğimiz kredi kartı veya cep telefonu kullanım alışkanlıklarımızla bugün istesek de ne kadar gizli kalabiliyoruz ki?
Fikir Atölyesi’nde, Facebook’un CIA ilişkisini biraz kurcalayıp sonra onun için ?Şeytan mı, Melek mi?? diye sorduğumuz “Facebook. Yeni Nesil Oyuncağımız!” yazımız vardı. 1.5 yıl önce orada sorduklarımız sanki halen güncelliğini yitirmemiş:
Facebook;
– Eski arkadaşlarımızı bulmaya yaradığı kadar yenilere az yer mi açıyor?
– Kimin ne yaptığını bilmek güncel kalma adına işe yararken, casusluk güdülerimizi mi okşuyor?
– En güzel resimlerimizle algımızı mı yönetiyoruz?
– Katıldığımız etkinlikler ne kadar sosyal olduğumuzun mesajı mı?
Neyse, sonra Emre’ye şunu sordum:
– Esasında bizim “biz” olmamızı etkileyen o kadar çok faktör var ki… İçinde yaşadığımız toplumdan, aldığımız eğitime; ailemiz ve etrafta duyduklarımızdan, gelenek ve göreneklere kadar… Adeta her şey, herkes bana “nasıl biri olmam” gerektiğini anlatıyor. Bunlara teknoloji de eklenmiş çok mu? :)
Onun cevabı ilginçti:
– “Kız arkadaşımın bütün bunlardan izole kalmasının bir erdem olup olmadığı tartışılır. Ancak, bunu başarmış birine de hayran olmamak elde değil Tunç. İşin ilginç yanı, O’ndan sonra kendimin de internet ve Facebook’tan oldukça uzaklaşmaya başladığını görüyorum. Tek bir insanın varlığı bile, çok keyif aldığımı sandığım sanal takılmalarımın anlamsız olduğunu farketmemi sağladı.”
Peki o zaman;
Bizi bu ortama iten, gerçek hayattaki paylaşımların yüzeyselliği mi, yoksa klavye gücü ile yaratılan, balon kişisel imajlar mı?
Yorumlar 72
facebook ile ilgili yeni bir film vizyona giriyor -catfish-
NYT in film hakkinda yazdigi yazinin basligi: “the world where you are not what you post.”
veya baska bir degisle kimsenin kimseyi gercekden tanimadigi bir ortam! veya ne cok arkadasin olsa da gene yalnizsin temalarinin islendigi bir belgesel. ilginc olabilir.
kesinlikle klavye gücü ile yaratılan, balon kişisel imajlar
haklısın yeni aklıma geldi.
Pingback: Yaşamak dünyada var olan en istisnai şey. İnsanların çoğu ise -artık- sadece çevrimiçi, hepsi bu! | Türk Kaynak
cok güzel bişey herkesin üye olmasını isterim
canı gönülden merhaba,
Ah facebook ahh! Sen de olmasan b yanlız günlerimde kim bana “ne düşünüyorsun” diye soracak? bu yüzden seviyorum seni, beni önemsiyorsun ama seninle birlikte ne kadar güzel vakit öldürdüğümün de farkında değilim sanma! hem de hiç bir şey yapmadan.
El hasılı ver kelam yazıyı okudum yorumları okudum, okurken bir taraftan da facebook sayfam hep açıktı. sonra dikkatimi çekti, sözde arkadaş listemde o kadar çok “arkadaş” birikmiş ve ben bunların %80’iyle o kadar cok konuşmamışım ki şaşırdım.
Vira bismillah deyip tabir caizse kış temizliği yaptım. iyi mi yaptım kötü mü henüz bilmiyorum. bakalım bekleyip göreceğiz.
Hoşça bakın zatınıza…
evet kendim yazdım, bana ait.. içimdeki benliğin sukunluğu o sözler..
çok teşekkür ederim efe..
Sayın ”eyll”
Eğer siz yazdıysanız bu 2 satırı çok tebrik ederim. Mükemmel!
beni vareden benliğim düşlerim ile yetinmek bana yetmiyor…
hiçliğim ise hiç susmuyor…
Yargılamak insanı değil durumu
Yargılamazsan yaşam olur mu?
Birileri ilişme, düşünme dedi diye
işiltirilmiş kimliklerimiz olmadı mı 2000’li yıllar Türkiyesinde.
Kimsenin farklı olduğu yok
Sadece durum farklı
Yani sen işte bilmem kaç milyon insanın üye olduğu bir yere üye değilsen ”farklısın”
Olumlu veya olumsuz bir anlam yükleme sakın.
kişilik gibi değerlendirme.
Farklı olmayı pozitif veya negatif düşünme
Burada kullanılan ”farklılık” anlamı ayrıcalık, mükemmellik anlamında değil ki..
farklı olan kişilik değil durum…
ve eleştirebilirsin, çünkü eleştirdiğin kesim belli
evet yargılarsın
çünkü insansız isyan
ve isyansız insan olmaz
isyan, şiir, kelime, vurgu, yakınma insana dair
insana dahil..
ben bir şey söylerim
başkası aksini savunur
doğal.
normal.
olması gereken bu.
ve belki de en önemlisi: ilişmeyin derken sen/siz ilişmiş olmuyor musunuz bir bakıma?
ilişme demek birine… ilişmenin ta kendisi değil mi?
bu yazının neredeyse bütün yorumlarını okudum ve yaklaşık 80% i facebook u sevmiyor, zararlı veya balon :) buluyor. Ve fikir atölyesi bi kere farkettikten sonra takip edilecek bir site ve eminim burada çoğu kesimden insan vardır. Yani madem 80% lik (türkiye ye oranlarsak) bir kısım bu kadar şikayetçi facebook tan, nereden geliyor 10 milyon kullanıcı?? :)
aycan saroglu…. yazınıza kesinlikle katılıyorumm… facebooktaki balon kisilikler gercek hayatta da balon… her ne kadar sanal da olsa neyin gercek neyin sahte oldugu bakmakla görmek arasındaki o çizgide, yeter ki görmek isteyin…
Farkındaysanız hala insanları gruplara ayırmaya yargılamaya çalışan bi uslubunuz var; bunu çoğunuz için söylüyorum. Facebook kullanıcısı asosyal, facebook profili olmayanlar farklı kişilikler, olanlar böyle olmayanlar ise şöyle… Bırakın insanları tanımadan yargılamayı, bırakın yorum yapmayı, ilişmeyin kimseye…. (‘ilişmeyin’ bu lafi seviyorum (: )
EFE BEY yukardaki şiir şeklindeki yazı gerçekten taşı gediğine koyacak cinsten. Teşekkürler.
Facebook.. üye değilim. bilmiyorum. Ama adına SOSYALLAŞMA diyorlar. Ne sosyallaşması yahu… Yüzyüze gelince iki lafı biraraya getirmektan aciz insanlar. Nette aslan kesilenler hayatta süt dökmüş kedi oluyorlar. İçi boş insancıklar her yerde. Değerler boşaltılmış. Küreselleşme tek tip insanı yetiştiriyor. Bunu da nasıl yaptığı ortada.
Hayata renk ve anlam anlamında bir şeylar kattığına inanmıyorum. Bir öğretmen olarak önümüze bu şekilde yetişmiş bireyleri getiren aileleri kınıyorum. Kuklaları sadece izletmenizi istemiştik kukla yetiştirmenizi değil.
“UYGARLIK TARAFINDAN YOK EDİLME TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA OLAN BİR UYGARLIK ÇAĞINI YAŞIYORUZ (NİETZSCHE)”
öncelikle yazıma cevap verdiğniz için teşekkür ederiyorum
şimdi ilk başta yorumarı şöyle ele alaım.
“türk” demekle türkleri aşagılamıyorum ben de türküm hem de bundan gurur duyuyorum. ama özelliklere bakalım.
hangi avrupa ülkesinde gelir bu kadar düşükken
bu kadar çok kameralı son model telefon var örnek mesela?
hepimiz için söylüyorum bunu cepte on kuruş para yok
ama ortalama 650 liralık telefon taşıyoruz.
başka bir özelik ikinci dünya savaşından sonra halk arasında avrupaya özenti başladı. onlar gibi davranıp onlar gibi giyinmek mesela.
türk gibi davrananlara gelişmemiş, medeniyetsiz alt sınıf olarak bakılmaya başlandı.
şu anda durum oyle değil mi kıyafetler değişti davranışlar değişti
konusma bile değişti.
afedersin yerine “sorry” rahat ol yerine “relax”
“yes, cool, mersi, vs vs…”işte bunlar hepsi özentiden kaynaklanmıyor mu?
bunlar nerden cıktı şimdi.
türk konusunu biraz daha acmak için söyledim.
türkleri aşagıladığım falan yok oyle bi hakkımda gücümde yok..!
demem şu ki anlattıklarım türklere özgü durumlar ve öyle bir hal almış ki (herkesi kastedmiyorum)
faceyi kullanma amaçları malum…
başka bir durum “soğuk kalmak, muhattab olamamak, entel sanmak” a bakalım…
soguk kalmayı sadece tek anlamlı olarak dusunmeyelim.
mecaz denen şeyler var. bunu nerden çıkardım
çünkü bundan kısa bir zaman öncesine kadar ben de üye değildim bu siteye
gereksiz görüyordum ama asla karşı değildim.
neden gereksiz görüyordum çünkü girmişliğim yoktu
içeriğini bilmiyorum fazla ve çekici gelmiyordu.
ilk başlarda siteyle pek muhattab olmamıstım sonrasında ise sıcak eğlenceli gelmiyordu bana pek fazla içine girmedğim için olayın (soguk kalmak).
entel sanma olayına gelince.
entellik şapka takıp resim yapmak
ya da poşu takıp pipo içmek değildir.
entel olmak özgün olmaktır farklı ve özgün fikirler üretmek…
ama baskalarına hayatlarına saygı duymaktır genele, özele değil.
diyeceksin ki sen saygı duyuyormusun ki söylüyosun bunları…
herkesin fikrine, görüşüne girdiği girmediği siteye saygı duyarım..
benim lafım sadece bazı kesime okadar.
bu face kullanlara da kullanmayanlara da..
hiçbir zamanda kullanmayanlara öyledir böyledir demem.
sözüm kullanmayıp kullananları gereksiz şeylerele uğraştığını,
içten içe kendinden başlayarak durumu, özelden genele dogru ya da karmaşıktan basite dogru indirgemeleridir..
neyse lafı o kadar uzatmaya gerek yok isteyen kullansın isteyen kullanmasın benden bu kadar…
tekrar teşekkür ederim, saygılar…
”birde faceyle herhangi nedenlerden dolayı tam muhattab olamamıs ve soguk kalıp kendinde entel sandıgı için(türk insanı oldugundan dolayı)
soguk kaldıgı bir duruma bok atmaya yeltenenler faceyi kullananlara alt seviye gibi bakmaya calısanlar”
muhattap olmak? soğuk kalmak?
entel sanmak?
kavramları teker teker inceleyelim mi?
birincisi soğuk kalmak değil bu! karşı olmak!
karşı olmak şöyle bir şey: en yakın arkadaşına bile dost meclisinde rakı içerken sen niye facebook’a üyesin diye soru sormaktan başlamak.. soğuk kalmak öyle bir şey ki: Konuşmamak, susmak.. Mesela yukarıdaki şiiri yazmamak.
yani soru sormak ilk önce..
neden diye
sonra düşünmek kıyasıya, belki geceler boyu. Çatışmak kendinle. Her bir açıdan bakmayı denemek duruma. Ve karar vermek bakış açısı geliştirmek. Yüzde 99’u hedef seçmek bazen kendine.
”birde face kullananlara baklım bu insanlarda aynı sizin gibi türk sonucta”
”sizde türk değilimsnz.”
İnsanını bu kadar aşağılama uzun yıllar yurt dışında yaşadım ben(entellik diye söylemiyorum:) )
Face’i bizimle aynı amaçla kulllanan orada da yüzde 99
dediğin gibi reklam,iş için kullanan ise 0.00000001
Aynı gözlükler onlarda da var
bunun insanlıkla alakası var
gen ile millet ile değil
bunun kendini satılacak bir meta olarak görmek ile alakası var alt seviyeyle değil
bunun ”ilgi çekme” ve ilgiye ihtiyaç ile ilgisi var. Bu tüketim ve pompalanan yaşam tarzının ”bir” olması gerekliliği doğuran Dünya politikasıyla ilgisi var
İnsanlıkla alakası var, insanoğlu ve zayıflıklıkları ve güçlü yanlarıyla ilgisi var.
Anlatabiliyor muyum?
orada çıplak poz vermen veya arabanın içinde fotoğraf çektirmen ile bir ilgisi yok..
Sadece bir fotoğrafın olsa bile, sadece bir cümle yazsa bile sayfanda genede karşı duruyor bakış açım ve ben…
ve sorguluyorum neden diye?
tabi bu kdar dar bakan insanların dusunebileceği şeyler değil bunlar
ama idare edin artık. faceyide sadece oteki mallar gibi
sırf sevili bulup yiyişmek için arkadaslarına hava atmak için kullanan kişiliklerin kullandıgını sanmayın.
Sence senin bakış açın geniş mi?
ben karşı olmakla ”dar” oluyorum sen yanında durmakla ” geniş” :)
İkimizde aynı değil miyiz bakış açına göre.
”birazcıkta entelliği bırakın bırakınki işi bilenler yapsın..”
”hadi bakalım”
anlayamadığım bir şeydir. ”DÜNYANIN NERESİNDE OLURSAN OL” sadece burası değil.
bir karşı fikir. Entellik midir?
sence entellik bu kadar basit midir?
daha da ötesi ”entellik’ bir kelime.. Anlamı ne?
anlamlar kelimeleri doğurur kelimeler anlamları değil.
küçüklükten beri ”entellik” diye ne öğretildiyse sana, sen onu biliyorsun. Hepimiz böyle..
Kelimelerin içini sosyo kültürel yapımız ve beynimiz dolduruyor.
Entellik diye burun kıvırarak söylediğin ve yaftaladığın kelimenin anlamını düşün
”Entellik” anlamını sandığını düşündüğüm gibi. Pipo içip, fular takmak değil.
ve daha daha da ötesi..
nereden biliyorsun belki bu yorum yazanların hepsi ”entel’
test edebilecek misin?
Entellik mesela ne biliyor musun?
görüşlerini dile getirdiğin bir yazıyı böyle bitirmemek
””Birazcıkta Entelliği Bırakın Bırakınki İşi Bilenler Yapsın..”
”Hadi Bakalım”
‘
Sacmalamanın boyutunu bilmeyen ey tüketiciler.sizde türk değilimsnz.
aynı genler yokmu aynı işte.sizinde (yani feys kullanmayan arkadaslar)
ve feysi hayatının anlamı haline getirmş
insan artıgı kişilikler arasında ne fark var?? soyleyin bana…
yazdıgınız yazıların hepsine yakınını okudum.
hepnizde bir farklı olma, entel olma, ben farklıyım, “bilinçli kişiliğm” var çabası içindesinz hepiniz.
birde face kullananlara baklım bu insanlarda aynı sizin gibi türk sonucta.
kendini erkeklere begendiricem diye maymuna donen,
gunes gözlüğü takmayı asaletten sananlar
(güneş gozlugu takınca sanki kendi kişiliği gidip yerine
karmen elektra jenifır lopez geldiğini sanıp bi asaletlik çekicilik ve
kendi deyimleriyle cok “COOL” sun sen ya olan geri zekalılar)
ama begenmediği biri yanasınca
sanki lezbiyenmiş erkeklerle alakası yokmus gibi
yada karsısında kopek varmıs gibi davranan kafa yapılarıyla
beynin orantısının olmadıgı varlıklar da aynı şeyi yapmaya çalısıyorlar aslında sizin yapmaya çalıstıgınız gibi..
işte iki grup insan var biri faceyi becerip ama kontrol edemeyip
hayatını faceden ibaret idame ettirenler,
birde faceyle herhangi nedenlerden dolayı tam muhattab olamamıs ve soguk kalıp kendinde entel sandıgı için(türk insanı oldugundan dolayı)
soguk kaldıgı bir duruma bok atmaya yeltenenler faceyi kullananlara alt seviye gibi bakmaya calısanlar…
bukdar cok insanı bulabileceğin bir yer soyle bana
sırf arkdas değil iş gorusmeleri
yada reklam duyurusu için kullanabileceğin
milyonlarca kişiyi uyandırabileceğin baska bir alan…
telefonla desen kontorun yetmez televizyonla desen paran yetmez..
tabi bu kdar dar bakan insanların dusunebileceği şeyler değil bunlar
ama idare edin artık. faceyide sadece oteki mallar gibi
sırf sevili bulup yiyişmek için arkadaslarına hava atmak için kullanan kişiliklerin kullandıgını sanmayın.
birazcıkta entelliği bırakın bırakınki işi bilenler yapsın..
hadi bakalım.
Face book
Acınası beyinlerin
Tüketilesi umutlarını
Sere serpe betimlediği
Kendini pazarlamaya çalışan Osman?ın
Canan?ın fotoğrafıyla otuz bir çektiği,
Her akşam eve gelip
Poke lanmış mıyım acaba diye soran
Kişiliğinizin ezilmeye mahkum değerini
Nasıl da güzel sunuyorsunuz öyle!
Bana ne!
Sizin cumartesi ne yaptığınızdan
Hangi filmlere taptığınızdan
Bilmem kaç tane arkadaşınız olduğundan
Bana değil!
Kime ne!,
Kime ne!
Kime ne!
Sen !
Evet sen !
Bana bak ezik Osman
Satamayacaksın kendini olmayacak
Renkli gözüne vayyy diyen kızdan
Sana aşk yapılmayacak,
Kolunu şişire şişire verdiğin pozlarda
Kalbine ilaç bulunmayacak,
218 arkadaşın var sanacaksın,
218 kere yanıldığını anlayacaksın
Bir dost?a ihtiyacın olduğunda
Ya sen
İrem!
Sırtında melek kanadı dövmesi ama;
Ne işin var burada?
Kendini bir sayfayla ifade edebileceğine inanmış aklına
Tükürürüm satırlarımla!
Yürü koş kızım,
Hadi durma koş oğlum
Aç sende facebookta bir sayfa
Adam akıllı bir de bahanen olsun ama
Oyunun kuralı ilkokul arkadaşını arama!
Enteresan bir durum var, bazen kız arkadaşlarım yanımda facebook hesaplarını kontrol ediyorlar. Bakıyorum hepsinin en az 150 tane arkadaşlık teklifi var. Hatta bana da gösteriyorlar “Bak bu herifle kursta tanıştık hemen eklemiş. Ammada hıyar herif. vb.”
Şimdi orada bekleyen en az 150 tane hıyar var. Eee niye silmiyor acaba, bostan mı kuracak gibi düşüncelere sevk oluyorum. Ve söylüyorum bu düşüncemi. Şimdiye kadar da tatmin edici bir cevap alamadım. Ve bostan giderek büyüyor.
Facebook insanların etrafına cicilerini gösterdiği bir oluşum. İlk başlarda “ulan hayatı iyi gitmeyen herhalde bir benim” şeklinde düşünüyordum. Ama aştım bunları. Fakat eski sevgililerimden birinin aşk hayatı hareketlenince yine depresif düşünceler aklıma gelmiyor da değil.
Olmasaydı sanki daha iyi olurdu. Eskiden c64 üm vardı. Ne muazzam aletti o ozamanlar. Dekatlon diye bir oyun vardı hatta saatlerce bıkmadan usanmadan oynardım. Uzun zaman sonra PC de emulatör vasıtasıyla tekrar oynadım o oyunu ve sanki maziye leke sürüldü. Aynı durum eski okul arkadaşlarımla facebookta konuşunca da oldu. Eğer facebook un amacı eski arkadaşları bulmak ise bunu benim açımdan başaramadığını hatta bazı yönlerden bu amaca ihanet ettiğini düşünüyorum.
Bak şimdi çok sinirlendim, ben hesabımı bi kapatayım da geri döneyim.
Herhalde insanlar özel hayatlarında yaşadıkları ve kendilerince güzel olan herşeyi paylaşmak istedikleri için bu kadar popüler oldu, fakat sınırı iyi ayarlamak gerekli yani herşeyde paylaşılmaz
Popüler olma yolundaki çabamız süregelirken bunun sanal halini çıkarttılar karşımıza. Adına da Facebook dediler. Oturdugun yerden popülerliğini devam ettirme fırsatının yanı sıra, kayık tipi montajlayarak sevgili edinilebileceği müjdesini de verdiler. Okul çağlarında okul dışı her türlü aktiviteye açık olan, iş yaşantısında da her fırsatta işi asmayı amaçlayan bir halkın da bu aktiviteden yararlanması hatta araç değil amaç edinmesi de zanımca normal sayılabilecek olgu.
bi yığın site varken neden facebookla vakit harcıyoruz…bu kadar çok vaktimiz var mı ??
bnm kim nerde kimle ne yapmış takibini yapacak kadar çok vaktim yok…sizin o kadar çok boş zamanınız varsa gerçekten şanslısınız:))
RTÜK’e küfredip bir yandan da reytingleri arttırmaya benzetiyorum bu işi. Çok bireysel yaklaşılmış sanki yazılanların tümünü okumaya sabrım yetmedi diyebilirim. Yıllardır bu konuyu tartışıyoruz.
H e r k es elindekini farklı amaçlarla kullanma hakkına sahipse neyi tartışıyoruz? Biz niçin ihtiyaçları tartışıyoruz? Eleştirince sesimizi duyanların %99 emin olun değişmeyecektir. Doğru bildiğiniz konuda model olup akımı tersine çevirebiliyorsanız ne mutlu size. Fakat b a z e n azınlıktan olmanın iyi bir şey olduğuna inanmıyorsanız.
Tünaydın Herkese…
Bu siteyi 5 dakika önce tesadüfen buldum ve okuduğum birkaç yazıdan sonra gerçekten hislerime tercüman olduğunu farkedip, bir şeyler karalama gereği duydum. Gelelim şu facebook’a…
Artık hayatımızın her zerresine girmesinden bıktım. Bir siteyi açıyorsunuz, haber okuyorsunuz, sağ alt köşede ‘facebook’da paylaş… Hadi onu geçtim, bir gün tesadüf yıllardır hiç görmediğiniz okul arkadaşınızı görüyorsunuz, ilk cümlesi: ‘ya seni facebook’da aradım, bulamadım, ama’… Nedir yani bu bir eksiklik mi onsuz olmaz denen birşey mi? Bu en basit örneği.
Arkadaşların da dediği gibi, herkes aynada baktığını değil de, dışarıdan görünmek istedikleri profillerini çiziyorlar orada. Eskiden kıskançlık denen şeyin bile bir ahlakı vardı, en kötüsünden yan gözle baktın diye tartışma çıkardı. Şimdiyse şifreler kırılıp, profillere girilip, aman da sen bunu neden listene ekledin diyerek, ucuz yollu saçmasapan, yoz ilişkiler ve diyaloglar yaşanıyor. Bunun üzerine söylenecek aslında tonla şey var; ama sanırım verdiğim bir kaç örnekte bunun ne kadar yoz ve değersiz bir saçmalık olduğunu anlatmama yetmiştir.S
abah sabah deşarj oldum sanki… Burada fikirlerini paylaşanların emeğine sağlık. İlgiyle takip edeceğim bundan sonra.
aslında tabiki güzel bişi faydalıdırda belkide ama bu tür şeylerin tam tersine insanları daha çok yanlızlaştırdını düşünüorum sanal hayat… ayrıca benm de bir facebook um hiç olmadı:)
süper bi fikir. ardından bu fikiri (uygulanan fikiri) seven ve kullanan 200.000.000 insan! (ikiyüzmilyon!!!)
iki yüz milyon kişi para basıyor!
saçma sapan gruplar… ipe çöpe hayran olmalar… önceki hayatınızda neydiniz… nasıl öleceksiniz türü testler vs vs vs insanı çileden çıkaran onca şey…bunlara zaman harcanır mı yaaa.. dondurdum ve kurtuldum resmen :)
her ne kadar eski arkadaşlarımı bulma fikri başta bana da cazip gelse de sonra pek bi anlam ifade etmediğini düşündüm ve kapadım hesabı.. ya beni seven dostluğa devam etmek isteyen zaten yanımdadır bu çaba niye kii… hem iletişim kurmak sadece face le mi mümkünnn.. karşılıklı yüzyüze yapılan sohbetin keyfini hangi site hangi proğram verebilir kii!
Birçoğumuz memnun olmadığımız bir hayata tahammül ediyoruz aslında.. Hayal ettiğimiz, yaşamak istediğimiz hayatı kurabilmek için verilmesi gereken mücadeledense birkaç dakika içinde bir sanal hayat oluşturmak kolayımıza geliyor.. İstediğimiz kimliğe bürünebiliyoruz sanal ortamlarda.. Bastırdığımız her şeyi kusuyoruz.. bundan garip bir haz alıyoruz üstelik.. Belki de toplumsal bir şizofreninin kucağına düştük kimbilir..
Bu arada Facebook hesabım yok.. Dünyada facebookun hangi amaca hizmet ettiğini bilemem ama bildiğim o ki, Türk toplumu olarak her teknolojik gelişmede olduğu gibi bunun da suyunu çıkardık.. Belki de facebokunu çıkardık demek daha doğru olacak…
ahh ahh be keşke kıymetimizi anlayan biri olsa onun için açtım kapattım tekrar açtım fazla gurulu en az benim kadar son bi ay anlarsa anlar bana ulaşması için tek yol buydu o kadarda küçümsemeyelim facebooku bağlantı için çağa uygun bi yol bence açma kullanma amacıda önemli tabi..neyse bu siteyi ve yazıları çok seviyorum
saygılar:)
Artık okulda hocalardan telefon istediğimizde bile facebook adreslerini veriyorlar. İnternetle uzaktan yakından alakası olmadığını düşündüğümüz insanların bile facebook hesabı var.
@Ahmet Gümüş tam da onu söyleyecektim ben de.
Bu Facebook Youtube oldu. Eskiden Facebook’a girerken dur bakayım doğduğum gün Zeynep Kamil Hastanesi’nde yanımda yatan bebek ekleme talebinde bulunmuş mu edasıyla girerdim. Şimdi “bugün hangi saçma videolar eklenmiş” şeklinde giriyorum.
Facebook Youtube olmasın Kampanyası’nı başlatıyorum. Kendi kendime…
magazin kültüründen öteye facebook video paylaşım sitesini imajıyla yakınlarda beyinlere yer edicek tahmindeyim :)
Facebook ya da günümüz tabiriyle “face”.
Facebook adını Türkiye’de yeni yeni popüler olmaya başladığı zaman bana çok tırt gelen bu oluşuma, katılmamaya direnmiştim en başında…direncimin kırıldığı noktada da kendimi birden tam ortasında buldum.Ortasında buldum derken şöyle:
Sabahın köründe kalk işe git, 8-9 saat pc başında çalış, ki işyerinde yasaktı “feys”.. sonra yorgun argın eve gel, ceketinin önünü açarken daha bir yandan PC’yi aç, hooop feysbuka gir. O ne yapmış, kim kimi dürtmüş, kim rakısofrasında dansöz oynatmış kime gavurdağı salatası gitmiş. Kim nerede ne kadar eğlenmiş ya da en azından fotolarda görüldüğü üzere “eğleniyormuş gibi yapmış”, aman herkes ne kadar çılgın, sosyal, duyarlı ve de fotojenikmiş. Dayanamayıp kapattım ben de sonunda.
Beni yolda görünce selamını esirgeyen, 40 yıl önce anaokulunda kumhavuzunda beraber bir-iki kere kumdan kale yaptığımız çocukla veya kızla, şimdi ne paylaşabilirim… Özel hayatımı afişe etmem hariç tabi….
Şahsen ben bir arada görmekten hoşlanmadığım bazı arkadaşlarımı bir arada görünce feci bozulmuştum. Belki bir daha hiç karşılaşmayacağım bu insanlar yüzünden canım sıkılmıştı. Ne gereği var aslında?..
Bilgi alışverişi için e-mail gönderdiğim kişiyi ekleyip onu arkadaşım kabul edip, ona zaman ayırıp, ardından tek bir veda sözcüğü bile duymadan beni sildiğini farkettiğim gün de canım yine sıkılmıştı. Ne kadar gereksiz değil mi? Hiç tanımadığınız, görmediğiniz biri yüzünden canınızı sıkmaya değmez değil mi? Kıvamında olmalı…
Tanımadığın ya da birşeyler paylaşmak istemediğin hiç kimse listende olmamalı. O zaman belki derim, belki bir anlam yükleyebilirim Facebook’a..
Facebook.. Ciddi Bir asimile oyunların bir tanesi..
Bunu Görebilmek o kadar kolay ki yerinde bir tabirse burnumuzun dibinde bir olay.. Dünya Gençliği üzerinde bilhassa bizim genç nüfüsumuzun üzerinde kitlesel baskıdır bu. Çünkü Dünya devlerinin sömürme ihtiyaçları yeniden doğmaya başlıyor bunu yıllar öncede yapabildiler Teknolojik Değil Fakat apaçık biliniyor ki Siyasal Olarak Bunu uygulamak istediler..
Tunç Abi Yazılarını dikkat ile Takip Ediyorum.. Gerçekten Sizin gibi öngörülere Sahip Kişilerin Toplumda Bulunmaları Şu an için ençok İhtiyacımız olan şey..
Teşekkürler.
facebook’un bu kadar zararlı olduğnu bilselerdi yasağı koyarlardı youtuba olduğu gibi eminim:D:D
günümüz tüketim toplumu elbette ki facebook’u da birgün tüketip bitirecektir kanımca, çünkü çok güzel tüketiyoruz.
son soruyu kendi içsel muhasebi yaparak epey bir düşündüm. kendimi sorgulamak keyif verdi, çok güzel bir yazıydı.
gerçek hayatta yüzeysel olan ilişkileri arkadaşlık kisvesine alamıyorum. dışında kalan durumların hepsinin -iyi ya da kötü- bütün getirilerinden de sonuç olarak huzur duyuyorum.
kendi açımdan facebook’u hani türkiye’de ilk meşhur olduğu zamanlarda sık kullanıldığı şekilde “ilkokul arkadaşlarını buluyorsun, süper bişey!” olayının süperliğine pek geçiremedim, bu bağlamda facebook benim için maziyle bir bağlantı olmak yerine yine hayatımda şu anda var olan insanlarla paylaşımlarının web’deki yansıması oldu bir anlamda. yine bütün programlarım, paylaşımlarım halihazırda hayatı benimle içiçe geçmiş insanlarla birlikte.
bunun yanında internetten tanıdığım bir çok insan için ise belki sadece beni ete kemiğe bürünmüş olarak görebildikleri yer. bundan ötesi değil.
kalabalıklar içinde yalnız olmak…
Eski bir facebook kullanıcısı olarak facebook gereksiz diyebilirim.
Neden mi?
Kendinizi dizginleyemeyip başkalarının özeline girme dürtüsü uyanıyor facebook sayesinde.
Senelerce hayalini kurduğunuz çoğu şey 1 saniyede yıkılıveriyor, allak bullak oluyorsunuz sizin için gizem denilen o sırlı bilmece bir anda çözülüveriyor, aslında seneler boyu inandığınız şeyleri sorguluyorsunuz, facebook senelerin yüzünüze bir sille gibi vuracağı şeyleri bir anda vurabiliyor.
Facebook tüketiyor insanları sizin hayatızdan en bir saati çalabiliyor halbuki o bir saatte neler yapılmaz ki?
Ben artık kullamıyorum facebook hesabını hayatımda bir saçmalık eksik olsun istiyorum. Balkonumda bir çay içmek çok daha cazip geliyor, tatlı bir dost sohbetini o tarz sitelerin vereceğini zannetmiyorum. Kullananlara da saygı gösteriyorum ama unutmayın ki giden zaman geri gelmez, keşkelerden örülü bir hayat kurmak istemiyorsanız teknolojinin daha düzgün nimetlerinden faydalanın derim.
Keşkelerden değil de, iyikilerden oluşan bir hayatınız olması temennisiyle…
Ben bu duruma şüpheci yaklaşırım ve deneyime de sahibim.
Bir kız özellikle facebook gibi bir yere üye olmuyorsa bunun sadece ve sadece iki sebebi vardır. Evet gerçekten özel hayatına özen gösteriyordur ve gizliliğine inanıyordur.
YA DA
Kızın önceki bazı sevgilileri sorunludur ve rahatsız edilip sonraki ilişkilerinde sorun yaşamaktan korkuyordur. Zamanında yaptığı yanlış seçimler onun facebook almasına engeldir .
Neyse.
Ben de facebook tan hoşlanmıyorum. Eski eskide kalmalı.
Tunç iyi güzel yazmışsın da :) çoğu kişinin facebook ile ilgili bilmediği bir şeyi söyleyeyim ya da bilip de farkında olanlar var aslında.
Diyelim ki yeni bir kız arkadaşın oldu ve sana facebook hesabının olmadığını söyledi ama bu gerçek değil. Yani kızın facebook hesabı var fakat ayarlar kısmından bunu ayarlayabiliyor facebook hesabı olan kişiler. Sen de her insan gibi merak eder facebook hesabı olan bir yakınının adresinden kız arkadaşının kayıtlı olup olmadığını aratırsın ama “böyle bir sonuç yok” diye bir yanıt alırsın facebooktan. Yani facebook da sana yalan söylemiş olur :))
Kısacası güvenmeyeceksin bu devirde kimseye :)) yani kız arkadaşın ve facebook dahi sana yalan söylebilir. Yazın bir kenara lütfen.
İyi günler, başarılar.
Aslında yazının bütününe bakarsak söylenebileceklerin her biri bir çok internet kullanıcısının sadece burada yorum yazan veya yazıyı okuyanlar arasında değil, bir çok kişinin bu tarz düşünceleri var. Kimi Tunç hocam gibi dile getirebiliyor, kimisi de sadece içinde yaşıyor bu durumu.
Evet Facebook geldi bir çok yenilik getirdi, belki ülkece bu tarz bi sosyalleşme örneği göstermedik daha öncesinde. Sokaklarda, haberlerde hatırlıyor muyuz Facebook gibi bir portalın reklamının yapıldığını? Ben hatırlamıyorum. Söylenecek bişey kalmamış dediğim gibi, yorumlardada fazla fazla desteklenmiş. Üzüldüğüm nokta Facebook’a o kadar çok vakit ayıranların daha yararlı olabilecek sosyal platformları ıskalıyor gibiyiz.
Evet hocamın dediği gibi :) e-maillerimize bile Facebook’tan sonra bakıyorsak bir problem yok mudur?
İyi Çalışmalar.
Sadece 10 gün kadar kısa bir sürede 170 sektör çalışanını bir araya toplayabildiğimiz,
ortak bir tavır ve duruş alabildiğimiz,
vefa’nın sadece bir semt adı olmadığını kanıtladığımız facebook grubumuzun yaptığını, yapabildiğini,
başka bir platformda bu kadar hızlı koordine etmemiz çok zor olurdu.
Bu da facebook’un doğru kullanımı olsa gerek:
http://www.facebook.com/group.php?gid=89175352240
Ender Emiroğlu
bizi bu ortama iten sebepleri düşününce katılmamak imkansız bu son cümlenize. Ama bence facebook bütün bu insanların bir takım boşluklarını doldurmak için kullanmaları dışında, planlı bir şekilde kullandığında yeni oluşumlar için oldukça etkili bir iletişim kaynağı olabiliyor.
örneğin ben bu hesabın ve burada harcadığım vaktin gereksizliğini farkedip hasabımı dondurdum ancak bir takım kulüplere vs. ulaşmak için tekrar açmak zorunda kaldım ve artık bu amaç dışında bir şey için kullanmıyorum ve oldukça rahatım.
Facebook hesabımı kapatalı 6 ay kadar oluyor.
Gerçekten çok rahatlatıyor insanı. İlişkilerini bozuyor insanın bu facebook.
Biraz takip edilmeyi göze alarak,
sevdiklerimizi takip etmemizi sağlayan bir şey…
Ama ne ?
İşte tam çözemedik bunu ; ]
vee bunuda eklemeden geçemiyeceğim.. ne güsel yazmış??
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, ‘Fast live’, ‘Fast food’, ‘Fast music’, ‘Fast love’…
Dikte ettirilen ‘yükselen değerler’, ‘in’ ler, ‘out’ lar…
Buna ben zer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik KENTER
“Bizi bu ortama iten, gerçek hayattaki paylaşımların yüzeyselliği mi, yoksa klavye gücü ile yaratılan, balon kişisel imajlar mı?”
şu son cümleye katılmamak elde mi? kesinlikle çok isabetli ve yerinde bi tespit. aslında yazının tamamı isbetlerle dolu.
facebook veya herhangi başka bir “sosyal” adı altında başka bir site olsun hepsinde temel nokta insanların “olmak istedikleri” gibi davranmaları. “bak işte ben buyum” deme gayretleri. normal hayatta söylenemeyecek/yapılamayacak bir sürü şeyi sanal ortamda yapabildiklerini sanmaları. esas sorun burda..
emrenin cevabı da çok yerinde. ben de eski sevgilimi facebook’tan ve diğer bi sürü siteden uzak tutmaya çalıştıysam da olmadı. ayrılık sebebi üstü örtülü de olsa bu oldu. ama aynen onun da dediği gibi tek bir kişinin “gerçekten” yanınızda olması “sanal” yüzlerce kişiden çok daha iyi.
tek bildiğim sanal ortamda insanların başkalaştığı ve başka karakterlere büründüğü ya da olmak istedikleri ben’i sanal ortamda gösteren kişilikler… örneğin; panik ataklı bir insanın sanal ortamda kral kesilmesi gibi.. olabildiğince özgür hissettiği için klavyenin başında istediği biri olabliir. dünya benim hesabı takılan tiplemeler..
adı üstünde sanal!. herşey sanal, arkadaşlıklar, sohpetler, sanal takılmalar, sanal düşünceler, sanal eylemler, sanal aşklar, sanal komsuluklar, düşmanlıklar bile sanal:) vs..vs.. çocuklarını sanal seven anneler, sevgililerin sanal e-kartlarla özel günlerin kutlamaları, sanal çiçekler, öpen dudakların yerine “mucuk” yazan parmaklar falan.. doyuramamış cinselliğini binbir küfürle ortaya serenler, piskopatlar, aşağılık duygularını bastırıp başkaları oluvermiş insancıklar… gitgide duygudan uzaklaşan bir toplum olmuş çıkmış, sanal bir dünyada yaşamaya yönelmiş…
Aslında her şeyi ile çok yünlü faydalanabileceğimiz bu internet ortamını malesef ki yanlış kullanıyoruz. yararlanmayı bilmiyoruz…
Ilk zamanlarda cok eglenceliydi sonra obsesyona donustu sonra iskenceye…
Facebook’ta gecirdigim zamana acimaya basladim, gunde yaklasik uc saat. Bir gun durdum ve kendimi sorguladim. Baskalarinin hayatlarinin icinde boylesine olmanin bana birsey katmadigini hatta beni garip bir yaratik haline getirdigine kararr verdim. O gunden beri kullanmiyorum ve ohhh dunya varmis diyorum.
Herkesin hayati kendine abi ya, “curiosity killed the cat” diye bosuna dememisler…
Ben facebook u hiç kullanmadım. :) Aslında kız arkadaşımla ortak hesabımız var. Ama ben hiç girmiyorum. Çünkü ihtiyaç duymuyorum.
Eğer istenen gerçek arkadaşlıksa zaten facebook olmadan önce de vardı. Sanal alemde arkadaşlarınızı ekleyince ne değişecek sanki :)
Bilim Kurguya meraklı biri olarak geçenlerde sanal dokunuşun gerçek dokunuşa ne kadar yaklaşabileceğini düşünüyordum. Çünkü yazdığım bölümde holophone adını verdiğim iletişim aracından (hologram teknolojisinden etkilenerek uydurduğum ) görüştüğüm kişiye ışık huzmesinden havada bir çak dostum demek geldi. Ben bunları hayal ederken elin oğlu böyle bir şeyi icat etmiş. Gazetede okuyunca şok oldum. Kilometrelerce uzaktaki iki kişi birbirine o alet vasıtasıyla tensel olarak dokunabilecek.
Yani onu bulan kişi sanaldan yola çıkıp zihinde tasarlamasaydı böyle bir şeyi yapamazdı. İzlediğimiz bilim kurgu filmlerinin senaryoları nasıl oluşuyor acaba. ??Elimizde ki nimetleri oyuncak haline getirip çığrından çıkarmasak daha iyi olur bence. Ne kadar ürpersekte Sevgili Tunç, Gelecek bir gün Gelecek. Sen hayal etmezsen öteki edecek.
Klavyenin gücü ile yaratılan imaj neden balon olmak zorunda? Klavyenin üstündeki tuşlara dokunan parmaklar bizim değil mi? Ya da o parmaklara yazdıracağı kelimeleri söyleyen bizim düşünce sistemimiz değil mi? Kişi olabildiği kadar net ve samimi olursa, sorun olmaz diye düşünüyorum.
Önyargıyla yaklaşıp net alemine ya da facebook’a güvensiz ve gereksiz gözüyle bakmak bence yanlış. Kişi karşısındakinin yarattığı imajın ne kadar gerçek ne kadar sahte olduğunun ayrımına varmalı bence. Teknolojiden gereksiz korkup kendini izole etmek dışarda olup bitenden bihaber yaşamak çok mu doğru. Ya da facebook kullanmadığı için kız arkadaşına daha bir kutsal gözüyle bakan neye göre bunun kararını verecek?
İnsan kendini nereye kadar saklar? Yakın zamanda kişiler birbirinin düşüncelerini bile okuyabilecek duruma gelecekken face’te ya da farklı yerde sağı solu kandırmanın ne anlamı var. O anki ruh halin neye uygunsa yansıttığın paylaşımlarda onlardan ibaret olacaktır. Yani facebook ta kişi hangi yüzünü yansıtmak istiyorsa o yüzünü yansıtsın. Maskeler çabuk düşer. Kalıcı değildir. Burda önemli olan sanırım internette ya da facebook’ta geçirilen zamanı abartmamak ve doğadan fazlaca uzaklaşmamak.
Bir de sanal kelimesini yanlış anlamamak önemli. Sanal faraza demektir. Zihinde tasarlanan demek. Kişi zihninde bir şeyleri tasarlarken kendinden uzaklaşıyorsa bu onun meselesidir. Kişi neyi arıyor ve keyif alıyorsa kendini orda bulur zaten. Buna kimse engel olamaz.
Örneğin ben, facebook hesabı olmayan biri olarak geçenlerde facebook hesabı açtırdım. Açtırma sebebim FMK hareketine face’ten üye olmak ve takip etmekti. O güne kadar gerek görmemiştim. İnternet ve facebook’un amacını sadece chat ve arkadaş aramak olarak gören kişilerin bakış açısı da buna paralel olur, diye düşünüyorum.
Kişi neyi hayal ederse onu bulur karşısında. İmajını balon gösterip göstermemek kişinin kendi elinde. Belki de amacı sadece kendini teşhir etmekte olabilir. Bundan zevk alıp onu takip etmek isteyen kişi de olabilir. Bir zamanlar biri bizi gözetliyor isimli program az reyting yapmadı. Hiç haberim yok diyen yalan söyler. Bizi biz yapmaktan uzaklaştıran otoritelere karşı gelemezken, kendi kontrolümüz altındaki
Teknolojiden bu kadar çekinmenin anlamı yok bence.. Kişi önce kendini bilmeli. Kendine itiraf edebilmeli…
Ben facebook konusunda da diğer pek çok şeyde yaptığımız gibi dünyayı geriden takip ettiğimizi düşünüyorum. Nasıl dünyada artık sıkılınan, pek rağbet görmeyen arabaları üçüncü dünyaya gönderip bir de oradan para kazanıyorlarsa artık rağbet görmeyen teknolojileri de üçüncü dünyaya gönderip kullanılmaya devam ediyorlar. Bizler de kullanmamaya başlayınca o teknolojiler bütünüyle unutuluyor bizler farkına bile varmadan. Çünkü yerini bir yenisi doldurmuş oluyor çoktan. Kuhn’un paradigma değişikliği kavramını çağrıştırıyor bu bana biraz. Biraz da pazarlama bilgilerimi katıyorum işin içine. Elde ettiğim gidişat şu:
1- Yeni bir teknoloji çıkar.
2- Teknolojinin üretildiği ülkede yaygınlaşır.
3- Teknoloji, internette yaşayanlar arasında yaygınlaşır.
4- Teknoloji, sanayileşmiş ülkelerde yaşayanlar arasında yaygınlaşır.
5- Teknoloji üçüncü dünya ülkelerine sıçrar.
6- Başka bir teknoloji çıkar.
7- Teknolojinin üretildiği ülkede yaygınlaşır.
8- İnternette yaşayanlar eski teknolojiyi bırakıp yenisine geçer.
9- Eski teknoloji sanayileşmiş ülkelerde yaşayanlar tarafından bırakılmaya başlanır.
10- Eski teknoloji üçüncü dünya ülkelerinde altın çağını yaşar.
11- Yeni teknoloji sanayileşmiş ülkelerde yaşayanlar arasında yaygınlaşır.
12- Sanayileşmiş ülkeler ve internette yaşayanlar arasında “late adopters” denen kesim dışındaki herkes eski teknolojiyi bırakır.
13- Eski teknoloji üçüncü dünya ülkelerinin hayatına adapte olur.
14- Üçüncü dünya ülkeleri yeni teknolojiyi fark eder.
15- Üçüncü dünya ülkeleri eski teknolojiyi bırakmaya başlar
16- Yeni bir teknoloji çıkar.
vs.
Ben bu gidişatı hemen hemen tüm internet teknolojilerinde görmekteyim. Zamanımın büyük çoğunu dünyada neler olup bittiğini anlamaya ayırdığımdan ve yenilikleri takip etmeyi sevdiğimden pek çok teknolojiyi Türkiye’de kimse bilmezken kullanmaya başlıyor(dum) ve o şey Türkiye’de aşırı popüler olmadan önce terk etmiş oluyor(d)um. Gerçi dünyadan kopmamak için sürdürdüğüm bu davranışımın üretimimi kısıtladığı ve beni gelip geçici şeylerle oyaladığı için beni dünyadan koparan ana şey olduğunu fark ettiğimden beri bunları yapmıyorum. Sizlere de önceden yaşamınızın olmazsa olmazı olmuş şimdiyse farkına bile varmadığınız teknolojileri dikkate alıp gereksiz teknoloji tüketiminize son vermenizi öneriyorum…
Şimdi Örnekler: (Şimdi Rek-lam-laar tadında okuyunuz)
Mesela youtube bir zaman hayatımızın olmazsa olmazıyken bugün pek tabii youtube’a girmeden yaşayabiliyoruz. (Youtube açılsın demeyi bile bıraktık)
Mesela second life geleceğin sosyalleşme ve para kazanma mekanıyken, medyada sürekli adı geçerken bugün öyle bir şeyin varlığını bile hatırlamıyoruz.
Mesela bir zaman hepimizin kullandığı sosyomat late adoptersın elinde kaldı.
Mesela facebook dünya çapında sansasyon yarattıktan sonra yerini twittera bıraktı.
Mesela del.icio.us bir zamanlar internet kullanıcısının favori servisiyken bugün eğer otomatize etmemişsek kullanmıyoruz.
Kaç kişi digg kullanıyor? Peki ya flickr? Deviantart denen bir yer vardı hatırladınız mı ?
Kesinlikle balon kişilik… İnsanlar kendilerini nasıl görmek istiyorsa öyle bir profil hazırlayıp sunuyorlar ve bu da sadece hayallerini gösteriyor olmak istedikleri aslında…
Benim facebook’um yok olmasınada hiç ihtiyaç duymadım, aynı arkadaşın gibi benim erkek arkadaşımı da olmaması çok etkilemiş bu da beni farklı olmanın rahatlığını sağladı…
Ellerinize sağlık çok iyi bir konuya değinilmiş aslında herkesin ulaşıp bilinçlenmesi gerekir…:)
FaceBook’u bir kaç aylığına tatmış biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; FaceBook “bence” kesinlikle zaman kaybıdır.
Sorunuza cevap ise bence bir insanın ilişkilerinin tatmin olabilmesi için öncelikle kendisinin tatminkar biri olması gerekir. Eğer kişi tamahkar biri ise ilişkilerinin tatmin edici olduğunu nerden anlayacak öyle değil mi :)
“Bana göre” tatminkar bir ilişkisi olan kız arkadaşımın, FaceBook’ta 200’e yakın erkek arkadaşı ve MSN’de de yine bir o kadar erkek arkadaşı var. Bunu gördüğümse kendisine hayretler içerisinde sordum: “güzel bir ilişkin var zaten, neden bunu yapıyorsun” diye. Cevap ironikti: “ya sadece dalgasına takılıyorum hoşuma gidiyor birileriyle dalga geçmek..”
İnsanlar sanalda tamamen sanallaşmaya başladılar.
düşünce olarak hiçbir zaman sosyal paylaşım sitelerinin bana yarar saylıyacağına inanmadım dolayısıyla bu sitelerden birine üye olmadım.. sorun aslında insanların bu tarz eylemlere neden ihtiyaç duyduğu!
gerçekten hayatta çok yalnız kaldı da arkadaş edinmek istediği için mi ya da insanlar özel hayatlarını fütursuzca sergilediklerinde zevk aldıkları için mi ya da sitede gelişen olaylardan haberdar olmayan birine üstünlük sağlama içgüdüsüyle hareket etmek istediği için mi ya da blaa blaa bla.. diye uzayıp giden sorular silsilesi oluşuyor kafamda bu sitelerden konu açılınca..
eski arkadaşları bulma olayını da inanılmaz saçma bulduğumu da söylemeliyim. çok sevdiğin arkadaşınla bir şekilde bağların kopuyor ve sen onu facebookta ele geçireceğine inanıp bu manyaklığa ortak oluyorsun. sen zaten istediğinde o insana ulaşabilirdin -tabi o da seni çook sevdiği bir arkadaşı olarak görüyorsa- aranızdaki bağı hiç bir şekilde kaybolmaz ve birbirinize kavuşurdunuz.
eğer amaç vakit öldürmekse bu toplumda büyük bir sorun oluşturur.. bu sitelerde vakit harcamak yerine birkaç sayfa kitap okumak, çiçeklere su vermek yada internette yararlı bilgi edinmekle pek ala vakit öldürülebilir diyorum ben..!!
ben facebook olayına bu şekilde bakmıyorum aslında… sadece arkadaşlarımızla veya uzaktanda olsa tanıdığımız insanlarla bişeyler paylaşmanın en güzel mekanı=)) facebook bizim karakterimizi yansıtmıo veya bu site tunç kılınç’ın karakterini yansıtmıyor (tabi bnm düşüncem bu)…=))
((=ve eline sağlık tunç abi=))
Hayatımın uzunca bir süresini sanal alemin ‘nimetler’inden uzak geçirmiş biri olarak, ki mesela msn kullanmam, çoğu insan kullanır ve dahası internet üzerinden kurulan iletişimlere, gayet sekter bir yaklaşımla ‘yabancılaşma’ diyen biri olarak, sıkı bir facebook kullanıcısıyım….
Sürekli de yeni resimler yüklüyorum, bazen içimden geçenleri yazıyorum durumuma, bazen gereksiz arkadaşlar ediniyorum, bazen onları atmak istiyorum, bazen vazgeçiyorum, bazen klipler izliyorum… Bazen birinin doğum gününü kutluyorum, iyi dileklerimi yolluyorum, bazen güzel bir söz yazıyorum, bazen onlar da güzel bir söz yazıyorlar… Hoşuma gidiyor…
Elbette beğendiğim fotoğraflarımı yüklüyorum, elbette beğendiğim yazılarımı koyuyorum, en hoş halimle daha çok oradayım… Tatlılığımla… Derin hüzünlerim olduğunda oraya yazmıyorum, hakiki acılarımı paylaşmıyorum, karanlıklarımı kendime saklıyorum…
Ama soruyorum yalancı olan ‘facebook’ mu yoksa biz miyiz?
Şu koskocaman imaj dünyasında baştan aşağı ‘mış gibi’ yapmıyor muyuz? okulda mış gibi değil miyiz, hele işte… arkadaşlarımızın yanında, güzel kızların erkeklerin yanında, ailemizin yanında, zaten parça parça bir sürü kimliğimiz yok mu?
Böylesi bir imaj dünyasında, özür dilerim ama böylesi bir ekonominin, böylesi bir medyanın – ki onun içinden biriyim, tam göbeğinden-yönlendirdiği, egemen değerlerini dayattığı dünyada zaten hakiki olmak ne kadar mümkün? arada bir hakiki olabiliriz elbet, ama o kadar arada ki oradaki biz miyiz değil miyiz onu bile bilemiyoruz… bunca doğadan kopuk yaşarken doğalı sahiden çoktan unutmadık mı? Çoktan beridir o cenaze kalkmadı mı zaten?
Bir de her bireyde o bütün başka başka parça parça bireylerden, kainatın yüce kollektif birikiminden parça vardır, yani Montaigne’nin deyimiyle ‘insanlıkta insanlığın bütün halleri vardır’, yani içimizde daha güzel olmak, daha şen olmak, daha baştan çıkarıcı, daha zengin olmak isteyen biri vardır, Varsın olsun… Asıl mesele hayatın içi boşaldığı, bütün herşey sanal olduğu için sanalın bunca yükselişi mevcut oldu… Yani bir yüzü atmak, kendini facebook’tan çekmek yetmez…
Dışarda fırtına varsa, çırılçıplak da soyunamazsın…
İlaç gibi geldi, eline sağlık Tunç abi.
Facebookla ilgili yazını çok beğendim tunç abi. benim yaşım henüz 20 bile değil ve facebookta üyeliğim yok. yaşıtlarımın hepsi üye, hadi onları geçtim benden yaşça çok çok büyük kişiler bile üye. Neden üyesin diye sorulduğu zaman ?eski arkadaşlarımı buluyorum? cevabı geliyor.
O zaman şu soruyu sormak lazım; ?madem o kadar önem veriyorsun arkadaşlarına, bu zamana kadar neden arayıp sormadın da facebook çıktıktan sonra arıyosun, facebooktan önce teknoloji çokmu geriydi de aramadın?? İşte buna cevap yok :)
klavye gücüyle yaratılan balon bir imaj.. facebook um olsun diye hiç ama hiç özenmedim. eski arkadaşlarımı bulmak? ne saçma. eski işte.. adı üstünde.. görüşmek istiyor olsam halaa arkadaşlığım devam ederdi okul yıllarından bu yana. ee demek ki bişiler kopmuş ki devam etmememişim. biten bi arkadaşlığı suni olarak neden canlandırim?.
bence asosyal insanların sosyallik adına buluştuğu bir yer facebook.. ben sanal ortamdansa bir çay bahçesinde ya da bir cafede arkadaşımla oturup yüzyüze sohbet etmeyi tercih ederim. tabi ki tercih meselesi.
sadece kendi fikrimi paylaşmak istedim. herkesin fikrine saygılıyım..
sevgiler.. saygılar..
“Bizi bu ortama iten, gerçek hayattaki paylaşımların yüzeyselliği mi, yoksa klavye gücü ile yaratılan, balon kişisel imajlar mı?” diye sormuşsunuz.
Bence her ikisi de değil. Facebook vs gibi sosyal ağların bu denli güçlenerek, beslenerek büyümelerinin nedenini daha içlerde aramalıyız. Sizin burada yazdığınız kadar yüzeyde yer alan bir nedenle 10 milyon kişi birşeyi yapıyor olmaz, olamaz…
Peki ne olabilir bu daha derin kaygı/beklenti/sebep?
Batıda bizden çok daha önce eksikliğini hissettiren ve insanları arayışa iten iki faktör: KÖKLERLE BULUŞMA ve ŞEFKAT
(Şefkat doğru kelime mi bilmem ama kasttettiğim: ilgi, şefkat, etkileşim, iletişim karması)
Şimdi soru şu, neden facebook TR 10 milyon kişi, diğer sosyal platformlar bu kadar popüler değil?
Çünkü sadece facebookta bu ikisi birden doyuruluyor. Yani hem köklerinizle buluşma, ödeşme, yüzleşme, aidiyetiniz ve varlığınızla ilgili yüzeysel de olsa sınanma, vs vs yaşıyorsunu… Hem de beğendiklerinizi, doğum günlerinizi, kavgalarınızı, kaygılarınızı, aşklarınızı, kişisel hezeyanlarınızı, kısacası SİZİ ortaya sererek, ilgi, şefkat, etkileşim, iletişim karması talep ediyorsunuz ve alıyorsunuz da… Tıpkı bizim toplumda çok yakın geçmişte yer alan GENİŞ AİLE, SICAK MAHALLE kültürü… Herkes birbirinden haberdar ve herkes birbirine DUYARLI…
Bir aşama sonrası ne mi olur? Hmmmm… Sanırım “SİZ’i ortaya serme” konusundaki öznelliği kaldıracak, daha semantik bir platform olabilir… İşte o zaman hep beraber oralı olur bunca insan… Çünkü bahsettiğim gibi iki çok insani faktörü ve ihtiyacı doyuruyor Facebook: KÖKLERLE BULUŞMA ve ŞEFKAT
Balon olduğunu düşünmüyorum, yüzlerce insan var listelerimizde, ailelerimizde buna dahil, kimi kandırabiliriz ki? İnsanlara kendini tanıtmak için abartılı tepkiler veriyor olabiliriz ancak. Ki buna da çok sık rastlamıyorum.
facebook…
balonla yaratılan kişisel imajlar cenneti…
ama durun bir dakika… birazcık haksızlık etmiş olmuyor muyuz?
şahsen facebooktan raslantı sonucu tanıştığım birçok insanla çok hoş sohbetler yaptığımı bilirim. bu sohbetler aynı zamanda öğretici bir niteliğe de sahipti. ayrıca facebook sayesinde daha önce hiç tanımadığım ve başka yollardan tanımamın olanaksız olduğu birkaç kişiyle çok iyi arkadaş oldum, kimisiyle beraber rakı içip, kimisiyle izmirde 4 gün uzun bir bisiklet yolculuğuna çıktım…
kısacası her ne kadar eleştirsek, kötü yanlarından dem vursak da, facebook hayatımıza getirdiği yeniliklerle çoğumuz için vazgeçilmez…
facebook kullanmamak bir meziyettir tamam ama bence çok da gerekli bir meziyet sayılmaz..
saygılarımla…
merhaba;
benim de bir facebook’um yok. olması için de hiç bir amacım olmadı. gereksiz gördüğüm bi şeyleri hayatımın eksenine sokmak bana göre değil, olamaz da. bu iletişim gereçlerini yakınımızdakileri değil de uzağımızda görüşemediğim arkadaşlarımızı, yakınlarımızı, ya da yıllardır görüşmediğimiz kişilerle irtibata geçmek için kullanılan bir araç diye görüyordum.
ama şimdi gelin görün ki bırakın arkadaşların kardeşi, annesi, babası, komşuları hatta anneanne, dedeler bile bilse bilgisayar kullanımını onlar da üye olup kişi sayılarını arttırırlar.
gençlik olarak herkes öyle bir yerde ki aşkın ve sevginin yerini karşılarındaki bilgisayar aldığını için o duyguyu ve mutluluğu görmemelerinin sebebi bu. gün geçtikçe her şeyin yeri değişiyor aslında buna yön veren toplum da biziz.
sayılar çok korkutucu.
(arkadaşın için de çok sevindim:)
Facebook gibi bir sistemin popülerliğini yitireceğini söylemek şu an için zor. Ancak yaptığı yenilikler ile yaşamımızdaki yerin konumu biraz değişebilir onu da kabul etmek gerek.
Facebook’un bu kadar çok tutmasının asıl sebebinin gerçek kimlik kullanmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Tamam daha birçok artısı mevcut ancak MySpace kullananlar bile, ki myspace daha teknolojikti, artık Facebook’a geçti. Çünkü insanlar oluşturdukları komüniteye kendi isimleri ile hitap etmekten hoşlandı bir kere. Ne kadar güzel nickname’in olsa bile hiçbirisi kendi isminin yerini tutamaz.
Bir sevgili edinince internet ile ilişiğinin kesilmesi normal bu arada. Zira insan aşık olduğunda yemeden içmeden de kesilebilir. Ya da ne bileyim bu sevgili tiramisu sevmiyorsa (tiramisu sevilmez mi!) sen de tiramisu yemeyi en azından onun yanındayken ya da onunla birlikteyken ertelersin. Bu uyum sağlamaktır. Yoksa bu tiramisunun boş olduğu anlamına gelmez. Tiramisu’nun metafora dönüştüğünün farkındayım ama gece rüyamda gördüm ve inanılmaz canım çekiyor şu anda. Ama tiramisu’dan hoşlanmayan bir sevgilim olsaydı çeker miydi onu bilemem. ( :
Herşeye rağmen sizin son yazdığınıza da katılıyorum. Gerçek hayattaki paylaşımlar bazen o kadar yüzeysel oluyor ki internete daha da bağlanıyoruz. Ama yine de internetteki çoğu paylaşım da hala etik bir sistem oturmadığı için içi boş paylaşımlar çıkabiliyor. Yani “ne olursa olsun kendimi tanıtayım, kendimi göstereyim, herkes benim arkadaşım olsun” tarzında olan internet insanları gerçek hayatta biraz boş çıkabiliyor.
Ayrımı belirlemek bizim elimizde. Yeter ki her şeyi dozunda kullanmayı becerebilelim.
Magazin dergisi benzetmeni çok beğendim; gerçekten de bu bir magazin kültürünin halkın bizzat günlük yaşamına hakim olmasıdır. Kim, nerede, ne zaman, ne yapmış? Eski arkadaşların bulunması zırvalığı artık facebook kavramını açıklamaktan çok uzak. Sadece yeni arkadaşlar bulma söylemi de facebook’a haksızlık olur diye düşünüyorum. Son zamanlarda video paylaşım sitesine döndüğü yönündeki söylentiler de bir realite.
Tüm bunları dikkate de alarak facebook’un bir tutku haline geldiğini itiraf etmekten alamıyorum kendimi. Tabi bu tutku benim için geçerli değil zira en başından beri facebook hesabım hiç olmadı ve bundan sonra da olacağını sanmıyorum. Bu övülecek ya da hayran olunacak bir tavır mıdır bilmiyorum, ya da facebook olmasa da diğer sosyal internet ağlarıyla yeterince deşifre olmuyor muyuz onu da tartışmıyorum.
Gelinen noktada şu tespitler yapılabilir; kendini insanlara gösterme (belki de teşhir duygusu), ikinci aşamada çevresini ve alışkanlıklarını insanlara gösterme, üçüncü olarak insanlar ne yapıyor heran haberdar olma üçgeni ki bu magazin kültürüdür. Bu kültür facebook u daha uzun yıllar zirvede tutacak gibi gözüküyor.
Ama onun da marjinal faydasının sıfıra vuracağı ve yükselişinden çok daha kısa bir süre içerisinde populeritesini yitireceği günler uzak değil. Asıl cevaplanması gereken, yerine gelecek olan şey..
Tunç ellerine sağlık. Güzel ve anlamlı aynı zamanda gündemi takip eden bir yazı hazırlamışsın.
Emre arkadaşımıza katılıyorum. Çevremize baktığımızda benzer örneklerini de görebiliriz. Facebook ülkemizde belli bir yaş grubu ve düşünme sorunu olan insanlar için sosyalleşmeden ziyade arkadaş bulma / sevgili tavlama mekanına dönüştü.
Seninle bir sohbetimizde söylediğin gibi “Facebook da gelen arkadaşlık tekliflerini kabul ediyorum, okuyucumdur, geri çevirmiyorum.” Senin açından baktığımızda sosyalleşmek adına uygun ve verimli kullanıldığını söyleyebiliriz. İletişimde olmak senin için önemli.
Aynı şekilde birçok insan için de öyle. Ben arkadaşıma ulaşamadığım zaman Facebook profilindeki bilgilerine bakıyorum. Yeni iletişim bilgilerini öğrenmek için. Aslında amacına göre kullansak çok faydalı olacak iken yanlış kullanım veya kullanmaya teşvik sayesinde hepimizi rahatsız eden bir ortama dönüşüyor.
Bana göre 10 milyon üyenin bir çoğu balon kişisel imajdır. Yazıktır, günahtır. Sosyalleşiyorum sanırken aslında dışlanmaktadır.
(Yazını okurken şu hikaye gelmişti aklıma: Tanrının Kahvesi )
Geleceği yönlendirmek elimizde olsa keşke ama ne yazık ki yönlenen taraftayız %99.9’umuz..
Elbette faydaları var ama insanoğlu he rşeyi çabuk tüketiyor, Facebook da uzun sürmeyecektir. Yenisi gelecek anında unutulacak.. Geriye yine biz salt insan kalacak.. Başka bir oyuncak başka bir platform, ne önemi var ki.. Atalım şımarıklığı üstümüzden yeter..
şüphesiz ki insanlar facebookta yaşamlarını sergilemiyorlar; sadece “yaşamlarının diledikleri bölümlerini” sergiliyorlar. yani bir bakıma; görünmek istedikleri gibi görünebilmelerine imkan sağlayan bir platform facebook.
kimlerle eğlendiklerini göstermek isterlerse onu gösteriyorlar, nereye gittiklerini göstermek isterlerse orayı gösteriyorlar, ne yaptıklarını duyurmak isterlerse onu duyuruyorlar.
belki de hayal ettikleri “kendileri” facebook profilleri…
“Klavye gücü ile yaratılan, balon kişisel imajlar.”
Benim de yeni sevgilimin facebook’u yok :P
bak abi, artık hava atma konusu olacak facebook’u olmayan sevgiliye sahip olmak.. :))