36

Dostlarım! Dünyada Hiç Dost Yoktur.

Ben değil, Aristo etmiş bu lafı. Aman tanrım, ne kadar çarpıcı, ne kadar sert bir tokat.

Napoleon da kalkmış; “Kişinin dostu yoktur, mutluluğa ortak olmak isteyenler vardır.” demiş!

Kendimizi mi kandırdık hep?

Evlilikler mesela… Dostlukların sözleşme ile bağlanması mıdır? Yok yok, gerek yok bu kadar acımasız olmaya. Her ne kadar çevremizde gıpta ile baktığımız, birbirine deliler gibi aşık (veya sevgiyle bağlı) çiftlerin sayısı çok olmasa da…

Geçenlerde yine şık bir düğündeydim. “Eşinle Gel; Birbirinizi Oyalarsınız” türünden!

Evlenen çifti, aileleri, arkadaşları gözlemliyorum bol bol. Herkesin gözü yeni evlilerde ama kalbi, beyni kendi hayatlarında. Fizik olarak oradalar sadece. Bakışları ele veriyor düşüncelerini.

Kıskançlık değil belki ama “ben de böyle girmiştim dünya evine, ya sonra?,” “ne sözler vermiştik birbirimize, bak şimdi yanımda bile değil” ya da “peki ben kiminle evleneceğim?” soruları. Ve birçok içinden çıkılması diğer zor sorular. Hayatlar sorgulanıyor o gülümsemelerin arkasında.

Düğünler bir enterasan. Harcanan paralar başbaşa geçirilecek kaç tatil parası eder kimbilir…

Erkekler bir örnek, benzer koyu renk takım elbiselerin içinde. Kadınlar ise şıklık yarışında. Kiminle yarışıyoruz? Koyu renk ceket pantalon veya abiye elbiseler mi beni ben yapıyor? Verdiğimi sandığım algının ömrü benimle birilerinin iki cümle sohbet edene kadarsa süresi, neden daha doğal sen olmuyorsun; en baştan.

Ancak haklısınız, arkadaşlar arası sohbetlerde kullanılacak sözcükler bile öğreniliyor değil mi? Algımı yöneteceğim ya! [Bakışlar da ele vermese, tümden sanal bir hayat olacak yaşadığımız.]

Tanrım bu kadar mı zor doğal olmak, kendin olmak? Eleştirilerden kaçmaya çalışırken kaçan hayatın kendisi olmuyor mu?

İmza ile edinilen dostluklara bir garip bakar oldum. Hem de uzun sayılabilecek bir süre (büyük çoğunluğunda çok mutlu) evli kalmış bir adam olarak. [Nasıl bir değişimdir bu, beni tanımakta zorlanıyorum bazen. Kendimi yeniden keşfetmenin heyecanı ile hoşuma gitmiyor da değil bu durum!]

Dostluklar için ise farklı… Baskı ve korkunun olmadığı ilişkiler olmalı onlar. Seni sen olduğun için seven kişilerle, sendeki değişimleri anlayıp kabullenenlerle. Yaşa bakmazsızın birlikte büyüdüğümüz… Ona geçilmenin keyif verdiği…

Voltaire’in bahsettiği sözleşme türü daha bir anlamlı sanki:

“Dostluk, duygulu ve erdemli iki kişi arasında kendiliğinden ortaya çıkan bir anlaşmadır.”

“Duygulu” ve “erdemli” iki kişi…

Evlilik tarifi gibi, ama tam da değil… Zaten dost iki sevgilinin imza atması ise bu, o zaman umurumda değil. Onlar isterlerse her gün imza atsınlar, adlarının başındaki “sevgili”dir önemsediğim; karı koca olmaları değil.

İşte düğünde herkesin halay çekerken, benim masada bir ara ben başıma kalmamın bana düşündürdükleri… Benim de gözüm farklı, beynim başka yerlerdeymiş demek. Yüzümde gülümseme olmayan, kısa ancak mutlu anlar. [Daha mı çok sevmeye başlasam düğünleri acaba!]

Evlenmez miyim bir daha?

Keşke daha ne kadar değişeceğimi öngörüp cevap verebilsem buna. Gerçi, … bir dakika… Cevap vermek isteyen kim ki! :)

Ayrıca, umarım Aristo da yanılıyordur! Kandırmıyoruz kendimizi değil mi?

Yorumlar 36

  1. Pingback: Fikir Atolyesi Okşayan Eli İtip, Tekmeleyen Ayağı Neden Öper İnsanoğlu?

  2. Pingback: Teşekkürler Fikir Atölyesi

  3. Kadir GÜNAY

    Yanımızda dostlar da var, mutluluğa ortak olmak isteyen iyi yüzlü insanlar da, düşmanlar da… Ama sonuçta benim hep söylediğim bir şey daha var kendime; “ben aslında bir hiçim…”

    Ben hep yalnızdım, her zaman da yalnız olacağım. Elbet sevdiğim paylaştığım birileri var, evet değer verdiğim dertlerini dinlediğim yeri geldiğinde onlar için karşılıksız iyilikler yaptığım insanlar da var, ama bunlar benim yalnız olduğumu değiştirmiyor.

    Ben kendimle varım, ruhumla. İşte yazınızda da evlilik olayından bahsederek gümbürtüye giden taraflara değinmişsiniz :) çok güzel olmuş.

    Etrafımızda hep başkalarına iyi görünmek adına yaşayan insanlar oldukça doğalları bulmak zorlaşıyor. Saçım bonus gibi kimse yakıştırmıyor, bana ne! Eee göbeğim varmış bu yüzden askerde zorluk çekermişim, yahu sana ne ben böyle mutluyum arkadaşım :D Sigara ve kahveyi çok içiyormuşum yaşım 27 35 gösteriyormuşum, baaak sen!

    Birilerini kırmamak üzmemek adına sürekli kendimizden verdik, sürekli pohpohladık karşımızdakileri. Atlas misali hayatımız yaparsın yaparsın bir kez yapmayınca böyle olursun, işte o yüzden yalnızım diyorum ya.

    Yazı için teşekkürler,
    Saygılarımla.

  4. Selen

    Evlilik bence insanların hayatında bir zorunluluk. Ne kadar kaçarsan sonuçta yalnız yaşanılmaz bir yerde o seni yakalayacak. Bir de mahalle baskısı mı denir buna bilmem ”aa bu kız evde kaldı,” ”bakın falancanın oğlu da 30 yaşına geldi halaa bekar” :)

    Evlendikten sonra da aşk sonsuz bir rüya oluyor tüm çıplaklığıyla:) Ya o aceleden doğan çocuklara ne demeli? Onlar da mutsuzluklara dahil oluyorlar tabi her zaman… Evliliğin aşkı öldürdüğü bir yana insanların duygularını da söndüren bişi. O insanlar artık boşanmış olsalar da bir şeylere, birilerine sevgi göstermekten çekinir duruma gelirler…

    Evlilik kaçınılmaz hepimiz acı zulüm yaşayacaz bir gün:)

  5. aslı

    Bu konu ile ilgili geç bir paylaşım olucak benimki sanırım.

    Ben ilişkilerimi hep beni değiştirdiği için bitirdim. Evliliğe de beni ben yapmaktan alıkoyacağı çin soğuk baktım (hala da soğuğum).

    Etrafımda nice gereksiz evlilik var ve nice bitmiş evlilik. Sevgili olmak güzel çünkü. Evlenince sevgili olamıyor insanlar. Bazen kadınların sahiplik duygusu ve hırsları, bazen de erkeklerin yaşamları yüzünden.

    Sanırım çoğu çift birbirilerinin üzerinde bulunan o gösterşli kıyafetlerin etkisinde kalıp, içindeki pembe hırkalı kadını veya kedili çorapları olan adamı keşfetmenin gerekliliğini bilmiyor. Sonuç hüsran tabii ki..

    Düğünleri sevmem ve gitmem de.. Olabildiğince sahte olan bir dünyayı kutlamak bana saçma geliyor çünkü..

  6. k.aycan saroğlu

    Yazıyı okuyunca Aristo haklı dedim…

    Anneannem söylerdi rahmetli bu atasözünü; senin gibi dostum varken düşmana ne gerek var diye… Hakikaten de bazen öyle hayatı bölen dost kazıkları yaşanıyor ki. Aristo, usta sen işi biliyorsun dedirtiyor…

    Zamanın testinden geçen dostluk dostluktur bence. Çıkarların çatışmasına rağmen süren… Varsa tabii. Hatta evlilikler bile öyle. 20 yıl evlilikten sonra, boşanınca iki yabancı gibi oluyor, eski eşler… O kadın o adamı hiç sevdi mi? O adam o kadının saçını okşamış mıydı?

    Bilinmiyor, belli olmuyor…

  7. f-ö-s

    Tunç abi, düğün hakkında yazdıkların aynen düşündüğüm gibi, sonuna kadar hak veriyorum sana.

    Dostluk konusuna gelince; aslında hayatta karşımıza çıkan insanlara bağlı. Yani herkeste aynı durum söz konusu değildir. Unutmamak gerekir ki her insan farklıdır, her insanın düşüncesi farklıdır. Bu da demek oluyor ki öyle genellemeler pek de doğru değil. Doğru değil diyorsam tüm insanlar için, yoksa böyle şeyler yaşayanlar da var ama herkes değil, mesela BEN.

  8. rıdvan

    Uzun zaman oldu bir yazıda kendimi bulmayalı ya da bir yazıya dalıp bu kadar geçmişe uzanmayalı. Ellerinize sağlık Tunç Bey.

  9. ülke

    Kendini muhteşem sözlerle kandırmanın verdiği cesaretle yaşıyoruz. Ödlek ödlek köşeyi dönmek bundan, ilişkilerde yapaylık ve sahtekarlık abidesi olarak ”gitme yoksa ölürüm” şeklinde yazık böğürtüler çıkarıyoruz. Vay başımıza.

    Bu mükemmel sayfaya geldiğim için acayip keyifliyim ayrıca.

  10. eda uzun

    Her sene en az 2 arkadaşım evlenir ve ne büyük şanstır ki tüm düğünler yaz aylarına denk gelir ve ne büyük tesadüftür ki ben hep o tarihlerde “tatilde” olurum.

    Şimdi aklıma geldi peki ya benim düğünümde de herkes tatilde olursa… Hımmm yaz aylarına bırakmamak gerekiyor demek ki. Amaaannn damat tatilde olmasın yeter!!!!!

    Bir şey daha eklemek istiyorum, bunu söylemek ne kadar bana düşer ama… Güçlü kaleminizden ötürü tebrikler artık Fikiratolyesi.com favorilerim arasında, etraf sessiz sakinken içinde bulunduğumuz yorucu hayattan biraz olsun uzaklaşmak için iyi bir liman olmuş bu site. Teşekkürler :)

  11. hacer divitli

    Kendiyle dost olana herkesin ve hatta her şeyin de dost olduğuna inanıyorum ben. Herhalde Aristo morali bozuk bir anında böyle bir şey kaçırmış ağzından :) Birisi de hemen bunu yaymış… “Bakın o da her zaman güzel şeyler söylemiyor” dercesine, hasetinden…

    Hem bakın bunu da Aristo söylemiş;

    “Bir dost kimdir? İki vücutta bulunan tek bir ruhtur.”

    Bu durumda sizce hangisine inanmalıyız. İkincisi daha içten ve samimi gelmedi mi size de?

  12. Fatih Uzal

    “Bana sorarsanız, evlilik kadınlar için icat edildi derim. Çünkü kadınlar güç ve para peşindedirler. Ama elde etmek zahmet ve zaman gerektirdiğinden, bir taşla iki kuş vurup, bunlara sahip olan erkekleri elde etmeyi yeğlerler. Evlilik işte bu gereklilikten doğar.”

    “Evlilik, son tahlilde yasalarla güvence altına alınmış sıkıcılıktır.”

    Mehmet Eroğlu’ nun bir kitabından alıntı cümlelerdir… Sanıyorum evliliğin ne demek oldugunu gayet iyi açıklamış. Herhalde bundan daha iyi bir şekilde açıklanamazdı.

    Kişiler arasında anlaşmalar olmasının insanın dost ya da evli olmasına engel ya da kötülük katacaği da ilginç bir fikir. Zaten hepimiz kafamızda belli başlı şeyler düşünüp ona göre dost seçmiyor muyuz ya da eşimizi daha baştan bir anlaşmanın (kuralları kendimiz tarafından yazılmış fakat ileri safhalarda tedavülden kalkıp yerine iki kişi tarafından yazılmışı geçene kadar) kurallarını, maddelerini uyguluyoruz.

    Yoksa öyle yapmıyor muyuz ?

  13. aslı demirci

    Bu yazıyı okuyunca ‘ne kadar da doğru gözlemlemişsin Tunç abi’ diyorum ama diğer yandan da kabul etmek istemiyor insan bu gerçekleri..

    Dostluk tartışılır tıpkı gerçek aşk, mutlu evlilik kavramlarını tartıştığımız gibi.. Ama ben gene de inanmak istiyorum güzel şeylerin de olduğuna.

    Keşke o saçmasapan evlilik törenleri olmasa, davetliler seni öpüp altın takmasa, sonra masalarına geçip gelin ve damat hakkında dedikodu yapmasa :)

    Tunç abi evlen ya da evlenme, sen mutlu ol hep..

  14. hüseyin

    Bence siz o düğünde ne düşündüyseniz ona inanmışsınız, o gözle bakmışsınız etrafınıza, biraz mutluluk biraz endişeyle…

    Dostluk hakkında Napoleon iyi demiş ama insanlar sadece mutlulukta yanında olan dost istemezler, bu yüzden hep taraflar arasında beklentiler farklıdır.

    İnsan açıksözlülükle, samimiyetle gerçek düşündüklerini hissettirebiliyorsa dostuna, arada kalan bütün gereksiz şeyler silinip süpürülüyor. Daha yeni tanıştığım biri benim samimiyetime rağmen yalan söyledi. Ama sonra vicdanı onu doğru yola sevketti ve o da aslında kendisini kandırmaktan vazgeçmiş oldu.

    Kimi arkadaşlar da samimi olmayı, paylaşmayı yük olarak görüyor. Kendisine faydalı olan değerleri alıp, seni yok etmeye çalışıyor. İnsanları iyi tanımak gerek vesselâm.

  15. Hakan

    Ahh be Tunç abi. Dost dedin ya içimden bir şey koptu sanki. Yıllarca samimiyetine inandığımız insanlar (dost bildiklerimiz) bile bizi bir noktadan sonra sırtımızdan vurabiliyor.

    Bu arada abicim kafama takılan birşey var. İnternet dostluğu ne kadar doğru olabilir. İnternetten tanıştığımız biri ile dost olma ihtimali nedir?

    Bunu gerçekten merak ediyorum. İnsanlar sanki birbirlerini yıllardır tanıyorlarmış gibi “canım, bitanem, hayatım, tatlım” ile başlayan mesajlar gönderiyorlar. Amaç gerçekten dostluk kurmak mı, yoksa…?

  16. deniz

    Size garip gelebilir ama ben sıkıldım onun varlığından, onu görmekten. Kötu biri de değildi sadece eskisi gibi değildi, herşey yapay olmaya başlamıştı.

    Birbirimizi kırmadan ayrıldık; öyle ki başka ilişkilerimizi bile rahatlıkla konuşup paylaşıyoruz. Onun da benden sıkılmış olmasına seviniyorum. İnsanın bazen hakikaten gönlüyle başbaşa kalıp düşünmesi, yeniden o heyecanların olabileceği hissine kapılması, bunu istemesi ve yapması kötü bir şey mi; yani bana öyle oldu da.

    Kişilerin birbirini yıpratmasındansa konuşabiliyorken, ilişki nefrete dönüşmeden ayrılması daha doğru sanırım.

  17. EDA SUNER

    Sevgili arkadaşlar;

    Tunç’u (bey demek istemiyorum antisamimi geliyor bana) bizzat tanımadan önce ve daha benim blog ana rahmine düşmemişken, hatta blog değil web site diye bilirken ben, Tunç’u okurdum. Neden mi?

    Hemen anlatayım: Adam 1 yazı yazıyor pir yazı yazıyor. Okuduktan hemen sonra “evet ya” “tabii ya” sesleri geliyor içimden. Hani hep denir ya: “Bakmakla görmek arasındaki fark” işte adam bunu iliklerimize soka soka yapıyor.

    Ya Tunç herşey bir yana, çok delikanlı adamsın be… Okuyanlar yanlış düşünür belki ama inanın öyledir Tunç.

    Bunu anlamak için yazılarını okumak yeter. Ama beni doyuran seninle tanışmış olmak, senin keyifli sohbet ve fikirlerini dinlemek. Ve en çok sevdiğim de hayata karşı duruşun.

    Aklına yüreğine emeğine sağlık abi…

    Saygılar, sevgiler.

  18. Simge

    Evliliğin hukuk kitabından okuduğum tanımı nedense hiç çıkmaz aklımdan; “çiftin cinsel birlikteliğini topluma onaylatması” gibi bir şeydi. Sinir olup “ben evlenmiyeceğim, bir de millete hesap mı vereceğiz” falan demiştim gençlikte :))

    4 yıl oldu evleneli. Bugünlerde sevgilim çok dost geliyor bana. Sanki olması gereken buymuş gibi bir kaç çok özel dostumun da önüne geçiyor.

    Bence fazla düşünmemeli. Akit olsun olmasın, dostluklar bazen sonsuza kadar sürüyor bazen erken bitmesi gerekiyor. Kişilere ve ilişkiyi yorumlayışlarına bağlı işte.

    Sevmeli sevilmeli, yeni dostluklara, aşklara evliliklere, fikir ve değişimlere açık olmalı, gidene kafayı takmadan öne bakmalı, düğünlere de kimin ne için geldiğine aldırmadan, evlilliğin geleceğini düşünmeden o anın mutluluğunu paylaşmaya gitmeli, ortam müsaitse halay çekmeli diye düşünüyorum :)

    Sevgilerimle..

  19. mustafa

    Aristo bu sözü yürürken öğrencilerine laf olsun diye söylememiştir sanırım. Bu sözü arkasından doldurmuş.

    Napoleon’un ise gerekli sebepleri olduğunu düşünüyorum.

    Evlilik konusunda da “bekara karı boşamak kolay” sözünü hatırlayarak düşüncelerimi paylaşmak istemiyorum. :)

    Bence önemli olan dost veya dostluk kelimesine verdiğimiz anlam.

    Ayrıca her dostumuzdan her şeyi beklememek gerek, paylaştıklarımız şeyler birbirlerinden farklı olmalı.* Önemli olan doğru sınırları çizebilmek. Hatta dost kelimesine doğru anlamları yükler ve sınırları doğru çizersek eminim sayısı da artar.

    *Hatta bazı ayrımlar var ki dostlarımıza sevgili vs dememiz gerekiyor değil mi. :P

  20. kerem

    Cogumuz is dunyasinin yansimalarini hayatimizin genelinde hissediyoruz,gundelik iliskilere bile artik pro.is gibi bakilmaya baslandi. Etkilendigimiz alani, etki ettigimiz alan ile yer degistirmek icin kendimizi paraliyoruz. Gucun yaninda dolasip, topladigimiz kirintilarini etrafa sacip, taraftar toplamaya calisiyoruz.

    Bu ugurda da; ne insan, ne arkadas, ne de sevgili harcamaktan kacinmiyoruz. Evlilik ise bu sikintilarin en azindan ayni evde son bulmasi gibi geliyor bana.

    Cunku iliski, kapisi ve balkonu olmayan bir dort duvar arasinda yasanilanlar hala benim icin; cok mu ex kafaliyim ama ne yapayim bu da benim ;)

    Mutsuz evlilikler ise, sayisiz kapi ve birden fazla balkon ile disariya afise edilmis, magazin dergilerindeki sosyetenin oturdugu malikanelere benziyor.

    Kapi-balkon sayisinin fazlaligi; ciftler arasinda yasanan ozeli disariya yansitmakla kalmiyor, kurumun ahlak sinirlarini fazlasiylada zorluyor. Herkes herseyi biliyor ya da gerkesiz insanlar ile paylasip afise etmek istiyor. Bu konuda Cosmo ve Vogue tarzi dergiler ise bekarligi ozendirici yazilar ile tuketim toplumu yaratmak icin evlilik muessesesini yikmaya calisiyorlar.

    Etraf calisan ve bekar gezen ama deli gibi de evlenmek isteyen 30 yas civari kadin ile dolu, nedenleri mi; dedigin gibi dostluk yoktur ,sevgi yoktur, kisisellestirilmeye calisilan ozgurce tukettigimiz ozgurlugumuz vardir. Bunu dugunlerde, yolda, solda -sagda, her yerde gormek ve hissetmek mumkun Tunc. Gecen gittigim bir dugunde, onumde oturan cift yaklasik 1 saat boyunca hic konusmadan ve yan yana alkol tuketerek oturdular.

    Bir de sinirli vakitlerinde konusuyormus gibi yapanlar var, ne demekse su demek: her birini kendini daha ozgur hissettigi ortamlarda nefes alirken seyredin (doktor jeykil- Mr.hayd gibi). Ben onlara cift karakterli aynasizlar diyorum.

    Butun bu yasanilanlar insani birisine ya da birilerine yakinlastirmaktan alikoyuyor. Yalnizlik bile paylasilmiyor aksine bundan zevk alinmaya ya da onun ile beraber yasamayi ogrenmeyi sart kiliyor.

  21. Deniz Kargılı

    Aslında bu yazıda varılan/ortaya konulan noktaları inkar etmeye çalışmak safi saflık olur bence.

    Hepimiz (dostluk da dahil olmak üzere) neredeyse bütün ilişkilerin bir çeşit rasyonel tabana oturtulmaya çalıştığının farkındayız. Farkında olunmayan (çoğu insan tarafından) şey ise buna yol açan faktörler. Yani, “evet ilişkiler çıkarlara göre değerleniyor, ama neden?”. İşte o aması, nedeni pek bilinmiyor. Bilinmesine fırsat kalmıyor daha doğrusu.

    Malesef çoğu insan bir koşuşturma halinde süren hayat içinde kendi algısında olan değişikliklerin farkında olmanın çok uzağında. Durum böyle olunca da geriye sadece yozlaşmaya devam eden bağlantılar, makineleşen insanlar, mutsuz insanlar, mutsuz bağlantılar baki kalıyor. Elbette mevcut “doğrular” içerisinde birinci öncelik olarak kazancı gördükleri için kişileri suçlamak da pek doğru değil. Dediğim gibi onların çoğu bunun farkında bile değil.

    Yine de dostluklara olan inancımı henüz kaybetmiş değilim. Çıkıyor arada öyle numunelik sayıda birkaç iyi insan. Ancak evlilikler çok farklı bir konu. Bir açıdan bakıldığında yapılabilecek en duygu sebepli iş, bir yandan ise mantığın söz geçirdiği en belirgin iştir evlilik/evlenmek. Sonuçta hayatını biriyle paylaşmayı kabul etmek.

    Burada iki bakış açısı var. Birincisi; hayatını beraber geçireceğin insanın sana uygunluğu her bakımdan (mantık). İkincisi işe; hayatını beraber geçirmeyi kabul edecek kadar sevdiğin bir insan olması (duygusal). Biriyle evlenmenin sebebi nedir? Aşk mı? Düzenli hayata geçiş ihtiyacı mı? Maddi manevi partner ihtiyacı mı? Bunu genellendirmek zor çünkü evlilik kişisel farklılıkların direkt olarak etkilediği bir şey. Yine de çoğu mutsuzluğa varmaktadır o ayrı..

    Ama dostlar vardır. Çok mikro sayılarda olsalar da vardır. Kişinin dostu vardır, bir de 433746732423423942338434 kadar uğraşması gereken saçma sapan insan vardır. Makro boyutta bir işkence insanlar, bari evlilik/dostluk gibi konularda iyi olsunlar (temenni?).

    Aslında bu yazının ve altındaki yorumların yazılmış olması bile bir şeylerin ters gittiğini göstermiyor mu? Sorunlu olan eleştirilir..

  22. NaKHaR

    Onu bunu bilmem kesinlikle halt etmişler, demek ki o zamanlar da doğru dürüst insan yokmuş, dost dediğin ne ki zaten bir elin beş parmağını geçmemeleri sayları benim de öyle işte… Sadece beş kişi, içlerinden biri duygusal bağlamda da dostum…

    Dostunuzla mutluluğunuzu paylaşacaksınız tabii ki… Kim yanında sürekli üzgün birini ister ki? Ama bunların yanında derdinizi sıkıntınızı paylaşabildiğiniz, beraber gezilere, eğlencelere, hararetli sohbetlere katılabildiğiniz ve konuşmadığnız zaman dahi göz bebeklerindeki titremenin ne anlama geldiğini anladığınız insanlar sizin dostunuzdur….

    Evlilik ve düğün faslını geçiyorum çünkü başlı başına bir keşmekeş kültürünü oluşturuyor bu tür toplantılar…

    Ayrıca Voltaire’e kısmen katılınabilir…. Nitekim o hissiyatlar olmadığı sürece biter zaten birlikte geçirilen zamanlar ve eski bir anı olarak kalıverir ardımızda…

    Ama evleneceğin kişiyle daha yakın olmanı gerektirir, en basitinden dostlarınla eğer aranızda aşk boyutunda bir alakanız yoksa sevişemezsiniz…

    Bir de sevişmeden sonra dost olma olayı vardır, onu tamamen ayrı tutuyorum :)

  23. Morphé

    Tunç afedersin ama Aristo’nun yanılması malesef mümkün değil. İşin garip, belki de güzel tarafı, karşı görüşte olanların da yanılması pek olası değil. Herhangi bir tarafın yanılması durumunda yanılacak ve bu durumdan dolayı üzülecek insan sayısı o kadar fazla ki, buna müsade etmeyeceklerdir.

    En güzeli Aristo’yu, Napoleon’u elimizin tersiyle bir kenara itip, kendi yolumuzda devam etmek.

    Düğünlerde halay çekmek yerine tek başımıza oturmayı tercih ediyorsak devam etmek, azınlıkta kalmak bizi mutlu ediyorsa azınlıkta kalmak, tatlıyla tuzluyu bir arada yemek, belki de önce boşanma davası açıp sonra evlenmek. Kim bilir, ne istiyorsak o.

    Nerede “Your Way“?

  24. buket

    Muhtemelen sitenin müdavimleri uzun zamandir burayi takip ediyor, ama ben ordan oraya dolasirken bu blogu daha dun buldum ve sanirsam fazlasiyla da sevdim… Okumasi cok keyifli…

    Dugunleri yuzumde tebessumle okudum, uc yildir super bir bahanem var dugunlere katilmamak icin aaa ben o tarihlerde Turkiye’de degilim cevabi; ama gercekten de degilim… Iyi ki degilim diye aklimdan gecirdim okurken de, shiklik (klavyenin azizligine ugramayim diye boyle yazdim yoksa ben de biliyorum arada h harfinin olmadigini) yarisi yapacagim diye dusecegim kiyafet telasi, kiyafet tek basina yetmez ayakkabisi, cantasi, makyaji, saci ustune de bir de goturulecek hediyesi derken zaten stresli olan dugun ani butun bu sorunlarla daha da streslenecekti…

    Yazinin bir noktadan sonra ayrilan kismina dair simdilik yorum yapamiyorum, henuz evlilik nasil bir kurumdur bilmiyorum ama en azindan su kadar stresle yapilan dugunun hatirina bile en az bir bes on yil surmesi kanaatindeyim, zaten ondan sonra da coluk cocuk var diye ayrilinmaz, yani bolece 30 yillik evlilik olur gibi geldi bana :)

  25. Emre

    Kendimizi kandırmıyoruz ama bazen başkaları tarafından kandırılıyoruz, kötü hissetmemizi sağlayan bu Tunç Abi.

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir