27

Derdin mi çok? Benden de mi çok?

Sorun ettiğimiz şeyler, onları kafamızda büyüttüğümüzden. Etmediklerimiz ise onların küçük kalmasını biz öyle tercih ettiğimizden…

Trafikte çıldırmak örneğin. “Sinirlen” komutunu beyne veren yine biz değil miyiz? Her ne kadar dış etkenler bizi kışkırtsa da; “ben bunları daha önce de gördüm, sonuç değişmiyor; salla” diyebilmek çok mu büyük bir beceri istiyor?

[Adım adım ilerleyen trafik, esasında kendimizle baş başa kalabildiğimiz ender zamanlardan değil mi? Düşünmek için, müzik dinlemek için, bir şeyler okumak için, etrafta koşuşturan insanları gözlemlemek için… Kitap yazılır!]

Sanırım her şey beynimize ne kadar hükmedebildiğimizle ilgili. Beynimiz mi bizi yönetiyor, biz mi onu?

Her şey bizde gizli.

Gıcık olduğumuz biri, [bizim irademiz dışında etki alanımızda olmaya devam ediyorsa] onun gıcık yanlarını gören yine bizim gözlerimiz değil mi? Veya iyi taraflarını görmek istemeyen? Bir kimsenin sevilecek hiçbir tarafının olmamasına imkan yok nasılsa.

O halde beynimiz istesin yeter ki. Daha doğrusu biz o komutu verebilelim ona.

Beynim, benim kontrolüm dışında, benden habersiz işler yaptığında daha uyanık olmak…

Keyifli anlarda bizi şımartmasına karışmasak da…

Diğer durumlarda “dur bir dakika.. nabzım artmaya başladı.. İzin verirsem daha da artacak, başka bir yol olmalı” demeyi hatırlayabilmekten bahsediyorum.

İstisnalar var tabii ki.

Aşk gibi, ölüm gibi… Onları “eşsiz” kılan da, sanırım öyle akıl oyunlarıyla falan pek kolay yönetilemediği.

Neyse… Bu konu hakkında daha konuşuruz da, asıl demek istediğim bunun hayata bağlanışıydı!

Müşfik Kenter ve Zuhal Olcay’ın [Gecenin Öteki Yüzü] şu muhteşem sahnesini seyredelim önce. Ne kadar çok şey anlatıyor bu üç buçuk dakika.

Can Yücel’in “Her Şey Sende Gizli”deki o unutulmaz dizeleri var bir de. Sindire sindere hatırlanası:

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif.
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç.
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü.

Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin.

Yaşadıklarını kâr sayma,
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna.
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün.

Gülebildiğin kadar mutlusun,
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin.
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer,
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer,
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın,
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın.
Bunu unuttuğunda, aldığın her nefes kadar üşürsün.
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun.

Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…

————

“Madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta.”

O ateşin diğer adı “sevgi” ise eğer; çiçeğe, böceğe, sevgiliye de fark etmiyorsa üstelik…

Beynimin yetmediği yerlerde, onun gücü yetmez mi tüm dertleri yakmaya?

Yorumlar 27

  1. Pingback: Paylaşmak İçin Yaşamak! | Blogir.Net

  2. Pingback: Fikir Atolyesi Paylaşmak İçin Yaşamak!

  3. yasin

    Özge yazını cok begendım senınle bu konu hakkında konusmak ıstıyorum iznınle tabı

  4. yasin

    Bu ne kadar güzel, anlamlı, duygulu, dostane paylaşımlar.
    bu paylaşımı hazırlayanlara sonsuz tesekkurlerimi sunarım.
    iyi ki varsın, iyi ki varsınız…

  5. Pingback: hakanmenguc.org » Blog Arşivi » Madem Ateşin Var? Ne Duruyorsun Karanlıkta? Hadi Koş Hayata

  6. emretekin

    Size bir şans verilmiş olsa haplardan hangisini tercih edeceksiniz? Beyni buharlaşmış kişiliksiz bir kertenkele’mi yoksa gerçekten siz’mi olacaksınız…!

    Yazdıklarım herkesin bildiği bir fenomen ama öyleyse siz nesiniz…?

  7. Pingback: Derdin mi çok? Benden de mi çok?

  8. D.Özlem Ekemen

    valla yok ağbicim… Beynini kontrol etmek her yiğidin harcı değil… çünkü öyle bir mekanizma ki duygularda karışıyor işin içine..

    İnsanın en büyük savaşı kendisiyle bence ruhu ve beyni arasında biri diğerinin onu kontrol etmesine izin vermemek için direnirken ne kadar beyinsizsen o kadar çok izin veriyorsun beynine… Ben buldum, ben buldum demeye başlıyor tabii… Nah sen buldun ulan demek geliyor içimden yüksek müsadenizle.

  9. www.addlas.com

    ”Sorun ettiğimiz şeyler, onları kafamızda büyüttüğümüzden. Etmediklerimiz ise onların küçük kalmasını biz öyle tercih ettiğimizden…”

    Sanırım her şeyi özetliyor…

  10. ozge

    ‘Yureginin en masum yeriyle birilerini veya hayati sevebilenler daima daha cok sey goruyor, kac yil yasarsa yasasin daha cok yasiyor.’

    bu söz gerçekten çok ama çok hoşuma gitti, duygu hanımla konuşmak isterdim açıkcası. çünkü şu yaşımda birçok şeyle karşılaştım birçok şey gördüm tabi bunu bu şekilde söylemek güzel değil biliyorum. tunç beyin dediği gibi trafikle ilgili bir örnek vermiş, tabi bunu ben yaşadıklarımla özleştirdim demek ki bazı şeyleri ben istemişim kendimi öyle hazırlamışım ama kolay gelmedi çok şey gördü bu yüreğim, bazı zamanlar sordum kendime bu yaşta kaldıramıyorum bu yürek dayanır mı bu kadarına dedim.

    kendimi bilmeden isyan ettim ama çevreme göre beni çok iyi tanıyan herkese göre o kadar olgunlaşmışım ki bazı şeyler eskisi gibi de acıtmıyor şimdi iyi ki bu yaşta yaşamışım bazı şeylerle erken tanışmak o an için bir bunalım olsa da herşeyi görmek herşeyi erkenden yaşamak en iyisi belki de ilerde daha da şükredicem.

    şu an bile farklı bunalımlardayım kendimce başka bir kelime bulamadım tam olarak bunalım değil de yaşadığın ve yaşayacağın onca şey adına vermem gereken birçok karar var, doğruyu bildiğim halde kimseyi üzmemek adına kendimi nasıl mahvettiğimi görsem de elimde değil, doğruyu biliyorum olması gereken karar bu diyorum, herkes mutlu olsa da bir yanım mutlu ettiğim için mutluyken diğer yanım benim istediğim değil ki, başkası için sonuçta anlayın halimi.

    yani tabi önce herşeyin kendim için kendi mutluluğum için olduğunu olması gerektiğini herşeyden önce kimseyi değil, kendimi düşünmem o zaman gerçekten mutlu olacağımı bildiğim halde niye yapamıyorum. hep kendimin değil de sevdiklerimin istediklerini yapma gereği duyuyorum. tabi dediğim gibi bundan da ayrı bir mutluluk alıyorum ama önce kendim için olmalı derken yine kendime beynime komut veremiyorum.

    fazla uzattım sanırım :D …tekrar tebrikler tunç bey ilk adımıma doğru bir seçim yaptım tabi bir tesadüf bu biliyorum ama hep iyi ki buradan başlamışım dicekmişim gibi bir his var içimde. şuan öyle düşünüyorum ve öyle hissediyorum.

    saygılarımla….

  11. vepa

    Bir isi yaparken baskasi cikiyor, ona basliyorsun bitmeden digeri basliyor derken asil yapmakta oldugumuz isi, yasamayi unutuyoruz. Iyiki yasamayi unuttugunuz zamanlarda onu hatirlatan sinyaller karsimiza cikiyor.

  12. Pingback: kuponadam.com » Blog Archive » Can

  13. Müge Murat

    derdim çok senden de çok ama bende kendimi denize atacak yürek yok. içimde yanan ateş, karanlığımı aydınlatmaya yetmiyor da yine de arıyorum yolumu el yordamıyla.

    rakı içmeyi seviyorum, çiçekleri, kuşları, çocukları seviyorum, tüm dertlerimin ortasında keyf ederim, parayı çok sevmiyorum amma gerekli, bana ne yakışır bilmem de hayatı geldiği gibi de yaşayamam çoğu zaman.

    karanlıklardayım, yüreğimin ateşine döndüm yüzümü bana gösterdiği yolda sevgiyle, emek vererek yürüyorum yorgonun meyhanesine…

  14. mozsarac

    Bütün yazılarını beğendiğim ender en yi bloglardan birisi. Kutluyorum.

    Benim de ateşim var ve de girişimlerim.

    Saygılarımla

  15. Sevgi

    Dediğin gibi Tunç, herşey bizde gizli. (Güzelliği bulmak için tüm dünyayı dolaşsak da; onu içimizde taşımıyorsak asla bulamayız. Ralph Waldo Emerson). Gıcık olduğumuz birinin iyi yanlarını görme komutunu beynimize verebilme yetkisine sahibiz. (Güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır. Bediüzzaman Said Nursi.)

    Beynimiz mi bizi yönetiyor, biz mi onu? Bu soruyu düşünmeden önce, tam yerine denk gelmiş bir cümleyi yazmalıyım, hatırlamamı sağladığı için Tunç’a teşekkür ederek. “Zihin mükemmel bir hizmetkar, ancak berbat bir efendidir” (Rabin Sharma-Ferrari’sini Satan Bilge.)

    Maalesef efendiliği beynime kaptırıyorum çoğu zaman. Hatta parmağında oynatıyor beni. Mükemmel bir hizmetkar olmasını istediğimi unutturuyor.

  16. Derya Ongun

    Öyle yerlere gittim ki ne yazacağımı da unuttum, işte bu belki de, beyine dur deyip duygulara müsaade etmek, kalıp ve kural içindeki ezberlerden sıkılan ruhun duygu ve kalbe, yani sevgi lisanına sözü vermesi.

    Doğal seçim, zamanla oluyor ve işte aynen şu anda, bir dakika evvel konuyla ilgili yazacaklarını aklında “sıraya ve intizama” sokmuş olan ben’in üstünde atlayarak parmaklarımın ucundan atıveriyorlar kendilerini bu satırlara, ve ben, o yazacaklarını neredeyse cümleler halinde tasarlamış olan ben, şu anda bunları yazarken de bir yandan en az siz okuyanlar kadar bihaber “okuyorum” yazdıklarımı bir yandan. :)

    Bu olsa gerek, duygu ve onun dünyasına geçmek bu olsa gerek.. Öyle mi… bana öyle gibi geldi..

  17. kumralada

    beyin kadar organize bişey yokken şu dünyada, bunu neden doğru yönde kullanmayalım değil mi?
    bizim istediğimiz kadar hayattır hayat.
    sevgiler…
    iyi yıllar..

  18. morfikirler

    “Madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta.”

    Ne söz ama, dünden beri aklımdan çıkmıyor. Madem fikrin var ne duruyorsun o işyerinde der gibi…

  19. ömer

    Açıl dediler bana gözümü ilk açtğımda büyük denizlere, hep o yüzden o mavi sonsuzluk benim için huzur, mutluluk demekti. Bunu öğrendiğimde 9 yaşındaydım.

    Oku dediler hem de çok oku ama ne okumam gerektiğini söylemediler, ben de hep macera kitapları okudum. Bana bunu söylediklerinde 10 yaşındaydım.

    Kazan dediler yoksa adam olamazsın yığdılar önüme kitapları, ama nasıl yapmam gerektiğini sorduğumda cık! Bunu söylediklerinde 19 yaşındaydım.

    Asi olma dediler üniversitede, derslerine çalış okulunu biran önce bitir! Hiçbir şeyi sorgulama çok konuşma… Bunu söylediklerinde 20 yaşındaydım.!

    Sisteme uy, karşı gelme sorgulama, analiz etme, büyüklerini (sırf yaşı nedeniyle) eleştirme, kendin olma, herkes gibi ol! Bunu söylediklerinde 22 yaşındaydım!

    Yorgun, ne yapacağını bilemeyen hedefsiz, kaotik, ezberci bir genç olmamı istediklerini öğrendiğimde 23 yaşındaydım!

    Peki ben size bir şey söyleyeyim mi?

    “İçimdeki ateş hala sönmedi.”

  20. Celiné

    Her seyin bir sebebi var biz bilsekte bilmesekte. Son zamanlarda ortalıkta dolaşan pozitif düşünce felsefesi veya iyi düşün iyi olsun gibi mesajlar çok daha inandırıcı gelmeye başladı bana. Bazen kafamızın içi o kadar gereksiz günlük olaylarla meşgul oluyorki insan kendini bile kaybetmiş ve kendi iç sesini bile dinleyecek kadar iradesi olmuyor.

    Hayatımızı gerçekten istedigimiz gibi yonlendirmeliyiz. Yonlendiriyoruz da aslında ama nasıl? Daha dogrusu öyle mi sanıyoruz? Aslında bu güne kadar yaptıgımız secimlerle geldik buralara. Secimler yaptıkta bu yaptıgımız secimleri acaba gercekten istereyerek ve iç sesimizi dinleyerek mi, yoksa zorunda kaldığımız için mi yaptık?

    Zorunda olduklarımız; Yaşın geldi evlenmen gerek, yaşın geciyor cocuk yapman gerek, baska iş bulamazsın gir bu işe, aman sakın komsu kızına selam verme yanlıs anlasılır. Aman o olmasın, aman bunu dusunurler le geciyor hayatımız. Hiç bir zaman neyin dogru neyin yanlış oldugunu bir türlü bulamadık belki de. Kime ve neye göre dogru.

    Mutlu olmanın, keyifli vakit gecirmenin kesin bir listesi mi var veya komsunun kızıyla konuşmanın tek bir anlamı mı var? Yoksa biz sadece yaşadığımızı sandığımız bu hayatların olması gerekenlerine oy birliğiyle karar mı verdik? Hiç düşünüyor muyuz acaba karşındakini eleştirirken aslında seni de bir başkası eleştiriyor.

    Farkında mıyız peki bu liste ne uzuyor ne de kısalıyor, sadece elden ele dolaşıyor. Çoğunlukla birbirimizi bire bir yansıtırken geri kalan azınlıgın değişik olması neden bu kadar şaşırtıcı? Asıl şaşırtıcı olan bu azınlığın çogunlukta olmaması.

    Yasadıgımı sandıgım hayatın icinde ve kendi benligimin icinde surekli olmak zorundalıklarımı düşünüp enerji harcadığım için 5dk önce anahtarlarımı kolay bulmak icin koydugum yeri hatırlamadım. Hatırlayamadım!! Ne komik, işimi kolaylaştırmak isterken, aksine zorlaştırdım ve günümü yeterince bölecek kadar angarya iş cıkardım.

    İşte biz bunu yapıyoruz o okadar cok başkalarını dinleyip, o kadar çok zorundalıklarla ilgileniyoruz ki, hayatın güzel yanlarıyla uğraşmak yerine kendimize angarya yaratıyoruz. Değişiklik yapmaya korkuyoruz, birbirimize bile selam vermiyoruz veya cok beğendimiz o turuncu ayakkabıyı alamıyoruz. Aynı çember de dönüp duruyoruz. Neden? Çünkü elimiz de sıkı sıkı tuttuğumuz o hayat tarifini bırakamıyoruz bir türlü!

    Bu nedenler, niçinler, acabalar içinde olması gereken hayatımızı yaşarken, hiç beklemedigimiz bir anda hayat bize yine, yeniden kendini hatırlatmak için ufak ufak sinyaller gönderir, eğer kaybettiğiniz şeyler varsa.. Siz unuttukça o her fırsatta size hatırlatacaktır kendini, bazen gökkusağı olup yüzünüzü güldürecek, bazen de deprem olup yüreginizi hoplatacak ölüm korkusuyla. Ama ne olursa olsun her seferinde size kendisini mutlaka sunacak ve mutlaka kaçırmak üzere olduklarınızı hatırlatacak.

    Hic bir sey dısardan gorundugu gibi degildir. Hepimizin bir hikayesi var, bunu unutmamak gerek…

  21. Duygu

    Hayatta ne sabit kaliyor ki! Her sey surekli degisiyor bazen daha kotuye, bazen daha iyiye dogru…

    Yureginin en masum yeriyle birilerini veya hayati sevebilenler daima daha cok sey goruyor, kac yil yasarsa yasasin daha cok yasiyor…

  22. Nesli ERGÜN

    Neden bilmiyorum ama bu yazı bana çok dokundu. Belki de kendimden çok şey buldum o yüzden… Hoş zaten Müşfik Kenter’in sesini ne zaman duysam bir tuhaf olurum…

    Neyse, yazıyı okuyunca aklıma hep kendimi hayata karşı yenik hissettiğim, beynime hükmedemediğim zamanlarda okuduğum Can Dündar’ın kısa şu yazısı geldi;

    5 TOP

    “Hayatın havaya attığımız 5 topla oynanan bir oyun olduğunu düşünelim.

    Bu Toplar;

    1. işimiz
    2. sevdiğimiz
    3. sağlığımız
    4. dostluklarımız
    5. benliğimizdir

    Bu 5 top içinde bir tek “işimiz” lastik bir toptur.
    Düşürürsek: zıplatabiliriz. Ancak Diğer 4 top camdan yapılmıştır.
    Düşerse: kırılır, yerine konulamazlar.
    Bunu fark etmeli ve hayatımızı bu dengeye göre kurmalıyız. Oysa hepimiz o ilk lastik topu tutabilmek uğruna diğerlerini kırıp dökmüyor muyuz?”

    Sonuç olarak, cidden herşey bizde bitiyor. Bunu hep desek de olay sorunları çözmeye gelince karanlıkta kalmayı tercih ediyoruz. Belki de işimize öyle geliyor. Oysa; KEŞKE’ler için zamanımız yok…

    Herakleitos’un da dediği gibi “Aynı nehirde iki kez yıkanılmıyor.”

    Kısaca; biz karanlıkta kalırken, yaşam akıp hızla akıp gidiyor…

  23. Burak

    bence mutlulukların hepsi aynıdır.
    hayata renk veren, kaslarımızı kuvvetlendiren..
    direncimizi arttıran, bize öğreten, ağlatan, bizi şekillendiren..
    o hiç sevmediğimiz dertlerimiz.
    nedense hep sevdiğimiz şeyler bize dert olarak geri döner.
    yemeği seversin kilo yapar,
    arabanı seversin trafiği var,
    sevgilin desen..
    mini eteği var gece gezmeleri var aaabisi var babası var.
    işini seversin patronun var,
    işini sevmezsin sekreterin var karşı masadakinde gözün var,
    uyumayı seversin lanet olası çalar saat var…
    kısacası varoğlu var.

    Artık eminim yaşamda bir adalet yok. Eşitlikte yok… ama mükemmel bir denge var.
    Bir eşek varsa üstüne binin tamam derdi olacaktır elbet yemeği tımarı vs siz onla su’ya girmedikçe o sizi yavaşta olsa istediğiniz yere görürecektir.

    Teşekkürler cimbom :) iyi geceler.

  24. Erhan Erdoğan

    öyle zamanlar tehlikelidir şemsettin
    ya gel cebime saklan ya bırak şapkana saklanayım
    kim vurduya gider insan fırsat yok ki kendimi savunup aklanayım
    bir ara sende biliyorum kedilerden korkuyordun
    çünkü kendini işkembe zannediyordun… [müjdat gezen-şizoşems]

    gece gece fena denk geldi bu RSS bana : ) nerden üye olursun şemsettin böyle şeylere : )

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir