16

Deneyim denen kaos!

Yaşanmışlık konsepti ilginç. Deneyim denen şey işte.

Okuyarak, izleyerek veya dinleyerek çok şey öğreniyoruz da, neredeyse hiçbiri, biz onları yaşamadan bir parçamız olamıyor. Ne kadar okursan oku, yaşamadan aşkı tanımıyorsun. Veya, ne kadar macera filmi izlersen izle, yüksek bir kayalıktan atlamadan cesaretin ne olduğunu bilmiyorsun. Ciddi bir trafik kazası yapmadan, dikkatli araba kullanmayı pısırıklık saymak da aynısı.

Yaşadıkça, bize öğretilenler anlam kazanıyor. Okunanlar belki de en çok ‘neyi yaşamayı tercih edeceğimizi belirlemede’ işe yarıyor.

Cebinde beş kuruş olmadan otostopla dünyayı gezen birine denk gelince, “yok, bu bana göre değil” derken, Ferrari kullanan birini görünce kendimizi o direksiyonda hayal edebiliyoruz. Veya tam tersi.

‘Seçtiğimiz’ kitap veya filmler, hatta arkadaşlarımız bize hep parasız bir bok yapamayacağımızı, sahip olunacak son model bir spor araba veya lüks bir evin ise başarı veya mutluluğun en önemli göstergesi olduğunu anlatıyor. Bir gezgin içinse hayatın anlamı, ne pahasına olursa olsun, yeni yerler görmek, yeni insanlarla konuşmak, alışagelmedik yemekler yemek veya doğanın içinde olmak…

Okuduğu üç beş kişisel gelişim kitabı ile değil de, yaşayarak tecrübe kazanmaya lafım yok. Deneyim hayatın olmazsa olmazı… Tamam da, benim yine de tecrübeli kişilere karşı bir alerjim var! En azında çoğuna karşı diyelim. [Biraz tuhaf oldu farkındayım ancak öyle.]
Bir şeyler yaşayıp, hayattan ders alan kişilerde sabit ve doğal bir ‘ortak yan’ gelişiyor: Onlar çok şey biliyor! Çoğunun ortak düşüncesi ise; “tek bir doğru vardır.” Yaşadılar ya, biliyorlar! Çocuğuna ‘sokakta işin yoksa eve dön, yabancı biriyle de konuşma’ diyen bir baba mesela… Çünkü o, gençliğinde en çok sokaktan bir şeyler kaptığını çoktan unutmuş ve aldığı birkaç yarayı ise beyninden atamamıştır. O yaraların aslında ona neler kazandırdığının farkında bile değildir.

Sanırım ben, tecrübelerinden sıyrılan, yaşanan her ana yeni bir deneyimmiş gibi bakabilen kişilere ayrı bir hayranlık duyuyorum. Onlar ders vermiyor. İstenmeyecek şeylere karşı tedbir alıyor, üstelik bunu da çaktırmadan yapıyorlar. Hepsi bu.

İnsan, aşk ve ölüm dışında neyi isterse onu deneyimliyor.  Ne aşık olmak, ne de sevdiklerimizin ölümü bizim kararımız. Ancak ne ilginçtir ki, bize en derin deneyimleri yaşatan da yine bu ikisi.

On sene önce annemin, hemen arkasında köpeğimin, bu sene başında yarı babam saydığım amcamın ölümleri bana çok şey öğretti. Sürekli değişen kendimi yeniden tanımama, hayata karşı duruşumu, neyi veya kimleri neden önemsemem gerektiğini vurdu hep yüzüme. Tıpkı aşık olmanın bana dünyaları yok saymak, değer vermek, hafiflemek veya özlemek nedir gösterdiği gibi…

Bol aşklı günler sizlerle olsun. Hadi çıkın şimdi sokağa!

Yorumlar 16

  1. ceren

    hayat aşkta aşık olduğun anda ve onunda sana aşık olduğu anda hiçbir durum ne daha çok şey öğretebilir ne de daha çok mutlu olmanı sağlayabiilir.
    naçizane benim düşüncem…

  2. kartanesi

    Deneyim denen olay insanlar karşısında yasadığın acıların bile önemsizleşmesine sebep olabiliyor. Büyüklerimizin söyle bir sözü vardır ya ”sen daha ne gördün ki?” Dediğin gibi Hakan abi deneyim kimine göre yaşanmışlıkların tümü (iyi veya kötü), bana göre de hatalar ve acıların tümü.

    Yirmili yaşlarda isen yaşadığın acı, acı değil! Kimine göre abartı, kimine göre çocukluk. Bu daha üzücü değil mi?

    Hayatımda ilk defa bir yazıya yorum yapıyorum çünkü yazdıklarınızı okurken içimde bir şeylerin kıpırdadığını, ağzımdan çıkması gereken sözlerin karşımda olduğunu gördüm. Sanırım kendimi daha iyi hissediyorum:)
    Teşekkürler.

  3. Mehmet Emre Baş

    Başlığı görünce iş ilanlarında istenen deneyim aklıma geldi. Yeni mezun olmuş birinden istenen bu deneyimi nasıl kazanacağını kimse söylemiyor… Bu konuyu da irdelemek lazım. Herkes içinde bulunduğu duruma göre gördüklerini yorumluyor.

  4. Savaş Yıldız

    Öğrendiklerimizi ölüm veya herhangi bir başka kötü durum yaşanmadan öğrendiğimizde şanslıyız. Çünkü; değer biliriz. Ben hedeflerden kendi almak istemeyen ve o konuda çekilmesi gerekenleri göze alan bir kişiyken zamanın artık ömürden geçtiğini dedemden, annemden, babamdan ve kardeşimden gördüm. O kadar önemli bir değişim olduğuna inanıyorum ki bu farkındalığımın bu insanlar etrafımdayken onlarla beraber ve onların mutluluğu için yaşayabileceğim. Başka herhangi bir şeyle ilgilenmeyeceğim. Kendim için değil bu insanlarla beraber mutlu olmak için yaşayacağım. Ve kariyerim konusunda aylardır veremediğim kritik bir kararı verdiğimde ilk doğru adımı attığıma inanıyorum. Onların değerini bilmemiz gerektiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Zaman geçiyor ve ailemizi mutlu kılmadıktan sonrası benim için bir hiç !

  5. sule

    buyun sinafi sonucumu ogrenmeyi gitdim ogretmenin yanina sonucumu soylede o ani sanki dunya durmus gibiyde sonra sesisce sinifin kabisini acip gitim arkadaslarim gelde yanima ne aldini sinafdani diye sordulari ben hic birsey soyleyemedem sonra soyledim

  6. Cem Özdemir

    Yaşadıklarını doğru yorumlayabilme ve de onlardan bir şeyler kazanabilmiş olmak yeteneğidir deneyim. Aksi boşluktur, hiçliktir. Sizi siz yapan değer ve algılarınıza (düşünce ve duygular sistematiğinize) hitap eden bir şeyler hakkında yorum yapabilmeniz için öncelikle ondan işe yarar iyi bir şeyler almış olmanız gerekir.

    Şüphesiz ki, bunlar da yaşamsal çerçevede sizi geliştiren faktörlere +1 katan şeylerdir. Bunları paylaşmak ve diğer insanların da (en azından sevdiklerinizin ve değer verdiğiniz kişilerin) aynı kıtayı bir daha keşfetmesine gerek kalmadan bu deneyimlerden sebeplenmelerini dilemeniz kadar da doğal bir şey olamaz.

    Tam bu noktada paylaşmak ile (ahkam kesmek, boş atıp dolu tutmak ya da halden anlamamak vs. gibi) muhtelif versiyonlardaki densizlik türleri arasındaki o kocaman ve kalın çizginin de farkında olarak, sapla samanı ayrı tutmak gerekir diye düşünüyorum.

  7. F

    ‘aslında’ lardan birini atıver hayrına:) Bir de bu kadar ara verme lütfen yazılarına:)

  8. F

    Selam,

    Sokağa çıkın da bir nevi ahkâm kesmek Tunç:))) Kötü bir şey değil seninki ama:) Cesaret vereni güzel. Cahil cesareti değilse tabi! Ahkâm kesmek, aman ben yaşadım, sen yaşama demek hayata takılan çelme aslında.

    Sabahtan beri bunu düşünüyordum. Meyvelere benziyoruz aslında. Kimi zor şartlarda tatlanır, ballanır; kimi rüzgar değse şeklini kaybeder. Kimi az suyla boy verir, canlanır; kimini fanusta tutsan bir anlık ihmalle rengini karartır. Kimi buzdolabında günlerce durur; kimini bir suya sok çıkar bir saatte pörsür. Hepsinin genetik kodu farklı, tohumu farklı, şartları farklı. Birinden yola çıkıp öbürünü düzeltmeye, yaşatmaya, büyütmeye kalkmaksa aptallık oluyor. İyi bir bahçevansan, hâl dilinden anlıyorsan başka…

    O yüzden süren hayatta ‘aman!’ demektense ‘haydi bakalım!’ diyebilmek, cesaret vermek ve düştüğünde yanıbaşında olacağını hissettirmek; başardığında en az onun kadar sevinebilmek… Hayatı yaşanır kılan kişilere has bir durum. Yanımda, yamacımda olsunlar dediğim kişiler, + olabilmeye çalıştığım…

  9. Beyaz Tavsan

    Birisinin gelisimini engellemek istiyorsan, deneyimlemesini engelle. Nasihat et, kural koy, uymazsa cezalandir. Insanin “sectigi” degil de kendi sectiklerini istemesi ancak deneyerek fark edilir derim ben. Yapmadan okunulan bilgi, evdeki cam kapakli dolapta sergilenen biblolar kadar degerlidir.

  10. hakan erdem

    deneyim kimine göre yaşanmışlıkların tümü (iyi veya kötü), bana göre hatalar ve acıların tümü. ölüm ve aşk insanın insiyatifinde olmayan bir durum, bu olayların kendileri değil bıraktığı etkilerdir belki de deneyim, evladını kaybeden bir ana veya babanın acısı (allah düşmanıma yaşatmasın) bıraktığı etkilerdir deneyim herhalde.

    şeş kaza şanslı, asgari yıkımları bile yaşamamış insanların mangalda kül bırakmadan ahkam kesmesi de komik, bana akıl verecek insanın benimle aynı deneyimleri yaşaması gerekir ki bana akıl versin fakirliği bilmeyenin fakire akıl vemesi ahkam kesmektir, büyük acılar (ölüm – büyük hastalık -iflas – sakatlık-savaş) yaşamamış birinin akıl vermesi ahkam kesmektir… atalar güzel söylemiş; damdan düşenin halinden damdan düşen anlar.

    katılana da saygılar, ahkam kesmiş diyene de saygılar.

  11. Elifin Günlüğü

    Sizin ifadenizle “deneyim denen kaos”un insanlara gösterdiği çok önemli bir ayrıntının adını da Sait Faik koyar, hani şu güzelim “Sinağrit Baba” öyküsünde:

    “Belki bizim bile bilmediğimiz bir işaret görmüştü kendisini tutan oltanın sahibinde: Bu adam şimdiye kadar hiç imtihan geçirmemişti. Ömrü boyunca cesur, cömert, Sinağrit babanın adamın ne korkunç bir iki yüzlü köpek olduğunu bizim görmediğimiz bir yerinden anlayıvermişti. Bütün devirler ve seneler boyunca kendisini tutan oltanın sahibi ne cesaretini, ne cömertliğini, ne gururunu bir tecrübeye, bir imtihana tabi tutturmamış, her devirde talihli yaver gitmiş birisi idi. Kimdi, ne idi: Sinağrit baba da bilemezdi. Ama, belki de ölünceye kadar cömert, cesur, mağrur yaşayacak olan bu adamın şu ana kadar bir defa bile imtihana sokulmadığını anlamıştı. Belki de sonuna kadar bu imtihandan kurtulacaktı. Sinağrit baba böylesine hiç rastlamamıştı. Ölmeden evvel adama bir daha baktı. Namuslu, cesur, cömert ölecek olan bu adamın hakikatte korkakların en korkağı, namussuzların en namussuzu olduğunu alnında okuyordu. Bu adam, o kadar talihli idi ki daha, iki yüzlülüğünü kendi kendisine bile duyacak fırsat düşmemişti. Yoksa Sinağrit baba yakalanır mıydı: Sinağrit baba hırsından tekrar tepindi. Bağırmak ister gibi ağzını açtı. Kapadı.. Sinağrit baba son nefesini, böylece bir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verdi.”

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir