10

Dedikodu Pazarlanır mı?

WOMM, Word-of-Mouth Marketing [Ağızdan Ağza Pazarlama]: Şahsi tanımım; dedikoduyu marka lehine yönlendirmeye çalışmak.

Aklıma ilk gelen dünya çapında başarılı örnekleri ise YouTube [hem hakkında konuşuluyor, hem bu işe araç oluyor, hem de ticari açıdan Google’a satılarak başarısını kanıtlıyor] ve Starbucks [lezzetli kahvenin yanında yaşattıkları deneyim ile tüm dünyada insanların buluşma noktası haline geliyor].

Türkiye’den ilk aklıma gelen ise Babam ve Oğlum filmi [duygusal tarafımızdan vurdu, etrafımızda konuştuk, hasılat rekorları kırdı].

Bunları iki nedenden sizlere anlattım.

Konferansa bilet!Birincisi Selim Tuncer anlat dediği, ikincisi ise 6 Mart’taki MediaCat’in WOMM Konferansı‘da bana ayrılan bileti bir etkinlik dahilinde Anadolu Üniversitesi öğrencilerine verebilmek için. Detaylar Zeynep Özata’nın blogunda.

Şu “dedikodu pazarlaması” işini herkesin anlattığının dışında birileri güzel örneklerle anlatsa da, ben de arkamı yaslanıp izlesem ne iyi olurdu derseniz, o da aşağıdaki video’da [maalesef ingilizce].

Bu dedikodunun iyisi evrime dayalı olan mıdır, yoksa yaratılan mı? John Moore bunu ‘yumurta mı tavuktan önce çıktı, yoksa tavuk mu yumurtadan’ sorusuyla yanıtlamaya çalışmış.

Siz kimin dedikodusunu yapmaya değer buluyorsunuz?

Yorumlar 10

  1. Pingback: Ceyhun Aksan: İşim, Gücüm; Fikir - » Arşiv » WOMM Konferansı, WOMM ve Sosyomat

  2. NurÇE

    Tunç meraba, öncelikle harika yazılar var arşivinde, sıkı bir takipçinim şimdiden.

    Yazıya gelince, dedikodu bence kimi insanoğlu ve kızlarında ikna yeteneği, kimilerinde de hemen alım kapasitesi oldukça pazarlanır tabi.

    Kelimelerin gücü sözkonusu her zaman! Kendimden biliyorum :)

  3. GÜLRİZ HANDE SARAÇ

    İlk önce bu soruya içtenlikle cevap vermek istiyorum; evet pazarlanır.

    Magazin programlarında, dünyaca ünlü dergilerde pazarlanan nedir ki? O kadar meraklıyız ki zaten dedikodu yapıyoruz, bir de akıllı insanlar madem bu çok kullanılıyor, bunu da satalım demişler. Ama bu iyi bir şey mi?

    Bizim ülkemiz Türkiye için değil. Çünkü bilinçsizlik, eğitimsizlik; o kadar etrafımızdaki durduğumuz yerde sayıyoruz yıllardır kimse yaratmıyor, yaratılan hakkında konuşup duruyor. Bu bizi nereye götürür bilemem. Ama reytinglerden çoğu programcıyı zengin edeceği kesin.

    Her malın bir yiyicisi vardır Tunç abi. Saygılarımla…

  4. NaD.

    WOMM aslında yıllardan beri hepimizin yaptığı ve yaşadığı bir olgu. Fakat insanlar daha yeni farkına varıyor.

    En güzel örneklerinden birini ben bizzat yaşadım aslında. Bundan 5-6 yıl önce İzmirden Bursaya taşındığımızda başıma gelen olay aslında tam olarak bir isim pazarlamasıydı.

    O zamanlar lise çağlarındayız tabi. Kuzenim zaten Bursada oturuyordu ve Bursa Anadolu Lisesinde eğitimine devam ediyordu. İzmirdeki lise ortamımdan asla ayrılmak istemiyordum. Fakat malum taşınmamız gerekiyor ve ailemde en çok benim uyum sorunu yaşayacağımı düşünüyordu. Aynı zamanda kuzenim de özellikle benim Bursa’ya gelmemi ve aynı okulda okumamızı, kısacası birlikte olmamızı çok istiyordu.

    Daha sonra bizim Bursaya yerleşeceğimiz kesinleştiğinde kuzenim okulda bir sürü dedikodu çıkarmaya başlamış. İşte benim kuzenim geliyor İzmir’den, çok yakışıklı (aslında itici bir tipimdir :P), harika basketbol oynar, bir dizide oyunculuk yapıyor… Fakat benim bu dedikoduların hiçbirinden haberim yok tabi.

    En sonunda Bursaya taşındık. Okula kayıt yaptırmaya gittiğimizde ilk olarak bizi Müdür bey karşıladı. Ama inanılmaz bir ilgi ve alaka var. Çok şaşırmıştım tabi. Bana basketbol takımında da yer alıp almayacağımı sordu. Meğerse Bursa Anadolu Lisesi basketbol takımı okul için en önemli spor kuruluşuymuş. Halbuki ortaokuldan beri tüm gittiğim okullarda basketbol takımlarına girmek için neler yaptım fakat hiçbir takıma seçilememiştim. Müdürün yanında ise sanki yıllardır basketbol oynuyormuşum gibi, oynarız hocam dedim :P

    İnanılmaz bir şok yaşıyordum. En çok istediğim olgulardan biri olan Lise Basetbol takımında oynayacaktım. Daha sonra okulun ilk günü yine bana acayip bir ilgi var. Sınıftaki tüm kızlar, diğer sınıflardaki kızlar herkes arkamda. Ama inanın resmimi göndersem senden çirkinini görmedik abi dersiniz. Daha sonra bana ilginç bir soru daha geldi. Hangi dizide oynuyorsun?

    Bu ne demek şimdi? O anda yanımda olan kuzenime döndüm ve uzun uzun bakıştık. Anladımki kuzenim birşeyler anlatmış benim hakkımda. O soruyu bir şekilde atlattım. Son ders bitti ve kuzenimle birlikte eve doğru yola çıktık. Kuzenim olayın bütün ayrıntılarını anlattı ve ben tüm lise hayatımı Basketbol takımının ilk 5’inde, her dönem yaklaşık 5-6 kız ile, okulun en havalısı olarak tamamladım.

    Anladım ki Kuzenim benim adeta Marka yaratma danışmanım olmuş ve çok iyi bir şekilde pazarlamış. Fakat bu pazarlama şeklinin tam ismini ikimiz de çözememiştik.

    Şimdi kuzenim nerede mi okuyor? Anadolu Üni. İletişim Fak. Reklamcılık ve Halkla ilişkiler :=) Bu dedikodu ne mi? Kesinlikle Word-of-Mouth Marketing (Ağızdan Ağza Pazarlama).

  5. Mehmet Eskici

    Sanırım dedikodu ile pazarlama çokta yeni birşey değil. Belki küçük şehirlerde halen daha vardır.

    Eskiden apartmana bir bohçacı gelirdi, ihtiyacı olan olmayan bütün apartman sakinleri inerdi başına, sonra başlarlardı incelemeye… Aslında bu işin ucunda biraz da bayanların kıskançlığı yok değildi hani. İhtiyacı olmadığı halde iğne oyaları alınır, bir kenara konurdu.

    Şimdi onun yerini internet almış durumda. Hergün yüzlerce mail gelir, onları temizlerim. Mailin içeriğine bakıyorum, o kadar kandırmaca ki, alenen sırıtıyor. Ancak arkadaş forward yapmış, hem de içlerindeki bütün maillerle birlikte. Eh mail kafa avcıları topluyor mailleri ve sonra ertesi gün gelen spam mail sayısı 150 oluveriyor. İçerikler de zaten çok ilginç. Coca Cola tersten okununca La Allah La Muhammed diyormuş; müslümanlar içmeyin… Danonesa çocukları zehirliyormuş vs vs. Ben bu işlerin rakip firmalar tarafından yapıldığı kanısına varırım herzaman. Aslında bu da dedikodu ile pazarlama, ancak amaç rakibi zayıf düşürücü bel altı çalışmaları…

    Bir de piyasada artık ihtiyaca göre ürün üretim dönemi bitti benim gözlemlediğim. Yeni bir ürün üretiliyor ve bunun ihtiyaç duyulası özellikleri ön planda tutuluyor ve ürün yüksek pazar paylarına sahip oluyor…

  6. Ali Murat CEYLAN

    Nedense womm deyince ilk önce youtube ve milliondolarpixel geliyor benimde aklıma. Konuya cup diye oturuyor. Türkiye’de çok geçerli bir kavram olan ağızdan ağıza pazarlama hayatımızın her köşesinden var,

    Kahvede olası bir kaç replik;

    Hayri: abi bu gün yüzünde bir parlama var hayırdır?
    Şamil: yeni bir traş bıçağı çıkmış 5 bıçak abi bir sürüyorsun cart sakal makal kıl tüy hiç bişey bırakmıyor
    Hayri: Hadi yaawww, bırak yaww. Cildi tahriş etmiyomu peki
    Şamil: Ya Hayri abi aftır şev diye bişey var hiç duymadnmı ne cahil adamsın
    Hayri: o neyki ?
    Şamil: Traş sonrası kolonyası
    Hayri: haa olum öyle desene, ne aftışev falan diyosn
    Şamil: hayri abi bu senin bildiğin traş kolonyalarından değil özel bu özel içinde alovera var.
    Hayri: nasıl bişey olum o
    Şamil: Abi tarş oluyosn 2 dakikada 5 bıçaklıyla sonra sürüyorsun suratına böyle bir güzel yanıyor gıdıklanyor sonra işte böyle kaymak gibi oluyor surat.
    Hayri: sen bana de bakayım nerde satılıyor bu meret
    Şamil: şu köşedeki marketten aldım..
    Hayri: olum öyle şeylerle işim olmaz alovera falan ters bize
    Şamil: ??
    Hayri: abi benbi şu kuponu yatırıp geleyim.

    Hayri hızlı adımlarla çıkar, köşeyi döner ve kaybolur….

    Nihan’cım bu arada sen 6 martta Norweçte olacaksın sanırım. Ama biz senin yerine gideriz. :)

  7. kerem Ozcakil

    2000’li yillarda da olsak, insanlarin ilgisini uyandirmak o kadar zor degil; ilgiyi surekli tutmak ve gundem de alninin teriyle kalmak ise neredeyse imkansiz.

    Visual dunya; yasamadiklarini sana gosteriyor, sanalite, paylasamadigin ve duymak istedigin sesleri kulagina ufluyor. Boyle bir ortamda oyumu sinemadan yana kullaniyorum.

    Dedikoduya baslamadan once ya da dedikoduyu marka lehine donusturmeden once zemin olusturmak sart. Bu konuda belli mecralarin dikkatini cekmek; kisileri ve markalari marjinallikten radikallige bile goturemiyor. Tavsan daga kusuyor ama o anlamiyor.

    Sinemanin ve gorsel dunyanin evrensel bir dili var ama bu dil zehirli bir yilan gibi… Temsil ettigi degerler 2 disin arasindan bir anda oyle yerlere dagiliyor ve oyle beyinlerde gune basliyor ki, beraberinde onbinleri surukluyor.

    Amerika’da son 3 aydir herkes Borat‘i konusuyor. Sasha Baron Cohen isimli komedyen; a.k.a. Ali G., en son gecen hafta Golden Globe en iyi erkek oyuncu odulunu aldi. Film Cem Yilmaz’in G.O.R.A’sindan daha iyi degil, fakat ironik ve hiciv tarzi, bir ulusu (Kazakistan-i) hedef aliyor. Herseye ragmen herkes onu konusuyor.

    Hiciv-sinema-rol kabiliyeti bir ulusu yuceltebilir de, yok edebilir de. Bu konuda Alan Parker’in Midnight Express’i bizi de yillarca olumsuz etkilemisti.

    Marka olarak Turkiyenin artik dunya capinda hindiden daha iyi bir yer :( bulmasi gerekiyor. Bu ulustan cikan onca yetenekli insanin da, onyargisiz yaptiklarini cok buyuk auralarda ortaya koymalari.. Made in Istanbul ve Turquality projeleri bu istegin sonucunda tekstil alaninda ortaya cikan projelerdi ama etkilesim araclari ve altyapilari fikir olarak yetersizdi.

    Anlatmak istedigim Cem Yilmaz ya da benzer beyinlerin (Turk insanini her anlamda rafine olarak ne kadar zeki ve farkli gosterecek insanlarin) Amerika’dan dunyaya seslenerek seslerimizi duyurmasi (Dunya her anlamda buradan yonetiliyor, bundan hickimsenin suphesi olmasin) ve bunu sinema yoluyla yapmasi… Iste o zaman, dedikodumuzun, nerelere, neleri goturerek markalastiracagini tahmin bile edemiyorum.

    Disarda temsil edilisimizin ve dedikodumuzun Almanci ve gurbetci olayindan daha otelere gitmesinin zamani geldi de geciyor bile…

  8. Özlem Cihan

    Bence Türkiye’de ihtiyaca dayalı tüketime yavaş yavaş doyuyoruz (hala büyük şehirlerle sınırlı olsa da). Bu da ihtiyaç yaratmak zorunda bırakıyor üreticileri. Daha önce hayatımızda olmayan birşeyin, aslında bizim için ne kadar büyük bir eksik olduğunu anlatmak zorundalar artık. En büyük ve çarpıcı örnekleri bilişim sektöründe yaşıyoruz. Cep telefonu ya da laptop olmadan da hayat devam edebiliyor. Ama artık bizim için ekmek-su gibi vazgeçilmez oldular. İşte bunu hissettirebilmek için üreticiler dedikoduyu kullanmak zorunda. Ama hangi yöntemle?

    Reklam ve marketing çalışmalarını o kadar çok abarttık ki son zamanlarda, ben insanların reklama karşı algılarının çok düştüğünü düşünüyorum. Her yer, her alan, gözün gördüğü, kulağın duyduğu her mecra, artık birer reklam alanı. Bu da mesaj karmaşası yaratıyor. Yaratılan dedikodu bana göre artık çok da başarılı değil. Ayrıca haddinden fazla pahalı.
    Ama doğal olarak varolan ve kendi kendine oluşan dedikodu, ya da saklı reklam dediğimiz ve tüketiciye ürünün ya da hizmetin özelliklerini gözüne soka soka anlatmadan, çaktırmadan yapılan dedikodu bence daha değerli ve hedefe daha yakın sonuçlar doğuruyor.

    Harvey Nichols için dedikodu yapmaya değer şu sıralar bence. 24 bin dolarlık çanta yüzünden :) Tabii bir de Hrant Dink olayıyla evrimsel boyuta taşınması kolaylaştırılan Ermeni Soykırımı. Artık hiçkimse soykırım yok diyemez. Bir cinayete hiçkimse göz yumamaz. Barbar Türkler yine revaçta.

  9. Nihan Okur

    İşte bu!!! Gerçekten çok takdir ettim. O zaman WOMM’da görüşmek üzere…

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir