Bu, bugünün gerçekleriyle, bir aldanışın sonlanma mektubudur.
Bu, kardeşten öte görülen bir kişiye, ileride okuduğunda,
‘nereden nereye gelmişim’ demesi umuduyla yazılmıştır.
Bu, ben dahil, dostluğun ne denli zor kazanılıp,
hakettiği değer verilmediğinde,
ne denli kolay yitirilebileceğini hatırlatma amacıyla yazılmıştır.
Bu, her şeyden önce, bana bir derstir.
———
Ne yaptıysam olmadı işte.
Umurunda değil biliyorum ama,
Sana kendini yakın hisseden insanlar adına üzülüyorum.
Gelecekte kandıracağın hatunlarla kuracağın aileler dahil,
Herkesin ağzına sıçmaya devam edeceksin.
Yazık onlara.
Dengesiz ve tutarsızsın.
Sorunlusun.
Doğruları biliyor ancak değişemiyorsun.
Kendine ve tutkularına inanmıyorsun.
O yüzden ümitsizsin.
Gerçekte ise kendi hayatının içine ediyorsun.
En acısını,
Gönlünü gerçekten kaptırdığın bir hatun olduğunda,
ve o senin ruhunu tanıyınca yaşayacaksın.
Koşar adım kaçacak senden.
Yazık ona.
Sen ‘iyi’yi haketmiyor ve çok insanın ah’ını alıyorsun.
Güzel rol yapıyorsun,
Ancak artık güven vermiyorsun.
Bencil, vicdansız ve mertlikten uzaksın.
Sen, adam değilsin.
Seni anlamak için çırpınan,
Karşılıksız seven,
Gurur yapmayıp hep geri adım atan,
‘Seni her halinle seviyorum’ diyen ben bile yokum artık, düşün.
Bu ‘hal’ olamaz benim yüreğimi ardına kadar açtığım kardeşim.
‘Geleceğini biliyordum‘ sözü, laf ola söylenecek bir şey değil.
Olmamalı.
İleride senden,
Saygı duyduğun kişilerin seninle gurur duyduğu,
Belki daha da önemlisi,
Senin kendinle gurur duyduğun erdemli bir kişi çıkarsa…
Laflarla değil, yaptıklarıyla da gösterirse bunu.
O işte tekrar benim ‘can’ım olur, baştacım olur, kardeşim olur.
O zaman dek,
Ben yokum.
——–
Bunları yazarken, nasıl bir denk gelmedir ki, Kitaro’nun Agreement şarkısı çalıyordu. Şarkı altta, Türkçe sözleri ise aşağıdaki ilk yorumda.
[audio:http://www.fikiratolyesi.com/wp-content/uploads/2011/01/Agreement.mp3|titles=Agreement]
Yorumlar 15
Belki de herkesin yolu ayrı… Belki karma denilen şey -ki ben inanıyorum- hani o kapıdan geçmeseydi, hani şunu değil bunu seçseydi, şöyle olmayacaktı dediğimiz şey belki- belki kişinin kendi bulması için çok zaman çok acı gerekiyor belki…belki kayıp yıllar, sevgiler, zamanlar… belki kaybolmadan bulunmuyor hiçbir şey, acıtmadan öğrenilmiyor…Hakikat belki orada duruyordu, hani biraz uzansak alıp elimize tutabilecektik… Ama uzanamadık… Uzanmamamız gerekiyordu… Uzaklıktan öğreneceğimiz şeyler vardı… Kimbilir… Belki de cesur olabilseydik o bizim olurdu… belki olmamız gereken kişi olurduk… ama hayatın tamamı böyle bir öykü zaten, kimi okur kimi yazar… Yine de her şey eksiğiyle bir bütünü tamamlar…
Daha fazlasını isteyip, daha az görürken? Uzlaşabilemeyiz bence…
Bir taraf diğerini gönüllü taşımadıkça,diğer taraf hazır taşıyanı buldum taşıtayım kendimi diye kendini dünyanın tek uyanığı sandıkça… Dostluklar al gülüm ver gülümden ibaret haline geldikçe… Uuzlaşabi le me yizzzz maalesef:(
Tunç,
Çok sevdiğim bir abim var. Abi dediysem, kan bağımız yok ama abim işte. Yaşı 50-60 arası ama sanırım 50’sinden sonra aldığı her yaş vücudunu yaşlandırırken ruhunu gençleştirmiş.
Bana şöyle demişti bir keresinde: Çağdaş, artık kendimi o kadar özgür hissediyorum ki. Artık söylediklerimi söylemem gerektiği için değil inandığım için söylüyorum ve birlikte olduklarımla, olmak zorunda olduğum için değil, istediğim için oluyorum. Ve kendimi daha canlı hissediyorum.
Senin hakkında tabiki atıp tutmak isemiyorum ama umarım sen de kendini gün be gün daha canlı hissedersin.
Buket’e katılıyorum.
3. kart fikri hoşuma gitti :)
Biz düşünüp yazdıkça, kartların çeşidi artacağa benziyor.
Biz böyle düşünür, lirikler yazarken,
Onlar hiç üzülmüyor değil mi?
Demek ki yerimizi dolduracak birilerini çoktan bulmuşlar.
Buket’in fikri güzel. Kartları üçlersek daha iyi olur (farkındalık adına).
Şu ömrü hayatımızda öyle insanlarla karşılaşırız ki çoğu zaman Tunç gibi cesurca dışa vuramayız. Aslında ŞANS tır o kırıcı kişi(ler). Yanlış arkadaşlıklar, insan olmanın önemini hatırlatır bize.
Silkelenmekse (Tunç gibi) yolun sonunu görmenin ödülüdür bir bakıma :)
okuduğumda bu mektubu;
aylardır içimde tuttuklarımı ben de bir bir yazma kararı aldım..
sonra fark ettim ki her satırda karşımdakine bir kızıyorsam kendime beş kızıyorum, yapılan her hatayı karşı taraf tekrarladıkça mı daha küçülüyor, yoksa ben alttan alıp görmezden geldikçe ona olan sevgim ve bağlılığıma bir kez daha yenildiğim için kendime mi acıyorum, bilemedim..
yazdıklarımı yırtıp attım.. sonra sizin yazdıklarınızı bir kaç kez daha okudum.. baktım ki her kelimede içimde bir satır başı kadar boşluk, iki noktayla biten cümleleri artık tek noktayla bitirecek kadar kızgınlık ve her satırda gerekli gereksiz virgül kullanacak kadar yorgun hissediyorum kendimi..
şarkıyı dinlemeye karar verdim öyle olunca..
şarkı dedi ki;
bir yerini atladın mektubun.. senin başka birisine yazdığını farz ettiğin mektup, bir gün bir başkasının başkasına yazdığı mektupta senden bahsetmiş bir kısım olacak..
ve işte buna benzer bir mektupta biri,
ruhunu tanıyınca kaçarak uzaklaştığın kişiye seni hatırlatacak..
sonra mektubu bir daha okumadım, şarkıyı kapattım..
teoaman’ın bir şarkısında dediği gibi;
”bağışladım ben hep seni,
hem seni hem de kendimi,
o kadar yoktun ki”
şeklindeki ruh halime dönmek istedim ama bugün hiç dönemedim.
belki yarın, belki bir kaç gün sonra..
ama mektubunuzdan öğrendiğim bir şey var ki, affedicilik her zaman bağışlayıcılık demek değilmiş..
ve bir yerden sonra insan bu ikisi arasındaki çizgiyi fark edip, fark etmeyene de ”dur!” diyebilmeliymiş..
teşekkürler..
Aslında kartı paylaşabilmeyi isterdim ama cahilim ve nasıl yapabileceğimi bilemedim.. :) Neyse sende zaten kart var.. Ben birazcık fikirden bahsediyim.
Madem bir güzel + bir çirkin = hayat, o zaman oyunlarında her zaman iki tarafının gülümseyen olmasına gerek yok.. Bu hayat oyunundaki şuursuz insanlara uyarı kartın olabilir mesela… Bu kartla ona “anlamak istemiyorsun ama bezdirdin!” diyebilirsin :)
Kartımız senin kartlarındaki neşeli suratı, kalın ve kocaman BENİ KAYBETTİN yazısını ve aşağıdaki ifadeleri barındırır;
Reddedilmek güzel olabilir, çünkü cesuruzdur ve korkmadan bir şeyin arkasında durabilmişizdir. Bunu yapabildikten sonra karşıdaki reddetmiş kabul etmiş sorun değil… FMK desen, karttan çok cennete giden trenin bileti gibi.. Eeee sen bu kadar ben insanları mutlu etmek istiyorum derken değer bilmeyen arkadaşları silkeleyen bir uyarı kartın olsa fena olmaz dimi?
Mutlu ol İnşallah Tunç!
cihan dediklerine imzamı atarım da, okuduklarını yazan kişi benim :)
Tunc, yasadiklarini neredeyse bire bir yasamis olan biri olarak diyebilirim ki isin ozunde biz hep kaybeden olacagiz, cunku biz bizi her seyimizle seveni, degistirmeye calismadan kabulleneni istemiyoruz.. biz dogamiz geregi daha zor olani, imkansizi oldurabilmenin pesindeyiz.. dokunmak istedigimizde yakinlarimizda olmamasi ya da dengesizlikleriyle hayatlarimizi bambaska noktalara goturenlere daha acik kalbimiz.. degisebilir miyiz? inan bana sanmiyorum..
isin bir baska boyutu da sana bunlari yazan kisinin senin hayatindan cikmayacagi, eger ki onun canini cok yakmadiysan tabi.. seni icten sevmis, sana saygi duymus ve seni sen oldugun icin kabullenmis hayatina.. bu ozel’lerin degerini bilebilmek umuduyla..
Pingback: Tweets that mention Fikir Atolyesi Daha fazlasını isteyip, daha az görürken? Uzlaşabilir miyiz sahi? -- Topsy.com
Seninle 1 saat kahve içmek için bile bunca insan varken, bu arkadaş ne kadar şanslı olduğunun farkında olamamış. Seninse canın yanmış Tunç, ancak bence sen de değeri hakedenlere vermelisin. Sonuçta kayıp onun, takma.
Ancak her şeye rağmen şu sözlerinle hala affetmeye açık olduğunu da yazmışın ya, bir kez daha hoşgörü anlayışına hayran oldum.
İleride senden,
Saygı duyduğun kişilerin seninle gurur duyduğu,
Belki daha da önemlisi,
Senin kendinle gurur duyduğun erdemli bir kişi çıkarsa?
Laflarla değil, yaptıklarıyla da gösterirse bunu.
O işte tekrar benim ?can?ım olur, baştacım olur, kardeşim olur.
Bu sendeki aldanış umarım ders olur. Sadece sana, ona değil, bize de.
Sevgiler.
geçenlerde şöyle bir şey çıkmıştı ağzımdan ejder:
Yeniden anladım ki; ‘yürekten sevgi’ insana tuzaklar kuruyor. Salak olmadan da yürek tam açılmıyor. Hadi dön başa!
o yüzden dediğin o silkelenme şeysini önce kendime yapmaya çalışıyorum :)
Bugün ve bir kaç saat, benim aklımda dolaşan bir düşünce de şuydu, tam senin yazınla örtüşmese de, insanı gerçekten derinden sarsıp, karmakarışık şeyler hissettiren ve hatta sana bunu hissettireni bile bir yana atıp sadece duyduğun bu his nedeniyle kendini sorgulattıran bir şey; hayal kırıklığı denen şey, bence insanın orasını burasını dürten, çimdikleyen, acıtan bir şey..
Tunç silkelemekte üstüne yok galiba :)
Kitaro – Agreement.
kendi yaşam penceremizden dünyayı izlerken,
gerçek olanı, doğruyu,
görebilir miyiz orada olan her şeyi,
hem de bizim daha fazlasını isteyip, daha az görmemizi sağlayan,
kendi doğru anlayışımızdan bu denli uzaktayken?
bu ateş,
arındırıyor beni, uçuruyor,
döndürüyor beni etrafımda,
döndürüp duruyor.
gözlerindeki ateş,
önceden de bildiğim bu gizemli zaman,
tıpkı eskiden olduğu gibi,
yapılan uzlaşmalar şimdi yeniden gerçek oluyor.
bu denli birbirinden ayrı dünyalarda,
nasıl da masumiyet olayların doğasını ezip geçiyor,
hatta öyle ki, daha fazla isteyip daha az gördüğümüzden,
kaybediyoruz elimizdeki her şeyi de.
bu ateş,
arındırıyor beni, uçuruyor,
döndürüyor beni etrafımda,
döndürüp duruyor.
gözlerindeki ateş,
önceden de bildiğim bu gizemli zaman,
tıpkı eskiden olduğu gibi,
yapılan uzlaşmalar şimdi yeniden gerçek oluyor.
bu ateş,
arındırıyor beni, uçuruyor,
döndürüyor beni etrafımda,
döndürüp duruyor.
bu alev,
arındırıyor beni, uçuruyor,
döndürüyor beni etrafımda,
döndürüp duruyor.
güven uzlaşması, gördüğümüz sevginin gücü altında,
inanç uzlaşması, bildiğimiz sevginin gücü altında,
doğruluk uzlaşması, hissettiğimiz sevginin gücü altında,
sevgi uzlaşması, gördüğümüz sevginin gücü altında.
özgürlük uzlaşması, bildiğimiz sevginin gücü altında,
özgür bırakmanın uzlaşması, hissettiğimiz sevginin gücü altında,
güven uzlaşması, gördüğümüz sevginin gücü altında,
inanç uzlaşması, bildiğimiz sevginin gücü altında,
doğruluk uzlaşması…