İnternet bizi popüler olma sevdasına mahkum etti; ihtiyacımız olmayan sitelere üye oluyor, sağda solda resim ve ileti yayınlıyoruz. Klavye bizim için artık üzerinde tuşları olan basit bir alet olmaktan çıkıp en büyük silahımız oldu.
Tıpkı SBS, ÖSS ve KPSS gibi aptal sınavların bizi esir aldığı gibi…
Başkalarının gözünde başarılı olma sevdasına; ihtiyacımız olmayan formülleri ezberliyor, nefret ettiğimiz dershanelere tıkışıyor, test kitaplarıyla sınanıyoruz. Okul hayatı bizim için artık yeni şeyler öğrenme ve dostluklar kurma hevesinden çıkıp, koyun olmayı öğrendiğimiz veya cv’de yazacağımız diploma sevdasına döndü.
Bizler tarihin üvey evlatlarıyız, hayatın sokak yerine internette veya kurslarda döndüğüne inandırıldık. Bizler ne büyük bir savaş yaşıyoruz, ne de büyük buhran. Bizim savaşımız ruh dünyamızda; bizim en büyük buhranımız kendi hayatlarımız.
Başkalarının bize uygun gördüğü hayat için büyütüldük ve bir gün hepimiz onların koyun güdülen dünyalarında önemli kahramanlar olacağına inandırıldık. Ama olmayacağız ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz ve feci şekilde asabımız bozulmuş durumda.
TayLan DurLen!
İsyan Kulübü, Çaycı.
Güncelleme (16 Haziran 2009, 19:45):
1960’larda Amerika’da Candid Camera isimli televizyon programından: “grup psikolojisi” :)
“Keşke sadece asansörle kısıtlı kalsa…”
Yorumlar 50
hocam döktürmüşsün yine eline yüreğine sağlık
zekice bir uyarlama Tunç.
Bizim neslin Ölümcül Günahı: VAZGEÇ-MEMEK. Bizim DİP, Cul-De-Sac ve The Cliff konusunda farkındalığa ihtiyacımız var.
Tüm bunların farkına varmak bile -ki henüz koyun sürüsünün içinde yer alsak dahi- kurban psikolojisinden sıyrılmak, nefes almaya başlamak demek.
teşekkür ediyorum. kaleminizin mürekkebi hiç bitmesin, SAĞOLUN, VAROLUN.
– bana cüzdanını ver..
– hımm demek …… caddesi no b …. hoş bir bodrum katı
– bodrum katı olduğunu nasıl anladın…
– çünkü sadece bodrum katlar numara değilde harf olur…
– demek okuyorsun… ne okudun…
– (adam ağlıyarak) bilmiyorum bişiler bişiler…
-(tyler tabancayla kafasına vurur) lanet olsun sana ne okuduğunu sordum…
– biyoloji….
– peki ne olmak istiyorsun….
– ………
-(anlatıcı).. tanrım konuşsana seni vurcak….
– veteriner (ağlayarak) tanrım veteriner olmak istiyordum..
-pekela ehliyetine el koyuyorumm.. seni izliyicem.. eğer 1 hafta içinde veteriner olmak için çalışmaya başlamazsan seni öldürücem… hadi şimdi koş git burdan..
-(adam arkasına bile bakmadan kaçar)
Fight Clubtan unutulmaz bir replik daha….
Farkındalıklarımız bile farkıl suç sadece istediğinden emin olup olmama noktasında devreye giriyor.
eminsen zaten sorun yok suçda sensin suçluda..
emin değilsen işte sorun orada nesin sen ?
Suçsuz yaşamlara ulaşmak amacıyla..
hiç tanımadığım halde hayatımı biras olsun degiştiren güzelleştiren adam Tunç a teşekkür ederimm tanıdıgımda daha da degişecem umarımm
buu sistemin değişmesinee biras da olsaa katkımm olabilecegine inanıyorumm herkez inan sa zaten sistem degişirr eminim
susmamız gereken yerlerde susmadığımız
susmamamız gereken yerlerde sustuğumuz için SUÇLUYUZ..
yaşamımızı sadece aile ve çevremiz değil kendi isteklerimiz yönlendiriyor.
farkına varmalı ve diretmeliyiz..
tyler- düve nedir ?
anlt- battaniye …
tyler-peki toplayıcı, avcı insan manasında bir düveye ihtiyacımız varmı ? HAYIR… peki öyleyse biz neyiz ?
anlt – tüketiciyiz….
tyler- evvvettt.. bizler tüketiciyiz .. TUTKULU BİR YAŞAM TARZININ YAN ÜRÜNLERİYİZ…
Fight Club :D
Hayatımı değiştiren filmlerden biriydi..
Bu yazı bana Krishnamurtinin bir yazısını anımsattı. Çok beğenmiştim:
?Eğitimin işlevi sizin çocukluktan başlayarak başka birisine benzemeye çalışmak yerine sizin kendiniz olmanızda size yardımcı olmak olmalı.(Tüm Bireysel Gelişim çalışmaları) Dünyada en güç şey de kuşkusuz insanın kendisi olması, kendini bulmasıdır. İster güzel, ister çirkin olun, ister başkalarına imrenen ya da başkalarını kıskanan bir kimse olun, neyseniz o olun. Yeter ki ne olduğunuzu iyice anlayın. Aslında neyseniz o olmak çok güç bir şey. Çünkü kendinizi aşağılık, berbat bir kimse olarak görüyorsunuz, ancak kendinizi saygıdeğer bir kimse yapabilirseniz o zaman büyük bir iş başarmış olacağınıza inanıyorsunuz. Oysa bu da olacak bir şey değil. Gerçekte neyseniz, kendinizi olduğunuz durumuyla anlayabilirseniz, böyle bir anlayışta değiştirme gücü vardır. Bunun için özgürlük, olduğunuzdan başka bir kimse olmaya çalışarak değil, yapmayı istediğiniz her şeyi yaparak değil, geleneğin gösterdiği yolda giderek, ana, babanızın, ya da bir gurunun söylediklerini yaparak değil, ancak bir andan ötekine ne olduğunuzu izleyip anlayarak sağlanabilir.?
hocam döktürmüşsün yine teşekkürler
Sustum…Öylesine. ..Bir nefeste…Aheste. ..Varsın güller açılmasın bundan sonra Varsın olsun! Eksik olsun Çoklar aza, anlar hiçliğe, canlar ecele devrile dursun Koygar şahinler uçurman bundan gayrı, turna kanadıyla yaralanmış göklerimde Kıyılmış ne varsa beyhudedir bundan böyle…Sustum.
Dertli kalem…Artık sen söyle!
Sustum…Bu vakte kadar, söz kalesinin burçlarında niçin mahpustum? Viran olmanın noksan kıldığı bir tutam acıyla, mürekkep renginde içimi kustum…Siyahı n üstüne renk tanımakla yapılan hatayı, saçımda an be an artan aklardan öğrendim…Ve öğrendim susmayı, akıtmaya kıyamadığım sağanaklardan. ..Uyan ey zaman! Bedel iste bitirdiğim yarınlardan.. .
Sustum…Kelamın koridorlarında infilak eden sedamı, yunmuş yıkanmış kızıllıklara yar eyledim…Sustum ve nihayet kar eyledim…İncecikten bir sızıyla inlerken neyler, son sözümü, sona ermeden evvel suskunluk alfabesiyle söyledim…Evet!
Belkide bir zamanlar meyustum…Ama korkmayın artık…Sustum. ..Sustum. ..
Sustum…Cana, canana, zamana, mekana, zekana, korkuna, yürek burkana, gökten sarkana, yerle bir olan arkana…
Tuş oluşunu gördüm, sustum…Yaratı k mesabesine indirgenmişlerin haliyle sustum! Tersine açan bir çiçek gibi, topladım yapraklarımı gün ışığından, goncamın içine pustum…Sustum.
Sustum…Olmayan saygının kaygısını çekerek…Bağrı mdaki çorak toprağa Mecnun’un efkarını ekerek…Bir ceylanın toynaklarıyla ezildim, geçip gitti sekerek…Ormanlar uğuldadı gözümdeki son billuru da dökerek…Hıçkırmak istedim olmadı, sendeledim olduğum yere çökerek…Harman vakti bir başak kesildim, biçmekten imtina etmeyen kader adlı orağın önünde boyun bükerek….Sustum.
Sustum…Konuş deseler de…Söz gümüşünü biriktiririm artık yamalı keselerde…Ö züm her ne kadar kavrulsa da, Leyla menşeli vesveselerde. ..Veya… Kısıtlamış hülyalarım, açı ortayını yitirse de lüzumsuz hendeselerde. ..Söz dedim ya…
Hani ağlamaklı baktığında kelam kesilen mevzu…İşte o artık bundan böyle, sözü geçmez köşelerde…Sustum. ..
Hakikatte susmak dil çeliğini örseler de…Neyse.. .Sustum.. .
Sustum…Gemiler kalkıyordu limandan…Fora yelkenlerin kirlettiği simandan, bir hüzün aksetti sonra…Küçük bir çocuk çehresiyle kanadı ufkun derinliklerini. ..İçimdeki ateşler terk ederken o ıtri serinlikleri. ..Yaseminler de bivefa, kokmayınca bu bahar! Hanımeli saltanatını devirince Akdeniz’in rutubet kokan nefesi…Ansı zın yıkılınca zincirlere hükmeden aslanların kafesi…Sustum. ..
Sustum…
Sebebsiz yere…
Ruhum yara bere…
Eyvahları yollamadan mutebere…
Biliyor musun ah aziz dostum…
Ben sustum!
Ne vaktinde söylerim sözleri artık
Ne kaynatırım patlaması için içimdeki volkanı…
Susarım, suskunluğ um benimle kalsın…
Susayımda dilim de, gönlüm de dinlensin artık…
Susmanın Erdemline Saygımla..
ne bir internet bağımlısıyım ne de baskalarının (aile!!) seçimine göre yasadım ama sonuca bakıyorum da ne değişti. bazen kimlerin haklı neyin doğru olduguna göre karar vermek kendi kararını vermek de yanlış.. kendi seçimlerime göre yasadım ve sonuç dogru mu diye geçiriyorum içimden..
Ama yine de her gün acaba dogru yerde miyim burda mı olmalıyım diye bakarken her gün biri denk geliyor konşuyorum hani şu cv doldurmak için ya da her hangi bir sebeple sadece okuyanlar !!! var ya iyi ki diorum iyi ki böyleyim iyi ki kendim yaptım.. Belki yavas ve zor ama sonunda yapabilirim istediğim yerde olmayı :))
“sirk maymunu misali başkalarının beğenisini kazanmak için yaşamak”
herşeyi açıklıyor…
Her ne kadar koyun olduğumuzun farkında olsak da kaderimizi melemekten öteye götürememek ne kadar acı…Göz göre göre yaşıyoruz arkadaş.
Çok güzel bir yazı olmuş. Ancak kaç gencin umrunda bilmiyorum. Malum yaz geldi, güneş gözlüğü takıp, resim çekilip, facebook’a koymakla meşguller.
Biz bugün internetten yakınmaya başladıysak ki bazan bizi bozduğunu kabul etmekle birlikte (şu an eşim kızmakta) yakın gelecekteki teknolojik gelişmelerin bizi daha da manyak yapacaği gerçeği delirmeme neden oluyor. nasıl dışında kalabiliriz.
ne icin yasiyoruz?: tutku, bagimliliklar, para, ask, saglik veya hicbiri, BASKALARI?
her ne kadar sistem tarafindan bir seyler yapmaya zorlandigimiz konusunda hem fikir isem de, her seyi degistirmek kendi elimizde. Sevmedigimiz isimizi, evimizi, sevgilimizi, arkadaslarimizi… akliniza ne gelirse gelsin her seyi degistirebiliriz. Yeter ki ISTEYELIM. Herkesin icerisinde bu enerji var, yeter ki KULLANMAYI BILELIM…
Tek degistiremeyecegimiz sey ise AILELERIMIZ, kisaca bize yasamamiz gereken hayatin gerekliliklerini empoze etmeye baslayanlar (eger sansliysaniz sizinkiler isteklerinize kulak vermistir ama istisnalar kaideyi bozar mi?) ve bu durumun belki de en kolay cozumu onlari olduklari gibi KABULLENMEK… ve ileriye bakmak, sadece ileriye…
isteklerinizin gercek olmasi dilegi ile…
hulya
bunu hep yapmışımdır. en basit örnek istiklale çıkın ve barok dönem mimarisini andıran yapıtlardan birisinin çatısına doğru bakın. arkadaşlarınızla denemeniz daha net sonuç verecektir. ve çevreyi gözlemleyin sizi yalnız bırakmak istemeyen arkadaşların tutumlarını tartın. sonra da gülümseyin.
sevgiler.
çatıya bakanlardan biri sizin olmamanız ümidiyle. esen kalın.
Arkadaş bence hersey insanın kendı iradesınde bıtıyor… Bir insan İradelıyse zaten internete o kadar bagımlı olmaz.. bu kadar bagımlı olana ben salaq derım. Mesela ben bundan 3 ay once sıne kadar gunde en az 18 saat internet basındaydım. Ne kadar Buyuk bır salaklık yaptıgımı anladım Şimdi ama. Şu Anda hafta da en fazla 3 kere acarım bılgısayarı oda fazla durmam en fazla 1 saat .
Kısacası ßence hersey İnsanın Kendı İradesınde ßiter. İradesı Saglam olan bırısı bagımlı olmaz. İradesız bır salakda sabahtan aksama kadar oturup kıcını buyutur bu meretın basında anca. Yazın Guzel Gınede
Her daim güzel konulara değiniyorsun sevgili abiciğim. Yine gecenin bir vakti uğraşların sonucunda (ben de şahidim) böyle değilinesi konuyu tartışmaya açmışsın burada.
İnsanlar görüyorum ki senden bir şeyler bekliyorlar.. Yapılan yorumların içinden “ulan Tunç sendeki bu fikir kabiliyeti bende olsa keşke” düşüncesini çekip alabiliyorum ben rahatlıkla. :) Tarihin tozlu sayfalarında asla olmayacak biri olarak ben başlığına şu cevabı veriyorum; Varsın tarih almasın beni koynuna, varsın sarmasın beni ne çıkar! Üvey de olsam tarihin özü de olsam bir gün yok olup gitmeyecek miyim herkes gibi ve tarih beni hatırlamayacak öyle değil mi ¿…
Klavye gibi bir silahı var herkesin dediğin gibi ve bence bu silahı en iyi şekilde kullananlardan birisin canım abiciğim.. Seni Seviyorum.. Sevgiyle kal, hoş kal, esen kal, mutlu kal, hep olduğun gibi kal :)
Bunu bir süreç olarak görmeye çalışsak karşımıza ne çıkar ?
Eski medeniyetlerin yaşam tarzlarını şimdiki hayatımız ile karşılaştırdığımızda ne farklar görebiliriz ?
İnsan oğlunun milyonlarca yıldır bu dünyada yaşıyor ve çok kez kurdukları medeniyetler yok oldu ve yeniden kuruldu. Neler olup bittiğini arkalarında kalan yapıtlardan bulmaya anlamaya çalışıyoruz .
Bence insan oğlunun bundan sonra başına gelecek felaketlerin ne olduğu ve neler yaşandığı konusunda daha elle tutulur ve anlaşılır deliller bırakılacağını düşünüyorum
Ayrıca kim tarihe sahip çıkarsa geleceğede o sahip çıkar. O yüzden çalışmalıyız hemde çok çalışmalıyız .
İNSANLIK İÇİN.
Ezberletilmiş bir hayatı sunuyoruz artık zamana..ama..
“Köleler yer efendilerini bir gün tokluk uğruna”
ne de güzel demiş..
Bende bu sistemin kölesi olarak yetiştim ve bu sistemin bir görevlisi olarak umut sevgi cesaret tohumlarını küçük yüreklere ektiğimi düşünüyorum.
bizler belki geç kaldık ama çevremizdekilere rehberlik edebiliriz.
sadece bencilliklerimizden vazgeçebilirsek herşey mümkün…
Fight Club’ın etkisinde kalmış ve uzun süre kurtulamamış birinin fark ediş inlemeleri olmalı bunlar…
“I found freedom. Losing all hope was freedom…”
“Efendisin. Kölesin. Birçok ?Şey?e sahip olan bir efendisin. Sahip olduklarının sonunda sana sahip olduğu bir kölesin.”
çocuklar için verilen tavsiye ve öneriler hiçbir zaman onlar tarafından umursanmamıştır, sadece örnekleri tutmuşlardır daima… İyi örnek olmak lazım.
Çocuğum olunca kesinlikle bugünün eğitimini vermeyeceğim. Bugün eğitime bir tomar para verip kalıp kalıp, standart, fabrikasyon, ne istediğini bilmeyen, çevresi neye odaklanıyorsa ona odaklanan ve sonunda mutsuz olan bireyler çıkartıyoruz. Bence dünyanın maddi manevi en kötü yatırımı bu. Zaten %99 ihtimal parasal dönüşü yok. Daha beteri Tunç’un da yazdığı gibi ruhlarda yarattığı deformasyon…
Bunun yerine; ilgilerine, hobilerine ve hayallerine odaklanan bir insan yetiştirmeyi planlıyorum!
eger sistemin aklini yakalayabilseydik, (evrensel sistemden bahsediyorum), bugun bize dayatma gibi gelen bu basit, siradan, onemsiz oldugunu iddaa ettigimiz hicbir kavramin dile gitirilecek kadar dahi zaten degeri olmazdi.
Hicbir zaman umutsuzluga kapilacak kadar gec kalinmamistir.
Insanin dusunce ve is kapasitesini gelistirmeye ihtiyaci var.
Mesela bir kisim insanlar vardir, gencler ya da yaslilar arasindan onlara soylediginde konustugunda tesir etmez, anlasilmazsin, catmaz soylemek istedigin karsi tarafa,konussan tesiri yok, sussan gonul razi degil ama sanirim susmak lazimdir bu gibi durumlarda…
Bir kisim insanlar vardir, birseyler konusuldugunda dusunmeye baslarlar, pismanlik duyarlar, bundan sonra …. derler, sisteme soverler, iste tam burda kaybederler… cunku insan akillica elestirmeyi terkedip sovmeye basladigi zaman yenilmeye de basliyor. Bu tur insanlar kisa sureli dusunceler gecirirler. Tesirler cabuk yiter.daima zinde tutmak icin bu tur insanlari, ya devamli duusnduren yazilar okumalari gerekir, ya boyle insanlarla devamli bir mekanda bulunmalari gerekir, ya da bunu saglayacak baska seyler.bunlar olmadigi zaman bu tur insanlar geri donerler eski hayatlarina, Arada bir yine pismanlik duyarlar, sonra da yine donerler. Zigzag cizerler yani… Anladigim kadariyla bu sitede ya da hayatimizdaki insanlarin az bir bolumu bu kisma girer. Bu da bir basaridir aslinda…
Bir de bir ksiim insanlar vardir ki, onlar her hareketlerinden once dusunurler, her seye sorulari vardir, beyinlerinden neden? nicin? nasil? lar eksik olmaz. Bu tur sorular ve sorgulamalar onlar icin daha bir baslangictir. Bundan sonrasi nedir insanin beyninde bundan sonra neler gelisir orasini da sanirim ancak yasayan bilir. Yasayan varsa nasil dile getirir, veya yasamayanlar nasil anlar, burasi da mechulll.
Hedeflerinizi girdiğiniz sınavların sonuçları belirliyorsa siz başarılı değilsiniz.
Başarı belirlenen hedefe ulaşmaktır.
Özür dilerim Sevgili “TayLan DurLen!” yazı size aitmiş.
Tebrik ederim….
“Taylan DurLen”
süper:)
Kurulu bir düzen var ve doğduğumuzdan beri bize nejekte edilen gereksiz bir türlü zorunluluk. Bunlardan kurtulup kendi rotanı çizmek aslolan.
İşte bu yüzden; Ya bir felsefen olur hayatında, ya da sen de kalıp içinde şekillenmiş bir felsefenin adamı olursn. Hayatın bir felsefe üzerine kuruluysa, bırak kurulan düzen felsefe yapmaya dewam etsin, sen bak kendi yoluna…
evet ama artık gelişiyoruz, beynimizi daha fazla kullanıyoruz.
artık birbirimizi daha az öldürüyoruz. şimdi internetin başinda olmayıp 15, cocuk calişması yapıyor olabilirdik. bence internet bilgisayarda cok iyi ve mükemel bir buluş, gerci ben bunları 30 yaşinda keşfedebildim.
Bize bizim ait olmadığmız şeylerin dayatması belki hep bir şeylerle sadece avutulduk çünkü uyanmamalıyız düşünmemeliyiz sistem bunu istedi. antropologlar gönderildi bölglere araştırıldı yeri geldi iç savaşlar çıkarıldı dünyada çünkü her toplumun uyku hapı başkaydı. bize de en son etnik ve dini kıayafatini uygun gördüler bir önceki artık birbirine girmişti çünkü etki etmiyordu bu da bizim toplumsal bağışıklımız olsa gerek.
Yalnız internet ve klavyemiz en büyük silahımız oldu aslında iyi ellerdeki silah faydalar üretti hızlı bir sosyal sorumluluk patalması ve nicesi artık, …. gazetesinin dedi gibi “yaftalamadan düşünmeyi de öğretti. Bana sizleri tanıma keyfini yaşattı. Oturduğum sofradan keyif alıp dolu muhabetin tadını hatırlattı.. kendini eğitimli sanan öğrenci hayatı diyip boş zevklerin köleliğinden bir nebze de olsa özgürleştirdi. bir nevi yılmaz erdoğanın dizelerinde geçen kalabalığın içindeki yalnızlığımızı giderdi.
Sistemin en büyük mağduruyum ama hayatta bugün bunları buraya yazamıyan okuyamanlar bile varken bizler oldukça şansılıyız.
(HAZIR AKLIMA GELMİŞKEN BU YAZILARI GÖRME ENGELLİLER İÇİN SESLENDİRİP YAYINLASAK TEKNOLİJİ onlara da netten faydalanmasını sağlıyor nasılsa:))
Nasıl yaşamamız isteniyorsa öyle yaşıyoruz merak etmeyin!
Ne sıkıcı böyle düşününce ;(
Asabımızın bozuk olduğu kesin bir de bu bozukluğu dışarı vurup düzeltebilsek.
risk ve rızk kelimelerinin aynı kökten olduğunu öğrendiğim gün, asabımı bozan yumru olduğu yerden aşağı kayıp düşmüştü… artık boğazıma takılan şeylerin işini nasıl bitireceğimi biliyorum. bir de necip fazıl’ın reis bey kitabındaki çocuk gibi bir ses kritik anlarda “ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz” de se yoldan geçerken kulağımıza..
yani dert; ruh’un bitkinliğini hâl etmek ve kendisine patinaj yaptıracak heyecanı bulmak! görünen o ki heyecan için yeterince materyal var; fikir atölyesi kıvılcım olmuş bile. asabı bozulup, yakmak (devinim anlamında) ve değiştirmek isteyenler ağlayıp, anlayıp, riskle yola çıkıp, buldukları rızk’ı paylaştığında sistemin böğrüne sancılar girecektir.. âh evet yine şu paylaşmak!.
ve sistemin ruhunu ne ağlamak, ne anlamak tatmin edecek!
sharing is caring!
bir süredir takip ediyordum.
fmk için gecikmiş bir tebrikle.. herkese merhaba.
Şimdiye kadar öğretilenlerin hava civa olduğunu farkedip kendi doğrumu aramaya çıktığım günden beri uzun bir savaştayım;
kendime karşı, aileme karşı, çevreme karşı, arkadaşlarıma karşı, diplomalara karşı, sisteme karşı …
Bir tek beni Yaratanın benden yana olduğunu hissediyorum ki zaten bu herşeye karşı olmama değecek tek değer!!
Doğrumu bulunca tüm dünya zaten görecektir.
Hepimiz şampiyon doğuyoruz
ama nede en iyiyiz bulmamız gerek işte;)
Merhaba,
Yazılarınızı, arkadaşım bana FMK Hareketi?nin linkini attığından beri takip ediyorum.
Kısa süre önce ÖSS?ye bir savaş gibi bakan, lise son sınıfta onunla karşı karşıya gelen ve sistemin cevap olarak kendisini tercihlerinden birine yerleştirmesinin ardından çok daha farklı bakıyor yazdığınız yazıya Bendeniz… Aslında biliyorum ki bu yazıyı 2 sene önce okusam, çok daha hak verirdim size..!
Öncelikle, internetin, populasyonu hızla büyüyen fakat sürekli küreselleşen dünya için gerekli olduğuna inanıyorum. Eskiden kafamızda daha da belirgin olan limitlerimizi aşmamız için bir büyük bir adım atıldı bizim için. Popülerliğin yanı sıra, yeni nesil kendisini çok daha fazla geliştirir oldu- çok daha fazla şeyi bir çırpıda öğrenebilir oldu. Tabiki-girdiği sitelerin nitelikleri ölçüsünde(- yani kendisine çizdiği limitler izin verdiği kadar?)
SBS, ÖSS ve KPSS ne kadar aptal gözükse de, aslına bakarsanız hiçbir din/ırk/cinsiyet vs. ayrımını kabul etmeyen sistemler bunlar, bu ayrımı yapmıyor değiller- YAPAMIYORLAR! Tüm Dünya?da- bu ayrımları yapmayan başka bir sistem örneği var mı? Üniversiteye senin KİMLİĞİNİ öğrenmeden girmene izin veren?
Öğrendiğimiz formüllere ihtiyacımız olmadığını kim söyledi? Ya da dersanelerin her zaman nefret edilesi yerler olduğunu? Dostlukların ve yeni şeyler öğrenmenin herkesin kendi seçeneği olduğunu bilmeyen var mı? Her şeyin öyle ya da böyle düzeleceğini ve zamanı geldiğinde istemediğimiz şeylerden ziyade-istediğimiz şeyleri yapma LÜKSümüzün elbet olacağını?
?Curriculum Vitae (CV); beceriler, deneyimler, eğitim durumu ve iş tecrübesi vb. ilgili konularda hazırlanan kişiye ait özettir.? Hayatta herkesin bireysel yaratıcılığıyla elde ettiği kazanımlar- bana göre ne test çözerek/çözmeyerek, ne isyan ederek, ne de pes ederek insana ulaşıyor! Hepsi zihnimizde yarattığımız limitlerin (çünkü maddi dünyada limit diye bir şey kabul edilemez!) çerçevesinde her şeyi tadarak, emek harcayarak elimize geçmiyor mu?
Koyun güdülen dünyanın bir parçası olmamak ve bireyselliğini ön plana çıkarmak SENİN elinde! Başka hiçbir şey seni yönlendiremez!
Sevgiler,
Hayat Beklemez
İdealist Kulüp, ne iş yaptığı bilinmiyor.
İnternette paylaştıklarımıza, yazdıklarımıza, yarattığımız profillere gelen tepkileri gereğinden fazla dikkate alarak, bu tepkilere göre hayatımızı şekillendiriyoruz artık; bu noktadan hareketle birer cyborg’e dönüştüğümüzü iddia edebiliriz.
Gerçeklikten beslenen, gerçek olmayan bir platform var ve biz de bu platforma tepki veriyoruz. Gerçekliğimizi bu platforma uydurmaya çalışıyoruz, bu platformda paylaştıklarımızın-yaptıklarımızın gerçekliğimizi etkilemesini istiyoruz.
Gerçekliği tamamiyle görmezden gelmek hiç bir zaman mümkün olmadığı için, hayatımızı ilgilendiren her şeyin bu platforma aktarılacağını söylemek güç olsa da bu platform davranışlarımızı, kullandığımız kelimeleri, tercihlerimizi ve kriterlerimizi değiştirme yetisine sahip: Gerçekliği ortadan kaldıracak kudrete henüz sahip olmasa da gerçekliği evirip-çevirebilir, gerçekliği farklı yerlere getirebilir.
SBS, ÖSS ve KPSS gibi sınavlarla internet ve getirdikleri arasında yakın bir ilişki olduğu beni tam olarak ikna etmiyor aslında. Mevzubahis sınavlar, belli bir poziyona-belli bir eğitim kalitesine talip insanlar arasında eleme-seçim yapmak amacıyla var olan sınavlar ve işlevsellikleri veya adalete bakış açıları pek tabii ki tartışmaya açık kalmak durumunda olsa da gerekli oldukları su götürmez bir gerçek.
En nihayetinde insan ruhunu-zihnini ve zamanı oyalamak için insanlığın başlangıcından beri pek çok farklı ilüzyon orada-burada oldu. Ve eminim ki internetin yarattığından çok daha kuvvetli ilüzyonlarla da gündelik hayatta sık sık karşılaşıyoruzdur ve internete iletişimi ve insanlar arası etkileşimi yeniden tanımlayan bir icad gözüyle bakarsak, her icadın-yeniliğin sayısız kullanım alanı-amacı olabilir. Bu yüzden internet eğer bizi gerçek olmayan beklentilere, amaçsızlığa ve kriter sapkınlığına sürüklüyorsa, suçu başkalarında-orada-burada, gizli yer altı örgütlerinde, kapitalde vesair aramaktansa, sanırım önce aynaya bakmalıyız.
asabın bozulma kısmını ben yaşıyorum. komple tabloyu da ortaya koymuşsun yazınla.
yukarıdaki yazı bir kölenin çaresiz çığlıklarıdır.
imza: bir başka köle
Sevgilerimle demeyi unutmuşum :)
Herdaim Sevgiyle kalın, dost kalın. :)
Bizler Tarihin Üvey Evlatlarıyız.!
Yazdığınız her yazıda kendimden bir şeyler buluyorum Sevgili Tunç.
Öncelikle Fikir Atölyesi’nin gecesine katılmayı çok istediğim halde sağlık sorunu nedeniyle gelemediğim için çok üzgün olduğumu belirtmek istiyorum. Belli olmaz belki yaza veda partisi gibi birşeyler düşünür yine buluşma fırsatı yaratabiliriz. :)
Sizin ve sizin gibi düşünen kişilerle tanışıp dost olmayı çok isterim.
Başkalarının uygun gördüğü hayatı yaşamak istemiyorum.
Dün bir fastfood da kahve içerken duvarda yazılan reklam dikkatimi çekti.
Hatırladığım kadarı ile şöyle diyordu.
Bugünün speciali sizsiniz. Biz kral olabiliriz ama kuralları siz koyacaksınız.
Ben artık kendi kurallarımla ve sisteme ne kadar kafa tutabilirsem öyle yaşamak istiyorum.
Koyun gibi güdülmek istemiyorum.
Ben değerliyim. Herkes kendine göre değerli.
Bugün benim için güzel bir gün.
A bir de unutmadan sanırım yukarda yazan beyefendinin sevdiği kadın ben oluyorum :)
Ben de onu çok seviyorum.
HER ŞEY GÜZEL OLACAK!
Türkiye Saati 14:27
Pazartesi, 15 Haziran 2009
Bağcılar – İstanbul
Sitenizi ve sizi sevdiğim kadın tarafından tanıdım.
Sizin bu yazdığınız yazıyı canı gönülden paylaşıyorum ve eklemek istiyorum.
Annemlerdeyiz, çocuklarımız çok mutlu… Biz de çok mutluyuz.
Dün bir serçenin yem bulmaya çalıştığını seyretmiştim yeşilliklerin arasında. Yarın işe gitmeyi düşünüyorum.
Hayat çok güzel ve herşey daha güzel olacak ama ilk önce güzel bir tatil yapacağız.
Hafta sonları televizyonda tartışma programları ve bilimsel programları seyrediyordum, bir müddet onlara da ara vereceğim. Biraz çalıştıktan sonra güzel bir tatili hak ettik.
Evet deniz, kum ve güneş… Neden olmasın…
Biraz rakı, biraz balık, biraz da bira…
Yaşamak çok güzel ve yaşamak istiyoruz.
Herkese de tavsiye ediyoruz.
Sevgilerimle.
Murathan Mungan’ın söylediği gibi;
Ya dışındasın çemberin, ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken, kafan dışındaysa…
Tunç,
Yine “tokat gibi” bir yazı olmuş.
“Internet bizi popüler olma sevdasına mahkum etti; ihtiyacımız olmayan sitelere üye oluyor, sağda solda resim ve ileti yayınlıyoruz. Klavye bizim için artık üzerinde tuşları olan basit bir alet olmaktan çıkıp en büyük silahımız oldu.”
Ne güzel anlatmışsın… Hazne boş olunca, silahın boyu da büyüyor.
Sorumluluklar artıkça pekte seçme şansımız olmuyor.
Kendi hayatımızı istediğimiz gibi yönetemiyorsak (ay başında ödemeler artıyor, faturalar vs vs) bu çok fazla sorumluktandır.
O zaman da seçme şansı kısıtlanıyor. Neden peki; sonuna kadar çalışmamazlık yapayız.
Bir başka işe/seçim de binbir türlü engeller vardır. Her seferinde bu sıkıntılar tekrar tekrar yasanmak istemek abes olur.
(nesnesel seçim değildir hayat!)
Koyun olmaktan çıkmak için riskleri göze almalıyız.
Bunlara körü körüne bağlanmadan riske girmek en doğrusu!
isyan kulübü .. dövüş kulübümü ..!!
Asabımız bozulsa, tepemiz atsa ne farkeder bu saatten sonra? Bu sisteme karşı durabilecek cesarete, özgüvene, özveriye sahip değiliz. Bu donanımımız alındı bizden. Savunmasız aciz kaldık.