34

Antoni Gaudi

sagradaBir dehayı mı yoksa budalayı mı mezun ediyoruz, bilmiyorum.

Bu söz School of Architecture of Barcelona’nın rektörü profesör Elias Rogent’ın, mezuniyet töreninde (1878) ona söyledikleri.

O ise yanındaki arkadaşına dönüp: “benim şimdiden bir mimar olduğumu söylüyorlar.” diyor gülerek.

La Rambla’daki sokak göstericileri ve Theo‘dan sonra Barselona’nın bende bıraktığı son iz; Gaudi.

Antoni Gaudi.

Bir adam, tek başına bir şehrin silüetini değiştirebilir mi? Yapıtlarıyla “hadi canım, bir insan bunu 100+ yıl önce nasıl düşünebilir ve yapar?” dedirtebilir mi?

Fantastik, egzotik, büyüleyici veya görkemli gibi büyük sıfatların ardı ardına ağızdan çıkmasına neden olabilir mi?

Bu deli adamın düşünme şekline hayran olmamak elde değil.

antonigaudi

Ben de mimarlıkla alakası olmayan bir kişi olarak, gözlemlerimi ve onun hakkında Katalanlarla konuştuklarımdan aklımda kalanları paylaşmak istiyorum sizlerle.

Barselona, evet tüm şehir bir müze gibi. Gözünüzü rahatsız eden neredeyse tek bir yapı yok. Bunun en önemli nedeni de kendi yaptıkları ve etkilediği diğer mimarlarla; Gaudi.
Katalan modernizminin babası deniyor ona.

Mimarlık kariyerinin henüz başındayken, bir tesadüf sonucu tanıştığı, İspanya’nın en zengin ailelerinden olan Güell’lerin oğlu, Eusebi Güell’in, ona ideallerini gerçekleştirmesi için inanarak patronluk yapması, bütün yaşam masraflarını karşılaması, sonrasında ondan kendi adına mimarlık yapılar istemesi…

casabattlo

Evet, bu Antoni Gaudi‘nin genç yaşta başına konmuş büyük bir talih kuşu olarak değerlendirilebilir.

Ancak bu şansı çok iyi değerlendirmek ise; onun sadakati, çalışkanlığı ve yaratıcı zekasının sonucu. Zenginlere sırtını dayıyor diye eleştiriliyor. Onun ise tek derdi var; hızla mimari ideallerini gerçekleştirmek.

Birinin zenginliği, diğerinin yaratıcı dehası… Katalan milliyetçiliği, din, kültür ve sosyal hayat gibi birçok benzer konudaki ortaklıkları, onların aynı zamanda çok iyi arkadaş olmasını da sağlamış zaman içinde.

Antoni Gaudi’nin de Güell adına yaptığı muhteşem eserler var: Palau Güell, Finca Güell, Colonia Güell ve Park Güell gibi.

Beni en çok etkileyen yanlarından birisi onun; “Atölye’min hemen dışındaki ağaç benim akıl hocam” diyecek kadar doğa aşığı olması.

Bitki ve hayvanların doğal biçimleri onun hep en önemli esin kaynağı olmuş. sagradafamiliaAğaçların dalları, bitkilerin yaprakları, hayvanların iskelet yapıları gibi. Doğada gördüklerini taşa çevirmiş.

Sagrada Familia’nın kolonların ağaç gövdesi formunda olması bu yüzden.

1884 yılında yapımına başlandığı halde bitmeyen bir kilise bu Sagrada Familia. 18 tane devasa kulenin her birinine derin anlamlar yüklemiş. Gaudi’nin en büyük ve en çok zamanını alan projesi de bu olmuş.

Yarım kalması ise, projenin devasa oluşundan ve detayından kaynaklıyor. Gerçi Gaudi ölümünden sonra tamamlanabilmesi için hangi bölümün nasıl yapılacağına dair tüm detayları bırakmış. Fakat halen onun kusursuzluk seviyesine yaklaşamıyor kimse. [Ayrıca iç savaşta inşaat ve orijinal projeler ciddi anlamda zarar görmüş.]

Yanılmıyorsam Casa Batlio içindi. Evde çatı bacalarını kaplamak için kullanacağı seramikler yolda kırılıyor. Gaudi geri göndermek yerine bu kırık parçaları, yuvarlak geçişli yüzeyleri kaplamak için kullanıyor.

Onun sıradışı yaratıcılığını görmek gerçekten heyecan verici.

Kimse (Gaudi dahil) bu kırık seramik ve cam parçalarının sonradan Barselona’nın simgesi olacağını öngöremiyor tabii!

casabattlo11907 yılında biten Casa Battlo‘nun içinde keskin bir hat yok. Tüm duvar köşeleri, kapılar, pencereler yuvarlatılmış.. Sanki içinden tonlarca su geçmiş ve (suyu biten nehir yatağı gibi) onun bıraktığı doğal izler binanın iç tasarımı olmuş. (Bir insan mimar olmazsa ancak bu kadar anlatabilir!)

Binadan çok heykele benzeyen bir apartman olan Casa Mila (diğer adı: La Pedrera) bundan 100 yıl önce (1907) bitmesine rağmen, bugün bile birçoklarına göre günümüz mimarisinin çok ilerisinde.

Doğada gördüklerini taşa çevirmesinin yanında, bu adamın beni çok etkileyen diğer bir yönü; ışık ve havalandırmaya verdiği önem oldu.

Casa Battlo’da dışarıya ve avluya bakan pencerelerin altında son derece basit (tahta) bir mekanizma ile dışarıdan odaya hava aldırabiliyorsunuz. Kepenk gibi bir şey.

Veya, her odanın tavanından avluya bakan pencerelerle odaların içi hep gün ışığı alıyor. O odanın sokağa bakan camı olmasa bile içeride gün ışığı var. Üstelik renkli camlarla oynadığı oyun sayesinde içeriye giren ışık hep size huzur veren bir tonda.

Doğayı taklit eden bu ayrıntı ustası dahinin taklit edilemeyen bir tarzı olmuş. Ondan esinlenen çok sayıda mimar var ama taklit edebilen yok! Oysa o en basiti, doğayı taklit ediyor. [Eserlerinden bolca resim olan bir video.]

gaudiwayEğriselliği ön planda tutup yapılarına attırdığı parabolik taklalar, bu delinin bir matematik ve geometri dehası olduğunun göstergesi. Farklı iplere ağırlıklar asarak bina modellemesi yapıyor. Sonra onun bu basit yöntemini programcılar örnek alıp mimari modelleme programları geliştiriyorlar.

O yüzden de hiçbir zaman kendi çağının adamı olamamış.

Ve 76 yaşında (1926) basit bir tramvay çarpması sonucu ölmüş.

Unesco Dünya Mirası listene giren eserleri de şunlar: Park Güell, Palau Güell, Casa Milà, Sagrada Familia, Casa Vicens, Casa Battlo ve Colonia Güell.

Geçenlerde bir arkadaşımın ettiği bir laf vardı: “Bu İstanbul yabancıların elinde olsaydı uzak ara dünyanın en güzel, en turistik şehri olurdu.”

Dokundu bu laf bana. Çünkü benim gözümde İstanbul hala dünyanın en güzel şehri ama duygusallık var tabii.

Osmanlı mimarisinin dünyaya hediyesi Mimar Sinan‘dan beri, Cumhuriyet dönemi de dahil, kaç tane dünyaya açılan mimar çıkarabilmişiz diye sormadan da edemiyor insan.

Mezun oldukları okulların rektörlerinin “budala” dediği!..

Yorumlar 34

  1. Cemre Erol

    Communication and Critical Thinking dersim için hazırladığım Gaudi sunumu için arama yaparken sayfanız karşıma çıktı.. Harika yerlere değinmişsiniz, Gaudi benim hayran olduğum bir dehadır(kendisine sadece mimar demeye gönlüm razı olmuyor.) Barcelona’nın adını Gaudi City olarak değiştirseler yeridir bence. İstanbul hakkındaki görüşlerinize ek olarak da; yenilerini yapamıyoruz bari eskileri korusak ne iyi olurdu.. New York taklidi gökdelenler, Paris’in dışındaki banliyölerdeki toplu konutlar gibi siteler yerine tarihi dokuyu koruyup,ona göre tasarımlar yapabilseydik keşke.. Yine de , herşeye rağmen İstanbul 1 numara :)

  2. Derya Yamaner

    Not- Unutmadan söylemek istedim:
    Placa Reial diye bir yer var, Colombus heykelinin oradan La Rambla’ ya girerken Eski Şemsiye Fabrikası’nın (üzerinde büyük bir şemsiye heykelciği var) arkasında kalıyor. işte orada Gaudi tasarımı sokak lambası var. Bu lambalar Gaudi’nin ilk tasarladığı şey. (Gaudí’s first projects were the lampposts he designed for the Plaça Reial in Barcelona) Alanın ortasında güzel bir şelale çeşme var. Burayı görmenizi isterim. Ayrıca İspanyol Dansı izlemek isteyenlere burada bir mekanda 10 Avro’ya yarım saat İspanyol dansı izlemiştik biz. Genelde çok pahalı oluyor bu gösteriler fakat burada çok ucuz, bizim gibi fakir gezginseniz kaçırmayın.

  3. Pingback: Buluşmaya Referans Olacak Kaynaklar | Mimarlar Ne Der + ?

  4. Yazar
    Tunç Kılınç

    Dailymotion’da Çağlar İşbilir’in bir ödev çalışmasına denk geldim. Şöyle demiş Çağlar:

    “Ödev konum gereği inceleme fırsatı bulduğum Gaudi’nin Muhteşem Bitmeyen Kilisesi.
    Bir itirafta bulunmam gerekirse bu kiliseye çok fazla zaman ayırmam ödevin yetişmemesine
    bile neden oluyordu.Araştırmalarımın küçük bir bölümüni sizin için derledim.
    Alan Parsons Project grubunun yorumuyla La Sagrada Familia…”

    The Alan Parsons Project – La Sagrada Familia şarkısı eşliğinde müthiş Sagrada Familia görüntüleri:

    Yine Çağlar’ın tavsiyesi ile yapının üç boyutlu bir videosu da var.

  5. cemal

    Mimarlık çok da yetkin olduğum bir konu değil ama Gaudi ilgimi çekti ve biraz araştırdım. Bir Kapadokyalı ve bölgenin doğal dokusunu bilen biri olarak Gaudi’nin eserlerine baktığımda Kapadokya benzerliklerini görmek beni oldukça şaşırttı. Gerçi Gaudi’nin Kapadokya’dan da ilham aldığına dair bir iddia da var.. Kimbilir belki günün birinde buralardan geçmiştir büyük usta.

  6. arzu pınar

    bizde olsa, “oğlum öyle yamuk yumuk şeyler yapma bakiim” diye azarlanıp durur, asla tüm şehrin çehresini değiştirecek projeleri kapamazdı herhalde.

    barcelona kesinlikle yaşamak istediğim şehir. bir adamın aşk acısından doğan deha. istanbul içinse ben umudumu kaybettim.

  7. cem

    Kilisenin adı La Sagrada Familia, 110 metre yüksekliğinde, devamlı dualar okunuyor. Kilisenin 80’inci metresine kadar çıkılabiliyor. Kumdan kaleler diye nitelendiriliyor. Güney kısmı bitmemiş Kilisenin, nedeni ise kendi eserine bakarak geri geri yürürken Gaudi’ye tramvay çarpıyor ve ölüyor. 1987’den beri sanırım, bu zamanın mimarları bitmemiş kiliseyi tamamlamaya çalışıyor. Fakat halk beğenmediği için bir türlü güney kısmı sevilemiyor. Barcelona’ya giderseniz Kolomb anıtını ve diğer Gaudi eserlerini görmeyi unutmayın.

    Bir kaç detay daha: Orayı Türkiye sanıp gece gezelim demeyin, Gay ve Transseksüel kültürü 21:00 itibari ile normal halkın evlerine kapanmasına neden oluyor. Biz bu hatayı yaptık…

  8. Duygu Tütüncüoğulları

    Hiçbir başarı tesadüf değildir diyen değerli William Shakespeare’e oldukça tezat bir durum olsa gerek Antoni Gaudi’ninki.

    Bir yanda 40 yaşından sonra tiyatroya olan ilgisi yüzünden tiyatroda temizlikçi olarak işe başlayıp geç saatlere kadar oyunları izleyen ve senaryolar yazıp dünyanın en ünlü tiyatro yazarı olan William Shakespeare, diğer tarafta mimarlık kariyerinin henüz başındayken, bir tesadüf sonucu tanıştığı, İspanya?nın en zengin ailelerinden olan Eusebi Güell?in, ona ideallerini gerçekleştirmesi için inanarak patronluk yapması, bütün yaşam masraflarını karşılaması, sonrasında ondan kendi adına mimarlık yapılması istenen Antoni Gaudi?Atölyesinin hemen dışındaki yaşlı ağacı ise akıl hocası olarak göstererek mütevaziliğin sınırlarını zorlamaya elverişli gayreti ise takdire değer. Allah nur içinde yatırsın :)

    Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim Allahın mağara adamı mağara duvarına resim yaptıktan sonra gözlerini kısıp iki metreden eserine bakıp “bu resmimde ayı avını anlattım, özellikle koyu gölgeler böyle bir gerilimin dışavurumudur. ve fakat ikinci bir okumada da bir geleneğe karşı isyanımın ekspresyonudur diyebilirim, parçalılık da zaten böyle bir vurguya tekabül eder. pembe ve morun gergin biraradalığına da özellikle dikkatinizi çekerim” gibilerinden saçma sapan şeyler gevelememiştir.

    Aynı şekilde, allahın kastamonulu adamı “manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış, gördün mü, amanını yandım” diye türkü yaktıktan sonra, “evet, bu türkümde de popüler grotesk ögeler kullandım, aslında tersine çevrilmiş gerçeklik bir çeşit realizme de tekabül ettiği için manda söğüt dalına yuva yapıyor.” diye görüş belirtmemiştir, zaten kimse de gelip ona plaket vermemiştir “sanat yapmışsın, bravo, sen bizim kastamonu toplumunun vicdanısın bundan sonra” diye…

    Hiçkimse mutluluktan ya da huzurundan sanatçı olmaz kardeşim! Ne yetenekler çürüyor bu ülkede birinin de elinden bir Eusebi Güell tutup sponsor olmuyor, sanatın rantı şarkıcılıkta dönüyor güzel ülkemde iyi vokal yap azcıkta elin yüzün düzgün olsun hooop bir Sezen bir Şehrazat tutup kolundan çekiyor sanat (!) dünyasının içine içine…

    1793 yılında müze olarak halka açılan Louvre’da adını 2000’li yıllarda duyuran bir memleket olarak gerçek sanatla, sanat tacilerini, sanat eseri komisyoncularını aynı kefeye koymayın desek ne oluuur, demesek ne olur?

    Sevgiler….

  9. Pingback: Meren’in Fotoğraf Günlüğü » Blog Archive » Avrupa’da 3800Km - Bölüm 3.

  10. Çilekli Süt

    Bana da çocukken aptal budala vs. gözüyle bakan çok olmuştur hatta ilk okulu bitiremeyeceğimi düşünenler bile vardı ama şimdi aynı kişiler beni tekrar gördüklerinde aaaa bu kız baya baya zekiymiş yahu diyorlar :pPp dehayı anlamak zordur diye düşünüyorum ^-^ -bu gecede ne mütevaziyim be

    Bahsi geçen mimarın yapıtlarını ilk kez TV8’de bir programda görmüştüm hayran kalınası şahane bir tarz. Oldukça sıradışı eserler..

  11. Yiğiter Uluğ

    Sevgili Tunc,

    Antoni Gaudi’yi ne guzel yazmissin. Eline saglik. Ben de 5 yil once (08/06/2003 Radikal) bir seyler karalamistim onun hakkinda. Gonderiyorum…

    77 Yıl Sonra

    Mimarlık dünyasının büyük isimlerinden Antoni Gaudi, 1926
    haziranında bir gün Barcelona’da bir tramvayın altında kalarak
    yaşama veda etti. Bir dahiydi Gaudi… Çağının çok ilerisinde
    müthiş bir yaratıcı ve yarattığı her eserin en küçük
    detayıyla ilgilenecek, kapı kollarını, merdiven korkuluklarını
    tek tek elleriyle üretecek kadar tutkulu bir sanatçıydı.
    Çağının ilerisinde olan tüm yaratıcılar gibi, yaşadığı
    yıllarda kadri kıymeti bilinmedi. Bugün milyonlarca insanın
    dünyanın parasını ödeyerek ziyaret ettiği eserleri, o
    hayattayken, hiç beğenilmedi, sürekli eleştirildi, hatta
    lanetlendi.

    Yine de şanslı bir adamdı Gaudi… Çünkü onun, yüzyılda bir
    rastlanabilecek muhteşem bir beyin olduğunu anlayan birileri
    çıkmıştı. Kentin aristokratlarından Güell ailesi, bu yetenekli
    mimara kucak açtı. Onun parayı pulu düşünmeden,
    yaratıcılığını yaşam gailesine kurban etmeden gönlünce
    çalışmasını, hayal kurmasını, hayallerini önce çizgilere,
    sonra taşa, betona, ahşaba, demire dökmesini sağladı.

    Gaudi’nin Sagrada Familia\’sında, La Pedrera’sında büyülenmişçesine
    dolaşırken, “Bizim de Gaudi’lerimiz vardır belki, kim bilir?
    Ne yazık ki onların dünya çapında tanınmasına destek olacak
    Güell’lerimiz yok” diye hayıflandığımı anımsıyorum.

    Gerçekten de Türkiye’de bir rönesans yaşanamadıysa eğer, bu,
    Leonardo da Vinci’lerin, Michelangelo’ların eksikliğinden değil,
    onlara özgürce üretme olanağı veren Medici’lerin olmamasından
    kaynaklanmıştır.

    ***

    Gaudi’den 77 yıl sonra bir haziran gününde, Ercan Arıklı’yı
    yine ‘tuhaf’ denebilecek bir trafik kazasına kurban verdik. Onun
    hakkında çok şey okudunuz, biliyorum… Sağlığında Ercan
    Bey’den esirgenen bütün övgüler, beklenmedik ölümünün
    ardından gazete sayfalarını doldurdu. Yazıların çoğunda, onun,
    12 Eylül’ün sillesini yemiş aydınları, üniversitelerden
    atılmış akademisyenleri Gelişim Yayınları çatısı altında
    nasıl topladığı, büyük sansasyon yaratan dergileri
    Babıâli’de asla iş bulamayacak bu insanlarla yayın dünyasına
    nasıl kazandırdığı vurgulanıyordu.

    Doğruydu… Bir anlamda bizim Güell’imizdi Ercan Arıklı.
    Görüşlerini paylaşmadığı, yaşam felsefelerine uzak olduğu,
    bu toplumda marjinal sayılan gençlere kapılarını açmış,
    hoşgörüsü ve geniş vizyonuyla onlara şans tanımış,
    yaratıcı beyinlere ve mizah duygusuna her zaman prim vermişti.
    Belki de bu yüzden, hiçbir zaman ‘büyük’ bir medya patronu
    olamadı ama medyada hep ‘farklı’ bir patron oldu. Sürekli
    okuyan, dünyayı takip eden, dışarıda gördüklerini bu ülkeye
    uyarlama kaygısı olan, projelerle yatıp kalkan ve bütün bunları
    yaparken, yanında çalıştırdığı insanların ilgi alanlarına,
    hobilerine, hatta bazen çılgınlıklarına da saygı duyan, onlara
    müdahale etmeyen, gençlere güvenen bir ‘çağdaş Medici’…

    ***

    Yaratıcılığın doruklarında bir dehanın ve yaşamı boyunca
    zeka ile yeteneğe her zaman değer vermiş rafine bir zevkin,
    tekerlekler altında ezilip gitmesi, sadece tatsız bir tesadüf
    sayılabilir mi? Eminim ki, 1800’lerin sonunda Barcelona\’da
    doğmuş olsaydı Ercan Arıklı, Gaudi\’yi ölümsüzlüğe
    taşıyan projelere finansal destek veren Güell olurdu.

    Hazır denklemi ters çevirmişken devam edelim: Ya Gaudi, bugünün
    İstanbul’unda yaşasa ne olurdu? Birileri tutar mıydı elinden?
    Projelerini, hayallerini, coşkularını ona ‘sponsor’ olabilecek
    sermaye sahipleriyle paylaşabilir miydi? Sinemada, müzikte, sporda,
    edebiyatta, mimaride yeteneğe ve yaratıcılığa ne çok ihtiyaç
    duyduğumuzu anlatabilir miydi bugünün İstanbul’una?
    Yoksa, tıpkı 77 yıl önce ona dalgın dalgın yürüme hakkı
    tanımayan sokakların hoyrat karmaşasında ezilip gider miydi?
    Ercan Bey’in ölümüne bakılırsa, bu soruya evet yanıtı vermek
    durumundayız, ne yazık…

  12. Vadi Efe

    gaudi’nin eserleri bir harika gerçekten.

    birkaç hafta önce ben de barcelona’daydım. avrupa’nın en güzel, en keyifli şehri denilebilir. çektiğim videoları izleyip yorumları okuyabilirsiniz.

  13. dou

    ben de son uc dort gundur gaudi eserlerini gezdim. ve hayranlik bende de mevcut.

    sadece amerika’da ikiz kulelerin yerine yapilacak olan binaya onerilen gaudi projesini bulamadim. eger bu konuda bilgisi olan varsa, paylasin lutfen.

  14. zegran

    gaudiye gitmek demekdir barcelona’ya bilet alışlarınız… Gaudi sizi çağırır şehrin dörtbir yanından..

    gidip görmek yerinde incelemek nasip oldu… yaşanılası tatlardan…

    güzel bir anlatım, teşekkürler.

  15. zeynep b.

    mimarlığı seçmemi sağlayan vizyon sahibi kişi…

    kalıpları kırdığında insanoğlunun neler yapabileceğine örnek…

  16. i.ender

    farklı olanlara imreniyle bakarken neden farklı olmaktan bu kadar korkuyoruz?

    başkaları ne der diye yaşamaktan vazgeçtiğimiz zaman bişeyleri değiştirebiliriz ki uzak bi ihtimal gibi görünüyor bir çoğumuz için..

  17. Erol Özdemir

    Farklı olmak o kadar korkunç geliyor ki bazılarına şöyle bir durup düşünüyorlar değişik bir şeye kalkıştıklarında ve vazgeçip fırlatıp atıyorlar bir kenara. Oysa ki elalemin ne diyeceği çokta umrunda olmamalı, doğrusuda bu zaten.

    Belki de dünyayı değiştirecek ufak bir adım atmak üzere bize verilmiş bir ödül o an aklımıza gelen fikir…

    NEDEN OLMASIN?

  18. BeyazTavsan

    Tasarımla ilgili bu yazıyı, atölyenin yeni tasarımıyla okudum. Daha güzel olmuş, yapanın ellerine sağlık. Yalnız yazıları kaydırırken biraz yavaşlamış gibi sanki.

  19. berrin açılmış

    gaudi düzeyinde yaratıcı zeka ve kendi kurallarını yaratabilmek heyecan verici… sitenizi yeni keşfettim -gaudi hayranıyım yazınızı keyifle okudum..

  20. Arın Kuşaksızoğlu

    Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğrenciyken, okulun kültür ve kongre merkezinde bir sergi açılmıştı. Sergi, birbirleriyle düşünce ve duruş anlamında yakın iki ismi ele alıyordu: Gaudi ve besteci Mompou.

    Gaudi’nin yapıtlarının fotoğraflarının altına, Mompou’nun söyledikleri not düşülmüştü. Sanırım bunlardan biri, benim için diğerlerinde daha anlamlıydı:

    “Orjinallik, kökene dönmekten ibarettir.”

    Galiba herşeyi açıklıyor.

  21. Çağlayan Sevindik

    Arkadaşlar,

    Ben neden yeni Mimar Sinanlar çıkmıyor diye sormuyorum. Neden çıkmadığı zaten çok belli. Bu gün fark yaratma çabasında olan pek çok yaratıcı deha aramızda. Ama bu dehalar bir şekilde ön plana çıkmış insanlar tarafından engelleniyor.

    Yaratıcı meslek gruplarının kapısında kendini ifade etmeye çalışan pek çok deha kullanılıyor. Bazı şanslı olanlar ilgilendikleri alanda ön plana çıkmayı başarabilseler de zamanla sisteme yeniliyor ya da tıkanıyorlar ve bu noktada onlar da yeni beyinler arıyorlar.

    Eğer deha isen sana inanan bir yatırımcıya ihtiyacın var, ve para kıymetli yatırımcılar artık kolay ikna olmuyor.

    Bu arada unutulmamalı ki, her eserin altındaki imza gerçek sahibi belirtmiyor…

  22. ilham perisi

    Ben tam bir Gaudi hayranıyım, yapıtlarındaki estetik ve güzellik ve deha hayranlık uyandırıcı. Yapıtlarını görmeyi çoook isterdim..

    Ayrıca siteniz tam benlik. Takibe aldım.

    İyi geceler..

  23. aycelinas

    Gaudi ayrıca aşırı dindar bir adamdı. O nedenle evrendeki her şeyin sonsuz olmasından hareketle, hayatın döngüselliğini de vurgulamak için daima yuvarlak formları kullanmayı tercih etti bildiğim kadarıyla.

    Ayrıca sanıyorum, La Sagrada Familia ve onun bitirilemeyişi ile ilgili şöyle bir sözü de var: Evrenin efendisi acele etmez…

    Ayrıca bir sonsuzluğu simgelemek amacıyla da bitirilmiyor yine bildiğim kadarıyla. Kaldı ki bu bitirilemeyişi tam bir alamet-i farika olarak Barselona’nın şöhretine şöhret katıyor, onun bu muhteşem güzelliğiyle, mimari çekiciliğiyle bu şöhrete ihtiyacı olmasa da…

    Hakikaten de Gaudi müthiş bir adam… Katalan şehri de tek kelimeyle büyüleyici.

    Salvador Dali de bir Katalan’dı ve Barselona yakınlarındaki kasabasında şahane ötesi bir Dali müzesi var. Müzenin girişinde Dali’nin Rolls Royce’u duruyor. Bütün odalar Dali resimleriyle dolu. Bazı odalar ise üç boyutlu canlandırmalarla göz kamaştırıyor.

    Benim girdiğim bir odada yine bir Dali alamet-i farikası olan, sessiz film döneminin ünlü yıldızı Mae West’in dudaklarından yapılmış bir kanape vardı. Sonra müzeden ben dudakların magnetini alabildim ancak… Her neyse burası gereksiz bir ayrıntı oldu ama çok sevdiğim bu müzeden bahsetmeden edemedim.

    Öte yandan İstanbul bence tabii ki Sinan’nın eserlerini ve birkaç eski yapıyı saymazsak bir mimari garabeti bence. Bizim mimariden anlamadığımızı ve mimari konusunda acayip zevksiz olduğumuzu, ağır tedavi görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar çirkinlik nasıl olabiliyor anlamış değilim.

    Zenginlikle yoksullukla da ilgisi yok. Beton en sevdiğimiz şey, estetik uğramamış. Çiçek zevki bile yok, çoğu İstanbullu’nun. Hiç değilse tenekelere bile çiçek dikip, balkonları rengahenk şenlendirip, şu korkunç beton kasvetini bile dağıtmayı düşünemiyor, dahası buna ihtiyaç bile duymuyorlar… Of yani…

  24. Begüm Ercan

    Yurt dışına çıkmanın ufku genişlettiği ve farklı perspektiflerden bakabilmeyi kolaylaştırdığı bir gerçek. Yazını okuyunca ve fotoğraflarına bakınca bile insan yeni soru kalıpları üretmeye başlıyor.

    Dehaların neden geçmişte daha fazla çıkmış olmasına şaşırmıyorum, yokluk çokluk demek olsa onlar için.

    Yazının sonunu okuyunca aklıma Aziz Nesin’in o çoğunluğu kızdıran ama içinde hak payı barındıran sözü aklıma geldi. Türk Halkının zamanında %60 olan paydası acaba günümüzde kaça yükseldi? Aziz Nesin özür dileyip rakamı yükseltmişti sanırım özürü bugünleri temsilendi.

    Şimdi bu oranı ayıklayıp da dehaları bulalım:))

  25. abdullah sandalcı

    Mimar sinan yaptığı her eserden sonra kıymeti, değeri anlaşılmış ve buna uygun olarak makamı yükselmiştir. Şimdiki bayındırlık ve iskan bakanlığına denk bir makama getirilmiştir.

    Formül açık; en üstte olmak istiyorsan, en başarılı olacaksın. Aslında kısaca söylemek gerkirse; ihale sistemiyle Mimar Sinan çıkmaz. Antoni Gaudi’nin de fiyatta kırım yaptığı için büyük olmadığı kesin. Arz-talep ilkesi aranılan neyse sunulan o olacaktır.

  26. İlker İLGEN

    Öncelikle kusura bakmayın, arkadaşınızın istanbul için söylediğine kesinlikle katılamıyorum.

    Ben bir Türk ve Türkiye’de yaşayan biri olarak bu sözü hakaret olarak değerlendiriyorum. Kendini küçük görmekten başka bir şey değil. Bence önce Avrupalının sömürdüğü ülkelerin durumuna baksın. Sonra bize yaptıklarına. Sonra İstanbul’a neler yapabileceklerine.

    Mimari sanatta Türklerin geri kalmasının en büyük sebebi göçebe yaşamalarıdır bence. Türkler yerleşik düzene son 100 yıldır geçmeye başlamıştır. Kaldı ki hala göç vardır. Türkiye Cumhuriyeti de bunun bir ürünüdür. Osmanlı zamanında yapılan fetihler ile çok insan taşımışlardır başka topraklara. Orada yaşamışlar ve karışmışlardır. İçerisinde Türk olmayan bir toplum yoktur dünyada.

    Yalnız Osmanlı zamanında dünya üzerinde birçok tarihi eser bırakılmışsa da bunlar öyle ya da böyle sahipsiz bırakılmışlardır..

    Estetik duygusu bizde de bulunmakta olsa da Mustafa beyin dediği gibi, maddi kaygılarda bunun engelleyicileri arasındadır, yalnız bu da yeterli değildir.

    Mimarlar birçok ülkede desteksiz bırakılmışlardır. Birçoğunun eserleri anlaşılamadığı için uçuk bulunmuştur. Bazıları ise Sinan gibi zamanının çok ötesinde mühendislik teknikleri geliştirmişlerdir. Mimar Sinan gerekli destek ve ilgiyi Osmanlı zamanında görmüştür. Osmanlının yaptığı bazı önemli eserler sadece ona duyulan kin ve nefretten dolayı Avrupalılar tarafından yıkılmıştır.

    İstanbul şuan Türklerin elinde olmasaydı ne biz, ne de bir başka yabancı kolay kolay şehre giremezdi. Belki vatikanı İstanbula taşırlardı. Boğaza karşı rakı da içilmezdi.

    Kendimizi küçük görmeden önce tarihimize sahip çıkalım, sonra ülkemize ve sanatçılarımıza. Beceriksiz, basiretsiz, sanattan anlamayan yöneticiler getirmeyelim başımıza.

    İstanbul Kartal şehir düzenlemesi için İran asıllı bir bayan mimarı seçmişlerdi. Ben mimarlar odasına bu konu hakkında bilgi için bir kaç e-posta atmış olsam da sonuç alamadım.

    İnsanın aklına Mimar stoğumuz mu bitti ya da Mimarlar odası ne iş yapar diye gelmiyor değil

    Bütün bunlar Atatürk’ten sonra başımıza gelen hemen hemen tüm devlet adamlarının yaptıkları hataların arka arkaya dizilimi sonucu meydana gelmiştir.. Otariter bir devlet yapısı ve disiplinli bir eğitimle bizim yapamayacağımız bir şey yoktur. Şuan ise bizde ne otariter, ne de eğitim vardır.

    Saygılarımla.

  27. Uğur Özmen

    İster Mimar Sinan, ister Gaudi, ister Michelangelo… Her devrin deha mimarları, o dönemim teknolojisini mükemmel kullanmışlardır. Bundan ötürü “günümüzde yapılarda mimariden çok teknoloji ön planda” önermesine katılmak mümkün değil. Üstelik, kırık cam ve fayanslar örneğini ele alınca “Güvenlik, ulaşım, teknoloji bunlar rahatlıkla aşılabilir ama size biri mümkün olduğunca az maliyetle yapacaksın derse biraz zor” önermesi de gücünü yitiriyor.

    Sonuçta -ister padişah olsun, isterse bir zengin- birilerinin finansman sağladığı her yapı, döneminin gerekliliklerini (ihtiyaçlarını) yerine getirirse hem sanat olarak anılır hem de ayakta kalır.

    Görsellik ile birlikte yapının gerekliliklerini ortaya koyan binalar, bu devirde de “eser” olarak adlandırılıyor. Olay şu ki, birbirine çelişik görünenleri bir arada yoğurmak zaten mimariyi sanat yapıyor. O da herkesde yok…

    Sadece görselliği yaratıcılık sananlara, mimari dışındaki bazı sanat dallarını öneririm. İçinde insanın yaşadığı binaları, rahat ve güveni kılmayacak olup da nasıl “insani” olunabilir ki?

  28. Fatih Şentürk

    Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye’de daha önceki hiçbir camide, ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır.

    Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre çapında, tek bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır.

    Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler. vikipedi

    O zamanki teknolojiyle kıyaslıyorsak, mimar sinan kendi döneminde, şu anki teknolojiden üstün bir teknoloji kullanabilmiştir. bunu neyle açıklayabiliriz ki..

    ve ekstra bir bilgi;

    Selimiye Camii’nin 4 minaresi yerleşimleri itibariyle, Edirne’ye Anadolu tarafından gelindiğinde 2 minare, Avrupa tarafından gelindiğinde ise 4 minare şeklinde görünmektedir. Sinan’ın bu şekilde Doğu’ya Osmanlı’nın alçakgönüllülüğünü, Batı’ya ise gücünü gösterdiğini simgelediği rivayet olunur.

  29. mustafa

    Bence sorun maddi kaygılardan kaynaklanıyor. Bir de birilerinin yetenekli mimarlara arka çıkması gerek sanırım. Güvenlik, ulaşım, teknoloji bunlar rahatlıkla aşılabilir ama size biri mümkün olduğunca az maliyetle yapacaksın derse biraz zor sanırım.

  30. çelişki-analiz

    Gaudinin bir dahi olduğu kesin.Ancak onu tanıtırken yaşadığı dönem içerisinde değerlendirmemiz gerekiyor.

    Neden başka Mimar Sinan çıkmıyor diye sorarsak günümüzde yapılarda mimariden çok teknoloji ön planda. Öncelikler farklı. Görsellikten yaratıcılıktan çok beklentiler birey ihtiyaçlarının tatmini üzerine yoğunlaşıyor.

    Kriterlerin güvenlik-ulaşım-teknoloji olarak güncellendiği zamanımızda Gaudi olsun, Mimar Sinan olsun aynı eserleri yaratabilirler miydi?

  31. SAMATYALI Mustafa OKUMUŞ

    İstediğimiz kadar sorarsak soralım; bir daha ne biz ne başkaları bulur. Sanatçı olunmaz, sanatçı doğulur. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu da; Para icat olunca sanat bozulmadı mı hala?

    Olanak ve koşullar sınırlanırsa, Öğretmenlerin yerini hocalar alır da, her il’e bir üniversite denip de bir Dekan bir mekan yapılmasına inananlar % 70’i bulur, eski geçmişten medet umulur (Senato) siyaset adı verilirse, Sanatçı neden yetişsin ki bu ülkede.

    Allah Fazıl SAY’a uzun ömür versin dileğimle Bilgi’nin Paylaştıkça Çoğaldığını bilip emek veren herkese sonsuz teşekkürlerimle. Kolay gelsin…!

  32. Fatih Şentürk

    yaşadığı dönemden uzak, bu kadar güzel eserler meydana çıkartmış birisinin, hala onun gibi eserler yapılamıyor olması hakikaten de çağının insanı olmadığının kanıtı.

    eserleri göz kamaştırıyor, farklı duygu ve fikirler uyandırıyor insanda. bir insan zekasının ve becerisinin bu kadar üst düzeyde olması beni derinden şaşırtıyor. göze ve duygulara hitap eden eserleri var.

    özellikle ışık olayı beni çok etkiledi, ışığın hep güzel bir tonda içeriyi aydınlatması, sanırım bunu çok isterdim (:

    son olarak, istanbul dediğin gibi duygusallık sonucu gönlümüzde hala en güzel ama, kesinlikle Osmanlı mimarisinin dünyaya hediyesi Mimar Sinan dahil, yabancıların elinde olsaydı, çok çok farklı olurdu diye düşünüyorum.

Düşünceni Paylaş!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir