Lara Fabian’ı izledikten sonra içimden şunu demiştim: “Her sanatçı bu duyguyu en az bir kere yaşamalı.”
Her gün defalarca aynı performansı izlemekten bıkmıyor, Lara’nın yaşadığını yaşamayanların “sanatçılığını” bile sorgular olmuştum.
İleri gitmiştim. Boyumu aşan işlerdi bunlar.
Tam o esnada Andy Warhol uğradı! [Kafayı yeme belirtileri, mazur görün!]
Tunç dedi, “bir şeye çok uzun bakarsın, onun bütün anlamı kaybolur.”
Hafif ürperdiğimi hatırlıyorum!
Ben de hazır yakalamışken, bırakmadım‘ [Sonuçta o, Gore Vidal‘ın “60 I.Q.’ya sahip tanıdığım en büyük dahi” dediği adamdı. ‘Pop art’ın öncüsüydü.]
Senin 1960’larda ünlü bir kehanetin vardı; “gelecekte herkes 15 dakikalığına meşhur olacak.” O çoktan gerçek oldu.
“Evet, ancak ben bu cümleden sıkıldım. Artık hiç kullanmıyorum. Yeni söylemim şu: ’15 dakikada herkes meşhur olacak.'”
“Hep ölmeyi diledim, hala da diliyorum, çünkü ancak o zaman her şeyi sonlandırabilirim.” demiştin, sonlandı mı herşey?
“… bilmiyorum.” [sanırım cevap vermek istemedi!]
“Liz Taylor‘un parmağında kocaman bir yüzük olarak tekrar dünyaya gelmek çok büyüleyici olurdu.” demiştin?
[sessizlik sonrası] “Ölüm, bir kişinin başına gelebilecek en utanç verici şey, çünkü sonrasında birisi tüm detayları halletmek zorunda.”Sen onu dert etme, cenazende 2.000 kişi vardı. Sonradan “Andy Warhol is dead” diye şarkı bile yaptılar!
“Ölüm çok fazla para demek tatlım. Ölüm, gerçekten senin bir yıldız gibi görünmeni sağlar.”
“Hep mezar taşımın boş olmasını istediğimi düşündüm. Bir şey yazmasın, ismim de olmasın. Yok, “hayal ürünü” yazmasını isterdim.” [sanırım şimdi o bana soru soruyor!]
Üzgünüm ama adını yazdılar Andy!
Neyse, yıllar sonra safra kesesinden gittin. Oysa sen, Valerie Solanas göğsünden kurşunladığında bile ölmemiştin. Vurulmak etkilemiş miydi peki seni?
“Vurulmadan önceki zamanlarda aklımın ‘tam’dan çok, ‘yarı yerinde’ olduğu düşünürdüm. Gerçek bir hayat yaşamak yerine televizyon seyrettiğimi sanıyordum. Tam vurulduğum an ve sonrasında ise artık televizyon seyrettiğimden emindim.”
Film gibi…
“İnsanlar bazen filmlerde olan şeyler için gerçek olamaz derler, esasında hayatta olanlar gerçek değil. Filmler duyguların çok güçlü ve gerçek olmasını sağlar. Yaşadığımız hayatta başımıza gelenleri ise televizyon seyreder gibi izliyoruz. Hiçbir şey hissetmeden.”
Sahi, televizyona takmışın sen…
“Televizyonu ilk aldığım zamanlar, insanlarla yakın ilişkide olmayı önemsemeyi bitirdim.”
1960’lardan bahsediyorsun.
“60’larda insanlar hissiyatın ne olması gerektiğini unuttu. Ve bir daha da hiç hatırladıklarını sanmıyorum.”
Filmlerin faydası yok mu peki? Baksana, Hollywood kocaman oldu.
“İcat edildiğinden beri filmler Amerika’yı yönetir oldu. Filmler; ne yapmamız gerektiğini, nasıl yapmamızı, zamanı, nasıl hissetmemiz gerektiğini ve ne hissederken nasıl görünmemiz gerektiğini bize gösteriyor.”
Sen de ciddi sayıda film yaptın. Uyuyan bir adamı ve bir gökdeleni çektin mesela saatlerce?
“Benim filmlerimi izlerken tuvalete gidebilir, sigara molası verebilir, dolaşıp gelebilirsiniz ve hiçbir şey kaçırmazsınız.”
Sıkıcı…
“Sıkıcı şeyleri seviyorum.”
Hah dedim, tam ‘pop art‘a sıçrama zamanı. O ise çoktan gitmek üzere hareketlenmişti.
“Pop art bir şeyleri sevmektir. Bence herkes herkesi sevmeli.” dedi ve ekledi: tekrar geleceğim!
Yorumlar 24
Pingback: Reset Maceram Nasıldı? | Can Uzun | anymaa
Abdullah Gül’ün on dğrt yıl önce söylediklerine imzamı atarım.Kendimin söylediğikimi söylemimden imzamı çekmem,çekemem.
Pingback: Akhisar » Andy Warhol: Hakkınızda yazılanları önemsemeyin. Sadece uzunluklarını ölçün!
Kafayı yemişiniz.
Pingback: Fikir Atolyesi Andy Warhol: Hakkınızda yazılanları önemsemeyin. Sadece uzunluklarını ölçün!
?bir şeye çok uzun bakarsın, onun bütün anlamı kaybolur.?…
Hakikaten de öyle…
mesela elinize uzun zaman bakmayı denediniz mi?
Gözlerinizi dikip uzun zaman baktığınızda elinizin üzerine artık o eliniz gibi gelmemeye başlar… size ait bir şey bile değildir…
bir keresinde de bir yazı için kapalıçarşı’daki altın atölyelerini gezmeye gitmiştim… Çekirdekten yetişme tüyü yeni bitmiş çıraklar altın tozlarını süpürürken önüme belki de bir kucak dolusu altın bilezik koydular… O kadar çoktular ki ve öyle yığılmışlardı ki önümde, uzun uzun baktım, artık altın gibi gelmemeye başladılar, değerli bile değillerdi… Tuhaftı yani…
ama bence şu söz
?60?larda insanlar hissiyatın ne olması gerektiğini unuttu. Ve bir daha da hiç hatırladıklarını sanmıyorum.?
tam olarak benim hissiyatımı yansıtıyor, şu anda hayat üzerine hissettiğim…
Tanrım, hissiyatım mı dedim? Demek bende kalmış, yoksa ben 60’lardan önce mi doğdum…
Kaç yaşındayım ben Andy? Bu çağa uygun değilim di mi?
bir şeye çok uzun bakarsan onun bütün anlamı kaybolur…
mesela AŞK tek başına olmaz..
aklımı aşka çevirdim üstüne yazıyorum ama varsayalım tek başına aşık insan.
bakmak anlam kazandırır hayatına insanın.
nereye kadar?
bitene kadar…
bitiyorsa AŞK mıdır o duygu?
bence hayır, sol tarafınızda bir yerlerde hep kalmalı sancısı.
hayranlıkla harmanlanmalı..
büyümeli bitmeden, karşısındaki varken de, yokken de aynı kalmalı sonsuz olmalı
bakmak bıkmaksa bakmamak özlemekse…
hayır hayır bir terslik var…
neyse düşününce deliriyor insan:)
işin en güzel kısmı da bu zaten..
hayran olmalı, delirmeli, kaptırmalı insan ki değişsin,
tadına varsın hayatın.
ne bileyim işte öyle birşey..
okudum, aklıma bunları yazmak geldi…
Çok hoş bir yazı olmuş. Tekrar tekrar okurken bir romanın orta sayfalarını okuyormuş hissine kapıldım.
“ben 15 dakikalığına ünlü olacağıma, platonik aşkım 5 dakikalığına gerçek olsun isterdim!”
benimki “pop aşk” mı yoksa :S
sen benim hayatımı anlatıyosun patron:D
Ayriyetten
On beş dakika sözü bence “ileride benim gibi milyonlarcası olacak” anlamında da söylenmiş olabilir. IQ’su yeterli olmadığı halde, zeki, akıllı, kafası çalışan insan rolünü oynayıp insanlara kendisini dinleten, binlercesi ve milyonlarcası olacak (hani HG WELLS bakışı ile gittikçe aptallaşıyor ve anlamsızlaşıyor ya insanoğlu, belki onun bakışından algılamıştır o da dünyayı) ve bunların aptallığı 15 dakika sonra anlaşılacak. Gibi.
Ben böyle de anlıyorum onun sözlerini. Eline bir aluminyum folyo kaplı telefon alıp tanrı ile konuştuğunu söyleyen adama halen güvenilmiyor. Yıl 2009.
Şu çok fazla bakma, anlam kaybolması meselesi kendi içinde bir karmaşa. Warhol de çok büyütüldü, çok fazla alıntılandı. O da çok sık görünür ve anlamını yitirir oldu. (O da derken Warhol de anlamında)
Büyütmeye değmez. Benim bildiğim Tunç oturup Warhol’e dinletir anlattıklarını. Bir sonraki uğraşıyışında sen konuş Tunç, o anlasın. İngilizce de konuşma, direkt olarak Türkçe konuş.
“bir şeye çok uzun bakarsın, onun bütün anlamı kaybolur.?
Ağbi sen ne kadar uzun baktın ki? Ben bakıyorum bakıyorum anlamı kaybolmuyor ve tam tersine her baktığımda daha bir heves, istek hatta adrenalin sarıyor içimi.
Lara’nın yaşadığını yaşamak değil isteğim. Benim dileğim Lara’nın arkasındaki piyanist’in o anki duygularını yaşayabilmek. Düşünsene ağbi, önünde çok büyük bir yetenek, büyük bir sanatçı parçayı seslendirecek, sen yavaş yavaş intro’nun sonuna geliyorsun ve Lara şarkıya başlayacak derken, binlerce seyirci tek bir ses olup şarkıyı seslendiriyor.. İşte o binlerce kişiye Piyanist olarak eşlik etmek, Lara olmaktan daha çekici geliyor bana..
(Binlerce kişinin önünde çalmadım hiç fakat önümde bir solist şarkı söylerken, eşlik eden 10 kişiye bile piyanom ile ayak uydurmak inanılmaz bir keyif.. Aşk böyle bir şey olsa gerek..)
?İcat edildiğinden beri filmler Amerika?yı yönetir oldu. Filmler; ne yapmamız gerektiğini, nasıl yapmamızı, zamanı, nasıl hissetmemiz gerektiğini ve ne hissederken nasıl görünmemiz gerektiğini bize gösteriyor.?
bu gerçekten çok, çok, çok doğru…
Şu anlamın kaybolması olayı, 5 duyu ile ilgili. Beynin bir aldatmacası sadece. Çok bak, çok söyle (tadına bak), çok dinle, çok kokla, çok dokun. Hepsinin sonucunda -anlam- kaybolur.
Öte taraftan keselim dış iletişimi ve düşünmeye başlayalım. Her şey çok daha fazla anlam kazanır. Bu da beynin başka bir oyunu belki de…
?bir şeye çok uzun bakarsın, onun bütün anlamı kaybolur.?
biraz düşünsem…. gerçekten öyle mi?
?bir şeye çok uzun bakarsın, onun bütün anlamı kaybolur.? Doğrudur. İsmini bir kağıda yaz. uzun uzun bak. Bir süre sonra anlamsız gelmezse konuşalım…
“15 dakikada herkes meşhur olacak.?? Zaten John Lennon’u öldüren de hemen meşhur olmak için yapmıştı bu işi… Ne var ki iyilikle değil, diğer şekilde 15 dakikada meşhur olunuyor. Yani, “dünya kötüye gidecek” demenin başka bir yolu.
“Yaşadığımız hayatta başımıza gelenleri ise televizyon seyreder gibi izliyoruz. Hiçbir şey hissetmeden.? bir üstteki cümle ile çelişkili mi, yoksa meşhur olmayı bile kendimiz hissetmeden mi yapıyoruz. Başkasının filminde figüran mıyız, kendi filmimizde başkası mıyız?.
Tunç bize kafayı yedirecek anlaşılan.
hayatla ve tuketici toplumla hayati boyunca dalga gecmeyi basarmis ve isi bittiginde de gitmesini bilmistir. sanki gelecegi goruyor. yaptiklari hala populer. ona da bu yakısırdı zaten. everything goes dese de yaptiklarinin bazilari hala gidemedi. uzun sure daha da kalir heralde.
“Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” :) güzel söz…
Msn yazışmana yaptığım yoruma ek olarak buraya da yazıyorum; mazeretlerin arkasına sığınıp, diplerde gezinen, basitleşen, sığlaşan her bir birey malesef sadece dünya kaynaklarını tüketerek geri kalanlara haksızlık yapıyor. Yaşamayı beceremiyorsan gitmesini de bilmek gerek. Warhol gerek yaşamıyla, gerek te yapıtlarıyla bunu çok iyi yansıtmıştır ve gerekince de gitmesini bilmiştir.
Himm “Andy Warhol uğradı.”
Tunç, yeni güçler ediniyorsun bakıyorum :)
Neden artık evimde televizyon izlerken eskisi gibi zevk alamıyorum?
Eh sıkıcı şeyler gerçekten eğlenceli geldiği an demek ki geri kalan şeyler sıkıcı geliyordur. Yaşamaktan usanmak bizler için ne kadar acı bir şey? Bir şeyler eksik demek bu. Filmdeki duyguları yarışırcasına içimize çekiyoruz. O film senin bu film benim, o kitap senin bu kitap benim!
Belki de artık hayal dünyamızdaki duygular ile gerçek duygularımızı karıştırdık. Neden olmasın ki?
Doğru ama kanal değiştirmekte bile çookk zorlanıyoruz bazen. Belki de o yüzden hayatı televizyondaki tek kanalımızı izler gibi yaşıyoruz.
Şimdi bir de diziler var bakıyorum etrafıma mesela dizide iki genç ailelerin yanında öyle bir öpüşüyor ki… izleyenlere bakıyorum “baksana millete artık ayıp diye bişey kalmadı…” diyorlar diyorum ki “her sunulanı yemeyin yok öyle bir şey millet dizide pencereden sırayla atlayıp yere çakılsa kendi hayatınıza mı uyarlayacaksınız saçmalamayın, yemeyin. Kültürümüz bazı şeyleri bize zaten vermiş, iki diziyle seks manyağına falan dönüşmemiz gerekmiyor!” diyorum ve çekip gidiyorum…
“Her şey gider” demişti Warhol.. Ama Coca Cola için tasarladığı şişe bir efsane oldu, hala Coca Cola’nın satışlarında büyük bir paya sahip. Ya da Maryln Monroe denilince aklıma onun döneminde yaşamamış da olsam, onun ülkesinde yaşamamış da olsam onun yaptığı afiş geliyor.
Her şey gitti belki dediği gibi ama o ve onun gibiler yaptıklarıyla beraber hala bizimle. O yüzdendir ki Tunç Abi, kafayı yemiyorsun.. O hala burada.. .)